Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler > Pratik Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilimin, gelişimine, katkıları, tarihsel, türklerin

Bilimin Tarihsel Gelişimine Türklerin Katkıları

Eski 11-29-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilimin Tarihsel Gelişimine Türklerin Katkıları



Bilim alanında Türk'lerinde bir çok fayda ve katkısı olmuştur Bilim alanında tarihe geçecek buluşlar yapan Türk bilim adamları ve Türk bilim adamlarının buluşlarıyla alakalı bilgileri bu yazımızdan öğrenebilirsiniz



İslâm dini tarih sahnesinde belirdiğinde Arap Dünyasının en yüksek kültür merkezi olan Mekke’de okuryazar sayısının 17’den ibaret olduğunu Belâzûrî gibi güvenilir bir kaynağımızdan öğreniyoruz Öte yandan, Beyrûnî bir hadiste Arap Dünyasında okuryazarlığın ve hesaplama sanatının dûn bir düzeyde bulunduğunu söylemiş ve Peygamberin çağında ay uzunluklarının belirtilmesi işinin el parmaklarının belli biçimlerde gösterilmesi yoluyla ilkel bir şekilde yapılmakta olduğunu ifade etmiştir Peygamber zamanından 200 yıl kadar sonrasına bakıldığında ise Beytülhikme adlı bir bilim kurumunda Yunanca’dan bilim ile felsefe ve tıp eserlerinin hummalı bir şekilde Arapça’ya tercüme edildiğini, bunlar yanında Hintçe ile Süryânîce ve Pehlevîceden de buna benzer birtakım çevirilerin yapıldığını görüyoruz Abbâsî halifesi Me’mûn zamanında (Milâdî 813-833) Beytülhikme’ye ilâve olarak İslâm Dünyasında tarihin ilk resmî devlet rasathanesinin kurulduğuna, yerküresi yarıçapının ve güneş sistemi paremetrelerinin ölçülmesi için saha çalışmaları ve özel programlar tertip edildiğine şahit oluyoruz Bu sıralarda modern hastahanenin tarihteki ilk prototipinin de İslâm Dünyasında ortaya çıkmış olduğuna tanıklık edilmektedir Beyrunî ile İbn-i Sînâ ve İbn Rüşd zamanlarında (XI ve XII asırlar) ise, İslâm Dünyası uygarlık düzeyi bakımından bilim adamları ve düşünürleriyle, bilim kurumlan ve zengin kitaplıklarıyla, çeşitli sosyal ve kültürel tesisleriyle dünyanın en uygar, uygarlık düzeyi en yüksek topluluğu haline gelmiş, bu durumu iyice belirginleşmiş bulunuyordu
Grup Hepsi Fan Club - Bilimin Tarihsel Gelişmesine Türklerin Katkısı

İslâm Dünyasının yeryüzündeki bu büyük üstünlüğe tartışmasız biçimde sahip olduğu bu çağlarda Hıristiyan Dünyası tarihinin Karanlıkçağ adı verilen dönemi içinde bulunuyordu Fakat İslâm Dünyası ile olan sıkı münasebetleri ve aralarındaki çeşitli rekabetleri dolayısıyla Batı Avrupa Hıristiyan Dünyası, İslâm Dünyasının bu kültür ve uygarlık üstünlüğünü kuvvetle hissedip değerlendirebilirdi ve bu uygarlıktan yararlanmaya karar verdi Bunun sonucu olarak Batı Avrupa, Arapça bilim, felsefe ve tıp eserlerini Latince'ye kazandırmak için yoğun ve programlı bir çeviri faaliyetine girişmiştir Onikinci Asır Rönesanssı adıyla anılan bu faaliyet modern Batı uygarlığının doğması olayının temel taşını oluşturmuştur Böylece İslâm Dünyası evrensel tefekkür tarihinin dört büyük aşamasından üçüncüsünü teşkil etmek durumundadır

