KRDNZ
|
Cevap : Hindistanda Türk Devletleri
Delhi Türk Sultanlığı Delhi Türk Sultanlığı Hindistan'daki, Müslüman Gurlu Devletinin komutanlarından Kutbeddin Aybeg tarafından Delhi'de kurulan Türk devleti Bu devlete; Mu'izzîler, Halacîler, Tuğluklar ve Seyyîdler olmak üzere dört Türk sülâlesi, birbiri arkasından hâkim oldular İslâmiyet, Aşağı İndüs vâdisine ilk olarak Emevîler devrinde girmişti Sonraları Hindistan içlerine, Müslüman askerî kuvvetlerini ilk getiren Gazneli hükümdarlarıydı Gazneliler, Pencab bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistan'daki daimî merkezleri yaptılar İktidarlarının sonuna doğru ise, Lahor merkez olmuştu Gaznelilerin yerini alan Gurlular için Pencab, Hindistan'ın fethi için önemli bir merkezdi Gurlu Hânedânından, 1173 senesinden sonra Gazne'de hükümdar olan Şehâbüddîn (Mu'izzüddîn) Muhammed, Ganj Ovasında hakimiyetini genişletti Muînüddîn Çeştî hazretlerinden aldığı işaretle, Ecmir'i fethetti Emrindeki Türk asıllı kumandanlardan Kutbeddin Aybeg'i, bütün Hindistan'ın fethiyle vazifelendirdi Hindistan'da İslâmiyet'in yayılmasında önemli rol oynayan Muizzüddîn, 1206 senesinde ölünce, Lahor'a giden Kutbeddin Aybeg, sultanlık teklifini kabul etti Kuzey Hindistan'a hakim olup, Delhi Türk Devletinin temelini attı Ölen Muizzüddîn Muhammed'in kardeşi ve Batı Gurluların Sultanı Gıyâseddîn Mahmud, bu durumu kabul edip Kutbeddin'e, Melik unvanını verdi Bu sırada Sultan Muizzüddîn'in komutanlarından Taceddîn Yıldız, Gazne'de hüküm sürmekteydi Aybeg, onu yenerek Gazne'ye girdiyse de, kırk gün kalabildi Daha sonra Taceddin Yıldız'ın baskısı üzerine, Hindistan'a çekildi Orada İslâmiyet'in yayılması için çalıştı Fethettiği yerleri cami ve medreselerle süsleyip, mümtaz ilim sahipleriyle şenlendirdi Alimlere, fakir ve muhtaçlara maaşlar bağlattı Sulh ve sükûnu sağlayıp, memleketinde her türlü zulme mani oldu Hak ve adaleti hakim kıldı
Kutbeddin Aybeg, 1210 senesinde vefat edince, yerine damadı Şemseddin İltutmuş geçti İltutmuş, öncelikle, diğer bölgelerde bağımsızlıklarını ilan eden komutanları da hakimiyeti altına aldı ve Hindistan'da Türk İslâm hakimiyetini yeniden kurarak, sağlamlaştırdı
Daha sonra başarılı seferler düzenleyerek, hakimiyet bölgesini genişletti Vindhya Dağlarının kuzeyinde kalan bütün Hindistan'ı ele geçirdi Abbasî Halîfesi Muntasır-billah tarafından tanınan, Hindistan'ın ilk Müslüman Türk sultanı oldu Nâsır ve Emîr-ül-Mü'minîn lakabını aldı Bir ara İsmailîler, onu öldürmeyi ve devleti ele geçirmeyi planladılarsa da, muvaffak olamadılar Delhi sultanlarının en büyüklerinden olan İltutmuş, büyük İslâm âlimi Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî'nin talebelerindendi İslâmiyet'in Hindistan'da yayılması için, çok gayret gösterdi Ülkede, birlik ve düzeni sağladı
1236 senesinde Karakarlara karşı çıktığı seferde hastalanan İltutmuş, Mayıs ayında vefat etti Ölümünden sonra kızı Râziye Begüm Sultan başa geçtiyse de, ileri gelen devlet adamlarının muhalefeti üzerine, tahtı terk etmek zorunda kaldı İç karışıklıklar, devleti yıkılmanın eşiğine getirdi Nitekim Moğollar; Sind, Mültan ve Batı Pencab'a girdiler 1241 senesinde Lahor'u yağmaladılar Kırklar diye bilinen komutanlar arasında, kıskançlık yüzünden parçalanmalar baş gösterdi Guwalyar ve Rantambor bölgeleri, devletin elinden çıktı Do'ab'daki Hindli yol kesiciler yüzünden, Bengal ile haberleşme tamamen kesildi
Bu sırada, İltutmuş'un memlûklarından (köle) biri olan ve soyca Kıpçak Türklerine dayanan Balaban, devlet içinde büyük bir nüfuz kazanmıştı Balaban, süratle harekete geçerek, muhtelif bölgelerde isyanları bastırdı Hind kabilelerini, racaları ve bazı emîrleri cezalandırdı 1247 senesinde, Kâlinca ile Kemâ arasındaki bölgeyi ele geçirdi 1255 senesinde Kutlug Hanın isyanını bastırdı 1257 senesinde tekrar Hindistan'a giren Moğollara karşı, büyük bir ordu hazırladı Moğolların geri çekilmelerini fırsat bilerek, birlikleri ile orduya katılmayan bazı vali ve beylerin üzerine yürüdü Bunları sindirdi ve bir çoğunu affetti Sultan Nâsıreddîn Mahmud Şahın 1266 yılında ölümü üzerine, iktidarın gerçek hakimi olan Balaban, Gıyâseddin lakabıyla tahta çıktı
Tahta çıkar çıkmaz, merkez ordusunu yeniden düzenledi Âsâyişi bozan Hinduları ve Delhi civarındaki haydutları şiddetle cezalandırdı Balaban, idaresi altında büyük bir ordu bulunmasına rağmen, sultanlığın kaybettiği toprakları geri almak için, fazla bir gayret göstermedi Tek düşüncesi, hudutları tehdit eden Moğollara karşı hazırlıklı olmaktı Bu gayeyle Sind ve Batı Pencab'ın idarî durumunu yeniden düzenledi Bölgeye önce Şir Hanı, ölümünden sonra oğlu Muhammed Hanı vali tayin etti Diğer oğlu Mahmud Buğra Han ise, bir orduyla kuzeyde bulunuyordu 1279 senesinde Moğollar, Pencab'a saldırdılar Delhi Sultanlığı topraklarında epeyce ilerleyerek, Sütlüce Irmağını aştılar, fakat bozguna uğratıldılar
