Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiOsmanlıca Sözlük Lügat H Harfi HA Osmanlı alfabesinde sekizinci harftir ve ebced sayısı ile de sekizi ifade eder $ şeklinde okunursa: Haram şey, haşarı yüzsüz kadın mânâlarına gelir HA $ harfinin ismidir Ebcede göre beş sayısına delâlet eden ( $) harfi, mehmusedendir Bazan başka harfe yâni "yâ" veya "hemze" veya "elif"e kalbolur Bir kelimenin evveline ve âhirine ilâve edilebilir Arabçada beş vecih üzere müstameldir:1- Zamir olarak, nasb ve cerr yerlerinde kullanılır2- Gaib harfi olur Mücerret gaib mânasına gelir: ( $ Ebûhu: Onun babası) kelimesinde olduğu gibi3- Sekte "Hâ"sıdır Kelimenin sonunda olan harekeyi veya harfi beyan için diğerine eklenir ( $ Mâ-hiye) ve ( $ Hâ-hünâ) da olduğu gibi4- Soru hemzesinden değişmiş olan "hâ" dır5- Müennes işareti olan "hâ" $ dır HA f "İşte!" mânasınadır * Cemi edatıdır Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar Meselâ: Ayine-hâ $ : Aynalar Der-hâ $ : Kapılar Esb-hâ $ : Atlar Zülüf-hâ $ : Zülüfler HA(Y) f Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Şeker-hâ $ : Şeker çiğneyen * Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen HA Kelime-i tenbihtir İşaret ismi olan Zâ $ ve Zi $ kelimeleri ile Hâzâ $ Hâzihi $ Hâzâke $ gibi Bundan başka "hâ" tenbih edatı olarak kelimeye dâhil edilir (Hâzâ $ ) da olduğu gibi yakını ifade eder İşaret ismi veya nida olur (Eyyühâ $ ) daki gibi HAB´ Gizli, saklı, hafi * Gizlemek, örtmek, setretmek HAB f Uyku Rü´yâ HÂB-I ADEM Ölüm uykusu HÂB-I CÂVİD Ebedî uyku, ölüm HÂB-I GAFLET Gaflet uykusu HÂB-I GİRAN Ağır uyku HÂB-I HARGUŞ Tavşan uykusu Şüpheli ve hafif uyku * Yalan, hile HÂB-I NUŞİN Tatlı uyku HÂB-I RAHAT İstirahat için uyku HAB (HÂBE) Günah Suç HABAB (Habâbe) Son derece muhabbet * Su üzerindeki hava kabarcığı HABAİB (Habibe C) Habibeler, sevgili kadınlar HABAİK (Habike C) Kehkeşanlar, samanyolları * Çizgiler HABAİL (Hibale C) Ağ, tuzak, bağ, kement HABAİL-İ MEVT Ölümün sebepleri HABAİL-ÜŞ ŞEYTAN Şeytanın tuzakları * Kadınlar HABAİS (Habise C) Kötülükler Murdar ve pis şeyler HABAK f Mandıra, ağıl * Dört yanı bir duvar veya set ile çevrilmiş yer, avlu HABAL Bozulma, düzensizlik Karma karışıklık * Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü HABALA (Hublâ C) Gebeler HABALEYAT (Habâlâ C) Hâmileler, gebeler HAB-ALUD Uykulu Uyku karışık HABAR (C: Habârât) İmzâ Mühür, damga HABARAT (Habâr C) İmzâlar * Damgalar HABARÎR (Hıbrîr C) Dağçiçekleri Dağda yetişen çiçekler HABASET (Hubs) Murdarlık, pislik, kötülük HABAT Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz * Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi HABAYA Gizli işler, gizli şeyler * Defineler HABAZ Hareket * Bâtıl olmak * Eksilmek HABB Tane, çekirdek * Yuvarlak olarak hazırlanmış ilâç * Buğday tanesi veya buna benzer tohum HABB Aldatıcı, kurnaz, hileci, hilekâr * Denizin kabarması, denizde dalga olması HABBAL (Habl dan) Urgan ve ip satan kimse HABBAR Terzi * Mürekkepçi HABBAS Zindancı, gardiyan, hapseden HABBAT (Habbe C) Habbeler, tohumlar, tâneler * Haplar HABBAZ (Hubz dan) Ekmekçi Ekmek yapan veya satan kimse HABBAZÎ Ekmekçilikle ilgili HABBE Tane Tohum * İhtiyaç * Parça * Dirhemin 1/48 kadarı HABBET-ÜL KALB (Bak: Süveydâ) HABBET-ÜS SEVDA Çörek otu HABBE (HUBBE) Yol, tarik HABBE Gammazlık yapan kadın (Müz: Habb) HABBEYİ KUBBE YAPMAK Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek Zihinde büyütmek HABBEZA "Ne güzel, ne sevimli, ne hoş" mânâsında bir takdir edatıdır HABBÜL BÜLUĞ (Habb-ül büluğ) Erginlik çağındaki erkek ve kız çocukların yüzlerinde ve alınlarında çıkan sivilceler HABC Vurmak, darbetmek HABC Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi * Vurmak HABCAME f Gecelik ve pijama gibi gece uyurken giyilen elbise HAB-DİDE f "Rüya görmüş" Büluğa ermiş genç HABE f Sıkılma, bunalma, darlanma, boğulma HABE Zarara ziyana uğradı (mânâsına fiil) HABEB Aldatma, kandırma Hile, kurnazlık HABEK f Üzülme, sıkıntı yapma * Sıkılma, bunalma HABEL Ana rahmindeki çocuk, cenin * Gebelik, gebe olma zamanı * Fls: Musallat fikir HABELE Üzüm çubuğu HABELLAK Küçük olup büyümeyen koyun HABEN Siroz denilen ve karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık HABEN Kısaltma, azaltma, kasma * Edb: Aruzda "fâilâtün" den "ât" hecesini atarak, nazmı "fâilün" veznine sokma HABENDAT Şişman kadın HABENNEKA (Bak: Hebenneka) HABENTA´ Kısa boylu, tıknaz kişi HABER Hâriçten insanın fikrine intikal eden ilim * Yeni havadis Ağızdan ağıza nakledilen söz * Peyam Peygam Nebe´ İlim ve malumat Bilgi * Hadis, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm´ın sözü * Edb: Hâdiseyi bildiren fiil veya cümle * Gr: Müsned Mübtedanın mukabili Bir isme yakıştırılan sıfat Allah büyüktür cümlesinde: Allah, mübteda; büyüktür, onun haberidir Bu, mübteda ise beraber tam bir cümle teşkil eden; merfu´ bir isim, fiil veya cümle olabilir (Bak: Müsned) HABER-İ KÂZİB Yalan haber HABER-İ MEŞHUR Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir (Ist FıkK) HABER-İ MÜTEVATİR Birçok kimselerin çokları vasıtası ile rivâyet ettikleri hadis HABER-İ SÂDIK Doğru haber Hz Peygamber´in (ASM) sözü Hadis HABER-İ VÂHİD Bir sahabeden, bir kişiden veya bir koldan gelen sahih hadis (Bak: Mütevatir) HABER Berelenme, yaralanma Çürüme HABERDAR Haberli, vâkıf, bir mes´eleden haberi olan HABERÎ (Haberiyye) Haberle ilgili Haberden ibaret olan * Gr: Yüklemle ilgili HABERKAS Küçük deve * Küçük adam HABERPİJUH f Haber almaya çalışan Haber araştıran, haber toplayan HABES(E) (Habis C) Kötüler Alçaklar Pisler * Necaset denilen ve maddeten pis şeyler (Necis veya necaset-i hakikiye de denir) HABEŞ Afrika´nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket Bu memleket ahalisinden olan * Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam HABEŞÎ Habeş memleketi ahalisinden olan Habeş´e mensub ve müteallik olan * Koyu esmer renkli adam * Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san´atlarda kullanılan bir cins kâğıt HABETIKTIK Atın tırnağı taşa dokunduğunda çıkan ses HABEVKERA Belâ, mihnet HABGAH f Yatak odası * Uyunacak yer HAB-GÜZAR f Uyuyan, uyuyucu HABHAB Karpuz HABHAB (C: Habâhıb) Kısa boylu adam HABHAB Takunye * Canbaz ayaklığı HABHABE Yumuşaklık, rahavet * Muzdarip olmak, acı çekmek HABHABÎ İşsiz güçsüz boş olarak dolaşan adamlar HABIT Susturucu * Batıl kılan İptal ettiren * Değersizleşen HABIT (Hübut dan) Yukarıdan aşağıya inen İnici Düşen Hübut eden HABİ Sürünüp emekleyen ufak çocuk HABİB (Hubb dan) Sevilen Sevgili Seven Dost HABİB-ÜL BEKKÂÎN Ağlayanların sevgilisi Ağlayanların habibi HABİB-ULLAH (Habib-i Hudâ) Allah´ın sevgilisi Hz Muhammed (ASM) (Eğer Allah´a muhabbetiniz varsa Habibullah´a ittiba edilecek İttiba edilmezse netice veriyor ki; Allah´a muhabbetiniz yoktur Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habibullah´ın sünnet-i seniyesine ittibaı intac eder L)(Sâni-i Âlem´in; âsârın şehadetiyle nihayetsiz cemâl ve kemâli vardır Cemâl, hem kemâl, ikisi de mahbub-u lizâtihidirler Yâni bizzat sevilirler Öyle ise, o cemâl ve kemâl sahibinin cemâl ve kemâline nihayetsiz bir muhabbeti vardır O nihayetsiz muhabbeti, masnuatında çok tarzlarda tezahür ediyor Masnuatını sever, çünki, masnuatının içinde cemâlini, kemâlini görür Masnuat içinde en sevimli ve en âlî, zihayattır Zihayatlar içinde en sevimli ve âli, zişuurdur Ve zişuurun içinde câmiiyet itibariyle en sevimli, insanlar içinde bulunur İnsanlar içinde istidadı tamamiyle inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli, kemâlâtın nümunelerini gösteren fert, en sevimlidir İşte: Sâni-i Mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemâlini, Ehadiyyet sırriyle göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-ı esasiyyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde´-i evvel olan çekirdekten tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi´rac ile, o ferdin, kâinat nâmına mahbubiyyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü´yet-i cemâline müşerref etmek ve ondaki hâlet-i kudsiyyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmiyle taltif edip, fermaniyle tavzif etmektir S) HABÎDE (C: Hâbidegân) f Uyuya kalmış, uykuya dalmış, uyumuş HABÎE Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş * Göze görülmeyen şey * Kesilmiş, parça parça olmuş HABİH Ağaçla vurmak * Bölmek HABÎKE (C: Habâik) Kehkeşan, samanyolu * Çizgi * (C: Hubük) Dikkat ve itina ile, sağlam ve san´atlı dokunmuş, yol yol hâreli güzel kumaş HABİL Sihirbaz, efsuncu, büyücü * Kement ile yakalanan canavar HABÎL Yiğit, bahadır, genç, delikanlı * Tuzak, ağ HABİL İlk insan Hz Adem´in (AS) oğullarından birinin ismi HABİLE Gebe, hâmile, yüklü HABÎN Zakkum ağacı HABİR Taze ve yeni şey HABİR Haberli Haberdar Agâh Âlim Arif-i billâh * Herşeyi bilen Allah (CC) HABİRÂNE f Bilgili ve haberdar olana yakışır şekilde HABİS Bağışlanan şey Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey Parasız olarak verilen nesne HABÎS (Hubs dan) Fesadcı Hilekâr Alçak tabiatlı Kötü Pis HABİS Hapseden Tutan Hapishâneye atan HABİS(A) Un helvası HABİSTAN f Yatakhane, yatak odası HABÎT Fâsid, yaramaz, bozuk HABİYE (C: Havâbi) Küp * Küçük havuz * Kuyu HABK Bükmek * Sağlam yapmak * İyi dokumak HABL Bir şeyin bozulması Noksan olmak * Delirmek HABL İp Urgan Halat * Tıb: Vücudda ip gibi olan âzalar HABL-ÜL MESAKÎN Sarmaşık bitkisi HABL-ÜL METİN Sağlam ip * Mc: İslamiyet Kur´an-ı Kerim HABL-İ MEVHUM Mc: Daima olacak gibi görünüp de gittikçe uzaklaşan istek, gaye Mevhum ip HABLULLAH Allah´ın ipi Kur´an-ı Kerim Allah´a kavuşma vasıtası İhlâs İtaat Cemaat HABL-ÜL VERİD Şah damarı Atar damar HABN Karnın şişmesi HABN Eteğini kaldırmak * Bir şeyi kabzetmek, almak HABNA´ Çıbanları olan kadın HABNADİDE (Hâb-nâdide) f Büluğa ermemiş çocuk Erginlik çağına gelmemiş erkek veya kız HAB-NAK f Uykusu gelmiş kimse, uykulu kişi HABNAME f Rüya kitabı HABR (C: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse Bilgili Ehl-i ilim * Ferahlık * Nimet, vüs´at * Refah, sürur (Bak: Hibr) * Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık HABR-ÜL ÜMMET Ümmetin âlimi, meşhur âlim HABR (C: Hubur) Büyük tuluk HABRA´ (C: Habâri-Haberât) Sedir ağacı biten düz yer Yumuşak yer HABREKÎ Kene böceği HABRENCE Güzel yemek * Yumuşak HABRÎR Şey mânâsına gelir bir isim HABS Murdar, pis Çirkin * Ayıp, günah HABS Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama Salıvermeme * Zaptetme, tutma HABS-İ BEVL İdrarını tutma HABS-İ DÜMÛ´ Metanet gösterip gözyaşlarını zaptetme HABS-İ MÜNFERİD Tek başına olan hapis Hapishanede bir kişilik hücre * Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir HABS Bir kaç şeyi birden karıştırmak HABŞ Cemetmek, toplamak HABT Şiddetli vurmak Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek * Yanılmak, unutmak, hatâ etmek * Fesada vermek * Hiç umulmayan birisinden yardım istemek * Cin çarpmak HABT (C: Ahbât) Sükun Huşu * Sönmek * Çukur yer * Düz yer HABT Yanlış hareket * Maktulün kanının heder olması * Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme * Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma HABT-İ A´MÂL İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalmasıHABTER : Kısa boylu HABT U HATA Düzensizlik, yanlış, hata HABUL Hurma ağacına çıkarken kullanılan urgan HABUS Galip kimse HABY (C: Hıbâyâ) Örtmek * Gizli olan HABZ Ekmek pişirmek * Ekmek vermek * Sözü birbiri ardınca söyleyip yürümek * Devenin ayağını yere vurması |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAC (Hâcet C) İhtiyaçlar * Devedikenleri HAC f Put, haç HACA Haris olmak * Akıllı HACA´ (C: Ahcâ) Akıl * Nahiye HACAC (HİCÂC) Kaş kemiği HACACE (C: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı HACALET Utanma Utanç HACALET-ÂVER f Utandırıcı Utanç veren HACAMET (Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak HACAT (Hacet C) Hâcetler İhtiyaçlar HACB Men´etme Mahrum etme HACB-İ HİRMÂN Huk: Bir vârisi mirastan tamamen mahrum etme HACB-İ NOKSAN Bir vârisi mirastan kısmen mahrum etme HÂCC (C: Hüccac) Hacca gitmiş kimse Hacı HACC Kasdetmek Muârazada delil ve bürhan ile galip olmak * Bir yere çok tereddütle varıp gelme * Şâyan-ı tâzim bir şeye teveccüh * Bir şeyden feragat etmek * Fık: İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Mekke-i Mükerreme´deki Kâbe-i Şerif´i usulüne uygun olarak Arabi Zilhicce ayı, Kurban Bayramı günlerinde bir defa ziyaret etmekFarz olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de Hacc-ı Asgar denilir Maamafih arefe günü cumaya tesadüf eden bir hacca da Hacc-ı Ekber denilir HACC-I İFRAD Umreye niyet etmeksizin yalnız başına yapılan farz, vâcib veya nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur Bunu yapana "müfrid" denir HACC-I KIRAN Hac aylarından önce veya hac aylarında hac ile umrenin ikisi için birden ihrama girilip umre yapıldıktan sonra usulü dairesinde ifa edilen hacca denir Bunu yapan kimseye "karin" denir HACC-I TEMETTU´ Hac mevsiminde evvelâ umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra; aynı mevsimde daha yurda, aile ocağına dönülmeden tekrar ihrama girilerek usulü dairesinde yapılan hacdır Bunu yapan kimseye "mütemetti" denir HACC SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 22 suresidir HACCAC Çok eskiden Irakta vâlilik yapan fakat, Hz Resul-ü Ekremin (ASM) soyundan gelenlere ve onlara taraftar olanlara çok zulmeden, haddini aşmış bir zâlimin ünvânı Asıl ismi Yusuf bin Sakafi´dir Haccac-ı Zâlim diye de anılır HACCAL Şatafatlı, debdebeli, gösterişli HACCAM Hacamat eden, kan alan HACCAR Taş işçisi, taş işinde çalışan, taşçı HÂCCE (C: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe´yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız * (C: Hâcc) Bir cins diken HACCE Cadde HÂCC-ÜL HAREMEYN Usulüne uygun surette, Mekke-i Mükerreme´yi ve Medine-i Münevvere´yi ziyaret eden HÂCE f Hoca, efendi, sâhib, muallim, âile reisi HÂCE-İ ÂLEM (Hâce-i Kâinat) Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) bir ünvanı HÂCE-İ EVVEL Milletin ilmen ve fikren terakki etmesi için, çeşitli bilgileri, halkın rahatlıkla anlayabileceği bir lisan ile yayan kimse HACEB Gırtlak HACEBE (Hâcib C) Perdeciler, kapıcılar * İnsanın oturak yeri olan uzvu, kalça (İkisine "hacebetan" derler) HÂCEGÂN (Hâce C) f Hocalar * Eskiden yüzbaşı rütbesi karşılığında sivil rütbe * Bâb-ı Âli kalemleri efendilerinden hususi bir rütbe taşıyan adam HÂCEGÂN-I DİVAN-I HÜMAYUN Eskiden devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve bir takım mühim memuriyetlerde bulunanlar hakkında kullanılan bir tâbirdi İkinci Mahmud zamanında yenilikler yapılıp memuriyete mahsus rütbeler ihdas olunurken hâcegânlık da rütbe sayılmış ve bunlara ait nişanla, resmi günlerde giyecekleri elbise de tâyin olunmuştu Bu suretle hâcegân-ı divân-ı hümâyun tâbiri de tarihe karışmıştı (OTDS) HACEGÎ f Tüccar, ticaretle meşgul olan kimse * Efendilik, hocalık HACEL (Hacl) Utanma, sıkılma, hayâlılık HACEL Keklik kuşu HACELAN Ayağında köstek olan kişinin yürümesi * Bir ayak üstüne yürümek HACELE (C: Hacel-Hacelân-Haclâ) Dişi keklik * Çeşitli elbiselerle süslü gelin evi HACEN Eğrilik HACER Taş, kaya * İsmail Peygamber´in anasının ismi HACER-İ SEMAVÎ Gökten düşen taş * Gök taşı HACERAT (Hacer C) Taşlar, kayalar HACEREYN İki taş * Mc: Altun ile gümüş HACER-ÜL ESVED (El-Hacer-ül Esved) Kâbe´de bulunan meşhur siyah taş Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir (İslâm Ansiklopedisi´ne göre: Kâbe´nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir halka ile çevrili ve bir adı da El-Ruh-ul Esved denilen taştır)Rivayetlere göre; bu semavi bir taş olup Hzİbrahim Aleyhisselâm´a Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirildi Daha evvel Ebu Kubeys Dağı´nda muhafaza ediliyorduHz Ömer Radiyallahu anhu, Hacer-i Esved´e yaklaşıp öpmüş ve demiştir ki; "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaatı olmayan bir taş parçasısın Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seni takbil ettiğini görmese idim, aslâ seni takbil etmezdim" (Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi) Kâbe´nin şark köşesinde ve yine yerden bir buçuk metre yüksekte diğer bir taş, El-Hacer-ül Es´ad (Mes´ud) da vardır ki; tavaf esnasında buna yalnız el ile temas edilir HÂCE-SERA f Haremağası, hadımağası HÂCET (C: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık HÂCETAŞ f Eskiden bir efendinin müteaddit kölelerinden her biri HÂCETMEND f İhtiyaç sahibi, muhtaç HÂCET-MENDÂNE f Muhtaçcasına, ihtiyaçlı olarak HÂCET-MENDÎ f Muhtaçlık, ihtiyaçlı olma HÂCETREVA İhtiyacı gideren, ihtiyaç olan bir şeyi te´min eden HACEVCA´ Uzun ayaklı adam * Uzun adam HACEZE Zâlimler HACFE (C: Hucuf) Sade demirden olan kalkan HACHACE Korkudan melul olmak * Sırrını demek isteyip yine dememek HACHACE Gizlenmek HACI (C: Hüccâc) Hacc farizasını yerine getirmiş olan müslüman HACIYATMAZ Dibindeki ağırlıktan dolayı yere ne şekilde bırakılırsa bırakılsın, dik bir durum alan oyuncak * Mc: Zor durumlarda kendisini çabucak toparlamayı beceren kişi HACÎ (Hicv den) Hiciv yazan, hicveden, yeren HÂCİB Perde * Perdeci Kapıcı * Eskiden Osmanlı İmparatorluğu zamanında Devlet Reisinin en yakın me´muru Vezirler veya âmirler * Kaş HÂCİB-İ BÂRİ Cebrail (AS) HÂCİB-İ YEMİN Sağ kaş HÂCİB-İ YESAR Sol kaş HÂCİBEYN İki kaş HACÎC (Hâcc C) Hacılar HACİD Uyuyucu, uyuyan HACİF Karın gurultusu HACİL Utanmış Utanan Utanmaktan yüzü kızaran HACİL Ayaklarından üç tanesi beyaz olan at HACİL Otu çok olan yer HACİM Saldıran Hücum eden HACİM (Bak: Hacm) HACİN Küçük hayvan * Büluğdan önce evlenmiş olan kız HACİR Hicret eden Bir yerden bire yere göçen * Sayıklıyan HACİRE (C: Hâcirât) Terbiye sınırlarına sığmayan kötü söz ve hezeyan * (C: Hevâcir) Günün en sıcak anları HACİRÎ Yapıcı, kurucu HACİS Tasa, keder, hüzün, gam * Hâtıra Kalb ve hissin en derin ve gizli sesleri HACİSE (C: Hevâcis) Merak, kalbe gelen endişe HACİYAN (Hâcı C) Hacılar, hacc farizasını yerine getirmiş olan müslümanlar HACİZ Ayıran Bölen * Vücudun içindeki bazı uzuvları ayıran karın zarı gibi zarların adı * Haczeden Borcunu ödeyemeyenin diğer mallarına el koyan * Tıb: Bâdemin içindeki bazı oyukları ayıran bölme zarlarına denir (Bak: Hicab) HACL (HİCL) (C: Ahcâl-Hucul) Köstek * Bukağı * Küçük deve yavruları HACLA´ Ayakları beyaz olan koyun HACLE (Haclegâh) f Gelin odası Gerdek odası HACLET Şaşırma, acaibine gitme, taaccüb * Utanma, arlanma HACLET-ÂVER f Utanç verici, utandırıcı HACLET-DİH f Utanç verici, utandırıcı HACLET-ENGİZ f Utandırıcı, sıkıltıcı HACM (Hacim) Bir cismin kapladığı yer Cirm Cüsse * Emmek Massetmek HACM-İ İSTİABÎ Bir şeyin içine alabildiği miktar HACMEN Büyüklükçe Hacim bakımından HACR (Hicr) Men´etmek Birisine bir şeyi yasak etmek Malını kullanmaktan men´etmek * Kucak Ağuş HACRA´ Taş gibi katı ve sert olan şey HACREN Malını kullanmaktan menetmek suretiyle HACUC şiddetli esen rüzgâr HACUN Eğrilik * Uzak * Mekke´de bir dağ HACUR (C: Hucerât) Dere kenarı HACZ Men´etmek Mâni olmak * İki şeyin arasını ayırmak * Alacaklı, borçludan alacağını alabilmesi için borçlunun malına el konulmak HAÇ (Ermeniceden) Put Haç İstavroz |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAD f Çaylak kuşuHAD´ $ (Hıd´) : Aldatmak * Dühul etmek, girmek * Kurumak HAD´ Baş aşağı eğmek * Tevâzu etmek HAD´A Kamçıdan çıkan ses HADAA (Hâdı´ C) Hileciler, hilekârlar, aldatıcılar, dalavereciler HADACİR Sırtlan HADAD Mürekkep * Nakış * Akılsız, ahmak adam * Kolay HADAD Küçük, beyaz boncuk HADADE Hamâkat, ahmaklık HADAE İki yüzlü balta HADAFİL Eski kaftanlar, eski elbiseler HADAİ´ (Hadîa C) Hileler, dalavereler, aldatmalar, yalanlar HADAİC (Hidâce C) Deveye yüklenen yükler HADAİD (Hadîd C) Demirden yapılmış şeyler Sert şeyler HADAİK (Hadîka C) Bahçeler HADAİK-I HÂSSA Saray bahçeleri Bunlar biri saray içinde, diğeri saray dışında olmak üzere iki kısımdı Saray içindeki bahçe ve bostan işleriyle meşgul olanlara "Has Bahçe Bostancıları"; saray dışındakilere ise "Hassa Bostancıları" denilirdi Saray dışı bahçe ve bostanların bazıları şunlardı: Kadıköy bağı, Davut Paşa bahçesi, Beşiktaş bahçesi, Dolmabahçe, Paşa bahçeşi, Florya, Fenerbahçe, Alibeyköyü, Hasköy bahçeleri ve daha birçok bahçe ve bostanlar (OTDS) HADAK Patlıcan HADAKA Elmas * Her görüp beğendiğini aldırmak için kocasına teklif eden kadın HADALET Baldırı ve kolu etli olma HADAN Necid´de bir dağ HADANE Çocuk beslemek HADAR Suyu çok olan süt HADAR Mukim olmak, ikâmet etmek, oturmak HADAR Çabuk yetişen ot HADARET Bir şeyin yanında bulunmak * Huzur Yakında olmak * Hazır etmek Hazır olmak * Medeniyet HADASET Gençlik Yenilik Tazelik Yeniden oluş Bir şeyin evveli, ibtidası HADB şefaat etmek HADB Vurmak, darb etmek * Deriyi etiyle ayırmak * Isırmak * Yalan söylemek * Uzunluk HADBA´ (C: Hudeb) Kalçaları sıyrılıp çıkan zayıf dişi deve HADBA´ Uzun boylu akılsız kadın * Yumuşak gönüllülük HADBE Arka yumruluğu, kamburluk HADC Deve palanı HADD Hudut Çizgi Sınır * Cürüm * Salahiyyet * Şeriatça verilen ceza * Derece Son derece Münteha * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik * Def etme Men etmek * Keskin Sivri * Sert Gergin * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas * Ekşi * Tesirli, müessir HADD-İ ASGAR Man: Bir hükmün veya neticenin mevzuu Küçük kaziye HADD-İ BÜLUĞ Büluğa erme yaşı Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş HADD-İ EKBER Man: Bir hükmün veya neticenin mahmulü, yani sıfatı veya hali, oluşu Büyük kaziye HADD-İ EVSAT Man: Hadd-i asgar ile hadd-i ekberden çıkartılan diğer bir hüküm veya netice Meselâ: Âlem hâdistir Bunu, bu dâvayı isbat için: "Çünkü: Âlem mütegayyerdir ve her mütegayyer hâdistir" dediğimizde: Âlem, "hadd-i asgar"; hâdis, "hadd-i ekber", mütegayyer, "hadd-i evsat" olur HADD-İ İ´CAZ Edb: Fasahatın mu´cize şeklinde olanı (Bak: İ´caz) HADD-İ İMKÂN Mümkünün son haddi Olabilirlilik İmkân nisbetinde olan HADD-İ İTTİSAL Bitişme noktası HADD-İ KAT´-İ TARÎK Huk: Yolkesenlere verilecek ceza HADD-İ KAZİF Nâmuslu bir kadına zina isnad edene karşı verilen şer´î ceza HADD-İ KEMAL Olgunluk hâli Kemalât haddi HADD-İ KİFAYE Kifâyet derecesi, yeterlik derecesi HADD-İ KUSVA Son derece Son had HADD-İ MA´RUF şeriatça bilinen, makbul olan had Emredilen, müsaade edilen hudud HADD-İ MÜNTEHA Son nokta HADD-İ MÜŞTEREK Ortak derece HADD-İ SEKR Fık: Şarap haricindeki diğer içkilerin bil´ihtiyar içilmesinden hâsıl olan sarhoşluğun icab ettirdiği ceza HADD-İ ŞER´Î Şeriat kanunlarıyla verilen ceza HADD-İ ŞÜRB Fık: Az veya çok miktarda şarap (alkollü içki) içilmesinden dolayı uygulanacak ceza HADD-İ TE´DİB Bir suç işleyeni başkalarına örnek olacak şekilde cezalandırmak Darp ve ta´zir gibi HADD-İ ZÂTINDA Aslında Yaradılışında HADD-İ ZİNA Zinâ suçu işleyene verilen ceza HADD Gürültülü bir sesle çağıran * Denizden gelen gürültülü dalga sesi * Gürültü ile yıkılan HADD Yol * İnsan cemaatı * Bir şeye tesir ederek iz bırakmak * Yanak, yüz, vecih * Yeri kazmak, yeri yarmak HADDA´ (Hud´a dan) Aldatıcı, hilekâr, dalavereci HADDA Deve çobanı HADDAD Demir işleri yapan usta, demirci, çilingir * Muhâfız, bekçi, gardiyan * Kapıcı HADDADÎ Demircilik HADDAM Muvaffakiyetli kişi * İşlerinde başarılı ve becerikli kimse * Çalışkan ve gayretli olan * Hademe, hizmetçi HADDAN İki yanak HADDAS (Hads den) Anlayışlı, zeki, çabuk kavrayan HADDE Erimiş madeni döküp tel yapmağa mahsus delikli maden levha HADDE-İ TEDKİK İnceden inceye araştırmak HADD-NA-ŞİNAS f Haddini bilmez HADEB Kambur olma, kamburluk HADEB Uzun boylu, akılsız kimse HADEBE Kambur, yumru * Vücuttaki kamburluk HADEBİYYET Yumruluk, kamburluk HADED Engel, mâni, set HADEKA Gözün siyahlığı, gözbebeği HADEKA-İ AYN Göz güllesi, göz hadakası HADEMAT Hademeler Hizmetçiler HADEME Hizmetçiler, hâdimler * (C: Hıdâm) Halhal * Devenin ayağını bağladıkları kayış HADENG (Hadenk) f Kayın ağacı * Kayın ağacından yapılmış ok HADER Uyuşma HADER-İ UMUMÎ Bütün vücudu kaplayan uyuşukluk HADERNAK Örümcek HADES Yeni olmak Eskiden olmayıp sonradan görülmek * Taze Yiğit Genç * Fık: Abdest almayı icabettiren hal Bazı ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve necaset-i hükmiye sayılan hal * Pislik HADES-İ ASGAR Fık: Taharet-i suğra ile, yani yalnız abdest ile giden taharetsizlik hali Bevletmek, kan gelmek sebebi ile hasıl olan hades gibi HADES-İ EKBER Fık: Taharet-i kübra ile, yani gusül abdesti ile giderilen taharetsizlik halidir HADES (Hads) Sür´atle idrak etmek Zan ve tahmin eylemek Fikrini, re´yini bildirmek Bir sözün mâna ve mefhumunda, bir hususun vaz´ ve üslubunda başka tarz tasavvur eylemek (Bak: Hads) HADESAN Şanssızlık, kısmetsizlik, talihsizlik * Kaza HADESAT (Hades C) Hadesler Pislikler (Bak: Hades) HADEYAN Yelmek HADF Yürüme hızı HADI´ Alçaltıcı * Gönül alçaklığı ve huzu ile muttasıf HADIL Yumuşak taze ot * Islanmış, nemlenmiş HADIM AĞASI (Bak: Hâdim ağası) HADINE Süt nine HADIR Tembel, uyuşuk, uyumuş HADIYD (Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer * Dağ eteği Zir Alçak yer * Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta HADÎ Birinci * Mazluma yardım eden * Deveyi şarkı söyleyerek süren HADİ´ Hileci, aldatıcı * Bozuk, fena HÂDÎ Hidayete ermiş Mürşid Rehber, delil Hidayet yolunu gösteren Hidayete, doğruluğa eriştiren Önde giden HÂDİY-ÜT TARİK Hidayet yoluna sevkeden, mürşid Doğru yolda giden HADÎA (C: Hadâyi´) Ustalıklı bir şekilde aldatma, oyun yapma HADÎA Davarın karnından gelen ses HADİÂNE f Hile ile, hile yaparak HADÎ AŞER Onbirinci HADÎB Kınalı, kına yapılmış * Boyalı, boyanmış HADİC(E) Vaktinden evvel doğan erkek veya kız çocuğu HADİD Demir, çelik Sert, kavi olan * Çabuk kavrayışlı, keskin, öfkeli, hiddetli, titiz * Hudut ve sınır komşusu HADİD-ÜL BASAR Gözü keskin HADİD-ÜL MİZÂC Öfkeli, çabuk kızan HADİD-ÜN NAZAR Görüşü keskin olan HADİD SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 57 suresi HADÎD Dağ eteği * İçinde yağmur suyu biriken alçak çukur * Arz, yer, dünya HÂDİFE Halktan bir kısım HADÎKA Etrafı duvarla çevrilmiş bahçe Sulu, ağaçlı bahçe HADÎKA-YI FERAHFEZA İç açan bahçe Gönüle ferahlık veren bahçe HÂDİL (Hadl den) Aşağıya sarkıtılmış * Gözlerinde ve ağzında çıban olan deve yavrusu HADÎLE Çayır, çimen HÂDİM (Hidmet den) (C: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan * İmân ve İslâmiye´te ve millete faydalı olmağa çalışan * Erkekliği yok edilmiş olanlar Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi Osmanlı İmparatorluğunda bunlardan, büyük mevkilere yükselenler olmuştur Hattâ sadrazam olanlar bile vardır HÂDİM-ÜL FUKARA Fakirlere hizmet eden HÂDİM-ÜL HAREMEYN-İŞ ŞERİFEYN Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır Haremeyn; Mekke ile Medine´ye denilir İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir Haremeyn´in Hâdimi mânasına gelen bu tâbir ise ilk evvel Yavuz Sultan Selim hakkında kullanılmış, daha sonra bütün padişahlar hakkında istimal olunmuştur Yavuz Sultan Selim Han Halep´i fethettiği haftanın ilk cum´a namazını Melik Zâhir camiinde eda ederken, hatib hutbede "Malik-ül Haremeyn-iş Şerifeyn" şeklinde adını anar anmaz, Yavuz Selim derhal yerinden kalkarak: "Haremeyn´in maliki olmak ne haddimdir Ben Haremeyn´in hizmetkârı olmakla iftihar ederim" demek suretiyle tevazu göstermiş ve bu tabir ondan sonra, hutbelerde o suretle söylenmiştir HÂDİM Yıkıcı olan, yıkan, tahrib eden HÂDİM-ÜL LEZZAT Lezzetleri mahveden, yıkan (Ölüm) HADİM AĞASI Erkekliği yok edilmiş olan Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi (OTDS) HADİME (Hâdim den) Kadın hizmetçi HADÎME Su içinde eriyince pişmiş olan buğday HADÎN (C: Hudenâ) Sâdık dost, vefadar arkadaş HADÎN-İ KADÎM Eski dost HADİN Bir kuş cinsidir (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider) HADİR Öten güvercin Kişneyen at * Üstü koyu, altı sulu olan yoğurt HADİR (C: Hadere) Şişen aza, yumrulanan organ HADİR Gevşek, tembel, uyuşuk HADÎRE Kalabalık olmayan topluluk * Yaranın içinde toplanan kan ve irin HADÎRE Hurması gök iken dökülen hurma ağacı HÂDİS Yeni Sonradan olan şey Değişen Hudus eden HÂDİS-ÜS SİNN Yaşı taze Genç delikanlı HADÎS Her söylenişinde yeni haber gibi dinlenmeğe lâyık Peygamberimizin (ASM) sözü, emri ve hareketi Sünnet-i Nebeviyye Hadisten bahseden ilim (Bak: Tevâtür) HADÎS-İ Bİ-L MA´NA Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis HADÎS-İ KUDSÎ Mânası Peygamberimiz´e (ASM) vahy veya ilham edilen, kelimesi kendisinden sudur eden kudsî kelâm HADÎS-İ MEŞHUR (Bak: Meşhur) HADÎS-İ MEVZU´ Başkası tarafından söylendiği hâlde Peygamberimize (ASM) isnad edilen hadis Muan´an veya senedlerle tesbit edilmemiş hadistir Manası yanlış demek değildir HADÎS-İ MUALLAK Senedinin yalnız ibtidasından bir veya birkaç ravisi hazf edilmiş olan hadistir Meselâ: Bir zat kendi şeyhini ve şeyhinin şeyhini zikr etmeksizin onların fevkindeki râvilerden itibaren senedi zikr etse ta´likte bulunmuş olur (Ist FıkK) HADÎS-İ MÜRSEL Peygamberimiz´den (ASM) işitildiği bildirilen hadis-i şerif HADÎS-İ MÜTEVATİR Kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan cemaatlerin birbirinden ve ilk cemaatin de bizzat Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan rivâyet ettiği Hadis-i şeriftir (İlm-i yakîni ifade eder "Bu hadis-i şerif Peygamber´den (ASM) sâdır olmuş mu " demeğe imkân kalmaz) HADÎS-İ SAHÎH Hakkında şüphe edilemiyen ve doğru senetlere ve râvilere isnad edilerek müsbet olarak kat´i bilinen hadis-i nebevidir HADÎS-İ ŞEYHEYN En muteber ve büyük hadis âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim´den rivayet edilen hadis-i şerif HÂDİSAT (Hâdise C) Yeni olan şeyler Hâdiseler HÂDİSE (C: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay Yeni bir şey, ilk defa olan Haber HÂDİŞE Derisi parçalandığı halde kan çıkmayan yara HÂDİYE Değnek, asâ, sopa * Su içinden sivrilerek yükselen kaya HADL Meyletmek, yönelmek HADLEKA şiddetle bakmak HADM Birşeyi ağzına koyup, bir lokmada çiğneyip yemek HADMA´ Beyaz koyun HADME Ateş gürültüsü HADR Evmek, acele etmek * Vücutta bir organın şişip yumrulaşması * Men etmek, engel olmak * Saçak bükmek HADRA (Müennestir) Yeşillik * Sebze En yeşil Pek yeşil HADRAVAT (Hadrevât) (Hadrâ C) Yeşillikler, yeşillik HADRE Yüz yüze olmak HADREBAN Feryadı şiddetli olan, çok fazla bağıran HADRECE Bükmek * Sağlam yapmak, sağlamlaştırmak HADS Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hâsıl olan ilim Sür´at-i intikal Ani ve doğru idrâk Delilden neticeye çabuk varmak(Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz Kendi nefsini inkâr etse de onu görür Onu düşünür Ona müteveccihtir Hads ki, şimşek gibi sür´at-i intikaldir, dâima onu tahrik eder Hadsin muzâafı olan ilham, onu dâima tenvir eder Meyelânın muzâafı olan arzu ve onun muzâafı olan iştiyak ve onun muzâafı olan aşk-ı İlâhi, onu dâima mârifet-i Zülcelâle sevkeder Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbiyledir MN)( Hem hiç mümkün müdür ki: O hads-i kat´î, o yakîn-i şuhudî hadsiz emarelerden ve o emareler, hadsiz müşahedat vak´ıalarından ve o müşahedat vakı´aları, şeksiz ve şüphesiz mebâdi-i zaruriyeye istinad etmesin Öyle ise, şu ehl-i edyandaki bu itikadât-ı umumiyenin sebebi ve senedi, tevatür-ü mânevi kuvvetini ifade eden pek çok kerrat ile melâike müşahedelerinden ve ruhanilerin rü´yetlerinden hâsıl olan mebâdi-i zaruriyedir, esasat-ı kat´iyyedir S) HADS-İ SÂDIK Tam, doğru ve şüphesiz idrâk etme ve bilme HADSEN Sezmekle Sür´atle intikal ve idrâk etmekle HADSÎ Hadsle Hadse dâir ve müteallik HADSİYYAT Mümkün olan şeyler Olması ihtimali olan nesneler Mümkinat HADSİZ Hesapsız, sayısız Belirli olmayan, çok HADŞ Kaşımak * Tırmalamak HADŞE (C: Hadeşât) Vesvese, kuruntu, merak, ye´s, üzüntü, hüzün HADŞE-İ DERUN İç sıkıntısı, gönül üzüntüsü HADŞE-AVER f Rahatsızlık veren, insanı sıkıntıya koyan HADŞE-NİSAR f Merak veren, vesvese HADUN Memesinden biri diğerinden uzun olan koyun HADUR Yemen diyarında bir şehrin adı HADUR İniş * Alçak yer HADUŞ Pire Sinek HADV Sürmek HADY Evmek, acele etmek * Rüzgârın esmesi |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAFA Gizlilik Gizli olmak Saklılık HAFA Berdi denilen otun beyaz ve yaş olan kökü HAFA´ Yalın ayak yürümek HAFA (HAFÂYE) Çok yürümekten adamın ayağının ve davarın tırnağının aşınması HAFAFÎŞ (Huffâş C) Yarasa kuşları HAFAGÂH f Gizlenilecek yer, gizlenme yeri, siper HAFAİR (Hafîr C) Oyuklar, delikler, çukurlar HAFAK (HAFAKAN) Muzdarib olmak, acı çekmek * Deprenmek HAFAKAN Sıkıntı Kalb çarpıntısı Iztırab HAFAT (Hâfe C) Sahiller, deniz kenarları, kıyılar HAFAVE Bir kimseyi mübâlâga ile sormak * Şefaat etmek * İkramda ve iltifatta mübâlağa etmek HAFAYA (Hafi C) Gizli şeyler Sırlar HAFAYA-YI UMÛR İşlerin gizli tarafı HAFAZA (Hâfız C) Muhafızlar Muhafız melekler HAFC Titremek * Ayağını eğri basan HAFCAG Tatar beyi (Aslı: Kıpçak) HAFD Evmek, sür´at HÂFE (C: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı * İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik HÂFE-İ NEHR Nehir kenarı HÂFE-İ TARÎK Yol kenarı HAFE İçine bal konulan sahtiyan tuluk HAFEDE (Hafid C) Yardımcılar, hâdimler HAFEF Fakirlik Darlık * Şiddet HAFELLEH Ayaklarının uç kısmı birbirine yakın olup, ökçeleri uzak olan HAFENDER Malını güzel tedbirlerle çoğaltan mal sahibi HAFER Çukurdan çıkartılan toprak * Dişin çürümüş kısmı veya kiri HAFER Çok fazla utanmak HAFEŞ (C: Ahfâş) İğne ve iplik koyacak kap * Sel HAFEŞ Gözün küçük olması ve görme kuvvetinin zayıf olması (Öyle kişiye "ahfeş" derler) HAFET Islıklı yılan HAFF Bir şeyin etrâfını dolanan Bir nesnenin çevresini dolanan HAFF Tavaf etmek * Süslemek * Hizmet etmek * Kesmek HAFF Alaca renkli at HAFFAF Ayakkabı, terlik vb gibi şeyler yapan ve satan Kavaf HAFFANE (C: Haffân) Deve kuşu yavrusu * Hizmet * Maiyyet HAFFAR Çukur kazan, kuyu kazan HAFFE (C: Hıff) Çulhaların bez sardıkları ağaç HAFHAFA (C: Hafâhıf) Köpeğin, yemek yerken ses çıkarması * Sırtlan sesi HAFIK Ufkun nihayeti Şark veya garb tarafı * Vuran, çarpan, çırpınan HAFIKAN (Hâfıkeyn) Mağrib ile maşrık Şark ile garb Doğu ile batı HÂFIZ Kur´ân-ı Kerim´i tamamen ezbere okuyan * Kur´an-ı Kerim´in mânası ile beraber her şeyini yaşamaya ve muhafazaya çalışan * Muhafaza eden Koruyan Hıfzeden (Hadis ilmi ile meşgul ve mütehassıs olup yüzbin hadis-i şerifi senetleri ile beraber ezberden okuyanlara da Hâfız-ül hadis denirdi) (Ist Fık K) HÂFIZ-I HAKİKÎ Hakiki ve tam muhafaza eden (Allah) HÂFIZ-I KÜTÜB Kitabları hıfzeden, saklayan Kütüphane me´muru, kütüphaneci HÂFIZ-I ŞİRAZÎ (Bak: Sa´d-ı Şirazî) HÂFIZ Alçaltıcı * İnsana haddini bildiren * Rahatta olan HÂFIZA Muhafaza eden Ezberleme kuvvesi Kuvve-i hâfıza HÂFIZA-PİRÂ f Hafızayı süsleyen * Uğur sayılarak ezberlenen şey HAFİ Yalın ayak yürüyen veya koşan * Çok ikram eden insan İnsanı güler yüzle karşılayan HAFÎ Gizli Açıkta olmayan Saklı * Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız HAFÎD Evlâd Oğul Torun HAFÎDE Kız torun HAFİF Ağır olmayan Hafif Yeğni HAFİF-ÜL MİZAC Kararsız, hoppa, temkinsiz HAFİF-ÜR RUH Ruhu hafif olan, hoşsohbet HAFÎF Kuş uçarken, at koşarken veya rüzgâr eserken meydana gelen hışırtı, hışlama HAFİF-İ KEBUTER Güvercinin uçarken çıkardığı ses HÂFİL Dolu, mümteli HÂFİR Kazan, kazıcı, hafriyat yapan Yerde çukur açan(Esâsen kazıcı mânasına sıfat olmakla beraber, atın tırnağına isim olmuştur Ve o münasebetle tırnağının kazdığı çukura, yani izine ve o suretle açılan çığıra dahi merdiyye mânasına râdiye ıtlak olunur ET) HÂFİR-İ Bİ´R Kuyu kazan HÂFİR-İ KABR Mezar kazan, mezarcı HAFÎR Kazılmış yer Çukur Mezar HAFİR (C: Havâfir) Davar tırnağı HAFİRE Evvelki hâline ve evvelki yerine dönmek HAFİŞE Sel yolu HAFİY Her şeyi arayıp bilmiş olan âlim * Bir şeyi mübâlağa ile arayıp bilen kimse HAFİYE Saklı ve gizli şeyleri araştıran * Casus * Polis HAFİYE (HÂFİYYE) (C: Havâfi) İnsan bedeninde gizli olan can * Kuş kanadında ebâhirden sonra olan dört kısacık yeleklerin her birisi * Gizli, mestur HAFİYEN İkram ederek * Yalınayak olarak HAFİYYAT Gizli şeyler Gizlilikler HAFİYYAT-I UMÛR İşlerin saklı tarafları, gizli kısımları HAFİYYEN Gizlice, saklı olarak, gizliden Aşikâr olmıyarak HAFİYYETEN Gizlice, gizli ve saklı olarak HAFİYY Ü CELÎ Gizli ve âşikâr HAFÎZ Esirgeyen Koruyan Muhafaza eden Muhafız HAFÎZ Hodbinliği, kibri, serkeşliği kırılmış kimse Aşağı basılmış HAFİZALLAH Allah korusun Allah muhafaza etsin, Allah saklasın (anlamındadır) HAFÎZİYYET Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik * Cenâb-ı Hakk´ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı Cenab-ı Hakk´ın muhafaza ediciliği(İsm-i Hafız´in tecelli-i etemmine işaret eden: $âyetidir Kur´an-ı Hakîm´in bu hakikatına delil istersen: Kitab-ı Mübin´in mistarı üstünde yazılan şu kâinat kitabının sahifelerine baksan, ism-i Hafîz´in cilve-i azamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-ı kübrasının naziresini çok cihetlerle görebilirsin Ezcümle: Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrâfil-vâri melek-i ra´d; baharda, nefh-i Sur nev´inden yağmura bağırması, yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benziyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz´in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fâtır-ı Hakîm´den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki: Onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor Çünki görüyorsun ki: O birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu Fâtır-ı Hakimin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı Serpiyor, dallarının elleri ile bizlere uzatıyor İşte bu, ona sureten benziyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçek ile, hercâi menekşe gibi çiçekleri verdi Bizler için süslendi Yüzümüze gülüyorlar; kendilerini bizlere sevdiriyorlar Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi Ve sünbül ve ağaç oldular Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar Tâ nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler Ve hâkeza kıyas et Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti İçinde hiçbir galat, kusur yok $ sırrını gösterir Herbir tohum, ismi-i Hafîz´in cilvesiyle ve ihsaniyle ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan Zât-ı Hafîz, kıyamet ve haşirde, hafîziyyetin tecelli-i ekberini göstereceğine kat´i bir işarettir Evet bu ehemmiyetsiz, zâil, fâni tavırlarda bu derece kusursuz, galatsız hafîziyyet cilvesi bir hüccet-i katıadır ki; ebedi te´siri ve azim ehemmiyeti bulunan emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef´al ve âsâr ve akvâlleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek Âyâ bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak Hâşâ! Belki insan, ebede meb´ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzeddir Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek Ya taltif veya tokat yiyecek İşte hafîziyyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr âyetin hakikatına şâhidler had ve hesaba gelmez Bu mes´eledeki gösterdiğimiz şahid; denizden bir katre, dağdan bir zerredir L) HAFK Naldan çıkan ses HAFL Kederlenme, hüzünlenme, tasalanma * Toplantı, toplanma HAFNE (C: Hafenât) İki avuç dolusu olan şey HAFR Kazmak ve çukur etmek HAFR Ahdinde durmamak * Kiraya vermek HAFRİYAT Yeri kazıp derinleştirmeler Kazılar HAFS Toplama, cem´etme Biriktirme HAFS Hız Sür´at HAFS Her nesnenin boşu HAFSA Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) zevcelerinden biri ve Hz Ömer´in (RA) kızı HAFŞ Tıb: "Tavuk karası" adı verilen bir göz hastalığı HAFŞ Celbetmek, çekmek * Yeri kazıp oymak * Birbiri ardınca tez tez gelmek HAFT Dövmek HAFT Sâkin olmak * Sözü gizli söylemek HAFTA f Yedi günden ibaret müddet Yedi günlük müddet HAFTAN Eskiden savaşlarda zırh üzerine giyilen bir cins pamuklu elbise * Kaftan HAFUD Karnındaki yavrusunu âzası belirmeden düşüren deve HAFUR Bir ot cinsi HAFV Men etmek, mâni olmak, engel olmak HAFY Gizlemek * Setretmek, örtmek * İzhar etmek, görünmek * Parlamak, yıldıramak HAFZ Aşırı olmama hali * Refah ve ferahlık Huzur ve rahat * Yavaş yavaş mülayim yürüyüş, itidal Alçak * Kelimenin son harfini esre, yâni "i" diye okumak * Sözü boğaz içinden söylemek HAFZ Taşımak için hazırlanmış ev eşyası Ev eşyası taşıtılan deve * Bir şeyi eğmek veya elden bırakmak |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAH f (Hasten : "İstemek" mastarından yapılmıştır) Kelimenin sonuna getirilerek isteyen, ister mânasında terkib yapılır Meselâ: Bed-hah $ : Kötülük isteyen HAHAM Mûsevilerin dinî reisi, râhibi, âlimi HAHAN f İstekli, arzulu, tâlib HAHEM (Hâsten) mastarından, "İsterim" mânasına fiildir HAHER f Kızkardeş Hemşire HAHERÎ f Hemşirelik, kızkardeşlik HAHER-ZADE f Hemşirezade, kızkardeş çocuğu Yeğen HÂHİŞ f Fazla arzu, isteyiş HÂHİŞ-İ VİCDANÎ Vicdanî isteyiş ve arzu HÂHİŞGER (HÂHİŞKER) f Arzulayan İsteyen İstekli HÂHİŞGERAN (HÂHİŞKERÂN) f Hâhişgerler, istekliler, tâlibler HAH NA-HAH f İster istemez HAİB (Heybet den) Kokan, Utanan Utangaç HAİB Mahrum Ümidsiz Kederli Me´yus Bi-behre olan HAİBEN Muvaffakiyetsiz olarak Mahrum olarak HAİBÎN (Hâib C) Zarar ve ziyâna uğrayanlar * Mahrum olanlar * Me´yus olanlar, üzülenler HAİC (Hâyic) Coşkun, heyecanlı HAİD Pişman, nedamet eden, tövbekâr, nâdim HAİF (Havf dan) Korkan Korkmuş olan HAİF Gadir eden, azarlayan Zulmeden HAİFEN Korkarak, korkakçasına HAİFANE Korkakcasına, ödlekçesine HAİK (C: Hayyak) Çulha HAİL Perde Mânia İki şey arasını ayıran HAİL Korku ve dehşet veren HAİLE Neticesi fâcialı tiyatro piyesi Trajedi (Bak: Dram) HAİM (Hâyim) Hayrette kalan Mütehayyir Sersem HAİN Emanete hıyanet eden İyiliğe karşı kötülük eden HAİNANE Hâincesine, hâin bir kişiye yakışır şekil ve surette HAİR Hayrette kalmış, mütehayyir Şaşırmış, taaccüb etmiş HAİR-İ BAİR Şaşkın, sapıtmış * Aklını kaybederek ne yapacağını bilemiyen HAİT Bir yeri çevreleyen duvar Tahta perde Çit HAİZ Bir şeye sahip olma Sahip Mâlik * Yer tutan * Akranından mümtaz olan HAİZ-İ EHEMMİYET Ehemmiyetli, mühim, önemli HAİZ (Bak: Hayz) HAK (Bak: Hakk) HÂK Vasat Vasatî Orta HÂK f Toprak Turab(Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âliTâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir) HÂK-İ MEZAR Mezar toprağı HÂK-İ PÂK Temiz toprak HÂK-İ VATAN Vatan toprağı HAKAİD (Hakd C) Kinler, garezler, hasedler HAKAİK (Hakayık) (Hakikat C) Hakikatler HAKAİK-I NİSBİYE Nisbete, ölçüye göre olan hakikatlar(Hakaik-ı nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır Ve kâinattaki nizam, ancak hakaik-ı nisbiyeden doğmuştur Ve hakaik-ı nisbiyeden kâinatın envaına bir vücud-u vahid in´ikas etmiştir Hakaik-ı nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur Hattâ bir zatın hakaik-ı hakikiyesi yedi ise, hakaik-ı nisbiyesi yediyüzdür Binaenaleyh kubuh ve şerde, şer varsa da, kalildir İİ) HAKALLED Dar gönüllü, bahil kimse HAKAN Eski Türklerde hükümdar mânasınadır HAKAN-I MAĞFUR Ölmüş hükümdar HAKANÎ Hâkan ile ilgili, hâkana mensub HAKARET Küçüklük İtibarsızlık Hor ve hakir görmek Küçümseme Küçük görme Tâzimsizlik HAKARET-ÂMİZ f Hakaretle karışık Hakaretle beraber HAKAYIK (Bak: Hakaik) HAKAYIK-I NİSBİYE (Bak: Hakaik-ı nisbiye) HAKAYIK-I SEB´A Yedi hakikat Fatiha suresinin yedi âyeti İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar Kur´an-ı Kerim´in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar HAKAYIK-ÜL VEKAYİ´ Hâdiselerin hakikatları HAKB Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip * Tutulmak HAKBA´ Yaban eşeğinin dişisi HAK-BÎN f Hakkı gören Hak veren Hakka imân eden Hakka inanan HAKBÎZ f Toprak kalburu HAKD Kin tutmak Adâvetini gizlemek (Bak: İhnet) HAKDAN f Dünya, arz, yer HAKEK Yumuşak beyaz taş HAKEM İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden HAKEME (C: Hakemât) Damak geminin halkası HAKEMEYN İki hakem * Tar: Sıffîn Vak´asında Hz Ali (RA) ile Hz Muaviye (RA) arasında hakem seçilen Amr İbn-ül As ile Ebu Muse-l Eş´arî HAK-ENDİŞ f Hakkı düşünen Hakkı arayan, doğruluk için endişe eden HAKESARÎ f Perişanlık, düşkünlük HAKEZA Öylece Bunun gibi Böyle HAKHAH Gecenin ilk saatlerinde gitmek HAKHAKA Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak HAKIB Karnı guruldayan kişi * Necaseti şedit kişi HAKIL Erkek fâre HAKIN Sidik zorluğu olan kimse HAKINE Boğaz altındaki çukurcuk HAKÎ Anlatan Hikâye eden HAKÎ f Toprak rengi Toprakla alâkalı HAKδ Kırağı HAKÎBE Heybe HAKÎK Haklı, hak sahibi olan * Müstehak, lâyık, münasib HAKİKAT (C: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı Mahiyeti Gerçek Doğru Sahih Künh Sâbit ve vâki * Kadirbilirlik Sadâkat, doğruluk Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi (Bak: Mahiyet, Mecaz) HAKİKAT-I HÂRİCİYE Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık HAKİKAT-I SÂBİTE f Sâbit, değişmez hakikat HAKİKAT-BÎN f Hakikatı gören, hakikatı anlayan Hakikatşinas Hakikata inanan HAKİKATEN Doğrusu, gerçekten, hakikat olarak HAKİKAT-GU f Doğru sözlü Doğru konuşan HAKİKAT-PEREST f Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan Dürüst, hakikat âşığı HAKİKAT-ŞİNAS f Hakikatı doğru tanıyan, bilen Hakikata imân eden HAKİKAT-ŞİNASÂNE f Gerçeği, hakikatı tanıyana yakışacak surette HAKİKÎ Gerçek Hakikate mensub Sâhici, doğru HAKÎLE Uzun buğday * Bağırsak içinde olan su HÂK İLE YEKSAN Yerle bir HAKÎM Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan Hikmet mütehasssı İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan * Tabib, doktor HAKÎM-İ LOKMAN (Bak: Lokman) HAKÎM-İ MUTLAK Tam hikmet sahibi olan Cenab-ı Hak (CC) HÂKİM Galib Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (CC) * Memleketi idare eden * Mahkeme reisi (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk´a âit olan Hâkim sıfatı Kur´ân-ı Kerim´de 86 def´a zikredilir) HÂKİM-ÜŞ ŞER´ Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir Kadılar davaları şer´î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir Şeriat hâkimi demektir HAKÎMANE f Hikmetli olarak Hakîm olana yakışır surette HÂKİMANE Hükmederek, hâkim olarak Hâkime yakışır tarzda HÂKİME Kadın hâkim HAKİM EBU ABDULLAH Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi´ (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır Bir çok eser te´lif etmiştir Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır HÂKİMİYYET Hâkim oluş Hükmediş Âmirlik Üstünlük Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali( Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev´i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me´murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler Ş) HAKÎ-NİHAD f Mütevazi, kibirsiz, alçak gönüllü HAKİR Küçük Ehemmiyetsiz Kıymetsiz İtibarsız Kudretsiz HAKİRÂNE f Hakircesine Hakir bir kimseye yakışacak tarz ve şekilde HAKİSTER f Kül, ateş külü HAKİYAN (Hâki C) İnsanlar, nev´-i beşer, dünya halkı HAKK (Bâtılın zıddı) Doğru Gerçek Vâcib ve lâzım olan Her sâbit ve doğru olan şey Adalet Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti * Dâva ve iddia * Hakikate uygunluk * Geçmiş, harcanmış emek Pay, hisse * Münasib * Din İslâmiyyet * Kur´an * Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan * Kıyamet * Mahz-ı hakikat * Yapacağını yalansız yapan kimse * Musibet HAKK-I ÂMİRİYYET Âmirlik hakkı HAKK-I İHTİTAB Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı HAKK-UL YAKÎN (Hakk-al yakîn) Mârifet mertebesinin en yükseği En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak hali Ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle yakından duyup yaşadığımız gibi (Bak: Yakîn) HAKK Kazıma Oyma Maden üzerine yazı işlemek HAKK-İ MÜHÜR Mühür kazıma HAKK-İ SEHV Yanlışı kazıma HAKKA (Hakkan) Doğru olarak Gerçek Hakikat olarak Lâzım ve sâbit kılmak HÂKKA Kıyamet günü * Âfet Devamlı musibet (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir) (LR) HÂKKA SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 69 suresi olup Mekkîdir HAKKÂK Hakkeden Mühür vesair kazıyan HAKKÂKÎ Mühür ve saire kazıma, hakkâklık HAKKAK Hokkacı, kutucu HAKKAN Hakikaten, doğrusu HAKKANÎ Hak ve adalete uygun Haklılığa uyar ve yakışır HAKKANİYET Haktan ve doğruluktan ayrılmamak Adalet üzere bulunmak Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek HAKK-BÎNANE f Hakkı tanıyana göre HAKK-BÎNÎ f Hakkı görme, hakkı tanıma HAKK-CU f Hak arıyan HAKKE Arka yükü * Diş HAKKETMEK Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak HAK-GÛ f Doğru ve hak söyleyen HAKK-GÜZAR f Haktan ayrılmayan, hakkı tanıyan HAKKIYET Haklılık HAKK-ŞİNAS f Hakka riayet eden Hakkı tanıyan Hak ile amel eden HAKL Ziraate uygun yer HAKLE (C: Hıkâl) İçinde binâ ve ağacı olmayan mezrea HAKM Atın ağzına gem vurmak HAKM Bir nevi kuş HAKN Sütü tuluma koyup toplamak ve sağıldıkça üzerine koymak * Men etmek, engel olmak HÂK-NİŞİN f Dilenci, sâil, fakir HÂK-NİŞİNÎ f Dilencilik, yoksulluk, fakirlik, sefâletHÂK-PA(Y) $ f Ayağın tozu, ayağın toprağı Ayağın batığı toprak HAK-PEREST HAKR Hor görmek HAKR Cem etmek, toplamak HÂK-RAH f Yol toprağı HÂK-RUB f Süpürge HÂK-SAR f Toz toprak içinde kalmış Perişan hâlli HÂKSARÎ Perişanlık, düşkünlük, rezillik HAK-SEVER Adaletle hareket eden, doğru bildiği şeyden ayrılmayan, dürüst HAKUD Çok kin güden, hasetçi HAKV (C: Ahkâ-Hukka) Fota Don * Böğür HAKVE Yürek ağrısı |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HÂL Durum, vaziyet Görünüş Tavır Suret Keyfiyet * Cezbe * Dert, keder, elem * Mecâl Kuvvet * Gr: Fâili, mef´ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür Halin sâhibine zi-l hâl denirMeselâ : $ Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken) kelimesi, cümledeki mef´ulün hâlini bildirir şimdiki zamanda olan fiilin durumuna da hâl denir HÂL-İ HÂZIR Şimdiki zaman, bu anki durum HÂL-İ İHTİZAR Can çekişme, ölüm ânı HÂL-İ İNTİZAR Bekleme hâli HÂL-İ SAHV Arızi veya dâimi sebeplerle, şuurunu kaybetmiş bir kimsenin, muvakkaten şuurunun yerine gelmesi hâli HAL´ Kaldırma Kal´ etme * Hükümdarı tahttan indirmek Azletmek * Mansıb ve mesnetten ihraç etmek * Elbise gibi şeyleri soymak * Bir şeyi izâle edip ayırmak ve terketmek * Karısını boşamak Evlâdını evlâdlıktan reddetmek HÂL Dayı * Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben HÂL-İ SİYAH Siyah ben HAL´ (HULÂE) Debbâğların dibâgat ettikleri derinin kazıntısı * Vurmak * Men etmek, engel olmak * Hediye vermek, atâ etmek * Cima etmek HAL Küçük Hindistan cevizi HAL (Harf-i cerrdir) İstisnaya delâlet eder HÂL (Hâlen) şimdi Henüz şimdiye kadar Elân HAL´ Boş, hâli * Ayak yolu, abdesthane * Devenin çökmesi HALA (C: Hâlât) Babanın kız kardeşi, hala Arapçada: Ananın kızkardeşi Teyze HAL Yaş ot HALA´ Koparmak * Pişmiş et HALÂA(T) Yüzsüzlük, utanmazlık, hayâsızlık * Kötülüğünden dolayı ailesi ve cemaatı kendisinden ayrılan kimse HALAB f Çamur, bataklık Bataklık arâzi HALACA f Ayak yolu, abdesthane HALAFET Ahmaklık, hamâkat, budalalık HALAHİL (Halhal C) Arap kadınlarının süs olarak ayak bileklerine taktıkları halkalar Bunlar altun veya gümüşten yapılır HALAİF Halifeler HALAİK (Halayık) (Halk C) Mahlukat Yaratılmışlar * Huylar Tabiatlar HALAİL (Halile C) Nikâhlı kadınlar, zevceler, karılar HALAK Nasib, hisse HALAK Eskimiş ve yıpranmış bez Paçavra HALAK (Halka C) Halkalar HALAKA (Hâlik C) Berberler HALAKAT Halkalar HALAKAT Halukluk, güzel ahlâklılık, iyi huyluluk * Düzlük, dümdüzlük HALAKÎ Paçavracı HALAKİM (Hulkum C) İnsan ve hayvanlarda boğazlar HALAL Dostluk, ahbaplık * İki şey arasında açıklık olma HALA´LA´ Erkek sırtlan HALALE Kadın eş Halile, zevce HALAL(ET) İki şeyin arası açık olmak * Dostluk Samimi dostluk HALALUŞ f Kavga, döğüş, şamata, gürültü HALAS Kurtulma, kurtuluş Selâmete ermek HALAS Üzüm ağacına benzer bir ağaç (yanındaki ağaca sarılır gider; hoş kokusu vardır; akik gibi taneleri olur) HALAŞE f Gemi dümeni * Çörçöp HAL-AŞİNA f Hâl ve durumdan anlayan HALAT (Hâlet C) Haller Suretler Keyfiyetler HALAT Kalın ip, gemi ipi HALAT (Hâle C) Halalar Babanın kız kardeşleri Arabçada: Ananın kız kardeşleri Teyzeler HALAVET Tatlılık Şirin olmak HALAVET-İ KELÂM Sözün güzelliği ve akıcılığı HALAVETBAHŞ f Zevk veren, hâlâvet veren HALAVETYAB f Zevk bulan, halâvet bulan HALAYIK Cariye, hizmetçi HALB Süt sağmak HALB Parçalama, pençeleme * Birinin aklını başından alma HALBA Ahmak Şaşkın * Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr HALBE (C: Halâbib) Bir yarış yapmak veya bir şeye yardım etmek için toplanan atlılar grubu HALBES (C: Halâbis) Bahadır, kahraman Bir şeye sımsıkı bağlanıp ayrılmayan kişi HALBUKİ (Hâl bu ki) Hakikat ve doğrusu şudur ki, öyle iken HALBUS Serçeden küçük bir kuş HALC Pamuğu temizlemek, havalandırmak ve kabartmak için yay ile atmak HALC Çekmek * Hareket etmek HALCE Uzak, ırak yer, baid HALCEM Uzun, tavil HALD Devamlılık Süreklilik Dâimi Bâki HAL-DAR f Benli, benekli HALE Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire HALE Annenin kız kardeşi Teyze Türkçede babanın kız kardeşine hala denir Arabçada dayıya "Hâl" denir HALEB Süt sağma Sağılmış süt HALEBE (Hâlib C) Kandıranlar, aldatanlar, hile yapanlar HALEBE (Hâlib C) Süt sağanlar HALEBÎ Halepli, Halep ahalisinden olan HALEC Çalışmaktan, yürümekten veya ibadetten kemiklerin ağrıması HALECAN Titreme Kalb çarpıntısı Heyecan HALECAN-I KALB Kalb çarpıntısı HALED Kalb HALEDAR Haleli, halelenmiş Parlak daireli HALEDE Küpe HAL´ EDİLME Hükümdarın tahttan indirilmesi * Boşanmış olmak * Kovulmuş olmak HALEF Birinin yerine sonradan geçen kimse Babadan sonra kalan oğul HALEF AN-SELEF Seleften halefe geçme Geçen ve gidenden, gelene kalma Babadan evlâda geçme HALEFEN Arkadan gelerek HALEFİYYET Haleflik, birinin yerine geçmiş olma HALEK Kara, siyah HALEL Bozukluk Eksiklik * Başkası tarafından verilen zarar * İki şeyin aralığı Boşluk Açıklık HALELDÂR f Bozma Bozulma Bozulmuş HALELPEZÎR f Bozulan, Halel bulan Eksik Fesad kabul eden Bozuk HALEM Helâk olmak * Dibâgat yaparken derinin kurtlanması HALEMAT (Halme C) Meme uçları, meme başları HALEME (C: Halem-Halemât) Meme başı * Büyük kene * Bir ot cinsi HALEN şu anda, henüz, şimdiki hâlde HALENBUS Serçe renginde, ondan küçük bir kuş HALENC (C: Halânic) Ağaç, şecer HALESA (Hâlis C) Hâlis, sâfi HÂLET Suret Hâl Keyfiyet HÂLET-İ CEHENNEM-NÜMUN Cehennem gibi çok azab verici hal HÂLET-İ GAŞY Kendini bilmeyecek derecede baygınlık HÂLET-İ NEZ´ Ölüm hâleti Can verme zamanı Sekerat vakti HÂLET-İ RUHİYE İnsanın ruh hâleti, manevi ve iç durumu HÂLET-İ ŞUHUD şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti(Fakat ihatasız olan hâlet-i şuhudda ve rü´ya gibi rü´yetlerini tâbirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için kısmen yanlıştır M) HALEVAR f Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan HALEVAT (Halâ C) Halvetler, boşluklar * Yalnız bulunulacak yerler HALEZON Sümüklü böcek kabuğu Kabuklu sümüklü böcek HALF(E) Yemin etmek Andiçmek Kasem etmek HALF Ardı Arka Kendinden sonra gelen Arka taraf HALF-I İMÂM İmâmın ardı, arkası HALFE Yerine adam koymak * Kılavuz HALFE Andiçme, yemin etme HALFÎ Arka, ard ile alâkalı olan HALHAL Eskiden kadınların süs için ayaklarının topuklariyle baldırları arasına yani ayak bileklerine taktıkları altundan veya gümüşten yapılmış halka Ayak bileziği HALHAL (C: Halâhil) Ulu, şerif kişi HALHALE Esneklik, elâstikiyet HALIK Yoktan yaratan Yaratıcı Allah (CC) HALIK (C: Huluk-Havâlık) Büyük dağ * Ağaca dolaşmış olan üzüm çubuğu * Süt ile dolu olan koyun memesi * Tıraş eden Berber HALIKIYYET Yaratıcılık Halk edicilik İcad ve takdir HALİ Tenhâ Boş Sahipsiz Issız İçinde bir şey olmama HALÎ Hâl ile, vaziyet ile Tavra âit şimdiki Hâle mensub HALÎ Gamsız, kedersiz, gailesiz, dertsiz * Evlenmemiş erkek, bekâr adam HALİ´ Boşanmış erkek, zevcesini şer´an terketmiş adam (Müennesi: Hâlia´dır) * İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız * Kovulmuş * Soyulmuş HALδ Ailesinden ayrılan kimse * Kurt HALÎ-ÜL-İZAR Yüzü yırtık * Mc: Edepsiz, ahlâksız, utanmaz HALİB Sütçü, süt satan kimse * Sidik borusu HALİB (C: Halebe) Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr (Müennesi: Hâlibe´dir) HALÎB Taze süt HALÎC Liman Boğaz Kanal Körfez Koy Denizin kara içine nehir gibi uzanmış kısmı * Irmak * Büyük çanak * İp * Deve ağzı HALÎC-İ FÂRİS Basra körfezi HALİC(E) Hareket ettirme Sarsma, oynatma HALİCE Pamuk eğiren HALÎCE İçinde hurma ıslanmış süt * Üzüm sıkıntısı HALİÇ (Bak: Halîc) HALİÇE Küçük halı Kilim Seccâde (Kaliçe de yazılır) HALİD (Hulud dan) Sonsuz, ebedi Daimi HALİDAT (Hâlide C) Sürüp gidenler, devam edenler HALİD BİN SİNAN Benî Abes kabilesinin Bin-Bagis´ten ehl-i tevhid bir zat olup; Hz Peygamber Efendimiz, bu zat hakkında: "O bir nebi idi, fakat onun kavmi onu zâyi etti" buyurmuşlardır Kendisi Peygamberimizin zamanına yetişememiş ise de kızı Nezd, Hz Peygamberimize geldiğinde, o sırada Peygamberimizin $ âyetini okuduğunu işitince: "Bunu, babam da okurdu" demiş olduğu rivâyet edilir HALİD BİN VELİD Câhiliye devrinde Kureyş eşrafındandı Hudeybiye muahedesinden sonra Müslüman oldu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendisine Seyfullah namını vermiştir Çok kahraman bir gazi idi Suriye, Filistin, Şam gibi yerler onun himmeti ile feth olunmuştur 18 Hadis-i şerif nakletmiştirHicri 21 senesinde Suriye´de dar-ı bekaya göçerken: "Bunca muharebelerde bulunup bu kadar yaralar almış olduğum halde, hiç birinde vefat etmeyip akıbet yatakta öldüğüme kederleniyorum" meâlinde konuşmuş, atını ve silâhlarını fisebilillah vakfetmiştir (RA) HALİDE f Saplanmış, dürterek bastırılmış HANÇER-İ HALİDE Saplanmış hançer HALİDE Hâlid´in müennesidir (Bak: Hâlid) HALİF Yemin etmek HALİF Yemin ederek sözleşenlerden herbirisi HALİF (Half den) Yemin eden HALİF İki dağ arasındaki yol * Eski elbise * Arkadan gelen Sonradan gelen Birinin yerine geçen HALİFE Öncekinin yerine geçen * Fık: İlâhî, yâni şer´î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber´e (ASM) vekil olan zât İmam İmamet-i kübra (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer´î emirlerde öylece itaat edilir Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a´zâ ve havâsta selâmet) (Bak: Hilafet) HALİFE-İ EVVEL Devlet dairelerinde yazı işlerinde çalışanlar Tanzimattan evvel kalem teşkilâtı; halife, halife-i sâni, halife-i evvel olmak üzere üç derece idi Ondan sonra bir kısım dairelerde bunun yerine baş kâtib, bazılarında da mümeyyiz-i evvel denilmiştir HALİFE-İ MÜSLİMÎN Yavuz Sultan Selim Han´dan sonraki Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmış bir tabirdir Müslümanların halifesi demektir HALİFE-İ RUY-İ ZEMİN Yeryüzünün halifesi mânâsına gelen bu tabir, Yavuz Sultan Selim Han´dan sonra Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmıştır HALİFE (C: Hülef-Hulefât) Gebe deve HALİFE (C: Havâlif) Türklerin kıldan veya keçeden yaptıkları çadırların direği, çadır direği HALİFE (C: Halefâ) Su içinde biten bir ot (Türkçede "kandıra" derler) HALİK Helâk olan Mahv olan Fenaya giden Fâni Zâil HALİK Tıraş edilmiş HALİKA (C: Halayık) Tabiat, mahlukât HALİKE Çok hırslı, haris olan nefis HALİKÎ Demirci HALİL (HALİLE) Zevc, koca Nikâhlı karı Zevce HALİL Samimi dost Sâdık dost * Nahif ve fakir kimse (LR) HALİL-ÜR RAHMAN Allah´tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O´nun dostluğunu ihtiyar eden Hz İbrahim´in (AS) lâkabıdır HALİLİYYE Samimi dostluk ve kardeşlik HALİLULLAH Allah´ın dostu, Hz İbrahim (AS) HALÎM Yumuşak huylu Hoş muamele yapan (Bak: Elhalîm) HALÎMÂNE f Yumuşak surette Yumuşak huylulara yakışır bir tarzda HALÎME Yumuşak huylu kadın * Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın süt anasının ismi Beni Sa´d bin Bekr kabilesindendir Halime-i Sa´diye diye de anılır (RA) HALİN Ahmak HÂLİS Hilesiz Katıksız Saf Duru Saffetli * Pek beyaz * Evvelce karışık iken kusuru zâil olan * Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen (Bak: İhlâs) (Müennesi: Hâlise´dir) HÂLİS-ÜD DEM Arı kan, safkan HALİS Bahadır ve haris kimse HALÎS Karışmış, muhtelif * Siyah ile beyazı karışmış saç * Tel HÂLİSANE f Hâlise yakışır bir surette Hâlis kimselere mahsus bir niyet ve fiil ile HÂLİSEN Halis ve katıksız olduğu halde Hilesizce, doğru olarak HÂLİSET Edb: İbarenin düzgün ve akıcı olması HÂLİSİYYET Doğruluk, hâlislik, hilesizlik HALÎT Huk: Yol ve su gibi umumi olan araziler hukukunda ortak olan kimse * Şerik, ortak * Karışmış HALÎT Buz Kırağı Dolu HALİTA Karışık halde olan Karma İki veya muhtelif maddelerden yapılmış * Madenlerin birbirleriyle birleşmelerinden hâsıl olan mürekkep madde HALİTA-İ DİMAĞÎ f Akıldaki muhtelif mes´ele ve fikirler Dimağdaki karışık, muhtelif bilgiler HALİYE (C: Havâlî) Kendini süsleyen kadın HALİYEN Şimdiki hâlde, şimdiki zamanda HALİYEN (Hâli den) Boş olarak, boş olduğu hâlde HALİYYAT (Haliye C) Bekâr kadınlar, evlenmemiş kızlar HALİYYE Bağından boşanmış deve * Yabancı bir yavru emziren deve * Büyük gemi * Arı kovanı * Ahlâktan kinâyedir * (C: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız HALK Boğaz * Tıraş etmek HALK İnsan topluluğu İnsanlar * Yaratmak İcad Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ´ eylemek * Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek (Bak: İnşa, İbda´)(Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi O halketmiştir M)(Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halkedemez M)(Hem semâvat ve arzı halkeden, semâvat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı S) HALK-I CEDİD Ba´sü bade-l mevt, yeniden yaratılış Yeniden yeniye tekrâren yaratılma Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre HALK-I DÜ CİHAN İki cihanın halkı * Ölülerle diriler HALK-I EF´ÂL Mu´tezile fırkasının bir tabiridir Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir)(Ehl-i dalâlet ve bid´at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor Bunda hayret ediyordum Meselâ: Mu´tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İ´tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar Zemahşerî´nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu´tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri´nin Ehl-i Sünnet´e itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef´âline hâlik olmasiyle oluyor Onun için, Cenab-ı Hakk´ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet´in halk-ı ef´âl mes´elesinde düsturunu kabul etmiyor Merdut olan sâir Mu´tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet´in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar M) HALK-I EZDAD Birbirine zıd halleri bir şeyde yaratmak Meselâ: Bir zerrede hem def edici hem de cezb edici (çekici) kuvvetin bulunmasını yaratmak HALK-I ŞER Şerrin yaradılışı(İşte Mu´tezile bu sırrı anlamadıkları için "Halk-ı şer şerdir ve çirkinin icadı çirkindir" diye Cenab-ı Hakk´ı takdis için şerrin icadını ona vermemişler, dalâlete düşmüşler M) HALKA Ortası boş yuvarlak şekil * Dâire şeklinde olan şey HALKA-İ ÂB-GÛN Gökyüzü, semâ HALKA-İ DÜRR İnci dizisi HALKA-İ ZİKİR Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak HALKABEGUŞ f Kulağı küpeli, kulağı halkalı * Mc: Köle, esir HALKABEND f Toplanıp yuvarlak meydana gelecek şekilde oturma HALKAN Yaradılışça, hilkatça HALKAVÎ Halka şeklinde HALKAZEN f Kapı çalan, kapı halkasını vuran HALL Sağlamlaştırmak * Dostluk, sadâkat * Fakir, hastalıklı, nahif insan * Sirke HALL Giren, dâhil olan İnen HALL Çözme Çözülme Karışık bir mes´elenin içinden çıkma * Anlayıp karar vermek Neticelendirmek * Susam yağı * Ezmek * Açmak * Dühul etmek, girmek HALL-İ MES´ELE Mes´elenin halledilmesi HALL-İ MÜŞKİLÂT Müşkilâtın yenilmesi, zorlukların çözülmesi HALLAC Pamuk atan Pamuğu didik didik eden HALLAC-I MANSUR Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir HALLAF Çok fazla yemin eden kimse HALLAK İyi traş eden Berber * Hamal HALLAK Yaratan, her şeyi halkeden, Kadir-i Zülcelal, Allah Teala Hazretleri (CC) HALLÂL Halleden, çare bulan, çözen HALLÂL-I MÜŞKİLÂT Zorlukları yenen, müşkülâtı halleden kimse HALLÂL-ÜL UKAD Düğümleri çözen * Mc: Zorlukları yenen HALLAL Sirkeci, sirke yapan kimse HALLAS Yakalıyan, tutan kimse HALLAT Yersiz ve münâsebetsiz sözler konuşan * Ortalığı karıştıran HALLE Fakirlik * Hâcet, ihtiyaç* Kum içindeki yol ve gedik HALLEDALLAH Allah dâim ve bâki eylesin (meâlinde duâ) HALLER Bakla HALLİ Zengin, gani, malı mülkü çok olan * Kuvvetli, kavi HALLİ (Halliye) Sirke ile ilgili HALLİSN Bizi halâs eyle, bizi kurtar (meâlinde duâ) HALL Ü AKD Çözme ve düğümleme İdame etme Müşkül mes´eleleri ve işleri halledip neticeye bağlama HALL Ü FASL Çözme ve ayırma Açıklayarak bitirme Bir mes´eleyi müsbet bir neticeye bağlama HALLÜSİNASYON Lât Tıb: Hakikatte olmayan bir şeyi varmış gibi görme ve işitme HALME Meme başı, meme tepesi HALS Bir şeyi soymak Çalmak Kapmak * Dibinden taze yetişen çayırla karışık olan kuru çimen HALSAN Kişinin dostu, sevgilisi ve yâri HALT Karıştırmak Münasebetsiz söz söylemek Bir şeyi bir şeye karıştırmak Hatâ etmek HALTA Köpeklere takılan boyun halkası Tasma HALTIYYAT Yersiz ve münasebetsiz sözler HALUB(E) Sağılan şey HALUF Sütün veya yemeğin bozulması HALUK İyi huylu Güzel ahlâklı İslâma yakışır ahlâkta olan İnsâniyyetli HALUM Yaş peynir gibi olan koyu yoğurt HALVET Yalnızlık Tek başına kalmak Tenhaya çekilme * Gizlilik HALVET-İ FÂSİDE Karı-kocanın aralarında şer´î mâni olmasına rağmen birleşmeleri HALVET-İ SAHİHA Karı-kocanın aralarında şer´î mâni bulunmaması halinde birleşmeleri HALVETGÂH f Tek başına oturup ibadetle vakit geçirilen yer * Halvet yeri Gizli olarak görüşülecek yer HALVETGÜZİDE (Halvetgüzin) f Halveti, tenha bir yeri seçmiş olan kimse HALVETHANE f Gizli ibadet yeri * Gizli konuşup görüşmeye mahsus yer HALVETÎ Halvete müteallik, halvetle alakalı * İbadet ve zikirlerini tenhada yapan bir tarikat adı * Halvetiye Tarikatından olan kimse HALVETNİŞİN Yalnız başına bir yere çekilip ibadetle meşgul olanlar HALY Ot biçmek HALY (C: Huliy) Altından ve gümüşten olan süs eşyâları HALZ Kabuğunu çıkarmak, derisini soymak |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAM f Olmamış, pişmemiş, çiğ * Nâfile, beyhude, boşuboşuna * İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış * Acemi kimse, tecrübesiz Terbiye görmemiş kişi HAM f Bükülmüş, kıvrılmış, eğrilmiş HAM-I ZÜLF Saç lülesinin kıvrımı HAM´ (HIM´) (C: Ahmâ´) : Kaynata Zevc tarafından olan kimseler HAM´ (HUMU´) Eğrilik, aksaklık HAMA Hıfzetmek, korumak * Kovmak, defetmek HAMA´ Kara balçık HAMAİD (Hamîde C) Bir kimsenin medhedilmeğe lâyık olan işleri HAMAİL (Himâle C) Tılsım, muska * Kılıç kayışı, kılıcı bele bağlamaya yarayan kayış HAMAİM (Hamâme C) Güvercinler HAMAK İki ağaç veya direk arasına asılarak içine yatılan ağyatak HAMAKAT Ahmaklık Budalalık Bönlük Anlayışsızlık HAMALE Bir mala kefil olma HAMAM(E) (C: Hamâim) Güvercin kuşu HAMAN Peygamber Hz Musa (AS) zamanındaki Mısır Fir´avununun vezirinin ismi HAMARAT Becerikli, elinden iş gelir, cerbezeli HAMAS Verem * Yumuşaklıkla ve kolaylıkla bir şeyi çıkarmak HAMASET Yaradılıştan olan cesâret Bahadırlık Cesurluk Kahramanlık Yiğitlik HAMASÎ Hamâsetle alâkalı Fıtrî cesarete âit ve müteallik HAMASİYYAT Kahramanlık destanları HAMAT Kaynana HAMATA Katılık * Yanmak * Boğaz ağrısı * Darı samanı * Kalbin ortası HAM-BE-HAM f Kıvrım kıvrım Büklüm büklüm HAMD Medih, övmekCenab-ı Hakk´a karşı kulların memnuniyet ve sevinçlerini ve O´na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri (Bak: Elhamdülillah) (Hamd´in en meşhur mânası; sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir Şöyle ki: Cenab-ı Hak insanı, kâinata câmi´ bir nüsha ve onsekizbin âlemi hâvi şu büyük alemin kitabına bir fihriste olarak yaratmıştır Ve Esmâ-i Hüsnâ´dan her birisinin tecelligahı olan her bir âlemden bir örnek, bir nümune insanın cevherinde vedia bırakmıştır Eğer insan, maddi ve manevi her bir uzvunu Allah´ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan "şükr-ü örfi"yi ifâ ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedi´a bırakılan o örneklerin her birisi kendi âlemine bir pencere olur İnsan o pencereden o âleme bakar Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir´at ve bir âyine olur O vakit insan; ruhu ile, cismi ile, âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder İşte bu cihetle insan, sıfat-ı kemaliye-i İlâhiyyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur İİ)(Hamd ü senâ, medih ve minnet O´na mahsustur, O´na lâyıktır Demek nimetler O´nundur ve O´nun hazinesinden çıkar Hazine ise dâimîdir M) HAMDE Ateş gürültüsü HAMDELE "Elhamdülillah" demenin kısaca ismi Bu sözün masdar haline getirilip kısaltılması HAMD Ü SENA Cenab-ı Hakk´a hamd ve O´nu isimleriyle medhetmek HAME Kafatası, başın üst kısmı HAME´ Uzun müddet su ile yumuşayıp değişmiş cıvık ve kokar çamur Balçık HAME Yaş ot demeti, taze ekin destesi, bir sap üzere bitmiş taze ekin * Havası bozuk hastalıklı yer HÂME f Yontulmuş kalem HÂME-İ EDEB Edebiyat kalemi HÂME-İ ŞEKVÂ şikâyet kalemi şikâyet yazan kalem HÂME-İ ZERRİN Altın kalem, altından yapılmış kalem HÂME VÜ ŞEMŞİR Kalem ve kılıç HAMEC Zayıflık HÂMEGÜZAR f Kalemle yazılmış HAMEK Her şeyin küçükleri * Siyah bulut HAMEL Kuzu * Ast: Burçlardan birinin adıdır Bu burcu teşkil eden yıldızlar kuzuya benzediği için arapça kuzu demek olan hamel denilmiştir Güneş bu burca 21 Mart´ta girer ve gece ile gündüz bir olur HAMELAT (Hamle C) Saldırışlar, saldırmalar * Atılmalar, atılışlar HAMELE Taşıyanlar, yüklenenler, kaldıranlar HAMELE-İ ARŞ İsrâfil, Cebrâil, Mikâil, Azrâil (AS)lar HAMELE-İ HÜCCET Günah ve sevabları yazan melekler HAMELE-İ KUR´AN Hâfızlar Kur´anı ezbere okuyup ilmi ile amel eden mes´ud kimseler HAMELE-İ MÜMTESİL Aldığı emri imtisal edip yüklenen, mes´uliyeti üzerine alan HAM-ENDER-HAM f Kıvrım kıvrım, büklüm büklüm HAMER Davarın arpa yemekten dolayı içinin ve ağzının kokması HÂME-RÂN f Kalem yürüten, yazan HAME-ZEN f Üzerinde kalem kesilecek âlet HAMH Fahirlenmek, büyüklenmek, kibirlenmek HAMHAMA Hımhımlık, sözü genizden söyleyerek konuşma HAMHAMA Atın yulaf ve su gördüğünde çıkardığı ses HÂMIZ Sirke gibi ekşi olan Ekşiliği fazla olan, asit HÂMIZ-I FAHİM Kim: Karbonik asit HÂMIZ-I HALL Kim: Sirke asidi HÂMIZ-I KARBON Kim: Karbonik asit HÂMIZAT (Hâmız C) Asitler Sirke gibi ekşi olan şeyler HÂMIZAT-I ŞAHMİYE Yağ asitleri HÂMIZİYYET Ekşilik, kekrelik HAMÎ f Gevşeklik, hamlık HAMÎ Himaye edici, himaye eden Koruyucu, koruyan Kayıran HÂMİD Cenab-ı Hakk´a hamd ü sena eden Allah´a şükreden * Hz Peygamber´in (ASM) isimlerindendir HAMÎD Sena edilmeğe, medhedilmeğe elyak olan Dünya ve âhirette hamd kendisine mahsus olan Allah (CC) * Isparta Vilâyetinin Osmanlılar devrindeki adı HAMİD Alevi sönen ateş * Ölü, ölmüş Sönmüş idrâksiz Sâkit ve sessiz Ölü gibi halsiz olan HAMİDE f Kambur, eğrilmiş, kemerli HÂMİDE Uzun müddet geçmesi sebebi ile rengine