Göründüğümüz Gibi Değiliz İşte |
10-09-2010 | #1 |
VANDETTA
|
Göründüğümüz Gibi Değiliz İşteYüzleşmesi sıkıntılı, kabullenmesi de zor Rol yapmak veya maske takmak… Farkına varınca kişiye sahtekarlık hissiyatı veriyor ya, ondan belki de Bir de farkında olmadan davranışlarımızı etkileyen bilinçdışı ögeler var ki, içimizde bizden habersiz başka bir kişilik yaşatıyor Çoğumuz iyi bir çalışandır mesela Hele bir de yönetici konumundaysak! Hangimiz mesela cesaretle çıkıp şirket içi dönen etik dışı işleri yüksek sesle dillendirebiliriz ki? Veya hangimiz, sokakta selam bile vermeyeceğimiz o müdür kılıklı insanlardan gülen yüzümüzü esirgeyebiliriz ki? Farkında bile değilizdir gülümserken Veya iyi bir öğrenciyizdir Kopya çekmeyiz, ders kaytarmayız! Hangi lise öğrencisi evine götürmeden önce karne notlarını değiştirmeyi geçirmez ki aklından? Hem zaten muzurluk yapmadan geçen bir öğrencilik hayatı, ilerisi için nasıl bir anı kırıntısı bırakabilir ki! Bağlı bir eş veya sevgili olmayı da iyi beceririz çoğu kez Çekici birini görünce kafamızı çevirir, izin bile vermeyiz aklımızdan bazı şeylerin geçmesine! İş adamlarının sık yurtdışı gezileri hep ‘iş’ amaçlıdır mesela, hanımlar da başarılı bir adamın arkasında olmaktan mutlu görünür! Hatta üzülürler eşlerinin otel odalarına yanlız ve bitkin dönmesine Her iki taraf da bilir bilmesine de, ancak hayat devam etmelidir bilmiyormuşcasına Bilinçaltında var olan ise, tek başına kalma duygusunun ağır yüküdür Beş yıldızlı bir otelde, bir masözden alınan bir masaj esnasında mesela, düşünülen “ne olacak bu Galatasaray’ın hali?” mi olur gerçekten? Veya para karşılığı çocuğu yaşındakilerle seks yapan zengin patronlar, patroniçeler… Hemen hepsi toplantılarda bambaşka bir tavır takınsa da, farkında değildirler çoğu kez başka bir kişilik daha taşıdıklarından İyilik meleği kıyafetimizle orada burada gaza getiren videoları paylaşırız da; kaçımız işe geç kalma pahasına sokakta yaşlı bir teyzeyle on dakika vakit geçiririz ki? Yardımseverlik “olması gereken” bir meziyet diye yer etmiştir sadece zihnimizde “Hayatımda hiç sigara izmariti veya başka bir çöpü yola atmadım” diyecek kimse var mıdır aramızda? ‘Bir izmaritten bir şey olmaz’ savunması hazır bir beyin, farkında bile değildir çoğu kez o izmariti attığından Evlerimiz temizdir oysa! Daha ağırı; “Geberse de kurtulsak”, “Allah belasını versin”, “ölmeye ölmeye geldik”, “vur kır parçala…” Hangi duygu durumu veya hangi bilinç, kişilere bu sözleri söyletebilir ki? Bazen bilerek, bazen de bilmeyerek göstermediğimiz, başkalarınca pek bilinmeyen bir tarafımız daha var; ufak bir kişilik Persona veya gölge’mizden kaynaklanan diğer ben! İlk defa Analatik Psikoloji‘nin kurucusu Carl Jung tarafından ortaya atılan “gölge” arketipi; istenilmeyen, kabul görmeyen, bastırılmış veya gizli tutulmuş kişisel özelliklerin oluşturduğu bilinçdışı bir kompleks “Persona” ise; toplumun onayını sağlamak amacıyla, bireyin dış dünyaya karşı taktığı maske ya da takındığı kimlik “Kompleks” de Türkçe karşılığıyla karmaşa demek Bilinçdışında var olan; karar verme yetisini ve sağduyu etkileyen, baskı altında tutan ve ruhsal dengesizliklere neden olabilen karmaşıklıkların tamamı Hastalıklı davranışları ortaya çıkaran, kişinin bilincini az çok şartlandıran, baskı altında tutulmuş hatıra, duygu ve düşüncelerin bütünü Tool’un ‘Forty Six & 2‘ şarkısıyla başladığımız “gölge” hakkında konuşmaya devam etmeden önce, Analitik Psikolojinin temellerini atan Carl Yung‘un “kişilik yapısı“ndaki tanımlara bir göz atalım: Jung‘a göre kişilinin davranışları geçmişten etkilenir; ancak geleceğe dönük olarak da yapılanmaya devam eder Yıllar önce başımdan geçen bir olayı hatırlatıyor bu gölge bana Uzun süredir tanıyıp, çok sevdiğim bir arkadaşım vardı Onu bırakın, kendimi bile şaşırtan derece severek destek olduğum bu arkadaşımı bir gün, gizlice cüzdanımdan para alırken buldum Beni görünce ağzından ilk çıkanlar “aman tanrım, ben ne yapıyorum?” olmuştu Bir daha dönmemek üzere kapıdan çıkarken de “bunu hakeden son insandın, kendimi tanıyamıyorum” lafı