Moğol saldırısını fırsat bilen Bengal Valisi Tuğrul Han, ayaklanarak bağımsızlığını ilan etti Balaban, Moğolları yendikten sonra, kuzeyde bulunan oğlu Buğra Hanın ordusunu da yanına alarak, Bengal üzerine yürüdü Tuğrul Han, hazinesini ve fillerini alarak, Orissa ormanlarına sığındı ise de, ele geçirilerek öldürüldü Bengal valiliğine oğlu Mahmud Buğra Hanı tayin etti Balaban'ın 1287 yılında vefatından sonra başa geçen Muizzüddîn Keykubâd'ın başarısız idaresi, yerine geçen oğlu Keyûmers'in de küçük yaşta olması üzerine, Halaçların Reisi Firuz Şah, rakiplerini yenerek, Celâleddin lakabı ile, Delhi Sultanlığının başına geçti Celâleddin Firuz Şahın, 1290 senesinde Delhi Sultanlığı tahtına geçmesinden sonra, idare, Halacîler sülâlesine geçti
Delhi Sultanlığına hakim olan Halaç ailesi, eski bir Türk kabilesi olan ve kesin olarak tespit edilemeyen bir tarihte Türkistan'dan göç edip, doğu Afganistan ile Hindistan'ın kuzey hudutlarına yerleşen Halaç Türklerine mensupturlar
Firuz Şah'ın, tahta çıktıktan sonra, Hintli Prenslere karşı seferleri, müspet sonuçlar vermedi Onun asıl isteği, Moğollardan uzak kalmaktı 1291-92 senesinde, Moğol ordusunun büyük bir istilâ teşebbüsü, başarıyla önlendi ve Moğolların çoğu esir edildi Bu esirlerin büyük bir kısmı, Müslüman olarak, Delhi Türk Sultanlığının hizmetine girdiler Aynı sene içinde Mandor ve Ucceyn'e seferler düzenlendi Bu arada, Karâ valisi ve damadı Alâeddin Muhammed, hükümdardan izin almadan Devagir üzerine sefere çıktı 1294 senesinde, sekiz bin kişilik bir süvari birliğiyle yola çıkan Alâeddin, Vindhyalar Dağlarını geçerek zor şartlar altında iki ay süren bir yolculuktan sonra, Devagir'e vardı ve şehri kısa sürede ele geçirdi Alâeddin, aldığı büyük ganimetlerle ülkesine döndü Firuz Şâh, bu galibiyete çok sevindi Yeğenini tebrik ve teftiş için Karâ'ya gitti 1296 yılında çıktığı bu yolculuğu esnasında vefat etti Yerine Alâeddin Muhammed Halacî geçti
Alâeddin Muhammed, uzun seneler, Moğol saldırılarına karşı koymakla uğraştı 1299 senesinde Kutlug Hoca'nın kumandasında 200 000 kişilik bir Moğol ordusu, Delhi önlerine kadar geldi Alâeddin, Moğollara karşı ordusunun az olmasına rağmen, kahramanca savaştı ve Moğolları bozguna uğrattı İç işlerini düzelten Alâeddin Muhammed, 1302 senesinde, fetihler yapmak için sefere çıktı Racistan'da, ünlü Çitor Kalesini kuşatarak aldı Fakat ordu bu seferden yorgun ve çok kayıp vermiş olarak döndü Ayrıca Telingan Devleti üzerine gönderdiği ordu da, başarı elde edemeden ve yorgun döndü
1305 senesinde Amroha ve 1306 yılında Ravi yakınlarında, Moğollar bozguna uğratıldı Bu mücadeleler sırasında, Dipâlpur eyaleti hudutları, Melik Gazi Tuğluk'un idaresine verildi Melik Gazi'nin her sene düzenlediği seferlerden dolayı da, Moğol tehlikesi kalktı
Kuzey Hindistan'ın hemen hemen tamamına hakim olan Alâeddin, 1308 senesinde Melik Kâfur'u güney seferine gönderdi Melik Kâfur, önce Varangel'i 1310 senesinde de Madura ve Duâramudra'yı ele geçirdi Böylece sultanlığın güney sınırları, deniz sahiline kadar dayandı
Sultan Alâeddin, hiç tahsil görmediği halde, şahsî kabiliyet ve tecrübeleri ile devlet topraklarını genişletti Birçok idarî yenilik yaptı Müslümanların refah ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaya çalıştı Sultan Alâeddin 1316 senesinde ölünce, Melik Kâfur, Veliahd Hızır Hanın yerine henüz 5-6 yaşındaki Şihâbüddîn Ömer'i tahta çıkardı Buna karşı çıkan Alâeddin'in üçüncü oğlu Mübârek Han, Melik Kâfur'u öldürttü 1316 senesi Nisan ayında kardeşini de hapse attırarak, Kutbeddin lakabı ile tahta çıktı Mübârek Han, babasının bazı kanunlarını yürürlükten kaldırdı Gucerât ve 1318 senesinde Devagir'deki isyanları bastırdı Ancak, bir Hindu dönmesi ve kölesi olan Hüsrev Han tarafından 1320 senesi Nisan ayında öldürüldü Hüsrev Han, tahta geçti
Hüsrev Han, tahta geçtiği zaman Pencap'ta hudut bölgeleri kumandanı olan Gazi Melik Tuğluk isyan etti Oğlu Fahreddin Cavna'nın da teşvikiyle Delhi üzerine yürüdü Delhi önlerinde yapılan savaşı, Gazi Melik Tuğluk kazandı Hüsrev Han, yakalanarak idam edildi Gazi Melik de, 1320 senesi Eylül ayının altısında, Delhi Sultanlığı tahtına çıktı Bu tarihten itibaren Delhi Sultanlığında, Tuğluklar devri başladı
Babası Türk, annesi Hindli olan Gazi Gıyâseddin Melik Tuğluk, tahta geçtikten bir hafta gibi kısa bir zaman zarfında, sükûneti sağladı Tuğluk-âbâd adı ile yeni bir şehir kurdu ve burasını hükümet merkezi yaptı Dekken'deki Varangel Racası isyan edince, Uluğ Han unvanı alan oğlu Cavna Hanı, o bölgeye gönderdi Bu sefer, başarısızlıkla neticelendi 1323 senesinde, tekrar Dekken üzerine gönderildi O da Bidâr'ı fethettikten sonra Varangel'e doğru ilerleyerek burayı da ele geçirdi Bu tarihten itibaren Varangel, Sultanpür olarak adlandırıldı Cavna Han, bölgede son olarak Telingâna'yı fethetti Burası, ilk defa doğrudan doğruya Müslümanların idaresine girdi
