|
|
Konu Araçları |
anlatımı, detaylı, edebiyatı, edebiyatıtürk, halk, konu, sunum, türk |
Türk Halk Edebiyatı-Türk Halk Edebiyatı Konu Detaylı Anlatımı Sunum |
12-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Halk Edebiyatı-Türk Halk Edebiyatı Konu Detaylı Anlatımı SunumTÜRKÜ Ezgiyle okunan ve bentlerden oluşan, genellikle yaraticisi belli olmayan bir şiir biçimidir Türkü daha çok yedili, sekizli onbirli hece kaliplariyla söylenir Bentler ve onlari izleyen nakaratlar (baglam yada kavuştak da denir) kendi aralarinda uyaklidir Nakarat bazen bentlerle ayni kalipta bazen farkli kaliplarda olur Dörder, üçer, ikişer dizelik bentlerle kurulan türküler vardir Her bentten sonra yinelenen nakarat dört, üç yada bir dizeli olabilir Bazi türküler mani biçiminde dörtlüklerle kurulmuştur Bunlarin bazen yine mani biçiminde nakaratlari olur Bir türküyü ilk söyleyen halk sanatçisinin adi unutulmuştur Ancak sahibi bilinen türküler (Karacaoglan türküleri) de vardir Bir türkü zaman boyunca türlü degişmeler ugrayarak yaşamasini sürdürür Türküler dogayi, aşki, ayriligi, ölümü, kahramanlik ve askerligi, günlük yaşamin türlü olaylarini konu edinir Kina gecesi, dügün, iş oyun türküleri vardir NİNNİ Çocukları uyutmak için söylenen ağır ve tekdüze şarkıdır Ninni basit sözlü bir türküdür Yaratıcısı belli olmayan metin yinelenirken bebeğin durumuna, annenin etkilendiği koşullara göre sözlerinde bazı değişiklikler yapılır Dizelerin yada dörtlüklerin sonunda “ninni” , “e yavruma e e e” , “hu, hu, hoppala” gibi sözler yinelenir Zaman zaman “Dandini dandini danalı bebek” türünden yansımalı dizelere de yer verilir Anne, ninnisinde yavrusunun uslu durmasını, kolayca uyumasını ister Kolayca yürümesini, büyümesini, sünnet olmasını, iyi bir meslek edinmesini, kız çocuk ise gelin olmasını ister Anne bebeğini uyuturken harekete uygun bir ritimle, bebeğin huysuz yada yada uysal davranışına uyacak biçimde sesini düzenler Bebek uyumaya başladığında, sesini alçaltarak ninnisini bitirir NİNNİ: Dandini dandini dastana, Danalar girmiş bostana, Kov bostancı danayı, Yiyip bitirmesin lahanayı E , e ,e ,e, E oğluma/kızıma e , e ,e TEKERLEME Masalın uygun yerlerinde kullanılan basmakalıp sözlerdir Masalın başında şaşırtıcı ve güldürücü olayların anlatıldığı bölümdür Masalın başında, asıl masaldan önce yer verilen tekerlemeler akıl ilkelerine alabildiğince yan çizer; abartmalı çelişkileri sergiler: tası olmayan hamamcının kubbesi olmayan hamamında develer top oynar; çakmağı olmayan tüfekle doğmamış tavşan avlanır vb Tekerlemeler baş uyaklar ve uyaklarına, ses yinelemelerine, özgür çağrışımlarına dayanır; bir bakıma gerçek üstü şiire yaklaşır TEKERLEME: Develer tellal iken, Pireler berber iken, Ben dedemin beşigini, Tıngır mıngır sallar iken Onlar ermiş muradina Biz çıkalım kerevetine BİLMECE Bir şeyi üstü örtülü sözcüklerle betimleyerek, dinleyeni ne oldugunu bilmeye davet eden küçük şiirdir Bilmecelerin bir bölümü manzumdur Bunlarin arasinda beyit, mani gibi biçimini korumuş olanlari da vardir Kimi bilmeceler ise aşinip degişerek başlangiçtaki manzum şeklinden uzaklaşmiştir Kolay söylenmesi, hatirda tutulmasi için manzum olmayan bilmecelerde de bazi biçimsel anlatma tekniklerine, iç uyaklara, ses yinelemelerine başvuruldugu görülür BİLMECE: Dil üstünde kaydırak (Dondurma) El üstünde kaydırak (Sabun) Saç üstünde kaydırak (Tarak) Denizde gider, dumanı tüter (Gemi) Gök yüzünde pirinç tabak (Güneş) DESTAN Gerçek üstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı ya da önemli bir tarihsel olayı övüp yücelten uzun manzumedir Türk destanları bir şair tarafından topluca yazılmadığı gibi, bir folklorcu tarafından da destancı halk şairleri ağzından derlenip yazıya geçirilmemiştir Bunların ancak konuları üzerinde bilgimiz vardır; bu konularda, çoklukla, Çin, İran, Arap kaynaklarında ve bazı türkçe kaynaklarda saptanmıştır BAZI DESTANLAR: Hun Destanı: Bu destanda Hunların hükümdarı Oğuz Kağan’ın doğması, evlenmesi kağan (hakan) olması, Orta Asya’da Türk birliğini kurması, ölümünden önce imparatorluğu oğulları arasında bölüştürmesi anlatılır Bozkurt Destanı: Bu destanda Göktürklerin dişi bir kurttan türedikleri anlatılır Ergenekon Destanı: Bu destanda savaşta yanilen Göktürklerin, Ergenekon denen sığındıkları yerde 450 sene kalıp çoğaldıktan sonra, demir bir dağı eritip, Ergenekon ’dan çıkmaları anlatılır AĞIT Ağıt, öteki halk şiiri türlerine göre biraz daha özgürce uyaklanır ve ilk söyleyeni bir süre geçtikten sonra unutulur Daha çok Orta ve Güney Anadolu ‘da Afşar ve Türkmen kökenli toplumlarda, belli geleneksel eylemlere uyularak, ölünün başında yada gömüldükten sonra, genellikle kadınlar tarafından söylenir Ağıt ’a İslamiyet’ten önce “sagu” , Azerbaycan’da da “ağı” , Kerkük Türkleri’nde “sazlamağ” , türkmencede “ağı” , “tavs” yada “tavşa” denirdi Âşıklarında ağıt olarak adlandırılan sekiz ve on bir heceli ya da aruzla söylenmiş şiirleri vardır MENSUR ESERLER Düz yazı biçiminde yazılmış yaptılardır MASAL Masalların büyük bir kısmı olağanüstü kişileri ve olayları konu edinir Kahramanlarını yaşanan çevreden alan masallarda vardır Ancak bütün masallar hayal ürünü ve uydurma olduklarını belli eden bir anlatıma sahiptir Türk masallarında dinleyici üzerindeki bu yabancılaştırma etkisi tekerlemelerle yapılır TÜRK MASALI: ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA Bir zamanlar kambur bir adam varmış Hamamda ocağı o yakarmış Hamam devamlı sıcak olduğundan kamburuna iyi gelirmiş Bir akşam hamamda sesler duymuş Bakmaya gittiğinde havuzun etrafında dönerek “Çarşambadir Çarşamba” diye şarkı söyleyen kısa boylu cinler görmüş O da onlara katılmış ve şarkı söylemiş Cinler bu kambur adamı sevmişler ve iyilik olsun diye kamburunu sırtından alıp duvara asmışlar Kambur adam böylece kamburundan kurtulmuş Ama bunun kambur Ali adinda başka bir arkadaşi varmiş İkisi görüştüğünde Ali çok şaşırmış ve olanlari ona anlattirmiş Kambur Ali o gece hamamda kalmış ve o da sesler duymuş Baktığında “Çarşambadır Çarşamba” diye şarki söyleyen cinler görmüş Ama o gün Perşembeymiş O da “Perşembedir Perşembe” diye şarki söylemeye başlamiş Cinler kambur Ali’ye kızmışlar ve duvarda asılı olan kamburu, Ali’nin sırtına koymuşlar O günden beri Kambur Ali sırtında iki kambur gezmiş durmuş ATASÖZÜ Halk içinden çıkan, bir öğüdü sağ duyusal bir gerçekliği ya da deneyime dayalı bir gözlemi dile getiren ve halkın ortak kullanımına giren kısa özlü sözlerdir ATASÖZLERİ: Az yaşa çok yaşa âkibet gelir başa: Insan ne kadar yaşarsa yaşasin, başina gelecek olaylar kaderinde yazilidir Baca eğri olsa da duman doğru çıkar: Dürüst ve mert yaradılışlı kimseler kötü bir ortamda yaşamak zorunda kalsalar bile huylarini degiştirmezler Tavşan ne küçük, kulaklari ne büyük: Bazen çok iyi tanidigimiz kişilerin bile kendilerinden beklemeyen işler yaptiklarini görebiliriz Yumurtada kıl bitmez: Olmayacak bir işten çıkar beklenmez İnsan doğduğu yerde değil doyduğu yerde: İnsanı mutlu eden yer doğup