Trajikomik Ihanet öyküsü |
08-05-2009 | #1 |
delishhhh
|
Trajikomik Ihanet öyküsüTrajikomik ihanet öyküsü Müstakil Kürdistan gayesi güden Seyit Abdülkadir, İngiliz ajanıdır diye bir Türk ajanla pazarlık masasına oturmuş, onunla anlaşmalar hazırlamıştır Bu Türk ajan Nizamettin adını taşımaktaydı Nizamettin İngilizce bilmezdi Fakat yaman bir mukallitti ve çok güzel İngilizce taklidi yapardı Kürtlere böyle sokulmuş, kendisinin İngiliz olduğuna onları inandırmıştı Şüphelenmeleri iş işten geçtikten sonra oldu Şeyh Sait Doğuda, isyanın askeri cephesini yürütürken İstanbul’da bir takım temaslar olmaktaydı Onların merkezinde Seyit Abdülkadir vardı Seyit Abdülkadir Vanlıdır ve Kürt Teali Cemiyetinin fiili başkanıdır Bu cemiyet, önce müstakil bir Kürdistan Devleti gayesini gerçekleştirmek için kurulmuştur Kürtçülük cereyanının su yüzünde çalışmaya başlaması, Abdülhamit’in takip ettiği politikanın sonucudur Bütün marifeti “idare-i maslahat” olan ve meselelerin esasına asla girmeyip kuvvetler arasında denge kurarak düzeni sürdürmeye çalışan Abdülhamit, Rusya’ya sırtını dayamış Hıristiyan Ermeni azınlığına karşı, Doğuda, sırtını İngiltere’ye vermiş Müslüman Kürt azınlığını çıkarmıştır Bu politikanın icabı olarak Kürt aşiretlerine müsamaha gösterilmiş ve onların beyleri vezirlikler, paşalıklar almışlardır Böylece Abdülhamit, liderlerini tahtına bağlayarak Kürtçülüğü uyuttuğunu düşünüyordu Halbuki bunların çocukları muntazam tahsil görmek imkanına kavuşmuşlar, Batı ile temasa gelmişler, bir Kürt milliyetçiliği ideolojisini yaratmışlardır Abdülhamit onlar konusunda da, kendilerini elinde rehin bulundurduğu inancındaydı Cihan Harbinde İstanbul Hükümeti, Doğudaki Kürt aşiretlerini milis alayları olarak kullanmak zorunda kaldı Ermeniler teşkilatlanmışlar ve Orduyu arkadan vurmaya başlamışlardı Ulaştırma hatlarını korumak için kafi miktarda muntazam kıta yoktu Kürtler Ermenilere düşman olduklarından bu görev onlara verildi Kürtler buldukları Ermenileri kesiyorlar, Ermeniler de Kürtlere aman vermemeye çalışıyorlardı Mesele, kendi aralarında, Türkiye’nin doğusunun Ermenistan elinde mi, yoksa Kürdistan elinde mi kalacağı kavgasıydı Cihan Harbi Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla sonuçlandığında Ermeniler daha önce harekete geçtiler ve bir Ermeni Devleti kurulmasının fiili hazırlığına giriştirler Ermeniler, artık Rusya’dan çok Amerika’nın desteğine güveniyorlardı Bunun üzerine, yetişmiş genç Kürt aydın ve milliyetçileri Kürt Teali Cemiyeti’ne dört elle sarıldılar Bunların arkasında İngilizler vardı Birliğin merkezi İstanbul’daydı ve doğunun hemen her tarafında şubeleri bulunuyordu Seyit Abdülkadir işte bu cemiyetin başkanıydı Seyit Abdülkadir, Damat Ferit Paşa kabinesinde Devlet Şurası Reisliğine kadar yükselmişti Daha önce de Ayan üyesiydi ve Abdülhamit’in gözde adamlarındandı Sonra, İttihatçılarla da çalışmıştı Her renge kolaylıkla girebiliyor, fakat kalbinde Müstakil Kürdistan Devletinin Emirliği hülyasını besliyordu Kürtçülük hiç bir zaman, doğudaki Kürt asıllı vatandaşların ülküsü olmamış, bu cereyan en ziyade dışardan beslenmiş, bir de şeyhler ve ağaların bir kısmı, bilhassa onların okumuş çocukları özel duygularla bu temayüle kendilerini kaptırmışlardır Milli Mücadelede, doğu halkı, hangi asıldan olursa olsun, genellikle Ankara Hükümetiyle birlikte çalıştı Dumlupınar’daki Meçhul Asker anıtında yatan isimsiz şehidin Kürt asıllı