1325'te Tuğluk Hanın ölümü üzerine oğlu Cavna Han, Muhammed Şah lakabı ile tahta geçti Muhammed bin Tuğluk, bazı idarî ve askerî tedbirler aldı Güneydeki fetihler sebebiyle, bölgede yeni bir saltanat merkezi yapılmasına ihtiyaç duyarak, 1327 senesinde Devagir'i yeniden inşa ettirdi Devletâbâd adını verdiği bu şehri, hükümet merkezi yaptı Hükümet memurları, âlimler ve halktan pek çok kişi buraya yerleşti Muhammed Han, gönüllü göçün az olması yüzünden, halkı Devletâbâd'a göç etmeye zorladı Bu duruma kızan halk, arazilerini terk ederek hırsızlığa başladı Sultanın, bunlar üzerine bir birlik göndermesi, arazide ziraat yapılmasını zorlaştırdı ve Delhi'de kıtlık baş gösterdi
Muhammed Han devri, bundan sonra, daimî olarak isyanlarla geçti 1335 senesinde, Ma'ber Valisi Seyyid Celâleddin Madura, bağımsızlığını ilan etti Sultan bu valinin üzerine yürüdü ise de, bir netice elde edemedi Böylece Ma'ber, Delhi Sultanlığının idaresinden çıktı
Bengal Valisi Behram Han'ın, 1338 senesinde ölümünden sonra, sultanlığa bağlı Doğu Bengal eyaleti, istiklalini ilan etti Aradan bir sene geçmeden Ali Şah Kar adında bir kumandan, isyan etti, fakat isyan, anında bastırıldı Arkasından Avadh Valisi Ayn-el-Mülk ayaklandı Sultan, bütün güçlüklere rağmen bu isyanı da bastırdı Ayn-el-Mülk yakalanarak hapsedildi ise de, bir süre sonra af edilerek tekrar Avadh valiliğine getirildi
1343 senesinde, Pencab eyaletindeki Sunâm, Samânâ, Kaythal ve Guhrâm'da isyanlar çıktı Ancak, bu isyanlar şiddetli bir şekilde bastırıldı Muhammed Tuğluk, yine bir isyanı bastırmak üzere Sind Seferine çıktığı zaman Tahattha yakınlarında hastalanarak, 1351 senesi Martında öldü Muhammed Tuğluk'un ölümü sırasında Hindistan'da, üçü ayaklanmalardan ortaya çıkma, beş tane bağımsız Müslüman Türk devleti vardı
Başsız ve güçsüz durumda kalan ordunun ileri gelen kumandanları ve devlet adamlarının ısrarıyla, ölen sultanın yeğeni Firuz Şah, sultanlığı istememesine rağmen, tahta çıkarıldı
Firuz Şah, tahta geçtikten sonra, devleti kuvvetlendirmek için seferlere çıktı Bengal bölgesinin hakimi İlyas, 1345 senesinde Batı Bengal'de bağımsızlığını ilan etmiş, 1352 senesinde ise Doğu Bengal'i ele geçirmişti Firuz Şah, önce İlyas'ın üzerine yürüdü ve onu İkdala Kalesine çekilmeye mecbur bıraktı Firuz Şah, bu seferden sonra Orissa üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi Orissa Racası barış yapmak istedi Senelik yirmi fil vergi vermek üzere barış yapıldı
Firuz Şah, 1367 senesinde doksan bin süvarî, 480 fil ve çok sayıda piyadeden meydana gelen ordusu ile, Thattha üzerine sefer düzenledi Çok büyük sıkıntıların çekildiği bu sefer sonunda, Sind Câmlarının hükümdarı Câm Mâli'nin, senede 400 000 Hind parası vermesi şartıyla anlaştılar
Firuz Şah, 1388 senesi Eylül ayında, seksen üç yaşındayken öldü Her işinde âlimlere danışan Firuz Şah, ülke topraklarını genişletmek için, büyük seferlere çıkmaktan ziyade iç işleri ile uğraşmayı tercih etti İşlerinde en büyük desteği hocası Celâleddin Hindî'den görmekteydi Vergileri koyup kaldırmakta, dinin hükümlerine çok dikkat ederdi Dine uymayan her türlü vergiyi kaldırdı Devlet geliri, azalacağı yerde daha da arttı Devlet idaresinde yaptığı düzenlemeler, malî ve iktisadi alanlarda, büyük bir gelişmeye sebep oldu Müslüman ve gayrimüslim, bütün halkın refah ve saadetine hizmet etti
Firuz Şah'tan sonra şehzadeler arasındaki mücadeleler, onun yaptığı bütün iyi işlerin tahrip olmasına ve sultanlığın kötü duruma düşmesine sebep oldu Bu mücadelelerden sonra, torunu Gıyâseddin Tuğluk tahta geçti Bu tarihten Timur Han'ın 1398 senesindeki Hindistan Seferine kadar taht, altı defa el değiştirdi Timur Han, 1398 senesi Eylül ayında, İndus Nehrini geçerek Hindistan'a girdi Delhi Sultanı Mahmud Şah, elindeki yetersiz kuvvetlerle karşı koymaya çalıştı ise de Delhi önündeki muharebede yenildi Delhi, Timur Hanın eline geçti Timur Han, 1399 senesinde Türkistan'a geri dönünce, Mahmud Şah, yeniden hükümdar unvanını aldı Fakat önce Mallû, sonra da Devlet Han Ludi'nin elinde bir kukla hükümdar olarak kaldı Mahmud Şahın, 1413 senesinde ölmesiyle, Tuğluk Hânedânı sonra erdi
1414 yılında Delhi'yi ele geçiren Mültan Valisi Hızır Han, ölünceye kadar, bölgeyi Timur ve Şahruh adına idâre etti Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mübârek, bağımsızlığını ilan etti Böylece Delhi Sultanlığının idaresi, peygamberimizin neslinden olduklarını iddiâ etmeleri yüzünden "Seyyidler" adını alan Hızır Han nesline geçti
