İstanbul'un Koruları |
07-16-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
İstanbul'un Korularıİstanbul'un Koruları Şehirlerin içi veya çevresindeki koruma altına alınmış büyük ağaç topluluğu veya küçük orman parçasına koru denilir Koru ve ormanlar bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır Ayrıca bu yeşillik alanlar kentlerin hem nefes almasını hem de içinde barındırdığı,sincap,tilki, çeşitli kuşlar gibi küçük hayvanları ile estetiğini sağlarlar İstanbul ‘un yüzyıllar boyu sahip olduğu yeşil alan ve korular zaman süreci içerisinde göçler, iskân ve savaş gibi etkenlerle ne yazık ki büyük bir ölçüde azaldı 1950 li yıllardan itibaren başlayan ekonomik büyüme neticesinde Boğaziçindeki tepeler artan nüfus karşısında Belediye’nin aldığı bir kararla iskân alanı içine alınarak burada büyük bir inşaat işgali başladı ve küçük korular bir-bir ortadan kalktılar Bugün mevcut olan koruların büyük bir bölümü Boğaziçinde diğer kısmı ise İstanbul’un yakın çevresinde toplanmıştır Hukuki ve mülkiyet açısından İstanbul Koruları başlıca iki grupta toplanır: 1- Hazine ve Belediye’nin mülkiyetindekiler Bu korular Dr Lütfi Kırdar’ın İstanbul valiliği sırasında kamu varlığına katıldığından bölünme , satılma ve iskan gibi tehlikeleri yoktur 6831 sayılı kanunun 1inci maddesi gereğince 30 dönüm (3 hektar) den fazla olanlar bu guruba girmektedir 2- Özel Mülkiyet içindeki korular Aynı kanunun 1inci maddesinin 1 inci fıkrası ve Tahdit,Tescil Talimatnamesinin 40ıncı maddesinin 3üncü fıkrası gereğince bu birimlerin ağaç varlığı kalmasa da Orman sayılmakta ve Korumaya girmektedir 3- 30 dönümden az olan mülkiyet içindeki küçük korular Ne yazık ki büyük bir kısmı inşaatlar neticesinde yok olmuş olan bu yeşil alanlardan arta kalan küçük parçalar İmar plânları ve tescillerle günümüzde korunmaya çalışılmaktadır AVRUPA YAKASINDAKİ KORULAR Bogaziçinde,Yeniköy-Tarabya yolu üzerindeki yazlık köşklerin arkasında tepeye doğru yükselen ,eski Tarabya Kasrı’nın bulunduğu yerdeki 17 hektarlık bir koruluktur Gürgen,akçaağaç ıhlamur ve meşe ağaçlarının yanı sıra az da olsa sert kıllı bir palmiye cinsi buranın hakim ağaç örtüsüdür Denize nazır tepe’nin üst kısmında I Dünya Savaşında şehit düşen askerler ile 1883 de Osmanlı ordusunun hizmetine girip 1907 de Ordu Müfettişi olan ve 1916 da Bağdat da ölen Colmar von der Goltz Paşanın anısı için yaptırılan mezarlıkta ise fıstık çamları,selvi,yalancı akasya,mavi ladin ve Avrupa ladini bulunmaktadır AYAZAĞA KORUSU Sultan IIinci Mahmud zamanında (1808-1839) Hazine-i hassaya ait olup ve padişahın sık sık avlanmaya geldiği Haznedar Çiftliğinin koruluğudurb İçerisinde Ayazağa Kasırları ile Ayazağa Av köşkü bulunmaktadır 7,8 hektarlık bir alana sahip olan bu koruluğun hâkim ağaç örtüsü çınar,Ihlamur,saplı meşe,at kestanesi ile Akçaağaçtır Ayrıca diğer korularda görülmeyen boy ve çaptaki dişbudak ağaçları dikkati çekmektedir Bugün koruda 1 300 – 1400 kadar büyük çap ve boyda iyi korunmuş ağaç bulunmaktadır Günümüzde büyük bir kültür kompleksinin kurulması amacıyla koru,içindeki binaları ile birlikte İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın korumasına verilmiştir ÂRİFÎ PAŞA KORUSU Bebek-Rumelihisarı arasındaki sahil yolunun arkasındaki Abdülaziz devrinde Osmanlı Hariciye nazırı olan Ârifî paşa’nın Korusu Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne doğru yükselen yamaçtadır Oldukça dik eğimli bir arazide bulunan bu koruluğun kapladığı alan yaklaşık 22 dönüm kadardır Boğaziçinde en büyük tahribata uğrayıp parsellenip içerisine mahalleler kurulan yeşil alan burasıdır Ancak en tepedeki dik yamaçta kalan kısmı korunabilmiştir ARNAVUTKÖY ROBERT KOLEJ KORUSU Arnavutköy’den Ulus’a doğru yükselen kuzeydoğu ve güneydoğuya bakan yamaçlar ,vâdi ve tepeciklerden meydana gelen çok dik eğimli bir arazi parçası üzerindedir27,5 hektarlık bir alanı kaplayan bu korunun büyük kısmı Robert Kolej’in hudutları içerisindedir Manolya,dişbudak,saplı meşe,yalancı erguvan,sakız ağacı,çitlenbik,yalancı akasya,Ihlamur, ceviz,defne,sabunağacı,fıstık çamı gibi ağaçların bulunduğu çok bakımlı bir korudur AVUSTURYA ELÇİLİĞİ KORUSU Yeniköy sahilindeki Avusturya yazlık elçiliğinin bulunduğu bu arazi Mıgırdıç Cezayirliyan’a ait idi II Abdülhamid’in emri ile Osmanlı-Avusturya dostluğunun bir nişanesi olarak kamulaştırılmış ve Avusturya İmparatoru II Franz Joseph 1898 de hediye edilmiştir Elçilik binasının arkasındaki dört katlı bir set üzerinde bulunan koruluk 5,5 hektarlık bir alanı kaplamaktadır Koruda çok nadide olan gümüşi ıhlamur,yaz ıhlamuru,beyaz çiçekli at kestanesi,Japon kadife çamı,mavi servi,Avusturya kara çamı,sahi sekoya,porsuk,erguvan,çin şemsiyesi gibi ağaçlar bulunmakta olup son derece bakımlıdır AYŞE SULTAN KORUSU BebeRumelihisarı sahil yolundan Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne doğru uzanan eğimli bir arazi üzerinde idi1886 da doğan ve IIAbdülhamid’in kızı olan Ayşe Sultan (Osmanoğlu) 1924 de hilafetin kaldırılmasıyla Paris’e gitmiş 1952 de Türkiye’ye dönmüş ve 1960 da da İstanbul’da vefat etmiştir Ayşe Sultan kendi mülkü olan bu koruyu 1942 de Avrupada yaşarken Sami Serozan’a satmıştır1960 dan sonra koru parsellenmiş ve içerisine villalar,apartmanlar yapılarak burada bir mahalle oluşturularak İstanbul’un ilk yok edilen korusu olmuştur Korunun içindeki 38 odalı köşkü ise 1958 de yıkılıp bahçesindeki çok büyük yaşlı çamlar kesilerek inşaat alanı haline getirilmiştir Günümüzde bu korudan arta kalanlar evlerin arasındaki münferit ağaç kümeleridir Bugünkü sakinleri müşterek kullanım alanlarındaki himalaya sediri,servi,mavi atlas sediri,erguvan,defne,ceviz ,acem dutu, dişbudak,dağ akça ağacı,macar meşesi,sakızağacı gibi nadide ağaçları korumaktadırlar BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ KORUSU Bebek-Rumelihisarı sahil yolundan kuzeydoğuya doğru oldukça dik bir eğimle yükselen tepecik ve vadilerin oluşturduğu bir arazi parçasıdır 23 Hektarlık bir alanı kaplamaktadır XVII inci yüzyılın ikinci yarısında Kaptan-ı Derya Deli Hüseyin Paşa’nın bağı olarak bilinen bu arazinin üzerinde 1871 de Misyoner DrCyrus Hamlin’in New York’lu tüccar Christopher Rindlender Robert ‘den temin ettiği para ve kurduğu