tegayyür ve siyahlık gelip eskimiş olan * Nebatsız kuru yer * Yanmış kül olmuş HAMİDEGÎ f Kamburluk, eğri büğrü olmaklık HÂMİDÎN (Hâmid C) Hamdedenler, hâmidler HÂMİDÛN (Hâmid C) Hamdedenler, hâmidler HAMİE Hararetli, çamurlu, volkanlı, alevli, dumanlı HÂMİL (Hâmile) Yüklü yüklenmiş * Gebe * Taşıyan, götüren * Hâiz * Mâlik, sahib * Uhdesinde bir poliçe bulunan HÂMİL-İ VAHY Vahyi Peygamberimize (ASM) getiren Cebrail (AS) HAMİL Kötü tanınmış olan kimse HAMÎL Kefil * Başka yerden getirilen oğlan HAMÎLE Sıklığından dolayı birbirine girmiş olan ağaçlar * Ağaç ve ot bitmiş kumlu yer * Döşek çarşafı HAMİLEN Hâmil olarak Taşıyarak, götürerek * Hâmil olduğu halde HAMİM Sıcak ve kızgın su * Yakın hısım, soy sop * Samimi arkadaş HAMÎME (C: Hamâyim) Her nesnenin iyisi HAMİNNE Hanım nine sözünün bozulmuş şekli, büyük anne HAMÎR (Hımâr C) Eşekler Hımarlar HAMÎR(E) Eyer yapmada kullanılan tüysüz beyaz deri HAMÎR Hamur HAMÎR-İ MÂYE Mayanın hamuru HAMÎRE Hamur içine katılan maya HAMÎR-GÂR f Hamurcu, hamur yoğurucu HAMÎS Beşinci Hamis günü Perşembe günü HÂMİSEN Beşinci olarak, beşinci olmak üzere HAMİŞ Mektubun altına sonradan yazılan sözler Hâşiye HAMİT Şiddetli, sağlam * Üzerinde kıl olmıyan yağ tulumu HAMİT (HÂMİT) Yanmış ve pörsümüş süt HAMİYE Tırnak kenarı * Kızmış, kızgın HAMİYET Gayret * Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma * İstinkâf etmek * Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti İman ve İslâmiyeti ve Hz Peygamber´in (ASM) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede kardeşlerini muhafaza ve müdafaa etmek gayreti HAMİYET-İ CÂHİLİYE f Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti * Cenab-ı Hakk´ın ve Resul-ü Ekrem´in (ASM) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti HAMİYET-FÜRUŞ f Kendini beğenip hamiyetli olduğunu iddia eden Hamiyetli olduğunu göstermeğe çalışan HAMİYET-KÂR f Hamiyetli Haysiyet ve şeref sahibi HAMİYET-MEND (C: Hamiyyet-mendân) f Hamiyetli HAMİYET-MENDÂNE f Hamiyetlicesine Hamiyetli olan bir kimseye yakışacak şekil ve surette HAMİYET-MENDÎ f Hamiyetlilik, hamiyetli oluş HAMKA Ahmak ve budala kadın HAMKE (C: Humuk) Bit HAML Yük * Sırtına yük alıp getirmek * Kadının karnındaki çocuk * İsnad Yüklenme HAML Saçak * Büyük saçaklı halı HAMLE Hücum etme Atılış, saldırış Savlet HAMLEC Bükmek HAMLETMEK Yüklemek, zannetmek HAMM Çok sıcaklık, şiddetli hararet HAMM Kuyuyu temizlemek * Evi süpürmek * Etin kokması HAM MADDE Bir şeyin meydana getirilmesi için işlenilen ana maddelerden her biri HAMMADUN Çok hamdedenler Çok çok şükür ve duâ edenler HAMMAL (Haml den) Bir ücret karşılığında eliyle veya sırtıyla yük taşıyan adam * Mc: Kaba, görgüsüz, terbiyesiz HAMMALİYYE Hamal ücreti HAMMAM Banyo, hamam HAMMAMÎ Hamam idare eden adam veya kadın Hamamcı HAMMAMİYYE Edb: Divan Edebiyatında giriş kısmı hamam eğlencesi tasvirine tahsis olunan kaside HAMMAR (Hamr den) Şarap yapan veya satan kimse Meyhaneci, şarapcı * Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz HAMMAR Eşekçi HÂMME (C: Hevâmm) Haşerât-ı muzırra, zararlı böcekler * Binek hayvanı HÂMME Bir kişinin akrabası, yakınları (Hâssa mânâsına da gelir, mukabili âmme´dir) HAMME (C: Humm) Kaplıcanın sıcak suyu * Kuyruk yağının kıkırdağı * Kızdırmak mânasına mastar da olur HAMMURABİ (Bak: Nemrud) HAMNANE Kene HAMR Ekşi Şarap İçki olup sarhoşluk veren şey * Birine bâde içirmek * Bir hususu söylemeyip setreylemek Ketmeylemek (LR) HAMR Yüzmek HAMRA (Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk * Şiddet ve meşakkatli geçen yıl * Şiddetle olan ölüm * Arap olmayan cinsten * Yüzü kızarmış kadın HAMS(E) Açlık * Yaradaki şişin inmesi HAMSE Beş (sayısı) HAMSE-İ ÂL-İ ABÂ (Bak: Âl-i Abâ) HAMSE Mesnevi şekliyle yazılmış beş kitabdan ibaret bir takım demektir ki, böyle eser meydana getirmiş olanlara "Hamsenüvîs", yâhut "Hamseci" denilir XII yüzyıla kadar hamse-nüvîslik mutâd değildi 1195´de vefat etmiş olan Genceli Şeyh Nizamî, manzum olarak beş kitab yazmış ve hepsine birden "penc genç", yâni "beş hazine" "ünvanını vermişti Ondan sonra o yolda mesnevîler vücuda getirmek İran şâirlerince moda oldu İran´ın Hüsrev-i Dehlevî, Mevlânâ Câmi gibi şâirleri hamse yazdılar Çağatay şâiri Ali Şir Nevaî de Çağatay lehçesinde hamse tanzim etmiştir Bizim lehçede ilk hamse yazan, daha doğrusu Şeyh Nizamî´nin hamsesini terceme eden Behiştî´dir Bu Behiştî, İkinci Bayezid´in adamlarındandı Yine bizim lehçemizle yazılmış birçok hamseler vardır Ak Şemseddin´in oğlu Hamdullah Çelebi (Vefatı: M: 1508) Yusuf ve Züleyha, Leylâ ve Mecnun, Muhammediye, Mevlid-ün Nebi adlı hamseleri yazmıştır (Edb L) HAMSENÜVIS f Hamseci, hamse yazan Mesnevi tarzıyla beş kitabdan ibâret bir takım yazan kimse HAMSÎN Elli * Erbaîn denen kırk günlük kara kıştan sonra gelen elli günlük kış HAMSUN Elli sayısı HAMŞ Baldırı ince olan HAMŞ Kaşımak * Tırmalamak HAMŞEK Mestin üstüne vurulan parça HAMŞÜDE f Bükülmüş, eğrilmiş HAMT Misvak ağacı * Ekşimiş süt * Koyunun derisini yüzüp kebap yapmak * Gadap etmek, kızmak * Kibirlenmek, tekebbürlenmek HAMT Şiddetli ve zahmetli olmak * Çürümek * Mütegayyer olmak, değişmek HAMTA Üzüm çiçeğinin kokusu HAMTAR Dolu kırba * Yay kirişi HAMUL (Haml den) Sabırlı, metanetli, tahammüllü, dayanıklı kimse HAMULANE f Tahammüllü kimseye yakışır şekilde HAMULE f Yük Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü HAMULÎ Tahammüllülük, sabırlılık, dayanıklılık HAMUM İç yağı HAMUN f Bozkır Büyük sahra, düz ova HAMUS Sâkin olmak, susmak HAMUŞ f Susmuş Sessiz Sâkit HAMUŞ Sivrisinek HAMUŞAN Mevlevi tâbirlerindendir Konya´da Mevlâna´nın türbesi haricinde ve kıble cihetindeki büyük kabristana verilen isimdir * Sessizler, susmuş olanlar, uykuda olanlar HAMUŞANE f Sessizce, ses çıkarmadan Sessizliği andırır bir şekilde HAMUŞÎ f Susma, sükut etme Sessizlik, sükunet HAMVÎ Sıcaklık HAMYAZE f Esnek, elâstik, esneme * Kötü hareket, fenâ iş HAMYE İçine yağ ve zeytin konulan kap HAMZ Keskinlik, katılık, şiddet Metinlik, sağlamlık HAMZ Ekşilik Kekrelik HAMZA (RA) Abdulmuttalib´in oğlu olup, Resulüllah´ın (ASM) amcasıdır Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi Ebucehil´in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm´a büyük hizmetleri oldu Uhud Gazası´nda 57 yaşında iken şehid edildi HAMZA İstemek Arzu etmek * Ekşi olan her ota derler HAMZE Baklaya benzer bir bitki |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAN f Hükümdar Eski Türklerde Hakan da denen devlet reisi HAN f Yolcuların misafir olduğu bina Kervansaray Otel * Ticaret ehlinin sakin olduğu yer HAN f Yemek sofrası Üstüne yemek konan tepsi * Yemek, taam * Ahçı dükkânı, lokanta HAN f Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir Meselâ: Duâ-hân $ : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan HANA Yaramaz ve boş sözler konuşmak HANACIR (Hancere C) Gırtlaklar, hançereler HANADIK (Handek C) Hendekler Bir mekânın etrafına kazılan geniş ve derin çukurlar HANADIR Görme kabiliyeti kuvvetli olan HANADİS (Hındıs C) Musibetler * Karanlık geceler * Şiddetli hâller HANAK (C: Hınâk) Hiddetlenme, kızma HANAN Merhamet, şefkat, acıma HANAN (Hân C) f Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar HANASÎR Helâk olmak HANASİRE Hıyânet ehli, hâinler HANAT (Hân C) Dükkânlar, meyhaneler HANAZÎR (Hınzır C) Hınzırlar, domuzlar HANBELÎ Dört hak mezhepten birisi İmam-ı Ahmed bin Hanbel Hazretlerinin mezhebinden olan (Bak: Mezheb, İmam-ı Hanbelî) HANCER Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi HANCER-İ BÜRRAN Keskin hançer HÂNÇE f Küçük tepsi, ufak sini HÂNÇE-İ ZER Küçük altın tepsi * Mc: Güneş HANÇERE Gırtlak, boğaz HANDA HAND f Devamlı gülme, sürekli olarak gülme * Devamlı gülen, sürekli gülen HANDAN f Gülen, gülücü, mesrur HANDAN-RU(Y) f Güler yüzlü, güleç, mütebessim HANDE f Gülme, gülüş HANDE-İ ÂFTÂB Güneşin gülmesi Güneşin doğması HANDE-İ GÜL Gülün açması HANDEBAHŞA f Güldürücü, tebessüm ettirici HANDEBAR f Güldüren, güldürücü HANDEFERMA f Güldürücü, güldüren HANDEFEŞAN f Gülümsemeler dağıtan, gülmeler saçan HANDEHARİŞ f Bir kimseye alay tarzında gülme HANDEK Kale ve tarla gibi yerlerin etrafına kazılan geniş ve derin çukur Hendek HANDEKÂR f Gülen, tebessüm eden, gülücü HANDEK GAZVESİ Peygamberimizin (ASM) büyük muharebelerinden birisi olup, hicretin beşinci senesinde Şevval ayında vuku bulmuştur Asıl muharebeyi uyandıranlar Beni Nadir kabilesi olup bunlar Kureyş ve Gatfan kabilelerini de davet etmekle hepsi birden Medine-i Münevvere´ye hücuma geçtikleri vakit, Hz Resullulah Efendimiz Selman-ı Fârisî´nin (RA) reyiyle Medine´nin etrafına hendek kazılmasını emretti Bu münasebetle Gazve-i Handek denmekle meşhur oldu Muharebe bir ay kadar devam edip, nihayet Yahudilerle Kureyş arasına nifak düşmüş ve kâfirler şiddetli bir fırtınaya tutulup perişan bir halde dönmüşlerdir HANDEKÜNAN f Gülerek, güle güle HANDEMEŞHUN f Devamlı gülen Çok gülen HANDEMU´TAD f Devamlı gülmeye alışmış olan, her zaman gülme alışkanlığı olan HANDEN f Okumak HANDENÜMA f Gülen HANDERİS Eski şarap HANDERİZ f Gülüp duran, devamlı gülen HANDERUY f Mütebessim, güler yüzlü HANDEZEN f Gülen HANDİSTAN f Şaka, lâtife HANE f Ev, mesken, beyt * Mat: Basamak, bölüm, göz * Bazı kelimelerle birleştirilip mürekkep isim yapılan bir "ek" tir "Hasta-hane, ecza-hane, yazı-hane, kıraat-hane" gibi HANE-İ AVARIZ Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre tanzim edilirdi Bu usul Tanzimat-ı Hayriyeye kadar devam etmiştir (OTDS) HANE-İ ÂYİNE Her yanı birbirinin aynı olan oda, salon veya köşk HANE-İ DEVVAR Dâim dönen, devreden hane * Mc: Yıldız HANE-İ FERDA Ahiret HANE-İ HUDA Beytullah, Kâbe HANE BER-DUŞ Evi omuzunda Avare Serseri HANE Meyhane HANEBERENDAZ (Hâne ber-endaz) f Ev yıkıcı HANEDAN f Soyca dindar ve asil âile * Peygamber (ASM) sülâlesi HANEF İstikamet, doğruluk * Ayak eğriliği * Eğrilik, udûl HANEFÎ Dört hak mezhepten birisi Veya bu mezhepten olan kimse (Bak: İmam-ı A´zam) HANE-FÜRUŞ f Ev komisyoncusu, ev tellâlı HANE-GÎ f Evcil, evde beslenen Evde bulunanlardan, evdekilerden HANE-GİR f Bir yeri mekân sayan kimse HANE-HARAB f Câhil, bilgisiz * Evi yıkılmış, evsiz barksız kalmış * Hâli perişan olmuş kimse * Mc: Müflis, züğürt, sefil HANE-HUDA f Ev sahibi, sahib-ül beyt HANEK Ağzın tavanı, damak HANE-KÜŞ f Mirasyedi, sefih HANEN şevk * Nefsin cima arzusu HÂNENDE f Okuyan, şarkı söyleyen HÂNENDE-GÂN f (Hânende C) Hânendeler, şarkı söyleyenler, şarkıcılar HÂNENDE-GÎ f Şarkıcılık, hânendelik HANES Burnun uç tarafının biraz yüksek olup geri kısmının basık olması * Sığır burnu HANE-SUZ f Ev yakıcı * Mc: Gözü dışarda olan, kendi âilesini düşünmeyen kimse HANEŞ (C: Ahnâş) Avlanan haşere veya kuş * Yılan HANEV Eğmek * Davar kösnemesi HANEZ Mütegayyer olmak, değişmek * Kokmak HANE-ZAD f Efendisinin evinde dünyaya gelmiş olan köle veya cariye çocuğu HANFEC şişman, etli kişi HANFES (C: Hanâfis) Yellengen böceği * Pislik yuvarlayan böcek HANGAH f Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer HANGAR Fr Eşyayı muhafaza etmek için yapılan üstü örtülü, yanları açık yer * Uçakları barındırmaya mahsus garaj HANHANA Sözü burun içinden söylemek Hımhımlık HANIK (Hunk dan) Boğucu, boğan * Küçük dar yarık ve sokak HANIK Boğmak HANIM SULTAN Tar: Osmanlı hanedanında "sultan" nâmı verilen İmparatorluk prenseslerinin kızlarına verilen resmi ünvan HANİ´ Karısını boşamış koca veya kocasından boşanmış kadın HANİF İslâmiyetten evvel Allah´ın birliğine inanan ve Hz İbrahim´in (AS) dininden olanların vasfı * İslâmiyete kuvvetle bağlı olan ve ilmiyle âmil olan kimse * Eğri * Eski kötü hallerinden vazgeçip hakka ve doğruluğa yönelen HANİF Gururlu, mağrur, kibirli * Dargın, küskün HANİFE Bir kabile ismi HANİFEN MÜSLİMEN Müslim ve hanif olarak HANİN Fazla istekten dolayı inleyiş, şiddetli ağlayış Sızlanmak * Şevk ve arzu HANİN-ÜL CİZ´ Kuru direğin inleyip ağlayışı Hurma kütüğünün inlemesi(Mescid-i Şerifte hurma ağacından olan kuru direk (Resul-ü Ekrem (ASM) hutbe okurken, ona dayanıyordu) sonra minber-i şerif yapıldığı vakit Resul-ü Ekrem (ASM) minbere çıkıp hutbeye başladı Okurken, direk deve gibi enin edip ağladı; bütün cemaat işitti Tâ Resul-ü Ekrem (ASM) yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu, teselli verdi, sonra durdu Şu mu´cize-i Ahmediye (ASM) pek çok tariklerle tevatür derecesinde nakledilmiştir M) HANİN-İ HAZİN Acıklı sızlanma HANÎN Burun içinden ağlamak * Burun içinden gülmek HANÎRE (C: Hanâyir) Parmak başlarındaki boğum * Kadınların yün ve pamuk attıkları yay * Kirişi olmayan yay HANÎS Yeminini bozan, ahdinde durmayan Rücu´ eden Te´hir eyleyen HANİS Sinen, dönen (Bak: Hannas) HANİS Ettiği yemini yerine getirmeyen Yeminini bozan HANİS İki kat olmuş kimseHANÎS : $ Zayıflık, gevşeklik HANİYE Şarap * Erkeği öldükten sonra evlenmeyip, çocuğuna bakan kadın HANÎS Kebap olmuş nesne HANK (Hınk) Boğmak Boğazını sıkıp öldürmek Boğazı sıkılıp boğulmak HANK Muhkem etmek, sağlamlaştırmak * Bir şeyi çiğneyip damağıyla ezmek * Davarın ağzına gem vurmak veya urgan koymak HANKAH (Bak: Hangâh) HANKAN Boğmak suretiyle, boğarak HÂNMÂN f Ev-bark, ocak HÂNMÂN-SÛZ f Ocak yakıcı, ev-bark yakan HANN Yalvarmak * İnlemek * Esirgemek HANNAK Boğan, boğucu HANNAN Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan Allah (CC) HANNAS (El-Hannâs) (Hunus dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen Sinsi şeytan Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan (Bak: Hunnes) HANNASÎ Şeytanla alâkalı HANSA Sırtlan HAN-SALAR f Kilerci, sofracıbaşı HANSİR (C: Hanâsir) Yaramaz, boş, faydasız * Bir yerden taşınan veya göçen kimseler, eşya ve elbiselerini yükletip gittiklerinde yerde kalan kıymetsiz şeyler HANŞEFİR Bela, zahmet HANŞUŞ Bakiyye, artan HANTAL Kaba, büyük ve ağır HANTEM (C: Hanâtim) Kara bulut * Desti * İbrik * Topraktan yapılan kap HAN U MAN (Hanmân) Ev Bark Ocak Ehil ve iyal HANUN Gümleyerek esen rüzgâr HANUT Ölüyü, bozulup kokmaması için ilaçlama HANUT (C: Havânit) Meyhane, içki içilen yer * Dükkân HANVE Güzel kokulu bir ot HANYA´ Beli bükülmüş kadın HANZ Kebap yapmak HANZAL(E) Zakkum Zakkum ağacı Ebu Cehil karpuzu denilen portakal büyüklüğünde mevyesi çok acı bir nebat Karga kabağı diye de adlandırılır |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAPİS (Bak: Habs) HÂR f Diken HÂR-I FİRKAT Ayrılık acısı HAR´ Yarmak HAR (Her) f Merkep, himar, eşek * Çay ve havuz diplerinde olan balçık * Mc: İdraksiz kimse * Kargaşa HAR-İ DEŞTÎ Yaban eşeği HAR Yıkılmış, hedmolmuş HAR f Hor, hakir, âdi Aşağı (Dinsiz, imansız ve din düşmanı ahlaksızların ve sefihlerin vasıfları) HARA´ Süstlük, zayıflık HARA Deve kuşu yumurtasının yeri * Ev ortası HARAB Viran Issız Yıkık Perişan HARAB-ABAD f Harabiyetle dolu olan yer Tam harabe HARABAT Harabeler Viraneler Meyhâneler HARABE Harab yer Şehir veya ev yıkıntısı Perişan yerler HAR´ABE İnce kemikli, genç ve güzel kadın * Uzun * Yeşil üzüm çubuğu HARABENİŞİN f Viranelerde, harabelerde oturan HARABEZAR f Viranelik Yıkıntı yeri HARABİYET (Harabî) Yıkılma Yıkılış Parçalanıp dağılış Zillet ve sefalet içinde HARAC Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi HARAC-I MUKASSEME Arazinin hâsılatından yerin tahammülüne göre alınacak bir vergidir bu harac, hâsılata taallûk eder Bir sene içinde hâsılat tekerrür ederse bu harac da tekerrür der Fakat mahsulât mevcud olmayınca bu vergi de alınmazdı HARAC-I MUVAZZAF Tar: Arazi üzerine her dönüm başına senevi maktuan muayyen bir miktar meblağ olarak alınacak bir vergidir Buna "harac-ı vazife" adı da verilir Bu vergi, zimmete taalluk eder ve araziden yalnız bilfi´l intifa edilmekle değil, intifaa temekkün ile de tahakkuk eder Binaenaleyh, böyle bir araziyi sahibi kasden muattal bırakacak olsa, vergisini yine vermek mecburiyetindedir (OT DS) HARAC (Bak: Harec) HARAC Beyazdan ve siyahtan meydana gelen, iki renk olan HARAC-GÜZAR f Haraç verici HARAFE Aklın bozulması Delilik HARAFET Hararetiyle dili yakan tad HARAHİR (Harhara C) Tıb: Akciğerden gelen hırıltılar * Uykuda iken horlamalar HARAİB (Harîbe C) Bir kimsenin geçineceği şeyler HARAİD (Harîde C) Kızlar, bâkireler * Delinmemiş inciler HARAİF (Harife C) Ev için yapılan güz hazırlıkları HARAİT Haritalar HARAK Ateş, nâr HARAK Korkudan veya utanmaktan dolayı dehşet içinde kalmak HARAM Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller Allah´ın izin vermediği, men´ettiği şeyler Helâlin zıddı olan şey HARAMİ Katı-üt tarik, yol kesen Haydut HARAMİLİK Tar: Akıncı kumandanının iştirak etmediği ufak kuvvetler tarafından düşman memleketlerine yapılan akınlar Bu akınlara yüz ve daha fazla akıncı iştirak ederdi Akıncı kuvvetleri yüzden az olduğu takdirde "çete" ismini alırlardı Büyük akınlarda olduğu gibi haramilik suretiyle yapılan akınlarda da alınan esirlerden "pencik" denilen beştebir vergi alındığı halde, çeteden bu vergi alınmazdı HARAM-ZADE Gayr-ı meşru münasebetten doğmuş çocuk Piç HARARET Sıcaklık HARARET-İ GARÎZİYE Vücudun normal harareti HARARET-İ GARİZİYYENİN İLTİHABI ZAMANI İnsanda şehvanî ve nefsanî hislerin galeyanda olduğu devresi HARARET-İ HEV Havanın harareti Havanın sıcaklığı HARARET-BİN f Termometre Sıcaklık derecesini gösteren âlet HARÂS f Hayvanla döndürülen değirmen HARÂS-I HARÂB Harap olmuş değirmen * Mc: Dünya HARAS f Dilsizlik, dilsiz olma HARASET Çift sürme * Sürülen yer Tarla * Ekincilik, çiftçilik HARAŞ f Hayvan ile döndürülen değirmen HARAŞİF (Harşef C) Balık pulları Pul pul olan şeyler * Yaprakları balık puluna benzeyen bitkiler HARAT Davarın memesinde olan bir hastalık (Sütün parça parça, ufanmış gibi çıkmasına sebep olur) HARATÎN-İ HASSA Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı´ndaki bir sınıf san´atkârın adı idi Bunlar demir ve ağaç eşyayı tesviye ederlerdi Bugünkü tâbirle tornacı demekti Bileziklerden çarklara ve silâh yivlerine kadar her çeşit şey yaparlardı (OTDS) HARAZ Tasadan veya aşktan dolayı zayıflayan HARAZET Hastalığın uzaması, derdin müzminleşmesi HARB İki veya daha çok devletin birbirleriyle siyasi alâkaları keserek silahlı kuvvetlerle çarpışmaları, vuruşmaları HARB-İ UMUMÎ Genel harp, umumî savaş 1914 senesinde başlayan Birinci Cihan Harbi HARB (C: Hırbân) Toy kuşunun erkeği * Yarmak * "Delmek" mânasına mastar HARBA´ Kulağı delik koyun HARBAK Yarmak * Kat´etmek, kesmek * İfsad etmek, bozmak * Deva, ilâç HAR-BAN f Eşekçi HARBAT f Ahmak, bön, ebleh * İri yapılı kaz * Kalıp ve kıyafeti yerinde olduğu halde ahmak olan kimse HARBCU Kavga çıkarmaya istekli olan, savaş arzu eden HARBE Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi (OTDS) HARBELE f Kuyulardan su çekmeğe mahsus dolap Bostan dolabı HARBEN Savaşarak, harbederek, döğüşerek Muharebe etmek suretiyle HAR-BENDE f Seyis Eşek ve katır gibi yük hayvanlarına bakan kimse * Tar: Saray katırcıları HARBES Bir ot cinsi HARBESİSA "Şey" mânasına kullanılan bir isimdir HARBEŞ Fesâd vermek, ifsad etmek, bozmak HARB-GÂH f Harp meydanı, savaş alanı, muharebe yeri HARB-GİR f Harp yapan Harpçi HARBÎ Dâr-ül harbde bulunan ve müslim olmayan kimse Arada anlaşma yapılmamış düşman * Harbe mensub ve müteallik * Tüfek temizliği için kullanılan demir çubuk HARBİYE Harb işlerine ait Harb okulunun adı Harbiye mektebi HARBİYE NAZIRI HARBÜŞ Yırtıcı bir kuş * Alaca yılan HARBÜZ(E) f Karpuz, kavun HARBÜZE-İ RUBAH Ebucehil karpuzu HARBÜZE-FÜRUŞ f Karpuz kavun satan adam HARBÜZE-ZAR Karpuz kavun bostanı HARC Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde * Vergi * Çıkmak * Yeni çıkan bulut * Yemâme vilayetinde bir yer * Ecir * Buğday (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır Zillet ve fakirliğe sebeptir) HARC-I ÂLEM Herkese elverişli, her keseye münasib HARC-I RAH Yol harcı, yol parası Yol masrafı, yol için verilen para HARCA´ Ayakları beline varana kadar beyaz olan koyun HARCE (C: Hurc-Haracât) Deve sürüsü * Sık bitmiş ağaç HARCEF Soğuk rüzgâr HARDAL Çok küçük tohumları olan ve yaprakları yenen bir nebat ismi Döğülerek macun haline getirilir ve sofrada iştah açmak için kullanılır HARDALE Hardal tanesi * Nesneyi ufak edip kesmek HARDAN Kızgın, hiddetli, gadaplı * Kast ve men´edici, engel olan HARE f Kaya, sert taş * Bir cins dalgalı kumaş HARE f Yiyecek HAREC Darlık, zorluk, sıkıntı * Dar yer, sık ağaçlı yer * Günâh HARED Hışım etmek * Menetmek, engel olmak HAREKÂT (Hareket C) Hareketler HAREKÂT-I HARBİYE Harp harekâtı HAREKÂT-I MÜŞTEREKE Müşterek hareketler, beraber davranışlar HAREKE Arapça harflerin u, e, i şeklinde okunacağını gösteren işaretler (Zamme "ötre" fetha "üstün" kesre "esre" (gibi) * Hareket lafzının Arapça terkibde aldığı şekil HAREKET Kımıldanma Davranış Yola çıkmak Bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin veya durumunun değişmesi Sarsıntı HAREKET-İ ARZ Zelzele, deprem, yer sarsıntısı HAREKET-İ DÂHİL Tar: Kanuni Sultan Süleyman zamanında Süleymaniye medreselerinin binasından sonra onikiye çıkarılan tarik-i tedris (okutma yolu) silsilesinin dördüncü mertebesindeki müderrislerine verilen bir ünvandır HAREKET-İ MER´İYYE Gerçekte olmadığı halde, var imiş gibi görünen hareket HAREKET-İ MİHVERİYE Mihver, eksen etrafındaki muntazam hareket(Şems, hareket-i mihveriyesi ile silkinse, meyveleri düşmez, silkinmezse yemişleri olan seyyarat düşüp dağılacaktır M) HAREKET-İ MÜSTAKİME Fiz: Doğru bir çizgi üzerinde olan hareket HAREM Herkesin girmesine müsaade edilmeyen yer Kadınlara mahsus oda (Misafirlere ve erkeklerin girmesine müsaade edilen yere de"selâmlık" denir)(Tesettür kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor Çünkü, kadınlar hilkaten zaife ve nâzik olduklarından kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan; kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var L) HAREM-İ ŞERİF Kâfir ve müşriklerin girmesi yasak olan ve canlı mahlukun öldürülmesi men´edilen Mukaddes Kâbe ve civârı HAREMEYN İki mukaddes harem Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere HAREMEYN-İ ŞERİFEYN Mekke´deki Kâbe ile Medine´deki Ravza-i Mutahhara HAREM-SERAY Sarayların kadınlara mahsus olan kısımları Buna "Harem-i Hümayun" da denilir * Câmi içi HARES (Haris C) Bekçiler, muhafızlar HARES Dilsizlik, ebkemiyyet HAREŞE Sinek HAR´ET Terslemek HAREZ (C: Ehrâz) Çocukların oynadıkları ceviz HAREZE (C: Harez-Harezât) Boncuk HARF Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret Alfabeyi meydana getiren şekilli çizgilerden herbiri * Müstakil bir mânâya değil de başka harflerle birleşerek, başka muayyen ve müstakil çok mânaların ifadesi için kullanılan şekil Başkasının mânalarını gösteren işaret * Vecih, üslub * Her şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin kıyısı HARF-İ ÂB-DÂR Güzel ve mânidar söz HARF-İ ASLÎ Gr: Arabça bir kelimenin kökünü teşkil eden harften olan (Ekserisi üç harften ibaret olur) HARF-İ ATIF Gr: İki kelime veya cümleyi birbirine bağlayan harf Vav ve fe gibi Arabçada on şekilde harf-i atıf şunlardır: $Bunlar bir kelimeyi veya cümleyi diğer bir kelime veya cümle üzerine atıf ve rabtederler Bu harflerden evvelkine: ma´tufun aleyh, sonrakine ise, ma´tuf denir (Bak: Atf) HARF-İ CERR Gr: Kelimenin sonunu esre ile (i diye) okutan harf Bunlar arabçada şu şekil altında toplanmıştır $ (Vav-ı kasem), (Ta-yı kasem) HARF-İ İLLET Gr: Elif, vav, ya harfleri HARF-İ MASDARÎ Fiil mânasında olan bir kelimeyi, masdar mânâsına çeviren harf HARF-İ MEDD Kendinden evvel gelen harflerin uzun sesli okunmasına vesile olan "elif, vav, yâ" harfleri HARF-İ MEZİD Arabçada masdar olan kelimeye harf ilâvesi ile başka masdar yapılır Bu ilâve edilen harflere "Harf-i mezid" denir