Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfi, lügat, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

HA Osmanlı alfabesinde sekizinci harftir ve ebced sayısı ile de sekizi ifade eder $ şeklinde okunursa: Haram şey, haşarı yüzsüz kadın mânâlarına gelir
HA $ harfinin ismidir Ebcede göre beş sayısına delâlet eden ( $) harfi, mehmusedendir Bazan başka harfe yâni "yâ" veya "hemze" veya "elif"e kalbolur Bir kelimenin evveline ve âhirine ilâve edilebilir Arabçada beş vecih üzere müstameldir:1- Zamir olarak, nasb ve cerr yerlerinde kullanılır2- Gaib harfi olur Mücerret gaib mânasına gelir: ( $ Ebûhu: Onun babası) kelimesinde olduğu gibi3- Sekte "Hâ"sıdır Kelimenin sonunda olan harekeyi veya harfi beyan için diğerine eklenir ( $ Mâ-hiye) ve ( $ Hâ-hünâ) da olduğu gibi4- Soru hemzesinden değişmiş olan "hâ" dır5- Müennes işareti olan "hâ" $ dır
HA f "İşte!" mânasınadır * Cemi edatıdır Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar Meselâ: Ayine-hâ $ : Aynalar Der-hâ $ : Kapılar Esb-hâ $ : Atlar Zülüf-hâ $ : Zülüfler
HA(Y) f Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Şeker-hâ $ : Şeker çiğneyen * Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen
HA Kelime-i tenbihtir İşaret ismi olan Zâ $ ve Zi $ kelimeleri ile Hâzâ $ Hâzihi $ Hâzâke $ gibi Bundan başka "hâ" tenbih edatı olarak kelimeye dâhil edilir (Hâzâ $ ) da olduğu gibi yakını ifade eder İşaret ismi veya nida olur (Eyyühâ $ ) daki gibi
HAB´ Gizli, saklı, hafi * Gizlemek, örtmek, setretmek
HAB f Uyku Rü´yâ
HÂB-I ADEM Ölüm uykusu
HÂB-I CÂVİD Ebedî uyku, ölüm
HÂB-I GAFLET Gaflet uykusu
HÂB-I GİRAN Ağır uyku
HÂB-I HARGUŞ Tavşan uykusu Şüpheli ve hafif uyku * Yalan, hile
HÂB-I NUŞİN Tatlı uyku
HÂB-I RAHAT İstirahat için uyku
HAB (HÂBE) Günah Suç
HABAB (Habâbe) Son derece muhabbet * Su üzerindeki hava kabarcığı
HABAİB (Habibe C) Habibeler, sevgili kadınlar
HABAİK (Habike C) Kehkeşanlar, samanyolları * Çizgiler
HABAİL (Hibale C) Ağ, tuzak, bağ, kement
HABAİL-İ MEVT Ölümün sebepleri
HABAİL-ÜŞ ŞEYTAN Şeytanın tuzakları * Kadınlar
HABAİS (Habise C) Kötülükler Murdar ve pis şeyler
HABAK f Mandıra, ağıl * Dört yanı bir duvar veya set ile çevrilmiş yer, avlu
HABAL Bozulma, düzensizlik Karma karışıklık * Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü
HABALA (Hublâ C) Gebeler
HABALEYAT (Habâlâ C) Hâmileler, gebeler
HAB-ALUD Uykulu Uyku karışık
HABAR (C: Habârât) İmzâ Mühür, damga
HABARAT (Habâr C) İmzâlar * Damgalar
HABARÎR (Hıbrîr C) Dağçiçekleri Dağda yetişen çiçekler
HABASET (Hubs) Murdarlık, pislik, kötülük
HABAT Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz * Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi
HABAYA Gizli işler, gizli şeyler * Defineler
HABAZ Hareket * Bâtıl olmak * Eksilmek
HABB Tane, çekirdek * Yuvarlak olarak hazırlanmış ilâç * Buğday tanesi veya buna benzer tohum
HABB Aldatıcı, kurnaz, hileci, hilekâr * Denizin kabarması, denizde dalga olması
HABBAL (Habl dan) Urgan ve ip satan kimse
HABBAR Terzi * Mürekkepçi
HABBAS Zindancı, gardiyan, hapseden
HABBAT (Habbe C) Habbeler, tohumlar, tâneler * Haplar
HABBAZ (Hubz dan) Ekmekçi Ekmek yapan veya satan kimse
HABBAZÎ Ekmekçilikle ilgili
HABBE Tane Tohum * İhtiyaç * Parça * Dirhemin 1/48 kadarı
HABBET-ÜL KALB (Bak: Süveydâ)
HABBET-ÜS SEVDA Çörek otu
HABBE (HUBBE) Yol, tarik
HABBE Gammazlık yapan kadın (Müz: Habb)
HABBEYİ KUBBE YAPMAK Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek Zihinde büyütmek
HABBEZA "Ne güzel, ne sevimli, ne hoş" mânâsında bir takdir edatıdır
HABBÜL BÜLUĞ (Habb-ül büluğ) Erginlik çağındaki erkek ve kız çocukların yüzlerinde ve alınlarında çıkan sivilceler
HABC Vurmak, darbetmek
HABC Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi * Vurmak
HABCAME f Gecelik ve pijama gibi gece uyurken giyilen elbise
HAB-DİDE f "Rüya görmüş" Büluğa ermiş genç
HABE f Sıkılma, bunalma, darlanma, boğulma
HABE Zarara ziyana uğradı (mânâsına fiil)
HABEB Aldatma, kandırma Hile, kurnazlık
HABEK f Üzülme, sıkıntı yapma * Sıkılma, bunalma
HABEL Ana rahmindeki çocuk, cenin * Gebelik, gebe olma zamanı * Fls: Musallat fikir
HABELE Üzüm çubuğu
HABELLAK Küçük olup büyümeyen koyun
HABEN Siroz denilen ve karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık
HABEN Kısaltma, azaltma, kasma * Edb: Aruzda "fâilâtün" den "ât" hecesini atarak, nazmı "fâilün" veznine sokma
HABENDAT Şişman kadın
HABENNEKA (Bak: Hebenneka)
HABENTA´ Kısa boylu, tıknaz kişi
HABER Hâriçten insanın fikrine intikal eden ilim * Yeni havadis Ağızdan ağıza nakledilen söz * Peyam Peygam Nebe´ İlim ve malumat Bilgi * Hadis, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm´ın sözü * Edb: Hâdiseyi bildiren fiil veya cümle * Gr: Müsned Mübtedanın mukabili Bir isme yakıştırılan sıfat Allah büyüktür cümlesinde: Allah, mübteda; büyüktür, onun haberidir Bu, mübteda ise beraber tam bir cümle teşkil eden; merfu´ bir isim, fiil veya cümle olabilir (Bak: Müsned)
HABER-İ KÂZİB Yalan haber
HABER-İ MEŞHUR Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir (Ist FıkK)
HABER-İ MÜTEVATİR Birçok kimselerin çokları vasıtası ile rivâyet ettikleri hadis
HABER-İ SÂDIK Doğru haber Hz Peygamber´in (ASM) sözü Hadis
HABER-İ VÂHİD Bir sahabeden, bir kişiden veya bir koldan gelen sahih hadis (Bak: Mütevatir)
HABER Berelenme, yaralanma Çürüme
HABERDAR Haberli, vâkıf, bir mes´eleden haberi olan
HABERÎ (Haberiyye) Haberle ilgili Haberden ibaret olan * Gr: Yüklemle ilgili
HABERKAS Küçük deve * Küçük adam
HABERPİJUH f Haber almaya çalışan Haber araştıran, haber toplayan
HABES(E) (Habis C) Kötüler Alçaklar Pisler * Necaset denilen ve maddeten pis şeyler (Necis veya necaset-i hakikiye de denir)
HABEŞ Afrika´nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket Bu memleket ahalisinden olan * Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam
HABEŞÎ Habeş memleketi ahalisinden olan Habeş´e mensub ve müteallik olan * Koyu esmer renkli adam * Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san´atlarda kullanılan bir cins kâğıt
HABETIKTIK Atın tırnağı taşa dokunduğunda çıkan ses
HABEVKERA Belâ, mihnet
HABGAH f Yatak odası * Uyunacak yer
HAB-GÜZAR f Uyuyan, uyuyucu
HABHAB Karpuz
HABHAB (C: Habâhıb) Kısa boylu adam
HABHAB Takunye * Canbaz ayaklığı
HABHABE Yumuşaklık, rahavet * Muzdarip olmak, acı çekmek
HABHABÎ İşsiz güçsüz boş olarak dolaşan adamlar
HABIT Susturucu * Batıl kılan İptal ettiren * Değersizleşen
HABIT (Hübut dan) Yukarıdan aşağıya inen İnici Düşen Hübut eden
HABİ Sürünüp emekleyen ufak çocuk
HABİB (Hubb dan) Sevilen Sevgili Seven Dost
HABİB-ÜL BEKKÂÎN Ağlayanların sevgilisi Ağlayanların habibi
HABİB-ULLAH (Habib-i Hudâ) Allah´ın sevgilisi Hz Muhammed (ASM) (Eğer Allah´a muhabbetiniz varsa Habibullah´a ittiba edilecek İttiba edilmezse netice veriyor ki; Allah´a muhabbetiniz yoktur Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habibullah´ın sünnet-i seniyesine ittibaı intac eder L)(Sâni-i Âlem´in; âsârın şehadetiyle nihayetsiz cemâl ve kemâli vardır Cemâl, hem kemâl, ikisi de mahbub-u lizâtihidirler Yâni bizzat sevilirler Öyle ise, o cemâl ve kemâl sahibinin cemâl ve kemâline nihayetsiz bir muhabbeti vardır O nihayetsiz muhabbeti, masnuatında çok tarzlarda tezahür ediyor Masnuatını sever, çünki, masnuatının içinde cemâlini, kemâlini görür Masnuat içinde en sevimli ve en âlî, zihayattır Zihayatlar içinde en sevimli ve âli, zişuurdur Ve zişuurun içinde câmiiyet itibariyle en sevimli, insanlar içinde bulunur İnsanlar içinde istidadı tamamiyle inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli, kemâlâtın nümunelerini gösteren fert, en sevimlidir İşte: Sâni-i Mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemâlini, Ehadiyyet sırriyle göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-ı esasiyyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde´-i evvel olan çekirdekten tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi´rac ile, o ferdin, kâinat nâmına mahbubiyyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü´yet-i cemâline müşerref etmek ve ondaki hâlet-i kudsiyyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmiyle taltif edip, fermaniyle tavzif etmektir S)
HABÎDE (C: Hâbidegân) f Uyuya kalmış, uykuya dalmış, uyumuş
HABÎE Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş * Göze görülmeyen şey * Kesilmiş, parça parça olmuş
HABİH Ağaçla vurmak * Bölmek
HABÎKE (C: Habâik) Kehkeşan, samanyolu * Çizgi * (C: Hubük) Dikkat ve itina ile, sağlam ve san´atlı dokunmuş, yol yol hâreli güzel kumaş
HABİL Sihirbaz, efsuncu, büyücü * Kement ile yakalanan canavar
HABÎL Yiğit, bahadır, genç, delikanlı * Tuzak, ağ
HABİL İlk insan Hz Adem´in (AS) oğullarından birinin ismi
HABİLE Gebe, hâmile, yüklü
HABÎN Zakkum ağacı
HABİR Taze ve yeni şey
HABİR Haberli Haberdar Agâh Âlim Arif-i billâh * Herşeyi bilen Allah (CC)
HABİRÂNE f Bilgili ve haberdar olana yakışır şekilde
HABİS Bağışlanan şey Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey Parasız olarak verilen nesne
HABÎS (Hubs dan) Fesadcı Hilekâr Alçak tabiatlı Kötü Pis
HABİS Hapseden Tutan Hapishâneye atan
HABİS(A) Un helvası
HABİSTAN f Yatakhane, yatak odası
HABÎT Fâsid, yaramaz, bozuk
HABİYE (C: Havâbi) Küp * Küçük havuz * Kuyu
HABK Bükmek * Sağlam yapmak * İyi dokumak
HABL Bir şeyin bozulması Noksan olmak * Delirmek
HABL İp Urgan Halat * Tıb: Vücudda ip gibi olan âzalar
HABL-ÜL MESAKÎN Sarmaşık bitkisi
HABL-ÜL METİN Sağlam ip * Mc: İslamiyet Kur´an-ı Kerim
HABL-İ MEVHUM Mc: Daima olacak gibi görünüp de gittikçe uzaklaşan istek, gaye Mevhum ip
HABLULLAH Allah´ın ipi Kur´an-ı Kerim Allah´a kavuşma vasıtası İhlâs İtaat Cemaat
HABL-ÜL VERİD Şah damarı Atar damar
HABN Karnın şişmesi
HABN Eteğini kaldırmak * Bir şeyi kabzetmek, almak
HABNA´ Çıbanları olan kadın
HABNADİDE (Hâb-nâdide) f Büluğa ermemiş çocuk Erginlik çağına gelmemiş erkek veya kız
HAB-NAK f Uykusu gelmiş kimse, uykulu kişi
HABNAME f Rüya kitabı
HABR (C: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse Bilgili Ehl-i ilim * Ferahlık * Nimet, vüs´at * Refah, sürur (Bak: Hibr) * Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık
HABR-ÜL ÜMMET Ümmetin âlimi, meşhur âlim
HABR (C: Hubur) Büyük tuluk
HABRA´ (C: Habâri-Haberât) Sedir ağacı biten düz yer Yumuşak yer
HABREKÎ Kene böceği
HABRENCE Güzel yemek * Yumuşak
HABRÎR Şey mânâsına gelir bir isim
HABS Murdar, pis Çirkin * Ayıp, günah
HABS Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama Salıvermeme * Zaptetme, tutma
HABS-İ BEVL İdrarını tutma
HABS-İ DÜMÛ´ Metanet gösterip gözyaşlarını zaptetme
HABS-İ MÜNFERİD Tek başına olan hapis Hapishanede bir kişilik hücre * Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir
HABS Bir kaç şeyi birden karıştırmak
HABŞ Cemetmek, toplamak
HABT Şiddetli vurmak Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek * Yanılmak, unutmak, hatâ etmek * Fesada vermek * Hiç umulmayan birisinden yardım istemek * Cin çarpmak
HABT (C: Ahbât) Sükun Huşu * Sönmek * Çukur yer * Düz yer
HABT Yanlış hareket * Maktulün kanının heder olması * Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme * Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma
HABT-İ A´MÂL İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalmasıHABTER : Kısa boylu
HABT U HATA Düzensizlik, yanlış, hata
HABUL Hurma ağacına çıkarken kullanılan urgan
HABUS Galip kimse
HABY (C: Hıbâyâ) Örtmek * Gizli olan
HABZ Ekmek pişirmek * Ekmek vermek * Sözü birbiri ardınca söyleyip yürümek * Devenin ayağını yere vurması

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAC (Hâcet C) İhtiyaçlar * Devedikenleri
HAC f Put, haç
HACA Haris olmak * Akıllı
HACA´ (C: Ahcâ) Akıl * Nahiye
HACAC (HİCÂC) Kaş kemiği
HACACE (C: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı
HACALET Utanma Utanç
HACALET-ÂVER f Utandırıcı Utanç veren
HACAMET (Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak
HACAT (Hacet C) Hâcetler İhtiyaçlar
HACB Men´etme Mahrum etme
HACB-İ HİRMÂN Huk: Bir vârisi mirastan tamamen mahrum etme
HACB-İ NOKSAN Bir vârisi mirastan kısmen mahrum etme
HÂCC (C: Hüccac) Hacca gitmiş kimse Hacı
HACC Kasdetmek Muârazada delil ve bürhan ile galip olmak * Bir yere çok tereddütle varıp gelme * Şâyan-ı tâzim bir şeye teveccüh * Bir şeyden feragat etmek * Fık: İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Mekke-i Mükerreme´deki Kâbe-i Şerif´i usulüne uygun olarak Arabi Zilhicce ayı, Kurban Bayramı günlerinde bir defa ziyaret etmekFarz olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de Hacc-ı Asgar denilir Maamafih arefe günü cumaya tesadüf eden bir hacca da Hacc-ı Ekber denilir
HACC-I İFRAD Umreye niyet etmeksizin yalnız başına yapılan farz, vâcib veya nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur Bunu yapana "müfrid" denir
HACC-I KIRAN Hac aylarından önce veya hac aylarında hac ile umrenin ikisi için birden ihrama girilip umre yapıldıktan sonra usulü dairesinde ifa edilen hacca denir Bunu yapan kimseye "karin" denir
HACC-I TEMETTU´ Hac mevsiminde evvelâ umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra; aynı mevsimde daha yurda, aile ocağına dönülmeden tekrar ihrama girilerek usulü dairesinde yapılan hacdır Bunu yapan kimseye "mütemetti" denir
HACC SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 22 suresidir
HACCAC Çok eskiden Irakta vâlilik yapan fakat, Hz Resul-ü Ekremin (ASM) soyundan gelenlere ve onlara taraftar olanlara çok zulmeden, haddini aşmış bir zâlimin ünvânı Asıl ismi Yusuf bin Sakafi´dir Haccac-ı Zâlim diye de anılır
HACCAL Şatafatlı, debdebeli, gösterişli
HACCAM Hacamat eden, kan alan
HACCAR Taş işçisi, taş işinde çalışan, taşçı
