Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
livaneli, zülfü

Zülfü Livaneli

Eski 07-27-2006   #1
ArtistikPatinaj
Varsayılan

Zülfü Livaneli



Ömer Zülfü Livaneli 1946 yılında Konya Ilgın’da doğdu Sinemaya ilgisi özgün film müzikleri yapmakla başladı Hikaye kitapları yazdı Çeşitli ülkelerde konserler verdi Yorumuyla uluslararası üne sahip oldu Yer Demir Gök Bakır'la yönetmenliğe başladı (1987)

Önemli filmleri (besteci):Otobüs (Tunç Okan), Sürü (Zeki Ökten), Hazal (Ali Özgentürk), Yılanı Öldürseler (Türkan Şoray), Yol (Şerif Gören)-Yönetmen: Sis (1988)

HAKKINDA YAZILANLAR

Zülfü Livaneli:‘Hayatımı kültüre adadım
Ünal Bolat
Türkiye 2 Aralık 2000

Dünya Değişirken
Gazetedeki köşemin adı da Dünya Değişirken Ben değişime çok açık bir insanım ve dünya değişiminin rotasını çizen insanlarla da arkadaşım Gorbaçov’la da çok yakın arkadaşlığım var Bunlar dünyayı değiştirmiş insanlar Bunlarla yıllardan beri görüş alış verişi içerisindeyim Benim söylediğim şey şu Ben gerek gençliğimde gerek politik yaşamla ilgilendiğimden beri hiçbir zaman Sovyetler Birliği hayranı olmadım Oradaki sistemi tasvip etmedim Komünist partililerin dikta rejimiyle yönettiği ülkelere hiçbir yakınlık duymadım Ben ilk başta düşündüğümü şimdi yine savunuyorum Neydi bu: “Bu dünyada sömürü alçakça bir şeydir İnsanların sömürülmemesi lazımdır Çalışan insan emeğini alması lazımdır Ülkelerin birtakım zenginler tarafından soyulmaması lazımdır Bir de kültürün insan yaşamında çok seviyeli bir şekilde yer tutması gerekir” Ben hayatını buna adamış bir insanım Ben kültür adına mücadele verdim Kültürün insanlar tarafından gündelik hayatlarında yudumlanması gerekir Benim görüşlerim buydu yine aynı görüşleri savunuyorum

21 yüzyılı da ıskalayacağız
1920’lerde çok umutlu başlamıştı Türkiye Cumhuriyeti Bugün geldiğiniz noktaya bakın Yunanistan’ın yaşam kalitesi bakımından 65 basamak altındayız Ama bütün zihinler hâlâ devleti ele geçirip kamu kaynaklarını soymak, yandaşlarına paylaştırmakla meşgul Bundan başka bir şey yok İşte bunlar, bizi geleceğe umutlu bakamayacak hale getiriyor Biz 20 yüzyılı ıskaladığımız gibi, 21 yüzyılı da daha fazla ıskalamaya aday haldeyiz Çünkü aradaki farklar açılıyor Bugün İngiltere önümüzdeki 20 yıl içinde Hindistan’dan 75 bin bilgisayar mühendisi alacak Bunun anlaşmasını yapıyor Hindistan bütün okullarında eğitimini bu bilgisayara göre yönlendirdi Büyük bir insan gücü oluşturuyor Bu bakımdan, Toffler benim çok yakın arkadaşımdır Bütün dünya bu beyinden, bu fikirden yararlanır Onu zamanın Başbakanı Demirel’le de görüştürmüştüm On yıl önce bize çok güzel bir teklif yapmıştı “Slikon vadisi kapsamında Türk şirketleri girişimde bulunsun Belki şirketler belli bir para kaybedebilir ama hiç olmazsa bu teknolojiyi ülkenize transfer edebilirsiniz” demişti Bunu o zaman Demirel’e iletmiştik Ama ne yazık ki aile fotoğraflarından bu gibi işlere vakit yoktu Olmadı da

Sanatçı mı afyon mu?
Sanatçı denilen, bilmem bir gecede kırk milyar alan, toplumu eğlendiren oyalayan kimselere sanatçı deniliyorsa ben öyle sanatçı değilim Türkiye’de son yıllarda göze çarpan bir gelişme var Bu toplumun sorunları çok ağır, giderek de ağırlaşıyor Devlet kaynakları soyuluyorYurttaşların bu devlette hiçbir söz hakkı yok Dört yılda bir onlardan oy alıp bırakılıyor Onların fikirlerine sözlerine hiç önem verilmiyorSağlık sistemimiz çöküyor, eğitim sistemimiz çöküyor Ülkenin geleceğine ait kaygılar yoğunlaşıyor İnsanlar yaşam güçlüğü içinde Bu durumda bir ülkede insanların siyasete ağırlıklarını koymaları ve zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan bu sisteme katlanamamaları gerekir Ama bu insanlara afyon gibi bir eğlence sistemi sunuyor özel televizyonlar Birtakım üç dört tane mankenin aşk ilişkilerine, o gece kiminle yatıp kalktığına, hangi arabayla nereye gittiğine kilitlenmiş bir eğlence şekli var Bunu da sanat dünyası diye adlandırıyorlar

