Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
divanı, hümayun

Divan-ı Hümayun

Eski 05-03-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Divan-ı Hümayun



Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) önemli devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı yüksek merci Dîvân-ı Hümâyûn, bugünkü Bakanlar Kuruluna benzetilebilir



Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) Osmanlı İmparatorluğunda önemli devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı yüksek merci Divan-ı Hümayun, bugünkü Bakanlar Kuruluna benzetilebilir (Bkz Müslüman Türk Devletlerinde Divanlar)

Diğer Türk ve İslam devletlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da Divan-ı hümayun adı ile bütün mühim devlet işlerinin görüldüğü ve karara bağlandığı bir merci olmak üzere, büyük divan vardı Osmanlı Devletinin merkez teşkilatının üç büyük temel unsurundan biri de, Divan-ı hümayun ve kalemleridir Diğerleri Bab-ı asafi ve kalemleri ile Bab-ı defteri ve kalemlerinden meydana gelmektedir Divan-ı hümayunda, imparatorluğa ait siyasi, idari, askeri, örfi, şer’i, adli ve mali işler, şikayet ve davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir karara bağlanırdı Divan, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı Devletin idari, siyasi ve örfi işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir lüzum üzerine tetkik edilirdi Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahalli kadılarca haklarında yanlış hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellilerinin haksız muamelelerine uğrayanlar, idari veya askeri amirlerden şikayeti olan herkes ve diğer davacılar Divan-ı hümayuna bizzat başvururlardı Bütün davalar burada tarafsızlıkla görülürdü Ayrıca, harp ve sulh gibi kararlar divanca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada müzakere edilir ve neticelendirilirdi Divanda bitmeyen veya padişaha arza muhtaç olmayan gerek resmi ve gerek hususi işler, padişahın mutlak vekili olan veziriazamın İkindi Divanı'nda müzakere edilir ve karara bağlanırdı

Divan-ı hümayun, mutat toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulufe dağıtımı için üç ayda bir fevkalade olarak toplanırdı Gelen yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra padişahın huzuruna çıkarlardı Buna, Galebe Divanı denirdi Padişahın, tebaasıyla ve bilhassa askeri sınıflarla vasıtasız olarak görüşmesi gayesiyle, tahtın, BabüssaadeAyak Divanı denirdi Ayak divanları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında olurdu Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas eder, dertlerini dinlerdi Ayak Divanının, mühim ve acele işleri müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdar-ı ekremin başkanlığında, saray dışında ve mesela sefer zamanlarında ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu Bu sırada müzakerelere, yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı

Fatih devrine kadar, divana bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi Daha sonra padişah adına veziriazamlar başkanlık etmişlerdir Padişah nerede bulunursa, divan orada toplanırdı Yalnız veziriazam seferde bulunurken, büyük divan onun başkanlığında toplanırdı Fatih zamanında da divan her gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzaruna arza girilirdi Divan-ı hümayun toplantıları, 16 yüzyıldan sonra haftada dört güne inmiştir Tarihçi Gelibolulu Mustafa Ali’nin yazdığına göre, Üçüncü Murad

Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı Bu dört günde, Divan-ı hümayun üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı Pazar ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriazam ile diğer vezirler, kazaskerler ve defterdarlar, Arz Odası'nda padişahın huzuruna kabul olunarak, divan işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi Divan heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, Yeniçeri Ağası katılamazdı Vezir olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde divan üyelerinden önce arza girip, Yeniçeri Ocağına dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle beraber, ağa kapısına girerdi Dördüncü Mehmed’in padişahlığı ve Fazıl Ahmed Paşanın sadrazamlığı zamanında, evvela Avusturya ve sonra Leh seferleri dolayısıyla padişah Edirne’de bulunduğundan, divan müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün, yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı Padişah, 1677’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak devamı emredilmişti Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların İkindi Divanı'na yükletilmiş oluyordu İkinci Ahmed’in saltanatının son senelerinde, haftada iki gün toplanan divanın azlığı ve iş sahiplerinin mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, divan toplantıları yine haftada dört gün olmuştu

Divan toplantılarının, 18 yüzyıl başlarında, Üçüncü Ahmed Han zamanında, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir Daha sonraki devirlerde divan toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin halli sadrazam divanına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için, hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş ve divan akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı elçi kabulü şekline dönüşmüştür