vakıf ile Robert Kolej’in binası yapılmıştır İlk önce küçük bir bina olan okul zaman süreci içerisinde genişleyerek buğunku durumunu almıştır Kolejin arazisinde kalan koruluk oldukça iyi korunmuş durumdadır İçerisinde Göknar,fıstık çamı,at kestanesi,ıhlamur,dişbudak gibi ağaçların yanı sıra çok nadide olan Amerikan sahil sekoyası,Mavi sedir bulunmaktadır Son 15 yıl içerisinde korunun açık alanları da iğne yapraklı çam,defne,kermes meşesi gibi ağaçlarla doldurulmuştur EMİN ERKAYINLAR KORUSU (Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi Korusu) Kuruçeşme’de sahil yolu ile Ulus’daki TRT arazisi arasında yüksek duvarlarla çevrili 100 dönümlük bir koruluktur Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi’nin (1848-1917) korusu olarak bilinen bu arazi daha sonra Emin Erkayın’a geçmiş onun ölümünden sonra da varisleri arasında bir anlaşma sağlanamadığından bugün perişan bir haldedir Korunu yukarı kısmındaki iki köşkten biri yanmış diğeri ise harap bir haldedir Korunun Kuruçeşme tarafındaki büyük giriş kapısı ve onun bitişiğinde de bir çeşme kalıntısı bulunmaktadır Ayrıca Kuruçeşme tarafındaki duvarlarına bitişik birkaç tane büyük su sarnıcı bulunmaktadır Horasan harç ile sıvalı olan bu sarnıçlardan devrinde sahildeki saray ve yalılara su temini için yapılmıştır Bugün bu sarnıçlardan birine kapı ve pencere açılarak ev haline getirilmiştir Bugün bu sarnıçlardan birine kapı ve pencere açılarak ev haline getirilmiştir abanıl bur durumdaki koruda mavi atlas ve himalaya sedirleri,manolya ve alev ağaçları gibi nadide ağaçların yanı sıra,meşe, çam,göknar,çitlenbik ve ıhlamur da bulunmaktadır EMİRGAN KORUSU Bizans döneminde, Baltalimanından İstinye’ye kadar uzanan bu arazinin büyük bir servi ormanı olup adının da (Kyparades ) olduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz XVI ıncı yüzyıla kadar mîri arazi olan bu yer Nişancı Feridun Bey’e verilmiş ve “Feridun Paşa Bahçesi” adı ile anılmıştır IV Murad ise 1635 de İran seferinden dönerken yanında getirdiği ve sonra en büyük musahibi olarak kabul ettiği Emirgûne oğlu Tahmasb Kulu Han’a vermiştir Bu tarihten sonrada burası “Emirgûne Bahçesi” veya “Mirgûn bahçesi” adı ile anılmıştır Daha sonra da bu isim “Emirgan” a dönüşmüştür IV Murad’ın ölümünden sonra Emirgûne oğlu idam edilip malları müsadere edilerek Kemankeş Mustafa Paşa’ya verilmiştir XIX uncu yüzyılın ikinci yarısında ise Sultan Abdülaziz buradaki büyük arazi parçası ve koruluğu Mısır Hıdivi İsmail Paşa’ya vermiştir İsmail Paşa bu korunun içine birbirinden zarif üç köşk inşa ettirmiş ve çevresini de park halinde düzenlemiştir Hıdivliğin kaldırılması ve İsmail Paşa’nın ölümü üzerine koru üç çocuğu arasında taksim edilmiştir Hüseyin Kâmil Paşa Tıkmak burnu tarafını,İbrahim Paşa orta kısmını,kızı Prenses Fatma da batı kısmını almışlardır Onların da ölümlerinden sonra varisleri burası ile ilgilenmemiş ve vereseden Satvet Lütfü Tozan satın almıştır Bir müddet sonra da 1943 de İstanbul Belediyesi burayı kendisinden satın alarak halka açık bir park haline getirmiştir Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğüne bağlı bir şeflikle idare edilmektedir 472000 mkarelik bu korunun içinde Hıdiv İsmail Paşa’nın yaptırdığı iki su göletinin etrafı ağaç taklidi kaskadlar ve korkuluklarla süslüdür Korunun içindeki üç köşk’ten en büyüğü olan “Sarı Köşk” 1954 de geçirdiği bir yangınla yanmış ve Belediye tarafından eski halinde yenilenmiştirTürkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun Genel Müdürü olan Çelik Gülersoy, 1979-1980 de Belediye ile yaptığı bir protokolla bu üç köşkün kullanımını kiralamıştır Her üçü de baştan aşağı onarılıp döşenen bu köşklerden “ Beyaz Köşk” adı ile anılanı bir “Müzik Sarayı”na dönüştürülüp konserler verilmiştir 1995 de İstanbul Belediyesi bu köşklerin kira mukaveleleri feshedilip Türkiye Turing ve Otomobil Kurumundan alarak tekrar kendi bünyesine bağlamıştır İstanbul Belediyesi 1960 dan bu yana Türk lâleciliğini ihya ve teşvik amacıyla her yıl burada bir lâle festivali düzenlemektedir Köşklerin işletmesini alan Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ,buradaki restorasyonlarını tamamladıktan sonra ,İstanbul halkına Avrupai bir cafe’nin nasıl olacağını göstererek hizmete sokmuştur 1982 senesinde düzenlenecek olan geleneksel “Lale Festivali” ni Çelik Gülersoy üslenmiş ve o sene sırf Lale Bayramı için özel olarak yaptırdığı eski İstanbul faytonları,seyyar satıcıları, ve Lale devrinin giysilerini taşıyan Kurum’un genç kız personeli ile İstanbullulara unutulmaz bir festival yaşatmıştır Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği de bu bayram sırasında eski İstanbul’un geleneksel kadın giysileri ve feracelerden oluşan orijinal kostümler ile bir de defile tertip etmiştir Etrafı duvarlarla çevrili olan bu koru 120 den fazla bitki ve ağaç türünü barındıran 472 hektarlık bir alanı kaplamaktadır Koru içindeki parkların düzenlenmesinde Romantik İngiliz bahçe mimarisi ile açıkça bir Avrupa stili görülmektedir Fıstık çamı,kızılçam,halep çamı,ağlayan çam,Veymut çamı,sahil çamı,Japon kadife çamı,Londra çamı ,Avrupa,mavi ve konik ladinler den meydana gelen çamların yanı sıra Mavi atlas,Lübnan,Himalaya sedirlerinin en güzel örnekleri buradadır Ayrıca kayın,dişbudak,sabunağacı,salkım söğüt,Macar meşesi ağaç örtüsünü meydana getirir İstanbul Park ve Bahçeleri ile korularında rastlanmayan nadide ağaçlardan olan Kolorado gümüşi köknarı,Çin mabet ağacı,kaymakağacı,kaliforniya su sediri ,sahil sekoyası ve kâfur ağacı da burada bulunmaktadır FRANSIZ ELÇİLİĞİ KORUSU Tarabya’daki İpsilanti yalısının arkasındaki iki set halinde yükselen 75 hektarlık bir alandır İpsilanti ailesinin fertleri Eflak ve Buğdan’da voyvodalık yapmış ve atalarının Bizans İmparator ailesi olan Komnenoslar soyundan geldiğini iddia eden Fenerli bir Rum ailedir Tarabya’daki bu arazi XVIII inci yüzyılda bu aileye aitti ve sahilde de bir yalıları vardı Bâbıâlide tercümanlık yapan Aleksandros İpsilanti (1792-1828), görevi sırasında Rus yanlısı bir siyaset izlediğinin Osmanlı hükümeti tarafından farkedilmesi üzerine Rusya’ya kaçtı ve orada öldü Osmanlı Hükümeti de bu ailenin bütün mallarını müsadere etti Bundan sonra yalı