Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
şanlıurfa

Şanlıurfa

Eski 05-04-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlıurfa



Şanlıurfa Güneydoğu Anadolu bölgesinin Orta Fırat bölümünde yer alan il İl toprakları 36° 40’ ve 38° 02’ kuzey enlemleriyle 37° 50’ ve 40° 12’ doğu boylamları arasında kalır İl; doğudan Mardin, kuzeydoğudan Diyarbakır, kuzeyden Adıyaman, doğudan Gaziantep illeri, güneyden ise Suriye sınırıyla çevrilidir Trafik numarası 63’tür





Şanlıurfa'nın konumu


Şanlıurfa Güneydoğu Anadolu bölgesinin Orta Fırat bölümünde yer alan il İl toprakları 36° 40’ ve 38° 02’ kuzey enlemleriyle 37° 50’ ve 40° 12’ doğu boylamları arasında kalır İl; doğudan Mardin, kuzeydoğudan Diyarbakır, kuzeyden Adıyaman, doğudan Gaziantep illeri, güneyden ise Suriye sınırıyla çevrilidir Trafik numarası 63’tür Peygamberler şehri, peygamberler diyârı olarak tanınan ve ilk çağların kültür merkezi olan Urfa, târihî bir şehirdir İsminin kökeni

Kuvvetli rivâyetlere göre, şehir Semûd kavminin meşhur hükümdarı Ruhha tarafından kurulmuş ve şehre bunun adına izafeden Rehha denmiştir Türkler bu bölgeyi fethedince şehre “Uruha” demişlerdir Zamanla bu kelime Urfa şekline dönüşmüştür Eski Târih ve dînî kitaplarda ve bu arada İncil’de geçen Ur şehrinin Urfa olduğu söylenir Ur, eski Altay Türk dilinde etrafı hendekle çevrili şehir, demektir 1649 Kasım'ında Urfa’ya gelen Evliya Çelebi Seyâhatname isimli eserinde “Urfa” hazret-i Nûh tufanından sonra yapılan şehirlerden biridir Semud kavminden Ruhâ isimli bir hükümdarın eseridir” demektedir

12 Haziran 1984’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bir kânunla Urfa ismi Şanlı Urfa olarak değiştirilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Şanlı Urfa-Tarihi-Ekonomisi

Eski 11-26-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlı Urfa-Tarihi-Ekonomisi



Şanlı Urfa-Tarihi-Ekonomisi





Şanlı Urfa ilinin hemen tümüne yakını Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alır İlin kuzey kesimindeki topraklardan küçük bir bölümü ise Doğu Anadolu Bölgesi'nin sınırları içinde kalır
İlin ve il merkezinin eski adı Urfa'dır Yöre, i Dünya Savaşı'nın bitiminde önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edildi

ŞANLIURFA İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER

YÜZÖLÇÜMÜ: 18584 km2

NÜFUSU (1990): 1001455

İL MERKEZİ: Şanlıurfa

İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (372020), Akçakale (48555), Birecik (58907), Bozova (56812), Ceylarıpınar (49555), Halfeti (36058), Harran (29592), Hilvan (35566), Siverek (133838), Suruç (80202), Viranşehir (100361)

BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Şanlıurfa (276528), Siverek (63049), Viranşehir (57461), Suruç (39905), Ceylarıpınar (33238), Birecik (28440)

BAŞLICA YÜKSELTİ: Mandal Tepesi (1895 metre)

SICAKLIK: Şanlıurfa kentinde en düşük -12,4°C (921932), en yüksek 46,5°C
(1971962), ortalama 18°C

YAĞIŞ MİKTARI: Şanlıurfa kentinde yıllık ortalama 476,4 mm

İL TRAFİK NO: 63

İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Gölpınar orman içi dinlenme yeri; Harran; Sumatar; Urfa Kalesi; Urfa Ulucamisi; Hali-lü'r-Rahman ve Ayn-ı Zilha gölleri; Halilü'r-Rahman, Sultan Hasan Padişah (Tokdemir), Beylerbeyi, Kadı-oğlu ve Rızvaniye camileri; Akcami (Nimetullah Camisi); Mevlahane Hanı, Gümrük Hanı Kervansarayı; Kırk Mağaralar; Şanlıurfa Müzesi

Fransız askerlerine karşı silahlı mücadele vererek yiğitçe karşı koyan Urfalılar'ın direnişi sonucunda işgalciler 1920'de yöreden çekildi Yöre halkının destanlar yaratarak başarıya ulaştırdığı bu direnişin anısına ilin ve il merkezinin adı 1984'te çıkarilanbir yasayla Şanlıurfa olarak değiştirildi





İlkçağ ve ortaçağda birçok uygarlığın beşiği olan topraklarda yer alanŞanlıurfa yöresi, Mezopotamya'nın kuzey kesimindeki önemli yerleşim alanlarındandı Yöredeki başlıca yerleşim yerlerinden biri olan ve "peygamberler kenti" de denen bugünkü il merkezine ilişkin birçok efsane vardır Bunlardan biri şöyledir: Bir zamanlar yöre Babil hükümdarı Nemrud'un egemenliği altındaydı Nemrud, halkı kendi putlarına tapmaya zorlamaktaydı Buna karşı çıkan Hz İbrahim {bak İBRAHİM, Hz), bir baltayla tüm putları parçalar ve baltayı en büyük putun omzuna asar





Nemrud tarafından suçlanarak yargılarıan Hz İbrahim, "Balta kimdeyse putları o parçalamıştır" der Nemrud ise bir taş parçasının böyle bir iş yapamayacağını söyler Hz İbrahim Nem-rud'a ve kendisini dinleyen halka, "kötülüklere karşı koruyucu, adalet dağıtıcı olarak ve bereket sağlayacağı umularak tapilantaşları Tanrı olarak kabul ettiklerine göre, en büyük putun öteki putları parçalayabileceğim de kabul etmeleri gerektiğini" anlatır




Yargılama sonunda Nemrud, Hz İbrahim'in yakılarak öldürülmesini buyurur Kentin büyük bir alanına dağ gibi odunlar yığdıran ve böyle bir yığın ateşlendiğinde sıcaktan yanına yaklaşılmayacağım düşünen Nemrud, Urfa Kalesi'nde yaptırdığı iki sütun arasına gerilecek bir halatla Hz İbrahim'in ateşe fırlatılmasına karar verir Hz İbrahim'e sevdalanan Nemrud'un evlatlığı Zeliha'nın (Zilha) yakarışları yarar sağlamaz ve hazırlıklar tamamlarıınca İbrahim ateşlenen odun yığınına fırlatılır Hz İbrahim ateşe düşer düşmez o alarıda hemen bir göl oluşur, yığın halindeki odunlar da birer balığa dönüşür





Durumu üzüntüyle izleyen Zeliha'nın sel gibi akan gözyaşları da yakındaki küçük gölün oluşmasına yol açar Osroene Krallığı döneminde yaptırilankaledeki iki sütun eskiden beri halk arasında "mancınık" adıyla anılır Kent halkı için kıyılarıdinlenme alanı olarak düzenlenen göller ise Halilü'r-Rahman ve Ayn-ı Zilha olarak adlarıdırılır Kutsal sayılarak dokunulmayan balıkları elleyenlerin Öleceğine ve göl sularının hastalıkları iyileştireceğine inanılır

Doğal Yapı

Orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden oluşan il toprakları, doğuda Karacadağ'dan, batıda Fırat Irmağı vadisine kadar uzanır Genellikle kuzeyden güneydeki Suriye düzlüklerine doğru gidildikçe alçalanbu topraklar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin orta kesiminde yer alır Kuzeydoğu kesimi engebelendiren Kara-cadağ'ın güney bölümündeki, 1895 metreye erişen Mandal Tepesi ilin en yüksek noktasıdır

Sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ'dan çıkmış olan lavların katılaşmasıyla bu kesimde oluşan kurak, kayalık ve taşlık arazi nedeniyle Mandal Tepesi'nin yer aldığı dağlık alanTakırtukur Dağı adıyla anılır, ilin orta kesiminde yer alan600-700 metre yüksekliğindeki geniş dalgalı düzlükler Şanlıurfa (Urfa) Yaylası olarak adlandırılır Bu yaylayı kuzeydoğudaki Diyarbakır Havzası'ndan (bak DİYARBAKIR) Karacadağ, batıdaki Gaziantep Yaylası'ndan da Fırat Irmağı ayırır

Sel yatakları ve küçük akarsu vadileriyle yarılmış olan bu düzlükte yükselen tepelerin hiçbiri 1000 metreyi aşmaz Şanlıurfa Yaylası'nın Suriye sınırına doğru gidildikçe alçalangüney kenarında yer alanHarran ve Suruç ovalanilin en önemli tarımsal alanlarını oluşturur (bak Harran Ovasi) Yaylarıın Fırat Irmağı vadisine doğru gidildikçe alçalankuzey ve kuzeybatı kenanndaki düzlüklerin büyük bölümü Atatürk baraj gölünün suları altında kalmıştır

Şanlıurfa ili topraklarından çıkan sular, kuzey ve batıda doğal sınır oluşturan Fırat Irmağı (bak FIRAT Irmaği) aracılığıyla Basra Körfezi'ne ulaşır Bu topraklardan çıkarak il sınırları içinde ve Suriye'de Fırat Irmağı'na katilanderelerin hemen tümü yazın kurur Şanlıurfa ilinde önemli bir doğal göle rastlarımaz Fırat Irmağı üzerinde yapılan Atatürk Barajı'nın ardında suların birikmesiyle oluşan göl, ülkemizdeki en büyük yapay göldür Bu baraj gölünün bir bölümü il sınırları içinde kalır İlde yer alanbir başka yapay göl de Hacıhıdır baraj gölüdür