Evrensel tarihin zincirleme birbirine bağlı olan bu dört uygarlık yaratma atılımı şunlardır: 1) Eski Mısır ve Mezopotamya Uygarlıkları aşaması; 2) Klasik Yunan Çağı uygarlığı; 3) Ortaçağ İslâm Dünyası uygarlı*ğı; 4) Batı Avrupa Uygarlığı Evrensel tarih, cihan tarihi, insanoğlunun, yani tümüyle insanlığın, mağara çağından başlayarak gerçekleştirdiği gelişmeler sayesinde bugünkü yüksek uygarlık düzeyine ulaşışının, başka bir ifade ile, insanın tarihsel kaderinin, yazgısının, tarihidir Ve işte Ortaçağ İslâm Dünyası, sözü edilen bu seçkin ve saygı değer faaliyeti sayesinde, bu evrensel tarih sürecinde belirgin bir aşamayı oluşturmakta, bu aşamaya damgasını vurmuş bulunmaktadır Hint ve Uzakdoğu uygarlıkları da, hiç şüphesiz, insanlığın tarihsel kaderini belirlemede inkâr edilemez katkılara sahiptirler Fakat bunlar evrensel düşünce tarihinde anayol üzerinde bulunmaktan fazla buna gelen ek etkiler şeklinde evrensel tarih sahnesinde belirmektedirler

Onikinci asırda Batı Avrupa Hıristiyan Dünyasının İslâm Dünyası kültür ve uygarlığı düzeyine ulaşmayı hedef seçmiş olması, bize son yüzelli ikiyüz yıl içindeki kendi Batılılaşma teşebbüsümüzü hatırlatmakta, akla getirmektedir Bu bizim için tarihimizdeki ikinci Batılılaşma olmaktadır Birincisi, İslâm Dünyasının tümü ile birlikte gerçekleşmesi ve Abbâsî iktidarının başlangıç çağları dönemine rastlamıştı Zeki Velidi Togan’a göre, Beyrûnî İslâm Dünyasının, Yunanca'dan yapılan çevirilerin bir sonucu olarak, Batı Dünyasına dahil olduğu, Hint ile Çin uygarlıklarının ise Doğu Dünyasını oluşturdukları düşüncesindeydi Arapça'ya özellikle Yunanca'dan yapılmış olan bu önemli çeviriler ise Ortaçağ İslâm Dünyasının çağının en üstün uygarlığını kurma faaliyetinin en kalburüstü temel taşlarından biri idi -Aynen, Yunanlıların Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarından sağladıkları temasta olduğu gibi- Ayrıca, İslâm camiası dışındaki Türk Dünyası ve yine, Müslümanlığı kabullerinden önce Türkler, çeşitli dil ve din çevreleriyle temas kurmuşlar ve özellikle Budizm etkisi altında kalarak çeşitli dillerden önemli çeviriler yardımıyla kültürlerini zenginleştirme yoluna gitmişlerdir İşte, bütün bu dış kültürel etki olayları içinde en büyük çapta olanı Türklerin İslâm topluluğuna katılma ve İslâm Dünyasının bir kısmını oluşturmaya başlamaları olayıdır Çünkü İslâm Dünyası zamanın en ileri kültür ve uygarlık kesimini temsil etme yolundaydı ve Türklerin bu uygarlık kesimine girmelerinin en büyük önemi her şeyden önce Türklerin bu uygarlığın oluşmasında pasif bir rolle yetinmiş olmaktan çok uzak kalmış olmalarından kaynaklanır

Fakat İslâm Dünyasının bu önemli uygarlık kurma azmi ve bu yolda gösterdiği güçlü faaliyet nereden kaynaklanmaktaydı? Bunu kimler yaratmakta, meydana getirmekteydi? “Bilim Tarihine Giriş” adıyla yayınladığı önemli kitabının ilk cildinde her yanın asrı o çağın en üstün temsilcisi ile adlandırmış olan George Sarton Milâdî sekizinci asrın ikinci yarısından onbirinci asrın ikinci yansına kadar uzanan ellişer yıllık süreleri, sırasıyle, Câbir İbn-i Hayyân’a, Hârezmî’ye, Râzî’ye, Mes’ûdî’ye, Ebü’1-Vefâ’ya, Beyrûnî’ye ve Ömer Hayyâm’a ithaf etmiştir Oysa, bunlardan önceki yarımşar asırlık sürelerin çoğu Batı düşünürlerinin ve birkaçı da Çinli düşünürlerin adıyla adlandırılmış Ayrıca, burada belirginleşen bir sonuç da şudur ki, evrensel tarihin bu çağında İslâm Dünyasının uygarlıktaki üstünlüğünün tartışılmaz olması yanında, İslâm Dünyasının bu uygarlık kurma faaliyetinde kuzeydoğu İslâm ülkelerinin ve Orta Asya’nın büyük katkısı olmuştur Nitekim, bu bölüm başlıkları bize bu hususta bir ipucu vermektedir Durum gerçekten de böyledir ve böyle olduğu gözden kaçmayacak kadar göze çarpıcıdır Nitekim ondördüncü asrın büyük tarihçisi ve düşünürü İbn-i Haldûn Mukaddime adlı ünlü kitabında İslâm dünyasındaki bilim ve tefekkür faaliyetinde Arapların geri plânda bulunduklarına ve İslâm Dünyasının kuzeydoğu bölgelerinin bu bilim ve tefekkür çalışmaları faaliyetine büyük ölçüde öncülük etmiş olduklarına dikkati çekmektedir