ve arazi Fransa elçiliğinin yazlık binası olarak kullanılmak üzere General Sebastiani’nin tavassutu ile Fransa Hükümetine tahsis edildi Yalının arkasındaki tepenin boğaz’a bakan yamacındaki iki büyük set’den meydana gelen koruluğun yukarı setinin iki tarafı fıstık çamlarının meydana getirdiği bir sınırın içinde kalan üçgen bölüm,içine dikili ağaçları ile adeta bir satranç tahtası görünümünde büyük bir teras şeklinde idi Bu setin yalı tarafındaki küçük çıkması ile aşağı set arası kat-kat istinat duvarları ve rampalarla birbirine bağlanmış olup aralarında bir de kaskatlı çeşme bulunmaktadır Koruluğun hakim ağaç örtüsü olan fıstık çamlarının yanı sıra akçaağaç,ıhlamur,çınar,yalancı akasya,bozkavak,saplı meşe ve defne ile sarısalkımlarla erguvanlar buranın hâkim florasıdır FRANSIZ YETİMHANESİ KORUSU Bebek’i Etiler’e bağlayan dik yolun solunda 3,3 hektarlık bir alanı kaplayan bir koruluktur Yanında ise İpar ve Kortel koruları bulunmaktadır Mülkiyet 1909 da Bebek’de açılan Gabriel Fransız Okulu ile kimsesiz çocuklar için kurulmuş yetimhaneye aitti Lozan Antlaşmasından sonra kapatılan bu okulun malları ve arazisi Saint Benoit Fransız Lisesine devredildi Bu küçük koruluk ta çitlenbik,kestane,akçakesme,at kestanesi,sakız ağacı,kermes ve saplı meşeler,fıstık çamları,gümüşi ıhlamur,defne ve menengiç’ler bir intizam göstermeden grift bir karmaşa ile bu koruluğu doldurmaktadır HUBER KORUSU (Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü Korusu) Yeniköy-Tarabya sahil yolunda,koyun güneyindeki eski Huber Köşkü’nün arkasındaki yamaç ve tepe üzerindedir Almanya’daki Mauser fişek fabrikalarının sahibi olan Auguste Huber, Alman Krupp firmasının temsilciliğini alarak İstanbula geldiğinde Tıngıroğlu ve Düzoğlu ailelerinden bu malikaneyi ve arkasındaki araziyi satın almıştır Ayrıca silah ticareti ve komisyonculuğu da yapan Auguste Huber I inci Dünya savaşının bitiminde ve İstanbul’un işgalinden az önce köşkü terkederek memleketine döner Huber’in ölümü üzerine eski Maliye Nazırı Necmettin Molla varislerin yaşadığı Ausburg’a giderek köşkü aileden satın alır Köşk ve arazisi daha sonra Mısırlı Prenses Kadriye Hanım’a satılır Prenses İstanbuldan ayrılıp Mısır’a dönmeye karar verince de burasını sembolik bir ücretle Notre Dame Sion sörlerine bırakır Mülkiyet 1973 de Boğaziçi İnşaat AŞ ye geçen yapı 1985 de kamulaştırılarak Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılmaya başlar 64000 m karelik bir alanı kaplayan koruluk ise bir İngiliz Bahçesi stilinde tanzim edilmiştir İçerisindeki nadide ağaç türleri ile Boğaziçinin en önemli yeşil alanlarından birisidir Korudaki,Gümüşi Ihlamur,pırnal meşesi,kızılçam,fıstık çamı,sahil sekoyası,saplı meşe,dişbudak,porsuk ve anıtsal bir boyuta erişmiş duglaz göknarı ağaçları bulunmaktadır İNGİLTERE ELÇİLİĞİ (Yazlık) KORUSU Tarabya’da sahil yolundaki yazlık binanın arkasında yükselen alandadır 27 hektarlık bir alanı kaplamaktadır İçerisinde,servi, akçaağaç,atkestanesi,ıhlamur,porsuk,defne,çı nar, saplı meşe,yalancı akasya,gülibrişim,fıstık ve kızılçamlar bulunmaktadır İPAR KORUSU Arnavutköy-Bebek arasında sahilden güneybatıya doğru yükselen oldukça dik eğimli bir tepededir Bugün mülkiyeti Emin Hattat ailesindedir Etiler tarafındaki büyük kapıdan girilen koru 4,4 hektarlık bir alanı kaplar İçeride Bizans dönemine ait duvar parçaları görülmektedir İçiçe girmiş çitlenbik,atkestanesi,ıhlamur,dişbudak,erguvan, fıs tıkçamı,manolya porsuk ve sekoyalar bakımsız da olsa güzelliklerini korumaktadır KORTEL KORUSU Arnavutköy-Bebek arasında,kıyıdan güneybatıya doğru yükselen oldukça dik eğimli bir bir tepeciktedir Kavalalı Mehmet Ali Paşanın kızı Zeynep hanıma ait olan bu koruluğun içinde bugün yanmış olan iki ahşap köşk vardı Türkiyenin ilk elektrik mühendislerinden,İstanbul ve Zonguldak milletvekiliği yapmış olan Hüsnü Kortel 1935 de burayı varislerden satın almıştır Korunun sırta yakın düzlük kesimine ise ne yazık ki birtakım ağaçlar kesilerek 1978-1984 yılları arasında 20 ye yakın ikişer katlı villalar yapılmıştır 2 hektarlık bir alanı kaplayan bu koruda fıstık ve kızılçamlar,servi,sakızağacı,saplı meşedefne ve mavi atlaslar yaşamaya çalışmaktadır NACİYE SULTAN KORUSU Ortaköy-Kuruçeşme arasında,Defterdar Burnundan batıya doğru yükselen dik eğimli bir yamaçla ve tepede düzleşen bir arazidedir Zaman içerisinde birçok el değiştiren bu arazinin ilk kullanımı Dâhiliye Nazırı sonra da Sadrazam olan Ahmet Hamdi Paşa(1826-1885)’ya aittir Daha sonra II Abdülhamit tarafından Sadrazam Edhem Paşa’ya verilmiş tir Paşa’nın ölümünden sonra Şerif Paşa burayı satın almış ondan da Mediha Sultan’a geçmiştir Mediha Sultandan sonra,Abdülmecid’in oğlu Şehzade Süleyman Selim Efendi’nin kızı ve Enver Paşa’nın karısı olan Emine Naciye Sultanın (1896-1957) mülkiyetine geçer Korunun adı Sultanın ismi ile bütünleşir Korunun içinde Enver Paşa Köşkü olarak tanınan bugün restore edilmiş olan ahşap bir köşk vardı Ne yazık ki Boğaziçinin en çok yağma edilen yeşil alanı olan bu korunun büyük bir kısmına 1980 li yıllarda iki katlı köşkler yapılarak betonlaştırılmıştır 3,3 hektarlık bir alanı kaplayan bu korudan günümüze gelebilen ağaçlardan en önemlisi anıtsal bir boyuta erişmiş olan yaşlı sakız ağacı ile yine yaşlı bir alev ağacıdır Ayrıca fıstık çamları,kızıl çamlar ,erguvan,gül ibrişim ve sedir ağaçları bugün çok kısıtlı bir alana sıkışmış olan korunun diğer ağaçlarıdır NAİLE SULTAN KORUSU Ortaköy-Kuruçeşme arasında,sahilden kuzeybatıya doğru yükselen oldukça dik eğimli bir yamaçtadır II Abdülhamid’in kızı olan Naile Sultan (1884-1957) 1952 de Türkiye’ye döndükten sonra içerisinde köşkünün de bulunduğu bu araziyi kumaş tüccarı Namık Özsoy’a satmıştır 1980 li yılların başında ne yazık ki burası da büyük bir yıkıma sahne olmuş koruluğun büyük bir kısmında arazi açılarak içerisine iki katlı villalar yapılmıştır 4,9 hektarlık bir alanı kaplayan koru arazisinden günümüze gelebilen az miktarda fıstık çamları,kızıl çam,mavi atlas sediri,cehri,servi,mahlep,çiçekli dişbudak ve manolya ağaçları kentleşmeye karşı direnebilmeyi başarmışlardır PRENS SABAHATTİN KORUSU Kuruçeşme ile Ulus’daki TRT binasının arasında kalan dik eğimli yamaçlar üzerindedir22 dönümlük bir