Hinduizm Mezhepler Ve Öğretiler |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hinduizm Mezhepler Ve ÖğretilerMezhepler ve öğretiler Şaivizm Şaktizm Vişnaizm Smartizm Hint dinlerindeki gelişmeler sonucu Hinduizm adını alan din, Brahmanların hakimiyet sağladıkları dönemde ise Brahmanizm terimi ile ifade edilmiştir Günümüzde Hinduizm ve Brahmanizm terimlerinin bir biri yerine kullanıldığı bilinmektedir Yaygın bir anlayışa göre Hinduizm ve Brahmanizm terimleriyle, en eski Vedalar döneminden günümüze ulaşmış bulunan Hintlilerin inanç, düşünüş, his ve hayat tarzları kastedilmektedir Hint yarımadasındaki halkın çoğunun dini inanç ve geleneklerini ifade ettiği için Hinduizm terimini kullanmaktadır Hindular ise dinlerini "Sanatana Dharma" yani ezeli ve ebedi din veya baki din diye adlandırırlar Bu dine mensup kişilere de "sanatani" yani baki denir Tarihi kayıtlardan elde edilen bilgilere göre takriben MÖ 1500 yılları civarında Doğu Avrupa'dan gelen Aryalar, Hindistan'ı ele geçirirler İki farklı halkın bir biriyle karışması sonucu dini inanç ve geleneklerde bir birine karışmıştır Kökü yüzyıllar öncesine kadar uzanan bu karışım sonucu bugünkü Hinduizm ortaya çıkmıştırAryan istilası görüşüne katılmayan pek çok batılı araştırmacı ve bilim adamı da bulunmaktadırBu iki ırkın karışımından meydana gelen bu gelişme beş devreye ayrılır Vedalar dönemi Upanişadlar dönemi Klasik dönem Ortaçağ 'daki ilahiyat, felsefe gelişme dönemi Modern dönem Hinduizm, yaklaşık dünya nüfusunun %12'sini oluşturur Hinduizmin tespit edilebilmiş belli bir kurucusu bilinmediği gibi kendine özgü bir inanç sistemi ve kitabı da yoktur Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak Varlık) inancı yatmaktadır Bu husustaki geniş bilgiyi Hinduizmin Kutsal Metinleri olan Veda'larla Brahmana'larda bulmak mümkündür Hinduizm sınırsız bir vatan sevgisi ve bağlılık duygusu kavramları üzerine kurulmuş toplumsal ve siyasi olguların bir özel görüntüsüdür Hinduizmin bir ilk lideri temel tebliği bildiren bir ilk kurucusu olmadığı için bir anlamda kurucularının kalabalık olduğunu söyleyebiliriz Hinduizm, batıda bazı çevreler tarafından anlaşıldığı aksine "yöresel, etnik" bir din olmayıp, bütün canlıların ve evrenin dini olduğunu iddia eden evrensel bir dindir Hinduizm'de ortak bir kurucu yoktur Her mezhebin bağlayıcı olan kutsal bir kitabı vardır Örneğin; Vishnuite'lerin, Bhagavatapurana; Shaktian'ların Devi Mahatmya'sı tanrılara ibadet etmek için kullandıkları temel eserlerdir Buna rağmen Upanişad'lar ve Mahabharata'nın bir parçası olan Bhagavad Gita'lar ile Veda'lar bütün Hindular için asıl kutsal kitaplardır İlk görünüşe göre Hinduizm çok Tanrılı bir din değildir Batıdaki Din bilimciler ve Hindologlar, Hinduizm'i "Henoteizm" olarak betimler Henoteizm bir tanrıya inanmakla birlikte diğer tanrıların da var olduğunu kabul etmektir Yani; tek bir tanrı vardır (monoteizm) Ancak tek bir tanrı, diğer bütün tanrıların başında yer almaktadır (politeizm) Hindu Öğretileri, evreni bir düzen bütünü olarak ele alır; evren, gerçek ve ahlaki kuralları içeren dünya yasası olan Dharma tarafından yönetilir Hinduların asıl ibadet yerleri kendi evlerinin yanındaki tapınaklarıdır En büyük tapınakları ve hac merkezlerinden biri Güney Hindistan'da bulunan Tirumala Tirupati'dir Kuzey Hindistan'daki Ganj üzerindeki kutsal Varanasi şehri, her zaman Hindu hacılarının akınına uğramaktadır Karma ve Samsara Karma ve Samsara, MÖ 6yüzyıldan beri bulunan yazılarda geçen ve Hinduizm'in temelini oluşturan