Gündüz ile gece arasında olduğu kadar mevsimler arasında da önemli sıcaklık farkları görülen Şanlıurfa ili yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlı olan kara ikliminin etkisi altında kalır Yıllık ortalama yağış miktarı 500 milimetreyi bulmayan Şanlıurfa kentinde, kışın 10°C'nin altına düşen soğuklara ve yazın da 45°C'yi aşan, ülkemizdeki en yüksek hava sıcaklıklarına rastlanır 180 km kadar kuzeydoğusunda yer alanDiyarbakır kentinde yılda ortalama karla örtülü gün sayısı 12 günden çokken, Şanlıurfa'da yalnızca üç gündür
Şanlıurfa, orman örtüsü açısından ülkemizin en yoksul illeri arasında yer alır İlin doğal bitki örtüsü bozkırlardan oluşur

Tarih

Yapılan kazı ve araştırma sonuçlarına göre Şanlıurfa yöresinde, günümüzden yaklaşık 100 bin yıl önce başlayan Yontma Taş Dev-ri'nden beri insanların yaşadığı anlaşılmaktadır Bu topraklar İÖ 2 binyıl boyunca Huniler ile Mitanniler'in yurduydu Mitanni Krallığı'nın sınırları içinde yer alanyöre, İÖ 14 yüzyılda Hititler'in yönetimine girdi Mezopotamya'nın kuzey kesiminde yer alanbu topraklara İÖ 11 yüzyıldan sonra Aramiler yerleşti İÖ 9 yüzyıl ortalarında Asurlular'm, daha sonra da Medler'in ve Babilliler'in eline geçen yöre, İÖ 6 yüzyılda Persler'in egemenliği altındaydı

İÖ 4 yüzyılın ikinci yansında Büyük İskender tarafından Makedonya Kral-hğı'na bağlarıan topraklar arasında yer alanyörede Selevkoslar'ın yönetiminden sonra Osroene Krallığı kuruldu Bir süre Ermeniler' in yönetimi altında yaşayan Osroene, Partlar ile Romalılar arasında el değiştirdikten sonra İS 117'de Roma İmparatorluğu'na bağlarıdı 3 yüzyılda Sasaniler'in saldırısına uğradı ve Bizans yönetimindeyken 7 yüzyılda Araplar'ın eline geçti 11 yüzyılın ilk yansında gene Bizans İmparatorluğu'nun egemenliği altına giren yöre bu yüzyılın sonlarında Selçuklular'a bağlarıdı 1098'de Urfa Haçlı Kontluğu kuruldu

Daha sonra Zengiler, Ey-yubiler ve Mısır Eyyubileri tarafından yönetilen Urfa yöresi, 13 yüzyılda Moğol istilasına uğradı Yöre halkının bir bölümü Moğol ordusu tarafından kılıçtan geçirildi 15 yüzyılda Timur'dan sonra Akkoyunlular, Memlûklar ve Safeviler'in egemenliğine giren Urfa yöresi, 1517'de Osmanlı topraklarına katıldı Halkı Kürtler, Rumlar, Süryaniler, Araplar, Ermeniler, Keldaniler ve Türkmenler'den oluşan yörede asıl adı Abdülhalim olan Kara-yazıcı'nın önderlik ettiği Celali Ayaklanmalan(bak Celali Ayaklanmalari) 16 yüzyıl sonları ile 17 yüzyıl başlarında önemli ölçüde etkili oldu
I Dünya Savaşı'ndan sonra Urfa yöresinin önemli bir bölümü 24 Mart 1919'da İngilizler tarafından işgal edildi Musul konusunda anlaşmaya vanlması üzerine İngilizler'in boşalttığı Urfa, 30 Ekim 1919'da Fransızlar'm eline geçti İşgale karşı Urfahlar'in başlattığı silahlı mücadele başanya ulaştı ve Fransızlar 11 Nisan 1920'de Urfa kentinden, 4 Haziran 1920'de de tüm yöreden çekildi

Ekonomi

1985 nüfus sayımı verilerinden anlaşıldığına göre yansından fazlası kırsal yörelerde yaşayan Şanlıurfa ili halkı geçimini daha çok tarımdan sağlar Ilıman iklimi ve çevresindeki ormanlarla günümüzdekinden oldukça farkh bir görünümde olan Şanlıurfa yöresinde 8 yüzyılda yaygın olarak sulamayla tahıl üretimi yapılıyordu Giderek çoraklaşan bu topraklarda kuru Tarım la yapılan bitkisel üretimde verimin düşmesi, susuzluk ve öteki nedenlerle hızla yoksullaşan yöre, ülkemizin en geri kalmış illeri arasında yer alır Kısa adı GAP olan Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (bak Güneydoğu Anadolu Bölgesi) gerçekleşmesinden sonra Şanlıurfa topraklarında önemli bir verim artışı olması beklenmektedir





Suruç ve Harran ovalarıyla Ceylarıpınar ilçesindeki düzlükler ilin başlıca Tarım sal alanlarıdır Bu alanlarda yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler buğday, arpa, mercimek, pamuk ile meyve ve sebzedir Şanlıurfa ilinin Akdeniz ikliminden etkilenen batı kesiminde, aralarında antepfıstığı ve zeytin de olmak üzere yaygın biçimde meyvecilik yapılır Türkiye antepfıstığı üretiminin yansı, kırmızı mercimek ve susam üretiminin de dörtte bir kadan Şanlıurfa ilinden elde edilir İldeki başlıca Tarım sal kuruluş Ceylarıpınar Tarım İşletmesi'dir

Hayvancılık daha çok koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliğine dayanır Eskiden ilin başlıca hayvansal ürünü olan Urfa yağının üretimi, margarinlerin yaygınlaşmasından sonra önemini yitirmiştir Elde edilen hayvansal ürünler et kombinası, şüt ürünleri ve yün ipliği fabrikaları ile tabakhanelerde değerlendirilir




Şanlıurfa ilinde fazla gelişmemiş olan sanayi genellikle tarıma dayalıdır Tarım alet ve makineleri, pamuklu dokuma, halı, un, meyve suyu, şarap ve çimento fabrikalarıyla zeytinyağı ve sabun imalathaneleri ildeki en önemli sanayi kuruluşlarıdır
İlkçağdan beri önemli kervan yollarının geçtiği bu yöredeki yerleşim yerleri birer ticaret merkeziydi Günümüzde de ülke çapında önem taşıyan bazı kara ve demiryolları Şanlıurfa ili topraklarından geçer Bunlardan biri doğudaki Habur sınır kapısından gelip batıdaki Osmaniye yakınında E-5 Karayolu' na bağlarıan E-24 Karayolu, bir başkası da Bağdat Demiryolu'dur Bağdat Demiryolu' nun bir özelliği de Türkiye-Suriye sınırını belirlemesidir

Güneyde Şanlıurfa ili topraklarının da sona erdiği kesimde kabaca doğu-batı doğrultusunda uzanan bu sınır, Bağdat Demiryolu hattının birkaç metre güneyinden geçer İlde yetiştirilen bazı bitkisel ve hayvansal ürünler Ceylarıpınar, Akçakale ve Mürşitpınar sınır kapilanaracılığıyla Arap ülkelerine gönderilir
Yeraltı kaynakları açısından yoksul olan ilin doğal değerleri arasında yer alan ceylarılar için Ceylarıpınar ilçesinde, kel aynaklar için de Birecik ilçesinde Fırat Irmağı'nın kıyısında kurulmuş olan üretme istasyonları vardır

Toplum ve Kültür

İlkçağda ticaret açısından büyük önem taşıyan kervan yollarının geçtiği Şanlıurfa yöresi çok eski bir yerleşim alanıdır İÖ 2 binyılın başlarından kalma bazı kaynaklarda Harran kentinin adına rastlanır Burada adına bir tapınak yapılmış olan Ay tannsı Sin, Asurlular tarafından da benimseniyordu Asur imparatorlarından Asurbanipal'in erkek kardeşlerinden birini Harran'daki Sin Tapınağı'na rahip olarak gönderdiği söylenir

Yıldızlara tapanların dini olan Sabiilik bu yöreye özgü bir dindi ve İÖ 7 yüzyılda Harran Sabiilik'in merkeziydi Harranlılar, Müslüman Arap-lar'ın egemenliği sırasında baskı ve zulüm görmelerine karşın Sabiilik'i terk etmediler Yıldızlara tapıyor olmalan Harranlı Sabiiler arasında astronomiye ilgiyi artırdı Harran Medresesi'nde astronomi dalında araştırmala-nn yürütüldüğü bilinen bir gözlem kulesinin yapılmasının bu ilgiden kaynaklarıdığı sanılmaktadır Edessa kenti (bugün Şanlıurfa kenti) ise Hıristiyanlık'm ilk dönemlerinde önemli bir dinsel merkezdi

Edessa Kralı IX Abgar ilk Hıristiyan devlet başkanıydı 2 yüzyıldan sonra Edessa'da konuşulmaya başlayan Süryanice, Eski Yunan uygarlığının kültürel birikiminin Araplar'a iletilmesini sağladı Şanlıurfa ve Harran kentleri, 9 ve 10 yüzyılda bölgenin başlıca bilim ve kültür merkezleriydi Yapılan kazı ve araştırmalarda elde edilen arkeolojik bazı buluntular ile yöreden derlenen etnografik yapıtlar, 1968'de ziyarete açılanŞanlıurfa Müzesi'nde sergilenmektedir İldeki başlıca eğitim ve kültür kurumları Dicle Üniversitesi'ne bağlı Şanlıurfa Ziraat Fakültesi ile Gaziantep Üniversitesi'ne bağlı Şanlıurfa İlahiyat Fakültesi ve Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu'dur
Günümüzde özellikle il merkezinde sürdürülen başlıca geleneksel el sanatları bakırcılık, kuyumculuk ve dokumacılıktır