Mübârek Şahın saltanatı, ayaklanmalarla geçti Mübârek Şah, 1434 senesinde nüfuzunu kırmak istediği veziri Server-ül-Mülk tarafından öldürüldü Yerine kardeşinin oğlu Muhammed, ondan sonra da 1444'te onun oğlu Âlem Şah çıktı Hepsinin saltanatı, kargaşalık, ayaklanma, iç ve dış harplerle geçti Bu yüzden, devlet, gittikçe zayıfladı Son yıllarda devlet işleri, Pencab'ın büyük bir kısmına hakim olan Behlül Han Ludî adında bir Afgan beyinin eline geçti 1451 senesinde, Behlül'ün baskısına dayanamayan Âlem Şah, tahtı ona bırakarak Badaun'da yerleşti Böylece Delhi Türk Sultanlığı sona erdi ve hükümdarlık Afgan asıllı Lûdîlerin eline geçti
Delhi Türk Sultanlığının idarî teşkilâtı, genelde Türk İslâm devletlerinin teşkilâtına dayanmaktaydı Saray teşkilâtının başında Vekil-i Dâr bulunurdu Ondan sonra idaresinde hâciblerin görev yaptığı Emir Hâcib veya Bâr Bey denilen saray görevlisi gelirdi
İdârî işlere vezir bakmaktaydı Dinî işler ise, Sadr-üs-Sudûr denilen görevlinin idaresindeydi Bu zat, aynı zamanda sultanlık baş kadısı Kâdı-i Memâlik görevini de yapardı
Delhi Türk Sultanlığı, süvarî kuvvetlerinin büyük rol oynadığı, düzenli bir orduya sahipti Askerler, önce, iktalardan faydalanırlardı Daha sonra maaş almaya başladılar Orduda fillerin önemli bir yeri vardı Fillerin üzerinde okçular bulunurdu Ayrıca, bunlardan düşman saflarını yarmak ve maneviyatlarını bozmak için faydalanılırdı Ordunun piyade sınıfının çoğunu Hindular meydana getirirdi Hassa askerleri dışında, piyadeler geçici olarak orduya alınırdı
Birçok âlim, şair, yazar ve sanatkârı himayelerine alan Delhi Sultanları, kültür ve sanatın gelişmesine büyük hizmet ettiler Balaban devri, ilim ve sanat bakımından önemlidir Onun devrinde Ferîdeddîn Mes'ûd, Sadreddîn bin Behâeddîn Zekeriyyâ, Bedreddîn Ganevî gibi İslâm âlimleri, Hamîdeddîn, Bedreddîn Dımeşkî, Hüsâmeddîn gibi tıp âlimleri yetişti Büyük âlim Emir Hüsrev Dehlevî, Delhi Sultanlarından himaye gördü Hüsrev Dehlevî, Hindistan'da şiirlerini Farsça yazan şairlerin en büyüğüdür Şairliği yanı sıra, tarihî eserler de yazmıştır Delhi sarayında yaşayan şairlerden birisi de Hüsrev Dehlevî'nin yakın arkadaşı Necmeddîn Hasan Sencerî idi Bu iki zatın yakın dostu tarihçi Ziyâeddîn Bernî, 1357 senesine kadar Delhi Sultanlığının tarihini anlatan Tarih-i Firuz Şah adlı eserin yazarıdır Nizâmüddîn Evliyâ, Ferîdüddîn Genc-i Şeker ve Şeyh Nureddin, Celâleddin Hindî gibi büyük tasavvuf âlimleri, Delhi Türk Sultanlığı zamanında yaşamış, Hindistan'ın meşhur ve büyük velîleridir
Delhi Sultanları, geniş imar faaliyetlerinde bulundular Günümüze kadar ulaşan birçok eserler yaptılar Ayrıca yeni şehirler inşa ettiler Yaptıkları eserlerin büyük kısmı Delhi'dedir Kutbeddîn Aybeg'in yaptırmaya başladığı 79 metre yüksekliğindeki Kutb Minâr ismi ile meşhur minare, daha sonra bitirilmiştir Aybeg, ayrıca Cayna mabetleri enkazını kullanarak Kıdvet-il-İslâm adlı camiyi inşa ettirdi
Halacî Hânedânlığı zamanında, Hindistan'daki Müslüman mimarisi, Selçuk mimârisi teknik ve üslubunun etkisinde gelişti Alâeddin Halacî zamanında Kıdvet-il-İslâm Camiinin yanında yapılan medrese, bunlardan biridir
Tuğluklarda Firuz Şah, birçok imar faaliyetlerinde bulundu Ayrıca, eski eserlerin tamir ve ihyasına büyük önem verdi Hisar ve Cavnpûr gibi birçok meşhur şehir kurdu ve tamir ettirdi Ayrıca Firuzâbâd adıyla Delhi yakınlarında, yeni bir başkent inşa ettirdi Buranın güneyinde Havz-ı Hassı denilen büyük havuzun kenarında bir medrese yaptırdı Bunlardan başka; 50 sulama bendi, 40 cami, 30 medrese, 20 hânkâh, 100 kervansaray ve han, 5 dârüşşifâ, 100 türbe ve mezar, 10 hamam, 150 sulama işlerinde de kullanılabilecek kuyu ve su biriktirmeye mahsus havuz, 100 köprü yaptırmıştır![frmsinsi.com](images/smilies/frmsinsi.gif)
Adilşahlar Devleti Adilşahlar Hindistan'da Bicapur Devleti hükümdarlık ailesi Hanedanın ve devletin kurucusu olan Yusuf Adil, Behmenilerin hassa askerlerinden idi Kabiliyetli olduğundan, İkinci Muhammed Şahın takdirini kazanarak yükseldi Muhammed Şahın vefatından sonra, taht kavgalarından faydalanarak Bicapur'un idaresini eline geçirdi Ailesiyle Bicapur'a gidip, 1490 senesinde Şah unvanını aldı ve bağımsızlığını ilan etti
Dekken'de Behmeniler'in yıkılmasıyla, Dekken devletleri denilen dört devlet ortaya çıkmıştı Yusuf Adilşah bu devletlerle sık sık savaşlar yaptı Ayrıca Hind Denizi ve Hindistan'da hakimiyet kurmak isteyen Portekizliler ile mücadele etti Portekizlilerin sahile yerleşip üsler kurmasının önüne geçmek istedi Fakat Portekizliler, Dekken devletleriyle olan mücadelelerden gereği gibi faydalanıp, sahilde üsler kurdular ve git gide kuvvetlendiler
1504 senesinde Yusuf Adilşah, Şiiliği, devletinin siyasetine esas olarak kabul edince, ülkede ayaklanmalar baş gösterdi Bidar ve Ahmednagar hanlarına yenilen Adilşah, önce Beras, sonra da Haniş'e kaçtı Bir sene sonra topladığı ordu ile Bidar Hanı Ali Berid'i yendi Bicapur'u geri aldı ve ömrünün sonuna kadar diğer Dekken devletleriyle mücadele etti Yusuf Adilşah'ın hükümdarlığının son yıllarında, Portekizliler Goa'yı ele geçirdiler