alanı kaplayan kapalı bir koruluktur II Abdülhamid’in kız kardeşi Seniha Sultana ait olan bu koruluk ondan oğlu Prens Sabahattin’e geçmiş ve bu isimle anılmaya başlanmıştır Bugün Vakıflar Bölge Müdürlüğünün mülkiyetindeki bu koruluğun içindeki ağaçlar fazla yüksek olmadığından pek fark edilmez Korudaki ağaç cinsleri ise sakız ağacı,çitlenbik,yalancı akasya,zeytin,ıhlamur ve defnedir RUSYA ELÇİLİĞİ (Yazlık) KORUSU Büyükdere-Sarıyer sahil yolundaki görkemli ahşap yalının arkasındaki tepededir Koruluk ve sahildeki yalının II Mahmud (1808-1839) zamanında Rus Elçiliğine ait olduğunu Bostancıbaşı Defterindeki şu ibareden biliyoruz: “kurbünde Rusya elçisinin kebir yalısı” Ayrıca Mellig’in gravürlerinde de bu yalının resimlerini görmekteyiz Tepelik bir alandaki bu koruluk 166hektarlık bir alanı kaplamaktadır İçerisinde anıtsal nitelikte olan nadir bir ağaç olan Çin Yelpaze çamı vardır Ihlamur,at kestanesi,dişbudak,ladin,servi,macar ve saplı meşeler ile fıstık çamları sık ve grift bir şekilde bulunmaktadırlar SAİD HALİM PAŞA KORUSU Said Halim Paşa (1863-1921) Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunudur Kendisi Hariciye Nazırı iken 1913 de Mahmud Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra Sadrazam olmuştur Hariciye Nazırlığından evvel Yeniköydeki bu koruluğu sahip olduğu bilinir Bugün bu koruluk Yapı ve Kredi Bankası’nın mülkiyetine geçmiş olup etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş ve son derece iyi korunan şanslı boğaziiçi korularından biridir Kapladığı alan 92 hektardır İçerisinde sakız ağacı,gladiçya,gümüşi ıhlamur,servi,himalaya ve toros sedirleri, selvi,fındık,menengeç,defne,gürgen akçaağaç ve fıstık çamları bulunur YILDIZ PARKI KORUSU Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki yamaçlara yayılmış olan 466 hektarlık alanı ile kent içinin en büyük korusudur Tarihçi Hammer ilk Bizans kaynaklarında adı geçen defne ormanlarının ve mitolojik öykülerde Pan’ın Boğaziçi topoğrafyasında flütünü çaldığı yeşilliklerin burası olduğunu anlatır Bu koruluğun, Osmanlı tarihinde ilk adı geçişi Kanuni Sultan Süleyman (1520- 1566) devrindedir Daha sonra 1600 lü yılların başında “Kazancıoğlu Bahçesi” ismiyle anılan bu yer mîri arazi içine alınmış ve IV Murad (1623-1640) tarafından da kızı Kaya Sultan’a verilmiştir Kaya Sultan’ın sahilde bir de sarayı vardı Koruluğun esas yıldızının parladığı devir III Ahmet (1703-1736) zamanıdır Padişah, mîri mal olan bu mülkünü Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın kardeşi Mehmet Paşa’ya ihsan etmiştir O devirde burası “Çırağan” adıyla anılmaktadır Lale devrinin masalımsı Çerağan eğlencelerinin bir kısmı burada,mavi denizin arkasındaki nefis nefti yeşilliklerin arasında tertip edilirmiş III Selim (1789-1807) güzelliğine hayran kaldığı bu koruya etrafı seyretmeye geldiğinde büyük bir sükun bulurmuş Bu yüzden de burada annesi Mihrişah Valide Sultan için bir kasır yaptırmış ve ismini de “Yıldız” koymuştur II Mahmud (1808- 1839) buraya küçük bir köşk daha ilave ederek çevresini düzenlemiştir Yeniçeri teşkilâtı kaldırıldıktan sonra kurulan Asâkir-i Mansûreyi Muhammediye’nin talimleri burada olurmuş ve padişah da bizzat kendisi onlara nezaret edermiş Sultan Abdülmecid (1839- 1861)’in annesi Bezm-i Âlem Sultan için burada “Kasr-ı dilküşad” adını verdiği bir kasır inşa ettirdiğini kayıtlardan öğreniyoruz Abdülaziz ise (1861-1876) sahildeki Çırağan sarayını yaptırdıktan sonra kendisinin de hayran kaldığı bu koruluğu ana cadde üzerinde bir kısmı hala duran taş ve mermer işlemeli bir köprü ile saraya bağlamıştır Onun döneminde “Mabeyn Bahçesi” adı ile anılan koruluğu sadece Padişah ve yakın çevresi kullanıyordu II Abdülhamit (1876-1909) tahta çıktıktan sonra Yıldız Sarayına yerleşince buraya yeni köşkler (malta Köşkü,Çadır Köşkü,Şale,Kaskat köşkü,Limonluk köşkü,Set köşkü,Cihannüma köşkü ve Saray tiyatrosu vbg) yaptırttı ve çevredeki arsaları da koruluğa katarak Ortaköy’e doğru burasını daha da büyütüp ağaçlandırdı Deniz kenarındaki yoldan itibaren koruluğu tepedeki yeni sarayına (Yıldız) bağlatıp etrafını da yüksek duvarlarla çevirtti Yerli-yabancı birçok uzmanı mimar,bahçıvan gibi buraya getirerek büyük paralar harcadığını kendi hatıra defterinde “koruluğun her metrekaresine altın döküldüğünü” yazar Koruya girişi Koltuk,Saltanat,Valide ve Mecidiye isimli kapılardan girilmekte idi Bunlardan “Saltanat Kapısı” sadece padişah için açılır,Günlük giriş-çıkışlar ise “Koltuk Kapısı”ndan yapılırdı 1890/91 yıllarında ise korunun içine bir çini fabrikası kurulmuştur “Yıldız Porselen” adını taşıyan bu fabrika halen faaliyette olup antik tarzda kâse,tabak ve vazo mal etmektedir II Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra koruluk ve içindeki binalar adeta terk edildi,bu devredeki savaşların getirdiği mali çöküntü buraya para harcanmasına mani olduğundan kısa sürede koruluk bir cangıla dönüşmeye ve köşkler de yıpranmaya başladı Cumhuriyetin ilanından sonra burada yeni bir reorganizasyon başladı İlk önce 1925 de bir İtalyan işletmeciye verilen ve bir casino olarak kullanılan Şale köşkü Atatürk’ün emriyle bu işletmeciden alınarak boşaltıldı, böylece bu yanlış ve tehlikeli kullanım ortadan kaldırıldı 1930 larda Yıldız Sarayı kompleksi üçe bölündü Tepe kısmındaki yapılar Harp Akademisine (1978 de akademinin buradan çıkmasıyla Kültür Bakanlığına bağlandı) ,Şale Köşkü Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,koruluk ile içindeki Malta ve Çadır köşkleri de İstanbul Belediyesine verildi Bu anlaşma 1940 yılında İstanbul Vali ve Belediye Başkanı olan DrLütfü Kırdar ile Maliye Bakanı arasında imzalanan bir protokolla gerçekleşti Bu tarihten itibaren de bu koruluk “Yıldız Parkı” adı ile isimlendirildi II inci Dünya Savaşı ve onu izleyen yıllarda burası ile devrin mali koşullarından ötürü ilgilenilemedi 1960-70 li yıllarda ise tam bir cangıla dönüşerek berduşların ve kötü niyetli kişilerin adeta bir mekânı oldu Korunun yıldızının tekrar parlaması 1979 da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Genel Müdürü Çelik Gülersoy ile İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in imzaladığı protokolla başlar Buna göre Kurum parkın içindeki yıkılmaya yüz tutmuş