İl Merkezi: Şanlıurfa

Kentin eski bir yerleşme yeri üstünde, Selev-koslar tarafından İÖ 4 yüzyılın sonunda kurulduğu bilinmektedir Kurdukları yeni yerleşim merkezini Yunanistan'ın Makedonya bölgesindeki Edessa kentine benzeten Selevkoslar, buraya da aynı adı verdiler Edessa, bölgede yaşarken Hıristiyan dinini ilk olarak kabul eden ve öteki puta tapan Arami topluluklarından ayırt edilmek için kendilerine "Suriyeli" anlamında Süryani adını veren halk için önemli bir dinsel merkezdi Urfa adımn Süryanice Orhai ya da Urhai sözcüğünden kaynaklarıdığı sanılmaktadır





Yakın yıllara kadar Urfa adıyla anilankent, Harran Ovası'nın kuzeybatısında, Şanlıurfa Yaylası'nın güney kesiminde yer alır Kentin eski merkezi, Nemrut Kalesi olarak da bilinen Urfa Kalesi'nin surlarının içindeki ve çevresindeki alandır Özellikle toprak dağılımındaki eşitsizlikler ve tarım alanlarının önemli bir bölümünün büyük toprak sahiplerinin elinde bulunması nedeniyle 1950'lerden sonra kırsal alanlarda yaşayan halkın bir bölümü kente göç etti Böylece nüfus artışıyla birlikte kentin çevresi gecekondu mahalleleriyle doldu 1950'de 40 bini bulmayan nüfusu 10 yıl sonra 100 bini aştı Kentin eski merkezini oluşturan dar sokaklı düzensiz mahallelerdeki cami ve han gibi tarihsel yapılar, yörenin zengin uygarlık tarihinden günümüze kalandeğerlerdir


Karakoyun Deresi çevresine yayılmış olan kent, eski bir ulaşım, konaklama ve ticaret merkezidir Bu özelliğini günümüzde de koruyan Şanlıurfa kentinden E-24 Karayolu geçer Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinin ardından Eylül 1990'da uygulamaya konan ambargoya kadar ülkemiz ile Irak ve öbür Ortadoğu ülkeleri arasındaki ticaret açısından büyük önem taşıyan bu karayolunun gelecekte yeniden önem kazanacağı sanılmaktadır Adıyaman ve Diyarbakır kentleri ile Akçakale sınır kapısından gelen yollar kentte E-24 Karayolu'yla kesişir
Kentin nüfusu 194969'dur (1985)

Alıntı Yaparak Cevapla

Şanlıurfa'da Sıra Gecesi Geleneği

Eski 11-26-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlıurfa'da Sıra Gecesi Geleneği



Şanlıurfa'da Sıra Gecesi Geleneği


Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa






Halk Kültürü

Şanlıurfa'da Sıra Gecesi Geleneği
Tarih süreci içerisinde bazı geleneklerimiz yozlaşmakta, bazıları da çeşitli nedenlerle kaybolmaktadır Buna karşılık bazı geleneklerimiz ise ilk günkü şevk ve heyecanla sürdürülmektedir İşte tüm canlılığıyla gerek Urfa, gerekse Urfa dışındaki Urfalıların sürdürmekte oldukları geleneklerden biri “sıra gecesi” geleneğidir

Yıllardan beri “sıra gecesi” her fırsatta medyanın ilgisini çekmiştir Sıra gecesinde icra edilen müzik fasılları program yapımcılarının ilgi odağı olmuş ve çeşitli program yapımcıları tarafından çekilerek “sıra gecesi” adıyla hemen hemen bütün televizyon kanallarında yayınlanmıştır “Zügürt Ağa”, “Eşkıya” gibi birçok filmlerde sıra gecesi sahnesine yer verilmiştir Bazı televizyon kanallarında “sıra gecesi” adıyla her hafta yayınlanan müzik programları düzenlenmiştir Birçok gazete ve dergilerde sıra gecesiyle ilgili haber ve makale çıkmıştır “Urfa sıra gecesi”, “Urfa geceleri” adıyla kasetler çıkarılmıştır Urfa'ya gelen misafirlere ve üst düzey bürokratlara sıra gecesi” adıyla müzikli eğlence geceleri düzenlenmiştir Çeşitli kuruluş ve derneklerce, Urfa dışında “sıra gecesi” adıyla geceler düzenlenmiştir Böylece sıra gecesi, Urfa'da yaşayan bir gelenek olma yolunda, Urfa'nın bir simgesi ve Urfa kültürünün bir tanıtım gecesi olmuştur

Sıra gecesi adı altında düzenlenen televizyon programlarının bir kısmında sıra gecesi içindeki sohbet, oyunlar ve müzik gibi bölümler yansıtılmaya çalışılmışsa da, birçoğunda sıra gecesinin sadece müzik faslı bölümü yer almıştır Bu nedenle de sıra gecesi denildiği zaman, yaygın olarak “müzik gecesi” anlaşılmaktadır Halbuki müzik, sıra gecesinin sadece bir bölümüdür Sıra gecesinin müzik yanında çok daha başka fonksiyonları vardır

İşte bu nedenle -yıllardır sıra gezen biri olarak halkımızın yıllardır sürdürdüğü ve son yıllarda medyanın da ilgi odağı olan “sıra geceleri”mizi çeşitli yönleriyle bu yazımızda ele alacak, kültür hayatındaki yerini vurgulamaya çalışacağız



Sıra Gecesi Nedir?

Genellikle kış gecelerinde, birbirine yakın yaş grubundaki gençlerin veya orta yaşlardaki arkadaş gruplarının, her hafta bir başka arkadaşın evinde olmak üzere, haftada bir akşam, belirli bir niteliğe ve düzene göre sıra ile yaptıkları toplantılara Şanlıurfa'da “sıra gecesi” denmektedir Kısaca; “sıra gecesi” bir arkadaş grubunun haftada bir olmak üzere bir araya geldikleri toplantılardır
Sıra Gecesinin Urfa Kültür Hayatındaki Yeri
Sıra gecesinin Urfa kültür hayatındaki yerini şöyle özetleyebiliriz Urfalı, genç yaşından itibaren sıra gecesine katılarak, cemaatle oturup kalkmayı, gelenek ve göreneklerini, adâb-ı muâşeret kurallarını, cemaatte konuşmanın adabını, yeri geldiği zaman konuşmayı, yeri geldiğinde dinlemesini bilmeyi, büyüğüne saygıyı öğrenir Bu yönüyle “sıra gecesi” bir halk mektebidir




Sıra gecelerinde zaman zaman çeşitli kitaplar okunur ve yorumları yapılır Bu yönüyle “sıra gecesi” bir eğitim-öğretim müessesidir
“Sıra geceleri” acıyı ve mutluluğu paylaşmaktır Sıra arkadaşlarından birinin yakını ölse, diğer sıra arkadaşları cenazenin hazırlanmasından kaldırılmasına kadar arkadaşlarının yanında olurlar, arkadaşlarının acısını paylaşırlar Düğün, sünnet vs gibi mutlu günlerde yine arkadaşlar bir araya gelir ve mutluluğu paylaşırlar
Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi ve yaygınlaşmasının en büyük nedeni sıra geceleridir Bu geceler bir usta çırak geleneğine uygun olarak müziğin öğretildiği ve icra edildiği meşk ortamıdır Bu yönüyle sıra geceleri bir “Halk konservatuarı”dır


Keklik, at gibi belirli hayvanlara merakı olanlar, sıra gecelerinde sevdikleri konuları konuşurlar; bu yönüyle sıra gecesi bir cemiyet, bir dernek gibidir
Urfa'nın sosyal, kültürel ve ekonomik sorunları sıra gecesinde konuşulur ve tartışılır, çözüm yolları üretilir Bu yönüyle sıra geceleri birer istişare toplantılarıdır
Sıra geceleri sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı ve pratiğe dönüştüğü yerdir Sıra arkadaşları kendi aralarında yardımlaşma sağladıkları gibi, sıra gecelerinde toplanan paralarla fakirlere yardım edilir
Sıra geceleri nezih bir sohbet ortamıdır; ilim ve irfan sahipleriyle sohbetler edilir Şiirler dinlenir, kültür ve edebiyat üzerine konuşulur
Sıra geceleri geleneksel “Tolaka” ve “Yüzük fincan” oyunlarının oynandığı, geleneklerin yaşatıldığı gecelerdir
Sıra gecesi, Urfa ve Urfalının tanıtımının yapıldığı bir lobidir
Sıra gecesi; zengin Urfa sofrası yemeklerinden çiğköfte ve tatlılarının yenildiği, misafirlere tanıtıldığı ortamlardır

Sıra Gecesine Geliş


Sıraya geliş saati daha önce belirlenen saatlerde olur ve büyük bir önem taşır Herkes belirlenen saatte gelmek zorundadır Belirlenen saatte gelemeyen, önceden tespit edilen para cezasını ödemek zorunda kalır Sıraya gelenleri, ev sahibi kapıda karşılar ve oturulacak odaya alır Sıraya önce gelenler ayağa kalkarak gelene buyur eder Sıraya gelen selam vererek herkesle tokalaşır ve uygun yere oturur Sırada yaşça büyük olanlar üst tarafta, yaşça küçük olanlar kapıya yakın oturur Ev sahibi ve sıraya daha önce gelenler, sonradan gelenlere “merhaba” derler; sıraya gelen de onlara “merhaba” diyerek karşılık verir Daha önce gelenler çoksa cemaatin hepsine birden merhaba anlamına gelen “cemaatize rahmet” der

Sıra Gecesinde Misafir Ağırlama

Sıra grubundan olan biri beraberinde misafir getirebilir Misafire odanın üst tarafında yer verilir Sıraya gelen misafirler, sıraya getiren kişi tarafından tanıştırılır Sıradakiler de misafire tanıştırılır Sıradakilerin tanıştırılması, misafiri getiren kişi tarafından yapılır veya sıradakiler tek tek sıra ile kendilerini tanıtırlar