HÂCCE (C: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe´yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız * (C: Hâcc) Bir cins diken
HACCE Cadde
HÂCC-ÜL HAREMEYN Usulüne uygun surette, Mekke-i Mükerreme´yi ve Medine-i Münevvere´yi ziyaret eden
HÂCE f Hoca, efendi, sâhib, muallim, âile reisi
HÂCE-İ ÂLEM (Hâce-i Kâinat) Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) bir ünvanı
HÂCE-İ EVVEL Milletin ilmen ve fikren terakki etmesi için, çeşitli bilgileri, halkın rahatlıkla anlayabileceği bir lisan ile yayan kimse
HACEB Gırtlak
HACEBE (Hâcib C) Perdeciler, kapıcılar * İnsanın oturak yeri olan uzvu, kalça (İkisine "hacebetan" derler)
HÂCEGÂN (Hâce C) f Hocalar * Eskiden yüzbaşı rütbesi karşılığında sivil rütbe * Bâb-ı Âli kalemleri efendilerinden hususi bir rütbe taşıyan adam
HÂCEGÂN-I DİVAN-I HÜMAYUN Eskiden devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve bir takım mühim memuriyetlerde bulunanlar hakkında kullanılan bir tâbirdi İkinci Mahmud zamanında yenilikler yapılıp memuriyete mahsus rütbeler ihdas olunurken hâcegânlık da rütbe sayılmış ve bunlara ait nişanla, resmi günlerde giyecekleri elbise de tâyin olunmuştu Bu suretle hâcegân-ı divân-ı hümâyun tâbiri de tarihe karışmıştı (OTDS)
HACEGÎ f Tüccar, ticaretle meşgul olan kimse * Efendilik, hocalık
HACEL (Hacl) Utanma, sıkılma, hayâlılık
HACEL Keklik kuşu
HACELAN Ayağında köstek olan kişinin yürümesi * Bir ayak üstüne yürümek
HACELE (C: Hacel-Hacelân-Haclâ) Dişi keklik * Çeşitli elbiselerle süslü gelin evi
HACEN Eğrilik
HACER Taş, kaya * İsmail Peygamber´in anasının ismi
HACER-İ SEMAVÎ Gökten düşen taş * Gök taşı
HACERAT (Hacer C) Taşlar, kayalar
HACEREYN İki taş * Mc: Altun ile gümüş
HACER-ÜL ESVED (El-Hacer-ül Esved) Kâbe´de bulunan meşhur siyah taş Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir (İslâm Ansiklopedisi´ne göre: Kâbe´nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir halka ile çevrili ve bir adı da El-Ruh-ul Esved denilen taştır)Rivayetlere göre; bu semavi bir taş olup Hzİbrahim Aleyhisselâm´a Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirildi Daha evvel Ebu Kubeys Dağı´nda muhafaza ediliyorduHz Ömer Radiyallahu anhu, Hacer-i Esved´e yaklaşıp öpmüş ve demiştir ki; "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaatı olmayan bir taş parçasısın Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seni takbil ettiğini görmese idim, aslâ seni takbil etmezdim" (Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi) Kâbe´nin şark köşesinde ve yine yerden bir buçuk metre yüksekte diğer bir taş, El-Hacer-ül Es´ad (Mes´ud) da vardır ki; tavaf esnasında buna yalnız el ile temas edilir
HÂCE-SERA f Haremağası, hadımağası
HÂCET (C: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık
HÂCETAŞ f Eskiden bir efendinin müteaddit kölelerinden her biri
HÂCETMEND f İhtiyaç sahibi, muhtaç
HÂCET-MENDÂNE f Muhtaçcasına, ihtiyaçlı olarak
HÂCET-MENDÎ f Muhtaçlık, ihtiyaçlı olma
HÂCETREVA İhtiyacı gideren, ihtiyaç olan bir şeyi te´min eden
HACEVCA´ Uzun ayaklı adam * Uzun adam
HACEZE Zâlimler
HACFE (C: Hucuf) Sade demirden olan kalkan
HACHACE Korkudan melul olmak * Sırrını demek isteyip yine dememek
HACHACE Gizlenmek
HACI (C: Hüccâc) Hacc farizasını yerine getirmiş olan müslüman
HACIYATMAZ Dibindeki ağırlıktan dolayı yere ne şekilde bırakılırsa bırakılsın, dik bir durum alan oyuncak * Mc: Zor durumlarda kendisini çabucak toparlamayı beceren kişi
HACÎ (Hicv den) Hiciv yazan, hicveden, yeren
HÂCİB Perde * Perdeci Kapıcı * Eskiden Osmanlı İmparatorluğu zamanında Devlet Reisinin en yakın me´muru Vezirler veya âmirler * Kaş
HÂCİB-İ BÂRİ Cebrail (AS)
HÂCİB-İ YEMİN Sağ kaş
HÂCİB-İ YESAR Sol kaş
HÂCİBEYN İki kaş
HACÎC (Hâcc C) Hacılar
HACİD Uyuyucu, uyuyan
HACİF Karın gurultusu
HACİL Utanmış Utanan Utanmaktan yüzü kızaran
HACİL Ayaklarından üç tanesi beyaz olan at
HACİL Otu çok olan yer
HACİM Saldıran Hücum eden
HACİM (Bak: Hacm)
HACİN Küçük hayvan * Büluğdan önce evlenmiş olan kız
HACİR Hicret eden Bir yerden bire yere göçen * Sayıklıyan
HACİRE (C: Hâcirât) Terbiye sınırlarına sığmayan kötü söz ve hezeyan * (C: Hevâcir) Günün en sıcak anları
HACİRÎ Yapıcı, kurucu
HACİS Tasa, keder, hüzün, gam * Hâtıra Kalb ve hissin en derin ve gizli sesleri
HACİSE (C: Hevâcis) Merak, kalbe gelen endişe
HACİYAN (Hâcı C) Hacılar, hacc farizasını yerine getirmiş olan müslümanlar
HACİZ Ayıran Bölen * Vücudun içindeki bazı uzuvları ayıran karın zarı gibi zarların adı * Haczeden Borcunu ödeyemeyenin diğer mallarına el koyan * Tıb: Bâdemin içindeki bazı oyukları ayıran bölme zarlarına denir (Bak: Hicab)
HACL (HİCL) (C: Ahcâl-Hucul) Köstek * Bukağı * Küçük deve yavruları
HACLA´ Ayakları beyaz olan koyun
HACLE (Haclegâh) f Gelin odası Gerdek odası
HACLET Şaşırma, acaibine gitme, taaccüb * Utanma, arlanma
HACLET-ÂVER f Utanç verici, utandırıcı
HACLET-DİH f Utanç verici, utandırıcı
HACLET-ENGİZ f Utandırıcı, sıkıltıcı
HACM (Hacim) Bir cismin kapladığı yer Cirm Cüsse * Emmek Massetmek
HACM-İ İSTİABÎ Bir şeyin içine alabildiği miktar
HACMEN Büyüklükçe Hacim bakımından
HACR (Hicr) Men´etmek Birisine bir şeyi yasak etmek Malını kullanmaktan men´etmek * Kucak Ağuş
HACRA´ Taş gibi katı ve sert olan şey
HACREN Malını kullanmaktan menetmek suretiyle
HACUC şiddetli esen rüzgâr
HACUN Eğrilik * Uzak * Mekke´de bir dağ
HACUR (C: Hucerât) Dere kenarı
HACZ Men´etmek Mâni olmak * İki şeyin arasını ayırmak * Alacaklı, borçludan alacağını alabilmesi için borçlunun malına el konulmak
HAÇ (Ermeniceden) Put Haç İstavroz

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAD f Çaylak kuşuHAD´ $ (Hıd´) : Aldatmak * Dühul etmek, girmek * Kurumak
HAD´ Baş aşağı eğmek * Tevâzu etmek
HAD´A Kamçıdan çıkan ses
HADAA (Hâdı´ C) Hileciler, hilekârlar, aldatıcılar, dalavereciler
HADACİR Sırtlan
HADAD Mürekkep * Nakış * Akılsız, ahmak adam * Kolay
HADAD Küçük, beyaz boncuk
HADADE Hamâkat, ahmaklık
HADAE İki yüzlü balta
HADAFİL Eski kaftanlar, eski elbiseler
HADAİ´ (Hadîa C) Hileler, dalavereler, aldatmalar, yalanlar
HADAİC (Hidâce C) Deveye yüklenen yükler
HADAİD (Hadîd C) Demirden yapılmış şeyler Sert şeyler
HADAİK (Hadîka C) Bahçeler
HADAİK-I HÂSSA Saray bahçeleri Bunlar biri saray içinde, diğeri saray dışında olmak üzere iki kısımdı Saray içindeki bahçe ve bostan işleriyle meşgul olanlara "Has Bahçe Bostancıları"; saray dışındakilere ise "Hassa Bostancıları" denilirdi Saray dışı bahçe ve bostanların bazıları şunlardı: Kadıköy bağı, Davut Paşa bahçesi, Beşiktaş bahçesi, Dolmabahçe, Paşa bahçeşi, Florya, Fenerbahçe, Alibeyköyü, Hasköy bahçeleri ve daha birçok bahçe ve bostanlar (OTDS)
HADAK Patlıcan
HADAKA Elmas * Her görüp beğendiğini aldırmak için kocasına teklif eden kadın
HADALET Baldırı ve kolu etli olma
HADAN Necid´de bir dağ
HADANE Çocuk beslemek
HADAR Suyu çok olan süt
HADAR Mukim olmak, ikâmet etmek, oturmak
HADAR Çabuk yetişen ot
HADARET Bir şeyin yanında bulunmak * Huzur Yakında olmak * Hazır etmek Hazır olmak * Medeniyet
HADASET Gençlik Yenilik Tazelik Yeniden oluş Bir şeyin evveli, ibtidası
HADB şefaat etmek
HADB Vurmak, darb etmek * Deriyi etiyle ayırmak * Isırmak * Yalan söylemek * Uzunluk
HADBA´ (C: Hudeb) Kalçaları sıyrılıp çıkan zayıf dişi deve
HADBA´ Uzun boylu akılsız kadın * Yumuşak gönüllülük
HADBE Arka yumruluğu, kamburluk
HADC Deve palanı
HADD Hudut Çizgi Sınır * Cürüm * Salahiyyet * Şeriatça verilen ceza * Derece Son derece Münteha * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik * Def etme Men etmek * Keskin Sivri * Sert Gergin * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas * Ekşi * Tesirli, müessir
HADD-İ ASGAR Man: Bir hükmün veya neticenin mevzuu Küçük kaziye
HADD-İ BÜLUĞ Büluğa erme yaşı Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş
HADD-İ EKBER Man: Bir hükmün veya neticenin mahmulü, yani sıfatı veya hali, oluşu Büyük kaziye
HADD-İ EVSAT Man: Hadd-i asgar ile hadd-i ekberden çıkartılan diğer bir hüküm veya netice Meselâ: Âlem hâdistir Bunu, bu dâvayı isbat için: "Çünkü: Âlem mütegayyerdir ve her mütegayyer hâdistir" dediğimizde: Âlem, "hadd-i asgar"; hâdis, "hadd-i ekber", mütegayyer, "hadd-i evsat" olur
HADD-İ İ´CAZ Edb: Fasahatın mu´cize şeklinde olanı (Bak: İ´caz)
HADD-İ İMKÂN Mümkünün son haddi Olabilirlilik İmkân nisbetinde olan
HADD-İ İTTİSAL Bitişme noktası
HADD-İ KAT´-İ TARÎK Huk: Yolkesenlere verilecek ceza
HADD-İ KAZİF Nâmuslu bir kadına zina isnad edene karşı verilen şer´î ceza
HADD-İ KEMAL Olgunluk hâli Kemalât haddi
HADD-İ KİFAYE Kifâyet derecesi, yeterlik derecesi
HADD-İ KUSVA Son derece Son had
HADD-İ MA´RUF şeriatça bilinen, makbul olan had Emredilen, müsaade edilen hudud
HADD-İ MÜNTEHA Son nokta
HADD-İ MÜŞTEREK Ortak derece
HADD-İ SEKR Fık: Şarap haricindeki diğer içkilerin bil´ihtiyar içilmesinden hâsıl olan sarhoşluğun icab ettirdiği ceza
HADD-İ ŞER´Î Şeriat kanunlarıyla verilen ceza
HADD-İ ŞÜRB Fık: Az veya çok miktarda şarap (alkollü içki) içilmesinden dolayı uygulanacak ceza
HADD-İ TE´DİB Bir suç işleyeni başkalarına örnek olacak şekilde cezalandırmak Darp ve ta´zir gibi
HADD-İ ZÂTINDA Aslında Yaradılışında
HADD-İ ZİNA Zinâ suçu işleyene verilen ceza
HADD Gürültülü bir sesle çağıran * Denizden gelen gürültülü dalga sesi * Gürültü ile yıkılan
HADD Yol * İnsan cemaatı * Bir şeye tesir ederek iz bırakmak * Yanak, yüz, vecih * Yeri kazmak, yeri yarmak
HADDA´ (Hud´a dan) Aldatıcı, hilekâr, dalavereci
HADDA Deve çobanı
HADDAD Demir işleri yapan usta, demirci, çilingir * Muhâfız, bekçi, gardiyan * Kapıcı
HADDADÎ Demircilik
HADDAM Muvaffakiyetli kişi * İşlerinde başarılı ve becerikli kimse * Çalışkan ve gayretli olan * Hademe, hizmetçi
HADDAN İki yanak
HADDAS (Hads den) Anlayışlı, zeki, çabuk kavrayan
HADDE Erimiş madeni döküp tel yapmağa mahsus delikli maden levha
HADDE-İ TEDKİK İnceden inceye araştırmak
HADD-NA-ŞİNAS f Haddini bilmez
HADEB Kambur olma, kamburluk
HADEB Uzun boylu, akılsız kimse
HADEBE Kambur, yumru * Vücuttaki kamburluk
HADEBİYYET Yumruluk, kamburluk
HADED Engel, mâni, set
HADEKA Gözün siyahlığı, gözbebeği
HADEKA-İ AYN Göz güllesi, göz hadakası
HADEMAT Hademeler Hizmetçiler
HADEME Hizmetçiler, hâdimler * (C: Hıdâm) Halhal * Devenin ayağını bağladıkları kayış
HADENG (Hadenk) f Kayın ağacı * Kayın ağacından yapılmış ok
HADER Uyuşma
HADER-İ UMUMÎ Bütün vücudu kaplayan uyuşukluk
HADERNAK Örümcek
HADES Yeni olmak Eskiden olmayıp sonradan görülmek * Taze Yiğit Genç * Fık: Abdest almayı icabettiren hal Bazı ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve necaset-i hükmiye sayılan hal * Pislik
HADES-İ ASGAR Fık: Taharet-i suğra ile, yani yalnız abdest ile giden taharetsizlik hali Bevletmek, kan gelmek sebebi ile hasıl olan hades gibi
HADES-İ EKBER Fık: Taharet-i kübra ile, yani gusül abdesti ile giderilen taharetsizlik halidir
HADES (Hads) Sür´atle idrak etmek Zan ve tahmin eylemek Fikrini, re´yini bildirmek Bir sözün mâna ve mefhumunda, bir hususun vaz´ ve üslubunda başka tarz tasavvur eylemek (Bak: Hads)
HADESAN Şanssızlık, kısmetsizlik, talihsizlik * Kaza
HADESAT (Hades C) Hadesler Pislikler (Bak: Hades)
HADEYAN Yelmek
HADF Yürüme hızı
HADI´ Alçaltıcı * Gönül alçaklığı ve huzu ile muttasıf
HADIL Yumuşak taze ot * Islanmış, nemlenmiş
HADIM AĞASI (Bak: Hâdim ağası)
HADINE Süt nine
HADIR Tembel, uyuşuk, uyumuş
HADIYD (Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer * Dağ eteği Zir Alçak yer * Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta
HADÎ Birinci * Mazluma yardım eden * Deveyi şarkı söyleyerek süren
HADİ´ Hileci, aldatıcı * Bozuk, fena
HÂDÎ Hidayete ermiş Mürşid Rehber, delil Hidayet yolunu gösteren Hidayete, doğruluğa eriştiren Önde giden
HÂDİY-ÜT TARİK Hidayet yoluna sevkeden, mürşid Doğru yolda giden
HADÎA (C: Hadâyi´) Ustalıklı bir şekilde aldatma, oyun yapma
HADÎA Davarın karnından gelen ses
HADİÂNE f Hile ile, hile yaparak
HADÎ AŞER Onbirinci
HADÎB Kınalı, kına yapılmış * Boyalı, boyanmış
HADİC(E) Vaktinden evvel doğan erkek veya kız çocuğu
HADİD Demir, çelik Sert, kavi olan * Çabuk kavrayışlı, keskin, öfkeli, hiddetli, titiz * Hudut ve sınır komşusu
HADİD-ÜL BASAR Gözü keskin
HADİD-ÜL MİZÂC Öfkeli, çabuk kızan
HADİD-ÜN NAZAR Görüşü keskin olan
HADİD SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 57 suresi
HADÎD Dağ eteği * İçinde yağmur suyu biriken alçak çukur * Arz, yer, dünya
HÂDİFE Halktan bir kısım
HADÎKA Etrafı duvarla çevrilmiş bahçe Sulu, ağaçlı bahçe
HADÎKA-YI FERAHFEZA İç açan bahçe Gönüle ferahlık veren bahçe
HÂDİL (Hadl den) Aşağıya sarkıtılmış * Gözlerinde ve ağzında çıban olan deve yavrusu
HADÎLE Çayır, çimen
HÂDİM (Hidmet den) (C: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan * İmân ve İslâmiye´te ve millete faydalı olmağa çalışan * Erkekliği yok edilmiş olanlar Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi Osmanlı İmparatorluğunda bunlardan, büyük mevkilere yükselenler olmuştur Hattâ sadrazam olanlar bile vardır
HÂDİM-ÜL FUKARA Fakirlere hizmet eden
HÂDİM-ÜL HAREMEYN-İŞ ŞERİFEYN Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır Haremeyn; Mekke ile Medine´ye denilir İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir Haremeyn´in Hâdimi mânasına gelen bu tâbir ise ilk evvel Yavuz Sultan Selim hakkında kullanılmış, daha sonra bütün padişahlar hakkında istimal olunmuştur Yavuz Sultan Selim Han Halep´i fethettiği haftanın ilk cum´a namazını Melik Zâhir camiinde eda ederken, hatib hutbede "Malik-ül Haremeyn-iş Şerifeyn" şeklinde adını anar anmaz, Yavuz Selim derhal yerinden kalkarak: "Haremeyn´in maliki olmak ne haddimdir Ben Haremeyn´in hizmetkârı olmakla iftihar ederim" demek suretiyle tevazu göstermiş ve bu tabir ondan sonra, hutbelerde o suretle söylenmiştir