Meselâ: kelimesinde harf-i aslî üçtür $ (mükâtebe) dendiği zaman, "Müfâale masdarı şekline göre, mim ve elif harfleri, harf-i meziddendir" denir HARF-İ NÂSIB Muzari fiilinin sonunu üstün (e, a diye) okutan harf (Bak: Huruf-i nâsibe) HARF-İ NİD´ Ya, ey, â gibi harflerle çağırılanın ismine eklenen harf Ünlem HARF-İ TÂRİF Arabçada, elif lâm harflerinin ismin başına gelmesi hali (Bak: Lâm-ı ta´rif) HARF-İ ZÂİD Gr: Kelimenin bazı tasrifinde düşen harf Fazla, zâid harf Te´kid için yazılan harf Sonradan ilâve olan harf HARF Yemiş toplama HARF-AŞİNA Harfleri birbirinden ayırdedebilen * Mc: Sözden anlayan HARF BE HARF Aynen, aslı gibi, olduğu gibi HARFECE Güzel gıda HARF-ENDAZ Söz atan; dokunaklı, haysiyete ilişen söz söyleyen HARF-GİR f Her işte ayıp ve noksan arayan HARFÎ Harfe âit * Sahibi tanıtmak için olan * Başkasının mânası için yazılan (Bak: Mâna-yı harfî) HARFİYE Kendi başına müstakilen bir mânası ve te´siri olmadığı halde, kendi cinsinden bir topluluğun içinde olduğu zaman ancak bir vazife gören şeylere denir HARFİYEN (HARFİYYEN) Harfi harfine Hiçbir değişiklik yapmadan HARGÂH f Otağ Büyük çadır HARGAR(E) f Hakaret eden, hakaret edici HARGELE f Eşek sürüsü * Terbiyesiz, görgüsüz ve azılı kimseler HARGUŞ Tavşan HARHAR f Devamlı arzu, sürekli istek * Gönül üzüntüsü, iç sıkıntısı * Devamlı kaşıntı HARHARA Uykuda horlamak * Kedinin mırıldayışı * İki dere arasındaki düzlük HARHİŞE f Kavga, gürültü, patırtı HARIK Muhalefet eden, aykırı olan, karşı gelen * Yırtıcı, yırtan HÂRIK-I ÂDE Âdeti yırtan, âdetin dışarısında, hârikulâde HARIK Yakan, yakıcı Yanan, tutuşmuş Ateş, od HARIS Hırslı olan, haris HARISA İnsanın başında veya yüzünde kan çıkmaksızın yalnız deri yırtılmış olarak peyda olan yara HARÎ Müstehak, lâyık HARÎ f Hakirlik, horluk HARδ Kimseden çekinmeyen, fâcire kadın * Çok gülen, gülegen HARİB Yıkan, harab eden * Haydut HARİB Kaçan, firar eden HARÎB Yağma olunmuş, soyulmuş, talan edilmiş HARÎBE (C: Harâib) Bir kimsenin geçineceği şey HARÎC Dar, ensiz * Kuşatılmış HÂRİC Bir şeyin veya mahallin veya memleketin dışında kalan * Ecnebi HÂRİC-İ VATAN Vatanın harici HARİC Günahkâr, günah işlemiş Allahın emrini dinlememiş olan HARİCEN Dışardan, dıştan Hariçten HARİCE TEMESSÜL Zihnî olan kelâmın hâricî âlemdeki kanunlara uygun şekilde tanzim edilişi HARİCÎ Dışarıya âit olan İçeriye âit olmayan Dış ile alâkalı Ecnebiye âit * Zorba ve âsi olan * Seyyid olmadığı halde seyyidlik iddia eden * Vaktiyle Hazret-i Ali Kerremallâhü veche´ye âsi olan fırka-i dâlle ashabından herbiri (Bak: Havaric Vak´ası) HARİCİYYE Hariçle alâkalı Dış işleri * Ameliyatla tedavi edilebilen hastalıklar * Haricilik (Bak: Havâric vak´ası) HARİD Satın alma HARİD Öfkeli, hidetli, kızgın HARÎD Tek, ayrı HARİDAR Satın alıcı, satın alan HARİD(E) (C: Harâid) Kız, evlenmemiş kız * Delinmemiş inci HARİDE Satın alınmış HARİF (Hırfet den) Meslekdaş, san´at arkadaşı Teklifsiz dost * Herif, âdi insan HARİF Güz mevsimi, sonbahar * Meyve toplama zamanı HARİF Yemiş toplayan HARİFANE f Esnafça Herkes kendi masrafını, hissesine düşeni vermek suretiyle, ortaklıkla yapılan HARİFE (C: Harâif) Ev için sonbahar hazırlığı HARİFÎ Sonbaharla alâkalı HARİK Omuz küreklerinin arası HARÎK Yangın, ateş HARÎK-I KEBİR Büyük yangın * Büyük Cihan Harbi HARÎK Erkekliği olmayan adam HARİK Zeyrek akıllı kimse HÂRİKA İmkânların üstünde olan şey, hayret uyandıran, hayranlık vren Büyük ve görülmedik eser Görülmedik derecede kıymetli HÂRİKA Ateş, nâr, od HÂRİKA-İ SEVD Aşk ateşi HARÎKA Acı, sızı * Bulâmaç Yulaf lâpası HÂRİKA-PİŞE f Hârikalı Hârika işler yapan HÂRİKAT (Hârika C) Şaşılacak şeyler, hârikalar İnsanda hayret uyandıran şeyler HÂRİKAVÎ Harika cinsinden, harika gibi HÂRİKULÂDE Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser Görülmedik derecede Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey HARÎK-ZEDE (C: Harikzedegân) f Yangından zarar görmüş kişi Evi ve eşyaları yanmış kimse HÂRİM Fakir HARÎM Herkesin giremiyeceği, dokunmıyacağı şey Haram dairesi * Şerik * Bir kişinin olup, başkasının duhul ve taarruzundan masun yer * Hacıların Mekke-i Mükerreme´de giydikleri libas HARÎM-İ HÂSS Büyük bir kimsenin kendi dairesi HARÎM-İ İSMET Namus ocağı, mukaddes ocak Kudsi âile yuvası HARÎM Saygısız, çekinmez Kayıtsız kimse HARÎME Bir kimsenin, istediği gibi kulanabilecek hakka sahib olduğu malı HARİR İpek İpekten yapılmış * Harâretli Sıcak HARÎR Su akarken çağlamak * Yel eserken fışıldamak * Horuldamak HARİRÎ İpek eşya * İpek tüccarı * Bir nevi kâğıt HARİRÎ (Kasım bin Ali) (Mi: 1054-1122) Irak´ta doğdu İnhitat (çöküş) devrinin ediblerindendir "Makamat" adlı eseriyle şöhret bulmuştur Bediüzzaman-ı Hemedanî´nin Makamları misal alınarak yazılmış elli makameyi (nutukları) ihtiva eder HARİRİYE Un ve süt ile yapılan bulamaç HARİS Süngü demiri * Soğuk olan şey HÂRİS Eken, ekici Çiftçi HÂRİS-İ GAYUR Çalışkan ve gayretli çiftçi HÂRİS Muhafız Bekçi * Gözcü Himaye eden Bekleyen HÂRİS-İ VATAN Vatanın koruyucusu, vatanın bekçisi HARİS Son derece hırslı olan HARÎS Bir şeye fazlası ile düşkün Hırslı HARÎS-İ CÂH Mevki, makam ve rütbe düşkünü HARÎS-İ ŞÖHRET şöhret ve nam düşkünü HARÎSA (HÂRİSA) Yağmuruyla yer yüzünü süpürüp gideren bulut * Kan çıkmayan azıcık baş yarığı HARÎSANE f Hırslıcasına Çok haris olarak Hırslılara mahsus bir tavırla HARÎSET (C: Harâyis) Zayıf deve HARİSTAN f Çalılık, dikenlik HARÎSUN ALEYKÜM Tevbe Suresi´nin bir âyetinde geçen bu ifade, birinci derecede Peygamberimiz (ASM) hakkında olup ümmetini ve bütün insanları doğru yola irşadda yılmadan, büyük bir sebat ve azim ve gayretle devam etmesine işaret edilerek böylece tavsif edilmiştir HARİŞ f Kaşınma, kaşıma HARÎŞ Bir cins yılan HARİTA yun Yeryüzünün veya bir parçasının belli bir ölçüye göre küçültülerek muvafık bir yere çizilen taslağı * Dağarcık, kulplu kese HARİYE Yavuz bir yılan HARÎZ Tâkatsiz kimse, güçsüz ve kuvvetsiz insan HARÎZ Mahfuz, hıfzolunmuş, saklanılmış HARİZME Azgın hayvanların ağzına ve ayının dudağının üstüne geçirilen demir halka HARK Yakmak Yanmak Yangın HARK-I KEBİR Büyük yangın * Cihan Harbi (daha ziyade ihrak olarak kullanılır) HARK Yarma Yırtma * Su akacak yarık yer HARKA´ Kulağı delik koyun * Çeşitli yönlerden esen rüzgâr HARKAFA (C: Harâkıf) Kalça kemiği Uyluk kemiğinin baş tarafı HARKAHE Koyuncuların kara evi HARKEKET (C: Harâkîk) Uyluk başı HARKÜRRE f Eşek yavrusu, sıpa HARK VE İLTİYAM Yarmak ve yapıştırmak Yırtılmak ve iyileşmek HARM Muhkem etmek, sağlamlaştırmak * Davara yük vurmak * İşinde çabuk çabuk olmak * Udul etmek * Kat´etmek HARMED Kokusu ve rengi değişen * Kara balçık HARMEL Üzerlik otu HAR-MENİŞ f Eşek huylu, eşek tabiatlı HARMEŞ İfsad etmek, bozmak HARNUB Keçiboynuzu adı verilen bir cins yemiş HARP (Bak: Harb) HAR-PÜŞT f Diken sırtlı * Mc: Kirpi HARPÜŞTE f Balıksırtı şeklinde olan, harpuşta HARR Hararet, sıcaklık Sıcak HARR-I ŞEDİD Şiddetli hararet, fazla sıcaklık HARR Yarmak HARR(E) Hararetli Kızgın Çok sıcak Yakıcı HARRA (Hurur) Yüksekten aşağı düşmek HARRAKA Eskiden düşman gemilerini veya düşman şehirlerini ateşlemek için, yakıcı âletlerle donatılmış olan harp gemisi HARRAN Susuz HARRARE Gürleyerek, çağlayarak akan su HARRAS (Harâset den) Çiftçi, ekinci Toprağı işleyip ekin eken HARRAS Yalancı HARRAS Küp yapan HARRAT Doğramacı, çıkrıkçı Tornacı HARRAZ Terzi HARRE (C: Hurer) Değirmenin buğday konulan deliği HARRE (C: Hırâr-Hırârât-Harrun) Kara taşlı yer HARRUB "Keçiboynuzu" adı verilen bir yemiş cinsi HARS Yarmak, yırtmak HARS Koruma Muhafaza etmek Hırz mânasınadır HARS (C: Hırâs) Küp HARS Tahmin etmek * Yalan söylemek * Acıkmak HARS Tarla sürmek * Maarif * Mal toplamak, kazanmak * Teftiş ve tedbir eylemek HARS-I IRKÎ Milli maarif, ırkî hars HARSA´ Dilsiz kadın * Gürlemeyen bulut * Belâ (Müz: Ahrâs) HARSEK Küçük cisim HARSİNÎ Tunç HARŞ Avlamak * Kaşımak HARŞ Kesbetmek, almak * Tırmalamak HARŞA Bir cins ot HARŞEF (C: Harâşif) Kalkan balığı * Balık pulu * Enginar bitkisi HARŞUF Enginar bitkisi HART El ile ağacın yaprağını sağmak * Ağaç kabuğu soymak, yaprak toplamak * Nikâh HART Katı katı ovmak * Davarın yulaf yerken çıkardığı ses HARTAVÎ Tar: Sipahilerin yeniçeri keçesine mümasil olarak giydikleri toparlak keçe külâh HARTUC f Topa merminin ardından sürülen barut kesesi HARUF Küçük kuzu, hamel * Tâze et HARUN Musa Peygamber´in (AS) yardımcısı ve büyük kardeşi * Bağdad Abbasî Halifelerinden Harun-ür Reşid HARUN İlerleyeceği yerde duran veya geri giden hayvan HARUNÎ Hayvanın ilerlemeyip durması veya gerilemesi Hayvanın huysuzluğu HARUR Sıcaklık Güneşin kızgınlığı * Gece esen sıcak rüzgâr HARUR Yüksekten düşmek * Akla gelmedik cihetten hücum etmek HARUS Sütü az olan kadın * Evlenip hâmile olan kız HARUT Mukaddes kimse * İpini sahibi elinden çekip kaçan davar HARUT VE MARUT Kur´an-ı Kerim´de ismi geçen iki meleğin ismidir HARVA Büyük kumlu tepe * Yüce, yüksek * Bir dağın adı HAR-VAR f Eşek yükü HARY Noksan etmek, noksanlaştırmak, eksiltmek HARZ Dikmek HAR-ZAR f Çalılık, dikenlik HARZE Yaban şalgamı HARZEM (HAREZM) Türkistan´da Aral gölünün güneyindeki delta ve çevresindeki ülke |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAS´ Reddetme * Uzak olmak Uzaklaştırmak HASA´ Saman parçası * Hurma kabı HASA Toprak saçmak HASA Sığır terslemek HASA´ Bulamaç aşı * Kavun HASA Saymak * Taş atıp vurmak HASA´ Suya kanmak ve kandırmak * Dolmak * Doymak * Ufak taş HASAB Odun HASEBE Hurması çok olan hurma ağacı HASAD Ekin biçmek Ekin biçme mevsimi HASADET Hasedcilik, kıskançlık Çekememezlik HASAFE (C: Hasif) Hurma yaprağından örülen kap * Hurma yaprağı HASAFET Rey sağlamlığı Hükümde kuvvet ve olgunluk HAS AHUR Tar: Hükümdarın hayvanlarına mahsus ahır HASAİL (Haslet C) Hasletler (Bak: Haslet) HASÂİS Bir şeye, birine has olan keyfiyetler HASÂİS-İ İNSÂNİYYE İnsanlık hassaları HASAİS (Hasîse C) Kötü huylar, fena tabiatlar HASAK Büyük bir kuşun adı (Çin´de, Babil´de ve Türk vilâyetlerinde olur) HASAL Yüreğin ağrıması HASAL Ağacın, zeminde yanlara sarkmış uçları * Bir işte ortaya konulan ödül HAS´AM Yemen diyarında bir kabilenin adı HASAN Nâmahremden korunur üzere olmak, korunmak HASAN Güzel (Bak: Hasen) HZ HASAN Hz Ali´nin (RA) oğludur Hz Peygamber´in (ASM) sevgili torunudur Cennet´le tebşir olunmuştur Hz Peygamber (ASM) kendisi için cennet gençlerinin seyyidi buyurmuştur (Hi: 3-49)(Hazret-i Hasan ve Hüseyin´in Emevilere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi Yâni, Emeviler, Devlet-i İslâmiyeyi, Arab milliyeti üzerine istinad ettirip râbıta-i İslâmiyeti, râbıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler:Birisi: Milel-i sâireyi rencide ederek tevhiş ettiler Diğeri : Unsuriyet ve milliyet esasları, adâleti ve hakkı tâkip etmediğinden zulmeder Adalet üzerine gitmez Çünki: Unsuriyet-perver bir hâkim, milletdaşını tercih eder, adalet edemez $ferman-ı kat´isiyle: Râbıta-i diniye yerine râbıta-i milliye ikame edilmez; edilse, adalet edilmez; hakkaniyet giderİşte Hazret-i Hüseyin, râbıta-i diniyeyi esas tutup muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş M) HASAN İyilik Güzel muamelede bulunmak HASANET Bir yerin çok sağlam ve korunulacak tarzda olması * Kadının kendisini haramdan koruması HASAN-I BASRİ (Hi: 21-110) En ileri Tâbiînden olup hadis ve fıkıhta büyük âlimlerdendir Basra´da medfundur Mezheb sahibi bir müçtehiddir Sahabe-i Kiram´dan 130 zat ile görüşmüş, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mace kendisinden hadis nakletmişlerdir HASAR (C: Hasâret) Ziyan, zarar HASAR Soğuk, berd HASARAT (Hasâret C) Ziyan ve zararlar Hasaretler HASAR-DİDE f Zarara uğramış, hasar görmüş HASARET Hasar Alış-verişte zarar, ziyan Yoldan sapmak Sapıtmak Dalâlete düşmek HASARET Cıvık ve sulu şeyin koyulaşıp katılaşması * Dahâmet peyda etme, irileşme HASAS Başta saçın az olması HASASA (C: Hasâs) Fakirlik * Hali yaramaz olmak * Küçük delik * İki kişinin arasındaki açıklık HASASE(T) Tamahkârlık Cimrilik Alçaklık Hasislik HASASET İhtiyaç Yoksulluk Züğürtlük * Rahne * Kalbur ve elek gibi şeylerdeki küçük delik, gedik HASÂT Küçük taş parçası Çakıl * Tıb: Sidik yolunda taş peyda olmak HASÂT-I BEVLİYYE Tıb: Sidik yollarında ve böbreklerde meydana gelen taş HASÂT-I MESANE Tıb: Sidik kesesinde meydana gelen taş HASB (Haseb) Birisinin sülâlesi cihetinden iftihar yolu ile saydığı iyilik Mal, din, millet Kerem, fiil ve amelde yüksek şeref, iyi iş, sâlih amel Şeref, asalet, şan, kadr ve haysiyet * Dolayı, cihetiyle, gereğince HASB-EL BEŞERİYYE İnsanlık hali olarak, insanlık dolayısıyla HASB-EL KADER (Bak: HASBEL KADER) HASB-EL LÜZUM İcabettiği için HASB (C: Havâsıb) Taş atmak * Ufak taşları savuran rüzgâr HASBA Hafif tahkir yerinde kullanılan bir tabirdir Halk dilinde "haspa" şeklinde kullanılır HASBA´ (C: Hasubâ) Ufak taş HASBE Kızamık hastalığı Tane tane gövdede çıkan bir hastalıktır (Hasta kişiye "mahsub" derler) HASBE Re´y Tedbir (Aslı: Ecir ve sevab mânasına gelen "hisbe" dir) HASBEL HAMİYYE (Hasb-el hamiyye) Hamiyet icabı, hamiyet için HASBEL İCAB (Hasb-el icâb) Durum icabı olarak, hâl ve durum iktiza ettiği için, durum dolayısıyla HASBEL İKTİZA (Hasb-el iktizâ) İktiza ettiği için, gerektiğinden dolayı HASBEL KADER (Hasb-el kader) Kader cihetiyle HASBEL MEVSİM (Hasb-el mevsim) Mevsime göre HASBETEN LİLLAH Allah rızası için Allah yoluna Karşılık istemeksizin HASBÎ Karşılıksız Allah rızası için (Hakiki mürşid âlim, koyun olur; kuş olmaz Hasbî verir ilmini Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü Kuş veriyor ferhine lüâb-âlud kayyını S) HASB-İ HAL Halleşme Görüşüp konuşma HASBİYE $ âyetinin kısaca ismidir HASBÜNA Bize yeter Bize kâfidir (meâlinde) HASDA´ Yaprağı çok olan ağaç HASEB (Bak: Hasb) HASED Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek Çekememezlik Kıskançlık Kıskanmak(Hasedin çaresi: Hâsid adam, hased ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevi hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır Faidesi az; zahmeti çoktur Eğer, uhrevi meziyetler ise; zâten onlarda hased olamaz Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyakârdır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister Veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder zulmederHem ona gelen musibetlerden memnun ve ni´metlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlâhiyeye onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor Adeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır M) HASEDE (Hâsid C) Kıskananlar, hased edenler, çekememezlik edenler HASEK Kin, adavet, hased * Savaş âletlerinden, üç köşeli diken şeklinde bir silâh HASEKE (C: Husek) Kin tutmak, adavet etmek * Demir dikeni denilen üç köşeli diken * Demirden yapılan üç köşeli "bıtırak" denilen harp âletleri HASEKİ Tar: Vaktiyle sarayda görevli bazı subaylara verilen isim HASELE Tıb: Karnın göbek ile kasık arasındaki kısmı HASEM Burnun yassı ve geniş olması HASEN Güzel Hüsünlü Güzellik * Güzel olmak HASEN-ÜL HULK Huyu ve tabiatı güzel HASEN-ÜS SAVT Güzel sesli HASENAT Güzellikler İyi ameller İyilikler (Hasenât da ya kalb ile olur veya kalb ve beden ile olur; veyahut mal ile olur A´mâl-i kalbinin şemsi imândır A´mal-i bedeniyenin fihristesi namazdır A´mâl-i mâliyenin kutbu zekâttır İİ) HASENE İyilik Güzellik Hayırlı amel Allah rızasına çok uygun iş * Eski altun paralardan biri HASER Gözün tam görmemesi, göz nurunun zayıf olması HASF Ay tutulması * Işığı sönmek HASFOLMAK Parlaklığı gitmek HASF Ayakkabı dikmek * Birbirine yapıştırmak * Tasmalı nâlin * Ağacın yaprağının dökülmesi HASHAS Zâhir olma, açık ve âşikâr olma, görünme HASHAS Koparılmış olmak HASHAS Cömert kimse HASHAS Toprak * Ufak taş HASHAS Seri, çabuk, hızlı HASHASA Açık ve âşikâr olma * Bir şeyi diğer bir şey içinde "iyice birleşmesi için" karıştırıp sallama HASHASE Anlaşılmayan ses * Hınzır avazı HASHASE Ateş üzerinde eti pişirip kebap yapmak * Bir şeyi döndürmek HASHASE Kandırmak * Koparmak * Çok fazla deprenmek HASIB Tipi Ortalığı toza toprağa boğan şiddetli rüzgâr HASID Ekin biçen HASIF Zayıf HASIK Süngü demiri HÂSIL Peyda olan Husule gelen Çıkan, meydana gelen HÂSIL-I BİLMASDAR Hakiki müessirden hâsıl olan fiildir Kendi sebeb ve şartlarından meydana gelen şey Meselâ: Bir şeye vurmak, masdardır; o vurmaktan hâsıl olan ses çıkmak, hâsıl-ı bilmasdır´dır Tüfek atarak bir adamı öldürmekte tüfek atmak fiili, masdar: adamın ölmesi ve tüfeğin sesi çıkması da hâsıl-ı bilmasdar´dır HÂSIL-I CEM´ Mat: Toplam Bir kaç sayının birlikte toplanmasından meydana gelen yekûn HÂSIL-I DARB Mat: Çarpım Çarpmak işinin neticesi 5 sayısı 2 sayısıyla çarpılırsa, çıkan 10 sayısı, hâsıl-ı darbdır HÂSILAT Gelirler Kazançlar Elde edilenler Kâr Mahsul Îrad HÂSILAT-I SÂFİYE Sâfi kazanç Net kâr Bütün masraflar çıktıktan sonra kazanç olarak geri kalan hâsılat HÂSILAT-I SENEVİYYE Senelik kazançlar, yıllık gelirler HÂSILI KELÂM (Hâsıl-ı kelâm) Sözün kısacası, sözün kısası HASIM (Bak: Hasm) HASIN(E) (C: Hâsınât) İffetli, namuslu ve şerefli kadın HASIR (Hasr dan) Muhâsara eden, etrafını çeviren, hasreden HASIRALTI ETMEK Ist: Unutmak, saklamak, gizlemek, terviç etmemek manasında kulanılan bir tâbirdir Hasır, eskiden halı ve kilim yerinde kullanıldığı ve onun altında kalan şeyler unutulup gittiği için bu tâbir meydana gelmiştir HASÎ (Has´ den) Herkes tarafından kovulan Sürülüp tardedilen HASÎ Kuru HASİB Hesab eden, hesab edici HASÎB Cömert kimse Hayır sahibi ve eli açık adam * Bolluk yer, ucuzluk HASÎB Muhterem, itibarlı, değerli ve soyu temiz kimse şahsi meziyet sâhibi insan * Muhâsebeci HÂSİD Hased eden, kıskanan HÂSİDANE f Kıskanarak, kıskançlıkla Hased edercesine HASÎD (C: Hasâyıd) Tarlada kalan ekin HÂSİF (Husuf dan) Sararmış Rengi, parlaklığı kalmamış Husufa uğramış HASÎF (C: Husef) Suyu hiç kesilmeyen su kuyusu * Yağmuru çok olan bulut HASÎF Ak ile kara, alaca renkli urgan * İki çeşit renkten meydana gelen HASÎF Aklı başında, kâmil ve olgun adam HASÎFANE Aklı başında ve olgun olan bir adama yakışacak suretde HASÎFE Gizlenen kin, hased ve düşmanlık HASÎL(E) Sığır buzağısı HASÎL Ot HASÎLE İyeği arasında olan et HASÎLE (C: Hasâyil) Bakiyye, artan, geri kalan HASÎM Hasım olan, husumet eden, düşmanlık eden HÂSİM Kat´eden, hasmeden, kesip atan HASÎN Sağlam Metin Mustahkem * Sağlam muhafaza eden HASÎN Küçük balta HASÎR Bir şey söyler veya okurken dili tutulan kimse Kekeme insan * Hasır HÂSİR Hasarete uğrayan Zarara, ziyana uğrayan HASÎR Feri gitmiş, donuklaşmış göz * Hasret çeken Meramına nail olamayan * Yorulmuş * Açılmış * Zayıf HASÎR Hüsranda olan Sapıtan, dalâlete giden Azgın * Eli boş Müdafaasız Çaresiz HÂSİREN Ziyana uğrayarak, zarar gördüğü halde HÂSİRÎN (Hâsir C) Zarar görmüş olanlar, ziyana uğramış kimseler HÂSİRUN Zarar ve ziyana uğrayanlar Eli boş kalanlar HASİS Çabuk Çok aceleci * Ayartılan, tergib ve teşvik edilen HASİS Gizli ses Ateş gürültüsü * Fitil HASİS(E) (Hisset den) Kötü huy, fena tabiat * Ufak, değersiz * Tamahkâr, cimri HASİSA Bir şeye mahsus hal Kendine mahsus olup başkasında bulunmayan keyfiyet, karakter HASİYY Hayası çıkarılmış, hadım edilmiş, burulmuş (insan veya hayvan) HASİYYET (Hassiyet) Hususi fayda, kuvvet ve menfaat, tesir, keyfiyet HASL Fena huylu olma Kötü haslet sahibi olma HASL Zayıflık HAS LAFIZLAR Bir mânaya mahsus olan lafızdır Hasan, Mehmed, insan, erkek lafızları gibi HASLE Göbekle kasık arası HASLE (C: Husul) Hurma koruğu HASLET Huy Ahlâk Yaradılıştan olan tabiat HASLET-İ CEMİLE Güzel ve iyi huy HASLET-İ HAMİDE Medih ve senâ edilmeğe, övülmeğe lâyık olan güzel ahlâk ve haslet HASLET-İ HAMRÂ Hamiyet, gayret veya mahcubiyetten gelen ve yüz kızarması suretinde görünen güzel haslet HASM Kesip atma, kesme, kat´etme * Kat´i olarak bir mes´eleyi hâlledip neticeye varma HASM-I DA´VÂ Dâvânın halledilmesi HASM (Hasım) Muhâlif Karşı taraf Düşman(Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder, zâhiren mağlub bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder Eğer iyilikle mukabele etsen nedâmet eder, sana dost olur M) HASM-I BÎAMAN Amansız düşman Merhamet bilmeyen düşman HASM-I CA´LÎ Huk: Hakikatta hasım olmadığı halde, hasım imiş gibi hâkim önünde husumeti kabul eden kimse HASM-I EKBER En büyük düşman olan şeytan HASM-I ELEDD İnatçı düşman, muannid hasım HASM-I MÜTEVARÎ Huk: Mahkemeye gelmekten ve vekil göndermekten çekinen kimse HASM Atâ etmek, hediye vermek * Ovmak HASMANE f Düşmancasına Düşman gibi Hasma mahsus halde HASME Kırmızı meşe HASMEN Bir mes´eleyi kesin bir karar ile halledip bitirmek suretiyle HASMÎ Düşmanlık, husumet, adavet HASNÂ Çok fazlasıyla kendini haramdan saklayan kadın Çok iffetli, çok nâmuslu kadın HASNÂ-YI HÜSNÂ Hem güzel ve hem de namuslu olan kadın HASNA Güzel kadın Hüsün ve cemal sâhibesi HASPUŞ f Hilekâr, hileci, iki yüzlü, mürai HASPUŞÎ Hile, riyâ HASR Bir şeyin içine alma Yalnız bir şeye mahsus kılma * Bir çember içine almak Askerle etrafını kuşatmak * Sıkıştırma Kısaltma * Okurken tutulup kalmak * Vakfetmek * Zaman ayırmak HASR-I FİKİR Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak HASR-I İŞTİGAL Bütün çalışmaları bir şeye hasretme HASR-I NAZAR Sadece bir şeye bakıp dikkat etmek * Yalnız bir mevzu veya meslek üzerinde çalışıp onda mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak HASR-I ÖRFÎ Herkesçe bilinen belli bir şey Böyle meşhur bir şeye mahsus olmak HASR Noksan olmak * Sermayesini zayi edip ziyân etmek HASR Göz kapağında sivilce çıkmak HASR Keşfetmek * Yorulmak HASR Böğür * Bel HASREME Üst dudağın alt dudak üzerine taşması HASRET Özleyiş İç çekme Bir şeyi çok isteyip, arzulayıp ona kavuşamamaktan gelen üzüntü (Bak: Husr) HASRET-FİKEN f Hasret düşüren, hasret döken HASRET-KEŞ f Özlemiş, özleyen, hasret çeken HASRET-KEŞANE f Hasret çekene yakışır surette Özleyenler gibi HASRETMEK Kısaltmak Sadece bir şeye mahsus kılmak Bir şey için vakfetmek HASRET-NAME Edb: Ayrılık münasebetiyle yazılan mektub Hasreti belirten yazı, hasret mektubu HASRET-ZEDE (C: Hasret-zedegân) f Hasrete düşmüş, hasrete uğramış HASS Tergib Teşvik Bir kimseyi bir şey için iknâ etmek HASS Duyan Hisseden Duyucu * Duygu HASS Alçak, bayağı, âdi * Marul HÂSS (C: Havass) Hususi Hâlis Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu * Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan Umumi olmayıp mahsus olan * Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan Tek, münferid * Saf * Tar: Osmanlı İmparatorluğunun ilk zamanlarında, devletin büyüklerine ayrılan yıllık geliri yüzbin akçadan fazla olan arazi HÂSS-ÜL HÂSS En güzel, en has HÂSS Ü ÂMM Herkes, bütün herkes HASS Azlık, kıllet HASS Zannetmek * Silkmek * Davarı kaşağılamak * Közün üstünde birşey pişirmek * Katletmek, öldürmek HASSA (C: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey Bir şeye mahsus kuvvet Te´sir Menfaat * Adet ve alâmet Ekâbir, kavmin ileri geleni HASSA-İ FARİKA Ayırıcı özellik Vasf-ı fârık Bir şeyi diğerinden ayıran hususiyet HASSA Saç ve sakalı döken bir hastalık HASSA´ Hayırsız kadın HASSA Fil gözü HASSAD Orakçı, ekin biçen HASSAS Duygulu, içli * Alıngan Çok ve çabuk hisseden Hissi galib olan kimse HASSASANE f Hassas ve duygulu olana yakışacak şekil ve surette HASSAS BÖLGELER t Sivil savunmada düşmanın hedef tutacağı bölgeler Her hassas bölgenin ehemmiyeti aynı değildir Hava savunması bakımından eldeki imkanlar ve hassas bölgeler arasında öncelik tesbitine ihtiyaç vardır Hassas bölgeler, sırasıyla:1) Atomik vurucu üslerin bulunduğu bölgeler2) Yüzeyden yüzeye füze üsleri3) Darbe karargahları4) Özel cephane depoları5) Uçaksavar birlikleri6) Radar