büyüdüğü değil geçimini sağladığı yerdir DEYİM Belli bir dile özgü ve bir başka dilde sözdizimsel karşiligi bulunmayan dilsel biçimdir Örnek:İngilizce’deki “How are you?” Türkçe’de “Nasılsınız?” manasına gelmekle birlikte, sözcüğü sözcüğüne çeviri yapılamaz FIKRA Hikaye, latife, nükte, kıssa da denir Yazılı kaynaklarda letaifname, fıkrarat adları altında derlenmiştirKonularını gülünç yaşam olayları, insan-toplum ilişkilerindeki çatışmalar ve çelişkiler oluşturur Gerçek olaylardan yola çıkarak düz yazı dilinde, başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleriyle anlatılır Tanzimat döneminden döneminden itibaren gazetelerde herhangi bir olayıbir göürş ya da bir düşünceye bağlayarak, ciddi ya da eğlenceli kısa yazı biçiminde konu edinen türede fıkra adı verildi HALK HİKAYELERİ Halk edebiyatında, hikayeci âşıklar tarafından kahvelerde, köy odalarında, düğün vb toplantılarında söylenen hikâyler "halk hikayesi" diye anılır XV yüzyılda yazıldığı sanılan, destansı bir nitelik gösteren Kitabı-Dede Korkut'taki hikayeler bunu ilk örnekleri sanılabilir AŞIK TARZI HALK EDEBİYATI Âşıklar tarafından saz eşliğinde söylenirler İslamiyetten önce başlar ve XV yy'dan itibaren hızla gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır Âşıklar köy, kasaba dolaşark şiirlerini okurlar Âşıklar usta-çırak ilişkisiyle yetişirler Doğaçlama bu türün en büyük özelliğidir KOŞMA 11 heceli dörtlüklerden oluşan, belirli uyak düzenlerine göre kurulan şiir biçimidir Koşamın ilk dörtlüğünde 1 ile 3, 2 ile 4 dizeler, kendi aralarında uyaklıdır Öteki dörtlüklerde ilk üçer dize kendi aralarında, son dizeler ilk dörtlüğün son dizesiyle uyaklıdır Koşma genellikle 3-8 dötlükten oluşur Son dörtlükte genellikle âşığın adı yer alır Koşma aşk, özlem, doğa, toplusal sorunlar, yurt sevgi gibi konuları işler Güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt olarak 4'e ayrılır KOŞMA (GÜZELLEME) Ala gözlerini sevdiğim dilber, Ben güzel görmedim senden ziyade; Bilmem hörümüsün göklerden iner, Bugün güzelliğin dünden ziyade Doğan aylar gibi doğar görünür, Yeşiller giyip de çıkar salınır; Ah ettikçe karabağrım delinir; Sayılmaz benlerin, binden ziyade Karac(a)oğlan der ki: bu sözüm haktır Âlemi seyrettim, akranın yoktur Sineme vurduğun bir kanlı oktur; Daha cevrin var mı bundan ziyade? (Karacaoğlan) GÜZELLEME Sevilen bir varlığın, sevgilinin, atın, dağın, vb övgüsünü yapan şiir türü KOÇAKLAMA Yiğitlik, savaş, kahramanlık onularını işler TAŞLAMA Herhangi bir kişiyi yeren, eleştiren ya da toplumdaki sosyal bozuklukları konu edinen şiirlerdir AĞIT Ölen bir kişinin ardından duyulan üzüntüyü anlatan şiirlerdir DESTAN - SEMAİ Dörtlük sayısı, kafiye şeması, nazım birimi, konu yönünden koşma ile aynı özelliklere sahiptir Koşmadan farkı kendilerine özgü ezgileriyle ve 8'li hece ölçüsüyle söylenir olmalarıdır VARSAĞI Semainin Güney Anadolu'da "Varsak" boyu arasında özel bir beste ile okunan türüne varsağı denir Varsağı türündeki şiirler, "yüy, bre, hey, behey" gibi ünlemlerle başlar DİNİ TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI Tasavvuf, Türklerin İslamiyeti kabulunden sonra Anadolu'da kendini göstermiştir Tasavvuf düşünürlerine "mutasavvıf" denir Mutasavvıflara göre Allah'a bilmeden O'na ulaşılamaz Dini tasavvufi halk edebiyatı Allah aşkı, doğruluk, nefse hakim olma, ahlak, toplum gibi konuları işler MANZUM ESERLER Şiirsel özelliğe sahip dini tasavvufi halk edebiyatı ürünleridir İLAHİ Türk Halk Edebiyatında din ve tasavvuf