Filozofların Evrensel Ahlak Yasaları |
01-14-2010 | #1 |
Yar'e
|
Filozofların Evrensel Ahlak YasalarıPlaton’a göre asıl gerçeklik idealar evrenidir Varlık evreni ise idealar evreninin bir kopyasıdır Platon ahlâk anlayışını da idea anlayışıyla açıklar İnsanın amacı mutluluğa ulaşmaktır Mutluluğun tek yolu da erdemdir Erdem insanı mutlu kılar İnsan iyiye varmak ister İyi ideası zaman üstüdür, ne doğar ne de yok olur Nesneler dünyasında insanın verdiği ahlâk yargıları, ahlâkî değerler, bu iyi ideasının bir yansımasıdır Eylemlerimizin ahlâkî ilkesi bütün zamanlar için geçerli olan iyi ideasında temelini bulur Buna göre ahlâklılık, iyi ideasının bilgisine dayanır Platon için de “ kimse bilerek kötülük yapmaz” Buna göre, iyi ideasını bilmek, doğruluk (hakikat) ile aynı anlama gelmektedir Platon ‘un ahlâkı tek kişiyi değil toplumun mutluluğunu esas alır Bu mutluluk da ancak devlette bulunur Devletin amacı insanlara erdemli, iyi olan bir yaşam sağlamaktır Fârâbî (870-950)’ye göre de evrensel bir ahlâk yasası vardır ve bu yasanın objektif özellikle oluşacağını belirtir İnsanlar için iyilik ve mutluluk yöneldikleri hedeflerdir Bu hedeflere insan akıl yoluyla ulaşır Yani iyi ile kötü akıl yoluyla belirlenir İnsana özgür iradeyi akıl verir Spinoza (1632-1677)’ ya göre, insan tutkular ve düşünce ikilemi içinde yaşar Tutkular, ruhun karışık ve bulanık yanını oluşturur ve bunlar güçsüzlük, erdemsizlik ve yetkinsizlik halleridir İnsan tutkularıyla bir köle, düşünce durumunda ise özgürdür Özgürlük erdemdir Buna göre, ahlâkın hedefi düşünce ile tutkuları yenmektir Ahlâkî hayat, aklın tutkulara karşı savaşıdır ve insanı tutkuların kölesi olmaktan kurtarıp, onu özgür kılmaktır İ Kant (1724-1804) kendisinden önceki filozofların öne sürdüğü ahlâksal eylemlerin mutluluk olduğu görüşünü kabul etmez Çünkü, mutluluk kişiden kişiye göre değişen bir durumdur ve yaşamın amacı olamaz Oysa ahlâkın temelini herkes için değişmeyen bir şey oluşturmalıdır Bu şey ise iyiyi isteme dir Asıl olan amaç, ister gerçekleşsin, ister gerçekleşmesin iyiyi isteme dir Bu bir ahlâk yasası olmalıdır Kant bu ahlâk yasasını şu yargı ile dile getirir: “ Öyle hareket et ki, senin hareketlerin aynı zamanda başka insanların da hareketleri için bir ilke ve yasa olsun” Kant bu yasayı insanın kendi özgür iradesi ile karar verdiği ve uyduğu için, evrensel ahlâk yasası olarak değerlendirir Özgür iradenin bu yasayla birleşmesi gerçek özgürlüktür Gerçek özgürlük ise insanın değerini tam olarak ortaya koyar Kant , evrensel ahlâk yasasını akıl yoluyla temellendirmiştir Bu yasa hem sübjektif hem de objektif özellikler taşır; kişinin özgür kararına bağlı olduğu için sübjektif, evrensel olma özelliği taşıdığı için de objektiftir Kant’ın bu görüşleri şöyle örneklendirilebilir: Öğrencinin derslerine çalışması onun ödevidir Öğrenci, ödev olduğu için derslerine çalışıyorsa, bu ödeve uygun eylemde bulunuyor demek olur ve bu da ahlâkî bir eylem olur Ama, sınıf geçmek gibi bir fayda amacı ile çalışıyorsa, o zaman bu çalışma eylemini ödev olduğu için değil, onu bir