Yusuf Adilşah, 1516 senesinde vefat edince, yerine on üç yaşındaki oğlu İsmail Adilşah geçti Fakat vefatından önce Kemal Hanı oğluna vasi tayin ettiği için, bir süre devleti Kemal Han idare etti Kemal Han, Cuma hutbesini dört hak mezhepten Hanefi mezhebine uygun olarak okuttu Ehl-i sünnet itikadına uymayı, devletin resmi siyaseti olarak kabul etti İsmail Adilşah tahta çıktığı sırada, Portekizlilerin ele geçirdiği Goa limanı geri alındı
İsmail Adilşah, 1521 senesinde Viceyanagar Devleti'nin elinde bulunan Rayçur Duab'ı geri almak için bir sefer düzenledi İki ordu, Krişna suyu kıyılarında karşılaştı İsmail Adilşah, askerlerini sudan geçmeye zorlayınca askerin pek çoğu boğuldu Karşıya geçenler de öldürüldü İsmail Adilşah, bu savaşta kendi canını zor kurtardı
Dekken devletleri sultanlarından Burhan Nizamşah, Ali Berid ve Alaüddin İmadşah, 1525 senesinde birleşerek, Adilşahlara saldırdılar İsmail Adilşah'ın başkumandanı Esad Han Lari Türk, bu birleşik orduyu, Şalapur önlerinde bozguna uğrattı İsmail Adilşah da, babası gibi, ömrünü diğer Dekken devletleri ile mücadele etmekle geçirdi
1534 senesinde İsmail Adilşah'ın ölümü üzerine yerine geçen oğullarından Mallu ve İbrahim Adilşahlar dönemlerinde, ülke iç karışıklıklar ve Dekken devletleri ile mücadele arasında kaldı 1579'da Ali Adilşah'ın yerine hükümdar olan İkinci İbrahim Adilşah'ın dönemi, Bicapur Devletinin en parlak yılları oldu İbrahim Şah, Hindistan'ın en büyük İslam Devleti olan Gürganiye Hanedanlığı ile iyi münasebetler kurdu İkinci İbrahim Adilşah, Gürganiyye Sultanı Cihangir Şah'tan oğul muamelesi gördü Cihangir Şah, Adilşahları, Ahmednagar ve Gülkende memleketlerinin fethiyle vazifelendirdi Adilşahlar, Gürganilerle beraber, Dekken'de diğer devletlere karşı mücadele ettiler Bu devirde Bicapur Devleti sınırları, güneyde Maysor'a kadar genişledi İkinci İbrahim Adilşah'tan sonraki hükümdarlar döneminde, devlet yine iç karışıklıklar içerisine düştü Bu dönemde Adilşahlar, Gürganilere karşı Merathalılara yardım ettiler Bu olay üzerine Gürgani hükümdarı Evrengzib Alemgir Şah, 1686 senesinde, ordusuyla Bicapur önlerine geldi ve şehri kuşattı Kuşatma iki ay on iki gün sürdü Bicapur'un düşmesiyle, Adilşahlar Devleti tarihe karıştı Son Adilşah hükümdarı İskender'e, Evrengzib çok iyi muamelede bulundu Himayesine aldı ve yıllık maaş bağladı
Hindistan'ın Dekken bölgesinde, Bicapur'a iki yüz yıla yakın hakim olan Adilşahlar, bölgede Türk hakimiyetini kurdular Uzun seneler, Portekizlilerle mücadele ettiler Muazzam sanat ve mimari eserleri inşa edip, kültür ve medeniyete hizmet ettiler Fevkalade binalar, saraylar, camiler ve türbeler yaptılar Bunlar arasında İkinci Ali Adilşah'ın, Bicapur'da yaptırdığı cami çok meşhurdur
Adilşahlar Devleti Adilşahlar Hindistan'da Bicapur Devleti hükümdarlık ailesi Hanedanın ve devletin kurucusu olan Yusuf Adil, Behmenilerin hassa askerlerinden idi Kabiliyetli olduğundan, İkinci Muhammed Şahın takdirini kazanarak yükseldi Muhammed Şahın vefatından sonra, taht kavgalarından faydalanarak Bicapur'un idaresini eline geçirdi Ailesiyle Bicapur'a gidip, 1490 senesinde Şah unvanını aldı ve bağımsızlığını ilan etti
Dekken'de Behmeniler'in yıkılmasıyla, Dekken devletleri denilen dört devlet ortaya çıkmıştı Yusuf Adilşah bu devletlerle sık sık savaşlar yaptı Ayrıca Hind Denizi ve Hindistan'da hakimiyet kurmak isteyen Portekizliler ile mücadele etti Portekizlilerin sahile yerleşip üsler kurmasının önüne geçmek istedi Fakat Portekizliler, Dekken devletleriyle olan mücadelelerden gereği gibi faydalanıp, sahilde üsler kurdular ve git gide kuvvetlendiler
1504 senesinde Yusuf Adilşah, Şiiliği, devletinin siyasetine esas olarak kabul edince, ülkede ayaklanmalar baş gösterdi Bidar ve Ahmednagar hanlarına yenilen Adilşah, önce Beras, sonra da Haniş'e kaçtı Bir sene sonra topladığı ordu ile Bidar Hanı Ali Berid'i yendi Bicapur'u geri aldı ve ömrünün sonuna kadar diğer Dekken devletleriyle mücadele etti Yusuf Adilşah'ın hükümdarlığının son yıllarında, Portekizliler Goa'yı ele geçirdiler
Yusuf Adilşah, 1516 senesinde vefat edince, yerine on üç yaşındaki oğlu İsmail Adilşah geçti Fakat vefatından önce Kemal Hanı oğluna vasi tayin ettiği için, bir süre devleti Kemal Han idare etti Kemal Han, Cuma hutbesini dört hak mezhepten Hanefi mezhebine uygun olarak okuttu Ehl-i sünnet itikadına uymayı, devletin resmi siyaseti olarak kabul etti İsmail Adilşah tahta çıktığı sırada, Portekizlilerin ele geçirdiği Goa limanı geri alındı