köşkleri onaracak ,parkın bakımını da üslenecektir Çelik Gülersoy 1979 dan itibaren geçen 15 yıl içinde 550 dönümlük bu koruluğu,büyük bir bahçıvan kadrosu ile temizletip,aradaki yolları parke ve özel olarak Kandıra’dan getirttiği yaprak taşlarla döşetmiş,insanların aileleri ile birlikte şehir içinde nefes alabilecekleri bir konuma getirmiştir Bu arada Malta ve Çadır Köşkleri de bir restoratör mimar-mühendis-dekoratör kadrosu ile onarılmış ve içleri bizzat Çelik Gülersoy'un seçtiği nadide antika halılar,Blüthner marka orijinal bir piyano,kristal avizeler ve tablolarla döşenmiştir Koruluğun ana yollarına motorlu araç girişi kaldırılmış ve üst taraftaki kapının yanına büyük bir otopark yaptırılmıştı Parka gelen ziyaretçi,arabasını buradaki otoparka bir ücret ödemeden bırakıyor ve parktan tercihine göre yararlanıyordu İsterse köşklerde oturuyor ,maddi durumu kısıtlı olanlar içinde koruluğun içindeki küçük çay bahçeleri ve banklar hizmet veriyordu Bu dönemde yürüyüş yolları üzerine eski tipte döküm fenerleri dikilmiş,ağaçlar kendilerini boğan vahşi sarmaşıklardan temizlenmiş,yeni fidanlar dikilerek zeminleri çimle kaplanmış ve bazı köşelere de havuzlar yapılmıştır İçerisinde Tanzimat Müzesinin bulunduğu Çadır köşkü de onarılmış ve bahçesine ve önündeki suni göldeki adaya tarihi tipte kır kahvesi yapılmıştır Kurum buraya el attığı zaman bu suni göl adeta bir bataklık halinde idi,büyük uğraşlar sonucu dibindeki çamur tabakası temizlenmiş ve suyu berraklaştırıldıktan sonra içerisine parlak günlerinde olduğu gibi ördek ve kazlar konulmuş,adayı karaya bağlayan köprü de aslına uygun olarak onarılıp orijinaline benzeyen korkuluklar yapılmıştı Çevresi de yoğun bir biçimde çiçeklendirilmiştir 1994’ e kadar geçen bu dönemden sonra İstanbul Belediyesi Çelik Gülersoy ile yapılan sözleşmeye dayalı olan kira mukavelesini yenilememiş koru ve köşklerin kullanımı İstanbul Belediyesine geçmiştir Koruda,çoğunluğu yabancı kaynaklı ,egzotik 120 den fazla ağaç ve çalı türü bulunmaktadır Aralarında 400 yıllık olanlarla beraber üç tane de nadir bulunan Sekoya vardır İğne yapraklılardan çamlar,sedirler,göknar ve ladinlerin yanı sıra dişbudak,porsuk,ardıç, akçaağaç,meşe,yalancı akasya,sofora,at kestanesi menengiç,Çin Şemsiye ağacı,Amerikan Lale ağacı,acemdutu,sabunağacı,kaymakağacı,oyaağ acı ve bunun gibi birçok tipte ağaç koruyu doldurmaktadır ANADOLU YAKASINDAKİ KORULAR ABDÜLMECİD EFENDİ KORUSU Üsküdar Bağlarbaşı’nda, Nakkaştepe ve Beylerbeyine doğru alçalan hafif meyilli bir 6,5 hektarlık bir alanı kaplamaktadır Koruluğun içinde de Şehzade Abdülmecid Efendi’nin köşkü vardır İçinde çok sayıda değerli ağaçların bulunduğu bu koruluk ve köşk yüksek duvarlarla çevrilidir İlk sahibi Hidiv İsmail Paşa’dır Hıdiv’in oğlu İsmail Paşa saraya damat olduğunda kendisi için yaptırmayı planladığı köşkün projelerini Şehzade Abdülmecid Efendi çok beğendiği için ona devretmiştir Şehzadenin babası II Abdülhamid’de 1895 de burayı oğlu için İsmail Paşa’dan satın almış ve 1901 de dönemin tanınmış mimarlarından Alexandre Vallaury tarafından köşk tasarlanıp inşa edilmiş köşk inşa edilmiş koruluk alan da nadide ağaçlarla doldurulmuştur Günümüze bu köşkün selamlık bölümü gelebilmiş,ahşap haarem dairesi ve müştemilat binaları yıkılmıştır Günümüzde mülkiyeti Yapı ve Kredi Bankasına aittir Korunun ağaçlandırılmasında Avrupa fidanlıklarından nadide fidanlar getirilerek buraya dikilmiştir Bunların içinde Zelkova, İspanyol göknarı,saplı meşenin ehrami türü,sedir ve ladin gibi nadide olanların yanı sıra erguvan,sakızağacı,ıhlamur,dişbudak,sarı ve kara çamlar bulunmaktadır Ayrıca koru içinde yine nadide olan birçok çalı türleri de mevcuttur ABRAHAM PAŞA KORUSU Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Riva’ya kadar uzanan son derece geniş bir araziye yayılmış olan koruluğun kapladığı alan 279 hektardır Koruya ismini veren Abraham Paşa Mısır Hıdivi Mehmet Ali Paşa’nın yakın adamlarından olan Erem Âmira’nın torunu idi İstanbul sarraflarından olan babası Kevork Karakâhya’da buğün Büyükdere fidanlığının bulunduğu yerde “Karakâhya” ismindeki meyve bahçesini kurmuştu Mısırda öğrenimini yapan Abraham Paşa Hıdiv İsmail Paşa’nın Kapı Kethüdası olmuş,bu sırada yapılan Süveyş Kanalı işinden de büyük servet kazanarak Osmanlı Sarayına da nüfuz etmiştir Sultan Abdülaziz (1830-1876) ile büyük dostluk kurduğunu ve Mısır’a ait imtiyazların İsmail Paşa lehinde sonuçlanmasında onun büyük payı olduğunu tarihi kaynaklar yazmaktadır Rivayete göre de kendisi Padişah’a pırlantalı zarlı,fildişi ve zümrütlü bir tavlayı hediye etmiştir Yine bir söylenceye göre padişah ile bu tavlada oynadığı bir oyunu kazanarak korunun bulunduğu bu geniş araziyi kazanmıştır Abraham Paşa’nın yıldızı II Abdülhamid’in tahta çıkmasıyla sönmeye başlar Abdülhamit ,Paşa’nın İstanbul’da çok fazla arazisi olmasından rahatsız olmaya başlamış ve ilk etapta da bu koruyu kendisinden satın almış ve Paşabahçe koyuna bakan tarafını “Hürriyet Bahçesi” ismi ile halkın ziyaretine açmıştır Böylece bir tavla oyunu ile kazanılan arazi tekrar devletin malı olmuştur Abraham Paşa da kalan ömrünü büyük bir debdebe içinde geçirmeye devam etmiş,yazın Büyükdere’deki yalısında kışın ise Beyoğlundaki Serkldoryan da ikamet etmiş ve 85 yaşında burada hayata gözlerini yummuştur Abraham Paşa çok geniş bir alana yayılmış olan bu koruyu Fransız bahçe mimarlarına tanzim ettirmiş içerisine köşkler,kuşhaneler ve havuzlar yaptırarak o zamana kadar Türkiye’de yetiştirilmemiş bitki ve ağaçları diktirmiştir İçeriye yaptırmış olduğu minik tiyatro ise 1937 de yanmıştır Korunun içinde iki büyük mağara,beş havuz ve üç tane suni kayalıklardan meydana getirilmiş mağaramsı kaskatlar vardır Havuzlardan birinin ortasında ise minik bir adacık bulunmaktadır Şu andaki mülkiyeti Belediye’ye ait olan bu koru halka açıktır Bugün içinde iki otoparkı,iki kır kahvesi,bir restoranı iki serası,açık spor alanı,çocuk bahçesi,oturma terasları ve piknik alanları bulunmaktadır Bugün koruya giriş Boğaz yönündeki Karacaburun caddesinden ve kuzey yönünde ise Kavakdere Caddesinden girilmektedir Korunun içindeki yoğun ağaçlıklı alanda sekoya,kırmızı yapraklı karaağaç,Japon saforası gibi nadide ağaçların