Divan-ı hümayunun Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen binasını, Kanuni Sultan Süleyman zamanında veziriazam Damad İbrahim Paşa yaptırmıştır Bundan evvel, sonradan Eski Divanhane denilen başka bir divan toplantısı yeri bulunmaktaydı Divan-ı Hümayun binası, ikinci yer veya alay meydanı denilen orta kapı ile Babüssaade arasındaki sahada sol kısımdadır Kubbealtı veya Divan-ı hümayun binası, esas itibariyle, üç kubbe altındadır Bu üç kubbeden birisi, divan üyelerinin toplandığı müzakere salonudur Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir Bu salonda veziriazam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde, padişahların divan toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl” denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır

Divan-ı hümayun, 18 yüzyıldan sonra önemini kaybetmesine rağmen, büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiştir
denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, zamanına kadar, haftada dört gün divan toplanır ve bu divan toplantılarından sonra dört defa da arza girilirken, dört defa arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştirDivan-ı Hümayun Üyeleri

Veziriazam (Sadrazam)

Osmanlıların ilk devirlerinde, veziriazamlar, ilmiye sınıfından gelmişlerdir Padişahın mutlak vekilidirler Kanunnamelerde yazıldığına göre veziriazamlar, imparatorluktaki ilmiye tevcihleri (görev, rütbe veya makam verme) de dahil olmak üzere, bütün tayin ve aziller, katiller, terfi ve ilerlemelerde, birinci derecede merci olup, her iş onun emir ve müsaadesiyle olurdu Sefer dışındaki zamanlarda vezir, kazasker ve şeyhülislam gibiler hakkındaki muamelelerde, padişahın muvafakati alınırdı Sadrazamlar sefere gittikleri zaman, devlet merkezindeki işleri görmeleri için, vekil olarak bir veziri kaymakam bırakırlardı Buna “Rikab-ı Hümayun” veya “Sadaret Kaymakamı” denilirdi Sadaret kaymakamı da, gerek Divan-ı hümayunda, gerekse Paşa Kapısı'nda divan toplandığı zamanlarda görülen işleri, müstakil defterlere yazdırır, buna da Rikab Defteri ismi verilirdi Divan-ı hümayun üyelerinin seferde bulunması halinde, bu divanlara vekilleri gelirdiKubbe vezirleri

Veziriazamdan sonra gelen diğer vezirler ikinci vezir, üçüncü vezir, dördüncü vezir vb şekilde adlandırılırdı ve sayıları yediye kadar çıkabilirdi Divan müzakerelerinde ve siyasi herhangi bir işin hallinde de tecrübeli devlet adamları olan bu kubbe vezirlerinin fikirlerinden istifade edilirdi

On yedinci yüzyılın başlarından itibaren defterdar, nişancı ve kaptan paşaların vezirlikleriyle beraber, vezirlerin adedi artmıştır Hatta bazı beylerbeyliklere tayin edilen kişilere de vezirlik rütbesi verilmiştir
Kazasker (Kadıasker)

1480 tarihine kadar bir adetken bu tarihten sonra Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri ismiyle iki olmuştur Yavuz Sultan Selim zamanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun fethi üzerine, 1516’da Arap ve Acem Kazaskerliği ismiyle, üçüncü bir kazaskerlik kurulmuş, Diyarbekir de bu kazaskerliğe merkez olmuştur Daha sonra Suriye ve Mısır’ın da ilhakıyla, Arap ve Acem kazaskerliği, merkeze nakledilmiştir 1518’den sonra da lağvedilmiş ve kazaskerlik tekrar ikiye inmiştir Kazaskerler, divanda, şer’i meselelere bakarlardı Nişancı veya Tevkıi

Devlet kanunlarını iyi bildiğinden, gerektiğinde bu meseleler hakkında fikri alınırdı Divandan padişah adına sadır olan (çıkan) fermanlara tuğra çekmek de, bunların göreviydi Divan üyesi olmasına rağmen, vezir rütbesinde olmadıkça, arz günlerinde padişahın huzuruna giremezlerdi Defterhane'deki tahrir defterine, bizzat nişancılar yazı yazabilirdiDefterdarlar