kavramlardır Bunlar, sonsuz Yeniden Doğuş Döngüsü (Reenkarnasyon) ve Samsara kavramlarının üstesinden gelme anlamı taşır Upanişad'lar zamanında, bireylerin ruhunun, yani varlığın özünün, Atman'ın, evrensel ruh Brahman'la özdeşleşmesi, maneviyat bilicinin gelişmesiyle başarılmıştır Her insan, hem evrensel hem de sosyal yasa olan; erdem, ahlak, dürüstlük, bilgelik öğretisi Dharma'yı uygulamak zorundadır; çünkü bu yükümlülükler, iyi ya da kötü eylemlerin sonucu olan Karma'yı etkiler Hinduizm'de ayrıca genel geçer kural olan sadharanadharma vardır Sadharanadharma, şiddetten uzak kalma "Ahimsa", doğruluk-dürüstlük "Satya", sabır "Ksanti", kendine hakim olma "Dama", iyilikseverlik "Danam", misafirperverlik "Ahithi" gibi görevlerin her birey tarafından uygulanmasıdır Bu erdemler, bu özellikler tüm insanlar için aynı ölçüde geçerlidir ve bundan başka ortak bir yasa yoktur Svahdharma ise farklı toplumsal tabakaların içindeki belli grupları bağlayıcı görevlerin var olduğunu belirtir Buna göre, Kshatriya kastına mensup bir savaşçının savaş nedeniyle birini öldürmesi gerekebilir Bu savaşçının bir düşmanı öldürmesi, onun Dharma yasası görevi olduğundan, Karma'sını kötü eylem olarak etkilemeyebilir Ancak; birinin bencilce, kendi egoları için başka birini öldürmesi çok kötü Karma sonuçları doğurabilir Karma ve Dharma inancı çok güçlü bir ahlaki ve manevi ilişkiyi birleştirir Görünen tüm haksız acıları ve sosyal eşitsizlik konularının gizemini, Karma öğretisi açıklar İnsanların eylemleri ve bu eylemlerin kişileri nasıl etkilediği bağlamında, Mahabharata'da birçok ifade vardır Bu konuda en yaygın kanı, amellerin (yapıp-edilen her şeyin) sonucunun kendi kendine ortaya çıktığıdır Ayrıca, bu konuyla ilgili farklı ifadeler de vardır: Dünyevi duygulara bağlı kalmanın iki sebebi, cehalet (avidya) ve arzulara (lobha) yenik düşmektir Bu sebepler, duyu organlarında huzursuzluğa ve kişinin kararlarında karışıklığına yol açar Bu durum idrak etmeye, kavramaya engel olur Ameller, düşünme organlarına (manas) bağlantılıdır Kavrama yetisi ve vücudun doğası bozulur Yapılan eylemlerin sonuçları konusunda birçok yorum vardır Ruh ölümden sonra bedenden ayrılır ve Karma'ları ölçüsünde yeniden doğar Ve bu yeni bedende Karma'larının karşılığını bulur İyi Karma'sı olan geçici mutlulukla sınırlandırılmış "Cennet'i" elde eder, buna karşı kötü Karma'sı olan "Cehennem"de kalır, fakat hep aynı durumda değil; Karma'larına göre, bazen de bir hayvana dönüşerek yeniden doğarlar Tüm iyi ameller, dini kazançlar sağlar ve böylece Karma'lar azalır İnananlar, dini ayinlerle, oruç tutma, kutsal gördükleri şehir Benaresa??e hacca gitme, Brahman'lara hediye verme, herkese karşı yardımsever olma ve tapınak inşa etmeyle dini kazanç elde etmeyi umarlar İnsan özgürdür ve kendi Karma'sından kendisi sorumludur Karma; neden-sonuç yasası anlamına gelse de, bazı Bhakti (koşulsuz affeden, merhametli Tanrı) inananları, Tanrı Bhakti'nin onların Karma'larını yok edeceğine ve insanları kurtaracağına güvenirler Fakat asıl önemli olan; kötü eylem yapıldığında bile, temiz niyetli olmak ve bencil, çıkarcı olmamaktır Bu ifadeler, düzenli çalışmanın temelini oluşturur İnsanlar iyi sonuçlar almak ve kazanmak için bir şeyler yaparlar Bu durumun tersi ise "hiçbir şey yapmayanlar" (nivritti) eğilimi düşüncesidir Bu dünyadan elini ayağını çeken insanların yoludur Onlara göre acı dolu yaşamın sebebi, yaşama arzusu içinde olmaktır; yeniden doğuş ise sadece, insanın eski varlığının yeniden canlanış biçimidir