Özellikle Orta Asya’nın bu bilim ve tefekkür faaliyetinde çok önemli bir yere sahip olduğunu sarih bir şekilde görüyoruz Orta Asya ise Türklerin anayurdudur Bu itibarla İslâm ortaçağ tefekkür tarihinin bu yönünün bizi yakından ilgilendirmesi tabiîdir Ayrıca, Türklerin İslâm Dünyası uygarlığına katkılan, onun kökeninde ve başlangıçlarından itibaren büyük paya sahip olmaları, büyük himmette bulunmuş olmaları şeklindedir Oluşmuş bir medeniyete sonradan katılarak ona hizmet etmiş olmalarından ibaret olmaktan uzaktır Bunun da dikkatten uzak bulundurulmaması büyük bir önem taşır

İslâm Dünyası ve daha özel olarak, Türk-İslâm Dünyası uygarlık kurma ve tefekkür veya düşünüm alanındaki öncülüğünü onikinci asırdan itibaren büyük ölçüde Batı Avrupa’ya kaptırmış olmakla beraber, bu alanda yine de ön planda bulunma durumunu bir süre daha muhafaza etmiş, Selçuklular çağının sonlan ile Osmanlı İmparatorluğu devrinin ilk asırlarında, Orta Asya Türk Dünyası da dahil olmak üzere, Batı Avrupa ile bir yarışma durumu içinde bulunmuş, bulunabilmiştir Bundan sonra ise, Ortaçağ İslâm Dünyası, ve bu bütün içinde Türklük Dünyası, giderek Avrupa’nın gerilerinde kalmaya başlamış, fakat bu durum karşısında Osmanlı İmparatorluğu Batılılaşma hareketini ilk kez olarak başlatma ve İslâm Dünyasının diğer geri kalmış toplumlarına bu bakımdan örnek olabilme şeklinde önemli bir öncülükte bulunma başarısını gösterebilmiştir

Çağımızın bilgi birikimi, uygarlık kurma faaliyetinde en köklü dinamizm unsurunun bilim olduğunu açık seçik biçimde su yüzüne çıkarmış bulunuyor Aynı şeyin daha eski çağlar için de geçerli olduğu vâkıasını da inkâr etmek mümkün değildir Öte yandan, uygarlığın düşünümsel kültür, yani entelektüel kültür unsuru veya kesimi ise bilime dayanan, bilim ve objektif düşünceden pay alan bir kültür kesimidir Böyle olunca, tefekkür tarihine katkı, uygarlık kurma faaliyetine katkıların en başında geleni olmak durumundadır Bu itibarla, Ortaçağ İslâm uygarlığını kurma işinde Türklerin büyük katkıya sahip olmaları, evrensel tarihte çok şerefli bir yere sahip olma açısından büyük önem taşır

Modern hastahane müessesesinin tarihteki ilk örnekleriyle İslâm Dünyasında karşılaşıldığını ve bunda Türklerin önemli bir role sahip olduğunu söyleyebiliriz Dokuzuncu Milâdî asrın ünlü devlet adamı ve kumandanı Feth İbn Hâkan ile Ahmet ibn Tulun ve bundan sonraki asrın ilk yansında yaşamış olan şair Ebû Bekr Mehmet Sûlî gibi Türkler İslâm Dünyasının ilk ünlü kütüphanecileri arasında yer almaktadırlar Tarihte resmî statüye sahip ilk yüksek öğretim müessesesi sayılabilecek olan medrese sistemi de Selçuklular zamanında gelişmiş bir müessese olarak faali*yete başlamış olduğu gibi, bu müessesenin bundan önceki önhazırlık tarihinde de Mâveraünehir (Çayardı) ve Toharistan ile Gazne yöreleri Türk devletlerinin önemli payı olduğu görülmektedir