Fatih Kanunnamesi’ne göre defterdar, padişahın malının vekilidir Defterdarlık teşkilatına “Bab-ı Defteri” de denilir Başdefterdardan sonra Anadolu mali işlerini görmek için Anadolu Defterdarı geliyordu Yavuz Sultan Selim devrinde, buraların mali işlerini görmek üzere, Halep’te bir defterdarlık daha kuruldu Fakat bu, devlet merkezinde değildi On altıncı yüzyıl ortalarında, devlet merkezinde, Şıkk-ı Sani adı ile bir defterdarlık daha kurulmuştur Bu şekilde Başdefterdar, Anadolu Defterdarı ve Şıkk-ı Sani isimlerinde üç defterdarlık olmuştur

Divan-ı hümayun, sabah erkenden toplanır ve kuşluk zamanına ve bazen de öğleye kadar devam ederdi Divan-ı hümayuna gelecek olan devlet adamları, sabah namazını çoğu zaman Ayasofya Camii'nde kılar, Yeniçeri ocağı ile süvari bölük ağaları ve bir miktar yeniçeri, sarayın Bab-ı Hümayun denilen ve Ayasofya Camii'ne bakan kapısı önünde iki sıra üzerine dizilirler, divan erkanı, namazdan sonra buradaki yerlerini alırlardı Bu sırada duacı dua ettikten sonra Bab-ı Hümayun kapıcıları, kapıları açarlardı Divan-ı hümayunda, divan üyelerinden başka reisülküttab, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, büyük ve küçük tezkireciler ve tercümanlar hizmet görürlerdi Divanda nişancı, tuğra çekilmesi lazım gelen ferman, berat, menşur gibi evraka tuğra çekerdi Örfi işleri ise, veziriazam kararlaştırırdı

On sekizinci yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Osmanlı kabinesi şu şekilde teşekkül ettirilmiştir

Sadrazam

Sadaret Kethüdalığı: 1835 yılında, Umur-ı Mülkiye Nezareti ve 1837 yılında Dahiliye Nezareti olmuştur

Reisülküttaplık: 1836 yılında, Umur-ı Hariciye Nezareti olmuştur

Defterdarlık: 1838 yılında, Maliye Nezareti olmuştur

Çavuşbaşılık: 1836 yılında, Deavi Nezareti ve 1870 yılında Adliye Nezareti olmuştur

Yeniçeri Ağalığı: 1826 yılında Seraskerlik, 1908 yılında Harbiye Nezareti olmuştur

Kapdan-ı Deryalık: 1878’den sonra, Bahriye Nezareti olmuştur

Daha sonraları kabineye, Şeyhülislam da dahil edilmiştir

Divan-ı Hümayun Kalemleri

Divan-ı hümayunda Reisülküttaplık ile onun maiyeti olan beylikçinin nezaretleri altında, Divan-ı hümayun kalemleri bulunmaktaydı

Amedi Kalemi: Reisülküttabın hususi kalemi olup, aynı zamanda, bütün dış işleriyle meşgul olur ve sadrazamlıkla sarayın irtibatını sağlardı Padişahın kendisine sadrazam tarafından yazılacak tahrir, telhis ile yabancı devletlerle yapılacak antlaşmalara dair ahidname ve musalahaname (antlaşma, sözleşme, vb) suretleri, sadrazam tarafından yabancı devletlere gönderilen mektup müsveddeleri ve protokoller, elçi, konsolos, tercüman ve yabancı tüccarlara ait yazışmalar, burada yazılır ve bu kalemde saklanırdı

Beylikçi veya Divan Kalemi: Divanda müzakere olunup karara bağlanan işlerin, gereken yerlere havalesi ve divan sicillerinin tutulmasıyla vazifeliydi Ferman ve beratlar burada yazılırdı Beylikçi, yazı işlerinden dolayı Reisülküttabın emri altında bulunurdu

Tahvil Kalemi: Bu kaleme, Nişan Kalemi veya Kese Kalemi de denilmektedir Vezir, beylerbeyi, sancakbeyi beratlarıyla, vilayet kadılarının beratları, zeamet ve timarların kayıtları hep burada tutulurdu

Rüus Kalemi: Genellikle küçük berat olarak tarif edilir Vezir, beylerbeyi, sancakbeyi ve vilayet kadısı derecesine çıkmış, ilmiye sınıfı hariç olmak üzere, bütün devlet memuriyetlerine intisab edenlerin (girenlerin) veya kendilerine evkaftan vazife verilenlerin muameleleriyle meşgul olur ve kayıtlarını tutardı Tahvil ve Rüus kalemleri, bugünkü özlük işlerinin görevini yaparlardı

