Kız Kulesi Efsanesi |
05-04-2009 | #1 |
siLveRghoSt
|
Kız Kulesi EfsanesiKız Kulesi Efsanesi Kızkulesi`nin mimari yapılanma süreci MÖ 341 yılına kadar uzanır O dönemlerde boğazın çıkıntısı olan bu burun, (daha önce yarımada oldugu ile ilgili söylenceler vardır) "vus" adı ile anılır Bu tarihte Komutan Chares`in eşi için, mermer sütunlar üzerine yapılan bir anıt mezar kimliğinden sonra, MÖ 410`da Sarayburnu`nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilerek, boğazın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu haline getirilir MS 1110`lere geldiğimizde ise ilk belirgin yapı (kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilir Savunma kulesi olarak inşa ettirilen bu yapı "Küçük Kale" anlamına gelen Arcla adını alır Bu yapı ile ilgili net bilgiler olmamakla birlikte bugünkü boyutlarına yakın olduğu düşünülmektedir İstanbul`un fethi sırasında savunma amaçlı olarak kullanılan kule, 1453 yılından sonra çok farklı amaçlarla kullanılmıştır Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak kullanılmış ve Mehterler burada adaya yerleştirilen topların atışları ile birlikte nevbet (bir çesit Istiklal Marşı) okumuşlardır 1509 depreminde zarar gören yapı, daha sonraki yıllarda tekrar inşa ettirilir Bunun dışında ilave edilen fenerle de gemilere yol gösterme işlevi yüklenir O dönemde inşa edilen yapı, kule ve kale olarak iki ayrı bölümden oluşmuş ve içine sarnıç yapılmıştır 1719 yılında fenerden çıkan alevle yanan kizkulesi, 1725 yılında şehrin Başmimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından tekrar onarılır Kule kısmı biraz değiştirilerek üst tarafa camlı bir köşk ve onun üzerine de kurşunla kaplı bir kubbe oturtturulur ve bina kagir olarak tekrar yapılır 1830 senesinde kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüşürOsmanlı İmparatorluğu`nun çöküş devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlanır ve toplarla donatılır Ünlü hattat Rakim`in yazısı ile kapısının üzerindeki mermere Sultan II Mahmut`un tuğrasını taşıyan kitabe yerleştirilir 1857`de tekrar fener ilave edilir ve 1920 yılında fenerin lambası otomatik ışık yapma sistemine kavuşur 1944 senesinde restorasyon yapılır 1959 senesinde Askeriye`ye devredilir ve radar istasyonu olarak kullanılır 1982 senesinde Türkiye Denizcilik İşletmeleri`ne devredilir, bu dönemde bir ara geçici olarak siyanür deposu olarak kullanılır Geçmisi 2500 yıl öncesine dayanan bu küçük kule, İstanbul`un tarihine eş bir tarih yaşamış ve bu kentin yaşadıklarına görgü şahitliği yapmıştır Antik çağda başlayan geçmisi ile Yunan`dan Bizans İmparatorluğu`na Bizans`dan Osmanlı İmparatorluğu`na, tüm tarihi dönemlerde var olarak günümüze kadar gelmiştir İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans Dönemi`nde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştırOsmanlı Dönemi`nde ise gösteri platformundan savunma kalesine, sürgün istasyonundan karantina adasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kizkulesi Yüzyıllar boyu hep hikayeleri ile anılan bu kule 2500 yıl sonra Hamoğlu Holding`in yaptığı restorasyondan sonra ilk kez kapılarını insanlara açmıştır Günümüzde Restoran, bar, cafe ve hediyelik eşya satan bir kompleks olarak varlığını sürdürmektedir KIZ KULESİ EFSANELERİ: Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikaye; Ovidius`un kaydettiği bir aşk hikayesidir Hero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkını anlatan bu hikaye, Hero`nun kuleden ayrılmasıyla başlar Hero Afrodit`in rahibelerindendir ve aşka yasaklıdır Yıllar sonra Afrodit`in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleden ayrılır ve orada Leandros ile karşılaşır Birbirine aşık olan iki genç, Leandros`un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına ve yasak sevişmelerine tanıklık eder Leandros`un yüzerek kuleye geldigi fırtınalı bir günde Hero`nun yaktığı sevda ateşinin feneri söner Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına gömülür Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi`nden boğazın sularına bırakır Kavuşamayan aşıklara atfen anlatılan bu hikayeden başka bir de; Kleopatra`nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı yılan hikayesi vardır Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak ölecegi söylenir Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır Kral, kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya`nın giriş kapısının üstüne yerleştirir Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır Yılanın, ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır En son anlatılan hikaye ise Osmanlı Dönemi ile ilgilidir Battal Gazi`nin askerleri ile Kızkulesi`ne baskın yaparak kuleye saklanan hazinelerin ve Üsküdar Tekfuru`nun kızını kaçırdığı ile ilgili hikayedir Battal Gazi tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar`dan atına atlayıp oradan uzaklaşmıştır Çokça bilinen "Atı alan Üsküdar`ı geçti" lafı bu hikayeden gelir Bu hikayeden günümüze gelen bir diğer şey de küçük kulemizin ismi ile ilgilidir Diğer efsanelerdeki prenseslere de atfen Türkler buraya Kız-Kulesi ismini vermişlerdir Antikçağ`da Arkla (küçük kale) ve Damialis (dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da Tour Leandros ismi ile ün yapmıştırŞimdi ise "Kızkulesi" ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır |
|