|
|
Konu Araçları |
dilin, girerken, kimlik, milli, oluşturmada, yy’a, önemi |
21. yy’a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin Önemi |
11-23-2007 | #1 |
mate
|
21. yy’a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin Önemi21 yy’a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin Önemi (Prof Dr Ahmet B ERCİLASUN) Dili çok defa insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vasıta olarak tarif ederiz Son zamanlarda “anlaşma” yerine “iletişim kurma” diyoruz Bu tanım, dilin sosyal ve kültürel boyutunu ihmal eden çok eksik bir tanımdır Dili âdeta bir cep telefonu gibi düşünen eksik bir tanım Bilgisayarların gelişmesiyle ortaya çıkan makine dilleri düşünülecek olursa bu tanım belki yeterli sayılabilir; ancak insan dilleri için bu tanımı yeterli saymak mümkün değildir İnsan dili binlerce yılın tecrübe ve birikimini taşıyan çok özel bir vasıtadır Her dil farklı bir toplumun tecrübe, bilgi ve anlayışını biriktirmiştir Çok derinlerde, henüz bilimin öğrenemediği kadar eski bir tarihte ortaya çıkan bir dil, daha doğarken belli bir coğrafyanın ve o coğrafyada yaşayan belli bir toplumun izlerini taşıyarak doğar Bulunduğu coğrafyanın iklimi, tabiat şartları, bitki örtüsü, hayvan varlığı dilin muhtevasını belirler Söz gelişi Araplar deve için pek çok kelime kullanırken Eskimolar buz ve kar için yüzlerce kelime oluşturmuşlardır Böylece daha doğuşlarında farklılaşan diller, toplumların tarih öncesi ve tarih içinde yaşadığı bütün macerayı bünyesinde toplayarak gelişir Bir bozkır kavmi olarak tarih sahnesine giren Türklerin dünyayı çok geniş olarak algılayan, harekete dayalı bir dil oluşturmaları son derece tabiîdir Ilıman kuşakların durgun hayat tarzı, bitki ve çiçekleri yerine alabildiğine uzanan bozkırların enginliği; mavi gök altındaki bütün toprakları yaşanacak bir yurt olarak gören geniş bir anlayış; uzun mesafeleri katedebilecek en uygun varlık olarak at; bozkırda yaşayan serazat hayvanlar ve sürüler; onlarla iç içe geçen ve yarım saat içinde sökülüp günlerce süren yolculuklardan sonra çok uzak bir yerde yeniden yarım saat içinde kurulabilen çadırlarda yaşanan hayat tarzı Türk dilinin başlangıcına damgasını vurmuştur Bozkır hayvanlarının her birine özel adlar veren; yalnız atlar için kullanılan özel renk isimleri icat eden; hatta at rengini genel renk kavramından ayrı bir kelimeyle, don kelimesiyle ifade eden; doğuya gün doğusu (güneşin doğduğu yer), batıya gün batısı, kuzeye gece ortası, güneye gündüz ortası diyen; göğü gök (mavi) tanrı (gök), toprağı yağız yer olarak düşünen; göğü çadır, güneşi mızrak olarak algılayan, çadırı yurt ve ev olarak adlandıran fiile dayalı bir dil Fiile dayalı bir dil, fakat bozkırın enginliği içinde kendinden emin ve sakin düşünebilen insanların psikolojisini de yansıtıyor; hemen geldim, gittim, koştum demelerine ihtiyaç yok Önce o fiillerin yerlerini, zamanlarını, şartlarını söylemeyi düşünecek soğukkanlılıkları var Geldim eve dün demiyorlar; dün eve geldim; dün güneş batmadan eve geldim; dün kır atımın üzerinde, güneşin yakıcı sıcağına aldırmadan, mavi göklere, yeşil çayırlara baka baka eve geldim, diyorlar Bu şartlarda doğan Türk dili, bugünkü Moğolistan’da bozkır medeniyeti diyebileceğimiz bir hayat tarzını yansıtırken bir yandan da Uzakdoğu’daki sürekli komşuları Moğollar, Çinliler, Hint-Avrupa kavimlerinin en doğudaki ucu Soğdaklarla ilk kültür alış verişlerini gerçekleştiriyorlar ve bu alış verişlerin sonuçları dillerine de yansıyor Sonrası bildik macera: Tarım havzasında yerleşik hayat tarzı, Hint medeniyetiyle (Budizmle) temas, 10 yüzyılda Müslüman oluş ve Ön Asya medeniyetine giriş, Anadolu ve Balkanlara geliş, Akdeniz havzası ve Balkan kavimleriyle ilişkiler, 200 yıl önce başlayan Batılılaşma süreci ve 10 yıl önce başlayan dünyaya