yanı sıra bol miktarda,at kestanesi,çınar,ıhlamurmeşe,erguvan,çeşitli türdeki akasyalar teşkil etmektedir ADİLE SULTAN VALİDEBAĞI KORUSU Üsküdar’da, Koşuyolu ile Altunizade arasında hafif meyilli bir arazide 10 hektarlık bir alana sahip olan bu koruluk adını Abdülaziz’in kızkardeşi,II Mahmud’un kızı ve Sadrazam Mehmet Ali Paşa’nın eşi olan Adile Sultan’ın buradaki kasrından almaktadır Sağlığında bütün servetini hayır işlerine sarfedilmesi için ondört ayrı vakıf kurmuş olan Adile Sultan buradaki koru ve köşkünü de sağlık tesisi olarak kullanılmak üzere vakfetmiştir Günümüzde Validebağı Prevantoryumu olarak hizmet vermektedir Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan bu sağlık tesisinin yanında yine öğretmenler için bir yaşlılar evi ve öğretmen evi bulunmaktadır Koru ağaç türleri bakımından pek zengin sayılmaz En yaygın ağaç türü mavi atlas ve himalaya sedirleridir Çeşitli çam cinsleri de gruplar halinde dikilmiştir Kasrın yakın çevresini ise karaağaç,defne,selvi ve saplı meşeler doldurur Korunun bir kısmı da meyve ağaçlarına ayrılmıştır Çoğunluğu armut olmak üzere,dut ve ayva ağaçları kçük gruplar halindedir AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA KORUSU Anadoluhisarının kuzeyinde,Amcazade Hüseyin Paşa’nın yalısının hemen arkasındaki dik bir yamaç üzerindedir 63 hektarlık bir alanı kaplayan bu koruluk sahildeki yalının akıbetini taşımaktadır Günümüzde bakımsızlıktan cangıla dönüşmüş olan bu koruluğun hiçbir koruması yoktur İçerisindeki ağaç türleri,servi,akçaağaç,ıhlamur dişbudak,yalancı akasya, meşe ve boğazın hakim ağacı olan erguvan ve defnedir BEYKOZ KASRI KORUSU Beykoz’da Hünkar İskelesinin güneyinde çayır ile sahil arasındaki tepecikte 8 hektarlık bir alanı kaplamaktadır Bu koruluğun içinde XIX uncu yüzyılda Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın İstanbul Şehremini ve İhtisab Ağası Hüseyin Bey’den satın aldığı arazi ve koruluktaki kasrı bulunmakta idi XXinci yüzyılın başında harap hale gelen bu kasırda önce bir darüleytam sonra da trahom hastahanesi açıldı Savaş yıllarında ise göçmenler burada iskan edildi 1953 de Sağlık Bakanlığına geçen kasır onarılarak klinik olarak kullanıldı ve korunun etrafı duvarlarla çevrilerek boş alanlara yeni fidanlar dikilerek ağaç türleri ve kapladığı alanlar çoğaltıldı1963 den bu yana ise Beykoz Çocuk Gögüs Hastalıkları Hastahanesi olarak hizmet vermektedir Kasrın bahçesini teşkil eden son derece muntazam düzenlenmiş bu koruluğun içinde kubbe ve duvarları istiridye kabukları ile kaplanmış olan “hava hamamı” denilen suni bir mağara bulunmaktadır Korunun içindeki nadide üç adet mantar meşesi ağacı anıtsal ağaçlar grubuna girmektedir Ayrıca fıstık çamları,servi ve çınarlar koruluğun başlıca ağaç cinsleridir CEMİLE SULTAN KORUSU Kandilli’de bulunan tarihi Cemile Sultan Korusu, Cemile Sultan’ın sahil sarayının üst tarafında bulunmaktadır Cemile Sultan (1843-1914), Sultan Abdülmecid’in kızı olup, Mahmud Celaleddin Paşa ile 1858 yılında evlendirilmiştir Sultan IIAbdülhamid 1876’da tahta çıktığı zaman Kandilli iskelesi yanındaki sahil saray içerisindeki eşyası ile birlikte Prens Mustafa Fazıl Paşa veresesinden kardeşi Cemile Sultan adına satın alınmıştır Cemile Sultan Kandilli’deki sahil sarayını oğlu Celaleddin Bey’e bırakarak önce Göztepe sonra da Erenköy’deki evine taşınmış 10 Şubat 1914’te ölmüştür Sahil Sarayının üst tarafında bulunan Cemile Sultan Korusu içerisinde “Orta Köşk” ve “Cici Bey” isimli iki köşk bulunuyordu Sahil Saray 1914 yılında yıkılmış, IDünya Savaşı’nın bitiminde 1918’de Yunanlı armatör Likardopulos Cemile Sultan Sahil Sarayının arsası ile arkasındaki 95,5 dönümlük koruyu satın almıştır Likardopulos 1944 yılında Yunanistan’a gitmiş ve tüm arsalarını film yapımcısı Cemil Filmer’e satmıştır Koru içerisindeki üç katlı, 27 odalı köşk 29 Ekim 1952’de bir yangın sonucu yanmıştır Bunun üzerine Cemil Filmer Cemile Sultan Sahil Sarayı arsasının kendisine ait olan hissesini ve korunun tamamını Türkiye Odalar Borsalar ve Birlik Personeli Sigorta ve Emekli Sandığı’na, Sahil Sarayı arsasından küçük bir hissesini de Mihrimah Sultan’a satmıştır Bundan sonra koru kendi yazgısına terk edilmiş, uzun bir süre sonra da İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı korudaki kurumakta olan fıstık çamları, serviler, sakız ağaçları, defneler, erguvanlar, akasya ve meşe ağaçlarını kurtarmış ve 2000’e yakın yeni ağaç dikmiştir Böylece Cemile Sultan Korusu İTO tarafından canlandırılmış buraya İstanbul Ticaret Odası Tesisi; yüzme havuzu, basketbol, voleybol sahaları, tenis kortları, helikopter pisti, açık ve kapalı restoranlardan oluşan bir tesis yapmıştır CEMİL MOLLA KORUSU Üsküdar’da,Abdullah Ağa Mahallesinde,Nakkaştepe Mezarlığı ile Gümüşyolu arasındaki alanda 9 hektarlık bir koruluktur İçerisinde sakız ağacı,kızılçam,kermes meşesi,saplı meşe,ıhlamur ve at kestanesi ağaçları bulunmaktadır KÜÇÜK ÇAMLICA KORUSU Üsküdar’ın 4 kmdoğusunda, 227 m yüksekliğindeki Küçük Çamlıca tepesi üzerindeki koruluktur Yamaçlarda İstanbul’un tanınmış su kaynakları olan Çamlıca,Tomruk suları bulunur II Mahmut zamanında İstanbul’un sosyal yaşamına giren bu korulukda ava çıkılır ve atla gezintiler yapılırdı 19 uncu yüzyıla gelindiğinde koruluğun büyük bir kısmı Sami ve Suphi Paşaların mülkiyetinde idi 1940 senesinde İstanbul valisi DrLütfü Kırdar tarafından kamulaştırıldı Fakat ne yazık ki ondan bu yana gecekondu ve rant istilası ile korunun büyük kısmı yok oldu kalabilen kısmı da 1980 de İstanbul Belediyesi temizletip halkın istifadesine açtı Genel ağaç örtüsü Fıstıkçamları,karaçam,kızılçam,servi,çın ar,gürgen ve ıhlamurdur DEMİRAĞ KORUSU Üsküdar,Paşalimanı üstündedir Fethi Paşa Korusundan bir duvar ile ayrılır Yıkılmış olan Cemile Sultan Sarayı’nın arazisini ve koruluğunu Nuri Demirağ satın almıştırÖzel mülkiyette olan bu korunun kapladığı alan 10 hektardır Bakımlı bir koru olup içinde çam türleri,meşe,erguvan ve akasya ağaçları bulunur FETHİ PAŞA KORUSU Üsküdar’ın kuzeyinden başlayarak bütün sırtı ve dik yamaçları kaplayarak Kuzguncuk tepesine kadar ulaşan 26 hektarlık bu koru, II Mahmud ve Abdülmecid devirlerinde valilik,elçilik ve nazırlıkta bulunmuş