İsmail Adilşah, 1521 senesinde Viceyanagar Devleti'nin elinde bulunan Rayçur Duab'ı geri almak için bir sefer düzenledi İki ordu, Krişna suyu kıyılarında karşılaştı İsmail Adilşah, askerlerini sudan geçmeye zorlayınca askerin pek çoğu boğuldu Karşıya geçenler de öldürüldü İsmail Adilşah, bu savaşta kendi canını zor kurtardı
Dekken devletleri sultanlarından Burhan Nizamşah, Ali Berid ve Alaüddin İmadşah, 1525 senesinde birleşerek, Adilşahlara saldırdılar İsmail Adilşah'ın başkumandanı Esad Han Lari Türk, bu birleşik orduyu, Şalapur önlerinde bozguna uğrattı İsmail Adilşah da, babası gibi, ömrünü diğer Dekken devletleri ile mücadele etmekle geçirdi
1534 senesinde İsmail Adilşah'ın ölümü üzerine yerine geçen oğullarından Mallu ve İbrahim Adilşahlar dönemlerinde, ülke iç karışıklıklar ve Dekken devletleri ile mücadele arasında kaldı 1579'da Ali Adilşah'ın yerine hükümdar olan İkinci İbrahim Adilşah'ın dönemi, Bicapur Devletinin en parlak yılları oldu İbrahim Şah, Hindistan'ın en büyük İslam Devleti olan Gürganiye Hanedanlığı ile iyi münasebetler kurdu İkinci İbrahim Adilşah, Gürganiyye Sultanı Cihangir Şah'tan oğul muamelesi gördü Cihangir Şah, Adilşahları, Ahmednagar ve Gülkende memleketlerinin fethiyle vazifelendirdi Adilşahlar, Gürganilerle beraber, Dekken'de diğer devletlere karşı mücadele ettiler Bu devirde Bicapur Devleti sınırları, güneyde Maysor'a kadar genişledi İkinci İbrahim Adilşah'tan sonraki hükümdarlar döneminde, devlet yine iç karışıklıklar içerisine düştü Bu dönemde Adilşahlar, Gürganilere karşı Merathalılara yardım ettiler Bu olay üzerine Gürgani hükümdarı Evrengzib Alemgir Şah, 1686 senesinde, ordusuyla Bicapur önlerine geldi ve şehri kuşattı Kuşatma iki ay on iki gün sürdü Bicapur'un düşmesiyle, Adilşahlar Devleti tarihe karıştı Son Adilşah hükümdarı İskender'e, Evrengzib çok iyi muamelede bulundu Himayesine aldı ve yıllık maaş bağladı
Hindistan'ın Dekken bölgesinde, Bicapur'a iki yüz yıla yakın hakim olan Adilşahlar, bölgede Türk hakimiyetini kurdular Uzun seneler, Portekizlilerle mücadele ettiler Muazzam sanat ve mimari eserleri inşa edip, kültür ve medeniyete hizmet ettiler Fevkalade binalar, saraylar, camiler ve türbeler yaptılar Bunlar arasında İkinci Ali Adilşah'ın, Bicapur'da yaptırdığı cami çok meşhurdur
Behmenîler Devleti Behmeniler Hindistan'ın Dekken bölgesinde kurulan Müslüman-Türk Hanedanlığı Tuğluk-Türk sultanlarından Muhammed bin Tuğluk zamanında çıkan iç karışıklıklarda, Alaeddin Hasan Behmen Şah, Dekken bölgesinde bağımsızlığını ilan etti ve Gülberge şehrini payitaht (başkent) yaptı Elinde bulunan toprakları; Gülberge, Devletabad, Elliçpur ve Birdar olmak üzere dört vilayete böldü Bağımsızlığını ilan etmesine yardımcı olan beyleri, bu vilayetlere vali tayin etti
Alaeddin Hasan'ın saltanatı, kurduğu düzeni kabul ettirmek için özellikle Hindulara karşı yapmak mecburiyetinde kaldığı seferlerle geçti Devleti, Mısır'daki halife tarafından tanındı 1358 senesinde, Gucerat'a karşı yaptığı seferde hastalanıp vefat etti Yerine oğlu Muhammed geçti Muhammed Şahın ilk işi, devlet ve ordu teşkilatını kurmak oldu
Muhammed Şahın bastırdığı para, Hindu devletininkinden daha halis idi Hindu Varangel ve Viceyanagar racaları, Behmeni topraklarında bulunan Hindu sarraflarla anlaşarak ele geçirdikleri paraları eritip, kendilerininkine çevirdiler Bastırdığı paraların üzerindeki Kelime-i şehadetin yerine put konmasına kızan Muhammed Şah, Viceyanagar ve Varangel racalarının topraklarına sefer düzenledi ve bu işe vasıta olan Hindu sarrafları idam ettirdi Viceyanagar racasının ordusu dağıtıldı
Sultan Muhammed'in 1377'de vefatından sonra yerine geçen oğlu Mücahid de, saltanatını Hindularla mücadeleyle geçirdi Yerine geçen amcası Davud Şahın kısa süren saltanatından sonra, tahta Alaeddin Hasan'ın torunu İkinci Muhammed Şah geçti Dekken'de İslamiyet, bunun zamanında yerleşti Sulh ve sükun içinde geçen İkinci Muhammed döneminden sonra tahta çıkan Gıyaseddin ve Şemseddin şahların kısa süren devirleri, karışıklık içinde geçti Sultan Taceddin Firuz'un hakimiyeti ele geçirmesi ile birlik sağlandı (1397) Viceyanagar ve Kerla racaları ile başarılı savaşlar yapıldı (1398) Yapılan antlaşma neticesinde Hindular, uzun zaman Behmenilere saldıramadılar Ancak Gücerat ve Malva sultanlıklarının Behmenilere karşı düşmanca tavırlarından cesaret alarak, Behmeni topraklarına girdiler Sultan Firuz Telingana, Hindularına karşı düzenlediği başarısız seferin akabinde hastalandı ve kardeşi Ahmed Şah sultan oldu (1422) Ahmed Şah, Telingana Devletini tamamen ortadan kaldırdı (1424) Gücerat ve Malva sultanlarına karşı başarılı seferler yaptı Ölünce yerine Sultan Alaeddin İkinci Ahmed geçti (1436) Bundan sonra Behmeniler Devleti, iç karışıklıklar ve mücadelelere sahne oldu Hümayun Şah ve Nizam Şah devirlerinde de bu karışıklıklar devam etti