İnsan çalışarak dünyaya bağlanır, çalışmadan ve bilgelikle de kazanabilirler İnsanın tüm bu dünyevi kazançlardan vazgeçmesi, insana sakinlik, sükunet hissi verir Her iki düşünce de, dünya için çalışanlar "pravritti" ve çalışmayanlar "nivritti" Mahabbarata destanında Bhagavadgita içinde yer alır Ayrıca Gita'da yer alan Krişna'nın da Yoga'yı tercih ettiği yazılır Göklerin Tanrısı Indra ve Kraliçe Kunti'nin oğlu Arjuna'nın bu konudaki sorusuna Krişna şu şekilde cevap verir: İcap eden hangi eserse onu tamamla, zira eylemek, bir şey yapmamaktan iyidir; bedenin işlemleri dahi bir eylemde toplamalısın Feragatten doğmayan her bir eylem, yeryüzü varlığına bağlanmak demektir; bu nedenle, bir eser oluştur, ama ona bağlanma! (bkz Budizm) Kaynak : Wikipedia |
Cevap : Hinduizm Mezhepler Ve Öğretiler |
05-03-2014 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Hinduizm Mezhepler Ve ÖğretilerBudizm’de Mezhepler – Budist Mezhepleri Budist Tapınakları, Budizm, Budizm Felsefesi, Tibet Budizmi, Zen Budizmi Budizm başlıca iki büyük mezhebe ayrılmıştır Bu mezheplerin dışında Tantrik uygulamalar ve çeşitli okullar da vardır Budizm tarihi 2500 yıllık bir geçmişe sahip olmakla birlikte çok sayıda okulu ve sistemi de beraberinde getirmiştir Budizm’de okul (vada), araç (yana) ve yol kavramları diğer dinlerdeki “Mezhep” kavramıyla örtüşmekte ve bu sözü edilen kavramların hepsi aynı anlama gelmektedir Hinayana (Küçük Araba) Kişinin kendisini kurtarmasını esas aldığı için böyle isimlendirilir Bu mezhep Seylan ve Güney Asya’da yayılmıştır Mensupları saf Budizm’e yani Budanın asıl telkinlerine kendilerinin muhatap olduklarını iddia ederek Mahayana koluna bağlı olanları sapkınlıkla suçlarlar Budistnet üzerinde Hinayana hakkında daha detaylı bilgileri yazımızın devamında bulabilirsiniz Mahayana ( Büyük Araba) Toplumu bir bütün halinde ele alarak herkesin kurtuluşa ermesini amaç edinmişlerdir Onlara göre Budizm, herkese cevap vermeli, herkesin ihtiyaçlarını gidermeli, doktrinleri basitleştirerek halkın anlayacağı bir seviyeye getirilmelidir Budizm ´in bu kolu başka din ve doktrinlerden yararlanmakta sakınca görmez Bu mezhebe göre Nirvanayı gerçekleştiren herkes Buda unvanını alır Ve ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmaz Bu yüzden pişmanlık duymaya lüzum yoktur derler Mahayana‘ya bağlı kişi kendini kurtuluşa hazırlayabilmek için şü hususlara dikkat etmek zorundadır; Cömertlik Olgun manada bilgelik Budizm ´in ahlak kurallarına bağlılık Meditasyon Karşılaştığı olumsuzluklara sabır göstermek Hiç usanmadan sürekli bir gayret içinde olmak Bu sayılan özellikleriyle Mahayana Budizm‘i dünyanın bir çok bölgesinde yayılma imkanı bulmuş,adeta misyonerli bir hüviyet kazanmıştır Bütün Budist mezhepler “yeniden doğum” (reankarnasyon) ve karma inançlarını kabul eder Karuna adı verilen Budist merhamet anlayışı da tüm okullarda ortaktır Budistnet üzerinde Mahayana Budizmi hakkında bilgilere ulaşabilirsiniz Bundan başka bütün Budist mezhepleri ve okulları Dört Yüce Gerçek, Sekiz Aşamalı Asil Yol, 12 halkalı nedensellik yasası gibi temel Budist öğretileri kabul eder Bugün genelde kabul gören sınıflandırmaya göre, Budizmde başlıca dört akım vardır Güney Budizmi, Theravada Güneydoğu Asya Budizm veya Pali Budizmi olarak da bilinir Takipçileri başlıca Bangladeş, Çin, Kamboçya, Laos, Malezya, Myanmar, Sri Lanka, Tayland, ve Vietnam’da bulunur Doğu Budizmi, Doğu Asya Budizmi, Çin Budizmi, Çin-Japon Budizmi olarak da bilinen Mahayana’dır Takipçileri başlıca