Sanat dünyasına girenler
İşte böyle, gece aleminde barlarda dolaşan, çapraşık ilişkiler içinde olan, cinsel kimlikleri de tartışmalı tuhaf tuhaf insanlar giriyor Ve bunların maceralarını oturup 60 milyon insana gece gündüz seyrettiriyorlar, okutuyorlar Bundan başka insanların bir şey düşünmesini imkânsız hale getiriyorlar Çocukları böyle yetiştiriyorlar artık Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de çok hazin bir manzara var gerçekten İnsanlar kendi sorunlarıyla ilgilenemiyorlar Onun bedeli olarak da o görevi üstlenenlere, işte ayda kırk milyar falan veriyorlar Ayda kırk milyar lira kazanan, otellerin kral dairelerinde kalan, ne iş yaptığı hangi kabiliyeti olduğu, topluma ne gibi katkısı olduğu şüpheli birtakım yaratıklar; onun dışında kendi inim inim inlediği halde, kendi derdini unutup bunlara bakıp avunan bir halk; buna da sanat dünyası diyen bir medya Bu bir tesadüf değildir Bir model oluşturuluyor Bu toplum modeli içinde bazıları öne çıkartılıyor ve toplum uyuşturuluyor Bugün toplumun temelini oluşturan milyonlarca memuru işçiyi köylüyü esnafı emekliyi açlık sınırının altına iteceksin, bir avuç insanı daha zengin hale getireceksin Bunun bir mekanizması olması lazım Yoksa süpapları patlar bu ülkenin Bunun patlamamasının bedelini de biz enayilik vergisi olarak o mankenlere, o tırnak içinde “sanatçı” dediğimiz kişilere ödüyoruz

Kimseye özentim yok
Eğer Türkiye’de gerçekten sanatla uğraşıyorsanız para kazanamazsınız Benim eğer sömürülmemiş olsaydım, altınım teriyle kazandığım çok param olması lazımdı Türkiye’de otuz yıldır benim kasetlerimin girmediği ev yok gibidir Ya da benim parçalarımı Zeki Müren’den İbrahim Tatlıses’e Sezen Aksu’dan Bülent Ersoy’a kadar okumayan insan kalmamıştır En azından o bestelerimden kazanmam lazımdı Ama hayatımız korsan kasetle uğraşmakla geçti Korsan kasetçiler sattılar Bir yandan telif hakları yayası çıkmadı Bu arada benim bir tek para kazanma yolum vardı O da neydi? Gazinolara çıkmak, içkili yerlerde şarkı söylemek Ben de hayatım boyunca bunu reddettim Bir tek kere bile öyle böyle yerlerde bulunmadım Ücretsiz halk konserleri yaptım Hiçbirinden para almadım Sonunda işte geçinmek için çalışmak zorundayım Ayrıca bir özentim falan da yok Öyle insanın değerini kullandığı arabanın ya da oturduğu semtin ya da üstündeki giysinin kalitesinin oluşturmadığını düşünüyordum Kalitesini başka değerler belirler O bakımdan da benim bir zenginlik merakım zaten yok

UNESCO’dan büyükelçilik
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO yani Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu bana bir büyükelçilik verdi Bir de Genel Direktör danışmanlığı görevi verdi 1996’dan beri Birleşmiş Milletlerin kırmızı pasaportum var Bu günlerde bu seyahatlerin çok
olmasının bir nedeni de bu görevim

Böyle bir affa karşıyım
Af yasası kamuoyunda tasvip görmüyor Eğer bir ülkede demokrasi varsa yani halkın egemenliği varsa, beğenmediği yasaları tekrar gözden geçirirsiniz Halk, bu af yasasının bazı bölümlerinden memnun değil Bir kere şöyle bir yanlışlık var Devlet kendisine karşı işlenen ve adına düşünce suçu denilen suçları af kapsamına almıyor Onun dışında trafik kazası suçundan tutun da her türlü şeyi içine koyuyor Hatta af konusuna banka soygunlarında adı geçenleri de ilave etmek istediler Oysa kamuoyunun en hassas olduğu konular bunlar Sonra herkes kendi adamını affettirmeye çalışıyor Dolayısıyla bence bu af Türkiye’ye huzur getirmeyecek Tam tersine zaten yitirilmiş olan adalet duygusunu daha da yitirmeye sebep olacak Zaten kendileri de öyle bir çıkmazın içindeki hükümet ortakları dahi bu konuda ne yapacağını bilmiyor Bu af adil bir af değil Ben buna karşıyım