Sıra Gecesinde Sohbet

Sıra gecelerinin en önemli fonksiyonlarından biri sohbettir Sohbete, sıraya gelenlerden hal hatır sorularak başlanır Sıraya gelenler birbirlerine sıhhat durumlarını, iş durumlarını sorarak sohbete başlarlar Sohbet birçok konuda derinleşerek devam eder Sohbet konuları arasına, o haftaki aktüalite, piyasanın durumu, ekonomi, siyaset ve dini konular gibi birçok mevzu girer Sohbet konusu sıra gezenlerin ilgi alanlarına göre de değişiklik gösterir Sıra gezenler kuş meraklısıysa, ağırlıklı olarak kuşlar üzerine; müzik meraklısıysa, müzik üzerine; kültür ağırlıklıysa, edebiyat ve şiir üzerine sohbet ederler Muhtarların gezdiği sırada mahallenin sorunları, siyasi durum vs, dini ağırlıklı bir sıra ise, dini konular sohbetin ana konularını oluşturur
Sıra gecelerinde konuşulan konular, sıra gezenlerin mesleklerine, kültür ve sanat yapılarına, tahsillerine göre değişiklik arz etse de, sırada; sağlık, eğitim, siyaset, ekonomi, sanat, edebiyat, dini konular, Urfa'nın sorunları; Türkiye ve dünya meseleleri gibi hemen her konu konuşulabilir
Bazı sıra gecelerine, sıradakilerin merak ettikleri veya ilgi duydukları konunun uzmanı bir misafir özellikle çağrılır ve onun konuşması dinlenir, ondan istifade edilmeye çalışılır

Sıra Gecesinde Oyun


Sıra gecelerinde eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek üzere bazı geleneksel oyunlar oynanır Bu oyunlardan en yaygın olanları “Tolaka” ve “Yüzük Fincan” oyunudur
Tolaka Oyunu: En az 5-6 kişi ile oynanan bir oyundur Bu oyunun oynanabilmesi için iki araç gereklidir Birincisi, avuç içine sığacak kadar büyüklükte bozuk para veya yüzük; ikincisi ise, oyunda ceza alan oyuncunun eline vurmak üzere bükülmüş boyun bağı (atkı), havlu veya kemer, İşte bu ceza aletine “tolaka” denir
Oturan oyuncular iki elini birleştirerek ileri uzatır Ebe, avuç içine saklanacak şeyi eline, ceza aleti tolakayı da koltuğunun altına alarak ayağa kalkar Bu sırada diğer oyuncular ellerini birleştirmiş ve ileriye doğru da uzatmış olarak ebeyi beklemektedirler Ebe, her oyuncunun önünde durarak, elini oyuncuların birbirine yapışık ellerinin içinden geçirir Elindeki bozuk parayı oyuncuların ellerine bırakır gibi yaparak tüm oyuncuları dolaşır Ebe, bu işi birkaç defa tekrarlar

Ebe tüm oyuncuları birkaç defa dolaşırken, saklanacak olan bozuk parayı kimseye belli etmeden herhangi bir oyuncunun eline bırakır
Bozuk para eline bırakılan oyuncu hiç sesini çıkarmaz, renk vermez Ebenin sorduğu herhangi bir oyuncu saklanan paranın kimde olduğunu bilirse, ebenin eline ceza aleti ile bir tane vurur ve kendisi ebe olur Yeni ebe de oyundaki yerini alınca oyuna devam edilir Ebenin sorduğu oyuncu, paranın kimde olduğunu bilmezse, bu defa ebe onun eline ceza olarak (paranın saklı olduğu oyuncunun söylediği kadar) vurur Oyuna da yine aynı ebe devam eder
Yüzük Fincan Oyunu: Bu oyun için en az 5, en çok 10 kulpsuz fincan (acı kahve fincanı) ve bir yüzük gerekmektedir Bu oyun için sıra elemanları iki gruba ayrılır Bir grup tepsiyi ve fincanları alarak gizliden yüzüğü tepside ters dizili fincanlardan birinin altına saklar Karşı grubun tepside ters dizili fincanların altından yüzüğü bulması oyunun temel özelliğidir

Oyuna başlayan taraftan biri tepsiyi görünmeyen bir köşeye götürür ve fincanlardan herhangi birinin altına yüzüğü saklar Tepsiyi yavaşça karşı tarafın önün bırakır
Karşı taraf oyuncuları aralarında tartışarak, yüzüğün hangi fincanın altında olduğunu bulmaya çalışır Fincanları kaldırmak, karşı tarafın temsilcisi tarafından yapılır Temsilci, ellerini fincanların üzerinde şöyle bir gezdirirken, karşı taraf oyuncuları fincanı saklayanların yüzlerine bakar ve heyecanlanıp heyecanlanmadıklarını anlamaya çalışır Dolu fincan üzerindeyken herhangi birinin yüzü değişirse, o fincanı kaldırması gerektiği konusunda temsilcilerini uyarırlar
Temsilci, fincanı kaldırmadan fincanın “boş” veya “dolu” olduğunu söyler Temsilci birinci fincanı kaldırırken “dolu” der ve yüzüğü bulursa takımına 10 sayı kazandırır ve aynı zamanda tepsiyi hazırlama kendi takımına geçer Ama “boş” dediği fincanları tek tek kaldırırken yüzüğü bulursa, fincan adedi kadar sayı alabilirler Diğer tarafta kaldırılmayan fincanların sayısı kadar sayı verilir Yüzüğü ilk saklayan taraf yüzüğü saklamaya devam eder
Oyun bu şekilde önceden kararlaştırılan sayı bulununcaya kadar devam eder

Sıra Gecesinde Müzik

Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi, yaşatılması, yeni bestelerle sanatçıların ortaya çıkışında en önemli faktör sıra geceleridir, denilebilir Sıra gecelerinde usta-çırak geleneği içerisinde müzik icra edilir Herhangi bir enstrüman çalan veya okuyabilen kişilerin oluşturduğu sıralarda Urfa makam geleneği içerisinde müzik icra edilir Müzik faslı Rast veya Divân makamından başlayarak Uşşak, Hicaz ve gecenin durumuna göre diğer makamlarla devam ederek Kürdi veya Rast makamıyla son bulur Bu makamlar icra edilirken o makama göre şarkı, türkü okunur Arada ise hoyrat ve gazel okunur Müziğe yeni başlayanlar, bu gecelerde ustaları dinleyerek müzik bilgisi alır ve makamları öğrenirler Bu yönüyle sıra gecelerine “halk konservatuarı” da denilebilir Urfa'nın yetiştirdiği Mukim Tahir, Kel Hamza, Damburacı Derviş, Tenekeci Mahmut, Kazancı Bedi, İbrahim Tatlıses, Mehmet Özbek, Mahmut Coşkunses gibi, daha sayabileceğimiz birçok ünlü, sıra gecelerinde yetişmiş ve ustalık dönemlerinde da çırakları kendilerinden istifade etmiştir

Sırada Disiplin ve Yargılama

Sıra gecelerinin temeli disiplindir Sıra gecesine gelişten ayrılışa kadar kurallar dizisi vardır Sıraya katılan kişi bunlara kesinlikle uymak zorundadır Bu kurallara uymayan, uyum sağlayamayan kişi zaman içinde sıradan ayrılmak zorunda kalır Sıra gecesinin genel kuralları sıraya katılanlar tarafından umumiyetle bilinir Sıraya gelme saati, kalkma saati gibi bazı kurallar da sıra elemanlarının ortak kararıyla belirlenir Bu alınan kararları sıra başkanı uygular
Sırada Acı Kahve ve Çay İkramı
Sıraya gelenlere ilk olarak sigara ve acı kahve ikram edilir Acı kahveye Urfa'da “Mırra” denilir Acı kahve yapmak için önce çekirdek kahve kavrulur ve iri çekilir Çekilen kahve “gümgüm” denen büyükçe cezveye konularak iyice kaynatılır, kaynayan kahve başka bir cezveye süzülür, dinlenen kahve tekrar süzülür Süzülen kahveye “hel” denen ve özel bir tad veren bitki tohumu da konur ve kaynatılarak sıcak olarak misafirlere ikram edilir Kahve, misafirlere özel kulpsuz fincanlarla sunulur Mırra, fincanın dibine az miktarda konulur ve iki defa verilir

Acı kahvenin yapılması gibi, içilmesinin de kendine has kuralları vardır Bu kurallardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz
Sıra gecesinde acı kahve, misafirler ilk geldiğinde ve kalkacakları sırada olmak üzere iki defa ikram edilir Her ikramda fincana az miktarda acı kahve konur, misafir kahveyi içer ve fincanı geri uzatır Mırrayı dağıtan, tekrar fincana az miktarda kahve koyarak misafire verir Misafir ikinci kez uzatılan kahveyi de içerek teşekkür eder ve fincanı, kahveyi dağıtana geri verir Burada iki püf noktası vardır Kahveyi içen, kahve fincanını yere koymamalı ve mutlaka kahveyi verene iade etmelidir Kahveyi içenin fincanı yere veya masaya koyması kahveyi dağıtana büyük hakaret sayılır Bunun cezası kahveyi veren bekârsa, evlendirmesi veya fincanın altınla doldurulup bunun kahveyi dağıtana verilmesidir Urfa'ya gelen yabancıların çoğu bu kuralları bilmedikleri için çoğu kez fincanı yere koyar, orada bulunan, bu kuralı o yabancıya hatırlatır ve kahveyi dağıtana da onun yabancı olduğunu ve bu kuralı bilmeden fincanı yere koyduğunu, amacının hakaret olmadığını söyleyerek “hoş görmesini” ister