Çin, Japonya, Kore, Singapur, Vietnam ve Rusya’nın bazı bölgelerinde bulunur Kuzey Budizmi, Tibet Budizmi Tibet-Moğol Budizmi, Lamaizm, Vajrayana olarak da bilinir Tibet, Moğolistan, Bhutan başlıca olmak üzere Nepal, Hindistan, Çin, Rusya ve Türkî Orta Asya’da takip edilir Batı Ülkeleri Budizm özellikle 20 yüzyılın ikinci yarısından itibaren ABD, Avustralya, ve çeşitli Avrupa ülkelerinde de yayılmıştır Batı’da Budizmin dînî özelliklerinden çok felsefî ve psikolojik özellikleri, meditasyon ve zihin terbiyesi unsurları vurgulanmaktadır Budistnet sayfalarında Batı ülkelerindeki Budist felsefeler hakkında detaylı bilgiler mevcuttur Buda’nın ölümünden bir kaç yüzyıl sonra erken dönem sanghasında, vinaya ve öğreti anlayışındaki farklar, coğrafi uzaklık gibi nedenlerle çeşitli ayrımlar ortaya çıkmıştır Üçüncü Budist Konsey dönemine gelindiğinde ilk Erken Dönem Budist Okulları olan Mahasanghika (Büyük Cemaat) ve Sthaviravadin (eski yol) okulları kurulmuştur Daha sonra bu şekilde farklı fikirleri olan 18 okul daha oluşturulmuştur Bugün bile bu okulların hangi gruba ait oldukları belli değildir Mahasanghika, dört Shravaka okullarından biri olarak kabul edilmiştir (Sthaviravada, Mahasanghika, Sammitiya ve Sarvastivada) Theravada Theravada kimi zaman Güney Budizmi, Pali Budizm, ya da Mahayana Budistleri tarafından “Hinayana” (küçük taşıt) olarak da nitelendirilen, Budizmin en eski okulunun günümüzdeki tek temsilcisidir Disipline ve monastik hayata büyük önem verilmektedir Rahipler için katı kuralları vardır Theravada yalnızca Pali Derlemesi’ni kabul eder, Mahayana mezhebinden farklı olarak mistisizm ve mistik spekülasyonlara yer verilmez, felsefidir; ruhun ve tanrının olmadığı olgusu üzerine en çok duran Buddhizm mezhebidir Mahayana mezhebinden farklı olarak yalnızca Gautama Buddha‘nın öğretilerinin “üstün” olduğu kabul edilir, daha sonra aydınlanan ve “Buddha” olarak isimlendirilen kişiler Gautama seviyesinde değillerdir, Mahayana’nın aksine diğer Buddha’ların da değil yalnızca Gautama’nın öğretileri kutsal metin olarak kabul edilir Nirvana‘ya ulaşmak için pek çok kere ölüp yeniden doğarak “gelişmek” gereklidir Vajrayana Vajrayana 4 yüzyıl Hindistan’ında oluşan Mahayana Budizmi‘nin bir uzantısıdır Moğolistan Budist geleneği ve Tibet Budizmi bu uzantının etkisi altında gelişmiştir Sınırlı olarak da Çin ve Japonya’da kendisine yayılma alanı bulmuştur Vajrayana kimi zaman “Elmas Araç”, Mantrayana (Mantra Aracı), Tantrayana (Tantra Aracı) ya da Ezoterik Budizm olarak da adlandırılır Budist uygulamanın özellikle Vajrayana’da sahip olduğu amaç, akıl sahibi canlıların bağlılığını ve varlığını ortaya çıkaran süreci acı döngüsünden ayırmaktır Buna göre Vajrayana’da en ulu öğretiyle ilgili olarak iki tür yöntemsel yaklaşım vardır Tantrik Uygulamalar Kelime olarak “fikir aracı” anlamına gelen Mantra, Sanskritçede dînî şiir demektir Meditasyon ve görselleştirmenin yanı sıra Mantra’nın sözlü geleneği de özel tantrik araçlar arasında yer alır Bunun devamında gelen tantrik uygulamalar ise ayinlere, törenlere ve Guruyoga’ya (öğreticinin ruhu ile bütünleşmesine) aittir Özellikle Tibet Budizm’inde öğretmenlerden öğrencilere doğrudan aktarma ve öğretmeye büyük değer verilmektedir Budist öğretisinin başlangıç noktası olarak bu uygulamalarla birlikte güvenilir bir bilgi olması önemlidir Budistnet Tantrik Uygulamalar hakkında da pekçok bilgiyi barındırmaktadır Anlayışlı bir şefkat ve doğru bir bakış açısı olmaksızın bu yöntemleri uygulamanın imkânı yoktur Buda’dan öğrenilen Sekiz Aşamalı Asil Yol’un ahlâkî kuralları tüm Budist yolunun ve tabiî ki Vajrayana’nın temellerini oluşturur Ayrıca akıl sahibi bütün canlıların aydınlanmasındaki faydanın sağlanması için Mahayana’nın harekete geçmesi daima gereklidir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : Hinduizm Mezhepler Ve Öğretiler |