Livaneli’den bir an
Gorbaçov’un odasındaki resim
Gorbaçov’la biz 1986 yılında tanışmıştık O zaman Perestroyka ve Glasnost politikasını başlatmış olan kudretli bir devlet başkanıydı Ve perestroykanın tarihi adlı kitabında bizimle görüşmesi “Perestroykanın ikinci önemli olayı” olarak yer aldı O zamandan beri tanırım Fikirlerini bilirim Çeşitli ülkelerde görüştük, buluştuk Amerika’da, Sovyetler Birliği’nde, İspanya’da Türkiye’de falan Fakat en son Gorbaçov’u ben bundan bir ay önce Kırgızistan’da sıcak göl anlamına gelen Isık Göl’ün kıyılarında gördüm Orada bir toplantımız vardı Sonra da Isık Göl üzerinde bir gemi gezintimiz vardı Orada bir sohbetimiz oldu Dedi ki bana:
-Benim evimde, çalışma masamda bir resim durur Bu resmin kim olduğunu tahmin edersin?
-Aile resmi mi?
-Yok Bir devlet adamı
-Lenin mi?
-Hayır
-Stalin olmaz zaten, Karl Marks mı?
-Hayır
-Ne resmi peki?
-Atatürk
Ve onun o “daça”sındaki çalışma odasında, ta gençlik yıllarından beri Atatürk resminin durduğunu kendi ağzından duydum

GÜNDEM

Bir ülkenin ruhunu yaraladığınız zaman
Zülfü Livaneli
Sabah 12 Nisan 2001

Bernard Shaw, "Gazetecilik, dünya savaşı başlangıcıyla, bisiklet kazasını birbirinden ayıramayan bir alandır" der
Sivri dilli Shaw böyle diyerek gazetecileri kızdırabilir ama benim asla böyle bir niyetim yok
Sadece gazete-televizyon haberlerini art arda izlemenin, günü anlamaya yetmeyeceğini belirtmekle yetineyim
Birbirinden kopuk gibi görünen birçok olay, aslında yaşadığımız günün ruhunu oluşturuyor ve bu da gazetecilikten çok edebiyatın, yani daha derin bir kavrayışın alanına giriyor
***
Bugünlerde sık sık Anton Çehov geliyor aklıma; büyük Çehov! Onun dahice örülmüş oyunlarında da her şey olağan gibidir Gündelik yaşam, tembel bir nehir gibi ağır ağır akmakta ve insanlar kendilerini bu nehrin akıntılarına bırakmaktadırlar
Yaz bahçelerindeki beyaz giysili insanlar; piyano konserleri, yemekler, fıkralar ve entellektüel tartışmalarla vakit geçirirler
Ama oyun biraz ilerleyince anlarız ki, bu insancıkların hepsi derin bir huzursuzluğun pençesindedir
Durup durup ağlama krizlerine giren kadınlar, ölesiye sarhoş bir doktor, ona umutsuzca sevdalanmış bir genç kız, ölümü bekleyen bir ihtiyar Hepsi de huzursuz ve her an isteri krizlerine açık bir kırılganlıkta yaşamaktadır ama dış görünüşte bunu farketmeye imkân yoktur
İç huzursuzluğu anlayabilmek için Çehov çapında dahi bir yazarın, insan ruhlarını, sandıktan çıkarılmış gizli bir çeyiz bohçası gibi kat kat açması gerekmektedir
İhtilale, yani büyük değişime akan bir toplumdaki derin huzursuzluktur bu
Taşlar yerinden oynamış ve insan ruhları onulmaz biçimde yaralanmıştır
***
Türkiye'de de ekonomik krizden daha yoğun olarak yaşanan kriz bence bu Amacını yitirmiş, hayallerini tüketmiş ve yarınına umutla bakamayan bir toplum
Büyük değişimin sancılarıyla kıvranan ve ne olduğunu bir türlü anlayamayan huzursuz insanlar
Yerleşik değerlerin çöktüğü ama bir türlü yeni değerler sistemine geçemeyen insanların iki cami arasında bînamaz kalmış hali
Beni en çok bu durum korkutuyor biliyor musunuz!
Bir ülkenin ruhunu yaraladığınız zaman, ekonominin ve siyasetin bu yarayı iyileştirmesi çok zor oluyor
Her akşam televizyon ekranında dinlediğimiz kur, makas, çapa çıpa, para kurulu formüllerinin ulaşamayacağı derinlikteki bir yara bu
Ve için için kanıyor

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.