başka amaç için , bir fayda amacı için yapmış olur ki, o zaman bu ders çalışma eylemi ahlâkî bir eylem olmaktan çıkar Yine örneğin, yoksula yardım etmek bir ödev olarak yerine getiriliyorsa, bu ahlâkî bir eylem olur Ama, yardım kişinin kendi duygularını tatmin etmek amacıyla yapılıyorsa, bu eylemin ahlâkla bir ilgisi yoktur Bu akılcı ve formalist (içeriksiz) niteliği ile Kant’ın ahlâk anlayışı, ahlâk yasasını birey üstü ve evrensel bir boyutta temellendirirken, bir yandan ahlâk felsefesinin mutluluk ahlâkı ve dinsel ahlâk gibi içerikli ahlâk anlayışlarından olan bağımsızlığını, öbür yandan da ahlâk değerlerinin göreliliğine karşı genel-geçerliğini ve mutlaklığını savunmuş olur Ahlâk problemi yalnızca felsefede kalmamış, dinler de ahlâk yasasıyla ilgilenmişlerdir İslâm dünyasında gelişen tasavvuf düşüncesi, ahlâk yasasını kendine özgü yorumuyla temellendirmeye çalışmıştır Bu görüşler Türk-İslâm kültüründe ortaya çıkmış olan önemli kişilerde örneklendirilebilir Mevlânâ (1207-1273): Mevlânâ’ya göre, evrensel ahlâk yasasının kaynağı Tanrı’dır Tanrı insanı , kendi mutlak gücünü ve büyüklüğünü bilmesi için yaratmıştır İnsan yaratılanların en değerlisidir İnsan bir takım sorumluluklar taşır Bu sorumlulukları Tanrı’nın güç, güzellik ve yüceliğini en saf biçimde bilmek ve buna göre yaşamaktır İnsan gelip geçici zevklerden arınarak ilahî aşk ile Tanrı’ya yaklaşmalıdır İlahî aşkı içinde duyan kişi tüm insanları sevecektir Evrendeki varlık ve düzenin kaynağı Tanrı olduğu için, kim ve ne olursa olsun sevilmeli ve hoşgörüyle davranılmalıdır Yunus Emre (1238-1320): Mevlânâ gibi tek gerçeklik olarak Tanrı’yı kabul eder Tanrı ilk önce sevgiyi yaratmıştır Bu nedenle bütün canlılara sevgi ile yaklaşılmalıdır İnsan, kendine kötülük yapılsa bile iyilikle karşılık vermesini bilmelidir Ancak böyle davranılırsa erdem sahibi olunur “ Dünyadaki her yaratığa aynı gözle bakmayan, dinin evliyası olsa bile, gerçekte asidir” Sözü Yunus Emre’nin görüşlerinin özünü oluşturmaktadır Hacı Bektaş Veli (1210-1270): Mevlânâ ve Yunus Emre’nin görüşlerini benimsemiştir Onun ahlâk anlayışı ve dayandığı ilke Tanrı’ya duyulan sevgidir Onun felsefesinde iki temel kavram vardır Biri “fark”, diğeri “cem” kavramıdır Fark, Tanrı ile yaratmış olduğu insanı birbirinden ayrıymış gibi bilmek ve tanımaktır Cem ise, Tanrı ve insanı birlik olarak bilmek ve tanımaktır Bu bilme ve tanıma, varlığın sırrıdır Bu sırra yükselen ve onu bilen kişi ise, kâmil, bilge kişidir Kâmil kişi, yaratan ile yaratılanı birbirinden farklı görmez Bilge kişi yaratanın, yaratılanın iç yüzü olduğunu, yaratılanın da yaratanın kendisinin ve bilgisinin dış yüzü olduğunu bilir Tanrı ile insan arasındaki bu beraberlikte ve varlıklar arasındaki , diğer varlıklara ve insanlara sevgi ile yaklaşmanın ve sevgiye dayanan evrensel ahlâkın kaynağı bulunur
__________________
~ Seven, sevdiğinin sözünü, başkalarının sözüne tercih eder ~ Seven, sevdiğinin sohbetini, başkalarının sohbetine tercih eder ~ Seven, sevdiğini memnun etmeyi, başkalarını memnun etmeye tercih eder İmam Gazâli (ra)
|
|