05-03-2014 | #3 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Hinduizm Mezhepler Ve ÖğretilerMezhepler KATOLİK, ORTODOKS VE PROTESTANLAR ARASINDAKİ FARKLILIKLAR NELERDİR? Hristiyanlığın en büyük mezheplerini oluşturan Katolik, Ortodoks ve Mesih İnanlıları (İncile dayalı Protestanlık) arasında var olan ayrıcalık ve farklılıklar acaba nelerdir? Hangi konularda ve neden birbirlerinden ayrılırlar? Bu ayrılıkların ortadan kaldırılıp bunların tek bir kilise haline gelmesi mümkün müdür? Şüphesiz sizler de bu soruları kendi kendinize sormuş ve bunların yanıtını merak etmişsinizdir Bu çalışmamızda işte bu sorulara Kutsal Kitap‘ın ışığında bir açıklık getirmeye çalışacağız Hemen belirtelim ki bizlerin İncil‘e dayalı Protestan veya Mesih İnanlıları olarak bu yazıyı yayımlamasının başlıca amacı herhangi bir kiliseyi kötülemek veya aşağılamak değil ama yalnızca kapalı kalan birçok Kutsal Kitap gerçeklerinin açığa çıkmasını sağlamaktır Katolik ve Ortadoks Arasındaki Farklılıklar Nedir? Gerçekte Katoliklerle Ortodokslar arasında çok büyük bir farklılık yoktur Temelde her iki kilise de bazı ufak öğretisel (teolojik) ayrılıkların dışında hemen hemen aynı öğretisel çizgiyi takip ederler Bu iki kilise arasında var olan farklılıklar daha fazla bölgesel ve kilisenin yönlendirilişiyle ilgili farklılıklardır Hıristiyanlık içinde en yaygın ve en fazla üyeye sahip olan Katolik kilisesinin kuruluşu iddiasına göre bizzat İsa Mesih ve resulleri (özellikle Petrus ve Pavlus) tarafından olmuştur Katolik kilisesi başlangıçtan bu yana sadık ve kesintisiz bir şekilde resullerin öğreti ve uygulamalarını devam ettirdiklerini iddia ederler ‘‘Katolik‘‘ kelimesi ‘‘evrensel‘‘ demektir Kilisenin yönetim merkezi Roma‘da olup evrensel boyutlu olduğundan bu kilise ‘‘Roma Katolik Kilisesi‘‘ adıyla bilinir Bu kilisenin başında öleceği güne dek seçilip, Mesih‘in görünür temsilcisi olarak kabul edilmiş bulunan ve Vatikan Roma‘da yaşayan Papa bulunur KATOLİK ve ORTODOKSLARIN BİRBİRLERİNDEN AYRILMALARI Bilindiği gibi ilk Hıristiyan kilisesi Pentikost günü Mesih tarafından vaat edilen Kutsal Ruh‘un inanlılar üzerine gelmesiyle Yeruşalim‘de kuruldu Fakat Yeruşalim‘in MS 70‘de Romalılarca harap edilmesinden sonra baskılar nedeniyle, bu kiliseler başka bölgelere Avrupa‘ya, yani batıya kadar yayıldı (Elçilerin İşleri 1:8) O zamanlarda dünyada egemen olan politik güç Roma imparatorluğuydu İlk üç yüzyıl boyunca Hıristiyanlar çeşitli ağır baskılara maruz kalmışlardı ama dördüncü yüzyılın başlarında (MS 312/3) Hıristiyanlığa dönen Roma imparatoru Konstantin‘in emriyle Hıristiyanlara tam bir özgürlük sağlanmış ve böylece baskılar durmuş oldu MS 395‘de ise Roma imparatorluğu Doğuda Konstantilop (İstanbul) ve Batı‘da da Roma şehirleri başkent olmak üzere ikiye ayrıldı Yozlaşmaya başlayan Hristiyanlık güç ardına koşmaya başlayıp, Batılılar Roma‘nın, Doğulular da Konstantilop‘un dinsel merkez olması gerektiğini ileri sürmeye başladılar Roma devletinin desteğiyle günden güne güçlenen Roma kilisesinin rahibi kendisinin elçi Petrus‘un halefi olduğunu, kilisenin tek evrensel şefi ve papası (babası) olduğunu bidirerek, Konstantilop patriğinin de onun yetkisini kabul etmesi gerektiğini ileri sürünce doğu kiliseleri buna karşı çıkıp birbirlerini afaroz ettiler ve bu şekilde 1054‘te Batı‘da Roma Katolik ve Doğuda da Ortodoks kilisesi oluşmuş oldu Ortodoks kelimesi ‘doğru‘ anlamına gelip, doğru inanca veya görüşe sahip olan demektir Papa‘nın yanılmazlığı ve evrensel yetkisinin kabul edilmemesinin dışında Ortodoksları Katoliklerden ayıran diğer bir kaç nokta da şunlardır