olmaması için bir sebep yoktur Kürtçülük hiç bir zaman, doğudaki Kürt asıllı vatandaşların ülküsü olmamış, bu cereyan en ziyade dışardan beslenmiş, bir de şeyhler ve ağaların bir kısmı, bilhassa onların okumuş çocukları özel duygularla bu temayüle kendilerini kaptırmışlardır Bunlar, ne zaman çok partili rejime geçilse, muhalefetteki partiyi kendi emellerine hizmet ettirtmek için ona sızmaya çalışmışlardır Muhalefet partilerinin idarecileri arasından, oy kaygısıyla, bu oyuna gelmiş olanların çıktığı da bir gerçektir Kürt Teali Cemiyeti, Milli Mücadelenin kazanılması üzerine, Cumhuriyetin ilanından az önce kendi kendisini feshetti Ama, ortadan kalkmadı Su üstünden su altına geçti 75 yaşlarındaki Seyit Abdülkadir, kurulan gizli komitenin başındaydı Komitenin bir başka üyesi, eski milletvekillerinden Yusuf Ziya idi Şeyh Sait ve ailesini komiteye alan bu zattır Şeyh Sait, Seyit Abdülkadir ile doğrudan doğruya temasa geçmemiştir Teması, Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza yürütmüştür Bu gerçek, isyan bitip de asiler İstiklal Mahkemesine verildiklerinde orada, bizzat kendileri tarafından itiraf edilecektir O bakımdan, isyanın hazırlıklarında “Müstakil Kürdistan Davası’nın hiç rolü olmadığı iddiasının asıl ve esası yoktur Seyit Abdülkadir ve arkadaşları, gizli komiteleri adına İngilizlerle de temasa geçmişler ve onlardan yardım istemişlerdir Ancak burada, James Bond romanlarına taş çıkartacak orijinallikte bir olay cereyan etmiş ve Seyit Abdülkadir, İngiliz ajanıdır diye bir Türk ajanla pazarlık masasına oturmuş, onunla anlaşmalar hazırlamıştır Bu Türk ajan Nizamettin adını taşımaktaydı O tarihte İstanbul Polis Müdürü olan emekli Korgeneral Ekrem Baydar olayı tafsilatıyla bilmektedir ve hem o, hem de kendisiyle temasa geçilen, İstanbul Polis Müdürlüğü İngilizce tercümanlarından Mustafa Necip Emre bu konuda çok ilgi çekici bilgi vermişlerdir Nizamettin, polise Belediye Zabıtasından gelmiştir Belediye Zabıtasında Merkez Memuru idi Gizli Kürt komitesiyle ilk teması, bu komitenin üyelerinden ve eski bir Kürtçü olan Palulu Kör Sadi aracılığı ile olmuştur Tarih 1924 sonbaharıdır Yani, isyandan beş ay kadar önce Nizamettin, Kör Sadi’ye kendisini İngiliz olarak tanıtmış ve adını ”İngiltere Hariciye Nezareti Umur-u Şarkiye Müdürü Mr Templen“ diye vermiştir Devrin İstanbul Polis Müdürü Ekrem Baydar’ın Nizamettin hakkında anlattıkları çok eğlencelidir ” -Nizamettin İngilizce bilmedi Fakat yaman bir mukallitti ve çok güzel İngilizce taklidi yapardı Kürtlere böyle sokulmuş, kendisinin İngiliz olduğuna onları inandırmıştı Bunlar, İngiltere’yle zaten temas halinde bulunduklarından Nizamettin’i o zincirin bir halkası sanmışlardı Şüphelenmeleri iş işten geçtikten sonra oldu Kör Sadi önce “Mr Templen” e şahsı adına açılmış, daha sonra, güven gelince bir cemiyet namına konuştuğunu söylemiş Müstakil Kürdistan için İngilizlerle daha geniş müzakere etmek arzusunda olduklarını bildirmiş, fakat görüşmelerin dışarda yapılmasını istemiştir “Mr Templen” buna lüzum olmadığını, kendisinin tam yetkiye sahip bulunduğunu, ilk temaslardan sonra gerekirse bunlara dışarda da devam edilebileceğini anlatmıştır Kör Sadi takip altında olabileceğini, korktuğunu belirtmiştir “Mr Templen” korkak adamların böyle işlere girişemiyeceğini söyleyip Kör Sadi’den yetki belgesi istemiştir Müstakil Kürdistan Devleti Seyit Abdülkadir’in emirliğinde kurulacak, İngiltere kuruluşa