Sırada, acı kahveden sonra çay ikram edilir Çay biraz geciktiğinde, sıra arkadaşlarından bazıları esprili bir şekilde çayın geciktiğini ev sahibine hatırlatırlar; “Yahu bu çayiz Halep'ten mi geli?”, “Niye bele gecikti”, “Çay suyiz yoksa komşıdan getırah” veya birkaç arkadaş “Çay içinde adalar” gibi içinde çay geçen türküleri söylemeye başlarlar Ev sahibi çayın geciktiğini anlar ve hemen çayları getirir
Sıra gecesinde acı kahve ve çaydan başka, yazın ayran ve şurup ikram edildiği de olur Sıra gecelerinde alkollü içki kesinlikle içilmez
Sıra Gecesinin Baş Yemeği “Çiğköfte”

Sıra gecelerinde yemek olarak “çiğköfte” yapılır, nadiren diğer yemekli sıra geceleri de vardır Diğer bir ifade ile “Çiğköfte” sıra gecelerinin değişmez yemeğidir diyebiliriz Sırada sohbet veya müzik faslı biterken köfteyi yoğuracak kişi ve ona yardımcı olacaklar köfte yoğurmak üzere kalkarlar Daha önce bulguru, eti, isodu (kırmızı pul biberi) ve diğer malzemelerin hazırlanmış olduğu diğer odaya geçerler Köfteyi yoğuracak olan, elini güzelce yıkayarak işe başlar Köfte kıvamına geleceği sırada, sofra serilmeye başlanır Köfte ile beraber yenilecek has (marul), beyaz lahana, salatalık, turp, nane, pırpırım (semizotu) ve Urfa'da yetişen hardal, kuzukulağı, suyarpızı, tuzik pendik ve tere gibi dere otlarından mevsimine göre bulunanlar sofraya dizilir Ayran ve ekmek de sofraya konulduktan sonra hazır olan çiğköfte herkese bir tabak olacak şekilde servis yapılır
İyi köfte yoğurmak bir meziyettir Sıraya gelen her kişi iyi köfte yoğuramaz Her sıranın köfte yoğuranı bellidir ve o kişi veya kişiler sıra gecesinde köfteyi yoğururlar İyi yoğuramayan biri, köfte yoğurursa köfteyi hamurlaştırır, yiyenler “yuvalak köftesine benzemiş” gibi nüktelerle yoğurana takılırlar; köfteyi yoğuran, yoğurduğuna yoğuracağına pişman olur
Sırada çiğköftenin yanında bostana, salatalık veya maruldan yapılmış cacık, zeytin bostanası veya koruk salatası, çoban salatası gibi salata ve cacıklar ikram edilir

Sıra Gecesinde Tatlı

Sıra gecelerinde çiğköfteden sonra kadayıf, şıllık, katmer, baklava veya daş ekmeği, küncülü akkıt, palıza, şıre gibi mahalli tatlılardan herhangi biri ikram edilebilir Sıra sahibinin hanımı maharetli ise, bu tatlılar evde hazırlanır, yoksa çarşıdan alınır

Sonuç

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: “Sıra gecesi” bir halk mektebidir, eğitim ve öğretim müessesesidir, arkadaşlıkların dostluklara dönüştüğü, dayanışma ve yardımlaşmanın, hoş sohbetin, müziğin, edebiyatın harman olduğu gecelerdir
Şanlıurfa kültür hayatında önemli bir yere sahip olan “sıra geceleri” geleneği çok yaygın bir şekilde Urfa'da ve Urfa dışındaki Urfalılar arasında halen devam etmektedir Birçok geleneğimizin yozlaştığı ve bir kısmının kaybolduğu günümüzde sıra gecesi” geleneğinin yaşıyor olması bir şanstır, bir güzelliktir Sıra gecesi geleneğinin sürdürülmesi, bu kadar olumsuz tesirlere karşı halkımızın kendi milli değerlerine sahip çıktığının bir göstergesidir Bu nedenle “sıra gecesi” geleneğinin bugün olduğu gibi yarınlarda da devam etmesi halisâne dileğimizdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Şanlıurfa'da Yaşayan Ahilik Kültürü

Eski 11-26-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlıurfa'da Yaşayan Ahilik Kültürü





Şanlıurfa'da Yaşayan Ahilik Kültürü

Ahilik nedir?






Ahilik,sanat, ticaret ve mesleğin; olgun kişilik, ahlak ve doğrulukla iç içe girmiş bir karışımıdır Buna göre, Ahi kesin olarak bir sanat, ticaret veya meslek sahibidir O bununla birlikte olgun, ahlaklı, merhametli, iyiliksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir


XIII yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Türkleri’nin ekonomik yaşamında çok etkin bir rol oynayan ahilik, yüzyıllarca Türk ahlakının da simgesi olmuştur
Ahlakla sanatı ve onun dallarını yoğurarak, kişinin ruhunda, etinde, kemiğinde özümlemiş bir kurum olan ahilik, Türkler dışında hiçbir ulusta yoktur

Şanlıurfa Esnafındaki Ahilik Geleneği

Osmanlı döneminde, taht merkezinden çok uzakta olan Şanlıurfa’da –farklı da olsa- yüzyıllarca devam eden, kökü ahiliğe dayalı bir esnaf veya ahilik kültürü mevcut idi Bu kültür, tarih içinde değişmiş olup kısmen günümüzde de sürdürülmektedir
Şanlıurfa’nın Haşimiye Meydanı’nda, yönümüzü güneye doğru çevirdiğimizde, mevcut olan dört yol bizi, efsâneye göre Hz İbrahim’in ateşe atıldığı yerde oluşan Balıklıgöl ve Aynzeliha gölü ile yine o çevre içerisinde yerleşmiş birçok çarşı, pazar, handan meydana gelen tarih imekânlara ulaştırır

Bu tarihi mekânlar, Şanlıurfa el sanatlarını icra eden esnafın yoğunlaştığı yerlerdir
Buralarda dolaşan kişi, bu mekânlardaki mistik ve tarihi havayı teneffüs ederek mutlaka etkilenir Esnafın cana yakınlığı ve dürüstlüğü ayrıca kayda değer bir husustur
Esnafın hemen hemen tamamı, usta çırak geleneğine göre yetişmiş ve yıllardır o mesleği yapan insanlardan oluşur Babası çocuğunu aynı meslekten bir ustanın yanına “Eti senin kemiği benim” diye koyar Usta, çocuğa babasından daha yakındır
Mesleği ile ilgili incelikler başta olmak üzere, hayattaki birçok muaşeret kuralını, mesleği ile ilgili birçok geleneği çocuk, ustasından öğrenir Askere gidip geldikten sonra ustasının öğrettiği kurallar çerçevesinde mesleğini kendi başına devam eder Kendisi usta olsa dahi, ustasını gördüğünde hürmette kusur etmez Her gördüğünde elini öper ve hayır dualarını alır



Gelenek ve göreneklerin halen canlı olarak yaşatıldığı bir esnaf gurubu Sipahi Pazarı esnafıdır Sipahi Pazarı’nda karşılıklı olarak yaklaşık elli dükkân bulunur ve dört kapısı vardır Bu çarşının bir kapısı neçek ve dokuma işlerinin satıldığı Bedesten’e, bir kapısı İsotçu pazarına, bir kapısı ise Eskici Pazarı’na bir kapısı ise Sobacı Pazarı’na açılır Bu çarşıda halı, kilim, diğer ev sergileri, kürkten yapılmış giyim eşyaları ve halı yastıklar alınıp satılır

Bu esnafın bir başkanı (Şeyhi); bir de idare heyeti vardır Bu pazarda alışverişler belirli kurallara bağlıdır Bu kurallara uymayanlar idare heyeti ive Şeyh tarafından çeşitli cezalara çarptırılır Sipahi Pazarı dellal başı yetmiş yaşlarındaki Hacı Reşit Beyazatlı, bu çarşının bazı geleneklerini şöyle anlatıyor: “Bu çarşıda esnaftan başka evindeki halısını çeşitli nedenlerle satmak isteyen kişiler, halı almak isteyen kişiler, yaptığı kürkü satmak isteyenler, dokuduğu halısını satmak isteyen kişilir gelir Bir de bu satışı yapacak olan bizim gibi dellallar vardır

Bu sipahi Pazarı her sabah dua ile açılır Dellalbaşı dua etmek üzere “Haydi kardeşler mezat başına” diyerek dellalları çarşının girişine çağırır Yanlarında da esnafın şeyhi vardır Dellalbaşı ellerini kaldırarak yüksek sesle duaya başlar “Evvela, Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim Ehli İman ve ehli İslâm ervahı şerifleri için, Allah rızası için el Fatiha” Hazır bulunanlar Fatiha süresini okuduktan sonra duaya devam eder: “Yarabbi Hayırları fethedesin, şerleri def’edesin, münkir, münafık zalimin şerrinden Hıfz-ı emin edesin, Gözedin, kefili almadan parasını vermeyin, mal sahibinin harcını unutmayın, cümleten hayırlı işler” diyerek duayı bitirir

Böylece dua ile açılan mezat başlar Üretici veya müşteri malını orada bulunan bir esnaf aracılığıyla bir dellaha vererek sattırabilir veya doğrudan bir dellala vererek sattırabilir Malını sattıracak kişi tanınan bir kişi değilse hırsızlık veya diğer hususlara karşılık mal satışa çıkarılmadan bir kefil istenir Kefil verebilirse malı mezata çıkar Malı dellahlar sırtına alarak oradaki esnafı dolaşır Esnaftan biri mal için bir kapı açar (bir fiyat söyler), bunun üzerine diğer esnaflar açık arttırmaya girerek malı almaya çalışır Malın çilesi dolunca (dellal malı dolaştırdığı halde artık para söyleyen kalmadığından kim en fazla para söylemişse mal onda kalır Dellal malı o kişiye vermeden diğer para söyleyenlere uğrayıp “Malı gilan kişiye bi kadara endıriyem” der Yine de arttıran olmazsa mal sahibine danışır Mal sahibi malını o fiyata satmaya razı olursa malı alandan gidip parasını alır Bu paradan %5 Belediye harcı ve %5 de dellallık kesildikten sonra mal sahibine parası ödenir