Bu farklılıkların dışında bu iki kilise diğer bütün konularda hemen hemen aynı inanç sistemini paylaşmaktadır Ortodoksların yoğun olduğu bölgeler doğu bölgeleridir Ortodoks ve Katolikler arasında var olan bu ayrılık uçurumu tarih boyunca politik nedenlerden dolayı daha da derinleşti Ama son dönemlerde Katolik kilisesi Ortodoksları yeniden kendi denetimine almak amacıyla çeşitli taktik ve atılımlarda bulunmuştur ve bu hala da devam etmektedir İncile Dayalı Protestanlarla Katolik ve Ortodokslar Arasıdaki Farklılıklar Nelerdir? Söylediğimiz gibi gerçekte Katoliklerle Ortodokslar arasında (Ermeni resuli, Süryani kadim, Kildani vs) çok büyük bir farklılık bulunmamakta, temelde bu kiliseler hemen hemen aynı öğretisel çizgiyi takip etmektedirler Bu üç kilise içinde öğreti ve uygulamalarıyla farklılığı hemen göze batan kilise Mesih İnanlıları veya İncili Protestanlardır ‘Protestan‘ kelimesi ‘protesto eden‘ anlamına gelip, kurulu kiliselerin İncil‘den uzaklaşmış, İncile ters düşen öğreti ve uygulamalarını protesto ettiklerinden bu isim kendilerine verilmiştir Katoliklerce uzun yıllar‘‘sapkınlar‘‘ olarak ilan edilen Protestanlar Vatikan II Konsilinden itibaren ‘ayrı kardeşler‘‘ veya ‘‘kardeş kilise‘‘ olarak görülmeye başlanmıştır Aralarında bulunan farklılıklara geçmeden önce Mesih İnanlılarının Katolik ve Ortodokslarla birlik içinde olduğu şu bir kaç noktayı vurgulamamız şüphesiz yararlı olacaktır:
I DAYANILAN YETKİ KONUSUNDAKİ FARKLILIK Katolik ve Ortodoks kiliseleri inanç ve uygulamalarının tespit edilmesi hususunda iki temel yetkiye dayanır Bunlar Kutsal Kitap ve Kilise gelenekleridir Kilise gelenekleri derken kilise babalarının öğretileri, Papa‘nın öğretileri, kilise konsillerinde alınan kararlar ve kilise tarihi boyunca kiliseye sokulan öğreti, örf ve adetler anlaşılmaktadır Katolikler, Kutsal Kitap ve bu kilise geleneklerini eşit bir şekilde Tanrı sözü olarak benimsemektedirler Vatikan 1 ve 2 Konsilleri‘nde bu düşünce şöyle ifade edilmiştir:
Fakat bunun karşıtında Protestanlar iki değil, yalnızca tek bir yetkiyi, yani Kutsal Kitap yetkisini kabul ederler Konsillerin, geleneğin, kilise babaları veya öğretmenlerinin değerini her ne kadar kısmen takdir etseler de bunların asla Kutsal Kitap‘a eşdeğer bir yetki veya Tanrısal söz olarak kabul edilemeyeceğini vurgularlar İşte Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran temel ve ana özellik budurEğer herhangi bir Katoliğe veya Ortodoksa neden dolayı buna veya şuna inanıyorsun diye sorulursa genelde alınan yanıt şöyle olur: ‘‘Böyle inanıyorum çünkü kilisemiz veya papazımız böyle öğretir‘ ‘ Oysa aynı soru bir Mesih İnanlısına yöneltildiğinde O hiç tereddüt etmeden ‘ ‘böyle inanıyorum, çünkü Tanrı‘nın sözü Kutsal Kitap böyle öğretir‘‘ der Kutsal Kitap‘ın yalnızca kilise tarafından anlaşılıp yorumlanabileceği düşüncesi de Kutsal Kitap‘a göre yanlıştır Samimi bir şekilde, dua ile ve Kutsal Ruh‘un yardımıyla Kutsal Kitap‘ı okuyanlar onun kurtuluş mesajını kolaylıkla anlayabilirler (bkz Yuhanna 20:31;2Tim3:15-17) II Meryem Ana'nın Kimliği ve Rolü Konusundaki