konularında, ezgiyle söylenen şiir türüdür İlahinin özel bir biçimi yoktur Koşma, semai biçimlerde olur 7-8 heceli olanları genellikle dörtlüklerden, 11 ve daha çok heceli olanları ise beyitlerden oluşur İLÂHİ Aşkın aldı benden beni, Bana seni gerek seni; Ben yanarım dün ü günü, Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim, Ne yokluğa yerinim, Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem, Sensin dün ü gün endişem, Bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler, Külüm göğe savuralar, Toprağım anda çağıra, Bana seni gerek seni Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri, İsteyene ver anları, Bana seni gerek seni Yunus'dürür benim adım, Gün geçtikçe artar odum, İki cihanda maksûdum, Bana seni gerek seni (Yunus Emre) NEFES Alevi ve bektaşi şairlerin ayinlerde, meclislerde ezgiyle okunan, koşma biçimindeki şiirleri NUTUK Tarikata yeni giren dervişlere, tarikat derecelerini, tarikat adabını öğretmek için söylenmiş şiir DEME Tükmen alevi bektaşilerinin aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği ad DEVRİYE Özellikle alevi-bektaşi edebiyatında, tasavvuf düşüncesinin devir kuramını konu edinen şiir Destan, koşma, nefes, ilahi gibi biçiminde yazılırdı ŞATHİYE Tekke şarilerinin tasavvuf konularını örtülü bir biçimde işledikleri, Tanrı'ya senli benli bir söyleyişle seslendikleri şiir türüdür Şathiyelerde dinsel inançlar konu edilinirken yer yer alaycı bir dil kullanılır İlk bakışta saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği görülür Şeriata aykırı ya da anlamsız gibi söylenmiş şathiyeler, verlık birliği inancına bağlı türlü görüşleri yansıtır MENSUR ESERLER Düz yazı (nesir) olarak yazılmış yapıtlardır FÜTÜVVETNAME Fütüvvetle ilgili değerlendirmelerin, geleneklerin yer verildiği, fütüvvetin ilkelerini, tarihini, niteliklerini, törelerini konu edinen yapıtlara verilen addır Bu yapıtlarda fütüvvetlerin özellikleri açıklanır, fütüvvet yoluna girerken uyulması gerekn kurallar belirtilir Günümüze ulaşan en eski fütüvvetname X yy'da mutasavvıf Sülemi tarafından yazılan arapça Kitab ül-fütüvve'dir Silemi yapıtlarında füttüvet'nin kurallarından, yol ve yordamından söz eder; fütüvveti uygunsuz davranışlardan kaçınmak, Tanrı'ya itaat etmek, ahlak üsütnlüklerini, güzelliklerini korumak diye tanımlar GAZAVETNAME Türk edebiyatıbnda savaşları konu edinen yapıtlara verilen isimdir gazavetname ile daha çok din düşmanları üzerine gazilerin düzenledikleri akın ve savaşları, bu sırada gösterilen kahramanlıkları anlatan yapıtlar kastedilir Bu kentin ya da bir kalenin alınmasını konu edinen yapıtlara "fetihname", düşmanın yenilgisiyle biten savaşları konu edinenlere ise "zafername" denirse de, bu gibi farklılıklar daha sonra birbirine karıştırılmış ve bunların tümüne birden "gazavetname" denilmiştir MENAKIBNAME Menakıbnamelerde kahramanların, din ulularının, tarikat büyüklerinin yaşamları, gösterdikleri kerametler yer alır Menakıpnamelerde kahramanlar olağanüstü nitelikler taşır, olağan üstü işler yapar BATTALNAME Battal Gazi'nin menkıbeleşmiş hayatı üzerine kurulmuş destansal halk hikayesidir Yapıtta, Battal Gazi'nin tarihsel kişiliği çerçevesinde oluşan menkıbelerin yanı sıra, başkalarında ait kahramanlıkların Battal'a mal edilmesi ve hikayecinin düşsel katkısı ile oluşan; böylece gerçek tarihten iyice uzaklaşan serüvenler anlatılır Battal'ın adı çerçevesinde oluşmuş iki halk hikayesi vardır: arapça Z'at ül-himme (halk ağızında Zelhimme) ile, tükçe Battalname |
|