1461'de çocuk yaşta bulunan Muhammed Şahın tahta geçmesinden sonra, Melik Şah, Türk ve Mahmud Kavan gibi güçlü emirler, idareyi ele geçirdiler Bu güçlü komutanlar sayesinde, komşu devletlerin saldırıları durdurulup, ticaret ve hac gemilerine musallat olan korsanlara karşı başarılı seferler düzenlendi Dekken'in batı kıyılarındaki Vişalgarh Kalesi ve Goa Limanı ele geçirildi (1471) Bilgaum ve Bankapur racaları yenildi (1472) Bilgaum ve Telingana bölgesi ele geçirilip, Behmeni Devleti, en geniş sınırlarına ulaştırıldı (1478) Bu devrede, Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmed Hanla elçi mübadelelerinde bulunuldu En güçlü devrini yaşayan devletin toprakları, kuzeyde Berar'dan güneyde Viceyanagar'a, doğuda Bengal Körfezinden batıda Umman Denizine kadar uzanıyordu Devlet topraklarının büyümesi ile vilayet sayısının artması icab ettiği görüşünde olan vezir Mahmud Kavan, vilayet sayısını dörtten sekize çıkardı Bundan rahatsız olan valiler, bir komplo neticesi vezirin idamını sağladılar Sultan Muhammed de ölüp, çocuk yaştaki oğlu Mahmud başa geçince, dört eyalet valisinin herbiri, bağımsızlıklarını ilan ettiler Merkezde Behmeni Hanedanı, kukla olarak devam etti ise de, idareyi ele geçiren Kasım Bey Beridü'l-Memalik ismindeki Türk Beyi 1527'de Beridşahlar Devletini kurdu
Behmenli Devletinde sultanın muhafızlarına Hassa-Heyl denilirdi Başlarında Tavaci ve Yasavul'lar vardı Tavacilere saray teşkilatçılığı yaptıklarından dolayı, Bavdar da denilmekteydi Devlet teşkilatının ana hatları, Delhi Sultanlığınınki gibiydi Padişahlık alameti olarak altın para basmak ve günde beş kere nevbet çaldırmak gibi gelenekleri, ilk defa, Sultan Birinci Muhammed başlattı
Behmenli sultanları ve vezirleri, ülke topraklarının çeşitli yerlerinde; camiler, medreseler, hamamlar, hanlar ve kervansaraylar yaptırdılar Gülberge'de bulunan Büyük Camiyi, Sultan Birinci Muhammed yaptırdı
Beridşahlar Sultanlığı Beridşahlar Hindistan'ın güneybatısında Bidar bölgesinde kurulan sultanlık Behmenîler Devletinin veziri olan Kasım Bey Beridü'l-Memalik ismindeki bir Türk Beyi tarafından kuruldu (1492) Başlangıçta göstermelik olarak Behmenilere tabi olan Beridşahlar, 1527 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler Adını Kasım Beyin unvanından alan Beridşahlar Hanedanı, 1619 yılında Babür Sultanı Cihangir Şah tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar, 127 sene hükümran oldu
Ludîler Lûdiler Afganistan'da yaşayan Halaç Türklerinin bir kolu ve bunların Hindistan'da kurdukları hânedan Lûdîlerden bir kısmı, Delhi Türk Sultanı Fîrûz Şah, Üçüncü Tuğluk devrinde Hindistan'a göç ettiler Tuğluk Hanedanının ortadan kalkması ile, devletin iç siyasetinde söz sahibi olmaya başladılar Delhi'ye hakim olan Seyyidlerin, hanedanın Türk ve Afgan askerî sınıflarına seçilmesi, Lûdîlerin işlerini daha da kolaylaştırdı Seyyidlerden Âlemşah'ın tahttan çekilmesi üzerine, Serhend ve Lahor eski valisi ve Lûdî reisi Behlül Lûdî, Delhi tahtını ele geçirdi (1451)
Behlül Lûdî, içerdeki durumunu sağlamlaştırmak için, çeşitli tedbirler aldı Dağlık bölgelerde yaşayan Afganlıları, kitleler halinde, Kuzey Hindistan düzlüklerine yerleştirdi Delhi'yi aldığı zaman, hazinesindeki bütün parayı, Lûdî Afganlarına dağıtarak, kendisi de herkes kadar pay aldı Delhi'yi kuşatan Cavnpûr Sultanını yendikten sonra, Cavnpur'u işgal etti (1478)
Behlül, çok mütevazı olmaya, büyük oymak başkanlarına, kendisi ile aynı derecedeymiş gibi davranmaya, her işi onlarla istişare ederek yapmaya, kendisiyle görüşmek isteyen herkesi kabul etmeye, hiçbir zaman beylerini taht üzerinde otururken kabul etmemeye ve onları ayakta bırakmamaya önem verdi Behlül Lûdî, 1489 senesinde ölünce, epey çekişmeli geçen toplantılardan sonra beyler, oğullarından Nizam Hanı, İskender lakabıyla tahta geçirdiler İskender Lûdî, 1495 senesinde Bihar'ı fethetti Bengal Devleti ile antlaşma yaptı Merkezî otoriteyi temin edip, ıktaların hesaplarını ciddî şekilde denetleyip devletinin hakkını aldı O da, beylerine babası gibi arkadaşça davranırdı Çok hayır sahibi bir kimseydi
1517 senesinde vefat eden İskender Lûdî'nin yerine, oğlu Sultan İbrahim geçti Sultan İbrahim'in beylerine karşı davranışı, dede ve babasından çok farklı idi Çevresini kırdı Sultan İbrahim'in, beylerine karşı şüphelerinin artması ve birçoğunu gizlice yakalatıp, öldürmesi üzerine, bir grup bey, Kâbil Sultanı Babür Şâh'a başvurup, Hindistan'a davet ettiler Babür Şah, çeşitli hazırlık ve deneme seferlerinden sonra, 1526'da Hindistan'a yaptığı son seferde, Delhi'nin kuzeyinde Pâni Püt'te Sultan İbrahim'in ordusunu bozguna uğrattı Sultan İbrahim, savaş esnasında öldü Böylece, Delhi Afgan Sultanlığı (Lûdîler), sona erdi Toprakları, Babür'ün eline geçti