Farklılık Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran diğer önemli bir nokta da Meryem ananın kimliği ve rolü konusudur Katolikler ve Ortodokslar (Ermeni Apostolik Kilisesi, Süryani Kadim kilisesi vs) Meryem anayı adeta bir tanrıçaya dönüştürmüşlerdir Ayinleri ve öğretilerinin merkezi neredeyse Mesih değil ama Meryem anadır O‘nun onuruna yapılan kiliseler, hac yerleri ve bayramların sayısı İsa Mesih‘inkinden daha fazladır Kutsal Kitap ışığında Katolik ve Ortodoks‘ların Meryem ana konusunda düşmüş oldukları beş temel yanılgı kısa olarak şunlardır
Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslar'dan ayıran diğer bir özellik de onların melek, Meryem ve azizleri şereflendirmeyip tapınmamaları ve yine tapınış yerlerinde onların resim heykellerini bulundurmamalarıdır Mesih İnanlıları her ne kadar Mesih‘i gerçek Tanrı olarak görüp O‘na tapınsa da O‘nun insan eliyle yapılmış tasvir ve heykellerine kesinlikle eğilmez ve tapınmazlar Yine her ne kadar genelde tapınaklarında haç bulundurulsa da asla haçı şereflendirmez veya onun önüne geçip dua etmezler Haç, tapınak ve kitaplarında yalnızca Mesih‘in kuratarış sağlayan ölümünün bir sembolu olarak kullanılır Kitaplarında kullanmış oldukları resimler de yalnızca eğitimsel amaçlıdır Azizler konusundaki tutumları da Kutsal Kitap‘ta sözü edilen bu kutsal kişilerin yaşam tarzlarını ve imanlarını kendilerine örnek olarak görmekten öte geçmez (İbraniler 11 ) Meleklerin de görkemini kabul etmelerine rağmen asla onlara tapınmaz veya onları şereflendirmezler Fakat Katolik ve Ortodoks kiliselerin bu suret ve heykellerin kullanımı sembol veya eğitimsel kullanımdan daha da öteye gidip, melekler ve azizler de içinde olmak üzere özel bir şerefe ve tapınışa hedef olmaktadır Örneğin son olarak yayımlanmış Katolik kilisesinin eğitim kitabı her ne kadar Tanrı‘ya sunulan tapınıştan daha aşağı derecede bir tapınış sunduklarını belirtse de Katolik kilisesi açık bir şekilde Mesih‘in, Meryem‘in ve azizlerin tasvir ve heykellerine tapınıp onları şereflendirmek gerektiğini öğretir (Catéchisme de l‘Eglise Catholique, Ssyfa 308-309,536-537) Katolik kilisesi öncülerinden biri olan Akinalı Tomas açık bir şekilde ‘Mesih‘e tapındığımız gibi O‘nun haçına da aynı şekilde tapınırız‘ der ve ‘haça da dua yöneltilme‘ sinden söz eder (Somme Théologique, cilt III, sayfa 253-270) Hatta bazı kiliselerde direkt olarak haça yöneltilmiş dualar vardır ‘Ey Mesih‘in kanlı haçı vs Bazı konsillerce kabul edilip bazılarınca da reddedilen resim ve heykellerin kiliselerde kullanılma uygulaması şiddetli tartışma ve itirazlardan sonra nihayet 16‘yüzyılda Trente Konsilinde bir iman maddesi olarak empoze edilmiştir Yukarıdaki alıntıları Mavi Kilise internet sitesinden alınmıştır http://wwwmavikilisecom/ |
Cevap : Hinduizm Mezhepler Ve Öğretiler |
05-03-2014 | #4 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Hinduizm Mezhepler Ve ÖğretilerBudizm hayattaki acı, ızdırap ve tatminsizliğin kaynaklarını açıklayan ve bunların giderilmesinin yollarını gösteren bir öğretiler topluluğudur Farklı bakış açılarına göre din veya felsefe olduğu kabul edilir Budizm'de öğretilerin ana çatısını, meditasyon gibi içe bakış yöntemleri, reenkarnasyon denilen doğum ölüm döngüsünün tekrarı ve karma denilen neden-sonuç zinciri gibi kavramlar oluşturmaktadır Budizm Sanskritçe ve Pali dillerinindeki eski Budist metinlerinde 'uyanmış kişi - farkında olan' anlamına gelen Buddha kelimesinden gelir Çağımızın Budası da denilen Siddhartha Gautama Budizm'in