Türk Edebiyatında Natüralizm |
04-29-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Türk Edebiyatında NatüralizmTÜRK EDEBİYATINDA NATÜRALİZM Bizim edebiayıtımızda doğalcılık anlayışına en çok yaklaşarak eser veren sanatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar�dır Ancak eserlerinde sosyal eleştiriye yer vermesi onu natüralistlerden ayıran önemli bir noktadır PARNASİZM Fransa�da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz parnasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur 1886�da �Parnas� adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı) Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görürler Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır Sözcüklerin birarada kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli görmüşlerdir Parnasizm, romantizme tepki olarak doğduğu için bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler �Sanat, sanat içindir� görüşünde olan parnasyenler şiirde yarar değil, güzellik ararlar Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konulardır Parnasyenler Eski Yunan ve Altin mitolojisine büyük hayranlık duyarlar Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır Başlıca temsilcileri: Th Gautier TD Banville François Coppee JMaria de Heredia TÜRK EDEBİYATINDA PARNASİZM Bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret�te görülür Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler taşır SEMBOLİZM (SİMGECİLİK) 19yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için önemli olan gerçekti, düşüncelerdiSembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir Onalra göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır Parnasyenlerin genellikle �sone� nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir Başlıca temsilcileri: Baudelaire Rimbaud Mallarme Verlaine Puşkin TÜRK EDEBİYATINDA SEMBOLİZM Bu anlayışın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin�dir Ancak bu akımın en başarılı örneklerini veren şairimiz Ahmet Haşim�dir Kimi yönleriyle Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de bu akımın izlerini taşırlar �Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın, ortalama bir dildir� Ahmet Haşim (Piyâle Önsözü) EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK) 1890-1910 yılları arasında Fransa�da gelişmiş; edebiyatta, resimde, müzikte etkisini sürdürmüş bir akımdır Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü (sürrealizm) hazırlayan bir akım niteliğindedir Bu akımda dış dünya ile ilgili gözlemlerin, sanatçının iç dünyasında oluşan değişik ruhsal durumuna göre yansıtılması esas alınmıştır Onlara göre duyularımız dış dünyayı bize olduğu gibi değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırır Bunun için de bizim anlattıklarımız dış dünya değil, bu dünyanın hayalimizle bezenmiş bizdeki izlenimleridir �Seyreyledim eşkâl-i hayâtı Ben havz-ı hayâlin sularında, Bir aks-i mülevvendir onun�çün Arzın bana ahcâr ü nebâtı� Ahmet Haşim (Mukaddime) SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK) 20yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud�un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud�a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar Sürrealistler, Freud�un bu görüşünü edebiyata uygulamışlari bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir �Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır� Andre Breton Bu akımın Batı�daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard�dır Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık�ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir |
|