Bu pazardan mmalın satılışı, paranın alınışı, mala para söylenişi gibi hususlar belirli kurallara bağlıdır Bu kurallar herhangi bir dellal veya esnaf tarafından ihlal edilirse esnaf idare heyeti arcılığıyla çarşının şeyhi, o kişinin “harcını keserek” ceza verir O esnafın harcının kesilmesi demek harcının kesildiği gün kadar kendisine dellal tarafından mal getirilmemesi demektir Yani ceza müddetince o esnaf pazardaki açık arttırmadan mal alamaz Esnaf daha ağır bir suç işlerse dükkân kapatma cezası dahi verilebilir

Dellalbaşının naklettiğine göre yakın zamanda şöyle bir hadise olmuş; “Mezatta bir halı geziyormuş Bir müşteri, bir esnafın yanına oturup bu malı kendisine almasını söylemiş, O esnaf da o halıya para söylemiş Halı en fazla fiyatla kendisinde kalınca halıyı alarak müşteriye teslim etmiş Sonradan mezatta satılan ve esnafın para söylediği malın yine o esnafa ait olduğu anlaşılmış bunun üzerine o esnafın şeyh tarafından onbeş gün harcı kesilmiş” Oradaki bir kurala göre esnaf kendi malına para söyleyemez, çünkü malın fiyatını haksız olarak yükseltmiş olur Kendi malına para söylediği tespit edilirse, harcı kesilerek cezalandırılır Harcı kesilen esnafa dellal mal götüremez Mal götüren dellal olursa ona da ceza verilir

Malı satan dellal malın eskiliğini, yırtık ve yanık gibi arızalarını para söyleyen esnafa bildirmek zorundadır Yine esnaf malının müşteriye satarken malının arızasını söylemek zorundadır Arızasını bilerek para söyleyen esnaf, mal kendisinde kalınca bu malı almak zorundadır Malı almaktan kaçınırsa bu esnafa ceza verilir İşte bu ve buna benzer alışveriş kuralları vardır Bu kurallar sıkı sıkıya taviz verilmeden halen uygulanmaktadır Sipahi Pazarı esnafı arasında büyük bir dayanışma ve yardımlaşma da vardır Esnafın fakirleri gözetilir, giydirilir, evinin ihtiyaçların karşılanır Bir ihtiyaç olduğunda şeyhin emri ile hemen esnaftan para toplanır ve ilgili hayır işine sarfedilir Esnaf buna itiraz etmez, memnuniyetle katılır Dellalbaşının anlattığına göre, geçenlerde halıyı satarken düşüp ölen bir dellalın cenazesini esnaf kaldırmış Cenaze masrafları karşılanmış ve ailesine de bir miktar yardım yapılmış

Yine esnaf yılın belirli günlerinde “Tirit” denen yemek yaparak fakir fukarayı doyurur Bu ve buna benzer birçok ahilik geleneği, bütün canlılığıyla Şanlıurfa’da halen yaşamaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Şanlıurfa Gelenekleri

Eski 11-26-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlıurfa Gelenekleri





ŞANLIURFA GELENEKLERİ




Yerleşim merkezi olarak milattan önceki dönemlere uzanan bir tarihe sahip olan Şanlıurfa, folklor yönünden de aynı tarihlere kadar uzanan bir seyir takip eder Bugün engin ve derin bir folklor hazinesi olan Şanlıurfa’da yapılacak araştırma ve derlemeler, Şanlıurfa folkloru hakkında daha ayrıntılı bilgiler vereceği gibi, şu andaki folklorumuza daha değişik boyutlar getirecektir



Geçmişten Günümüze Miras Sıra Geceleri


Tarih seyri içinde birçok konuda olduğu gibi Şanlıurfa folklorunda da değişmeler ve etkilenmeler olmuştur

Cumhuriyet dönemindeki kültür değişimleri sınırlı da olsa bu alanda da etkisini göstermiş, kültür hayatımızda yeni kurumlar yerini almış, kültür hayatımızın önemli unsurlarından giyim kuşam, gelenek ve görenekler gibi folklorumuzun birçok konularında değişiklikler olmuştur Güneydoğu Anadolu Projesine bağlı olarak son yıllarda Şanlıurfa’daki nüfus artışı, kültür değişimi sürecini hızlandırmış ve bu süreç artarak devam etmektedir



Bugün, sıra gecesi, dağ yatısı, düğün, nişan, gelin hamamı gibi birçok gelenek bütün canlılığıyla yaşamaktadır Sanayileşme, nüfus artışı ve teknolojinin gelişmesi, bugün mevcut olan birçok özgün halk kültürü ürününün zamanla yok olmasına, bir kısmının da değişmesine neden olacaktır Şanlıurfa denince akla ilk olarak Balıklıgölü, türküleri, türkücüleri, yanık hoyratları, sıra geceleri, çiğköftesi gelir

Bunların dışında Şanlıurfa folkloruyla ilgili, gelenek ve görenekler, atasözleri, beddular, bilmeceler, halk hikâyeleri, masallar, halk ilaçları, çocuk oyunları, el sanatları, efsâneler gibi birçok konu Şanlıurfa folklorunun ayrılmaz parçalarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Şanlıurfa Halk Kültürü

Eski 11-26-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlıurfa Halk Kültürü



Şanlıurfa Halk Kültürü



Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa
Halk Kültürü


Şanlıurfa Halk Kültürü Hakkında

Yerleşim merkezi olarak milattan önceki dönemlere uzanan bir tarihe sahip olan Şanlıurfa, folklor yönünden de aynı tarihlere kadar uzanan bir seyir takip eder Bugün engin ve derin bir folklor hazinesi olan Şanlıurfa’da yapılacak araştırma ve derlemeler, Şanlıurfa folkloru hakkında daha ayrıntılı bilgiler vereceği gibi, şu andaki folklorumuza daha değişik boyutlar getirecektir
Tarih seyri içinde birçok konuda olduğu gibi Şanlıurfa folklorunda da değişmeler ve etkilenmeler olmuştur

Cumhuriyet dönemindeki kültür değişimleri sınırlı da olsa bu alanda da etkisini göstermiş, kültür hayatımızda yeni kurumlar yerini almış, kültür hayatımızın önemli unsurlarından giyim kuşam, gelenek ve görenekler gibi folklorumuzun birçok konularında değişiklikler olmuştur

Güneydoğu Anadolu Projesine bağlı olarak son yıllarda Şanlıurfa’daki nüfus artışı, kültür değişimi sürecini hızlandırmış ve bu süreç artarak devam etmektedir
Bugün, sıra gecesi, dağ yatısı, düğün, nişan, gelin hamamı gibi birçok gelenek bütün canlılığıyla yaşamaktadır Sanayileşme, nüfus artışı ve teknolojinin gelişmesi, bugün mevcut olan birçok özgün halk kültürü ürününün zamanla yok olmasına, bir kısmının da değişmesine neden olacaktır

Şanlıurfa denince akla ilk olarak Balıklıgölü, türküleri, türkücüleri, yanık hoyratları, sıra geceleri, çiğköftesi gelir Bunların dışında Şanlıurfa folkloruyla ilgili, gelenek ve görenekler, atasözleri, beddular, bilmeceler, halk hikâyeleri, masallar, halk ilaçları, çocuk oyunları, el sanatları, efsâneler gibi birçok konu Şanlıurfa folklorunun ayrılmaz parçalarıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Şanlıurfa kültürü

Eski 11-26-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Şanlıurfa kültürü



ŞANLIURFA KÜLTÜRÜ


Yerleşim merkezi olarak milattan önceki dönemlere uzanan bir tarihe sahip olan Şanlıurfa, folklor yönünden de aynı tarihlere kadar uzanan bir seyir takip eder Bugün engin ve derin bir folklor hazinesi olan Şanlıurfa’da yapılacak araştırma ve derlemeler, Şanlıurfa folkloru hakkında daha ayrıntılı bilgiler vereceği gibi, şu andaki folklorumuza daha değişik boyutlar getirecektir

Tarih seyri içinde birçok konuda olduğu gibi Şanlıurfa folklorunda da değişmeler ve etkilenmeler olmuştur

Cumhuriyet dönemindeki kültür değişimleri sınırlı da olsa bu alanda da etkisini göstermiş, kültür hayatımızda yeni kurumlar yerini almış, kültür hayatımızın önemli unsurlarından giyim kuşam, gelenek ve görenekler gibi folklorumuzun birçok konularında değişiklikler olmuştur


Güneydoğu Anadolu Projesine bağlı olarak son yıllarda Şanlıurfa’daki nüfus artışı, kültür değişimi sürecini hızlandırmış ve bu süreç artarak devam etmektedir

Bugün, sıra gecesi, dağ yatısı, düğün, nişan, gelin hamamı gibi birçok gelenek bütün canlılığıyla yaşamaktadır Sanayileşme, nüfus artışı ve teknolojinin gelişmesi, bugün mevcut olan birçok özgün halk kültürü ürününün zamanla yok olmasına, bir kısmının da değişmesine neden olacaktır

Şanlıurfa denince akla ilk olarak Balıklıgölü, türküleri, türkücüleri, yanık hoyratları, sıra geceleri, çiğköftesi gelir Bunların dışında Şanlıurfa folkloruyla ilgili, gelenek ve görenekler, atasözleri, beddular, bilmeceler, halk hikâyeleri, masallar, halk ilaçları, çocuk oyunları, el sanatları, efsâneler gibi birçok konu Şanlıurfa folklorunun ayrılmaz parçalarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Urfa Turu Notları

