Bizim Medeniyetimiz |
01-13-2009 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Bizim MedeniyetimizBizim bir medeniyetimiz vardı Okyanusa akan büyük ırmaklar gibi coşkun bir medeniyetti bizimki Hayatın merkezinde insan, insanın merkezinde kalp vardı İnsanın varoluş gayesine birlikte bir yürüyüştü bizimki Derya içreydik ve deryadan haberdardık Atımızı derya üzre sonsuzluğa koşturuyorduk Cebel-i Tarık’ta, Boğaziçi’nde deryanın üstüne sürüyorduk atımızı Selahaddin-i Eyyübî idik, Tarık bin Ziyad’dık, Fatih Sultan Muhammed Han’dık Billur bir kâsede bir bardak suydu bizim için hayat Kitabımız, kitabelerimiz vardı Bizim şehirlerimiz vardı, şehir merkezlerimiz vardı İçinde benliğimizi kaybettiğimiz, eriyik haline geldiğimiz görkemli mabetlerimiz vardı Celî, sülüs, divanî çeşmelerimiz vardı “Su yerine süs akardı” çeşmelerimizden Bizim bir medeniyetimiz vardı Kazmayı dağa vururduk ama dağın kalbini incitmezdik Bir “su kasidemiz” vardı bizim “Su vakfiyelerimiz” vardı Suyu, Allah’ın mülkü bilir, suyla arınırdık Çeşmenin başında biz vardık Hancı da bizdik, yolcu da biz “Eyyüp gibi ağlar, sular gibi çağlardık” ‘Selsebil’ bizimdi ‘Sebil’ bizim, ‘hayrat’ bizimdi Gelen geçen yolcuya kimliğini, aidiyetini, memleketini, nesebini sormadan su ikram ediyorduk “Su gibi aziz ol” duasından öte muradımız, beklentimiz yoktu Su gibi azizdik Şehirlerimizin kalbi camilerdi Şadırvanda yunup yıkanarak şehrin, yani hayatın kalbine giriyorduk Heyhat, şimdi şehirlerimizin merkezi değişti, dolayısıyla mihrak noktamız değişti Görkemli kuleler, yüksek binalar zapt eyledi kalplerimizi “Ol mahiler gibi derya içre deryadan habersiz” kaldık Bu kuraklıkta artık şair “he’nin iki gözü iki çeşme” demeyecek, muganni ayrılığını “işte gidiyorum çeşm-i siyahım” diye terennüm etmeyecek Gözsüz, gözeneksiz kaldık Çeşme, “göz”dü Gözümüze göz değdi Medeniyetimizi, estetiğimizi, mihrak noktamızı terk ettik Biz, kelimelerimizi de, cümlemizi de kaybettik Tokat bizim, Bolvadin bizim, Üsküdar bizim, Sivas bizim olmasına bizim, ama Gök Medrese’den haberdar değiliz Gök Medrese için yolumuzu bir defacık değiştirmiyoruz Kazara duymuş, fotoğrafını görmüşsek, bin yılın en güzel çeşmesinin orada, muhteşem Selçuklu abidesinin dizinin dibinde olduğundan, medeniyetimizin bin yıl o çeşmenin lülelerinden bu toprağın insanını emzirdiğinden haberdar değiliz Kendimizden bîhaberiz “Çeşme-i ab-ı zülâl”den, “çeşme-i kevser”den, “çeşme-i dilkûşâ”dan haberdar değiliz Neyi yitirdiğimizden de haberdar değiliz Nasıl da kıymış, “nuriayn çeşmesi”ni ellerimizle yıkmışız da, bir daha onarmamışız Bir daha insanlığa bir bardak su sunmamışız Nasıl da vakıf malını talan etmişiz! Kurtuba’ya, Kahire’ye, Merakeş’e, Tunus’a, Cezayir’e, yani elimizden gidenlere çok ağıt yaktık Her fırsatta ortak bir tarihten, ortak bir kültürden söz ediyoruz, ama biz Sultanahmet Çeşmesi’nden bile haberdar değiliz Kurtuba’da, Merakeş’te, Kahire’de, Tunus’ta, Cezayir’de çeşmelerimiz kaldı Ama artık oralarda neler bıraktığımıza da bakmıyoruz Bakmıyoruz, çünkü Mihrimah Hatun Çeşmesi, Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi, Selim-i Sani Çeşmesi, Sultanahmet Çeşmesi’nin su yerine süs akan lülelerine bir defacık olsun eğilmemişiz Sultanahmet bizim için bir tramvay durağı, Üsküdar bir iskele İnanın, bize çeşme armağan edilirdi bir zamanlar Şimdi kimsenin aklına gelmez Bilirlerdi ki, biz bir su medeniyetinin çocuklarıyız Bilirlerdi ki, kalplerimiz ab-ı zülâl ile kabarır Alman Çeşmesi öyle bir armağandı Fatih, İstanbul’u fethettiğinde tam kırk çeşme yaptırmış Kırk çeşme 489 yıl hizmet verdikten sonra, 1942 de yıktırılmış Yeniden yapılacağı söylenmiş, ama geçen altmış iki yılda yenisi yapılmamış Biz iddiamızdan vaz geçmişiz Bahçelerimizi gülden, laleden, süs çeşmelerinden mahrum bırakmışız Bir hayat biçiminden vazgeçmişiz Mahallelerimizi mahalle çeşmesinden, üçüz çeşmelerden, çatal çeşmelerden temizlemişiz Sebil yok hayatımızda, selsebil yok, hayrat yok Adalet üretmiyor; güvenlik istiyor, sosyal güvenlik talep ediyoruz Bizim bir medeniyetimiz vardı Bir geleneğimiz Çeşme vakfederdik biz Çeşme Yani göz İki gözümüz iki çeşme değilken yani “He”den ayrılmamışken biz Gedik çeşmelerimiz vardı, sokak çeşmelerimiz, meydan çeşmelerimiz vardı, hayrat çeşmelerimiz vardı, şadırvan çeşmelerimiz, saka çeşmelerimiz, sebil çeşmelerimiz vardı Bir biz vardık Biz bir zamanlar sakaydık Çeşme-i ab-ı zülâl denirdi çeşmelerimize Koca Kanunî, şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere su yolunun yapımını emrettiğinde, zayıfların, yaşlı, hasta ve çocukların testilerini kolayca doldurabilmelerinin teminine dikkat çekmiş ve onlardan dua etmelerini istemişti Ve Fatih kırk çeşme yaptırmıştı 1942’ye kadar ayakta duracak ve 1942’de yıktırılacak kırk vakıf çeşme Ve III Gıyaseddin Keyhüsrev 127!’de Gökmedrese’yi ve Gökmedrese’nin dizinin dibindeki o muhteşem çeşmeyi yaptırmıştı Şehirlerimiz satılsa, Tophane Meydan Çeşmesi kadar kıymeti harbiyesi yok
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|