mevzileri´dir HASSASE Hissedici kuvve Hisseden, duyan HASSASİYET Hassaslık Duygulu olmak İhtimamlılık Dikkatlilik HÂSSE Duygu uzvu Bir şeye mahsus kuvvet Hâl (Bak: Kuvve) HÂSSE-İ LEMS Elle dokunma kuvveti Dokunma duyusu HÂSSE-İ RÜ´YET Görme kuvveti HÂSSE-İ SEM´ İşitme kuvveti, duyma duygusu HÂSSE-İ ŞEMM Koklama duygusu HASSETEN Hususi olarak, özellikle Yalnız, ayrıca HASSİYET (Bak: Hâsiyyet) HASTE f Uzanmış * Ayağa kalkmış HASTE f İstenilen, matlub, taleb edilmiş, istenilmiş HASTE (C: Hastegân) f Rahatsız, hasta HASTE-GÂN (Haste C) f Hastalar, rahatsızlar, marizlar HASTE-GÎ f Rahatsızlık, hastalık, maraz, illet HÂST-GÂR f İsteyen, talep eden, isteyici HÂST-GÂRÎ f Tâliplik, isteyicilik HASUB Kirişini atan yay HASUD Çok hased eden HASUDANE f Kıskançlıkla, hasetçilikle, hasud olan kimseye benzer surette HASUDÎ Kıskançlık, çekememezlik, hasetçilik HASUN Serçe gibi küçük ve alaca renkli bir kuş HASUR Mânevi mücahededen dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen * Sır saklayan Keder ve üzüntüden gönlü daralan, tasadan içi sıkılan * Çok bahil kimse (Halkla yer ve içer, birşey vermez) * Oğlu ve kızı olmayan * Avrete cimâ edemeyen * İhlili dar olan deve HASUS Katı, şedid, şiddetli HASV Men etmek, engel olmak HASV Toprak saçmak * Az birşey vermek HASVA´ Toprak parçası HASVE (C: Husvât) Yudum yudum, azar azar içme |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAŞ f Süprüntü, kırıntı, döküntü * Kızgınlık, hiddet HAŞ Kalb HÂŞÂ Aslâ Kat´iyyen Öyle değil Allah korusun(mânasına söylenir) HAŞÂ´ (C: Ehşâ) Nefes tutukluğu * Nefesin tutulması * Nâhiye * Kalb HAŞÂ-İ BATIN Bağırsaklar HAŞAFET Kin ve düşmanlık, haset ve adavet HAŞAHİŞ (Haşhâş C) Haşhaşlar HAŞAİŞ (Haşiş C) Kuru otlar HAŞAK f Süprüntü, çöp Yonga HAŞAN Kokmuş tuluk HAŞARI Yaramaz, rahat durmaz, hırçın HAŞAS Arz haşereleri HAŞB Hayırsızlık * Haşinlik HAŞBA´ Kuru, yâbis HAŞEB Kereste imâlinde kullanılan kalın ve kuru ağaç HAŞEBE (C: Haşebât) Odun, ağaç Yonga HAŞEBİYET Odunluk, odun niteliği HAŞEB-PARE f Tahta parçası Yonga HAŞED İnsan topluluğu, cemaat HAŞEF Hurmanın yaramazı * Eski elbise diken * Devenin sütünün çok olması HAŞEFE (C: Haşef-Haşefât) Sünnet mevziine varana kadar olan zeker başı * Yaşlanmış kuru kadın * Kuru hamur * Yumuşak taş HAŞEFE Hiss * Harekete ve yürüyüş sesine derler HAŞEL Bayağılaşma, rezil olma Bayağılık, rezillik, âdilik * Her nesnenin kötüsü HAŞEM Taraftarlar ve hizmetçiler Düşmanlarına karşı koruyanlar Aile HAŞEM Burun içinde olan bir illettir ve kokuyu değiştirir * Genzin tıkanıp burnun koku almaması* Etin kokması HAŞEME (C: Haşem) Kol Kollukçu Hizmetkâr HAŞEM-NİŞİN f Göçebe HAŞENE (Haşin C) Sert, katı ve kalb kırıcı olanlar HAŞERAT (Haşere C) Küçük zararlı böcek, akrep ve yılan gibi hayvanlar * Mc: Zararlı ve kıymetsiz kimseler HAŞERE Yabani arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk HAŞHAŞ Kapsüllerinden uyuşturucu bir madde olan afyon; tohumlarından da yağı çıkarılan bir bitki * Hazırlıklı * Silâhlı ve zırhlı topluluk HAŞHAŞA Silah sesi, yüksek ses * Silâh * Kuru ot * Yeni kaftan HAŞIR Toplayan, cem´eden, haşreden HAŞİ Kuru, yâbis HAŞİ´ Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden * Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran HÂŞİAN Tevazu ve mahviyetle Alçakgönüllülük göstererek HÂŞİANE f Hâşi´ olarak HAŞİB Yoğun, kalın * Tam düzelmemiş olan kılıç * Süslü, zinetli HAŞİBE Tabiat, mizaç, huy HAŞİF Eskimiş ve yıpranmış elbise HAŞİF Keskin kılıç * Damdan aşağı asılmış olan karpuz HAŞİFE Adâvet, düşmanlık, kin HAŞİÎN Huşu´ içinde olanlar HAŞİM Haşmetli, gösterişli, muhteşem HAŞİM Kuru ekmek kırıntısı doğruyan Ezen, yaran, kıran, parçalayan HAŞİME Kemiği kırılmış olan baş yarığı HAŞİMÎ Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) kabilesinden, O´nun sülâlesinden gelen * Bir tarikat şubesinde olan HAŞİN Kırıcı, kalb kırıcı Sert, katı HAŞİN Korkak, korkan HAŞİN Kokmuş tuluk HÂŞİR Haşreden, toplayan Cem´eden * Hz Peygamber´in (ASM) bir ismi Haşir meydanında bütün insanlar mübarek izlerinde haşr olup toplanacaklarından Delâil-i Hayrat´ta bu isimle mezkurdur (Bak: Haşr) HAŞİŞ Esrar adı verilen "Hint keneviri"nin yaprağı * Kuru ot HAŞİŞE Ot HAŞİV (Bak: Haşv) HAŞİYE Sahife kenarına veya altına yazılan izah Bir kitabın izah ve şerhini yapan yazı Kenar, pervaz HAŞİYY Kuru, yâbis HAŞİYYE (C: Haşâyâ) İçi dolmuş döşek * Nihalî adı verilen sofra altı HAŞL Herşeyin âdisi, bayağısı HAŞM İncitmek * Gadaplandırmak, hiddetlendirmek HAŞMET (Hışmet) Kendisine tabi olanlardan dolayı, "haşem" den olan, büyüklük ve heybet Tantana-i azamet Hürmetten gelen çekinme * Hiddet, kızgınlık * Alçak gönüllülük HAŞMETLİ (Haşmetlü) Tar: Haşmet sâhibi mânâsına gelir ve ecnebi hükümdarlarına verilen bir ünvandır HAŞMETMEAB Haşmetli, haşmet sahibi mânâlarına gelir ve eskiden padişahlara karşı hürmet bildirmek için kullanılırdı HAŞNA´ Saliha kadın HAŞR (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek * Toplama, cem´etmek * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması Kıyamet * Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların Haşir Meydanında toplanmaları (Bak: Acb-üz Zeneb)(Surenin başında, küffar, Haşri inkâr ettiklerinden Kur´ân onları Haşrin kabulüne mecbur etmek için şöylece bast-ı mukaddemât eder; der: "Ayâ, üstünüzdeki semâya bakmıyor musunuz ki: Biz ne keyfiyyette, ne kadar muntazam, muhteşem bir surette bina etmişiz Hem görmüyor musunuz ki; nasıl yıldızlarla, Ay ve Güneş ile tezyin etmişiz, hiç bir kusur ve noksaniyet bırakmamışız Hem görmüyor musunuz ki; zemini size ne keyfiyyette sermişiz, ne kadar hikmetle tefriş etmişiz O yerde dağları tesbit etmişiz, denizin istilâsından muhafaza etmişiz Hem görmüyor musunuz o yerde ne kadar güzel, rengâ-renk her bir cinsten çift hadrevâtı, nebâtâtı halkettik Yerin her tarafını o güzellerle güzelleştirdik Hem görmüyor musunuz, ne keyfiyyette sema cânibinden bereketli bir suyu gönderiyoruz O su ile bağ ve bostanları, hububatı, yüksek leziz meyveli hurma gibi ağaçları halkedip ibâdıma rızkı onunla gönderiyorum, yetiştiriyorum Hem görmüyor musunuz, o su ile, ölmüş memleketi ihya ediyorum Binler dünyevî haşirleri icad ediyorum Nasıl bu nebâtatı, kudretimle bu ölmüş memleketten çıkarıyorum; sizin haşirdeki hurucunuz da böyledir Kıyamette arz ölüp, siz sağ olarak çıkacaksınız" İşte şu âyetin isbat-ı haşirde gösterdiği cezalet-i beyaniye-ki, binden birisine ancak işaret edebildik - nerede, insanların bir dâva için serdettikleri kelimat nerede S) (Bak: Hudus) HAŞR-İ A´ZAM Kıyamet koptuktan sonraki en büyük haşir, içtimâ HAŞR-İ CİSMANÎ Cisimle, cesedle dirilme Bedenlerin ve vücudların haşri (Sual: Kusurlu, noksaniyetli, mütegayyir, kararsız, elemli cismaniyetin ebediyetle ve cennetle ne alâkası var Madem, ruhun âli lezaizi vardır; ona kâfidir Lezaiz-i cismaniyye için bir haşr-ı cismanî neden icabediyor Elcevab: Çünki: Nasıl, toprak; suya, havaya, ziyaya nisbeten kesafetli, karanlıklıdır fakat, masnuat-ı İlâhiyyenin bütün envaına menşe´ ve medar olduğundan bütün anâsır-ı sairenin mânen fevkine çıktığı gibi hem kesafetli olan nefs-i insaniyye: sırr-ı câmiiyyet itibariyle, tezekki etmek şartiyle bütün letâif-i insaniyyenin fevkine çıktığı gibi öyle de, cismaniyyet en câmi´, en muhit, en zengin bir âyine-i tecelliyat-ı Esmâ-i İlâhiyyedir Bütün hazâin-i rahmetin müddeharatını tartacak ve mizana çekecek âletler, cismaniyettedir Meselâ: Dildeki kuvve-i zâika, rızk zevkinde envâ-i mat´umat adedince mizanlara menşe´ olmasaydı; herbirini ayrı ayrı hissedip tanımazdı, tadıp tartamazdı Hem, ekser Esmâ-i İlâhiyyenin tecelliyatını hissedip bilmek, zevkedip tanımak cihazatı, yine cismaniyettedir Hem, gayet mütenevvi ve nihayet derecede ayrı ayrı lezzetleri hissedecek istidatlar, yine cismaniyettedir Madem şu kainatın Sânii, şu kâinatta bütün hazâin-i rahmetini tanıttırmak ve bütün tecelliyat-ı esmâsını bildirmek ve bütün enva-ı ihsânatını tattırmak istediğini; kâinatın gidişatından ve insanın câmiiyyetinden, Onbirinci Söz´de isbat edildiği gibi kat´i anlaşılıyor Elbette şu seyl-i kâinatın bir havz-ı ekberi ve bu kâinat tezgâhının işlediği mahsulâtın bir meşher-ı a´zamı ve şu mezraa-i dünyanın bir mahzen-i ebedisi olan dar-ı saadet, şu kâinata bir derece benziyecektir Hem cismanî, hem ruhanî bütün esasatını muhafaza edecektir Ve O Sâni-i Hakîm ve o Âdil-i Rahim; elbette cismanî âletlerin vezaifine ücret olarak ve hidematına mükâfat olarak ve ibadat-ı mahsusalarına sevab olarak, onlara lâyık lezaizi verecektir Yoksa hikmet ve adalet ve rahmetine zıt bir hâlet olur ki, hiç bir cihetle Onun cemal-i rahmetine ve kemal-i adaletine uygun değildir; kabil-i tevfik olamaz S) HAŞR-İ EMVÂT Ölenlerin dirilerek bir araya toplanmaları HAŞR SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 59 suresi olup Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur HAŞRECE Ölüm anında can çekişmekte olan bir kimsenin çıkardığı hırıltı HAŞREM Kireç taşı * Alçak dağ * Arı HAŞRÎ Haşre âit Öldükten sonraki dirilişe ve toplanmaya dair HAŞR U NEŞR Toplanıp dağılmak, yayılmak HAŞŞ Kat´etmek, kesmek * Toplamak, cem´etmek * Davara ot vermek * Ateş yakmak HAŞŞ Girmek, dühul etmek HAŞŞAB Ağaçtan anlayan * Ağaç satan HAŞŞAK Bir nehir ismi HAŞŞAŞ Esrar, eroin gibi uyuşturucu maddeler kullanan Esrarcı, esrar içen HAŞUR Her malın değerini bilip aldanmayan tâcir HAŞUŞ Abdesthane, helâ, tuvalet HAŞV (Haşiv) (C: Ahşâ) Tıb: Vücudun içindeki uzuvlardan her birisi * Minder, yastık gibi şeylerin içini dolduran pamuk, kuru ot * Kırılması ihtimali olan eşyanın arasına konan yumuşak, ot gibi şey * Edb: İbarede lüzumsuz söz bulunması, aynı mânada iki kelimeyi yanyana söylemek: Ahd ü peymân, vakt ü zaman, ferid ü yektâ gibi HAŞV-İ KABİH Edb: Söze çirkinlik veren kelime fazlalığı HAŞV-İ MELİH Söz arasında ikinci bir kelime veya cümle ile ikinci derecede bir mâna ifade etmek HAŞV-İ MÜFSİD Edb: İbarede yalnız kalabalık etmekle kalmayıp mânâyı da anlaşılmaz hale getiren söz HAŞV Hurmanın kötüsü HAŞVÎ Mânâsız sözler söyleyen, saçma sapan konuşan * Haşve benziyen HAŞVİYYAT Söz arasında, lüzumsuz, fazladan olan sözler HAŞYET Korku ve dehşet HAŞYETEN Ürkerek, korku ile HAŞYETEN LİLLAH Allah için korku HAŞYETULLAH Allah korkusu |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAT f Çaylak kuşu HATA Yanlışlık Yanılma * Suç Günah HATA-YI ADLÎ f Adalet dairesine âit hata, yanlışlık HATA Yarış atlarının sekizincisi HATA´ Saçak bükmek HATA Kuzey Çin HATAB (Hatb) Odun * Kinaye olarak "Dedikodu, nemime" ye de odun denilir HATABAHŞ f Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan HATAEN Hatâ olarak, yanlışlıkla HATA ENDER HATA Kusur içinde kusur Hatâ içinde hata HATAİ Tezhib ıstılahlarındandır Resim gibi tabiatı taklid ederek yapılmayıp, san´atkârlar arasında kabul edilen çeşitli gül şekli gibi irili ufaklı yapılan şekiller * Türkistan´da Hatay şehrinde imal edilen bir cins dayanıklı kâğıt HATAİR (Hatire C) Mühim işler, ehemmiyetli ve önemli ameller HATAİYYAT Yanlışlıklar, yanlışlar HATAKÂR f Yanlışlık yapan, hatâ eden, yanılan HATAL Boş ve yaramaz söz HATA-PUŞ f Kabahatleri örtbas eden, suçları örten, hataları göstermeyen HATAR Tehlike Uçurum, Emniyetsizlik Korku HATAR Bir şeyin etrafını çevreleyen çember nev´inden şeyler * Çadırın eteklerine bağlanan parça HATARAT Tehlikeler Akla gelen fikirler HATARE Hürmetli ve izzetli olmak HAT´ARE Bir hâl üzerine karar etmeyip devamlı değişmek HATARGÂH f Tehlikeli yer, tehlikeli saha, tehlike yeri HATARİŞ Deprenmek HATARKÂR f Hatarlı, korkulu HATARNÂK f Korkunç, korkulu, tehlikeli HATA SAVAB CETVELİ Basılmış bir kitabın mürettib yanlışlarını göstermek için sonuna ilâve edilen cetvel (Hatâ: Yanlış; savab: Doğru demektir) HATAT Sütün kaymağı * Tıb: Cilt iltihabından meydana gelen kabukların soyularak iyi olanları HATAT Bağırma, çağırma, feryâd etme HATATİF (Huttâf C) Kırlangıçlar HATAVAT (Hatvât - Hatuvât - Hutuvât olarak da yazılır) (Hatve C) Adımlar, hatveler (Bak: Hutuvât) HATAYA (Hatâ C) Hatâlar Yanılmalar HATAYİ (Bak: Hatâi) HATB (C: Hatub) Mühim iş * İstemek * Konuşmak * Nidâ HATB Odun toplamak HATBA´ Arkasında siyah çizgiler olan dişi eşek (Müz: Ahtab) HATD Durdurmak İkâmet HATEB (C: Ahtâb) Odun * Koğuculuk HATEL Kahretmek * Ahdini bozmak * Aldatmak HÂTEM Mühür Üzerinde yazı olan ve mühür yerine kullanılan yüzük * Son En son(Sath-ı arzda altı ay zarfında beşerin haşrini temsil eden o sayısız haşir ve neşirlerde görünen rububiyetin o tasarruf-u aziminde pek yüksek, büyük ve ince nakışlı bir hâtemi vardır Mahlukatın icadında görünen şu intizamlar, suhuletler, sür´atler, imtiyazlar hep o hâtemin parıltısından meydana geliyorlar Evet her bahar mevsiminde pek hakimane, basirane, kerimane faaliyetler başlar ve hârikulâde san´atlar yapılır MN) HÂTEM-ÜL ENBİYA Peygamberlerin en sonuncusu Hz Muhammed (ASM) HÂTEM-ÜL HÂTEM Hz Muhammed´in (ASM) Tevrat´taki ismi HÂTEM-İ MAHSUS Hususi mühür Bir kimseye âit damga, mühür HÂTEM-ÜR RÜSÜL Peygamberlerin sonuncusu, son resul, Hazret-i Muhammed (ASM) HÂTEM-İ SADARET Padişahın sadrazamlarda bulunan mührü Buna "hâtem-i vekâlet", "hâtem-i şerif" veya "mühr-i hümayun" da denilirdi İlk zamanlar yüzük şeklinde idi ve parmağa takılırdı Sonraları zincire bağlı olarak sadrazamlar, boyunlarına asarlardı Bundan ayrılmak, vazifeden azledilmek demek olduğu için; mühürü hamamda bile boyunlarında taşıyan sadrazamlar vardı (OTDS) HATEM Çok cömert ve eli açık adam HATEM Kırılmış olan şey* Hayvanın çok yaşamaktan dolayı zayıf olması HATEMANE f Hâtem´e yakışacak şekil ve surette Cömertçesine HATEMAT (Hatme C) Hatim etmeler Sona erdirmeler HATEME "Allah, sona erdirsin" meâlinde bir dua HATEMİ Mühür kazıyan, mühür yapan Mühürle alâkalı HATEM-İ TAÎ (Ebu Adi bin Abdullah bin Said) Arab kabile reislerinin büyüklerinden ve şairlerinden olup, cömertliği ile meşhurdur Adı, cömertlik ve keremde darb-ı mesel halini almıştır Bazı şiirleri toplanarak bir divan yapılmış ve Londra´da bastırılmıştır Hz Peygamber´in (ASM) zamanına yetişmiş ise, de, bi´setten evvel vefat etmiştir HATEMKÂRÎ Bir sathın "yüzeyin" üzerine süs şekilleri oyarak meydana getirilen boşlukları, o satha benzeyen başka bir madde veya mâdenle doldurmak suretiyle yapılan tezyinât HATEN (C: Ahtân) Kadın tarafından olan kimseler (Baba, kardeş ve emmi gibi) * Araplar, damat mânasına kullanırlar HATENAT (Hatene C) Kaynanalar HATENE (C: Hatenât) Kaynana HAT´ET Vurmak, darb * Düşürmek * Cima etmek HATF Ölüm Ölmek Vefat etmek HATF Kapmak * Şimşek gibi göz kamaştırmak * Sür´atli olmak HATIB (Hatab dan) Oduncu, odun toplayan * İyiyi kötüyü ayırd edemeyen kimse HATIB-I LEYL Geceleyin odun toplayan kimse * Mc: Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan adam HATIF Süratli kapıp götürücü * Göz kamaştırıcı şimşek HATIL Taş duvarı takviye etmek için her bir-iki metrede çekilen tuğla veya kereste tabakası HATIM Kırıcı, ufalayıcı HATIM (C: Havâtim) Yüzük HATIR Zihin Fikir Gönül Kalb Hal Tedbir Vesvese HATIR-I NÂ-ŞÂD Tasalı ve kederli gönül HATIR-I NEFSANÎ Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi HATIR-I RAHMANÎ Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah´ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması Buna muhabbetullah da denir HATIR-I ŞEYTANÎ Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma´siyet ve günahlara düşmek HATIRA Hatıra gelen Hatırda kalan şey * Bir kimseyi veya bir hâdiseyi hatırlatması için yazılan veya saklanan veya birisine verilen şey HATIR-AŞÜFTE f Gönlü perişan olan HATIRAT (Hâtıra C) Hâtıralar Hatırda kalan şeyler * Edb: Bir adamın yaşadığı zamana, bulunduğu işlere, görüştüğü kimselere dair düşüncelerini ve duygularını hâvi olmak üzere yazdığı eser( Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz´dan başka hangi sebeb var ki; en ince ve en gizli hâtırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak, hâşâ; Zat-ı Vacib-ül Vücud´dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette Onun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskâr olamaz L) HATIRAT-I KALB Kalbe gelen hatıralar ve mânâlar HATIR-AZAR f Hatır kıran HATIR-AZÜRDE f Hatırı kırılmış HATIR-NEVAZ f Gönüle okşayan, hatırnaz HATIR-NİŞAN f Hatırda kalan, akılda duran HATIR-GÜŞA f Gönle ferahlık veren İç açan HATIR-MANDE f Gücenmiş, kalbi incinmiş, hatırı kırılmış HATIR-NİŞİN f Akılda kalan, hatırda kalan HATIR-SAZ Hatır yapan, gönül alan HATIR-ŞİKEN f Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran HATIR-ŞİNAS f Gönül alıcı, hatır alıcı HATIR-ZAD f Akla gelen, hatıra doğan HATÎ Şaşırtan, yanıltan, hatâya düşüren HATÎ Fakir kavutu HATδ Yaramaz kimse HATÎA Ok atan kimselerin, baş parmaklarına geçirdikleri deri HATİB Hitâbeden Söz söyleyen Cemaate, topluluğa karşı güzel söz söyleyen kimse * Câmi´de müslümanlara dini nasihatlar ve güzel sözlerle hitâbeden vazifeli zat HATÎB Mânalı ve fâideli, güzel söz söyleyen Güzel, düzgün konuşan HATÎB Odunu çok olan kimse HATİBANE f Hatibcesine Güzel ve akıcı söz söyleyenlere yakışırcasına Nutuk atarcasına HATÎBE Ormanlık, ağaçlık yer * Odunluk HATÎCE (Hadîce) Vakitsiz ve erken doğan kız çocuğu * Fetva metinlerinde kadını temsil eden umumi isimlerden birisi (Ötekiler: Hind, Fâtıma ve Zeyneb´dir) HATÎCE-İ KÜBRA Peygamberimizin (ASM) ilk zevcesi ve mü´minlerin annesi Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir (Radıyallahu Anha) HATÎE Hatâ Günah Kabahat Suç HATİF Gayıptan haber veren cinnî * Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici Ses verici, çağırıcı HATÎFE Unu süt ile yoğurup pişirerek yapılan yemek HATİL Yorgun * Devamlı yağan yağmur HATİM Hitâma erdiren Bitiren * Mühür basan HATÎM Kâbe-i Muazzama´nın şimal tarafındaki taş Duvar gibi olan sur HATİM Kadı, hâkim * Sağlamlaştıran HATİME Son Nihayet Son söz HATİME-KEŞ f Son veren, hâtime çeken, bitiren, sona erdiren HATİN Sünnet eden HATİR Muhâtaralı, tehlikeli, korkulacak durum Büyük ve şerefli kimse HATÎT Hasis kimse HATİTA Bir malın değerinden indirilen tenzilât, iskonto HATİTA (C: Hatâyit) İki tarafındaki yerlere yağdığı hâlde kendisine yağmur yağmayan yer HATK (HATKÂN) Yürürken adımların birbirine yakın olması * Yönelmek, teveccüh etmek HATLA´ Kulakları sarkık olan kadın (Müz: Ahtal) HATM Kırmak, ufalamak HATM Hâlis, saf * Sağlamlaştırma, muhkemleştirme * Hüküm ve kazâ icabettirme HATM Hitâma erdirmek, bitirmek Kur´an-ı Kerim´i veya herhangi bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek * Mühürleme Mühürlenme HATM İnsan veya hayvan burnu * Kuş gagası HATME Baştan aşağı (bütün Kur´ân-ı Kerimi) okuyup bitirmek * Bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmek HATME-İ ENFÂS Nefesleri tükenmek Ölmek HATME-İ HÂCEGÂN f Nakşi tarikatı mensublarının fikri ve nazarı mâsivadan tecerrüd ederek, topluca muayyen dua ve zikirlerini sonuna kadar okumaları HATME-İ MAHSUSA Hususi hatme Kur´andan veya hadisten alınan muayyen duaları okuyup bitirmek HATN (HITN) Beraberlik, misil, denk olma, eşitlik HATN Damat * Sünnet etme HATNE Kaynana HATR Devenin kuyruğunu kâh yukarı kaldırıp ve kâh aşağı vurması HATR Ahdini bozmak, sözünde durmamak HATR Atâ etmek, hediye vermek * Sağlamlaştırmak HATRA Nehirlerde işleyen vapurların iskandil direği HATRE Bir kere emmek HATREBE (Hatribe) Dar gelirli olmak * Maaş sıkıntısı * Gevezelik etmek HATREME Sütlü bulamaç HATREŞE Çekirgenin bir şeyi yerken çıkardığı ses HATRİB Daima beyhude ve mânasız konuşan HATT Sınır Çizgi Hudud * Yazı El yazısı * Nâme Mektup * Gençlerde yeni çıkan bıyık veya sakal * Çizgi gibi uzanan belirsiz hafif yol * Deniz yalısı * Gemilerin hareketteki istikameti * Parmağın onikide biri olan bir ölçü * Ferman, buyruk Padişah emri * Geo: Sadece uzunluğu olan HATT-I BÂL f Tepelerin en yüksek noktalarından geçtiği itibar edilen çizgi Zirvelerden geçen hat HATT-I BUTLAN İptal etmek gayesiyle bir kaydın veya künyenin üzerine çekilen çizgi HATT-I DEST f El yazısı HATT-I FÂSIL Ayırıcı çizgi, fasledici çizgi HATT-I HAREKET Davranış Davranma tarzı Hareket tarzı HATT-I HÜMAYUN f Padişanın el yazısı Padişahın emri HATT-I İCTİMA-İ MİYÂH Suların toplandığı hat Dere, çay, nehir HATT-I İSTİV f Dünyanın kuzey ve güney kutuplarına aynı uzaklıkta olduğu ve dünyayı iki müsavi parçaya böldüğü farzedilen dâire çizgisi * Ekvator * Mevlevi semahânesinde, şeyhin oturduğu post ile meydan kapısı ortasında farzolunan çizgi HATT-I MEVHUM Hayalî çizgi HATT-I MİSMARÎ Çivi yazısı HATT-I MUVÂSALA f Erişme ve vâsıl olma yolu Birbirine kavuşup buluşma ve birleşme yeri Birbirine münasebet kurabilme yolu HATT-I MÜDÂFAA Savunma hattı, müdafaa hattı HATT-I MÜNHANÎ f Eğri çizgi Eğilen hat HATT-I MÜNKESİR Geo: Kırık çizgi HATT-I MÜSTAKİM f Doğru çizgi * Doğru yol Doğruluk üzere olan şey HATT-I NISF-ÜN NEHAR Meridyen Ekvatora dik olarak geçtiği farzedilen dairelerin her biri HATT-I ŞAKUL Çekül doğrultusu Yer çekimi istikametinde, dünyanın merkezine doğru HATT-I ŞEHRİYARÎ Tar: Padişahın yazısı manâsına gelen bir kelimedir Eskiden padişahlar "hatt-ı hümayun" "hatt-ı şerif" adı verilen emirleri kendi el yazılarıyla yazdıkları gibi, başkalarına yazdırdıklarının başına da imzalarını koyarlardı İşte bu türlü vesikalardaki padişahların el yazılarına "hatt-ı şehriyarî" denilirdi HATT-I UFKÎ f Düz hat Ufki hat HATT-I VÂSIT Geo: Kenarortay Üçgenin köşelerinin her birini karşı kenarın orta noktasına birleştiren doğru parçaları HATT-I ZERENDUD Altunla yazılmış celi yazılar HATT Bir şeyi yukarıdan aşağıya indirmek * Ucuzlatmak * Cilâ vurmak * Bırakmak HATT Yolmak * Çekmek HATTA Harf-i atıftır, gaye bildirir Ve (fazla olarak, kadar, bile, dahi, hem de) mânalarına gelir HATTAB Oduncu Odun satan HATTAF Kırlangıç kuşu * Kapıp kaçıran, kapıp aşıran HATTAN Sünnetçi HATTAR (Hatur) Gaddar * Hud´akâr Hilekâr HATTAR Süngü vuran HATTAT Çok güzel yazı yazan san´atkâr HATT-AVER Sakalları yeni çıkmaya başlayan genç HATTİYYE (C: Hatyât) Canı, kıymeti yüce olmak * Küçük ok HATT-ŞİNAS f Yazı uzmanı, yazıdan anlayan HATUN (C: Havâtın) Kadın Hanım * Tar: Yüksek şahsiyetli kadınlara veya hakan eşlerine verilen ünvan HÂTUN-U KIYAMET Hz Peygamberimizin (ASM) kızı Hz Fatıma´ya mecaz yoluyla söylenen bir tabirdir HATUT Yeri tırnağıyla kazıyıp çizgiler çizen vahşi sığır HATUT Tez yürüyüşlü yedek atı HATV Adım adım yürümek, adım atmak HATV Saçak bükmek HATV Rengin değişmesi* Engel olmak, menetmek * İplik bükmek HATVE (Hutve) Adım Bir adım atışta iki ayak arasındaki mesafe Bir adım atmak HATVE-İ TEKARRÜB Yaklaşma adımı HATVE-ENDAZ f Adım atan HATVE-ENDAZÎ f Adım atıcılık HATVE-ŞÜMAR f Adım sayan * Çekinerek ve ihtiyatla yürüyen |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAV Çuha ve buna benzer kumaşların ters yüzlerinde bulunan tüy * Şeftâli gibi bazı meyvelerin üzerlerinde bulunan ince tüy HAVA (Hevâ) Hava Dünyayı çeviren atmosfer Cevv Yer ile gök arası * Hafif yel * Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı * Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu * Müzikte ezgili ses, sadâ HAVA-İ NESİMÎ Sabahki hava Temiz hava HAVA´ Hâli olmak, boş olmak * Düşmek, sâkıt olmak HAVABAT (Bak: Havbâvât) HAVACİB Hicablar, perdeler, örtüler HAVADİS (Hâdise C) Yeni hâdiseler, yeni sözler * Alâka ile karşılanan haberler HAVAFİ Kuş kanadında ebâhir yeleklerinden sonra olan dört kısacık yelekler HAVAFİR (Hâfir C) Kazanlar, yeri kazıcılar * Hayvan, dâbbe tırnakları HAVAGAZI t Isı veya ışık temin etmek maksadıyla yakılarak kullanılan bir gaz HAVAÎ (C: Havâiyât) Havaya âit ve müteallik Hava ile alâkalı * Heves ve nefis hesabına