Eski 11-26-2009   #8
Şengül Şirin
Varsayılan

Urfa Turu Notları



Urfa Turu Notları





ÇARŞILAR


Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Urfa çarşılarından "Çarşısı dört yüz dükkandır Her türlü değerli eşya bulunur Saraçhanesi İbrahim Halil Irmağı kıyısındadır Onun için Bağdat Serdabı gibi soğuk su ile sulanmış ana yolun iki tarafı mamur ve güzel, mevsiminde türlü çiçeklerle süslü olup geçenlerin içini açar Oralarda bütün bilgi sahiplerinin toplandığı, dinlendiği yerler vardır" cümleleriyle bahsetmiş Evliya Çelebi Urfa''daki Bedestenlerden de şu şekilde söz eder: " İki bedesteni vardır Biri eski usul kargir kubbeli yapı olup uzunlamasına yapılmıştır Üç tane demir kapısı vardır Bütün kıymetli mücevherler bulunur" Burası belki Kazzaz Pazarı'dır
( İnanılmaz ucuza kilimler bulabilirsiniz burada Ben iki tane aldım )

Gece bir başıma dolaştığım Urfa'nın aynı sokaklarında ertesi gün yeniden, bu kez grubumla dolaşıyorum Önce otele uğrayıp bacağı kırık müşterimin odasına çiçekler bırakıyor, gelenekselleşmiş, alçının üzerine ben de ben de imza atayım çekişmesinden sonra Urfa'da çarşı içinde kaybolmaya gidiyoruz Herkese söyledim Bu bir kaybolma turu En azından akşam 7buçuğa kadar Ya da "akşama kadar birbirimizi bulabilecek miyiz bakalım" turuGrubumu çarşının başlama noktasında toplamış anlatıyorum

“Burada biri biter diğeri başlar çarşıların Ve çeşit çeşit meslek insanları vardır çarşının Dabbak ustaları denilen sanatçılar varmış mesela Şu an göremezsiniz Nesli tükenmiş dabbakçıların Öküz, inek, deve, gibi büyükbaş hayvanların derilerini koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanların işlerlermiş

Ağaç Oymaçılığı sanatçıları varmış örneğin Neccar pazarı'nı bulursanız birkaç ustayla karşılaşabilirsiniz Yok bulamazsanız müzede gördüğünüz kapı pencere dolap kapaklarıyla yetineceksiniz Ya da Rızvaniye Camii'nin kapısına bakın üşenmeyip ve mihrabına da elbette (18YY) Ya da eski Urfa'da , terkedilmiş Süryani mahallelerinin iki katlı taş evlerindeki birkaç yıl sonra göremeyeceğiniz pencere işlerine bakın Dokunamayacaksınız Bakmanız doyuracak( Çoğu 19 YY) Kimi işlemeler geometrik, kimilerinde vazolardan çiçekler taşıyor

Saraçlık varmış bir de "Kösele"denilen kalın deri ve normal ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı g ereçlerinin yapıldığı sanata denirmiş saraçlık

Atçılık ve At''a verilen önem dolayısıyla Saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri varmış Urfa''da ünlü Arap Atlarının yetiştirilmiş olması saraçlık sanatının önemini arttırmış ve bu sanata büyük ilgi duyulmuş

Hüseyniye Çarşıları yakınındaki "Saraç Pazarı" denilen çarşıda saraççıları görebilirsiniz Eskiden 15-20 dükkanın yer aldığı bu çarşıda şimdi 3-4 dükkan bulunuyormuş

Çulculuk denilen başka bir sanat türü varmış ayrıca At ve merkep gibi binek hayvanları üzerine atılan semerlere Urfa''da "Palan", bu sanatla uğraşanlara da "Çulcu" (Palancı) denilir Urfa'da 30-40 yıl öncesine kadar At, Eşek ve Deve gibi hayvanların binek ve yük taşıyıcı olarak Urfa''da önemli bir yeri varmış Ve çulculuğun da tabii

Şehir merkezine yakın taş ocaklarından kesilen taşlar merkepler sırtında şehre getirilirmiş Ayrıca kamyonlarla şehrin belli yerlerine yığılan kumlar merkeplerle inşaat alanına taşınırdı Şehir içerisinde her çeşit yük taşıma cılığı da "Eşek Hamalları" ile yapılırmış Çulcular ayrıca yük hayvanlarına "Palan" yanında "Sırga" denilen ve palanın üzerine atılarak iki yana sarkan geniş cepleri bulunan örtüler de dikerlermiş



"Kürkçü Pazarı" nda ve Çulcu Pazarında 3-5 dükkan hala ayakta

Kürkçülük sanatı ise size garip gelecek ama bu bir geleneksel sanat Ana rahminde ölen, ya da en fazla 5 aylık iken ölen kuzuların tüylü derilerinden yapılan yakasız, dış kısmı siyah kumaşla kaplı aba gibi bolca giysiye Urfa''da Kürk denilir Urfa''ya has olan bu giysi Anadolu''da Urfa dışında bir yerde yapılmamaktadır Mevsimi değil, Bu yüzden göremedik demeyin ama hala yapılıyor ve giyiliyormuş da Bir de buna benzer Abacılık sanatı var Urfa’da Aba, deve yününden dokunan ve elbise üzerine giyilen bol bir giysi Kürk''ü andırıyorGiymiş insan görürseniz şaşırmayın dedim grubuma

( Yazanın notu: Üç gün içinde en çok beş kişinin üzerinde gördüm Bitti bitecek bir sanat daha Bu sıcakta nasıl taşınır diye de kendime sormadan edemedim Harran Kapısı, Kaleboynu, Eyyübiye Mahallelerinde hala tezgahlar varmış Göremedim)

Cülhacılık sanatı ise yünden, pamuktan ve floştan tezgahlarda dokunan ve yerel ağızla yaşmah, puşu, ehram denilen kadın örtüleri sanatı Hekim dede mahallesi bir zamanlar bu sanatın merkeziymiş ( Yazanın notu: Hekim Dede, çarşının dışında sayılır Ben gittim ve bir tane tezgah göremedim Evliya Çelebi bile bu bezlere "kapu gibi sağlam" demiş Yazık !)

Bakırcılık sanatını yapan ustaları hala görebilirsiniz Hem fotoğraf çekmek isterseniz size gülümseyerek bakarlar Urfa''daki tarihi geçmişi eskilere dayanan bakırcılık sanatı 1960''lı yıllara kadar önemini korumuş, 1950''li yıllarda 100 iş yerinde 300 usta ve kalfa ile sürdürülen bakırcılık sanatı günümüzde 10 işyeri ve 30 civarında usta ile sürdürülmeye çalışılmakta

( Yazanın notu: Fakat benim gördüğüm çok daha fazlaydı çarşıda Ara sokaklarda dizi dizi tepsiler, üzerinde İbrahim Tatlıses ve başka şarkıcıların resimleri işlenmiş tabaklar, cezveler Genç işçiler ateş başında ellerindeki çekiçlerle küçücük bir tabağa şekil vermek için vuruyor da vuruyorlar Durun izleyin ama sokaklar çok dar)

Kuyumculuk İşte bu vitrinlere bayılacaksınız Ben bayıldım Tamam alıp takmam o başka ama harikulade parçalar var Her vitrinde oyalanın, iyice bakın tamam mı? Yıldız meydanı civarındaki dükkanlarda ve bedesten yakınındaki Pamukçu Pazarı ve Kınacı Pazarı kapalı çarşılarında ;bol miktarda doğu işi kuyum görebilirsiniz"

( Yazanın notu: Ben vitrinlerde durup "aa ne güzel, ne ilginç" diye heyecanla bakarken, grup başkanım bana çok kitch diyip duruyordu Oysa hem rengarenk kumaşların, allı pullu parlak kadifelerin her birine dokundukça mutlu oluyordum Bana sürekli şaşıran grup başkanıma en sonunda "bak, ben ve benim gibi şehirde yaşayan okumuş, çalışan bir sürü insan var Size Avrupalı gelen Ama biz buyuz işte Bizden oryantallik eksik değildir Dinlemez ama arabesk şarkıları da pekala biliriz" dedim İstanbul'da iki yıl kadar bulunmuş grup başkanım, nihayet beni anladı Ve keyif almalarımla başbaşa bıraktı)

Açıklamalarım bitti

Sorusu olan? Grubun 60 yaşlarında hiperaktif üyesi Antonio Garrote elini kaldırdı ve bana çarşıların ismini yazamadığını söyledi Ben de ona "Antonio, bu bir bulma turu değil, kaybolma turu Ben tüm isimleri Sevda ne çok şey biliyor diyin diye söyledim size" Herkes gülerek yanımdan ayrıldı

Grubumu kaybolsunlar diye bırakıp Süryani kilisesinden kültür merkezine dönüştürülmüş Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi’ni görmeye gittim Yol üzerinde, akşam yemek yiyeceğimiz konuk evine uğradımKunduracı Pazarı’ndan yukarı doğru yürüyüp, Kazancı Bedih Caddesi’ne saptım ve birden karşıma yol boyu Urfa’nın sıcaktan korunmak üzere daracık yapılmış , kemerlerle süslenmiş yolları ve bu yolların iki yanında üst katı taş cumba ile dışarıya çıkıntı yapmış taş evleri çıktı Nasıl anlatmalı bu sokakları? Yol boyunca evler, evlerin kapısında hacca gitmiş olanların astığı arapça yazılı levhalar, hekim dede sokağa yakın bir şifacının kapısında bekleyenler, Nimetullah ca mii’nin güzelim taş işçiliği, karakol sokak ve eski karakol binası , ve Kurtuluş İlkokulu Okul 19 yy yapısı Ara sokaklarda kaybolmadan duruyor Ve en sonunda Kültür Merkezi’ne ulaştım Kısa zaman öncesine kadar yıkıntı halinde terkedilmiş halde bulunan bina Şanlı Urfa Valiliği’nce restore edilmiş Kilisenin (1861) olduğu bina, şimdi çok amaçlı, tiyatro, konser, kongre vs salonu olarak kullanılıyor Bir çocuk kütüphanesi ve içinde dünya edebiyatından seçme çocuk kitapları yer alıyor Gap projesi’ni bir videoda izleyebiliyorsunuz (ben ertesi gün grubuma izlettim) Manastır bölümü halen restore ediliyor ve bittiğinde halk oyunları, müzik dersleri, dokumacılık gibi dersler verilecek Harran Üniversite’si tarafından Etkileyici