olan Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa’ya (1851- 1858) aitti Halk arasında “Kuzguncuk Korusu “ diye adlandırılan bu koru onun ölümünden sonra varisleri tarafından paylaşılmış,torunu olan Şevket Mocan da kendi payına düşen hisseyi 1958 de Belediyeye devretmiştir Bu yüzden bir müddet de “Mocan Korusu” diye adlandırılmıştır Belediye zaman içinde korunun büyük bir bölümünü hissedarlardan istimlak suretiyle alarak 16 hektar kamulaştırılmıştır Bu koruluktan hâlen özel mülkiyette bulunan Demirağ korusudur Fethi Paşa korusu 1960-1980 arasında mülkiyet nedenleri ile çok bakımsız, perişan ve cangıl durumunda idi Yabani böğürtlen ve sarmaşıkların kapladığı bu koruluğa girmek neredeyse imkansızdı Büyükşehir Belediyesi istimlak işlerini bitirdikten sonra 1985-1987 de koruyu bakım altına aldırmış,yabani ot ve sarmaşıkları temizletip içerisine gezinti yolları,koşu parkurları,seyir yerleri ,kafeterya ve spor alanları yaptırarak halkın hizmetine sunmuştur Şu anda Koru Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğüne bağlıdır Korunun çevresi tamamen duvarla çevrili olup biri Üsküdar-Kuzguncuk arasında,diğeri İcadiye mahallesinde olan iki kapıdan içeriye girilebilmektedir Korunun sırta yakın yerinde eski bir köşkün temel izleri görülmektedir Buradan aşağıya doğru da kaskatlı bir havuz devrindeki görkemini bize anımsatır Yalnız bu havuz restore edilirken devrinde kullanılan malzemenin aynısı uygulanamadığından iyi bir restorasyon görememiştir Koru ağaç türleri bakımından çok zengindir Her cinste çamlar,Meşe cinsleri,sakızağacı,akçakesme,at kestanesi,Trabzon hurması,yalancı akasya,dişbudak,porsuk ve nadide bir ağaç olan Japon kadife çamı ,korunun ağaç örtüsünü meydana getirmektedir HIDİV İSMAİL PAŞA KORUSU (Çubuklu Korusu) Çubukluda sahilden yamaca doğru yükselen dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü kaplayarak Çubuklu vapur iskelesine yakın bir yerde nihayet bulan 172 hektarlık bir koruluktur Bu bölgedeki yerleşimin Bizans dönemine kadar indiğini bilmekteyiz Bizans kaynaklarında Aziz Aleksandır’ın kurduğu ve “Akimitis” diye adlandırılan gece gündüz nöbetleşe ibadet eden bu yüzden de “uykusuz” diye adlandırılan keşişlerin yaşadığı bir manastırdan söz edilmektedir Aziz Aleksandır 430 da ölmüş ve buraya defnedilmiştir Bu koruluğun içinde Bizans devrine ait bazı su yolları sarnıç parçalarına rastlanmaktadır Miri arazi olan koruluğun içindeki boş arazilerdeki bostanlar sarayın sebze ihtiyacını karşıladığı gibi gelir de temin ediyordu 18 inci yüzyılın başlarında koru ve mesiresi İstanbul’un en gözde mesire yerlerinden biri idi Abdülaziz (1861-1876)’in Mısır Hıdivi İsmail Paşa ile ilişkileri son derece iyi idi İstanbula gelen İsmail Paşa Emirgan’da satın aldığı mülklerden başka önce Çubuklu sahilinde iki ahşap yalıyı satın aldı sonra peyderpey genişleyerek tapaya doğru çıkan yamaçtaki bostan,bağ-bahçe türünden arazileri satın alarak buraları ağaçlandırdı 1907 de ise İsmail Paşa’nın oğlu Abbas Hilmi paşa babasından kalan miras ile tamamiyle sahip olduğu arazinin üst platosuna “Hıdiv Kasrı” dediğimiz malikanesini yaptırdı İtalyan mimarisinin hakim olduğu bu görkemli binayı ışıklandırmak için sahilde, yakın zamana kadar itfaiye’nin olduğu şimdi boşaltılmış olan yerde bir elektrik fabrikası kurarak bütün koruyu çıkan yollar da halil olmak üzere malikanesinin aydınlatılmasını sağladı Hıdiv ürettiği bu elektriği Çubuklu halkına da ücretsiz olarak verdi Bu sırada sarayda henüz elektrik yoktu Korunun bir bölümü bilhassa kasrın çevresi bir park halinde tanzim edilmiş İsviçre ve Fransa’dan buraya dikilmek üzerde fidanlar getirtilmiştir Sahilden koru içinden yaklaşık 400 m lik dar bir yolla ulaşılıyordu Ana giriş kapısından kasıra kadar üç sıra halinde gümüşi ıhlamur ve at kestanesi ağaçları ile kasrın çevresine porsuk ve fıstık çamları dikilmişti 1930 lu yıllara kadar Hıdiv ailesi tarafından kullanılan koru ve kasır 3 Şubat 1937 de 60 000 lira bedelle Abbas Hilmi Paşa’nın vekili Şevket Muhtar tarafından İstanbul Belediyesine satılmıştır Beyoğlu 5 inci noterinden 931937 de yapılan satış mukavelesini İstanbul belediye Başkanı Muhittin Üstündağ ile Hıdiv ailesinin vekili Şevket Muhtar Katırcıoğlu imzalamışlardır Daha sonraki yıllarda korunun güney yamaçları da bir inşaat şirketine satılarak kooperatif tarzında evler yapılmıştır Uzun yıllar bakımsız ve boş kalan kasır 1982 de Çelik Gülersoy’un Genel Müdürü olduğu Türkiye Turing ve Otomobil Kurumuna Belediye ile yapılan bir protokolla kiralanmıştı 1,5 yıl kadar süren onarım ve korunun tanzimini büyük bir uzman kadro ile gerçekleştiren Çelik Gülersoy korunun bakımını da üslenmiş arada parke taşlı gezinti yolları ve etrafına da devrine uygun ayaklı fenerler ile aydınlatılmasını sağlamıştır Bu arada büyük bir bahçıvan kadrosu ile zaman içinde bir cangıla dönmüş olan korudaki bütün yabani sarmaşıklar temizlenmiş ve ağaçlar budanmıştır Tesisin açılışı 24 Temmuz 1984 Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından yapılmıştır 1984 de ise İstanbul Belediyesi kira sözleşmesini feshetmiş ve bu tarihten itibaren Kurum buradan ayrılmış ve Belediyeye devredilmiştir 172 Hektar alanındaki koru yapraklarını dökmeyen ağaç türleri bakımından çok zengindir Korunun içinde fıstık ve kara çamlarla gruplar halinde dikilmiş olan ehrami selviler,saplı meşe,yaz ıhlamuru,dişbudak,yalancı akasya,Akdeniz defnesi,Trabzon hurması,kuşüvezi, erguvan,çitlenbik,porsuk ve Londra çınarı gibi ağaçlar korunun belli başlı ağaç türleridir HÜSEYİN AVNİ PAŞA KORUSU Üsküdar,Paşa Limanında ve Demirağ korusundan bir duvar ile ayrılan bu koru 445 hektarlık bir alanı kaplamaktadır 1874-75 de Sadrazam olan Hüseyin Avni Paşa’nın mülkiyetinde olan bu koru ve içerisinde iki köşk Halide Edip Adıvar’ın babası olan Edip Bey’in mülkiyetine geçmiştir Ailenin mirascıları Amerikada olduğundan ötürü son 25-30 yıldır oldukça bakımsız bir duruma gelmiş,bahçe duvarları yer-yer yıkılmış çevre halkının da yağmasına uğramıştır Bugün içine yasal olmadığı halde dozerle arazinin düzleştirilip,ağaçlarının kesilmesiyle bir spor sahası yapılmıştır Korudan arta kalabilen ağaç türleri ise,ıhlamur,saplı meşe,defne,yabani zeytin,yalancı akasya kokarağaç ve fıstık çamı ve