olan, boşuna veya çirkin Günahlı iş Nefsâni hâl ve hareketler HAVAİC (Havâyic) İhtiyaçlar Hâcetler Gerekli ve lüzumlu şeyler HAVAİC-İ ASLİYE Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir HAVAİC-İ ZARURİYYE Zaruri ihtiyaçlar Giderilmesi lüzumlu olan ihtiyaçlar HAVAİYYAT Havâi şeyler ve sözler HAVAK (HAVKA´) Geniş yer, vâsi HAVAKÎN (Hâkan C) Hükümdarlar, hakanlar, padişahlar, başbuğlar HAVALE Bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma Ismarlama * Görmeyi önleyen duvar gibi perde * Tıb: Küçük çocuklarda veya gebe kadınlarda bazan meydana gelen, baygınlık veren bir hastalık * Postadan gelen emanet kâğıdı HAVALE-İ MUACCELE Huk: Havale konusunun, behemehal ödenmesi lâzım geldiği şekilde yapılan havale HAVALE-İ MÜBHEME Huk: Havale konusunun, ta´cil veya te´cili beyan olunmadan yapılan havale HAVALE-İ MÜECCELE Huk: Havale edilen şeyin vadesi geldiğinde ödenmesi şeklinde yapılan havale HAVALENAME f Posta gibi vasıtalarla para göndermek üzere yazılan havale mektubu HAVALETEN Havale suretiyle, havale olarak HAVALİ Çevre, civar, etraf, yöre HAVAMİS-İ SÜLEYMANİYE Tar: Süleymaniye Medresesini teşkil eden medreselerden beşinin müderrisine verilen ünvan İlk zamanlarda havamis namı altında beş medrese ve beş aded de müderris bulunurken daha sonraları müderrislerin sayıları arttırılmış ve bundan dolayı "havamis" kelimesi de "hamise"ye kalbolunmuştur Havamis medreseleri sonraları "Hâmise-i Süleymaniye" ismini almıştır HAVAN İçinde çeşitli şeylerin dövülüp ufalandığı ağaç, mâden veya taştan yapılmış çukurca kap * Tütün kesmekte kullanılan makine * Başkalarına destek olacak gücü bulunmadığı halde, yardakçılık eden kimse * Elektrikî bir boşalmanın ısı değerini gösteren âlet * İçine çukur delikler oyulmuş büyük ağaç kütüğü (XlX yydan önce bu deliklerin içinde, kara barutun bileşimine giren maddeler tokmak vasıtasıyla dövülerek ufalanırdı) * Ask: Namlusu çapına oranla kısa olan ve aşırma atış yapmak için kullanılan top cinsinden bir ateşli silâh HAVAN Arslan, esed HAVANIK (Hânkah C) Tekkeler HAVANİT (Hânut C) Dükkânlar * Meyhaneler, işrethâneler HAVARE f Yiyecek, azık HAVARIK (Hârika C) Acib ve garip olan hâdise İnsanda hayret ve hayranlık uyandıran şeyler * Okun nişanı delerek öbür tarafından çıkıp gitmesi HAVARIK-I ÂDE Fevkalâde olaylar, hârika hâdiseler HAVARİ Yardımcı * Hz İsa´nın (AS) yardımcı ve sahabeleri olan 12 zâttan her biri HAVARİC (Hâric ve Hârice C) Asiler, zorbalar, isyankârlar * Hâricîler Hâriçte kalanlar (Bak: Hâricî) HAVARİYYUN Hz İsa´nın (AS) yardımcı ve sahabeleri olan 12 kişinin hepsine birden verilen isim Bunlar: İsa´nın (AS) Petrus adını verdiği Yunus´un oğlu Simun, kardeşi Andreas, Yakub, Zebedi´nin oğlu Yuhanna, Filipus ve Bartholomaeus, Matta ve Tomas, Alte´nin oğlu Küçük Yakub, Gayur Simdeu, Yakub´un oğlu Yahuda, hain Yahuda İskariyot´tur HAVAS (C: Ahvâs) Çukur ve kısık gözlü olmak HAVASIB (Hâsıb C) Şiddetli rüzgârlar, fırtınalar HAVASIN (Hâsına C) Namuslu kadınlar HAVÂSS (Hâss - Hâssa C) Hâslar Hâssalar Keyfiyetler Hususlar * Dindarlık ve doğruluğu ile, ilmiyle âmil olup mâneviyat mertebelerinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar * Zenginler sınıfı * Kur´anî ve manevî sırlara ve hususlara vâkıf bulunan, ilim, ibadet, tâat ve takva yolunda yükselerek mümtaz olan Evliyâullah Herkesin hürmet ettiği büyük zevât * Manevî te´sir için okunan duâlar HAVÂSS-I HÜMAYUN Tar: Osmanlı İmparatorluğunun fütuhat devirlerinde (yükselme devri) fethedilen araziden devlet hazinesine ayrılan kısım Her yer zaptedildikçe, arazi: timar, zeamet ve has namıyla üç sınıfa ayrılırdı Meselâ 250 köyden müteşekkil bir sancağın 100-150 köyü ikişer üçer köy olarak 40-50 tımara ayrılır, harpte başarı gösteren askerlere dağıtılırdı Kalanı zeamet ve has itibar edilerek bundan vezirlere, sancak beylerine, beylerbeyilere ve sâir devlet büyüklerine hisse ifraz edildikten sonra geri kalan kısım, "Hass-ı Hümâyun" namıyle devlete bırakılırdı (OTDS) HAVÂSS-I REFİA Tar: Eyüp Kadılığı eskiden Çatalca´ya kadar uzanır ve Çatalca´da kadının bir vekili bulunurdu İkinci meşrutiyete kadar bütün mahkeme işleri, kadının tayin ettiği bir naib tarafından idare edilirdi Meşrutiyet devrinde diğer kadılara yapıldığı gibi, Eyüp Kadılığına da maaş bağlandı Şer´î ve nizamî mahkemeler birleştirilince havâss-ı refia ortadan kaldırıldı HAVÂSS U AVÂM İleri gelen kimseler ve halk HAVASS (Hasse C) Hasseler Duygular HAVASS-I (HAMSE-İ) BÂTINA Kalbe bağlı beş duyğu: Hiss-i müşterek (hayâl kuvveti), müdrike (akıl), vehim (vâhime), hâfıza, mutasarrıfa (meydana getirici hayal kuvveti) HAVASS-I (HAMSE-İ) ZÂHİRE Zâhirî beş duygu: Tatmak, görmek, işitmek, koklamak, dokunup duymak HAVAŞİ (Hâşiye C) Bir yazının kenarına eklenen not veya açıklamalar Hâşiyeler, derkenarlar * Maiyet adamları HAVAT Tavşancıl kanadının fısıltısı * Ses, sadâ HAVATIF Göz kamaştırıcı şeyler (Bak: Hâtıf) HAVATIR Hâtıralar Fikirler Düşünceler HAVATIR-I RABBANİYE Rabbanî telkinler İlâhî ilhamlar HAVATIR-I ŞEYTANİYE Şeytanî vesvese ve düşünceler HAVATÎM (Hatime C) Sonlar, nihayetler HAVATİM (Hâtem C) Mühürler, hâtemler HAVÂTİM-İ RESMİYYE Resmî mühürler HAVATİN (Hâtun C) Şerefli kadınlar, hâtunlar HAVAYİC (Bak: Havâic) HAVAZ Kalbde olan gam ve tasa HAVAZE (C: Havâzât) Ziyafet HAVB (Hub - Havbet) Günah, ma´siyet * Fakirlik * Meşakkat * Maraz, ağrı, dert * Ana, baba HAVB Fakir ve muhtaç olmak HAVBA´ Zât, nefs HAVBAVAT Nefsler Zâtlar HAVBET (Havb) Açlık, hâcet, meskenet * Çayırı, otlağı olmayan kır yer HAVC (Havcâ´) Hâcet, ihtiyaç HAVCEB (C: Havâcib) Kırmızı gül HAVCELE Ağzı büyük, kendisi küçük şişe HAVCEME (C: Havâcim) Kırmızı gül HAVD Güzel ahlâk * Güzel ve yumuşak vücutlu câriye HAV´EB Basra yakınında bir mevkinin adı * Çeşme * Geniş dere * Pek büyük kova HAVEBE Zayıf adam HAVEL Eğrilik * Şaşılık Bir şeyin yerinden ayrılması HAVEL Mülk * Haşmet HAVELÂN Dönme, dolaşma * Değişme HAVELAN-ÜL HAVL Senenin geçmesi Senenin değişmesi HAVEME Büyük, ulu, yüce HAVENE (Hâin C) Hâinler, hıyânet edenler HAVER f Doğu, şark HAVER Zayıf olmak * Yumuşak, çukur yer * Denize suyun akıp döküldüğü yer HAVER Gözün beyazının çok beyaz ve karasının da çok kara olması HAVERAN f Doğu ile batı Şark ile garp HAVERNAK Irak´ta bulunan Numân-ı Ekber denen biri tarafından binâ edilmiş olan bir köşk HAVERVER Şey mânasına gelir bir isim HAVF Korku, korkutmak HAVF-I ÂR Utanma korkusu HAVF-I BÂRİ Allah korkusu HAVF Kavim, kabile HAVFEN Çekinerek, korkarak, havf ederek, korku ile HAVFEZAN Tarhun otu HAVFNAK f Korkulu, korkutan, korkunç HAVF VE RECA Korku ve ümid (Hem yaşama ümidi, hem de ölüm korkusu Yahut, affedilmesi ümidi veya cehenneme gitmek korkusu) (Bak: Celâl) HAVIT Deve semeri Devenin hörgücüne takılan küçük semer HAVİ İçine alan, ihtiva eden, kaplayan Câmi´ * Biriktirici * Kuşatan HAVÎ Çekirge HAVİL (C: Huvel) Hizmetkâr HAVİYE Şenliksiz olan yer Harabe Issız, boş yer * Sâkıt Göçük, çökük HAVİYE (Sukut mânasından) Cehennem´in 7 tabakası En korkunç yer HAVİYYE Çocuk doğuran kadına loğusa yemeği yedirmek * Namaz kılan kimsenin, secde halinde iken, karnını uyluğundan yukarı tutması HAVİYYE (C: Havâyâ) Yağlı bağırsak * Bağırsak * Deve palanı HAVK "Halka" denilen yuvarlak HAVK Bâdruç otu * Bez dokumak HAVK Ev süpürmek * İhâta etmek, kaplamak HAVKALE (C: Havâkıl) İhtiyar, zayıf, kuvvetsiz ve çelimsiz adam * Hızlı yürüme HAVL Güç Kuvvet * Muhit, etraf * Yıl, sene * Tahavvül, inkılâb * Geçmek * Bir hâlden bir hâle dönmek * Rücu etmek * Sıçramak * Hile HAVL-İ HAVELÂN Zekâtın lüzumu için; bir mal üzerinden, bir sene geçmiş olması HAVLA´ Gözü şaşı olan kadın (Müz: Ahvel) HAVLE (HAVÂL) Çok fazla döndürmek veya dönmek HAVLEKA "La havle velâ kuvvete illâ billah" demek HAVLÎ Bir yıllık HAVM Deve sürüsü * Devretmek HAVMANE (C: Havâmin) Çok sağlam yer HAVME Tasarruf dâiresi HAVN Hıyanet etmek, hâinlik yapmak HAVR Rücu etmek, dönmek * Eksiltmek, noksan etmek HAVRA Yahudi mâbedi, sinagog * Mc: Pek gürültülü yer HAVRA (Ahver´in müennesidir) Çok beyaz veya çok beyaz gözlü Ahu gözlü kadın HAVRAN Şam diyarından bir yerin adı * Balıkesir´in bir ilçesi HAVREM Ayak ovup kir gidermekte kullanılan, kırmızı renkli delikli taş HAVREME Burun ucu HAVS Geceleyin istemek HAVS Ayrılmak * "Haysü" mânâsına zarf-ı mekân için lügattır HAVSA Bağır * Bağırın yanındakiler HAVSA´ Bir gözü beyaz, bir gözü siyah olan koyun HAVSA´ Karnı sarkık olan kadın (Müz: Ahves) HAVSAL Havuzun kenarında suyun durulduğu yer HAVSALA Zihnin bir şeyi kavrama derecesi Anlayış Akıl * Tıb: Kuş kursağı Karın boşluğu Cevf * Mide HAVSALA-SUZ f Takati kaldıran, tahammülü mahveden HAVSERE Araptan bir kabile HAVŞEB Köstek yeri HAVTA´ Tavşan yavrusu * Bir nevi sinek * Delil HAVTEK(Î) (C: Havâtik) Kısa boylu HAVTEL Büluğa eren oğlan * Bağırtlak yavrusu HAVV (HUVV) Bal, asel HAVVA Hz Adem´in (AS) muhterem zevcesi, eşi * Rengi esmere mâil kadın * Yalancı, kezzab HAVVAS Hurma yaprağı satan kişi * Hurma yaprağından zenbil yapıp satan kişi HAVVAT Bahadır, çeri, kahraman, öncü HAVYA Madenlerle yapılan kaynak işlerinde, lehimin eritilmesinde kullanılan âlet Lehimi eritebilmesi için sıcak olarak kullanılması gereken bu havyaların çoğu elektrikle ısıtılır HAVYAR Balık yumurtası Mersin balığı yumurtasından yapılan siyah, mugaddi ve leziz bir madde HAVYE Tıb: Yaranın etrafındaki kabarık etler HAVZ Suya girme * Sakınılacak işe girişmek * Başlamak HAVZ Seri sevk, yeynilik, sür´atli oluş, hızlılık HAVZ Cem´ etmek Bir şey ilâve etmek HAVZ (C: Hıyâz) Hususi suretle yapılan su havuzu HAVZ-I HAYAL Hayal havuzu HAVZ-I KEBİR Fık: Büyüklüğü 45 - 50 metre kare genişliğinde olan akmayan, durgun su bulunan havuzdur Genişliği bu ölçüden küçük olursa ona havz-ı sagir denilir HAVZ-I KEVSER Kevser havuzu (Bak: Kevser) HAVZA Coğ: Açık ve düz deniz kıyısı Kenar * Memleket * Taraf * Sınır için: Bir şeyin çevresi içinde olan HAVZA Bir hükümetin idaresi altında bulunan bütün ülkeler HAVZAA Kumluktan alınmış bir miktar kum HAVZAN Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek Nilüfer çiçeği * Tarhun otu HAVZE Nâhiye * Cemaat, topluluk HAVZERÎ Birbirinden ayrılmayı istemek |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HAY f Eyvah! Vay! HAYA Hicab, utanma, edeb, ar, namus Allah korkusu ile günahtan kaçınmak HAYA Yağmur * Ucuzluk HAYADAR f Utangaç, çekingen, mahcub HAYADİD (Haydud C) Haydutlar, eşkiyalar HAYA-HUY f Çığlık, vâveyla * Çalıp eğlenmeden çıkan gürültü, ses HAYAL (C: Hayâlât) Zihnen tasarlanan şey Hakikatı bilinmeyip akılla tasarlanan veya gölgeli görünen şey * Asıl olmayan ve akıldan geçen fikir HAYAL-İ BEŞER İnsan hayali HAYAL-İ FENER Sihirbaz feneri denilen ve resimli camları olan ve bu resimleri duvara aksettiren fenere benzer bir âlet * Mc: Son derece vücutça zayıf olan kimseler için kullanılır HAYAL-İ HÂİL Korku ve dehşet veren hayal HAYAL-İ SEFİD f Beyaz hayal HAY´AL Yakasız gömlek HAYALÂT (Hayal C) Hayaller, hülyalar HAYALÂT-I ÂLİYYE Yüksek ve âli hayaller HAYALEN Hayal olarak Zihinde tasarlayıp canlandırarak HAYALET Göze görünen hayal, karaltı HAYALÎ Hayale âit Hayale mensub ve müteallik * Hayal, yahut halk dili ile "Karagöz" oynatanlar HAYALİYYUN (Hayalî C) Romantik şâirler, hayalî yazarlar HAYALİYYUN MEZHEBİ Aslı olmayan ve hayalde tasavvur edilen şeyleri, gerçek olduğunu vehm edenlerin mesleği HAYAL-PEREST f Hayalî şeylerle çok uğraşan Çok hayal kuran Dalgın Olmayacak şeylerle avunan HAYAL-PERESTLİK Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek HAYAL-PERVER f Hayale düşkün HAY´AME Yaramaz huylu, kötü mizaçlı HAYAT Dirilik Canlılık Yaşama Sağlık * Fık: Allah (CC) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır Bu, Hak Teâlâ´nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır (Bak: Meratib-i hayat) (Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi hem en büyük neticesi hem en parlak nuru hem en lâtif mâyesi hem gayet süzülmüş bir hülâsası hem en mükemmel meyvesi hem en güzel zineti hem sırr-ı vahdeti hem rabıta-i ittihadı hem en yüksek kemali hem en güzel cemali hem kemalatın menşei hem san´at ve mahiyetçe en hârika bir ziruhu, hem en küçük bir mahluku bir kâinat hükmüne getiren mu´cizekâr bir hakikatı, hem güya kâinatın küçük bir zihayatta yerleşmesine vesile oluyor gibi; koca kâinatın bir nevi fihristesini o zihayatta göstermekle beraber, o zihayatı ekser mevcudatla münâsebettar ve küçük bir kâinat hükmüne getiren en harika bir mu´cize-i kudrettirHem hayatın hakikatı altı erkân-ı imaniyeye bakıp, mânen ve remzen isbat eder Yâni, hem Vâcib-ül Vücud´un vücub-u vücudunu ve hayat-ı sermediyesini hem dar-ı âhireti hem hayat-ı bâkiyesini hem vücud-u melâike hem sâir erkân-ı imaniyyeye pek kuvvetli bakıp iktiza eden bir hakikat-ı nuraniyyedir Hem hayat, bütün kâinattan süzülmüş en sâfi bir hülâsası olduğu gibi, kâinattaki en mühim bir maksad-ı İlahî ve hilkat-ı âlemin en mühim neticesi olan şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbeti netice veren bir sırr-ı azamdırEvet bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediyye olduğu gibi, bir meyvesi de hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyi´ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve ibadet ve hamd ise hayatın meyvesi olduğu gibi kâinatın gayesidir Ve bundan anla ki; bu hayatın gayesini "rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârâne nimetlenmektir" diyenler, gayet çirkin bir cehaletle, münkirâne, belki de kâfirâne, bu pek çok kıymettar olan hayat nimetini ve şuur hediyesi ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip, dehşetli bir küfran-ı nimet ederler L)(Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatın varlığı bilinir Her birisi birer keşşaftır M)(Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten kaçarsan; kat´iyyen bil ki: Hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır O dakikadan evvel, bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-yı dünyeviye, o dakikada meyyittir, ölmüştür O dakikadan sonra, bütün zamanın ve onun mazrufu o dakikada ademdir, hiçtir Demek güvendiğin hayat-ı maddiye, yalnız bir dakikadır Hattâ bir kısım ehl-i tedkik "Bir âşiredir, belki ân-ı seyyaledir" demişler İşte şu sırdandır ki; bazı ehl-i velâyet, dünyanın dünya cihetiyle ademine hükmetmişler Madem böyledir; hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları var Senin için meyyit olan mâzi, müstakbel, onlar için hayydır, hayatdar ve mevcuttur S)(Vücudun kemali hayat iledir Belki vücudun hakiki vücudu hayat iledir Hayat vücudun nurudur S)(Hayatı veren O´dur Ve hayatı rızık ile idame eden de odur M) HAYAT-I ALİL Hasta ömür, hastalıklı hayat HAYAT-I ASKERİYYE Askerlik hayatı HAYAT-I HUSUSİYYE Hususi hayat, özel hayat Şahsa ait hayat HAYAT-I İNSANÎ İnsana ait hayat HAYAT-I TAKDİRİYYE Huk: Ana rahminde bulunan çocuğun hayatı HAYAT Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa * Avlu HAYAT-BAHŞ f Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren HAYAT-ENGİZ f Yaşamaya zorlayan, yaşatan HAYAT-FEZA (EFZA) f Hayat artırıcı, hayat bahşedici (Bak: Fezâ) HAYATÎ Hayata ve yaşamağa ait Hayatla alâkalı Hayat için mecburi olan * Mc: Çok önemli bir şeyin bağlı bulunduğu başka bir şey Temel HAYATİYET Canlılık Hayat işaretinin, alâmetinin görünür olması HAYATİYYUN Biyoloji âlimleri HAYAVİYE Hayatla alâkalı âza (Hayeviye diye de okunur) HAYBER Arap Yarımadasında Hicaz bölgesinin doğu sınırında ve Medine-i Münevvere´nin 170 km kuzeyinde bir kasabadır Evleri, yüksek bir kayanın üzerinde kurulmuş olan bir kalenin etrafında bulunur Hicretin yedinci senesinde vuku bulan Hayber Gazası ile meşhur olmuştur Aynı sene içinde Hz Resulullah Efendimiz, Hudeybiyeden döndükten sonra binikiyüz piyâde ve ikiyüz süvari ile Hayberin fethine gitmiştirHayberin eski ahalisi yahudi olup, fetihten sonra haraca bağlanarak vatanlarında bırakılmışlar ise de, Hz Ömer (RA) Peygamberimizin son hastalıklarında "Arap Yarımadasında iki din birleşemez" dediğini işittiğinden, daha sonra halifeliği zamanında bu hadise istinaden bütün yahudileri çıkarıp Şam´a naklettirmiştir HAYBET Mahrumiyyet İsteğine erememek Me´yus ve mahrum olmak HAYBET-ZEDE f Sıkıntıya uğrayan, kedere düşen, kederli olan HAYD (C: Hayud-Ahyâd) Uzanmış büyük dağ burnu HAYDA´ Sıcak günlerde uzaktan görenin su sandığı serap HAYDAR Yiğit, cesur, kahraman * Hz Ali´nin (RA) bir nâmı, * Arslan, gazanfer HAYDAR-I KERRÂR Hz Ali * Kahramanca döne döne düşmana saldıran HAYDARANE f Hz Ali gibi Kahramanca, yiğitçe, cesurca HAYDARÎ Kahramanlık, cesurluk, yiğitlik Arslanlık * Eskiden bazı esnaf ve köylülerin giydikleri kolsuz aba, hırka HAYDARİYYE Hırkanın altına giyilen kısa ve kolsuz elbise HAYDE Meyletmek, yönelmek, eğilmek * Hakdan ve doğru yoldan ayrılmak HAYDEB Ulu ve yüce yol HAYDO (Kürdçede ism-i tasgirdir) Haydar demektir (Ali´ye Alo denmesi gibi) HAYDUD (Haydut) Yol kesici Dağ hırsızı Eşkiya HAYE f Yumurta * Haya, husye HAYED Gölgesinden ürken eşek HAYENDE f Ağızda çiğneyen HAYESAN Doğru yoldan dönmek, udul etmek * Nefret etmek HAYEVAN (Bak: Hayvan) HAYEVÎ Canlı (Bak: Hayaviye) HAYF (Hayfâ) Emansızlık Haksızlık Zulüm Cevr (Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun meâlinde söylenir) HAYF Gözün birisi birine muhalif olmak HAYFANE (C: Hayfân) Alacalı çekirge * Ayakları uzun olan at HAYFES Kısa adam HAYHAY t Baş üstüne, seve seve yaparım, öyle ya!, şüphesiz, elbette (gibi mânâlara gelir) HAYIFLANMAK Acınmak, üzülmek Esef etmek HAYIR Hayrette kalan, mütehayyir Şaşıran * Birikmiş su HAYIRSEVER İyilik ve yardım etmesini seven HAYİA Şiddetli ses HAYİC Âşık, hayran * Mest olmuş deve HAYİDE f Çiğnenmiş * Ağızdan ağıza dolaşmış, bayat söz HAYİDE-GÛ f Değersiz sözler söyleyen kimse * Değersiz şiirler yazan kimse HAYİH Lâzım olduğu halde mevcud olmayan nesne HAYİL Kısır olan hayvan * Engel, mâni * Hicâb HAYİM Suyu, tahmin ettiği yerlerde arayıp bulamamak * Susuz, atşân HAYİR Mütehayyir kimse * Toplanmış su HAYİŞ Sık bitmiş olan hurma ağaçları HAYİZE Aybaşısı olan kadın (Bak: Hayz) HAYK Kaplamak HAYK Sallanmak * Dokumak * Tesir etmek, etkilemek HAYKAN Büyük ve kalın olan * Kısa boylu bir kimsenin yürümesi * Omuzunu oynatmak HAYKATAN Türraç kuşunun erkeği HAYL At At sürüsü * Atlı sürüsü * Zümre, güruh * Düşünmek, hıfzetmek HAYL-İ ADÜV Düşman sürüsü, düşman güruhu HAYL Kuvvet Havl HAYLA´ Cin taifesinden bir nesne * Sırtlan * Korku HAYLE Keçi sürüsü HAYLE Zannetmek, sanmak HAYLİ f Oldukça Epeyce Çok Bir takım Kesir Bol HAYLULET Kibir * Taazzum Gurur * Su-i zan * Korkmak Tevehhüm etmek HAYLULET Yolu kapamak * Araya girme İki şey arasına girip hicab olmak HAYLULET-İ ARZ Ay tutulması Dünyanın güneşle ay arasına girerek güneş ışığına perde olması HAYM Yaramazlık yapmak HAYMANA Başıboş hayvanları haylayıp salıverdikleri çayırlık yer * Ankara´nın bir kazası HAYME Çadır HAYME-İ KEBUD Mavi çadır * Mc: Sema, gök HAYME-GÂH (Haymegeh) f Çadır kurulan yer HAYME-NİŞİN Çadırda oturan Göçebe HAYMÎ Çadır biçiminde olan HAYMUME Korkaklık, cübün HAYN Helâk olmak HAYNUNET Yakın olmak, yaklaşmak HAYR Meşru iş Faydalı, nurlu ve sevablı amel Halkın rağbet ettiği akıl, ilim İbadet, adalet, ihsan, mal gibi nimet (Bak: Hayrat) HAYR-UL BERİYYE Halkın hayırlısı Hz Muhammed (ASM) HAYR-UL BEŞER İnsanların en hayırlısı olan Hz Muhammed (ASM) HAYR-UL ENAM (Bak: Hayr-ül Vera) HAYR-UL FÂSİLÎN Âdil olanların, hâkimlerin en hayırlısı HAYR-UL HALEF Hayırlı evlâd Babasını hayırla andıracak evlâd HAYR-İ MUKAYYED Bir kimseye hayırlı olduğu halde, diğer bir kimseye göre zararlı ve şer olan şey HAYR-UL UMUR İşlerin en hayırlısı HAYR-UL VERA (Hayr-ül Enam) Halkın hayırlısı Mahlukatın en hayırlısı olan Hz Muhammed (ASM) HAYR Sakınmak * Büyük avlu HAYRAN Takdirkârlığından dolayı şaşa kalmış Çok takdir etmiş Çok beğenmiş HAYRAT (Hayr C) Sevap için Allah rızâsı yolunda yapılan iyilikler HasenelerHayır iki çeşittir Birincisi: Mutlak hayırdır; her halde, herkes için rağbet edilir ve sevilir, herkes için iyidir İkincisi: Mukayyed olan hayırdır; birisinin yanında hayır olan, başkası için şer olabilir İsraf ve sefâhette kullanılan çok mal gibiİlmî, imanî, dinî, manevî ve maddî çok hayır ve menfaat verenlere de ehl-i hayır denir HAYRE (C: Hayrât) İyilik, kerem * Her nesnenin iyisi HAYR-ENDİŞ f İyilik düşünen, hayırlı iş düşünen HAYRET Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak Şaşkınlık Ne yapacağını bilememek HAYRET-İ SIRFE Tam bir şaşkınlık HAYRET-BAHŞ f Hayret veren, şaşırtan HAYRET-BAHŞÂ f Hayret veren, şaşkınlık veren, hayrete düşüren HAYRET-ENGİZ f Hayret veren Hayret içinde bırakan HAYRET-FEZÂ f Hayret veren, hayreti artıran HAYRET-NÜMÂ f Hayret gösteren, hayret veren HAYRET-ZEDE f Hayrete düşmüş ve şaşırmış olan HAYR-HAH f Hayır sâhibi Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen Allah rızası için ilm-i Kur´an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven HAYR-HAHÎ f İyilikseverlik, hayırhahlık HAYRİ (Hayriye) Hayra âit Hayırla alâkadar HAYRİYET Hayırlılık Hayırlı olmak HAYS Saygı, hürmet, itibar * Alâka, ilgi Cihet, itibar HAYS Darlık * Udûl etmek, doğru yoldan çıkmak HAYS Hayvan leşinin kokması * Bir kimseyi aldatmak * Sözde durmamak, ahid bozmak * Fâsid olmak HAYS Az, kalil HAYS Karıştırmak, halt HAYSAL Patlıcan HAYSE Hurmayı yağla ve keşle karıştırmak HAYSE-BEYSE İleri gidip geri gelmek, bir halde durmak * Karışıklık * Şiddet ve darlık HAYSEFUCE Gemi dümeni HAYSİYET İtibar Şeref Değer Kıymet Derece Câh Mesned Mertebe HAYSİYET-ŞİKEN f Haysiyet kıran HAYSÜ İtibariyle, bakımından * Hangi yerde Hangi HAYSÜ LÂYEŞ´UR Hissedilmeksizin Bilinmedik, duyulmadık cihetten HAYŞ Nefret etmek HAYŞE (C: Huyuş) Yaramaz keten ipliğinden dokunmuş bez HAYŞUM Geniz (burun) kovuğu Nunlu sesler, gunne buradan çıkar (Tecvidde bahsedilmiştir) HAYŞUMÎ Genizden gelen HAYT İp Kalın ip * İplik Bağ * İki şeyi birbirine bağlayan * Dikiş dikmek * Tanyeri ağarması HAYT-UL EBYAZ Fecir zuhurunda ufukta ip şeklinde görülen beyazlık HAYT-UL ESVED Güneş battıktan sonra ufakta görülen siyahlık HAYT-I NURANÎ Nurlu bağlantı Nurâni râbıta HAYTA Serseri, serkeş kimse * Ask: Osmanlılarda görevli bir sınıf askere verilen ad Hayta birlikleri, üstün savaş kabiliyeti olan askerlerden kurulur, lüzumunda düşman topraklarına akın yapmak için de kullanılırdı Sonraları düzenleri bozulduğunda eşkiyalığa başladılar; bundan dolayı "hayta" kelimesi haydut ve haylaz anlamında kullanıldı HAYTA şefkat HAYTA´ Deve kuşlarının uzun boyunlu olanı HAYTA Kazık HAYTEL Kedi HAYTEUR Bir vaziyette durmayan * Arslan * Kurt * Belâ * Cin tâifesinden bir nesne * Bir su böceği HAYTÎ Tel şeklinde olan HAYU f Salya, tükrük HAYUNET Vakit yaklaşma HAYVAN Canlı şey, insanla beraber her canlı * İnsan olmayan idraksiz canlı yaratık * Yük kaldıran, araba çeken ve binilen hayvan, beygir, katır vs * Mc: Akılsız ve idraksız insan, ahmak (Aslı "Hayevan"dır) HAYVAN-I BERRÎ Karada yaşayan hayvan HAYVAN-I NÂTIK Konuşan hayvan (İnsan) HAYVANAT (Hayvan C) Hayvanlar HAYVANAT-I BAHRİYYE Deniz hayvanları, denizde yaşayan hayvanlar HAYVANAT-I BERRİYYE Kara hayvanları, karada yaşıyan hayvanlar HAYVANAT-I EHLİYYE İnsanlara alışık olan hayvanlar, evcil hayvanlar HAYVANAT-I VAHŞİYYE Vahşi hayvanlar, yabani hayvanlar HAYVANÎ Hayvana, diriye âit ve ona müteallik HAYVANİYYET Hayvanlık, canlılık, zihayat olmak Akıl ve idrakten mahrumiyet HAYY Diri, canlı, sağ * Bir şeyi cem´ ve ihraz eylemek HAYY-ÜL KAYYUM Varlığı, diriliği her an için olup, gökleri, yerleri her an için tutan, daimî her şeye her hususta iktidarı yeten Allah (CC) (Bak: İsm-i