HÂDİM Yıkıcı olan, yıkan, tahrib eden
HÂDİM-ÜL LEZZAT Lezzetleri mahveden, yıkan (Ölüm)
HADİM AĞASI Erkekliği yok edilmiş olan Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi (OTDS)
HADİME (Hâdim den) Kadın hizmetçi
HADÎME Su içinde eriyince pişmiş olan buğday
HADÎN (C: Hudenâ) Sâdık dost, vefadar arkadaş
HADÎN-İ KADÎM Eski dost
HADİN Bir kuş cinsidir (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider)
HADİR Öten güvercin Kişneyen at * Üstü koyu, altı sulu olan yoğurt
HADİR (C: Hadere) Şişen aza, yumrulanan organ
HADİR Gevşek, tembel, uyuşuk
HADÎRE Kalabalık olmayan topluluk * Yaranın içinde toplanan kan ve irin
HADÎRE Hurması gök iken dökülen hurma ağacı
HÂDİS Yeni Sonradan olan şey Değişen Hudus eden
HÂDİS-ÜS SİNN Yaşı taze Genç delikanlı
HADÎS Her söylenişinde yeni haber gibi dinlenmeğe lâyık Peygamberimizin (ASM) sözü, emri ve hareketi Sünnet-i Nebeviyye Hadisten bahseden ilim (Bak: Tevâtür)
HADÎS-İ Bİ-L MA´NA Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis
HADÎS-İ KUDSÎ Mânası Peygamberimiz´e (ASM) vahy veya ilham edilen, kelimesi kendisinden sudur eden kudsî kelâm
HADÎS-İ MEŞHUR (Bak: Meşhur)
HADÎS-İ MEVZU´ Başkası tarafından söylendiği hâlde Peygamberimize (ASM) isnad edilen hadis Muan´an veya senedlerle tesbit edilmemiş hadistir Manası yanlış demek değildir
HADÎS-İ MUALLAK Senedinin yalnız ibtidasından bir veya birkaç ravisi hazf edilmiş olan hadistir Meselâ: Bir zat kendi şeyhini ve şeyhinin şeyhini zikr etmeksizin onların fevkindeki râvilerden itibaren senedi zikr etse ta´likte bulunmuş olur (Ist FıkK)
HADÎS-İ MÜRSEL Peygamberimiz´den (ASM) işitildiği bildirilen hadis-i şerif
HADÎS-İ MÜTEVATİR Kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan cemaatlerin birbirinden ve ilk cemaatin de bizzat Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan rivâyet ettiği Hadis-i şeriftir (İlm-i yakîni ifade eder "Bu hadis-i şerif Peygamber´den (ASM) sâdır olmuş mu " demeğe imkân kalmaz)
HADÎS-İ SAHÎH Hakkında şüphe edilemiyen ve doğru senetlere ve râvilere isnad edilerek müsbet olarak kat´i bilinen hadis-i nebevidir
HADÎS-İ ŞEYHEYN En muteber ve büyük hadis âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim´den rivayet edilen hadis-i şerif
HÂDİSAT (Hâdise C) Yeni olan şeyler Hâdiseler
HÂDİSE (C: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay Yeni bir şey, ilk defa olan Haber
HÂDİŞE Derisi parçalandığı halde kan çıkmayan yara
HÂDİYE Değnek, asâ, sopa * Su içinden sivrilerek yükselen kaya
HADL Meyletmek, yönelmek
HADLEKA şiddetle bakmak
HADM Birşeyi ağzına koyup, bir lokmada çiğneyip yemek
HADMA´ Beyaz koyun
HADME Ateş gürültüsü
HADR Evmek, acele etmek * Vücutta bir organın şişip yumrulaşması * Men etmek, engel olmak * Saçak bükmek
HADRA (Müennestir) Yeşillik * Sebze En yeşil Pek yeşil
HADRAVAT (Hadrevât) (Hadrâ C) Yeşillikler, yeşillik
HADRE Yüz yüze olmak
HADREBAN Feryadı şiddetli olan, çok fazla bağıran
HADRECE Bükmek * Sağlam yapmak, sağlamlaştırmak
HADS Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hâsıl olan ilim Sür´at-i intikal Ani ve doğru idrâk Delilden neticeye çabuk varmak(Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz Kendi nefsini inkâr etse de onu görür Onu düşünür Ona müteveccihtir Hads ki, şimşek gibi sür´at-i intikaldir, dâima onu tahrik eder Hadsin muzâafı olan ilham, onu dâima tenvir eder Meyelânın muzâafı olan arzu ve onun muzâafı olan iştiyak ve onun muzâafı olan aşk-ı İlâhi, onu dâima mârifet-i Zülcelâle sevkeder Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbiyledir MN)( Hem hiç mümkün müdür ki: O hads-i kat´î, o yakîn-i şuhudî hadsiz emarelerden ve o emareler, hadsiz müşahedat vak´ıalarından ve o müşahedat vakı´aları, şeksiz ve şüphesiz mebâdi-i zaruriyeye istinad etmesin Öyle ise, şu ehl-i edyandaki bu itikadât-ı umumiyenin sebebi ve senedi, tevatür-ü mânevi kuvvetini ifade eden pek çok kerrat ile melâike müşahedelerinden ve ruhanilerin rü´yetlerinden hâsıl olan mebâdi-i zaruriyedir, esasat-ı kat´iyyedir S)
HADS-İ SÂDIK Tam, doğru ve şüphesiz idrâk etme ve bilme
HADSEN Sezmekle Sür´atle intikal ve idrâk etmekle
HADSÎ Hadsle Hadse dâir ve müteallik
HADSİYYAT Mümkün olan şeyler Olması ihtimali olan nesneler Mümkinat
HADSİZ Hesapsız, sayısız Belirli olmayan, çok
HADŞ Kaşımak * Tırmalamak
HADŞE (C: Hadeşât) Vesvese, kuruntu, merak, ye´s, üzüntü, hüzün
HADŞE-İ DERUN İç sıkıntısı, gönül üzüntüsü
HADŞE-AVER f Rahatsızlık veren, insanı sıkıntıya koyan
HADŞE-NİSAR f Merak veren, vesvese
HADUN Memesinden biri diğerinden uzun olan koyun
HADUR Yemen diyarında bir şehrin adı
HADUR İniş * Alçak yer
HADUŞ Pire Sinek
HADV Sürmek
HADY Evmek, acele etmek * Rüzgârın esmesi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAFA Gizlilik Gizli olmak Saklılık
HAFA Berdi denilen otun beyaz ve yaş olan kökü
HAFA´ Yalın ayak yürümek
HAFA (HAFÂYE) Çok yürümekten adamın ayağının ve davarın tırnağının aşınması
HAFAFÎŞ (Huffâş C) Yarasa kuşları
HAFAGÂH f Gizlenilecek yer, gizlenme yeri, siper
HAFAİR (Hafîr C) Oyuklar, delikler, çukurlar
HAFAK (HAFAKAN) Muzdarib olmak, acı çekmek * Deprenmek
HAFAKAN Sıkıntı Kalb çarpıntısı Iztırab
HAFAT (Hâfe C) Sahiller, deniz kenarları, kıyılar
HAFAVE Bir kimseyi mübâlâga ile sormak * Şefaat etmek * İkramda ve iltifatta mübâlağa etmek
HAFAYA (Hafi C) Gizli şeyler Sırlar
HAFAYA-YI UMÛR İşlerin gizli tarafı
HAFAZA (Hâfız C) Muhafızlar Muhafız melekler
HAFC Titremek * Ayağını eğri basan
HAFCAG Tatar beyi (Aslı: Kıpçak)
HAFD Evmek, sür´at
HÂFE (C: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı * İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik
HÂFE-İ NEHR Nehir kenarı
HÂFE-İ TARÎK Yol kenarı
HAFE İçine bal konulan sahtiyan tuluk
HAFEDE (Hafid C) Yardımcılar, hâdimler
HAFEF Fakirlik Darlık * Şiddet
HAFELLEH Ayaklarının uç kısmı birbirine yakın olup, ökçeleri uzak olan
HAFENDER Malını güzel tedbirlerle çoğaltan mal sahibi
HAFER Çukurdan çıkartılan toprak * Dişin çürümüş kısmı veya kiri
HAFER Çok fazla utanmak
HAFEŞ (C: Ahfâş) İğne ve iplik koyacak kap * Sel
HAFEŞ Gözün küçük olması ve görme kuvvetinin zayıf olması (Öyle kişiye "ahfeş" derler)
HAFET Islıklı yılan
HAFF Bir şeyin etrâfını dolanan Bir nesnenin çevresini dolanan
HAFF Tavaf etmek * Süslemek * Hizmet etmek * Kesmek
HAFF Alaca renkli at
HAFFAF Ayakkabı, terlik vb gibi şeyler yapan ve satan Kavaf
HAFFANE (C: Haffân) Deve kuşu yavrusu * Hizmet * Maiyyet
HAFFAR Çukur kazan, kuyu kazan
HAFFE (C: Hıff) Çulhaların bez sardıkları ağaç
HAFHAFA (C: Hafâhıf) Köpeğin, yemek yerken ses çıkarması * Sırtlan sesi
HAFIK Ufkun nihayeti Şark veya garb tarafı * Vuran, çarpan, çırpınan
HAFIKAN (Hâfıkeyn) Mağrib ile maşrık Şark ile garb Doğu ile batı
HÂFIZ Kur´ân-ı Kerim´i tamamen ezbere okuyan * Kur´an-ı Kerim´in mânası ile beraber her şeyini yaşamaya ve muhafazaya çalışan * Muhafaza eden Koruyan Hıfzeden (Hadis ilmi ile meşgul ve mütehassıs olup yüzbin hadis-i şerifi senetleri ile beraber ezberden okuyanlara da Hâfız-ül hadis denirdi) (Ist Fık K)
HÂFIZ-I HAKİKÎ Hakiki ve tam muhafaza eden (Allah)
HÂFIZ-I KÜTÜB Kitabları hıfzeden, saklayan Kütüphane me´muru, kütüphaneci
HÂFIZ-I ŞİRAZÎ (Bak: Sa´d-ı Şirazî)
HÂFIZ Alçaltıcı * İnsana haddini bildiren * Rahatta olan
HÂFIZA Muhafaza eden Ezberleme kuvvesi Kuvve-i hâfıza
HÂFIZA-PİRÂ f Hafızayı süsleyen * Uğur sayılarak ezberlenen şey
HAFİ Yalın ayak yürüyen veya koşan * Çok ikram eden insan İnsanı güler yüzle karşılayan
HAFÎ Gizli Açıkta olmayan Saklı * Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız
HAFÎD Evlâd Oğul Torun
HAFÎDE Kız torun
HAFİF Ağır olmayan Hafif Yeğni
HAFİF-ÜL MİZAC Kararsız, hoppa, temkinsiz
HAFİF-ÜR RUH Ruhu hafif olan, hoşsohbet
HAFÎF Kuş uçarken, at koşarken veya rüzgâr eserken meydana gelen hışırtı, hışlama
HAFİF-İ KEBUTER Güvercinin uçarken çıkardığı ses
HÂFİL Dolu, mümteli
HÂFİR Kazan, kazıcı, hafriyat yapan Yerde çukur açan(Esâsen kazıcı mânasına sıfat olmakla beraber, atın tırnağına isim olmuştur Ve o münasebetle tırnağının kazdığı çukura, yani izine ve o suretle açılan çığıra dahi merdiyye mânasına râdiye ıtlak olunur ET)
HÂFİR-İ Bİ´R Kuyu kazan
HÂFİR-İ KABR Mezar kazan, mezarcı
HAFÎR Kazılmış yer Çukur Mezar
HAFİR (C: Havâfir) Davar tırnağı
HAFİRE Evvelki hâline ve evvelki yerine dönmek
HAFİŞE Sel yolu
HAFİY Her şeyi arayıp bilmiş olan âlim * Bir şeyi mübâlağa ile arayıp bilen kimse
HAFİYE Saklı ve gizli şeyleri araştıran * Casus * Polis
HAFİYE (HÂFİYYE) (C: Havâfi) İnsan bedeninde gizli olan can * Kuş kanadında ebâhirden sonra olan dört kısacık yeleklerin her birisi * Gizli, mestur
HAFİYEN İkram ederek * Yalınayak olarak
HAFİYYAT Gizli şeyler Gizlilikler
HAFİYYAT-I UMÛR İşlerin saklı tarafları, gizli kısımları
HAFİYYEN Gizlice, saklı olarak, gizliden Aşikâr olmıyarak
HAFİYYETEN Gizlice, gizli ve saklı olarak
HAFİYY Ü CELÎ Gizli ve âşikâr
HAFÎZ Esirgeyen Koruyan Muhafaza eden Muhafız
HAFÎZ Hodbinliği, kibri, serkeşliği kırılmış kimse Aşağı basılmış
HAFİZALLAH Allah korusun Allah muhafaza etsin, Allah saklasın (anlamındadır)
HAFÎZİYYET Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik * Cenâb-ı Hakk´ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı Cenab-ı Hakk´ın muhafaza ediciliği(İsm-i Hafız´in tecelli-i etemmine işaret eden: $âyetidir Kur´an-ı Hakîm´in bu hakikatına delil istersen: Kitab-ı Mübin´in mistarı üstünde yazılan şu kâinat kitabının sahifelerine baksan, ism-i Hafîz´in cilve-i azamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-ı kübrasının naziresini çok cihetlerle görebilirsin Ezcümle: Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrâfil-vâri melek-i ra´d; baharda, nefh-i Sur nev´inden yağmura bağırması, yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benziyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz´in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fâtır-ı Hakîm´den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki: Onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor Çünki görüyorsun ki: O birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu Fâtır-ı Hakimin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı Serpiyor, dallarının elleri ile bizlere uzatıyor İşte bu, ona sureten benziyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçek ile, hercâi menekşe gibi çiçekleri verdi Bizler için süslendi Yüzümüze gülüyorlar; kendilerini bizlere sevdiriyorlar Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi Ve sünbül ve ağaç oldular Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar Tâ nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler Ve hâkeza kıyas et Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti İçinde hiçbir galat, kusur yok $ sırrını gösterir Herbir tohum, ismi-i Hafîz´in cilvesiyle ve ihsaniyle ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan Zât-ı Hafîz, kıyamet ve haşirde, hafîziyyetin tecelli-i ekberini göstereceğine kat´i bir işarettir Evet bu ehemmiyetsiz, zâil, fâni tavırlarda bu derece kusursuz, galatsız hafîziyyet cilvesi bir hüccet-i katıadır ki; ebedi te´siri ve azim ehemmiyeti bulunan emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef´al ve âsâr ve akvâlleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek Âyâ bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak Hâşâ! Belki insan, ebede meb´ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzeddir Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek Ya taltif veya tokat yiyecek İşte hafîziyyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr âyetin hakikatına şâhidler had ve hesaba gelmez Bu mes´eledeki gösterdiğimiz şahid; denizden bir katre, dağdan bir zerredir L)
HAFK Naldan çıkan ses
HAFL Kederlenme, hüzünlenme, tasalanma * Toplantı, toplanma
HAFNE (C: Hafenât) İki avuç dolusu olan şey
HAFR Kazmak ve çukur etmek
HAFR Ahdinde durmamak * Kiraya vermek
HAFRİYAT Yeri kazıp derinleştirmeler Kazılar
HAFS Toplama, cem´etme Biriktirme
HAFS Hız Sür´at
HAFS Her nesnenin boşu
HAFSA Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) zevcelerinden biri ve Hz Ömer´in (RA) kızı
HAFŞ Tıb: "Tavuk karası" adı verilen bir göz hastalığı
HAFŞ Celbetmek, çekmek * Yeri kazıp oymak * Birbiri ardınca tez tez gelmek
HAFT Dövmek
HAFT Sâkin olmak * Sözü gizli söylemek
HAFTA f Yedi günden ibaret müddet Yedi günlük müddet
HAFTAN Eskiden savaşlarda zırh üzerine giyilen bir cins pamuklu elbise * Kaftan
HAFUD Karnındaki yavrusunu âzası belirmeden düşüren deve
HAFUR Bir ot cinsi
HAFV Men etmek, mâni olmak, engel olmak
HAFY Gizlemek * Setretmek, örtmek * İzhar etmek, görünmek * Parlamak, yıldıramak
HAFZ Aşırı olmama hali * Refah ve ferahlık Huzur ve rahat * Yavaş yavaş mülayim yürüyüş, itidal Alçak * Kelimenin son harfini esre, yâni "i" diye okumak * Sözü boğaz içinden söylemek
HAFZ Taşımak için hazırlanmış ev eşyası Ev eşyası taşıtılan deve * Bir şeyi eğmek veya elden bırakmak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAH f (Hasten : "İstemek" mastarından yapılmıştır) Kelimenin sonuna getirilerek isteyen, ister mânasında terkib yapılır Meselâ: Bed-hah $ : Kötülük isteyen
HAHAM Mûsevilerin dinî reisi, râhibi, âlimi
HAHAN f İstekli, arzulu, tâlib
HAHEM (Hâsten) mastarından, "İsterim" mânasına fiildir
HAHER f Kızkardeş Hemşire
HAHERÎ f Hemşirelik, kızkardeşlik
HAHER-ZADE f Hemşirezade, kızkardeş çocuğu Yeğen
HÂHİŞ f Fazla arzu, isteyiş
HÂHİŞ-İ VİCDANÎ Vicdanî isteyiş ve arzu
HÂHİŞGER (HÂHİŞKER) f Arzulayan İsteyen İstekli
HÂHİŞGERAN (HÂHİŞKERÂN) f Hâhişgerler, istekliler, tâlibler
HAH NA-HAH f İster istemez
HAİB (Heybet den) Kokan, Utanan Utangaç
HAİB Mahrum Ümidsiz Kederli Me´yus Bi-behre olan