Tuğluklular Tuğluklular Hindistan'daki Türk-İslâm hânedanlarından Hânedanın kurucusu ve ilk hükümdarı Gıyâseddin Tuğluk, Kalaçların son sultanı Kutbeddîn Mübârek Şah zamanında (1316-1320), Pencab ve Sind'de valiydi Halacîler saltanatına son veren Nâsıreddîn Hüsrev Şahın sultanlığını tanımayarak, Delhi üzerine yürüdü Sultan Raziye Türbesinin yakınındaki Lahravat mevkiinde, Nâsıreddîn Hüsrev Şahı, büyük bir bozguna uğrattı 6 Eylül 1320'de, Delhi tahtını ele geçirdikten sonra, yakınlarının ısrarı ile, sultanlığını ilan etti 1323'te Kakatiya racalığını, 1325'te Bengal'i aldı Gıyâseddin Tuğluk Şahın, aynı yıl Delhi'de ölümü üzerine, yerine oğlu Muhammed geçti
Gıyâseddin Muhammed Şah, edebiyat ve fennî ilimlerde mütehassıs olduğu kadar mahir bir kumandandı Devlete malî destek için yeni vergiler koydu Moğol Tarmaşiri'nin Mâverâünnehir'e taarruzuna, 1329'da muvaffakiyetle karşı koydu Moğol işgalindeki Orta Asya'yı zaptetmek için, Pamir yolu ile sefer düşündüyse de gerçekleştiremedi Türk ve İslâm âlemiyle devamlı temasta bulundu Kahire'deki Abbasî Halifesi Birinci Müstekfi (1302-1340) de, Gıyâseddin Muhammed Şahın saltanatını tasdik etti Memlûklar'la siyasî münasebet kurdu Muhammed Şah, 1351'de vefat etti Evlâdı yoktu Hindistan âlimlerinin tavassutu ve ordu kumandanlarının ısrarıyla, hânedandan Firûz Şah, 1352'de, Tuğluk Sultanı ilan edildi
Firûz Şah (1352-1388), saltanatın sahipsizliğinden istifadeyle çıkan karışıklıkları, tamamen ortadan kaldırdı Ülke içinde huzur ve emniyeti sağladı Birliği kuvvetlendirdi Ahaliye çok âdil davrandı Delhi Sultanlığının ekonomik ve kültürel seviyesini yükseltti Bendler, barajlar yaparak, zirâî mahsulün verimliliğinin artmasını sağladı Serhend bölgesini sulayan, 240 kilometre uzunluğunda bir kanal yaptırdı Ortasına da 140 kilometrelik bir kol daha ilave ettirdi Mektepler yaptırıp, âlimleri himaye ederek, kültür seviyesini yükseltti Ahâli, Firûz Şaha çok hürmet ederdi Tarihçiler, Firûz Şahı âdil bir hükümdar numunesi, devrini de emsalsiz bir refah ve saadet devri olarak tarif ederler Firûz Şah, 1385'te vefat edince yerine, torunu Gıyâseddin Tuğluk Şah geçti Ülkede iç karışıklıklar çıkıp, hânedan mensupları, saltanat iddiasında bulundular Saltanat mücadelesinden istifadeyle, Hindular da isyan ettiler, ülke bölündü Timurlular Hânedanının kurucusu Timur Han (1370-1405), Hind Seferine çıktı 1398'de Delhi'ye girdi ve Hindistan'ı zaptetti Tuğluklular ülkesi, hânedanlar arasında paylaşıldığından, devlet bölündü Siyasî birlik parçalandı Multan Valisi Hızır Han, Tuğluklular Hânedanını yıktı Delhi'ye kendilerinin seyyid olduğunu söyleyen "Seyyidler Hânedânı" hakim oldu (Bkz Delhi Türk Sultanlığı)
Haydarâbad NizamlığıHaydarâbad Nizamlığı Hindistan'da kurulan Türk asıllı Müslüman devlet 1724 tarihinde Gürgâniyye (Babür) Devleti'ne (1526-1858) bağlı olarak Dekken'de Çın Kılıç Han (1671-1748) tarafından kuruldu Çın Kılıç Han, Gürgâniyye Devletinin kumandanlarından, Türk asıllı, Âbid Kılıç Han Semerkandî'nin oğludur
Gürgâniyye Devletinde yüksek memuriyetler ve Dekken eyalet valiliği de yapan Çın Kılıç Han, 1724 yılında Haydarâbad Devleti de denilen hânedanlığı kurdu 1857 yılına kadar Gürgâniyye hakimiyetinde olan devlet, bu tarihten sonra İngiltere'ye tâbi oldu İngilizler, Haydarâbad Devletinin dış bağımsızlığını bütünüyle, iç bağımsızlığını da kısmen kaldırıp sınırlarını daralttı 1948 yılında İngiltere'den ayrılıp, bağımsızlığa kavuşan Hindistan ile Haydarâbad Devleti arasında siyasî anlaşmazlık çıktı Devlet başkanı Osman Nizam Han (1911-1967) bölgenin bağımsızlığını savundu Hindistan, bunu kabul etmeyip savaş açtı Savaş sonunda Haydarâbad Devletinin savunma ve dış işlerinde Hindistan'a bağlı, içişlerinde bağımsız olması kabul edildi Fakat, Kuzey Hindistanlı lider Seyyid Kasım Regavî'nin, Hindulara karşı idare ettiği Rizakârlar hareketine karşı askerî yardım göndermemesini bahane eden Hindistan, Haydarâbad'ı işgal etti İdare, askerî bir valiye verilip, bölge eyalet hâline getirildi 1950 Anayasası ile demokratlaşan Hindistan, Haydarâbad devletinin eski hanı Osman Nizam'ın, sadece "Haydarâbad devlet başkanı" unvanını muhafaza etmesini kabul etti Nizamlık, 1956'da tamamen ortadan kalktı Günümüzde sadece unvan olarak varlığını sürdürmektedir
Gürgâniyye, İngiltere ve Hindistan devletleri hakimiyetlerinde yaşayan Haydarâbad Devletinin başkenti Haydarâbad şehridir Hânedânın dili önce Türkçe, sonra Farsça daha sonra da Urduca olup, Müslümanlar, çoğunlukla Hanefî mezhebindedir Haydarâbad devlet başkanı Bereket Ali Hanın annesi, son halife İkinci Abdülmecid Efendi'nin kızı Dürrî Şehvâr Sultan olup, kendisi de, İstanbullu bir Türk kızı ile evlidir 1918'de Osman Nizam Han tarafından kurulan "Osmaniyye Üniversitesi", bugün, öğretim yapılan büyük bir müessesedir
|