sakız ağacı ve mahlep’dir KANDİLLİ KIZ LİSESİ KORUSU Birçok hayırları olan II Mahmud’un Zernigâr kadından olan kızı Adile Sultan (1826- 1899)’ın Akıntı Burnu’nun sırtındaki düzlükteki mirî arazisi üzerinde 2 hektarlık bir alana sahiptir Meşrutiyetin ilânından sonra II Abdülhamid Kandillideki Adile Sultan sarayını Maarif Nezaretine bağışlamış ve 1909 da Burada bir Kız Mektebi (=İnas Sultanisi) açılmıştır Adile Sultan Sarayının yanmasından sonra okul aynı yerdeki pansiyon binasında öğrenimi sürdürdü Kandilli Kız Lisesi olarak ismi tescil edilen bu okul 1986 da çıkan yangında büyük hasar gördü Bu arada en büyük nasibi ağaçlar aldı, bir kısmı yandı, bazıları da kavruldu Bakımsız durumda olan bu korulukta hastalıklı ağaçlar çoğunlukta olup genel örtü fıstık çamı,selvi,Himalaya sediri,erguvan,ıhlamur,saplı ve kermes meşeleri ile at kestaneleridir MİHRÂBAD KORUSU Kanlıca’da Boğaz’a hakim yamaç ve tepe üzerinde 25 hektarlık bir alana sahip koruluktur Koru ismini Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında III Ahmet için yaptırdığı bugün yıkılmış olan Mihrâbad Kasrından almaktadır Bu koruluğun mülkiyeti daha sonra Vecihi Paşa’ya geçmiş ondan da Mısır Prensesi Rukiye Sultan almıştır Bugün mülkiyet Orman Bakanlığına ait olup Alemdağ Orman İşletmesi Müdürlüğüne bağlıdır Halka açık bir alan olarak düzenlenmiş olan bu koruda anıtsal boyutlara ulaşmış servi ve fıstık çamlarının yanı sıra akçakesme,çınar,ve kermes meşeleri ile erguvanlar hakim ağaç örtüsünü teşkil eder MÜNİR BEY KORUSU Kuzguncuk’da 25 hektarlık bir alanı kaplayan küçük bir koruluktur Bugün mülkiyeti Devlet Demir Yollarına aittir İçindeki ağaç türleri servi,ıhlamur,kermes meşesi,defne,fıstık çamı ve erguvandır VAHDETTİN KORUSU Üsküdar’da Kuleli’nin arkasındaki tepelik arazide bulunan bu koruluk 5 hektarlık bir alana sahiptir Korudaki ilk bina İstanbul’un tanınmış ailelerinden olan Köçeoğlu’nun 1800 lerde yapılmış olan köşküdür Abdülmecid köşk ve koruluğu Köçeoğlu ailesinden satın alarak Şehzade Kemaleddin Efendi’ye vermiştir Daha sonra da köşk ve koruluk Şehzade iken Vahdettin’e geçmiştir 5,6 hektarlık bir alanı kaplayan bu koruluk içindeki dört tarihi köşk ile beraber peyzaj değerini günümüze kadar koruyabilmiştir Korunun içindeki köşkün önünde Vahdettin tarafından yaptırılan 16 x 33 m ebadındaki havuzunu çevresindeki ağaçların ışık yansımaları ile görünümünün aksetmesi zengin bir peyzaj meydana getirmektedir Bahçe Osmanlı bahçe düzeninde tanzim edilmiş olup ağaçlar geometrik bir düzende dikilmiştir Köşkün arka ve önündeki gezinme yolları da ağaçlarla çevrilidir Kuleli Lisesi tarafındaki giriş at kestaneleri ile çevrilidir Koruluğun içinde suni gölcük ve köprüleri sedir,fıstık çamı ve porsuk ağaçları çevreler Yine koruluktaki suni bir mağara üzerine oturtulmuş olan birkaç taş basamakla çıkılan kameriyenin etrafı da sarkan çiçekler ve bitkilerle sarılıdır Mağaranın içinden çıkan su yolu Vahdettin Köşkünü dolandıktan sonra Kadın Efendi köşkünü ayıran bahçe duvarında nihayet bulur Kadınefendi köşkünü Vahdettin kendisi küçükken annesi Gülüstû kadının ölümü üzerine onu büyüten analığı Şayeste Kadın için yaptırmıştır Bu köşke koru içinden rustik çiçek kapları ile süslü bir köprüyle geçilir Koru içindeki ağaçlardan fıstık çamları,at kestaneleri ve çınarlar çok büyük boyutlara ulaşmıştır Akçakesme,ıhlamur,kermes meşesi,yalancı akasya,toros sediri,himalaya sediri,servi ve erguvanlar da korunun diğer ağaç türleridir Dikim yolu ile geliştirilen çiçekli ağaç türleri ise leylak,karayemiş,gül ibrişim,manolya ve çoban püskülleridir Meyve ağaçları bakımından da çeşitlilik gösteren koruda malta eriği, yabani fındık,kızılcık ve yabani kirazlar vardır VANİKÖY KORUSU (Eski Papaz Korusu) Kandilli Bahçesi’nin güneyinde IV Mehmet (1648-1687) tarafından Şehzadelerine hocalık yapan Vanî Mehmed Efendi’ye bağışlanan ve ondan sonra da “Vaniköy Bahçesi” diye adlandırılan 114 mlik bir tepenin üzerindedir Vanî Mehmet Efendi koruluğun içine bir de cami yaptırmıştır Bizans döneminde İmparator İustinianis’un bu bölgede bir yazlık saray ve kilise yaptırdığını eski kaynaklar yazmaktadır Halkın öteden beri buraya “Papazı Bahçesi” demesinin sebebi de bundan kaynaklanmaktadır Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde burası mirî mülk sayılmıştır Koruluğun içindeki ağaç türleri,sedir,iğde,fıstık çamı,göknar,poru-suk ve yalancı selvidir VANİKÖY RASATHANE KORUSU Vaniköy’de çeşitli yönlerde Boğaz’a hakim olan yamaçlarda 92 hektarlık bir alanı kaplayan koruluktur Rasathane’ye bağlı olup bakımı yapılan şanslı korulardan biridir Papazın korusu denilen Vaniköy korusu ile komşudur Evliya Çelebi, burada Kanuni Sultan Süleyman’ın buradaki koruluğun içine kat -kat bahçeler yaptırarak fidanlar diktirdiğinden sebze ve çiçek tarhları yaptırıp, bostancıları içinde barınaklar kurdurduğundan bahseder Burada anıtsal büyüklüğe ulaşmış çok yaşlı mavi atlas sedirleri,ıhlamurları ve himalaya sedirleri mevcuttur Bunlardan başka İspanyol göknarı,servi,erguvan,yalancı amasya,defne,sofora,çitlenbik ve iğde ağaçları korunun doğal örtüsünü teşkil etmektedir ŞEHZADE YUSUF İZZETTİN EFENDİ KORUSU Üsküdar’da,Büyük Çamlıca Tepesi’nin eteklerindedir IIMahmud’un Hekimbaşısı Abdülkadir Molla’ya ait olan bu arazi ve içindeki köşk daha sonra varisler tarafından Abdülmecid’in gözdesi Tiryal Hanım’a satılmıştır O da oğlu gibi sevdiği Abdülazizi’in Şehzadesi Yusuf İzzettin Efendiye (1857-1916) hediye etmiştir Yusuf İzzettin Efendi 1 Şubat 1916 da Zincirlikuyu’daki köşkünde intihar ettikten sonra koru ve köşk kızları Şükriye ve Mihrişeh Sultanlara kalmıştır 1924 de yurt dışına çıkan sultanlar 1952 de yurda döndükten sonra köşkte ikamet etmeye başlamışlar,Şükriye Sultan’ın ölümünden sonra kardeşi ,Halife Abdülmecid’in oğlu Ömer Faruk Efendi’nin eşi olan Mihrişah Sultan köşkü ve koruluğu İstanbul Belediyesine satmıştır Köşk bugün Kadıköy Maarif Koleji Mezunları Derneğiin sosyal hizmet veren bir lokali olarak kullanılmaktadır 22 hektarlık bir alanı kaplayan korulukta ıhlamur,akça kesme,at kestanesi,kara ve sarı çamlar,ladin,sakız ağacı,defne,çınar ve su sediri ağaçları vardır __________________
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|