HAİBEN Muvaffakiyetsiz olarak Mahrum olarak
HAİBÎN (Hâib C) Zarar ve ziyâna uğrayanlar * Mahrum olanlar * Me´yus olanlar, üzülenler
HAİC (Hâyic) Coşkun, heyecanlı
HAİD Pişman, nedamet eden, tövbekâr, nâdim
HAİF (Havf dan) Korkan Korkmuş olan
HAİF Gadir eden, azarlayan Zulmeden
HAİFEN Korkarak, korkakçasına
HAİFANE Korkakcasına, ödlekçesine
HAİK (C: Hayyak) Çulha
HAİL Perde Mânia İki şey arasını ayıran
HAİL Korku ve dehşet veren
HAİLE Neticesi fâcialı tiyatro piyesi Trajedi (Bak: Dram)
HAİM (Hâyim) Hayrette kalan Mütehayyir Sersem
HAİN Emanete hıyanet eden İyiliğe karşı kötülük eden
HAİNANE Hâincesine, hâin bir kişiye yakışır şekil ve surette
HAİR Hayrette kalmış, mütehayyir Şaşırmış, taaccüb etmiş
HAİR-İ BAİR Şaşkın, sapıtmış * Aklını kaybederek ne yapacağını bilemiyen
HAİT Bir yeri çevreleyen duvar Tahta perde Çit
HAİZ Bir şeye sahip olma Sahip Mâlik * Yer tutan * Akranından mümtaz olan
HAİZ-İ EHEMMİYET Ehemmiyetli, mühim, önemli
HAİZ (Bak: Hayz)
HAK (Bak: Hakk)
HÂK Vasat Vasatî Orta
HÂK f Toprak Turab(Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âliTâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir)
HÂK-İ MEZAR Mezar toprağı
HÂK-İ PÂK Temiz toprak
HÂK-İ VATAN Vatan toprağı
HAKAİD (Hakd C) Kinler, garezler, hasedler
HAKAİK (Hakayık) (Hakikat C) Hakikatler
HAKAİK-I NİSBİYE Nisbete, ölçüye göre olan hakikatlar(Hakaik-ı nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır Ve kâinattaki nizam, ancak hakaik-ı nisbiyeden doğmuştur Ve hakaik-ı nisbiyeden kâinatın envaına bir vücud-u vahid in´ikas etmiştir Hakaik-ı nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur Hattâ bir zatın hakaik-ı hakikiyesi yedi ise, hakaik-ı nisbiyesi yediyüzdür Binaenaleyh kubuh ve şerde, şer varsa da, kalildir İİ)
HAKALLED Dar gönüllü, bahil kimse
HAKAN Eski Türklerde hükümdar mânasınadır
HAKAN-I MAĞFUR Ölmüş hükümdar
HAKANÎ Hâkan ile ilgili, hâkana mensub
HAKARET Küçüklük İtibarsızlık Hor ve hakir görmek Küçümseme Küçük görme Tâzimsizlik
HAKARET-ÂMİZ f Hakaretle karışık Hakaretle beraber
HAKAYIK (Bak: Hakaik)
HAKAYIK-I NİSBİYE (Bak: Hakaik-ı nisbiye)
HAKAYIK-I SEB´A Yedi hakikat Fatiha suresinin yedi âyeti İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar Kur´an-ı Kerim´in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar
HAKAYIK-ÜL VEKAYİ´ Hâdiselerin hakikatları
HAKB Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip * Tutulmak
HAKBA´ Yaban eşeğinin dişisi
HAK-BÎN f Hakkı gören Hak veren Hakka imân eden Hakka inanan
HAKBÎZ f Toprak kalburu
HAKD Kin tutmak Adâvetini gizlemek (Bak: İhnet)
HAKDAN f Dünya, arz, yer
HAKEK Yumuşak beyaz taş
HAKEM İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden
HAKEME (C: Hakemât) Damak geminin halkası
HAKEMEYN İki hakem * Tar: Sıffîn Vak´asında Hz Ali (RA) ile Hz Muaviye (RA) arasında hakem seçilen Amr İbn-ül As ile Ebu Muse-l Eş´arî
HAK-ENDİŞ f Hakkı düşünen Hakkı arayan, doğruluk için endişe eden
HAKESARÎ f Perişanlık, düşkünlük
HAKEZA Öylece Bunun gibi Böyle
HAKHAH Gecenin ilk saatlerinde gitmek
HAKHAKA Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak
HAKIB Karnı guruldayan kişi * Necaseti şedit kişi
HAKIL Erkek fâre
HAKIN Sidik zorluğu olan kimse
HAKINE Boğaz altındaki çukurcuk
HAKÎ Anlatan Hikâye eden
HAKÎ f Toprak rengi Toprakla alâkalı
HAKδ Kırağı
HAKÎBE Heybe
HAKÎK Haklı, hak sahibi olan * Müstehak, lâyık, münasib
HAKİKAT (C: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı Mahiyeti Gerçek Doğru Sahih Künh Sâbit ve vâki * Kadirbilirlik Sadâkat, doğruluk Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi (Bak: Mahiyet, Mecaz)
HAKİKAT-I HÂRİCİYE Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık
HAKİKAT-I SÂBİTE f Sâbit, değişmez hakikat
HAKİKAT-BÎN f Hakikatı gören, hakikatı anlayan Hakikatşinas Hakikata inanan
HAKİKATEN Doğrusu, gerçekten, hakikat olarak
HAKİKAT-GU f Doğru sözlü Doğru konuşan
HAKİKAT-PEREST f Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan Dürüst, hakikat âşığı
HAKİKAT-ŞİNAS f Hakikatı doğru tanıyan, bilen Hakikata imân eden
HAKİKAT-ŞİNASÂNE f Gerçeği, hakikatı tanıyana yakışacak surette
HAKİKÎ Gerçek Hakikate mensub Sâhici, doğru
HAKÎLE Uzun buğday * Bağırsak içinde olan su
HÂK İLE YEKSAN Yerle bir
HAKÎM Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan Hikmet mütehasssı İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan * Tabib, doktor
HAKÎM-İ LOKMAN (Bak: Lokman)
HAKÎM-İ MUTLAK Tam hikmet sahibi olan Cenab-ı Hak (CC)
HÂKİM Galib Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (CC) * Memleketi idare eden * Mahkeme reisi (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk´a âit olan Hâkim sıfatı Kur´ân-ı Kerim´de 86 def´a zikredilir)
HÂKİM-ÜŞ ŞER´ Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir Kadılar davaları şer´î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir Şeriat hâkimi demektir
HAKÎMANE f Hikmetli olarak Hakîm olana yakışır surette
HÂKİMANE Hükmederek, hâkim olarak Hâkime yakışır tarzda
HÂKİME Kadın hâkim
HAKİM EBU ABDULLAH Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi´ (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır Bir çok eser te´lif etmiştir Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır
HÂKİMİYYET Hâkim oluş Hükmediş Âmirlik Üstünlük Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali( Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev´i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me´murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler Ş)
HAKÎ-NİHAD f Mütevazi, kibirsiz, alçak gönüllü
HAKİR Küçük Ehemmiyetsiz Kıymetsiz İtibarsız Kudretsiz
HAKİRÂNE f Hakircesine Hakir bir kimseye yakışacak tarz ve şekilde
HAKİSTER f Kül, ateş külü
HAKİYAN (Hâki C) İnsanlar, nev´-i beşer, dünya halkı
HAKK (Bâtılın zıddı) Doğru Gerçek Vâcib ve lâzım olan Her sâbit ve doğru olan şey Adalet Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti * Dâva ve iddia * Hakikate uygunluk * Geçmiş, harcanmış emek Pay, hisse * Münasib * Din İslâmiyyet * Kur´an * Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan * Kıyamet * Mahz-ı hakikat * Yapacağını yalansız yapan kimse * Musibet
HAKK-I ÂMİRİYYET Âmirlik hakkı
HAKK-I İHTİTAB Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı
HAKK-UL YAKÎN (Hakk-al yakîn) Mârifet mertebesinin en yükseği En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak hali Ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle yakından duyup yaşadığımız gibi (Bak: Yakîn)
HAKK Kazıma Oyma Maden üzerine yazı işlemek
HAKK-İ MÜHÜR Mühür kazıma
HAKK-İ SEHV Yanlışı kazıma
HAKKA (Hakkan) Doğru olarak Gerçek Hakikat olarak Lâzım ve sâbit kılmak
HÂKKA Kıyamet günü * Âfet Devamlı musibet (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir) (LR)
HÂKKA SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 69 suresi olup Mekkîdir
HAKKÂK Hakkeden Mühür vesair kazıyan
HAKKÂKÎ Mühür ve saire kazıma, hakkâklık
HAKKAK Hokkacı, kutucu
HAKKAN Hakikaten, doğrusu
HAKKANÎ Hak ve adalete uygun Haklılığa uyar ve yakışır
HAKKANİYET Haktan ve doğruluktan ayrılmamak Adalet üzere bulunmak Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek
HAKK-BÎNANE f Hakkı tanıyana göre
HAKK-BÎNÎ f Hakkı görme, hakkı tanıma
HAKK-CU f Hak arıyan
HAKKE Arka yükü * Diş
HAKKETMEK Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak
HAK-GÛ f Doğru ve hak söyleyen
HAKK-GÜZAR f Haktan ayrılmayan, hakkı tanıyan
HAKKIYET Haklılık
HAKK-ŞİNAS f Hakka riayet eden Hakkı tanıyan Hak ile amel eden
HAKL Ziraate uygun yer
HAKLE (C: Hıkâl) İçinde binâ ve ağacı olmayan mezrea
HAKM Atın ağzına gem vurmak
HAKM Bir nevi kuş
HAKN Sütü tuluma koyup toplamak ve sağıldıkça üzerine koymak * Men etmek, engel olmak
HÂK-NİŞİN f Dilenci, sâil, fakir
HÂK-NİŞİNÎ f Dilencilik, yoksulluk, fakirlik, sefâletHÂK-PA(Y) $ f Ayağın tozu, ayağın toprağı Ayağın batığı toprak
HAK-PEREST
HAKR Hor görmek
HAKR Cem etmek, toplamak
HÂK-RAH f Yol toprağı
HÂK-RUB f Süpürge
HÂK-SAR f Toz toprak içinde kalmış Perişan hâlli
HÂKSARÎ Perişanlık, düşkünlük, rezillik
HAK-SEVER Adaletle hareket eden, doğru bildiği şeyden ayrılmayan, dürüst
HAKUD Çok kin güden, hasetçi
HAKV (C: Ahkâ-Hukka) Fota Don * Böğür
HAKVE Yürek ağrısı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HÂL Durum, vaziyet Görünüş Tavır Suret Keyfiyet * Cezbe * Dert, keder, elem * Mecâl Kuvvet * Gr: Fâili, mef´ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür Halin sâhibine zi-l hâl denirMeselâ : $ Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken) kelimesi, cümledeki mef´ulün hâlini bildirir şimdiki zamanda olan fiilin durumuna da hâl denir
HÂL-İ HÂZIR Şimdiki zaman, bu anki durum
HÂL-İ İHTİZAR Can çekişme, ölüm ânı
HÂL-İ İNTİZAR Bekleme hâli
HÂL-İ SAHV Arızi veya dâimi sebeplerle, şuurunu kaybetmiş bir kimsenin, muvakkaten şuurunun yerine gelmesi hâli
HAL´ Kaldırma Kal´ etme * Hükümdarı tahttan indirmek Azletmek * Mansıb ve mesnetten ihraç etmek * Elbise gibi şeyleri soymak * Bir şeyi izâle edip ayırmak ve terketmek * Karısını boşamak Evlâdını evlâdlıktan reddetmek
HÂL Dayı * Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben
HÂL-İ SİYAH Siyah ben
HAL´ (HULÂE) Debbâğların dibâgat ettikleri derinin kazıntısı * Vurmak * Men etmek, engel olmak * Hediye vermek, atâ etmek * Cima etmek
HAL Küçük Hindistan cevizi
HALÂ (Harf-i cerrdir) İstisnaya delâlet eder
HÂLÂ (Hâlen) şimdi Henüz şimdiye kadar Elân
HAL´ Boş, hâli * Ayak yolu, abdesthane * Devenin çökmesi
HALA (C: Hâlât) Babanın kız kardeşi, hala Arapçada: Ananın kızkardeşi Teyze
HALÂ Yaş ot
HALA´ Koparmak * Pişmiş et
HALÂA(T) Yüzsüzlük, utanmazlık, hayâsızlık * Kötülüğünden dolayı ailesi ve cemaatı kendisinden ayrılan kimse
HALAB f Çamur, bataklık Bataklık arâzi
HALACA f Ayak yolu, abdesthane
HALAFET Ahmaklık, hamâkat, budalalık
HALAHİL (Halhal C) Arap kadınlarının süs olarak ayak bileklerine taktıkları halkalar Bunlar altun veya gümüşten yapılır
HALAİF Halifeler
HALAİK (Halayık) (Halk C) Mahlukat Yaratılmışlar * Huylar Tabiatlar
HALAİL (Halile C) Nikâhlı kadınlar, zevceler, karılar
HALAK Nasib, hisse
HALAK Eskimiş ve yıpranmış bez Paçavra
HALAK (Halka C) Halkalar
HALAKA (Hâlik C) Berberler
HALAKAT Halkalar
HALAKAT Halukluk, güzel ahlâklılık, iyi huyluluk * Düzlük, dümdüzlük
HALAKÎ Paçavracı
HALAKİM (Hulkum C) İnsan ve hayvanlarda boğazlar
HALAL Dostluk, ahbaplık * İki şey arasında açıklık olma
HALA´LA´ Erkek sırtlan
HALALE Kadın eş Halile, zevce
HALAL(ET) İki şeyin arası açık olmak * Dostluk Samimi dostluk
HALALUŞ f Kavga, döğüş, şamata, gürültü
HALAS Kurtulma, kurtuluş Selâmete ermek
HALAS Üzüm ağacına benzer bir ağaç (yanındaki ağaca sarılır gider; hoş kokusu vardır; akik gibi taneleri olur)
HALAŞE f Gemi dümeni * Çörçöp
HAL-AŞİNA f Hâl ve durumdan anlayan
HALAT (Hâlet C) Haller Suretler Keyfiyetler
HALAT Kalın ip, gemi ipi
HALAT (Hâle C) Halalar Babanın kız kardeşleri Arabçada: Ananın kız kardeşleri Teyzeler
HALAVET Tatlılık Şirin olmak
HALAVET-İ KELÂM Sözün güzelliği ve akıcılığı
HALAVETBAHŞ f Zevk veren, hâlâvet veren
HALAVETYAB f Zevk bulan, halâvet bulan
HALAYIK Cariye, hizmetçi
HALB Süt sağmak
HALB Parçalama, pençeleme * Birinin aklını başından alma
HALBA Ahmak Şaşkın * Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr
HALBE (C: Halâbib) Bir yarış yapmak veya bir şeye yardım etmek için toplanan atlılar grubu
HALBES (C: Halâbis) Bahadır, kahraman Bir şeye sımsıkı bağlanıp ayrılmayan kişi
HALBUKİ (Hâl bu ki) Hakikat ve doğrusu şudur ki, öyle iken
HALBUS Serçeden küçük bir kuş
HALC Pamuğu temizlemek, havalandırmak ve kabartmak için yay ile atmak
HALC Çekmek * Hareket etmek
HALCE Uzak, ırak yer, baid
HALCEM Uzun, tavil
HALD Devamlılık Süreklilik Dâimi Bâki
HAL-DAR f Benli, benekli
HALE Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire
HALE Annenin kız kardeşi Teyze Türkçede babanın kız kardeşine hala denir Arabçada dayıya "Hâl" denir
HALEB Süt sağma Sağılmış süt
HALEBE (Hâlib C) Kandıranlar, aldatanlar, hile yapanlar
HALEBE (Hâlib C) Süt sağanlar
HALEBÎ Halepli, Halep ahalisinden olan
HALEC Çalışmaktan, yürümekten veya ibadetten kemiklerin ağrıması
HALECAN Titreme Kalb çarpıntısı Heyecan
HALECAN-I KALB Kalb çarpıntısı
HALED Kalb
HALEDAR Haleli, halelenmiş Parlak daireli
HALEDE Küpe
HAL´ EDİLME Hükümdarın tahttan indirilmesi * Boşanmış olmak * Kovulmuş olmak
HALEF Birinin yerine sonradan geçen kimse Babadan sonra kalan oğul
HALEF AN-SELEF Seleften halefe geçme Geçen ve gidenden, gelene kalma Babadan evlâda geçme
HALEFEN Arkadan gelerek
HALEFİYYET Haleflik, birinin yerine geçmiş olma
HALEK Kara, siyah
HALEL Bozukluk Eksiklik * Başkası tarafından verilen zarar * İki şeyin aralığı Boşluk Açıklık
HALELDÂR f Bozma Bozulma Bozulmuş
HALELPEZÎR f Bozulan, Halel bulan Eksik Fesad kabul eden Bozuk
HALEM Helâk olmak * Dibâgat yaparken derinin kurtlanması
HALEMAT (Halme C) Meme uçları, meme başları
HALEME (C: Halem-Halemât) Meme başı * Büyük kene * Bir ot cinsi
HALEN şu anda, henüz, şimdiki hâlde
HALENBUS Serçe renginde, ondan küçük bir kuş
HALENC (C: Halânic) Ağaç, şecer
HALESA (Hâlis C) Hâlis, sâfi
HÂLET Suret Hâl Keyfiyet
HÂLET-İ CEHENNEM-NÜMUN Cehennem gibi çok azab verici hal
HÂLET-İ GAŞY Kendini bilmeyecek derecede baygınlık
HÂLET-İ NEZ´ Ölüm hâleti Can verme zamanı Sekerat vakti
HÂLET-İ RUHİYE İnsanın ruh hâleti, manevi ve iç durumu
HÂLET-İ ŞUHUD şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti(Fakat ihatasız olan hâlet-i şuhudda ve rü´ya gibi rü´yetlerini tâbirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için kısmen yanlıştır M)
HALEVAR f Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan
HALEVAT (Halâ C) Halvetler, boşluklar * Yalnız bulunulacak yerler
HALEZON Sümüklü böcek kabuğu Kabuklu sümüklü böcek
HALF(E) Yemin etmek Andiçmek Kasem etmek
HALF Ardı Arka Kendinden sonra gelen Arka taraf
HALF-I İMÂM İmâmın ardı, arkası
HALFE Yerine adam koymak * Kılavuz
HALFE Andiçme, yemin etme
HALFÎ Arka, ard ile alâkalı olan
HALHAL Eskiden kadınların süs için ayaklarının topuklariyle baldırları arasına yani ayak bileklerine taktıkları altundan veya gümüşten yapılmış halka Ayak bileziği
HALHAL (C: Halâhil) Ulu, şerif kişi
HALHALE Esneklik, elâstikiyet
HALIK Yoktan yaratan Yaratıcı Allah (CC)
HALIK (C: Huluk-Havâlık) Büyük dağ * Ağaca dolaşmış olan üzüm çubuğu * Süt ile dolu olan koyun memesi * Tıraş eden Berber
HALIKIYYET Yaratıcılık Halk edicilik İcad ve takdir
HALİ Tenhâ Boş Sahipsiz Issız İçinde bir şey olmama
HALÎ Hâl ile, vaziyet ile Tavra âit şimdiki Hâle mensub
HALÎ Gamsız, kedersiz, gailesiz, dertsiz * Evlenmemiş erkek, bekâr adam
HALİ´ Boşanmış erkek, zevcesini şer´an terketmiş adam (Müennesi: Hâlia´dır) * İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız * Kovulmuş * Soyulmuş
HALδ Ailesinden ayrılan kimse * Kurt
HALÎ-ÜL-İZAR Yüzü yırtık * Mc: Edepsiz, ahlâksız, utanmaz
HALİB Sütçü, süt satan kimse * Sidik borusu
HALİB (C: Halebe) Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr (Müennesi: Hâlibe´dir)
HALÎB Taze süt
HALÎC Liman Boğaz Kanal Körfez Koy Denizin kara içine nehir gibi uzanmış kısmı * Irmak * Büyük çanak * İp * Deve ağzı
HALÎC-İ FÂRİS Basra körfezi
HALİC(E) Hareket ettirme Sarsma, oynatma
HALİCE Pamuk eğiren
HALÎCE İçinde hurma ıslanmış süt * Üzüm sıkıntısı
HALİÇ (Bak: Halîc)
HALİÇE Küçük halı Kilim Seccâde (Kaliçe de yazılır)
HALİD (Hulud dan) Sonsuz, ebedi Daimi
HALİDAT (Hâlide C) Sürüp gidenler, devam edenler
HALİD BİN SİNAN Benî Abes kabilesinin Bin-Bagis´ten ehl-i tevhid bir zat olup; Hz Peygamber Efendimiz, bu zat hakkında: "O bir nebi idi, fakat onun kavmi onu zâyi etti" buyurmuşlardır Kendisi Peygamberimizin zamanına yetişememiş ise de kızı Nezd, Hz Peygamberimize geldiğinde, o sırada Peygamberimizin $ âyetini okuduğunu işitince: "Bunu, babam da okurdu" demiş olduğu rivâyet edilir
HALİD BİN VELİD Câhiliye devrinde Kureyş eşrafındandı Hudeybiye muahedesinden sonra Müslüman oldu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendisine Seyfullah namını vermiştir Çok kahraman bir gazi idi Suriye, Filistin, Şam gibi yerler onun himmeti ile feth olunmuştur 18 Hadis-i şerif nakletmiştirHicri 21 senesinde Suriye´de dar-ı bekaya göçerken: "Bunca muharebelerde bulunup bu kadar yaralar almış olduğum halde, hiç birinde vefat etmeyip akıbet yatakta öldüğüme kederleniyorum" meâlinde konuşmuş, atını ve silâhlarını fisebilillah vakfetmiştir (RA)
HALİDE f Saplanmış, dürterek bastırılmış
HANÇER-İ HALİDE Saplanmış hançer
HALİDE Hâlid´in müennesidir (Bak: Hâlid)
HALİF Yemin etmek
HALİF Yemin ederek sözleşenlerden herbirisi
HALİF (Half den) Yemin eden
HALİF İki dağ arasındaki yol * Eski elbise * Arkadan gelen Sonradan gelen Birinin yerine geçen
HALİFE Öncekinin yerine geçen * Fık: İlâhî, yâni şer´î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber´e (ASM) vekil olan zât İmam İmamet-i kübra (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer´î emirlerde öylece itaat edilir Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a´zâ ve havâsta selâmet) (Bak: Hilafet)
HALİFE-İ EVVEL Devlet dairelerinde yazı işlerinde çalışanlar Tanzimattan evvel kalem teşkilâtı; halife, halife-i sâni, halife-i evvel olmak üzere üç derece idi Ondan sonra bir kısım dairelerde bunun yerine baş kâtib, bazılarında da mümeyyiz-i evvel denilmiştir
HALİFE-İ MÜSLİMÎN Yavuz Sultan Selim Han´dan sonraki Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmış bir tabirdir Müslümanların halifesi demektir
HALİFE-İ RUY-İ ZEMİN Yeryüzünün halifesi mânâsına gelen bu tabir, Yavuz Sultan Selim Han´dan sonra Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmıştır
HALİFE (C: Hülef-Hulefât) Gebe deve
HALİFE (C: Havâlif) Türklerin kıldan veya keçeden yaptıkları çadırların direği, çadır direği
HALİFE (C: Halefâ) Su içinde biten bir ot (Türkçede "kandıra" derler)
HALİK Helâk olan Mahv olan Fenaya giden Fâni Zâil
HALİK Tıraş edilmiş
HALİKA (C: Halayık) Tabiat, mahlukât
HALİKE Çok hırslı, haris olan nefis
HALİKÎ Demirci
HALİL (HALİLE) Zevc, koca Nikâhlı karı Zevce
HALİL Samimi dost Sâdık dost * Nahif ve fakir kimse (LR)
HALİL-ÜR RAHMAN Allah´tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O´nun dostluğunu ihtiyar eden Hz İbrahim´in (AS) lâkabıdır
HALİLİYYE Samimi dostluk ve kardeşlik
HALİLULLAH Allah´ın dostu, Hz İbrahim (AS)
HALÎM Yumuşak huylu Hoş muamele yapan (Bak: Elhalîm)
HALÎMÂNE f Yumuşak surette Yumuşak huylulara yakışır bir tarzda
HALÎME Yumuşak huylu kadın * Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın süt anasının ismi Beni Sa´d bin Bekr kabilesindendir Halime-i Sa´diye diye de anılır (RA)
HALİN Ahmak
HÂLİS Hilesiz Katıksız Saf Duru Saffetli * Pek beyaz * Evvelce karışık iken kusuru zâil olan * Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen (Bak: İhlâs) (Müennesi: Hâlise´dir)
HÂLİS-ÜD DEM Arı kan, safkan
HALİS Bahadır ve haris kimse
HALÎS Karışmış, muhtelif * Siyah ile beyazı karışmış saç * Tel
HÂLİSANE f Hâlise yakışır bir surette Hâlis kimselere mahsus bir niyet ve fiil ile
HÂLİSEN Halis ve katıksız olduğu halde Hilesizce, doğru olarak
HÂLİSET Edb: İbarenin düzgün ve akıcı olması
HÂLİSİYYET Doğruluk, hâlislik, hilesizlik
HALÎT Huk: Yol ve su gibi umumi olan araziler hukukunda ortak olan kimse * Şerik, ortak * Karışmış
HALÎT Buz Kırağı Dolu
HALİTA Karışık halde olan Karma İki veya muhtelif maddelerden yapılmış * Madenlerin birbirleriyle birleşmelerinden hâsıl olan mürekkep madde
HALİTA-İ DİMAĞÎ f Akıldaki muhtelif mes´ele ve fikirler Dimağdaki karışık, muhtelif bilgiler
HALİYE (C: Havâlî) Kendini süsleyen kadın
HALİYEN Şimdiki hâlde, şimdiki zamanda
HALİYEN (Hâli den) Boş olarak, boş olduğu hâlde
HALİYYAT (Haliye C) Bekâr kadınlar, evlenmemiş kızlar
HALİYYE Bağından boşanmış deve * Yabancı bir yavru emziren deve * Büyük gemi * Arı kovanı * Ahlâktan kinâyedir * (C: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız
HALK Boğaz * Tıraş etmek
HALK İnsan topluluğu İnsanlar * Yaratmak İcad Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ´ eylemek * Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek (Bak: İnşa, İbda´)(Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi O halketmiştir M)(Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halkedemez M)(Hem semâvat ve arzı halkeden, semâvat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı S)
HALK-I CEDİD Ba´sü bade-l mevt, yeniden yaratılış Yeniden yeniye tekrâren yaratılma Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre
HALK-I DÜ CİHAN İki cihanın halkı * Ölülerle diriler
HALK-I EF´ÂL Mu´tezile fırkasının bir tabiridir Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir)(Ehl-i dalâlet ve bid´at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor Bunda hayret ediyordum Meselâ: Mu´tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İ´tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar Zemahşerî´nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu´tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri´nin Ehl-i Sünnet´e itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef´âline hâlik olmasiyle oluyor Onun için, Cenab-ı Hakk´ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet´in halk-ı ef´âl mes´elesinde düsturunu kabul etmiyor Merdut olan sâir Mu´tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet´in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar M)
HALK-I EZDAD Birbirine zıd halleri bir şeyde yaratmak Meselâ: Bir zerrede hem def edici hem de cezb edici (çekici) kuvvetin bulunmasını yaratmak
HALK-I ŞER Şerrin yaradılışı(İşte Mu´tezile bu sırrı anlamadıkları için "Halk-ı şer şerdir ve çirkinin icadı çirkindir" diye Cenab-ı Hakk´ı takdis için şerrin icadını ona vermemişler, dalâlete düşmüşler M)
HALKA Ortası boş yuvarlak şekil * Dâire şeklinde olan şey
HALKA-İ ÂB-GÛN Gökyüzü, semâ
HALKA-İ DÜRR İnci dizisi
HALKA-İ ZİKİR Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak
HALKABEGUŞ f Kulağı küpeli, kulağı halkalı * Mc: Köle, esir
HALKABEND f Toplanıp yuvarlak meydana gelecek şekilde oturma
HALKAN Yaradılışça, hilkatça
HALKAVÎ Halka şeklinde
HALKAZEN f Kapı çalan, kapı halkasını vuran
HALL Sağlamlaştırmak * Dostluk, sadâkat * Fakir, hastalıklı, nahif insan * Sirke
HALL Giren, dâhil olan İnen
HALL Çözme Çözülme Karışık bir mes´elenin içinden çıkma * Anlayıp karar vermek Neticelendirmek * Susam yağı * Ezmek * Açmak * Dühul etmek, girmek
HALL-İ MES´ELE Mes´elenin halledilmesi
HALL-İ MÜŞKİLÂT Müşkilâtın yenilmesi, zorlukların çözülmesi
HALLAC Pamuk atan Pamuğu didik didik eden
HALLAC-I MANSUR Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir
HALLAF Çok fazla yemin eden kimse
HALLAK İyi traş eden Berber * Hamal
HALLAK Yaratan, her şeyi halkeden, Kadir-i Zülcelal, Allah Teala Hazretleri (CC)
HALLÂL Halleden, çare bulan, çözen
HALLÂL-I MÜŞKİLÂT Zorlukları yenen, müşkülâtı halleden kimse
HALLÂL-ÜL UKAD Düğümleri çözen * Mc: Zorlukları yenen
HALLAL Sirkeci, sirke yapan kimse
HALLAS Yakalıyan, tutan kimse
HALLAT Yersiz ve münâsebetsiz sözler konuşan * Ortalığı karıştıran
HALLE Fakirlik * Hâcet, ihtiyaç* Kum içindeki yol ve gedik
HALLEDALLAH Allah dâim ve bâki eylesin (meâlinde duâ)
HALLER Bakla
HALLİ Zengin, gani, malı mülkü çok olan * Kuvvetli, kavi
HALLİ (Halliye) Sirke ile ilgili
HALLİSNÂ Bizi halâs eyle, bizi kurtar (meâlinde duâ)
HALL Ü AKD Çözme ve düğümleme İdame etme Müşkül mes´eleleri ve işleri halledip neticeye bağlama
HALL Ü FASL Çözme ve ayırma Açıklayarak bitirme Bir mes´eleyi müsbet bir neticeye bağlama
HALLÜSİNASYON Lât Tıb: Hakikatte olmayan bir şeyi varmış gibi görme ve işitme
HALME Meme başı, meme tepesi
HALS Bir şeyi soymak Çalmak Kapmak * Dibinden taze yetişen çayırla karışık olan kuru çimen
HALSAN Kişinin dostu, sevgilisi ve yâri
HALT Karıştırmak Münasebetsiz söz söylemek Bir şeyi bir şeye karıştırmak Hatâ etmek
HALTA Köpeklere takılan boyun halkası Tasma
HALTIYYAT Yersiz ve münasebetsiz sözler
HALUB(E) Sağılan şey
HALUF Sütün veya yemeğin bozulması
HALUK İyi huylu Güzel ahlâklı İslâma yakışır ahlâkta olan İnsâniyyetli
HALUM Yaş peynir gibi olan koyu yoğurt
HALVET Yalnızlık Tek başına kalmak Tenhaya çekilme * Gizlilik
HALVET-İ FÂSİDE Karı-kocanın aralarında şer´î mâni olmasına rağmen birleşmeleri
HALVET-İ SAHİHA Karı-kocanın aralarında şer´î mâni bulunmaması halinde birleşmeleri
HALVETGÂH f Tek başına oturup ibadetle vakit geçirilen yer * Halvet yeri Gizli olarak görüşülecek yer
HALVETGÜZİDE (Halvetgüzin) f Halveti, tenha bir yeri seçmiş olan kimse
HALVETHANE f Gizli ibadet yeri * Gizli konuşup görüşmeye mahsus yer
HALVETÎ Halvete müteallik, halvetle alakalı * İbadet ve zikirlerini tenhada yapan bir tarikat adı * Halvetiye Tarikatından olan kimse
HALVETNİŞİN Yalnız başına bir yere çekilip ibadetle meşgul olanlar
HALY Ot biçmek
HALY (C: Huliy) Altından ve gümüşten olan süs eşyâları
HALZ Kabuğunu çıkarmak, derisini soymak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAM f Olmamış, pişmemiş, çiğ * Nâfile, beyhude, boşuboşuna * İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış * Acemi kimse, tecrübesiz Terbiye görmemiş kişi
HAM f Bükülmüş, kıvrılmış, eğrilmiş
HAM-I ZÜLF Saç lülesinin kıvrımı
HAM´ (HIM´) (C: Ahmâ´) : Kaynata Zevc tarafından olan kimseler
HAM´ (HUMU´) Eğrilik, aksaklık
HAMA Hıfzetmek, korumak * Kovmak, defetmek
HAMA´ Kara balçık
HAMAİD (Hamîde C) Bir kimsenin medhedilmeğe lâyık olan işleri
HAMAİL (Himâle C) Tılsım, muska * Kılıç kayışı, kılıcı bele bağlamaya yarayan kayış
HAMAİM (Hamâme C) Güvercinler
HAMAK İki ağaç veya direk arasına asılarak içine yatılan ağyatak
HAMAKAT Ahmaklık Budalalık Bönlük Anlayışsızlık
HAMALE Bir mala kefil olma
HAMAM(E) (C: Hamâim) Güvercin kuşu
HAMAN Peygamber Hz Musa (AS) zamanındaki Mısır Fir´avununun vezirinin ismi
HAMARAT Becerikli, elinden iş gelir, cerbezeli
HAMAS Verem * Yumuşaklıkla ve kolaylıkla bir şeyi çıkarmak
HAMASET Yaradılıştan olan cesâret Bahadırlık Cesurluk Kahramanlık Yiğitlik
HAMASÎ Hamâsetle alâkalı Fıtrî cesarete âit ve müteallik
HAMASİYYAT Kahramanlık destanları
HAMAT Kaynana
HAMATA Katılık * Yanmak * Boğaz ağrısı * Darı samanı * Kalbin ortası
HAM-BE-HAM f Kıvrım kıvrım Büklüm büklüm
HAMD Medih, övmekCenab-ı Hakk´a karşı kulların memnuniyet ve sevinçlerini ve O´na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri (Bak: Elhamdülillah) (Hamd´in en meşhur mânası; sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir Şöyle ki: Cenab-ı Hak insanı, kâinata câmi´ bir nüsha ve onsekizbin âlemi hâvi şu büyük alemin kitabına bir fihriste olarak yaratmıştır Ve Esmâ-i Hüsnâ´dan her birisinin tecelligahı olan her bir âlemden bir örnek, bir nümune insanın cevherinde vedia bırakmıştır Eğer insan, maddi ve manevi her bir uzvunu Allah´ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan "şükr-ü örfi"yi ifâ ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedi´a bırakılan o örneklerin her birisi kendi âlemine bir pencere olur İnsan o pencereden o âleme bakar Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir´at ve bir âyine olur O vakit insan; ruhu ile, cismi ile, âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder İşte bu cihetle insan, sıfat-ı kemaliye-i İlâhiyyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur İİ)(Hamd ü senâ, medih ve minnet O´na mahsustur, O´na lâyıktır Demek nimetler O´nundur ve O´nun hazinesinden çıkar Hazine ise dâimîdir M)