kulağımdadır hala Ona bu utanç veren şeyi yaptıran gölge’siydi işte Arkadaşlığımızı bitiren deBirine karşı mesela şiddetli nefret duyduğumuzda gölgemiz harekete geçiyor Neden nefret ettiğimizi kendi içimizde sebeplendiremediğimiz durumları bilirsiniz Jung burada kişinin kendisine bakması gerektiğini söylüyor Başka bir kişide gördüğümüzü sandığımız özelliğe esasında kendimizin sahip olduğunu görmek, bizdeki o mantığa dayandıramadığımız nefretin asıl nedeni diyor Toplumun sosyal yapısına ve kafamızdaki ideal kişiliğimizle uyuşmayan özellikler, içimizdeki barbar duygu ve istekler, başkalarının ve kendimizin bilmesini istemediğimiz, utandığımız her şey bizim gölgemizi oluşturuyor İçinde yaşadığımız toplum ne kadar baskıcı, tutucu veya katı olursa, gölge’miz de o denli büyük oluyor Gölge’mize – bilindışında olduğundan – herhangi bir eğitim veya yöntemle dokunmak mümkün değil O daha çok rüyalarımızda gördüğümüz ilkel, sevimsiz niteliklere sahip, sevmediğimiz hemcinsimiz Nerede yaşarsanız yaşayın, herkesin bir gölgesi var; insanlık var olduğu sürece olmuş, olmaya da devam edecek O yüzden de gölge, kollektif bilinçdışının bir parçası ve halk arasında şeytan, iblis veya büyücü gibi isimleri var Gölge ve anima arasındaki bağ ile ilgili öyle laflar ediyor ki bu Jung, gel de çık içinden: “Bir erkek, kadın hakkında ne söyleyebilir ki; kendinin tam tersi olduğunu mu? Ben tabii ki cinsellik, kızgınlık, illüzyon ve teori dışında, mantıklı bir şeyi ifade etmeye çalışıyorum Bu denli üstünliğe sahip bir erkek nerede bulunur ki? ‘Kadın’ her zaman erkeğin ‘gölge’sinin düştüğü yerde durur ki, erkek ancak bu sayede ikisinin birden kafasını karıştırabilsin Daha sonradan erkek bu yanlış anlamayı onarmaya çalıştığında, bu sefer kadını olduğundan daha değerli görüp, onun dünyada en çok arzu edilen şey olduğuna inanır” (“Women In Europe” (1927) In CW 10: Civilization in Transition P 236) Jung, kişilerin gölge gerçeği ile yüzleşmesinin dört yolla olduğunu söylüyor: İnkar etmek, yansıtmak, bütünleşmek ve değişim (dönüşme) [Burada bahsi geçen 'yansıtma' (projection); bilinçaltına itilmiş bir kompleksin, başkasına ait olduğunu zannettiren zihni durum, yani kendi fikirlerini başkasına maletme durumu] Jung kuramcılarının bu arada bir uyarısı var: Bilinçdışının – gölge, anima, animus, öz (kendi) – her canlandırılışı hem aydınlık hem de karanlık yöne sahip oluyor Anima ve animus’un da, aynı şekilde iki yönü var Kişiliğimize; hayat veren gelişim ve yaratıcılığı sundukları gibi, fosilleşme ve hatta fiziksel ölüme dahi neden olabiliyor Jung’un da bahsettiği bir “işgal” tehlikesi var Bilincin, bilinçdışı arketipler tarafından işgali Yani, anima’nın alt’ı (güçsüz kişilikleri) sarmalayıp, sahiplenmesi “Kötü tad” diyor bu durum için ve önlenmesi gerektiğini söylüyor Çünkü bu durumda anima içdünyaya zorla girer ve ego (benlik) ile bilinçdışı arasında bir vasıta (mecra/ortam) gibi hareket etmeye başlar Tıpkı persona’nın, ego’muz ve çevremiz arasında bir vasıta olmaya çalışması gibi Tool’un “Forty-Six & 2″ şarkı sözlerinden iki satırla da veda edelim: Karışık ve güvensiz kuruntularımın içinde, beni karşıya geçirecek bir kırıntı veya rehberlik edecek bir kelime için yuvarlanıyorum… Gölgemin içinde ne sakladığımı bilmek istiyorum Kısaca; davranışlarımızın ve duygularımızın farkında olmak ve yüzleşmek gerek zaman zaman Diğer taraftan; gören gözlere, çarpan kalplere sunduğu tüm güzellikleriyle dolu dolu yaşanası da bir hayat var önümüzde O yüzden gerek yok derim fazla da kasmaya! — Ufak bir not: Burada yazdıklarımın, Jung’un kuramlarıyla ilgilenen uzman kişiler tarafından okunduğunda, ne kadar başlangıç seviyesinde ve yüzeysel kalacağının farkındayım Benimkisi sadece ufak bir farkındalık yaratma isteği Yazı, bir kişinin bile Jung ve Analatik Psikoloji’yi daha fazla merak edip, araştırmasına vesile olursa da ne mutlu Tunç KILINÇ / Fikir Atölyesi
__________________
Milliyetçilik,faşizmin millete yutturulabilir halidir,aksini iddia edenler kendi milliyetçiliğini
savunanlara saygı duysunlar! Tek çare;Din birliğidir |
|