yardım edecek, bilhassa para verecek, gaye gerçekleştikten sonra da onu himaye edecektir Kör Sadi müteakip buluşmada bu belgeyi getirmiş, komitenin başkanı Seyit Abdülkadir’i temsil ettiğini bildirmiş, ondan sonra karşılıklı notaların Kör Sadi aracılığıyla yazılıp çizilmesi faslına geçilmiştir Komitenin İngiltere’den istediği, kendisiyle Emir Hüseyin’in imzaladığı tarzda bir anlaşmanın imzasıdır Müstakil Kürdistan Devleti Seyit Abdülkadir’in emirliğinde kurulacak, İngiltere kuruluşa yardım edecek, bilhassa para verecek, gaye gerçekleştikten sonra da onu himaye edecektir Komite işi, “Mr Templen” den, Kürdistan Devletine Akdeniz’de mahreç isteyecek kadar ileri götürmüştür Nizamettin, Kör Sadi’den doğuda yapılan bütün hazırlıkları adeta günü gününe öğrenmiş ve bunları polis müdürlüğüne rapor etmiştir Raporlar, hükümete duyurulmuştur Verilen bu bilgilerden anlaşılan başlıca husus, isyan hareketinin 1926 ilkbaharı için tasarlandığıdır Bir diğer nokta ise, gizli komitenin hilafetçi kuvvetlerle de temas halinde olduğudur Vahdettin’in İstanbul’dan bir İngiliz zırhlısıyla kaçması, Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye üzerindeki haklarından feragat etmesi manası taşımamıştır Bir defa o tarihte, henüz halife sıfatıyla bir Osmanlı İstanbul’da bulunuyordu Fakat o da yurt dışına çıkarılınca tekrar geri dönmenin ancak bir “karşı ihtilal” ile olabileceği kesinleşmiştir Hilafetçi kuvvetlerin teşkilatı hakkında, araştırıcı Behçet Cemal’in verdiği bilgi ilgi çekicidir Vahdettin ve menfaatleri kendisine bağlı saltanatçı ve hilafetçi zümrenin Türk İhtilali aleyhindeki karşı ihtilalci faaliyeti, Cumhuriyetin ilanından çok evvel başlamıştır Daha İstiklal Harbi kati zaferle tamamlanmadan, Vahdettin ve taraftarları İstanbul’da, gizli adı ”Müdafaai Hukuk Hilafeti Kübra“ olan bir teşkilat kurmuşlardı Vahdettin kaçmaya karar verdikten sonra, teşkilatın icra komitesi toplu bir halde Bükreş’e geçmiş ve burada bir otelde ”Hilafet kongresi“ aktedilmişti Eski İçişleri Bakanlarından Mehmet Ali’nin başkanlığında toplanan kongre, Türkiye’de kalan taraftarlarının da yardımıyla, Türkiye’de suikastler yaparak ve isyanlar çıkararak karşı ihtilale teşebbüs kararını vermişti Kongrenin kararı Mehmet Ali vasıtasıyla San Remo’daki Vahdettin’e arzedilmiş ve onun da muvafakati alınmıştı Bu sırada Hilafetin müstakbel kabinesi bile taayyün etmişti Karşı ihtilalin muvaffak olup Vahdettin’i yeniden tahtına oturtması üzerine Mehmet Ali Sadrı Azamlığa, Kiraz Hamdi Paşa Harbiye, Filozof Rıza Tevfik Maarif Bakanlıklarına, İtilafçı Sabri Hoca da Şeyhülislamlığa getirilecekti Kongre kararı, müstakbel devlet reisinin de tasdikine iktiran ettikten sonra, vazife alanlar, fabrika mümessili, tüccar, müteahhit diye memlekete dönmüşler ve karşı ihtilali hazırlamaya başlamışlardı Hilafet Komitesinin memleket içindeki propaganda faaliyeti çok iyi düzenlenmiş bir teşkilatla idare ediliyordu Bilhassa Avusturya mamullerinden ”Diştul“ adında bir ilacın satışı için seçilen seyyar satış memurları, yurdun birçok yerlerine Hilafet Komitesinin gizli beyannamelerini dağıtırken, gezici hocalar, güya ticaret ve alış - veriş kasdiyle etrafı dolaşıyor, inkılap hamlelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinlerde bulunuyorlardı Böylece hilafetçiler bir taraftan memleket içindeki propagandalarını yürütürken, silahlı ayaklanmayı da hazırlamaktan geri kalmıyorlardı METİN TOKER |
|