HAMDE Ateş gürültüsü
HAMDELE "Elhamdülillah" demenin kısaca ismi Bu sözün masdar haline getirilip kısaltılması
HAMD Ü SENA Cenab-ı Hakk´a hamd ve O´nu isimleriyle medhetmek
HAME Kafatası, başın üst kısmı
HAME´ Uzun müddet su ile yumuşayıp değişmiş cıvık ve kokar çamur Balçık
HAME Yaş ot demeti, taze ekin destesi, bir sap üzere bitmiş taze ekin * Havası bozuk hastalıklı yer
HÂME f Yontulmuş kalem
HÂME-İ EDEB Edebiyat kalemi
HÂME-İ ŞEKVÂ şikâyet kalemi şikâyet yazan kalem
HÂME-İ ZERRİN Altın kalem, altından yapılmış kalem
HÂME VÜ ŞEMŞİR Kalem ve kılıç
HAMEC Zayıflık
HÂMEGÜZAR f Kalemle yazılmış
HAMEK Her şeyin küçükleri * Siyah bulut
HAMEL Kuzu * Ast: Burçlardan birinin adıdır Bu burcu teşkil eden yıldızlar kuzuya benzediği için arapça kuzu demek olan hamel denilmiştir Güneş bu burca 21 Mart´ta girer ve gece ile gündüz bir olur
HAMELAT (Hamle C) Saldırışlar, saldırmalar * Atılmalar, atılışlar
HAMELE Taşıyanlar, yüklenenler, kaldıranlar
HAMELE-İ ARŞ İsrâfil, Cebrâil, Mikâil, Azrâil (AS)lar
HAMELE-İ HÜCCET Günah ve sevabları yazan melekler
HAMELE-İ KUR´AN Hâfızlar Kur´anı ezbere okuyup ilmi ile amel eden mes´ud kimseler
HAMELE-İ MÜMTESİL Aldığı emri imtisal edip yüklenen, mes´uliyeti üzerine alan
HAM-ENDER-HAM f Kıvrım kıvrım, büklüm büklüm
HAMER Davarın arpa yemekten dolayı içinin ve ağzının kokması
HÂME-RÂN f Kalem yürüten, yazan
HAME-ZEN f Üzerinde kalem kesilecek âlet
HAMH Fahirlenmek, büyüklenmek, kibirlenmek
HAMHAMA Hımhımlık, sözü genizden söyleyerek konuşma
HAMHAMA Atın yulaf ve su gördüğünde çıkardığı ses
HÂMIZ Sirke gibi ekşi olan Ekşiliği fazla olan, asit
HÂMIZ-I FAHİM Kim: Karbonik asit
HÂMIZ-I HALL Kim: Sirke asidi
HÂMIZ-I KARBON Kim: Karbonik asit
HÂMIZAT (Hâmız C) Asitler Sirke gibi ekşi olan şeyler
HÂMIZAT-I ŞAHMİYE Yağ asitleri
HÂMIZİYYET Ekşilik, kekrelik
HAMÎ f Gevşeklik, hamlık
HAMÎ Himaye edici, himaye eden Koruyucu, koruyan Kayıran
HÂMİD Cenab-ı Hakk´a hamd ü sena eden Allah´a şükreden * Hz Peygamber´in (ASM) isimlerindendir
HAMÎD Sena edilmeğe, medhedilmeğe elyak olan Dünya ve âhirette hamd kendisine mahsus olan Allah (CC) * Isparta Vilâyetinin Osmanlılar devrindeki adı
HAMİD Alevi sönen ateş * Ölü, ölmüş Sönmüş idrâksiz Sâkit ve sessiz Ölü gibi halsiz olan
HAMİDE f Kambur, eğrilmiş, kemerli
HÂMİDE Uzun müddet geçmesi sebebi ile rengine tegayyür ve siyahlık gelip eskimiş olan * Nebatsız kuru yer * Yanmış kül olmuş
HAMİDEGÎ f Kamburluk, eğri büğrü olmaklık
HÂMİDÎN (Hâmid C) Hamdedenler, hâmidler
HÂMİDÛN (Hâmid C) Hamdedenler, hâmidler
HAMİE Hararetli, çamurlu, volkanlı, alevli, dumanlı
HÂMİL (Hâmile) Yüklü yüklenmiş * Gebe * Taşıyan, götüren * Hâiz * Mâlik, sahib * Uhdesinde bir poliçe bulunan
HÂMİL-İ VAHY Vahyi Peygamberimize (ASM) getiren Cebrail (AS)
HAMİL Kötü tanınmış olan kimse
HAMÎL Kefil * Başka yerden getirilen oğlan
HAMÎLE Sıklığından dolayı birbirine girmiş olan ağaçlar * Ağaç ve ot bitmiş kumlu yer * Döşek çarşafı
HAMİLEN Hâmil olarak Taşıyarak, götürerek * Hâmil olduğu halde
HAMİM Sıcak ve kızgın su * Yakın hısım, soy sop * Samimi arkadaş
HAMÎME (C: Hamâyim) Her nesnenin iyisi
HAMİNNE Hanım nine sözünün bozulmuş şekli, büyük anne
HAMÎR (Hımâr C) Eşekler Hımarlar
HAMÎR(E) Eyer yapmada kullanılan tüysüz beyaz deri
HAMÎR Hamur
HAMÎR-İ MÂYE Mayanın hamuru
HAMÎRE Hamur içine katılan maya
HAMÎR-GÂR f Hamurcu, hamur yoğurucu
HAMÎS Beşinci Hamis günü Perşembe günü
HÂMİSEN Beşinci olarak, beşinci olmak üzere
HAMİŞ Mektubun altına sonradan yazılan sözler Hâşiye
HAMİT Şiddetli, sağlam * Üzerinde kıl olmıyan yağ tulumu
HAMİT (HÂMİT) Yanmış ve pörsümüş süt
HAMİYE Tırnak kenarı * Kızmış, kızgın
HAMİYET Gayret * Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma * İstinkâf etmek * Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti İman ve İslâmiyeti ve Hz Peygamber´in (ASM) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede kardeşlerini muhafaza ve müdafaa etmek gayreti
HAMİYET-İ CÂHİLİYE f Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti * Cenab-ı Hakk´ın ve Resul-ü Ekrem´in (ASM) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti
HAMİYET-FÜRUŞ f Kendini beğenip hamiyetli olduğunu iddia eden Hamiyetli olduğunu göstermeğe çalışan
HAMİYET-KÂR f Hamiyetli Haysiyet ve şeref sahibi
HAMİYET-MEND (C: Hamiyyet-mendân) f Hamiyetli
HAMİYET-MENDÂNE f Hamiyetlicesine Hamiyetli olan bir kimseye yakışacak şekil ve surette
HAMİYET-MENDÎ f Hamiyetlilik, hamiyetli oluş
HAMKA Ahmak ve budala kadın
HAMKE (C: Humuk) Bit
HAML Yük * Sırtına yük alıp getirmek * Kadının karnındaki çocuk * İsnad Yüklenme
HAML Saçak * Büyük saçaklı halı
HAMLE Hücum etme Atılış, saldırış Savlet
HAMLEC Bükmek
HAMLETMEK Yüklemek, zannetmek
HAMM Çok sıcaklık, şiddetli hararet
HAMM Kuyuyu temizlemek * Evi süpürmek * Etin kokması
HAM MADDE Bir şeyin meydana getirilmesi için işlenilen ana maddelerden her biri
HAMMADUN Çok hamdedenler Çok çok şükür ve duâ edenler
HAMMAL (Haml den) Bir ücret karşılığında eliyle veya sırtıyla yük taşıyan adam * Mc: Kaba, görgüsüz, terbiyesiz
HAMMALİYYE Hamal ücreti
HAMMAM Banyo, hamam
HAMMAMÎ Hamam idare eden adam veya kadın Hamamcı
HAMMAMİYYE Edb: Divan Edebiyatında giriş kısmı hamam eğlencesi tasvirine tahsis olunan kaside
HAMMAR (Hamr den) Şarap yapan veya satan kimse Meyhaneci, şarapcı * Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz
HAMMAR Eşekçi
HÂMME (C: Hevâmm) Haşerât-ı muzırra, zararlı böcekler * Binek hayvanı
HÂMME Bir kişinin akrabası, yakınları (Hâssa mânâsına da gelir, mukabili âmme´dir)
HAMME (C: Humm) Kaplıcanın sıcak suyu * Kuyruk yağının kıkırdağı * Kızdırmak mânasına mastar da olur
HAMMURABİ (Bak: Nemrud)
HAMNANE Kene
HAMR Ekşi Şarap İçki olup sarhoşluk veren şey * Birine bâde içirmek * Bir hususu söylemeyip setreylemek Ketmeylemek (LR)
HAMR Yüzmek
HAMRA (Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk * Şiddet ve meşakkatli geçen yıl * Şiddetle olan ölüm * Arap olmayan cinsten * Yüzü kızarmış kadın
HAMS(E) Açlık * Yaradaki şişin inmesi
HAMSE Beş (sayısı)
HAMSE-İ ÂL-İ ABÂ (Bak: Âl-i Abâ)
HAMSE Mesnevi şekliyle yazılmış beş kitabdan ibaret bir takım demektir ki, böyle eser meydana getirmiş olanlara "Hamsenüvîs", yâhut "Hamseci" denilir XII yüzyıla kadar hamse-nüvîslik mutâd değildi 1195´de vefat etmiş olan Genceli Şeyh Nizamî, manzum olarak beş kitab yazmış ve hepsine birden "penc genç", yâni "beş hazine" "ünvanını vermişti Ondan sonra o yolda mesnevîler vücuda getirmek İran şâirlerince moda oldu İran´ın Hüsrev-i Dehlevî, Mevlânâ Câmi gibi şâirleri hamse yazdılar Çağatay şâiri Ali Şir Nevaî de Çağatay lehçesinde hamse tanzim etmiştir Bizim lehçede ilk hamse yazan, daha doğrusu Şeyh Nizamî´nin hamsesini terceme eden Behiştî´dir Bu Behiştî, İkinci Bayezid´in adamlarındandı Yine bizim lehçemizle yazılmış birçok hamseler vardır Ak Şemseddin´in oğlu Hamdullah Çelebi (Vefatı: M: 1508) Yusuf ve Züleyha, Leylâ ve Mecnun, Muhammediye, Mevlid-ün Nebi adlı hamseleri yazmıştır (Edb L)
HAMSENÜVIS f Hamseci, hamse yazan Mesnevi tarzıyla beş kitabdan ibâret bir takım yazan kimse
HAMSÎN Elli * Erbaîn denen kırk günlük kara kıştan sonra gelen elli günlük kış
HAMSUN Elli sayısı
HAMŞ Baldırı ince olan
HAMŞ Kaşımak * Tırmalamak
HAMŞEK Mestin üstüne vurulan parça
HAMŞÜDE f Bükülmüş, eğrilmiş
HAMT Misvak ağacı * Ekşimiş süt * Koyunun derisini yüzüp kebap yapmak * Gadap etmek, kızmak * Kibirlenmek, tekebbürlenmek
HAMT Şiddetli ve zahmetli olmak * Çürümek * Mütegayyer olmak, değişmek
HAMTA Üzüm çiçeğinin kokusu
HAMTAR Dolu kırba * Yay kirişi
HAMUL (Haml den) Sabırlı, metanetli, tahammüllü, dayanıklı kimse
HAMULANE f Tahammüllü kimseye yakışır şekilde
HAMULE f Yük Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü
HAMULÎ Tahammüllülük, sabırlılık, dayanıklılık
HAMUM İç yağı
HAMUN f Bozkır Büyük sahra, düz ova
HAMUS Sâkin olmak, susmak
HAMUŞ f Susmuş Sessiz Sâkit
HAMUŞ Sivrisinek
HAMUŞAN Mevlevi tâbirlerindendir Konya´da Mevlâna´nın türbesi haricinde ve kıble cihetindeki büyük kabristana verilen isimdir * Sessizler, susmuş olanlar, uykuda olanlar
HAMUŞANE f Sessizce, ses çıkarmadan Sessizliği andırır bir şekilde
HAMUŞÎ f Susma, sükut etme Sessizlik, sükunet
HAMVÎ Sıcaklık
HAMYAZE f Esnek, elâstik, esneme * Kötü hareket, fenâ iş
HAMYE İçine yağ ve zeytin konulan kap
HAMZ Keskinlik, katılık, şiddet Metinlik, sağlamlık
HAMZ Ekşilik Kekrelik
HAMZA (RA) Abdulmuttalib´in oğlu olup, Resulüllah´ın (ASM) amcasıdır Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi Ebucehil´in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm´a büyük hizmetleri oldu Uhud Gazası´nda 57 yaşında iken şehid edildi
HAMZA İstemek Arzu etmek * Ekşi olan her ota derler
HAMZE Baklaya benzer bir bitki

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAN f Hükümdar Eski Türklerde Hakan da denen devlet reisi
HAN f Yolcuların misafir olduğu bina Kervansaray Otel * Ticaret ehlinin sakin olduğu yer
HAN f Yemek sofrası Üstüne yemek konan tepsi * Yemek, taam * Ahçı dükkânı, lokanta
HAN f Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir Meselâ: Duâ-hân $ : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan
HANA Yaramaz ve boş sözler konuşmak
HANACIR (Hancere C) Gırtlaklar, hançereler
HANADIK (Handek C) Hendekler Bir mekânın etrafına kazılan geniş ve derin çukurlar
HANADIR Görme kabiliyeti kuvvetli olan
HANADİS (Hındıs C) Musibetler * Karanlık geceler * Şiddetli hâller
HANAK (C: Hınâk) Hiddetlenme, kızma
HANAN Merhamet, şefkat, acıma
HANAN (Hân C) f Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar
HANASÎR Helâk olmak
HANASİRE Hıyânet ehli, hâinler
HANAT (Hân C) Dükkânlar, meyhaneler
HANAZÎR (Hınzır C) Hınzırlar, domuzlar
HANBELÎ Dört hak mezhepten birisi İmam-ı Ahmed bin Hanbel Hazretlerinin mezhebinden olan (Bak: Mezheb, İmam-ı Hanbelî)
HANCER Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi
HANCER-İ BÜRRAN Keskin hançer
HÂNÇE f Küçük tepsi, ufak sini
HÂNÇE-İ ZER Küçük altın tepsi * Mc: Güneş
HANÇERE Gırtlak, boğaz
HANDA HAND f Devamlı gülme, sürekli olarak gülme * Devamlı gülen, sürekli gülen
HANDAN f Gülen, gülücü, mesrur
HANDAN-RU(Y) f Güler yüzlü, güleç, mütebessim
HANDE f Gülme, gülüş
HANDE-İ ÂFTÂB Güneşin gülmesi Güneşin doğması
HANDE-İ GÜL Gülün açması
HANDEBAHŞA f Güldürücü, tebessüm ettirici
HANDEBAR f Güldüren, güldürücü
HANDEFERMA f Güldürücü, güldüren
HANDEFEŞAN f Gülümsemeler dağıtan, gülmeler saçan
HANDEHARİŞ f Bir kimseye alay tarzında gülme
HANDEK Kale ve tarla gibi yerlerin etrafına kazılan geniş ve derin çukur Hendek
HANDEKÂR f Gülen, tebessüm eden, gülücü
HANDEK GAZVESİ Peygamberimizin (ASM) büyük muharebelerinden birisi olup, hicretin beşinci senesinde Şevval ayında vuku bulmuştur Asıl muharebeyi uyandıranlar Beni Nadir kabilesi olup bunlar Kureyş ve Gatfan kabilelerini de davet etmekle hepsi birden Medine-i Münevvere´ye hücuma geçtikleri vakit, Hz Resullulah Efendimiz Selman-ı Fârisî´nin (RA) reyiyle Medine´nin etrafına hendek kazılmasını emretti Bu münasebetle Gazve-i Handek denmekle meşhur oldu Muharebe bir ay kadar devam edip, nihayet Yahudilerle Kureyş arasına nifak düşmüş ve kâfirler şiddetli bir fırtınaya tutulup perişan bir halde dönmüşlerdir
HANDEKÜNAN f Gülerek, güle güle
HANDEMEŞHUN f Devamlı gülen Çok gülen
HANDEMU´TAD f Devamlı gülmeye alışmış olan, her zaman gülme alışkanlığı olan
HANDEN f Okumak
HANDENÜMA f Gülen
HANDERİS Eski şarap
HANDERİZ f Gülüp duran, devamlı gülen
HANDERUY f Mütebessim, güler yüzlü
HANDEZEN f Gülen
HANDİSTAN f Şaka, lâtife
HANE f Ev, mesken, beyt * Mat: Basamak, bölüm, göz * Bazı kelimelerle birleştirilip mürekkep isim yapılan bir "ek" tir "Hasta-hane, ecza-hane, yazı-hane, kıraat-hane" gibi
HANE-İ AVARIZ Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre tanzim edilirdi Bu usul Tanzimat-ı Hayriyeye kadar devam etmiştir (OTDS)
HANE-İ ÂYİNE Her yanı birbirinin aynı olan oda, salon veya köşk
HANE-İ DEVVAR Dâim dönen, devreden hane * Mc: Yıldız
HANE-İ FERDA Ahiret
HANE-İ HUDA Beytullah, Kâbe
HANE BER-DUŞ Evi omuzunda Avare Serseri
HANE Meyhane
HANEBERENDAZ (Hâne ber-endaz) f Ev yıkıcı
HANEDAN f Soyca dindar ve asil âile * Peygamber (ASM) sülâlesi
HANEF İstikamet, doğruluk * Ayak eğriliği * Eğrilik, udûl
HANEFÎ Dört hak mezhepten birisi Veya bu mezhepten olan kimse (Bak: İmam-ı A´zam)
HANE-FÜRUŞ f Ev komisyoncusu, ev tellâlı
HANE-GÎ f Evcil, evde beslenen Evde bulunanlardan, evdekilerden
HANE-GİR f Bir yeri mekân sayan kimse
HANE-HARAB f Câhil, bilgisiz * Evi yıkılmış, evsiz barksız kalmış * Hâli perişan olmuş kimse * Mc: Müflis, züğürt, sefil
HANE-HUDA f Ev sahibi, sahib-ül beyt
HANEK Ağzın tavanı, damak
HANE-KÜŞ f Mirasyedi, sefih
HANEN şevk * Nefsin cima arzusu
HÂNENDE f Okuyan, şarkı söyleyen
HÂNENDE-GÂN f (Hânende C) Hânendeler, şarkı söyleyenler, şarkıcılar
HÂNENDE-GÎ f Şarkıcılık, hânendelik
HANES Burnun uç tarafının biraz yüksek olup geri kısmının basık olması * Sığır burnu
HANE-SUZ f Ev yakıcı * Mc: Gözü dışarda olan, kendi âilesini düşünmeyen kimse
HANEŞ (C: Ahnâş) Avlanan haşere veya kuş * Yılan
HANEV Eğmek * Davar kösnemesi
HANEZ Mütegayyer olmak, değişmek * Kokmak
HANE-ZAD f Efendisinin evinde dünyaya gelmiş olan köle veya cariye çocuğu
HANFEC şişman, etli kişi
HANFES (C: Hanâfis) Yellengen böceği * Pislik yuvarlayan böcek
HANGAH f Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer
HANGAR Fr Eşyayı muhafaza etmek için yapılan üstü örtülü, yanları açık yer * Uçakları barındırmaya mahsus garaj
HANHANA Sözü burun içinden söylemek Hımhımlık
HANIK (Hunk dan) Boğucu, boğan * Küçük dar yarık ve sokak
HANIK Boğmak