açılma İşte bugün kullandığımız Türkiye Türkçesinde bütün bu macera ve ilişkilerin izlerini buluruz Dil, nesilden nesle değişip gelişerek ve bütün bu tarihî macerayı özümsemiş olarak kendini bize sunar Ancak dili konuşan hiçbir fert, özel olarak düşünüp incelemeler yapmadıkça bu uzun macerayı fark etmez; fertler doğuştan kendilerini dil denen evrenin içinde bulurlar Ana dili, yabancı bir dil öğrenir gibi muhakeme yoluyla öğrenilmez Ana dili edinilirken henüz muhakeme yeteneği oluşmamıştır Çocuklar aynı nesne ve hareketlere aynı kelimelerin ad olarak verildiğini algılayıp şartlı refleks ve hafıza yoluyla dili edinirler Dolayısıyla ana dili bizim için herhangi bir organımız, meselâ gözümüz, elimiz kadar tabiîdir İşte bizim içine doğduğumuz bu tabiî evren, anne babalarımızın, dedelerimizin de içine doğmuş oldukları tabiî evrendir Çocuklarımızın ve torunlarımızın da içine doğacakları tabiî evren aynıdır Ancak yukarıda bahsettiğim, asırlar içinde fark edilemeyen bir değişip gelişme de söz konusudur Bir yandan aynı toplumun yüzyıllara ve hatta tarihin bilinmeyen dönemlerine uzanan geçmişinin bütün tecrübe ve birikimlerini taşıyan özelliğiyle, bir yandan sonradan öğrenmeyle değil tabiî edinme yoluyla öğrenilmesi özelliğiyle dil, toplumun en belirleyici unsuru olmaktadır Yani dil sayesinde hem fert çevreyi anlamaya başladığı andan itibaren kendini aynı toplum içinde hissetmekte, hem de toplum diğer toplumlardan farklı olduğunu idrak etmektedir Böylece dil, ferdi içinde bulunduğu toplumun parçası hâline getirirken toplumu da başka toplumlardan ayırarak millet hâline getirir Tabiî ki dil yanında her millet için ayrı ayrı ve farklı oranlarda başka unsurlar da bu oluşumu sağlar Ancak birçok araştırmacıya göre milleti oluşturan en önemli unsur dildir Yukarıda belirtmeye çalıştığımız bu önemli işlevi dolayısıyla dil, özel olarak üzerinde durulmayı hak etmektedir ve her toplum kendi diline bu özel ilgiyi göstermektedir Bu özel ilgi hem dilin araştırılması ve geliştirilmesi için söz konusudur, hem de toplumu bir ve beraber olarak devam ettirebilmek için Ancak dilin araştırılma ve geliştirilmesi ile toplumu bir ve beraber olarak devam ettirebilmek için dil konusunda takip edilecek politika birbirinden tamamen ayrı değildir İkisi karşılıklı olarak birbirini etkiler Araştırma ve geliştirme, toplumun tutkalı olan dilin daha iyi anlaşılması ve sağlamlaştırılması sonucunu doğurur; uygulanacak özel dil politikaları da araştırma ve geliştirmeye ilgiyi arttırır Araştırma ve geliştirme, üniversitelerin ve akademik kuruluşların işidir Toplumun birlik ve beraberliğini ve bunun devamını sağlayan unsur olarak takip edilecek dil politikası ise öğretim kurumlarını ilgilendirmektedir Öğretim kurumları dilin bu özelliğini sağlayacak ölçüde ve kuşatıcılıkta bir dil eğitimi vermek göreviyle karşı karşıyadırlar Ölçü, fertleri kendi dillerinin tadına vardırmaktır Bunun yolu ise dilin tarih boyunca ve daha çok edebî eserler yoluyla ortaya çıkan belli başlı verimlerini fertlere tanıtmak ve okutmaktan geçer |
Cevap : 21. yy’a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin Önemi |
12-17-2007 | #2 |
gülgüzeli
|
Cevap : 21. yy’a Girerken Milli Kimlik Oluşturmada Dilin ÖnemiÇocuklar aynı nesne ve hareketlere aynı kelimelerin ad olarak verildiğini algılayıp şartlı refleks ve hafıza yoluyla dili edinirler Dolayısıyla ana dili bizim için herhangi bir organımız, meselâ gözümüz, elimiz kadar tabiîdir İşte bizim içine doğduğumuz bu tabiî evren, anne babalarımızın, dedelerimizin de içine doğmuş oldukları tabiî evrendir Çocuklarımızın ve torunlarımızın da içine doğacakları tabiî evren aynıdır Ancak yukarıda bahsettiğim, asırlar içinde fark edilemeyen bir değişip gelişme de söz konusudur teşekkürler matecim emeğine sağlık
__________________
|
|