Teşrifatçılık Kalemi: Divan-ı hümayundaki mühim vazifelerden biri de teşrifatçılık idi Gerek sarayda ve Divan-ı hümayunda, gerekse sadrazam konağında yapılan merasimlerde, elindeki defter gereğince protokolü tatbik ederdi

Vakanüvislik Kalemi: Osmanlılarda vakanüvislik ismiyle resmi bir memuriyet ve kalemin kuruluşu, 18 yüzyıl başında ortaya çıkar Bu kalem, devlet işlerine ait, verilen vesikaları tetkik ve kaydederdi İlk meşhur vakanüvis tarihçi, Mustafa Naima Efendidir

Mühimme Odası Kalemi: 1797 tarihinde çıkan nizamnameyle, divan veya beylikçi kalemlerindeki Mühimme Nüvislerin (yazanların), bir yerde çalışmaları için Mühimme Odası veya Mühimme Kalemi kurulmuştur

Divan-ı hümayun kalemlerinin şeflerine Hacegan ve bir kalemin en kıdemli memuruna Halife denirdi

Divan-ı Hümayun Defterleri

Divan-ı hümayunda çeşitli işler hakkında tutulmuş pek çok defter bulunmaktadır Bunlar arasında en önemlileri; mühimme, ahkam, tahvil, rüus, name, ahidname defterleridir

Mühimme Defterleri: Divan-ı hümayunun muntazaman toplandığı zamanlarda her divan toplantısında görüşülen siyasi, içtimai, mali, idari ve örfi kararların kayıtlarını ihtiva eden defterlere “mühimme defterleri” denirdi Divan toplantılarında zabıt tutma usulü olmayıp, görüşülen işin neticesi, yani karar sureti, divan katipleri tarafından kaleme alınırdı Bu karar suretini daha sonra reisülküttab gözden geçirip tashih eder ve daha sonra icab eden yere yazılır ve en son olarak nişancı tarafından, hüküm veya fermanın tuğrası çekilirdi Divan-ı hümayun işlerinin Babıali’ye nakli sırasında, mühimme defterleri de, oraya taşınmıştır Elde mevcut mühimme defterleri, 16 yüzyıl ortalarından başlamaktadır

Mühimme defterleri de birkaç çeşittir Biri normal divan görüşmelerine ait olan defterlerdir Diğer bir mühimme defteri de “Mektum Mühimme Defteri” olup, adından da anlaşılacağı üzere, gizli yazılan hüküm ve fermanları havidir (içerir) Bunlardan elde mevcut olanlar, 18 yüzyıldan başlamaktadır Savaş zamanlarında lazım olan defterler, sadrazam ve serdar-ı ekremle (başkomutan) beraber sefere gönderildiğinden, seferdeki görüşmelere ait tutulan mühimme defterlerine “Ordu Mühimmesi” denilmektedir Sadrazamın seferde bulunması dolayısıyla, devlet merkezinde Rikab-ı Hümayun (Sadaret) Kaymakamının başkanlığı altında toplanan divan veya meclisteki görüşmelere ait tutulan defterlere, “Rikab Mühimmesi” ismi verilmiştir

Ahkam defterleri: Bazen bir eyalete ve bazen muhtelif eyaletlere ait olarak tutulmuşlardır Bu defterlerde valilere, kadılara ve saireye hitaben yazılan hükümler bulunmaktadır

Tahvil defterleri: Bu defterlerin pek çok çeşitleri vardır Tahvil muameleleri, sadrazamın emrini müteakip en son olarak yapılırdı

Rüus defterleri: Rüus, genellikle, küçük memuriyet, vazife veya mültezimlere o işin verildiğini gösteren tayin vesikası olarak, küçük berat şeklinde tarif edilmektedir On altıncı yüzyıl rüus defterlerinde, büyük memuriyetlere ait beratlar da bulunmaktadır Rüus defterlerinin kadı, mukataat, rikab, vakıf, müderrislik ve zeamet rüusu gibi çeşitleri bulunmaktadır

Bu belli başlı defterlerin dışında, pek çok Divan-ı hümayun defteri de bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.