A´zam) HAYY-I MEYYİT Ölü halinde canlı * Mc: Hiçbir işe yaramayan, hakiki vazifelerini yapmayan insan HAYYÂKALLAH Allah seni yaşatsın Allah ömrünü uzun etsin, meâlinde ve dua makamında söylenen bir tâbirdir HAYYAL (Hayl den) At terbiyecisi, at yetiştiren HAYYAL Dalavereci, hileci, hilekâr HAYYALE Fikir sahipleri HAYYAM Çadırcı HAYYAT Terzi Dikiş diken sanatkâr HAYYAT-I MÂHİR Usta terzi Terzi ustası HAYYAT (Hayye C) Yılanlar HAYYATÎN (Hayyat C) Terziler, dikiciler HAYYE Gel Haydi HAYYE (C: Hayyât) Yılan HAYYE-ALEL-FELAH Felaha gelin Toplanın hayır ve ni´metlere, ebedi selâmete Allah huzuruna gel Refah ve itmi´nana mucib olacak namaza yetiş (Bak: Felah) HAYYEHELE Acele et (mânasınadır) HAYYEN Diri olarak Diri, canlı olarak canlı olduğu halde HAYYEN MEYYİTEN Ölü ve diri olarak HAYYİR (C: Ahyâr) Çok hayırlı * Her zaman iyilik yapan kimse Hayırsever, iyiliksever HAYYİZ Yer * Cihet, yön * Mekân Vüs´at (Cismin kapladığı hacim) HAYYUT Erkek yılan HAYZ (C: Hiyaz) Kadınlara mahsus aybaşı Kadının âdet hâli Böyle bir kadına hayize denir (Kadını döl yatağı denen rahminden, bir hastalık veya çocuk doğurma sebebi olmaksızın, muayyen müddetlerde kan gelmesine o kadının "aybaşısı" denir Buna ve kan geldiği müddete de hayız müddeti denir İslâmiyetçe, bu halde bulunan bir kadın, namaz kılamaz, oruç tutamaz ve cinsî münasebette bulunamaz, haramdır) HAYZA Tıb: Kolera denilen hastalık HAYZERAN Halk dilinde hezâren denilen bir cins sıcak iklim kamışı ki, sandalye vs yapımında kullanılır HAYZERANE Gemi durak yeri, iskele, liman HAYZERÎ (HAYZELÎ) Dura dura yürümek HAYZEYUN Yaşlı, acûz, ihtiyar HAYZUM (C: Hayazim) Göğüs tahtası HAZ´ Muhalefet etmek * Taksim etmek, bölmek, paylaştırmak HAZA Bu Şu O * Gr: İşaret zamiri HAZA´ Asmacık denilen otun tohumu (Sara hastalarına iyi gelir) HAZA´ Kesme, yarma, ameliyat HAZAB Odun * Yakacak nesne HAZABÎ (Hizbâ C) Arızalı topraklar, engebeli yerler HAZAD Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken HAZAFİR (Hizfâr - Hazfur C) Cânibler * Bir kavmin meşhurları, ileri gelenleri, şereflileri * Hepsi Tümü Mecmu´u HAZAİN (Hazine C) Hazineler HAZAİN-İ MEDFUNE Gömülü hazineler HAZAİR (Hazire C) Duvar veya çitle çevrilmiş ağıl * Etrafı duvarla çevrili olan mezarlıklar HAZAKAT İhtisas Meharet peyda etmek Üstad olmak Bir san´atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak HAZAL Selem ağacının kökünden çıkan bir nesne ki, suda ıslatıp yerler HAZALAN (Bak: Hizlân) HAZAM Sür´atle yürümek, hızla yürümek HAZAMA´ Kulağı enine yarılmış keçi HAZAMİ Güzel kokulu bir ot HAZAN Güz Sonbahar * Solgun HAZANDİDE f Güz mevsimini görmüş, yaprakları sararmış solmuş HAZANE Mc: Gönül, kalb, yürek HAZANGÂH f Hazan yeri * Dünya Göçecek âlem HAZANÎ f Sonbahar ile alâkalı, güz mevsimine ait HAZANİSTAN f Sonbahar görmüş, sararıp solmuş yer HAZANLİKA f Soluk yüzlü, sararmış, solmuş Hazân yüzlü HAZANNÜMA f Sonbahar görünüşlü * Mc: Hüzün ve keder verici HAZANRESİDE f Sonbahara erişmiş, solup sararmış HAZAR Bir şeyi bir kimseye vermeyip men ve hacr etmek HAZAR Tahta ve kereste kesmeğe mahsus su ile işler büyük bıçkı HAZAR Sulh zamanı Barış zamanı * Bir kimsenin huzuru, yakını * Mukim olmak Yolcu olmamak HAZAR VE SEFER Barış ve muharebe zamanı * Evde mukim olma ve yolculuk HAZARET (Bak: Hadâret) HAZARÎ Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait Şehirli * Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik Barış ve güvenle alâkalı HAZAZ Yosun HAZAZE Tıb: Bulaşıcı, müzmin bir cilt hastalığı olup sonradan bağırsaklara geçerse öldürücü olur HAZB Hayvanın memesi şişip emziğinin deliklerinin dar olması * Ucuz olmak HAZB Boyamak HAZB Yetişmek HAZBAZ Sinek * Bir ot adı HAZD Ağaçtan diken koparmak * Ağacın kabuğunu soymak * Çok hızlı ve şiddetle yemek yemek HAZEF Çamurdan yapılmış olup ateşte pişirilen şeyler Çanak, çömlek HAZEF Eski yazıda hepsi noktasız harflerden müteşekkil olarak yazılan şiirler ve nesirler Hüner göstermek için bu şekilde yüz beyitlik kasideler yazan şairler vardı HAZEFE (C: Huzef) Hicaz vilayetinde olan siyah renkli bir cins küçük koyun HAZEFÎ Çanak çömlek ile alâkalı HAZEFİYYE Çanak çömlek gibi topraktan yapılan şeyler ve bunları yapma san´atı HAZEF-PARE f Çanak çömlek parçası, kırığı HAZEF-RÎZE f Çanak çömlek parçası HAZEL Gayret * Men etmek, engel olmak HAZEL Göz kapaklarında olan kabarcıklar HAZELAN Kızgın kimsenin yürümesi HAZELAT (Hazele C) Alçaklar, âdiler, kalleşler HAZELE (Hâzil C) Alçaklar, kalleşler, yüzsüzler HAZEM Göğüs kemiği * Davarın karnının ve böğrünün dolu olması HAZEM Dizme, sıralama * Edb: İlk beytin ortasına birden dörde kadar harf ilâve etme HAZEME Kısa boylu kadın HAZEME (C: Huzem) Kabuğundan ip ve urgan yapılan bir ağaç cinsi HAZEN (Hüzn) Keder Tasa Gam HAZEN f Baldız HAZEN (C: Hızân) Etin kokması * Toplamak, cem´edip yığmak * Gizlemek, saklamak HAZER Çekinme Zarar verebilecek şeyden kaçınma Korunma HAZER Vahşi hayvanların yediği et HAZER Gözün dar ve küçük olması * Kabile * Cemaat HAZERAT (Hazret C) (Bak: Hazret) HAZEVAN Eti birbiri üstüne yığılıp cem´olmuş olan etli nesne HAZEVVER Kısa boylu kimse HAZF Aradan çıkarma, çıkarılma Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme * Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek * Mahvetmek * Vurmak * Atmak HAZF Parmağıyla taş atma HAZHAZ Seri, sür´atli, hızlı HAZHAZ Kavi, sağlam HAZHAZ Sütü çoğaltır nesne * Bir nevi katran HAZHAZA Sallama, el ile harekete getirme HÂZI´ (Huzu dan) Alçak gönüllü, mütevâzi olan HÂZIÂNE Mütevâzi olarak, alçak gönüllülükle HÂZIK Mehâretli, işinin ehli, mütehassıs (Bak: Hazâkat) HÂZIK-I MÜTEDEYYİN Dindar ve iyi mütehassıs (Dindar ve iyi mütehassıs doktor için söylenir) HAZIK Süngü demiri HAZIK (C: Havâzik) Mesti dar olan * Cânip, taraf HAZIKANE Mâhirâne, mâhir ve usta olan bir kimseye yakışacak şekil ve surette HAZIKIYYET Mâhirlik, ehillik, ustalık, hâzıklık HAZIM Hazmettirici, sindirici HAZIM Kesici, kesen HÂZIM İhtiyatlı, akıllı, işinde gözü açık olan HÂZIMÂNE İhtiyatlı davranan adama yakışır şekilde HAZIMLI Mc: Tahammüllü, müsamahalı, tolerans sahibi HAZINA Emzirici, emziren Dadı HAZIR Huzurda olan, göz önünde olan Amade ve müheyya olan Gaib olmayan * Müstaid olan HAZIR Hazer eden Korkup çekinen HAZIRA şehirli, medeni * Bir yerde mukim olmuş, bir yere yerleşmiş HAZIRBAHŞ f Hazırlanmış, hazır olmuş * Hazır ol! emri HAZIR Bİ-L-MECLİS Mecliste hazır olan adam HAZIRCEVAP Her söze derhal ve düşünmeden münasib cevap veren kimse HAZİRÎN (Hâzır C) Meydanda, gözönünde olanlar, huzurda bulunanlar HAZIRLÖP Kabuğu içinde suda pişip katılaşmış yumurta * Mc: Emek sarfetmeden elde edilen kazanç HAZIRÛN Meydanda olanlar, gözönünde olanlar Mevcut ve hazır olanlar HAZIR U NAZIR Her yerde hazır olup, bilen ve gören, yardım eden veya herkese lâyık cezasını veren Allah (CC) HAZÎ Kâhin, keşiş, papaz HAZÎ Sarkıklık HAZÎ Ateş yakmak HAZÎK Kesilmiş olan HAZİL Yüzsüz, alçak, âdi, dönek, kalleş HAZİLE Kenarlarında kirpik bulunmayan kırmızımsı gözkapağı HAZİM Basiretli, tedbirli* Göğüs Göğüs ortası HAZÎM Sarhoş İçki içip akli müvazenesini kaybetmiş olan HAZİM Sür´atle kesen * Çok çabuk yeyip bitiren * Düşmanı hezimete uğratan HAZÎM Keskin kılıç HAZİMANE f Tedbirli ve basiretli hareket eden HAZÎN Hüzünlü Keder meydana getiren Acı uyandıran HAZİN (Hızane den) Hazine nâzırı Bekçi HAZİNE Define * Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer HAZİNE-İ ÂMİRE Tar: Para işlerini yönetmek üzere kurulmuş olan müesseselerden birinin adı Osmanlı Devleti´nin kuruluş devrelerinde para işleri "Beytülmal" denilen ve "Defterdar" adı verilen bir memurun idaresinde iken, sonraları teşkil olunan yeni idarelere göre çeşitli adlar verilmiştir Hazine-i âmire, devlet kasası yerinde de kullanılırdı HAZİNE-İ DEVLET Devlet hazinesi Maliye idaresi HAZİNE-İ EMİRİYE Maliye dairesi HAZİNE-İ EVRAK Evrak hazinesi Arşiv HAZİNE-İ HÂSSA Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlet bütçesinden padişaha maaş sağlayan ve saraya ait gelirlerin toplandığı malî bir müessese HAZİNE-İ HÜMAYUN Hazine-i Hümayun´da bulunan savaş eşyasından bir kısmının manevî değeri büyüktü Diğer kısmının ise maddî değeri fazla idi (Savaşlarda ele geçirilen kıymetli ganimet, padişahlardan kalmış olan değerli eşyalar gibi) (OTDS) HAZİNE-İ MİLLET Millet hazinesi * Maliye idaresi HAZİNE-İ TECEDDÜD Yenilik hazinesi Çok yeniliklere sebeb olan HAZİNEDAR f Malı muhafazaya me´mur olan HAZİNEDARÎ f Hazinedarlık HAZİNE KETHUDASI Tar: Yavuz Sultan Selim Han zamanında kurulan hazine kethudâlığı, saraya girip çıkan demirbaş eşyanın korunup saklanmasıyla mes´ul idi Bu müessesenin başında bulunan memura da hazine kethudâsı denilirdi HAZİNE-MÂNDE f Şahıs üzerinden kaydı silinerek devlet hazinesine kalan mal veya para HAZÎR Su sesi, su şırıltısı HAZİR Korkan, korkak, HAZİR Takdir eden * Ekşimiş süt HAZÎRE Etrafında duvar veya çit bulunan ağıl, bahçe * Mezarlık HAZÎRET-ÜL KUDS Cennet bahçesi Peygamber ve evliyanın ruhlarının toplandığı yer HAZÎRE Az cemaat * Asker bölüğü * Yara içinde toplanan kan ve irin HAZÎRE Eti ufak ufak doğrayıp, çok su ile çömlek içinde pişirip erimeye yakın olduğu anda üzerine un koyup karıştırarak yapılan yemek (İçinde et olmayınca "aside" derler) HAZİYY Mertebeli, değerli kişi * Yarış atlarının sekizincisi HAZÎZ Bahtiyar Mes´ud Saâdetli Nasibi olan HAZİZ (Bak: Hadıyd) HAZK Hapsetme * Darlık * Men´etme HAZK Nişan vurmak * Kuşun terslemesi HAZK Bağlamak HAZKA Mahâret, ustalık, mâhirlik HAZL Badruç adı verilen ot HAZL Kat´etmek, kesmek HAZL Terk etmek * Rezil, rüsvay etmek HAZM Midedeki yenen şeyleri eritmek, sindirmek Vücuda yarayacak hale getirmek * Birisine ansızın hücum etmek * Ansızın bir şey üzerine inmek * Birisinin hakkını, malını gasb ile alıp zulmeylemek * Münasebetsiz bir hale, güce gidecek bir vaziyete düşenin kendi nefsini zaptedip tahammül etmesi ve sabreylemesi* Taze olmak * Kırmak(İslâm hükemasının Eflâtun´u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dâhi-i meşhur Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız Tıp noktasında, $ âyetini şöyle tefsir etmiş Demiş: $Yâni "İlm-i Tıbbı iki satırla topluyorum Sözün güzelliği kısalığındadır Yediğin vakit az ye Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme Şifa, hazımdadır Yâni, kolayca hazmedeceğin miktarı ye Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir" L) HAZM-I NEFS f Tahammül etmek Nefsini kırmak Meydana gelen kendi ile alâkalı gördüğü bir kusuru kendi üzerine almak Sabreylemek Sindirmek HAZM Cem´etmek, toplamak * Zaptetmek * Kast etmek * Bağlamak * Yumuşak yüksek yer * Sağlam re´y Doğru ve kat´i karar * Basiretle hareket etmek HAZM Kat etmek, kesmek * Yab yab yürümek * Hızlandırmak HAZN Sağlam yer * Kabile ismi * Arap beldeleri HAZNE Hazine * Depo HAZR Bir şeyi takdir ve tahmin etmek, nazar ile tahmin etmek * Çehresini ekşitip çirkin olmak HAZRA´ Küçük ve dar gözlü kadın (Müz: Ahzer) HAZREC Sert rüzgâr * Güney rüzgârı HAZREKA Darlık HAZRET (Huzur dan) Ön Kurb Pişgâh * Hürmet maksadı ile büyüklere verilen ünvan; "Hazret-i Kur´an, Hazret-i Peygamber, Hazret-i Üstad, Paşa Hazretleri" gibi HAZRET-İ RİSALET Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) bir ismi HAZREVAT (Hadravat, Hadrâ) Yeşillik * Gökyüzü, felek Asuman HAZUF Sür´atle yürüdüğünden ayağı altından taşlar atılan eşek HAZUL Kimsesiz Yardımsız olarak her şeyden mahrum sürünmek HAZUME Sığır, bakar HAZUN Yaramaz huylu kimse HAZUR (Hazer den) Çok dikkatli, çok çekingen HAZV Sarkık olmak HAZV Kat´etmek, kesmek * Takdir etmek HAZVA´ Sarkık kulaklı eşek HAZVE (C: Hazavât-Hızâ) Küçük ok HAZY Kat´etmek, kesmek HAZY Birbiri üzerine yığılıp toplanmak HAZZ Sevinç duyma Hoşlanma Zevklenme Saadet Tali´ Nasib Nimet ve süruru mucib şey HAZZ Kesme Kısaltma * Kazmak * Yırtmak * Silmek HAZZ Hafif gövdeli * Bir cins ot HAZZ (C: Huzuz) Deniz koyunu (denizde olur) * "Vurmak" mânâsına masdar * Duvar üstüne direk koymak HAZZ Kandırmak HAZZ Yün HAZZA´ Nâlin yapıcı, nalcı HAZZAF Çanak çömlek yapan veya satan HAZZAL Ehline ve ailesine sarfedecek birşey bulamayan fakir HAZZETMEK Hoşlanmak, zevk ve lezzet almak |
Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi |
11-04-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat H HarfiH Harfi HEB (Vehb den) Bağışla, lutfet (mânasına emir, duâ) HEBA İnce toz * Boş Beyhude Nâfile Faydasız İsraf Ziyan * Aklı az olan HEBAEN MENSURA Boşuna olarak Faydasız yere dağılmış HEBAL Avcı, sayyad HEBB Uykudan uyanmak * Gâib olmak HEBBAR Çok fazla kılı olan sırtlan veya maymun HEBBE Vak´a * Zamandan bir asır HEBBİHÎ Sallana sallana yürüyen kişi HEBBUR Ufak inci HEBC Vurmak * Ağırlık HEBEC Devenin memesinde olan verem HEBENKA Ayak parmaklarını dikip ökçesi üzerine oturmak HEBENNEKA Ahmaklığı darb-ı mesel olmuş bir kimsedir * Mc: Zeki ve becerikli olmadığı halde kendini öyle sanan HEBETA Çukur yer HEBH Sallanmak HEBHAB Serap HEBHEBE Dâvet HEBHEBÎ Çoban * Hizmete koşan yiğit HEBÎB Rüzgâr, yel HEBİD Hanzal otu tohumu HEBİHA Yürürken sallanan kadın HEBİR Çukur yer HEBİT Zayıf, ince deve HEBİT Korkak kimse HEBL Ölüm, mevt * Taaccüb makamında kullanılır HEB-LENÂ Bize lutfet Bize ihsan et, bağışla HEBR (C: Hübur) Çukur yer * Kesmek * İki dağ arasında olan düz yer * Etli, semiz olmak HEBRA Şişman kadın HEBRAKÎ Demirci * Yabani öküz HEBRE (C: Heberât) Et parçası HEBREME Obur Yemeğe düşkün * Geveze HEBS Şâdlık, sürür, neşe, neşat * Döşemek HEBS Hareket HEBŞ Cem´etmek, toplamak * Kazanmak, kesbetmek HEBT (Hübut) İniş Aşağı inme * Aşağı indirme Bir yere inip konmak * Nüzul, illet, maraz * Zayıflama * Bir memlekete birisini dâhil ettirmek * Eksiltmek * Kötü bir hale uğratmak HEBT Birbiri ardınca vurmak HEBUL Yavrusu kalmayan deve HEBUT İniş yer HEBV Ateşin sönmesi HEBVE Toz * Tozlu yol HEBY (HEBYE) Küçük câriye HEBZ Sür´at yapmak, hız yapmak HECA (Hece) Dilin ve ağzın bir hareketi ile çıkan bir veya birkaç harf Harflerin sesi Harflerin seslendirilmesi * Elif-bâ sırasına göre dizili harfler Bir sözü harfleri ile söylemek * Şekil Kıyâfet * Yemek * Sükut etmek, susmak HECACE (C: Hecâcât) Kurbağa HECAGÛ f Nazım veya nesir yoluyla birinin aleyhinde bulunan Birini zemmeden, bir kimseyi hicveden HECCAV Çok hicveden Hiciv söyleyen (Bak: Hicv) HECE (Hecâ) Bir defada söylenebilen, bir veya birkaç harfden meydana gelen sözcük * Harfleri birer birer söyleyerek okuma HECEF Yaşlı devekuşu * Ağır ve boş kimse HECEMAT Hamleler, taarruzlar, hücumlar HECENNA´ Uzun ve şişman gövdeli kimse * Başı dazlak, yaşlı kimse * Başı dazlak olan devekuşu HECES Gönüle düşen hatıralar HECE VEZNİ Türklerin eskiden kullandıkları nazım âhengi ölçüsüdür ki, buna "parmak hesabı" da denir Parmak hesabı, Türk edebiyatının başlangıcından XI yy a, yani Türklerin aruz veznini öğrenmelerine kadar Türk nazmının yegâne âhengi idi Aruz vezni kabul edilmekle beraber, hece vezni terkedilmeyerek yine halk edebiyatında kullanılagelmiştir Hece vezninin 3 den 16 ya kadar muhtelif heceli ölçüleri vardır En çok kullanılanları 7, 8, 11 ve 14 lü hecelerdir HECHECE Çağırmak HECİ´ Yer yarığı * Derin dere HECİL İki dağ arasındaki çukurca kısım Vâdi HECİME Tulukta biriktirilip ekşitildikten sonra içilen ve köremez denilen süt * Yoğurt HECİN Pek hızlı yürüyen bir cins deve * Arap atı ile diğer cins attan doğmuş melez at HECİR Yaz mevsiminde öğle vaktindeki sıcaklık * Otun kuruması * Büyük havuz HECL İki dağ arasındaki çukur ve düz yer * Atmak HECM Hamle etmek Saldırmak * Büyük kadeh HECME şiddet, sertlik HECMET-ÜŞ-ŞİTÂ Kışın şiddeti Soğuğun sertliği HECMEC Koç HECR Ayrılık, firak * Tıb: Sayıklamak Hezeyan (Bak: Hicr) * Çok sıcak günlerde öğle vakti HECR-İ CEMİL Kalben ve fikren onlardan uzak durup fiillerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeğe kalkışmayıp müsamaha, idare ve güzel ahlâk ile hüsn-i muhalefet etmek (ET) HECS Gönüle düşen hâtıralar HECV (Hicv) Medh ü senânın zıddı Kötüleme Birisi hakkında kötülemek için söylenen söz veya manzume (Bak: Heccâv) HEDA Sakin olmak HEDAD Yemen´de bir kabile HEDAHÎD (Hüdhüd C) Hüdhüdler, çavuş kuşları, ibibikler HEDAYA (Hediye C) Hediyeler Lütuf ve ihsanlar Bağışlar HEDB Meyve toplamak * Davar sağmak HEDBE Ufak tesbih böceği HEDCAN Yavaş yürüyüş HEDD Binayı gürültüyle yıkıp göçürmek Çok ihtiyarlayıp düşkün hâle gelmek * Zayıf ve korkak HEDDAM Çok keskin kılıç HEDDE Duvarın yıkılmasından çıkan gürültü HEDEB Ensiz, uzun ve ince yaprak * Servi yaprağı HEDEF Nişan noktası * Emel Varılmak istenen gaye * Yüksek, bülend * İri vücudlu adam * Bir işe yaramayan, tembel ve uykucu olan (LR) HEDEF-İ ÂMÂL Gaye-i hayâl Ulaşmak istenilen hedef HEDEL Devenin dudağının sarkık olması * Bir şeyi aşağı indirmek HEDEM Binadan yıkılan taş ve kerpiç HEDER Boşa gitme Yok yere faydasız giden * Ölüme giden HEDHED Suâl etmek, sormak * Ötmek * Çocuk sallamak HEDHEDE Bağırma, ötme * Devenin bağırması, kuşun ötmesi HEDÎ (C: Hevâdî) Mürşid * Boyun HEDÎL Erkek güvercin Güvercin sesi HEDÎR Güvercin kuşlarının ötmesi * Aygırın kişnemesi HEDİYE Parasız verilen, bağışlanan şey Armağan HEDİYE-İ DENDÂN Diş kirası HEDİYETEN Armağan olarak, hediye olarak HEDİYY (Hediye C) Atiyyeler, hediyeler HEDK Kırmak HEDLAK Dudakları sarkık olan HEDM Yıkmak, harab etmek Parçalamak, mahvetmek * Birisine vurup belini kırmak (Râgibâ, düşmanın aldanma tevazularınaSeyl, divârın ayağın öperek hedmeyler)(Râgıp Paşa) HEDM (HİDM) (C: Ehdâm) Eski elbiseler HEDMELE (C: Hedmelât) Ağacı çok olan kumlu yer HEDN Vakar, ciddiyet HEDNE Sükun, sessizlik, durgunluk HEDR Galeyan etmek * Ot büyümek * Güvercin ötmek HEDS Sürmek * Reddetmek * Haykırıp bağırmak HEDUC Eserken gümleyen rüzgâr HEDY Cenab-ı Hakk´ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif´e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban HEFAF Hafif berrak nesne HEFAFE Parlamak HEFEVAT (Hefve C) Yanlışlıklar, yanılmalar * Ayak kayması Sürçmeler, kaymalar HEFFAT Ahmak HEFHAF Yeynicek, hafif mizaçlı kimse HEFHEFE İnce belli olmak HEFÎF Sür´atli seyir HEFT Hafiflik sebebiyle uçup dağılmak * Hafif mizaçlı olup, her dile geleni söylemek * Vurmak HEFT f Yedi sayısı HEFTÂD f Yetmiş 70 HEFT-AHTER f Yedi gezegen Yedi seyyâre HEFTAN Zırhın altına giyilen pamuklu elbise * Üstten giyilen kürk biçiminde süslü elbise Kaftan (Eskiden ekseriyetle taltif için, büyük kimseler tarafından liyâkat sahiplerine giydirilir veya üstlerine atılırdı) HEFT-ASMAN Yedi kat gök HEFT-DANE Aşure adı verilen bir cins tatlıyı yapmakta kullanılan yedi çeşit tahıl HEFT-DERYA Yedi deniz Pasifik okyanusu, Atlas okyanusu, Karadeniz, Akdeniz, Taberiye, Aral ve Hazer HEFTE Yedi günlük müddet olan hafta HEFT-ELVAN Yedi renk * Türlü yemeği HEFT-ENDAM Vücudumuzda yedi organ HEFT-GÂNE f Yedi türlü olan Yedi tane HEFT-HUN f Cehennemin yedi tabakası HEFT-KALEM Yedi çeşit yazı Tâlik, sülüs, tevki, muhfak, reyhanî, rik´a ve nesih HEFT-KÂR f Yedi türlü iplikle dokunmuş kumaş HEFT-MERD f Yedi büyükler (Kutub, gavs, ebdâl, ahyâr, evtâd, nücebâ, nukabâ) HEFT-RENG f Yedi renk HEFTÜM f Yedinci HEFV Açlık HEFVAN Yanılma, yanlışlık * Süratle gitme, hızla gitme * Ayak kayıp sürçme HEFVE (C: Hefevât) Sürçme, ayak kayması * Mc: Hata, yanılma Zelle HEGEMONYA yun Kuvvetle ve kıymetli vasıflarla olan üstünlük * Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasi üstünlüğü ve baskısı HEHCA´ Kerim, cömert kimse HE´HE´ Deveyi yulafa çağırmak * Gülegen adam HE´HEE Deveyi yulafına çağırıp hey hey demek HEJDEH f Onsekiz sayısı HEK´A Menazil-i Kamer´den bir yıldız * Atın göğsü üstündeki dâire HEKHEKA Az birşey verme * şiddetli seyir HEKİM (Bak: Hakîm) HEKİR Taaccüp eden, şaşıran HEKK şiddetli yağmur * Kılıçla vurmak HEKM Halka şerle taarruz etmek HEKR Taaccüp etmek, şaşırmak HEKTAR Fr Yüz ar değerinde ölçü birimi HEKTOMETRE Fr Yüz metrelik uzunluk ölçü birimi HEKUR Uzun, tavil HEL Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; $ em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır HEL´ (HİL´) Oğlak (Müe: Hel´a) HELA´ Korku * Feryad * Hırs HELAHİL (Hülhül C) Tesiri pek kuvvetli ve öldürücü zehir Panzehiri olmayan ağu HELAHİL-RİZ f Öldürücü zehir saçan HELAK Yıkılma, bitme, mahvolma * Harislik ve pek düşkünlük * Azab Korku, havf * Fakr HELAKET Yıkılma mahvolma Felâket HELAL Allah´ın müsaade ettiği şey Haram olmayan Dinî bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan * İhramdan çıkan hacı HELALÎ Bürüncük ve pamuk karışımından yapılan bir cins yeli bez * Yaldızlı bakırdan vaya tahtadan mahfazası olan eski sistem saat * Helâl ile alâkalı olan HELALLI Zevce, karı, menkuha Nikâhlı kadın HELAL-ZADE Helâl doğmuş, meşru ve nikâhlı ana-babadan dünyaya gelmiş çocuk * İyi adam, fenalık yapmaktan çekinen Sâlih, afif, nâmuskâr HELC İtimat etmeyecek söz söylemek HE´LE (HÂLE) (C: Hâlât) Ay ağılı, dâire-i kamer HELECAN (Bak: Halecan) HELEK İki dağın arası HELEKE Helâk * Düşen HELEL Örümcek ağı * Korku * Yağmur evveli HELESAYA ÇIKMAK Eskiden ramazanlarda iftardan sonra para toplamak için çocuklar tarafından teşkil edilen çalgılı heyetlere katılanlar tarafından nakarat makamında söylenen bir tabirdir Dilenciliğin kibarcalarından sayılır HELEZON Saat zenbereği gibi gittikçe daralan daire şekli Sümüklü böcek kabuğu şeklinde olan HELEZONÎ Helezon şeklinde olan Sümüklü böcek kabuğu şeklinde olan, gittikçe darlaşır daire biçiminde olan HELHEL Seyrek, ince, dakik şey * Öldürücü zehir HELHELE Okuyucunun tesirli nağmeyi tekrar etmesi * Unu seyrek elekten elemek * Teenni ile encamını beklemek * Bir şeye pek yaklaşıp çatmak HELÎCE Saçaklı seccade HELİKOPTER Fr Pervanesi tepesinde bulunan ve olduğu yerde durabilen, dikine kalkış ve iniş yapabilen bir uçak HELÎLE Tıb: Tohumları tıbda müshil olarak kullanılan bir bitki HELÎME Buğday ve pirinç gibi bazı hububatın kaynamasıyla hâsıl olan koyu ve yapışkanlı su HELKAM Yaşlı kadın, acuze HELKES Alçak adam HELLAB (HELLÂBE) Yağmurlu soğuk rüzgâr HELLE (C: Hilâl) Azıcık sesi yükseltmek HELLÜM Beri gel (mânasına gelir) HEL MİN MEZİD Daha yok mu Daha olmayacak mı mânâlarında kullanılır HELS Cemaat, topluluk HELS Çok hayır * Gizlemek, saklamak HELSAS Cemaat, topluluk HELTAT Cemaat, topluluk HELTÎ Bir ot cinsi HELU´ Sabrı az, hırsı çok olan Sabırsız olup her halini halka şikâyet eden insan HELUK Helâk olucu, helâk olan * Fâcire kadın Kötü hayata alışmış kadın HELÜMM "Tez getir" mânasına gelir HELÜMME CERRA (Helümme cerren) "Var kıyas eyle Çek beri getir" gibi kinâye için söylenen bir tabirdir HELVA´ Hızlı yürüyüşlü davar HELVA-GER f Helvacı HELVA-HANE f İçinde helva pişirilen genişçe ve derinliği az tencere * Tar: Saray için her türlü tatlı yiyeceklerin yapılmasına yarayan saray mutfağının bir bölümü HELVA SOHBETLERİ Eskiden kış mevsiminin başlıca eğlencelerinden biriydi Bu eğlenceler, her sınıf halk arasında rağbetteydi Devlet erkânı, vükelâ, zengin konak sahibleri ve orta halli halk kendi imkânları ölçüsünde helva sohbetleri düzenler, eş ve ahbabına ziyafetler verirdi Vükelânın düzenlediği sohbetler tantanalı ve hayli masraflı olurdu Bu sohbetlere zamanın şairleri, edebiyatçıları, nükte ve sohbetleriyle meşhur olmuş kişiler, sazende ve hanendeler davet edilirdi Kışın en soğuk kırk günü olan erbain´i sağ ve sağlıklı olarak geçirenler kurbanlar keser ve helva sohbetleri bundan sonra düzenlenirdi Sohbetin en renkli eğlencesi keten helvası yapımıydı (OTDS) HELVAYÎ Helva satan Helvacı HELYOSTAT Yansıyan güneş ışınlarını, belli bir doğrultuya yöneltmeğe ve bu doğrultuda tutmaya yarayan bir ayna ile bir ayar sisteminden meydana gelen tertibat HELYOTERAPİ Fr Güneşle tedavi |
|