kurucusu olarak kabul edilir Budizm Siddhartha Gautama'nın ölümünden sonra 500 sene boyunca Hindistan Yarımadasında, daha sonra Asya ve dünyanın geri kalanında yayılmaya başladı Tarihçe Budizm MÖ 563-MÖ 483 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, bugün Buddha olarak bilinen Siddhartha Gautama tarafından kurulmuştur Siddhartha Gautama kuzey Hindistan'da bir prens olarak doğduktan sonra, hayattaki acıları sona erdirmek için bir yol bulmak amacıyla kırallığını terk etmiş ve uzun çalışmalar sonucunda aydınlanmaya ulaşmıştır Siddhartha Gautama'nın, Nepal'deki Lumbini'de doğduğu düşünülmektedir Yaygın olmamakla birlikte Hindistan-Nepal sınırındaki Kapilavastu'da doğduğuna dair iddialar da vardır Geleneksel olarak kabul edilen yaşam hikayesi şöyledir: Siddhartha Gautama klanı ve Sakya kabilesinden bir prens olarak dünyaya gelir Doğumundan kısa bir süre sonra babası Kral Suddhodana'yı bilge olduğu varsayılan bir kişi ziyaret eder Siddhartha hakkında "Bu çocuk ya muhteşem bir kral (chakravartin), veya muhteşem bir kutsal adam (Sadhu) olacak" der Siddhartha'nın ileride kral olarak yerine geçmesini arzulayan babası ise, onun yaşamı boyunca acı ve ölüm gibi hayatın gerçeklerinden habersiz sarayda yaşamasına çaba gösterir Bundan dolayı Siddhartha hayatının ilk 29 yılını insan nefsinin arzu edebileceği her tür zenginliğin içinde yaşamıştır Babasının çabalarına rağmen Prens Siddharta 29 yaşındayken, ilk kez bir yaşlı insanın acı çektiğini görür Bu olaydan sonra sarayın dışında yaptığı gezintilerde, hasta bir adam, çürümüş bir ceset ve çileci bir derviş görünce hayatın ızdırap içerdigini farkeder ve acıyı altetmek için çileci bir derviş olarak yaşamaya karar verir Derviş olmak için görkemli hayatı arkasında bırakarak sarayından ayrılan Siddhartha, başlangıçta çeşitli dervişlere katılarak onların çileci öğretilerini izler Bu dervişler toplumdan ayrı, yoksun bir hayat sürerek açlık, kendine eziyet gibi çeşitli yöntemlerle nefislerini engellemeye çalışmaktadırlar Uzun süre bu yoksun hayatı izleyen Siddhartha bu yöntemlerin insana açlığa dayanma, hassas fısıltılar duyma, vücutta ağrı hissetmeme gibi olağanüstü ruhani güçler kazandırdığını farkeder, ancak aynı zamanda vucuduna zarar verdigini de görür Siddhartha, bu yöntemlerin aradığı cevaba ulaşmasına katkıda bulunmadığını, prens olarak zenginlikler içindeki hayatında olduğu gibi tatminsizlik ve huzursuzluk yarattığına karar verir Böylelikle çileci yaşamına son vererek anapanasati denilen nefesi yargısızca dikkatle takip etme meditasyonunu geliştirir Çileci yaşam yerine, ne nefsin her istediginitatmin etmek, ne de vucudu ihtiyaçlarindan mahrum bırakacak bir orta yol takip etmeye başlar Söylenceye göre çileci hayatı terk etmesi bir gün köylü bir kızın getirdiği süt ve pirinç muhallebisini kabul etmesiyle olur; ve bir incir ağacının altında nefes meditasyonuna oturur 49 günlük meditasyondan sonra, 35 yaşındayken ilmini tamamlar ve günümüz Bodh Gaya'sında bulunan bu ağacın altında aydınlanmaya ulaşır Aydınlanmasından sonra Buda veya Gautama Buddha adını alarak öğretilerini yaymaya başlar Hindistan'ın kuzeyini, Ganj kıyılarının kutsal kenti Benares ve dolaylarını yeni felsefesini anlatarak gezen Gautama Buddha, kayıtlara göre 80 yaşında Kuşinigar'da (Hindistan) ölmüştür Gautama Buddha'nın ölümünden sonra Budizm Güneydoğu, Doğu ve Kuzey Asya'da yayılmıştır 20 yüzyıla gelindiğinde Avrupa ve Amerika'da da ilgi görmeye başlayan Budizm, pekçok farklı mezhep ya da okula ayrılmıştır |
|