Görevliye buralarda başka eski kilise, ev varsa görmek istediğimi söyledim çıkarken Bana yolu tarif etti ve oradan yanımda grup başkanı ayrıldık birlikte Tam dışarıya çıkmış ve köşedeki bakkalın önüne varmışken, üç çocuğun kavga ettiğini gördük Kapkara saçlı, kapkara gözlü, uzun kirpikli, beya z kazaklı ufak tefek çocuk iki iri kıyıma karşı durmuş bağırıyordu İki iri çocuk onu iteleyip duruyordu Yanımda grup başkanımla yaklaşıp çocuğu çektik Bu arada küfürler havada uçuşuyordu Mesele ne diye sorduk Kara kaşlı-Mehmet- iki köpek yavrusu bulmuş, caminin yanındaki merdivenlerin dibine koymuş, bakıyormuş Bu iri kıyımlar onları atmak istiyormuş Öyle etkiledi ki çocuğun köpeklerini koruma azmi Neyse sakinleştirdik hepsini Birkaç dakika içinde Mehmet yanımızda yürüyorduk Bizi o sokaktan bu sokağa, bu yıkıntıdan oraya, terkedilmiş konaklardan restore edilen yeni konaklara gezdirdi durdu Beklentisiz Susayıp bir şeyler içerken ona ne iç ersin, ne istersin diye sorduğumuzda utandı Zorla bir yedigün içirebildik Mehmet’e Öyle güzeldi ki Ve temiz Ve akıllı Duyarlı Ayrılırken sarıldım Yarın daha kalabalık geleceğiz saat 11’de, sen de gelir misin Mehmet? Gelirim abla ,dedi Ayrılırken içim ağladı Belki de hiç göremeyecektim Mehmet''iSarılmaktan başka bir şey yapamadığım çocuktu Mehmet

Ertesi gün gittiğimizde bulamadık onu Bakkala haber bırakmış, ablama ve abiye selam söyleyin(grup başkanı) , kutlamalara gidip geleceğim demiş Biliyordum , içime doğmuştu göremeyeceğim Yine de adresimi bıraktım, telefonumu da Belki bir gün arar diye Ne bileyim işte Bıraktım



URFA EVLERİ

Sıcaktan korunmak için daracık tutulan sokakların iki yanına kalker taşından yapılan evler oldukça serin tutuyor mekanı Bir konağı yeniden yapan usta ve ev sahibiyle konuştuk Taş çok ucuz da işçilik pahalıdır dedi usta Evlerde haremlik ve selamlık bölümleri mevcut Dışarıya kapalı evlerin içine girdiğinizde ortasında küçük bir havuzcuk olan avlu karşılıyor sizi Üst katlardaki odaların hepsi bir terasa açılıyor Ataerkil ev düzeni bir çok yerde olduğu gibi burada da görülüyor Evliya Çelebi, şehirde 75 saray olduğundan bahsetmiş o dönemde Belki de bu konaklardan bahsediyorduPencerelerdeki ahşap işçiliği artık çok yerde görülmüyor ama taş işçiliği hala çok özel Benim gördüğüm yapılmakta olan konakta- her oda ve her pencerede- güzelim taş oymacılığının örnekleri görülüyordu Mimarı kim diye sordum Usta geldi yanıma Abla burda mimar yoktur, biz gördüğümüzü yaparız böyle dedi Alçakgönüllü bir biçimde Düz damlarda uyumanın güzelliğini anımsadım o konağı gezerken (Henüz bitmemiş ama adı Ruha Konağı olacakmış Sorun gösterirler)

Akşam 7 gibi otele döndüğümde elimde çok ucuza aldığım iki kilimimle çok mutluydum O sırada yanıma, Van’da televizyon kanalına, Hürriyet gazetesi’ne çıkan Mercedes geldi Bak, diyerek ayaklarını gösterdi Elinde botlarından birini tutuyordu Ayaklarında ise, hani camilerde kavuniçi plastik terlikler olur ya onlardan Kahverenk çorap üstüne giyilmiş 5oo bin liralık terlikler Gülmeye başladım Hepimiz gülüyorduk Kahkahalarla Sakinleştikten sonra nihayet, " ne oldu" dedim "Botumun biri kayıp", dedi "Çalındı "demedi, buna sevindim "Mercedes, görüyorum kayıp olduğunu, nasıl oldu, anlat" dedim

Müze’den çıkıp (bizden ayrılmışlardı) Fırfırlı Camii’ne giderken iki çocuk gelmiş yanlarına Bunları-üç kişi- camiiye kadar götürmüş Bunlar da ayrılırken, teşekkür edip çiklet vermişler, çocuklara Bizimkiler camiye girip çıkmışlar ki botun teki kayıp İmama söylemişler Otelin adını vermişler İmam çok üzülmüş Caminin terliklerini vermiş Mercedes''e Polise gidilmiş Polisler gülmüşler önce Bizimkiler kızınca da ciddiye alıp tutanak hazırlamışlar Neyse otelin adı verilmiş ve Mercedes, tüm gün o plastik terliklerle dolaşmış Urfa’da 7 buçuk ta Sıra Gecesi için çıkarken, telefon geldi Fırfırlı camiinin imamı "Çok yoruldum ama sonunda buldum botu "dedi bana Çocuklar botu caminin çatısına atmışlar İmam etrafın çocuklarına sormuş soruşturmuş en sonunda bulunmuş çocuklar ve tabii bot da İmam, akşam 9 gibi botu otele bırakacağını söyledi Biz de çok teşekkür edip ayrıldık Terlikleri de bırakarak elbette



SIRA GECESİ


Bir konakta sıra gecesindeyiz Daha önce uyarmıştım grubu İsterseniz masada yiyelim diye ama dinlemediler Ve şimdi sağa sola kaykılıp duruyorlar Neyse ki yemekler yendikten hemen sonra alçak masalar toplanıyor Sonra istedikleri gibi bacaklarını uzatıp oturabilirler terasta Urfa’ya özgü yemekler yeniyor İçki yok Gecenin sonunda ise ilk kez içki içmeden bu kadar çok eğlendiklerini söyleyip duruyorlardı Ve ben de onlar kadar keyif aldım geceden

Sıra geceleri, bir halk mektebi gibi imiş bir vakitler Kitaplar okunur, yorumlar yapılırmış Çocuklar buralarda konuşmayı, oturup kalkmayı öğrenirlermişDostluklar doğarmış sohbetlerden Usta çırak ilişkisi içinde müzik öğretilir, türküler söylenirmiş Urfalı sıra gecelerinde türküyü, makamı, usulü notayı öğrenirmiş Bir tek eğlence değilmiş toplanmanın amacı Urfa işgal edildiğinde şehrin kurtarılması planları sıra gecelerinde yapılmış

Urfalılar –kadın, erkek- birlikte ya da ayrı ayrı düzenleyebiliyor sıra gecesini Bizim olduğumuz yerde, iki oda kadınlara ayrılmıştı İki oda da erkeklere Diğer kısımlarda kadın erkek karışık oturuyorlardı insanlar Tek yabancı bizlerdik Bir de İstanbul’dan gelen bir çift Orada evlendiler Yöresel kıyafetler giymiş bir genç çift ve arkadaşları Avluda evlenip yanımıza yukarıya geldiler Kına törenini benim grubumla yaptılar Grubumdaki herkes ellerine onların verdiği kınayı yaktı Araceli ise-grubun en yaşlı kadını- verilen kınayı yeşil çay diye yemeye kalktı Tadı fena değilmiş Dokunmadı Yemek yendi, türküler söylendi, oynandı İlerleyen saatlerde çiğköfte yoğrulduGözlerimizden acının tadı çıkıyordu ama midede yanma uyandırmıyordu hiç

Urfa’nın şıllık tatlısı yendi Üzerine acı kahve içildi Acı kahve iki defa verilir, ikisini de için dedim benim gruba Böylece ardarda acı tatlı ve yine acı tadı tattılar

Peygamberler şehri, bir yol geçen hanı görünümünde Gelen kalmış, gitmiş, bir şeyler bırakmış

Urfa''da benim adımladığım yerlerden geçenler: Hurri, Sümer, Mitanni, Asur, Pers, Helen Seleukosları, Roma, Bizans, Hıristiyan; hıristiyanlar içinde Nestoriyanlar, Süryani ortodokslar, Ermeni gregoryanlar, museviler, Araplar,Araplar içinde Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, yeniden hıristiyanlar-Bu kez Haçlı Ordusu olarak-, Akkoyunlular, ve Osmanlılar ve uzun süre sonra yeniden hıristiyanlar- Fransızlar- Nihayet yeniden 1921’den itibaren Türkiye Cumhuriyeti

Bu denli birbirine karışmış halkların birlikte yaşadığı çok az kent vardır Ulu cami ''de bir sütun başlığı üzerinde uzanmış- nasıl sığdığını hala anlamış değilim - uyumaya çalışan bir müslüman rüyasında hangi peygamberi görüyordu acaba? İbrahim Peygamberi mi, yoksa yüzünün sureti mendile çıkmış İsa Peygamberi mi, yoksa Nemrut’un Kaleden aşağıya atlayan kızı Zeliha’yı mı ? Yedi çeşit hastalıktan muzdariplerin kurtarıcısı Eyyüp Peygamber’i mi yoksa? Kimi?

Ben heryerinde Şanlı Urfa’nın insanlar gördüm Her din ve her dil, ve kökenden Ve hiç bir dinden, hiç bir dili konuşmayan ve kökeni kimle konuşuyorsa ona dönen

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.