HANIM SULTAN Tar: Osmanlı hanedanında "sultan" nâmı verilen İmparatorluk prenseslerinin kızlarına verilen resmi ünvan
HANİ´ Karısını boşamış koca veya kocasından boşanmış kadın
HANİF İslâmiyetten evvel Allah´ın birliğine inanan ve Hz İbrahim´in (AS) dininden olanların vasfı * İslâmiyete kuvvetle bağlı olan ve ilmiyle âmil olan kimse * Eğri * Eski kötü hallerinden vazgeçip hakka ve doğruluğa yönelen
HANİF Gururlu, mağrur, kibirli * Dargın, küskün
HANİFE Bir kabile ismi
HANİFEN MÜSLİMEN Müslim ve hanif olarak
HANİN Fazla istekten dolayı inleyiş, şiddetli ağlayış Sızlanmak * Şevk ve arzu
HANİN-ÜL CİZ´ Kuru direğin inleyip ağlayışı Hurma kütüğünün inlemesi(Mescid-i Şerifte hurma ağacından olan kuru direk (Resul-ü Ekrem (ASM) hutbe okurken, ona dayanıyordu) sonra minber-i şerif yapıldığı vakit Resul-ü Ekrem (ASM) minbere çıkıp hutbeye başladı Okurken, direk deve gibi enin edip ağladı; bütün cemaat işitti Tâ Resul-ü Ekrem (ASM) yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu, teselli verdi, sonra durdu Şu mu´cize-i Ahmediye (ASM) pek çok tariklerle tevatür derecesinde nakledilmiştir M)
HANİN-İ HAZİN Acıklı sızlanma
HANÎN Burun içinden ağlamak * Burun içinden gülmek
HANÎRE (C: Hanâyir) Parmak başlarındaki boğum * Kadınların yün ve pamuk attıkları yay * Kirişi olmayan yay
HANÎS Yeminini bozan, ahdinde durmayan Rücu´ eden Te´hir eyleyen
HANİS Sinen, dönen (Bak: Hannas)
HANİS Ettiği yemini yerine getirmeyen Yeminini bozan
HANİS İki kat olmuş kimseHANÎS : $ Zayıflık, gevşeklik
HANİYE Şarap * Erkeği öldükten sonra evlenmeyip, çocuğuna bakan kadın
HANÎS Kebap olmuş nesne
HANK (Hınk) Boğmak Boğazını sıkıp öldürmek Boğazı sıkılıp boğulmak
HANK Muhkem etmek, sağlamlaştırmak * Bir şeyi çiğneyip damağıyla ezmek * Davarın ağzına gem vurmak veya urgan koymak
HANKAH (Bak: Hangâh)
HANKAN Boğmak suretiyle, boğarak
HÂNMÂN f Ev-bark, ocak
HÂNMÂN-SÛZ f Ocak yakıcı, ev-bark yakan
HANN Yalvarmak * İnlemek * Esirgemek
HANNAK Boğan, boğucu
HANNAN Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan Allah (CC)
HANNAS (El-Hannâs) (Hunus dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen Sinsi şeytan Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan (Bak: Hunnes)
HANNASÎ Şeytanla alâkalı
HANSA Sırtlan
HAN-SALAR f Kilerci, sofracıbaşı
HANSİR (C: Hanâsir) Yaramaz, boş, faydasız * Bir yerden taşınan veya göçen kimseler, eşya ve elbiselerini yükletip gittiklerinde yerde kalan kıymetsiz şeyler
HANŞEFİR Bela, zahmet
HANŞUŞ Bakiyye, artan
HANTAL Kaba, büyük ve ağır
HANTEM (C: Hanâtim) Kara bulut * Desti * İbrik * Topraktan yapılan kap
HAN U MAN (Hanmân) Ev Bark Ocak Ehil ve iyal
HANUN Gümleyerek esen rüzgâr
HANUT Ölüyü, bozulup kokmaması için ilaçlama
HANUT (C: Havânit) Meyhane, içki içilen yer * Dükkân
HANVE Güzel kokulu bir ot
HANYA´ Beli bükülmüş kadın
HANZ Kebap yapmak
HANZAL(E) Zakkum Zakkum ağacı Ebu Cehil karpuzu denilen portakal büyüklüğünde mevyesi çok acı bir nebat Karga kabağı diye de adlandırılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAPİS (Bak: Habs)
HÂR f Diken
HÂR-I FİRKAT Ayrılık acısı
HAR´ Yarmak
HAR (Her) f Merkep, himar, eşek * Çay ve havuz diplerinde olan balçık * Mc: İdraksiz kimse * Kargaşa
HAR-İ DEŞTÎ Yaban eşeği
HAR Yıkılmış, hedmolmuş
HAR f Hor, hakir, âdi Aşağı (Dinsiz, imansız ve din düşmanı ahlaksızların ve sefihlerin vasıfları)
HARA´ Süstlük, zayıflık
HARA Deve kuşu yumurtasının yeri * Ev ortası
HARAB Viran Issız Yıkık Perişan
HARAB-ABAD f Harabiyetle dolu olan yer Tam harabe
HARABAT Harabeler Viraneler Meyhâneler
HARABE Harab yer Şehir veya ev yıkıntısı Perişan yerler
HAR´ABE İnce kemikli, genç ve güzel kadın * Uzun * Yeşil üzüm çubuğu
HARABENİŞİN f Viranelerde, harabelerde oturan
HARABEZAR f Viranelik Yıkıntı yeri
HARABİYET (Harabî) Yıkılma Yıkılış Parçalanıp dağılış Zillet ve sefalet içinde
HARAC Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi
HARAC-I MUKASSEME Arazinin hâsılatından yerin tahammülüne göre alınacak bir vergidir bu harac, hâsılata taallûk eder Bir sene içinde hâsılat tekerrür ederse bu harac da tekerrür der Fakat mahsulât mevcud olmayınca bu vergi de alınmazdı
HARAC-I MUVAZZAF Tar: Arazi üzerine her dönüm başına senevi maktuan muayyen bir miktar meblağ olarak alınacak bir vergidir Buna "harac-ı vazife" adı da verilir Bu vergi, zimmete taalluk eder ve araziden yalnız bilfi´l intifa edilmekle değil, intifaa temekkün ile de tahakkuk eder Binaenaleyh, böyle bir araziyi sahibi kasden muattal bırakacak olsa, vergisini yine vermek mecburiyetindedir (OT DS)
HARAC (Bak: Harec)
HARAC Beyazdan ve siyahtan meydana gelen, iki renk olan
HARAC-GÜZAR f Haraç verici
HARAFE Aklın bozulması Delilik
HARAFET Hararetiyle dili yakan tad
HARAHİR (Harhara C) Tıb: Akciğerden gelen hırıltılar * Uykuda iken horlamalar
HARAİB (Harîbe C) Bir kimsenin geçineceği şeyler
HARAİD (Harîde C) Kızlar, bâkireler * Delinmemiş inciler
HARAİF (Harife C) Ev için yapılan güz hazırlıkları
HARAİT Haritalar
HARAK Ateş, nâr
HARAK Korkudan veya utanmaktan dolayı dehşet içinde kalmak
HARAM Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller Allah´ın izin vermediği, men´ettiği şeyler Helâlin zıddı olan şey
HARAMİ Katı-üt tarik, yol kesen Haydut
HARAMİLİK Tar: Akıncı kumandanının iştirak etmediği ufak kuvvetler tarafından düşman memleketlerine yapılan akınlar Bu akınlara yüz ve daha fazla akıncı iştirak ederdi Akıncı kuvvetleri yüzden az olduğu takdirde "çete" ismini alırlardı Büyük akınlarda olduğu gibi haramilik suretiyle yapılan akınlarda da alınan esirlerden "pencik" denilen beştebir vergi alındığı halde, çeteden bu vergi alınmazdı
HARAM-ZADE Gayr-ı meşru münasebetten doğmuş çocuk Piç
HARARET Sıcaklık
HARARET-İ GARÎZİYE Vücudun normal harareti
HARARET-İ GARİZİYYENİN İLTİHABI ZAMANI İnsanda şehvanî ve nefsanî hislerin galeyanda olduğu devresi
HARARET-İ HEVÂ Havanın harareti Havanın sıcaklığı
HARARET-BİN f Termometre Sıcaklık derecesini gösteren âlet
HARÂS f Hayvanla döndürülen değirmen
HARÂS-I HARÂB Harap olmuş değirmen * Mc: Dünya
HARAS f Dilsizlik, dilsiz olma
HARASET Çift sürme * Sürülen yer Tarla * Ekincilik, çiftçilik
HARAŞ f Hayvan ile döndürülen değirmen
HARAŞİF (Harşef C) Balık pulları Pul pul olan şeyler * Yaprakları balık puluna benzeyen bitkiler
HARAT Davarın memesinde olan bir hastalık (Sütün parça parça, ufanmış gibi çıkmasına sebep olur)
HARATÎN-İ HASSA Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı´ndaki bir sınıf san´atkârın adı idi Bunlar demir ve ağaç eşyayı tesviye ederlerdi Bugünkü tâbirle tornacı demekti Bileziklerden çarklara ve silâh yivlerine kadar her çeşit şey yaparlardı (OTDS)
HARAZ Tasadan veya aşktan dolayı zayıflayan
HARAZET Hastalığın uzaması, derdin müzminleşmesi
HARB İki veya daha çok devletin birbirleriyle siyasi alâkaları keserek silahlı kuvvetlerle çarpışmaları, vuruşmaları
HARB-İ UMUMÎ Genel harp, umumî savaş 1914 senesinde başlayan Birinci Cihan Harbi
HARB (C: Hırbân) Toy kuşunun erkeği * Yarmak * "Delmek" mânasına mastar
HARBA´ Kulağı delik koyun
HARBAK Yarmak * Kat´etmek, kesmek * İfsad etmek, bozmak * Deva, ilâç
HAR-BAN f Eşekçi
HARBAT f Ahmak, bön, ebleh * İri yapılı kaz * Kalıp ve kıyafeti yerinde olduğu halde ahmak olan kimse
HARBCU Kavga çıkarmaya istekli olan, savaş arzu eden
HARBE Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi (OTDS)
HARBELE f Kuyulardan su çekmeğe mahsus dolap Bostan dolabı
HARBEN Savaşarak, harbederek, döğüşerek Muharebe etmek suretiyle
HAR-BENDE f Seyis Eşek ve katır gibi yük hayvanlarına bakan kimse * Tar: Saray katırcıları
HARBES Bir ot cinsi
HARBESİSA "Şey" mânasına kullanılan bir isimdir
HARBEŞ Fesâd vermek, ifsad etmek, bozmak
HARB-GÂH f Harp meydanı, savaş alanı, muharebe yeri
HARB-GİR f Harp yapan Harpçi
HARBÎ Dâr-ül harbde bulunan ve müslim olmayan kimse Arada anlaşma yapılmamış düşman * Harbe mensub ve müteallik * Tüfek temizliği için kullanılan demir çubuk
HARBİYE Harb işlerine ait Harb okulunun adı Harbiye mektebi
HARBİYE NAZIRI
HARBÜŞ Yırtıcı bir kuş * Alaca yılan
HARBÜZ(E) f Karpuz, kavun
HARBÜZE-İ RUBAH Ebucehil karpuzu
HARBÜZE-FÜRUŞ f Karpuz kavun satan adam
HARBÜZE-ZAR Karpuz kavun bostanı
HARC Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde * Vergi * Çıkmak * Yeni çıkan bulut * Yemâme vilayetinde bir yer * Ecir * Buğday (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır Zillet ve fakirliğe sebeptir)
HARC-I ÂLEM Herkese elverişli, her keseye münasib
HARC-I RAH Yol harcı, yol parası Yol masrafı, yol için verilen para
HARCA´ Ayakları beline varana kadar beyaz olan koyun
HARCE (C: Hurc-Haracât) Deve sürüsü * Sık bitmiş ağaç
HARCEF Soğuk rüzgâr
HARDAL Çok küçük tohumları olan ve yaprakları yenen bir nebat ismi Döğülerek macun haline getirilir ve sofrada iştah açmak için kullanılır
HARDALE Hardal tanesi * Nesneyi ufak edip kesmek
HARDAN Kızgın, hiddetli, gadaplı * Kast ve men´edici, engel olan
HARE f Kaya, sert taş * Bir cins dalgalı kumaş
HARE f Yiyecek
HAREC Darlık, zorluk, sıkıntı * Dar yer, sık ağaçlı yer * Günâh
HARED Hışım etmek * Menetmek, engel olmak
HAREKÂT (Hareket C) Hareketler
HAREKÂT-I HARBİYE Harp harekâtı
HAREKÂT-I MÜŞTEREKE Müşterek hareketler, beraber davranışlar
HAREKE Arapça harflerin u, e, i şeklinde okunacağını gösteren işaretler (Zamme "ötre" fetha "üstün" kesre "esre" (gibi) * Hareket lafzının Arapça terkibde aldığı şekil
HAREKET Kımıldanma Davranış Yola çıkmak Bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin veya durumunun değişmesi Sarsıntı
HAREKET-İ ARZ Zelzele, deprem, yer sarsıntısı
HAREKET-İ DÂHİL Tar: Kanuni Sultan Süleyman zamanında Süleymaniye medreselerinin binasından sonra onikiye çıkarılan tarik-i tedris (okutma yolu) silsilesinin dördüncü mertebesindeki müderrislerine verilen bir ünvandır
HAREKET-İ MER´İYYE Gerçekte olmadığı halde, var imiş gibi görünen hareket
HAREKET-İ MİHVERİYE Mihver, eksen etrafındaki muntazam hareket(Şems, hareket-i mihveriyesi ile silkinse, meyveleri düşmez, silkinmezse yemişleri olan seyyarat düşüp dağılacaktır M)
HAREKET-İ MÜSTAKİME Fiz: Doğru bir çizgi üzerinde olan hareket
HAREM Herkesin girmesine müsaade edilmeyen yer Kadınlara mahsus oda (Misafirlere ve erkeklerin girmesine müsaade edilen yere de"selâmlık" denir)(Tesettür kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor Çünkü, kadınlar hilkaten zaife ve nâzik olduklarından kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan; kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var L)
HAREM-İ ŞERİF Kâfir ve müşriklerin girmesi yasak olan ve canlı mahlukun öldürülmesi men´edilen Mukaddes Kâbe ve civârı
HAREMEYN İki mukaddes harem Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere
HAREMEYN-İ ŞERİFEYN Mekke´deki Kâbe ile Medine´deki Ravza-i Mutahhara
HAREM-SERAY Sarayların kadınlara mahsus olan kısımları Buna "Harem-i Hümayun" da denilir * Câmi içi
HARES (Haris C) Bekçiler, muhafızlar
HARES Dilsizlik, ebkemiyyet
HAREŞE Sinek
HAR´ET Terslemek
HAREZ (C: Ehrâz) Çocukların oynadıkları ceviz
HAREZE (C: Harez-Harezât) Boncuk
HARF Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret Alfabeyi meydana getiren şekilli çizgilerden herbiri * Müstakil bir mânâya değil de başka harflerle birleşerek, başka muayyen ve müstakil çok mânaların ifadesi için kullanılan şekil Başkasının mânalarını gösteren işaret * Vecih, üslub * Her şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin kıyısı
HARF-İ ÂB-DÂR Güzel ve mânidar söz
HARF-İ ASLÎ Gr: Arabça bir kelimenin kökünü teşkil eden harften olan (Ekserisi üç harften ibaret olur)
HARF-İ ATIF Gr: İki kelime veya cümleyi birbirine bağlayan harf Vav ve fe gibi Arabçada on şekilde harf-i atıf şunlardır: $Bunlar bir kelimeyi veya cümleyi diğer bir kelime veya cümle üzerine atıf ve rabtederler Bu harflerden evvelkine: ma´tufun aleyh, sonrakine ise, ma´tuf denir (Bak: Atf)
HARF-İ CERR Gr: Kelimenin sonunu esre ile (i diye) okutan harf Bunlar arabçada şu şekil altında toplanmıştır $ (Vav-ı kasem), (Ta-yı kasem)
HARF-İ İLLET Gr: Elif, vav, ya harfleri
HARF-İ MASDARÎ Fiil mânasında olan bir kelimeyi, masdar mânâsına çeviren harf
HARF-İ MEDD Kendinden evvel gelen harflerin uzun sesli okunmasına vesile olan "elif, vav, yâ" harfleri
HARF-İ MEZİD Arabçada masdar olan kelimeye harf ilâvesi ile başka masdar yapılır Bu ilâve edilen harflere "Harf-i mezid" denir Meselâ: kelimesinde harf-i aslî üçtür $ (mükâtebe) dendiği zaman, "Müfâale masdarı şekline göre, mim ve elif harfleri, harf-i meziddendir" denir
HARF-İ NÂSIB Muzari fiilinin sonunu üstün (e, a diye) okutan harf (Bak: Huruf-i nâsibe)
HARF-İ NİD´ Ya, ey, â gibi harflerle çağırılanın ismine eklenen harf Ünlem
HARF-İ TÂRİF Arabçada, elif lâm harflerinin ismin başına gelmesi hali (Bak: Lâm-ı ta´rif)
HARF-İ ZÂİD Gr: Kelimenin bazı tasrifinde düşen harf Fazla, zâid harf Te´kid için yazılan harf Sonradan ilâve olan harf
HARF Yemiş toplama
HARF-AŞİNA Harfleri birbirinden ayırdedebilen * Mc: Sözden anlayan
HARF BE HARF Aynen, aslı gibi, olduğu gibi
HARFECE Güzel gıda
HARF-ENDAZ Söz atan; dokunaklı, haysiyete ilişen söz söyleyen
HARF-GİR f Her işte ayıp ve noksan arayan
HARFÎ Harfe âit * Sahibi tanıtmak için olan * Başkasının mânası için yazılan (Bak: Mâna-yı harfî)
HARFİYE Kendi başına müstakilen bir mânası ve te´siri olmadığı halde, kendi cinsinden bir topluluğun içinde olduğu zaman ancak bir vazife gören şeylere denir
HARFİYEN (HARFİYYEN) Harfi harfine Hiçbir değişiklik yapmadan
HARGÂH f Otağ Büyük çadır
HARGAR(E) f Hakaret eden, hakaret edici
HARGELE f Eşek sürüsü * Terbiyesiz, görgüsüz ve azılı kimseler
HARGUŞ Tavşan
HARHAR f Devamlı arzu, sürekli istek * Gönül üzüntüsü, iç sıkıntısı * Devamlı kaşıntı