Abdülhamid İbn-i Türk ile Türk olması çok muhtemel Hârezmî İslâm Dünyasının ilk cebircileri ve on tabanlı konumsal rakam sisteminin İslâm Dünyasındaki ilk temsilcileri olarak karşımıza çıkmaktadırlar İslâm Dünyasının ilk veya en eski astronomları arasında da, aynı suretle, Ferganî ve Amacur Oğullan gibi Türklerin isimleri belirgin bir yer işgal etmektedir Öte yandan, İslâm Dünyasının ilk büyük kimyacısı Câbir ibn Hayyân es-Sûfi’de Çin simyası etkisi görülmektedir Bu konunun ilginç bir yönü ise doğudan gelen bu etkide nişadır maddesine ilişkin olarak Türk ve İran kökenli etkilerin de işe karışmış olduğunun muhtemel görünmekte olmasıdır

Ortaçağ İslâm Dünyasının evrensel kültür ve tefekkür tarihinde taşıdığı önemin belirgin bir öğesi felsefî düşüncenin ve dinle temellenen bir dünya görüşünün bilimsel dünya görüşü ile bağdaştırılması doğrultusunda gösterilmiş olan büyük çabalardır Bu bakımdan ortaçağın ilk büyük filozofu ve tarihin tümünün kalburüstü düşünürü Ebû Nasr Muhammed elFarâbî bir Türk olduğu gibi, modern çağ bilim görüşünün ortaçağındaki ideal temsilcisi Beyrûnî de büyük bir ihtimalle Türk'tür

Bu gibi misallerin sayısı çok daha çoğaltılabilir Biz burada sadece birkaç misal daha vermekle yetineceğiz Ebû Nasr İsmâîl el-Cevherî adli ünlü lûgatçi de Fârâb’lı idi ve Türkî lakabını da taşımaktaydı Arapça’nın sözlük adına lâyık görülmüş ilk lûgat kitabını onuncu asır sonlarında yazmış olduğu gibi, kendisinden bir kuşak önce gelen yakın bir akrabasının da bu alanda ona öncülük etmiş olması çok ilginçtir Yine, bundan sadece üç çeyrek asır kadar sonra Türkçenin ilk sözlüğünün de Kâşkarlı Mahmud tarafından kaleme alınmış olmasını hatırlamak yerinde olur Her halde bu konuda bu kadar eski bir tarihle karşılaşılması sadece bir raslantıya bağlanmamalıdır Bütün bunlara Türklerin İslâm Dünyasının sanat ve mimarî tarihinde erken tarihlerden itibaren şerefli bir yere sahip olduğunu da burada zikretmeden geçmemek doğru olur

Yukarıda sunulan ayrıntı bilgileri Ortaçağ İslâm uygarlığının kurulup oluşturulması faaliyetine Türklerin katkılarının tarihçe eski örnekleri arasından seçilmiştir Türkler İslâm Dünyasındaki bu rollerini uzun asırlar boyunca devam ettirmişlerdir Fatih Sultan Mehmed’den hemen önceki iki üç kuşağa giren Seyyid Şerîf-i Curcânî, Kadızâde ve Uluğ Bey’in Semerkand yöresindeki faaliyetleri bunun en belirgin örneklerinden birini oluşturur Nihayet, Osmanlı döneminde de, Avrupa’ya kıyasla ağır tempoda da olsa, bu gibi faaliyetler devam etmiştir

İbn-i Türk, Hârezmî, Fârâbî, Beyrûnî ve İbn-i Sînâ uluslararası sempozyumumuz işte bu büyük tarihsel olaylar manzumesi içinde değerlendirilmeli, Türk-İslâm Dünyası uygarlığının ve Orta Asya Ortaçağ tefekkürü ve medenî faaliyetleri tarihsel perspektivi veya görünümü içinde mütâlaa edilmelidir Bu faaliyetin büyük tarihsel önemini yeterince vurgulamayı ihmal etmemek, kültür politikamızın temel unsurlarından birini oluşturmak durumundadır Bu itibarla, bu uluslararası bilimsel toplantımızın milli kültürümüz konusundaki görüş ve anlayışımızın neliğini veya mahiyetini çok önemli bir yönü ile dile getirmekte ve somutlaştırmakta olduğunu söyleyebiliriz Çünkü bilim ile düşünümsel veya entellektüel kültürün, Atatürk’ün de düşüncesine tamamen uygun olarak, millî kültürümüzün en önemli temel ögesini oluşturduğunu kabullenmek zorundayız Bunu yapmamız kültür politikamızın ve tinsel tutumumuzun temel taşı olarak benimsenmek durumundadır



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.