HARHARA Uykuda horlamak * Kedinin mırıldayışı * İki dere arasındaki düzlük
HARHİŞE f Kavga, gürültü, patırtı
HARIK Muhalefet eden, aykırı olan, karşı gelen * Yırtıcı, yırtan
HÂRIK-I ÂDE Âdeti yırtan, âdetin dışarısında, hârikulâde
HARIK Yakan, yakıcı Yanan, tutuşmuş Ateş, od
HARIS Hırslı olan, haris
HARISA İnsanın başında veya yüzünde kan çıkmaksızın yalnız deri yırtılmış olarak peyda olan yara
HARÎ Müstehak, lâyık
HARÎ f Hakirlik, horluk
HARδ Kimseden çekinmeyen, fâcire kadın * Çok gülen, gülegen
HARİB Yıkan, harab eden * Haydut
HARİB Kaçan, firar eden
HARÎB Yağma olunmuş, soyulmuş, talan edilmiş
HARÎBE (C: Harâib) Bir kimsenin geçineceği şey
HARÎC Dar, ensiz * Kuşatılmış
HÂRİC Bir şeyin veya mahallin veya memleketin dışında kalan * Ecnebi
HÂRİC-İ VATAN Vatanın harici
HARİC Günahkâr, günah işlemiş Allahın emrini dinlememiş olan
HARİCEN Dışardan, dıştan Hariçten
HARİCE TEMESSÜL Zihnî olan kelâmın hâricî âlemdeki kanunlara uygun şekilde tanzim edilişi
HARİCÎ Dışarıya âit olan İçeriye âit olmayan Dış ile alâkalı Ecnebiye âit * Zorba ve âsi olan * Seyyid olmadığı halde seyyidlik iddia eden * Vaktiyle Hazret-i Ali Kerremallâhü veche´ye âsi olan fırka-i dâlle ashabından herbiri (Bak: Havaric Vak´ası)
HARİCİYYE Hariçle alâkalı Dış işleri * Ameliyatla tedavi edilebilen hastalıklar * Haricilik (Bak: Havâric vak´ası)
HARİD Satın alma
HARİD Öfkeli, hidetli, kızgın
HARÎD Tek, ayrı
HARİDAR Satın alıcı, satın alan
HARİD(E) (C: Harâid) Kız, evlenmemiş kız * Delinmemiş inci
HARİDE Satın alınmış
HARİF (Hırfet den) Meslekdaş, san´at arkadaşı Teklifsiz dost * Herif, âdi insan
HARİF Güz mevsimi, sonbahar * Meyve toplama zamanı
HARİF Yemiş toplayan
HARİFANE f Esnafça Herkes kendi masrafını, hissesine düşeni vermek suretiyle, ortaklıkla yapılan
HARİFE (C: Harâif) Ev için sonbahar hazırlığı
HARİFÎ Sonbaharla alâkalı
HARİK Omuz küreklerinin arası
HARÎK Yangın, ateş
HARÎK-I KEBİR Büyük yangın * Büyük Cihan Harbi
HARÎK Erkekliği olmayan adam
HARİK Zeyrek akıllı kimse
HÂRİKA İmkânların üstünde olan şey, hayret uyandıran, hayranlık vren Büyük ve görülmedik eser Görülmedik derecede kıymetli
HÂRİKA Ateş, nâr, od
HÂRİKA-İ SEVDÂ Aşk ateşi
HARÎKA Acı, sızı * Bulâmaç Yulaf lâpası
HÂRİKA-PİŞE f Hârikalı Hârika işler yapan
HÂRİKAT (Hârika C) Şaşılacak şeyler, hârikalar İnsanda hayret uyandıran şeyler
HÂRİKAVÎ Harika cinsinden, harika gibi
HÂRİKULÂDE Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser Görülmedik derecede Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey
HARÎK-ZEDE (C: Harikzedegân) f Yangından zarar görmüş kişi Evi ve eşyaları yanmış kimse
HÂRİM Fakir
HARÎM Herkesin giremiyeceği, dokunmıyacağı şey Haram dairesi * Şerik * Bir kişinin olup, başkasının duhul ve taarruzundan masun yer * Hacıların Mekke-i Mükerreme´de giydikleri libas
HARÎM-İ HÂSS Büyük bir kimsenin kendi dairesi
HARÎM-İ İSMET Namus ocağı, mukaddes ocak Kudsi âile yuvası
HARÎM Saygısız, çekinmez Kayıtsız kimse
HARÎME Bir kimsenin, istediği gibi kulanabilecek hakka sahib olduğu malı
HARİR İpek İpekten yapılmış * Harâretli Sıcak
HARÎR Su akarken çağlamak * Yel eserken fışıldamak * Horuldamak
HARİRÎ İpek eşya * İpek tüccarı * Bir nevi kâğıt
HARİRÎ (Kasım bin Ali) (Mi: 1054-1122) Irak´ta doğdu İnhitat (çöküş) devrinin ediblerindendir "Makamat" adlı eseriyle şöhret bulmuştur Bediüzzaman-ı Hemedanî´nin Makamları misal alınarak yazılmış elli makameyi (nutukları) ihtiva eder
HARİRİYE Un ve süt ile yapılan bulamaç
HARİS Süngü demiri * Soğuk olan şey
HÂRİS Eken, ekici Çiftçi
HÂRİS-İ GAYUR Çalışkan ve gayretli çiftçi
HÂRİS Muhafız Bekçi * Gözcü Himaye eden Bekleyen
HÂRİS-İ VATAN Vatanın koruyucusu, vatanın bekçisi
HARİS Son derece hırslı olan
HARÎS Bir şeye fazlası ile düşkün Hırslı
HARÎS-İ CÂH Mevki, makam ve rütbe düşkünü
HARÎS-İ ŞÖHRET şöhret ve nam düşkünü
HARÎSA (HÂRİSA) Yağmuruyla yer yüzünü süpürüp gideren bulut * Kan çıkmayan azıcık baş yarığı
HARÎSANE f Hırslıcasına Çok haris olarak Hırslılara mahsus bir tavırla
HARÎSET (C: Harâyis) Zayıf deve
HARİSTAN f Çalılık, dikenlik
HARÎSUN ALEYKÜM Tevbe Suresi´nin bir âyetinde geçen bu ifade, birinci derecede Peygamberimiz (ASM) hakkında olup ümmetini ve bütün insanları doğru yola irşadda yılmadan, büyük bir sebat ve azim ve gayretle devam etmesine işaret edilerek böylece tavsif edilmiştir
HARİŞ f Kaşınma, kaşıma
HARÎŞ Bir cins yılan
HARİTA yun Yeryüzünün veya bir parçasının belli bir ölçüye göre küçültülerek muvafık bir yere çizilen taslağı * Dağarcık, kulplu kese
HARİYE Yavuz bir yılan
HARÎZ Tâkatsiz kimse, güçsüz ve kuvvetsiz insan
HARÎZ Mahfuz, hıfzolunmuş, saklanılmış
HARİZME Azgın hayvanların ağzına ve ayının dudağının üstüne geçirilen demir halka
HARK Yakmak Yanmak Yangın
HARK-I KEBİR Büyük yangın * Cihan Harbi (daha ziyade ihrak olarak kullanılır)
HARK Yarma Yırtma * Su akacak yarık yer
HARKA´ Kulağı delik koyun * Çeşitli yönlerden esen rüzgâr
HARKAFA (C: Harâkıf) Kalça kemiği Uyluk kemiğinin baş tarafı
HARKAHE Koyuncuların kara evi
HARKEKET (C: Harâkîk) Uyluk başı
HARKÜRRE f Eşek yavrusu, sıpa
HARK VE İLTİYAM Yarmak ve yapıştırmak Yırtılmak ve iyileşmek
HARM Muhkem etmek, sağlamlaştırmak * Davara yük vurmak * İşinde çabuk çabuk olmak * Udul etmek * Kat´etmek
HARMED Kokusu ve rengi değişen * Kara balçık
HARMEL Üzerlik otu
HAR-MENİŞ f Eşek huylu, eşek tabiatlı
HARMEŞ İfsad etmek, bozmak
HARNUB Keçiboynuzu adı verilen bir cins yemiş
HARP (Bak: Harb)
HAR-PÜŞT f Diken sırtlı * Mc: Kirpi
HARPÜŞTE f Balıksırtı şeklinde olan, harpuşta
HARR Hararet, sıcaklık Sıcak
HARR-I ŞEDİD Şiddetli hararet, fazla sıcaklık
HARR Yarmak
HARR(E) Hararetli Kızgın Çok sıcak Yakıcı
HARRA (Hurur) Yüksekten aşağı düşmek
HARRAKA Eskiden düşman gemilerini veya düşman şehirlerini ateşlemek için, yakıcı âletlerle donatılmış olan harp gemisi
HARRAN Susuz
HARRARE Gürleyerek, çağlayarak akan su
HARRAS (Harâset den) Çiftçi, ekinci Toprağı işleyip ekin eken
HARRAS Yalancı
HARRAS Küp yapan
HARRAT Doğramacı, çıkrıkçı Tornacı
HARRAZ Terzi
HARRE (C: Hurer) Değirmenin buğday konulan deliği
HARRE (C: Hırâr-Hırârât-Harrun) Kara taşlı yer
HARRUB "Keçiboynuzu" adı verilen bir yemiş cinsi
HARS Yarmak, yırtmak
HARS Koruma Muhafaza etmek Hırz mânasınadır
HARS (C: Hırâs) Küp
HARS Tahmin etmek * Yalan söylemek * Acıkmak
HARS Tarla sürmek * Maarif * Mal toplamak, kazanmak * Teftiş ve tedbir eylemek
HARS-I IRKÎ Milli maarif, ırkî hars
HARSA´ Dilsiz kadın * Gürlemeyen bulut * Belâ (Müz: Ahrâs)
HARSEK Küçük cisim
HARSİNÎ Tunç
HARŞ Avlamak * Kaşımak
HARŞ Kesbetmek, almak * Tırmalamak
HARŞA Bir cins ot
HARŞEF (C: Harâşif) Kalkan balığı * Balık pulu * Enginar bitkisi
HARŞUF Enginar bitkisi
HART El ile ağacın yaprağını sağmak * Ağaç kabuğu soymak, yaprak toplamak * Nikâh
HART Katı katı ovmak * Davarın yulaf yerken çıkardığı ses
HARTAVÎ Tar: Sipahilerin yeniçeri keçesine mümasil olarak giydikleri toparlak keçe külâh
HARTUC f Topa merminin ardından sürülen barut kesesi
HARUF Küçük kuzu, hamel * Tâze et
HARUN Musa Peygamber´in (AS) yardımcısı ve büyük kardeşi * Bağdad Abbasî Halifelerinden Harun-ür Reşid
HARUN İlerleyeceği yerde duran veya geri giden hayvan
HARUNÎ Hayvanın ilerlemeyip durması veya gerilemesi Hayvanın huysuzluğu
HARUR Sıcaklık Güneşin kızgınlığı * Gece esen sıcak rüzgâr
HARUR Yüksekten düşmek * Akla gelmedik cihetten hücum etmek
HARUS Sütü az olan kadın * Evlenip hâmile olan kız
HARUT Mukaddes kimse * İpini sahibi elinden çekip kaçan davar
HARUT VE MARUT Kur´an-ı Kerim´de ismi geçen iki meleğin ismidir
HARVA Büyük kumlu tepe * Yüce, yüksek * Bir dağın adı
HAR-VAR f Eşek yükü
HARY Noksan etmek, noksanlaştırmak, eksiltmek
HARZ Dikmek
HAR-ZAR f Çalılık, dikenlik
HARZE Yaban şalgamı
HARZEM (HAREZM) Türkistan´da Aral gölünün güneyindeki delta ve çevresindeki ülke

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAS´ Reddetme * Uzak olmak Uzaklaştırmak
HASA´ Saman parçası * Hurma kabı
HASA Toprak saçmak
HASA Sığır terslemek
HASA´ Bulamaç aşı * Kavun
HASA Saymak * Taş atıp vurmak
HASA´ Suya kanmak ve kandırmak * Dolmak * Doymak * Ufak taş
HASAB Odun
HASEBE Hurması çok olan hurma ağacı
HASAD Ekin biçmek Ekin biçme mevsimi
HASADET Hasedcilik, kıskançlık Çekememezlik
HASAFE (C: Hasif) Hurma yaprağından örülen kap * Hurma yaprağı
HASAFET Rey sağlamlığı Hükümde kuvvet ve olgunluk
HAS AHUR Tar: Hükümdarın hayvanlarına mahsus ahır
HASAİL (Haslet C) Hasletler (Bak: Haslet)
HASÂİS Bir şeye, birine has olan keyfiyetler
HASÂİS-İ İNSÂNİYYE İnsanlık hassaları
HASAİS (Hasîse C) Kötü huylar, fena tabiatlar
HASAK Büyük bir kuşun adı (Çin´de, Babil´de ve Türk vilâyetlerinde olur)
HASAL Yüreğin ağrıması
HASAL Ağacın, zeminde yanlara sarkmış uçları * Bir işte ortaya konulan ödül
HAS´AM Yemen diyarında bir kabilenin adı
HASAN Nâmahremden korunur üzere olmak, korunmak
HASAN Güzel (Bak: Hasen)
HZ HASAN Hz Ali´nin (RA) oğludur Hz Peygamber´in (ASM) sevgili torunudur Cennet´le tebşir olunmuştur Hz Peygamber (ASM) kendisi için cennet gençlerinin seyyidi buyurmuştur (Hi: 3-49)(Hazret-i Hasan ve Hüseyin´in Emevilere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi Yâni, Emeviler, Devlet-i İslâmiyeyi, Arab milliyeti üzerine istinad ettirip râbıta-i İslâmiyeti, râbıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler:Birisi: Milel-i sâireyi rencide ederek tevhiş ettiler Diğeri : Unsuriyet ve milliyet esasları, adâleti ve hakkı tâkip etmediğinden zulmeder Adalet üzerine gitmez Çünki: Unsuriyet-perver bir hâkim, milletdaşını tercih eder, adalet edemez $ferman-ı kat´isiyle: Râbıta-i diniye yerine râbıta-i milliye ikame edilmez; edilse, adalet edilmez; hakkaniyet giderİşte Hazret-i Hüseyin, râbıta-i diniyeyi esas tutup muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş M)
HASAN İyilik Güzel muamelede bulunmak
HASANET Bir yerin çok sağlam ve korunulacak tarzda olması * Kadının kendisini haramdan koruması
HASAN-I BASRİ (Hi: 21-110) En ileri Tâbiînden olup hadis ve fıkıhta büyük âlimlerdendir Basra´da medfundur Mezheb sahibi bir müçtehiddir Sahabe-i Kiram´dan 130 zat ile görüşmüş, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mace kendisinden hadis nakletmişlerdir
HASAR (C: Hasâret) Ziyan, zarar
HASAR Soğuk, berd
HASARAT (Hasâret C) Ziyan ve zararlar Hasaretler
HASAR-DİDE f Zarara uğramış, hasar görmüş
HASARET Hasar Alış-verişte zarar, ziyan Yoldan sapmak Sapıtmak Dalâlete düşmek
HASARET Cıvık ve sulu şeyin koyulaşıp katılaşması * Dahâmet peyda etme, irileşme
HASAS Başta saçın az olması
HASASA (C: Hasâs) Fakirlik * Hali yaramaz olmak * Küçük delik * İki kişinin arasındaki açıklık
HASASE(T) Tamahkârlık Cimrilik Alçaklık Hasislik
HASASET İhtiyaç Yoksulluk Züğürtlük * Rahne * Kalbur ve elek gibi şeylerdeki küçük delik, gedik
HASÂT Küçük taş parçası Çakıl * Tıb: Sidik yolunda taş peyda olmak
HASÂT-I BEVLİYYE Tıb: Sidik yollarında ve böbreklerde meydana gelen taş
HASÂT-I MESANE Tıb: Sidik kesesinde meydana gelen taş
HASB (Haseb) Birisinin sülâlesi cihetinden iftihar yolu ile saydığı iyilik Mal, din, millet Kerem, fiil ve amelde yüksek şeref, iyi iş, sâlih amel Şeref, asalet, şan, kadr ve haysiyet * Dolayı, cihetiyle, gereğince
HASB-EL BEŞERİYYE İnsanlık hali olarak, insanlık dolayısıyla
HASB-EL KADER (Bak: HASBEL KADER)
HASB-EL LÜZUM İcabettiği için
HASB (C: Havâsıb) Taş atmak * Ufak taşları savuran rüzgâr
HASBA Hafif tahkir yerinde kullanılan bir tabirdir Halk dilinde "haspa" şeklinde kullanılır
HASBA´ (C: Hasubâ) Ufak taş
HASBE Kızamık hastalığı Tane tane gövdede çıkan bir hastalıktır (Hasta kişiye "mahsub" derler)
HASBE Re´y Tedbir (Aslı: Ecir ve sevab mânasına gelen "hisbe" dir)
HASBEL HAMİYYE (Hasb-el hamiyye) Hamiyet icabı, hamiyet için
HASBEL İCAB (Hasb-el icâb) Durum icabı olarak, hâl ve durum iktiza ettiği için, durum dolayısıyla
HASBEL İKTİZA (Hasb-el iktizâ) İktiza ettiği için, gerektiğinden dolayı
HASBEL KADER (Hasb-el kader) Kader cihetiyle
HASBEL MEVSİM (Hasb-el mevsim) Mevsime göre
HASBETEN LİLLAH Allah rızası için Allah yoluna Karşılık istemeksizin
HASBÎ Karşılıksız Allah rızası için (Hakiki mürşid âlim, koyun olur; kuş olmaz Hasbî verir ilmini Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü Kuş veriyor ferhine lüâb-âlud kayyını S)
HASB-İ HAL Halleşme Görüşüp konuşma
HASBİYE $ âyetinin kısaca ismidir
HASBÜNA Bize yeter Bize kâfidir (meâlinde)
HASDA´ Yaprağı çok olan ağaç
HASEB (Bak: Hasb)
HASED Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek Çekememezlik Kıskançlık Kıskanmak(Hasedin çaresi: Hâsid adam, hased ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevi hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır Faidesi az; zahmeti çoktur Eğer, uhrevi meziyetler ise; zâten onlarda hased olamaz Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyakârdır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister Veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder zulmederHem ona gelen musibetlerden memnun ve ni´metlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlâhiyeye onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor Adeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır M)
HASEDE (Hâsid C) Kıskananlar, hased edenler, çekememezlik edenler
HASEK Kin, adavet, hased * Savaş âletlerinden, üç köşeli diken şeklinde bir silâh
HASEKE (C: Husek) Kin tutmak, adavet etmek * Demir dikeni denilen üç köşeli diken * Demirden yapılan üç köşeli "bıtırak" denilen harp âletleri
HASEKİ Tar: Vaktiyle sarayda görevli bazı subaylara verilen isim
HASELE Tıb: Karnın göbek ile kasık arasındaki kısmı
HASEM Burnun yassı ve geniş olması
HASEN Güzel Hüsünlü Güzellik * Güzel olmak
HASEN-ÜL HULK Huyu ve tabiatı güzel
HASEN-ÜS SAVT Güzel sesli
HASENAT Güzellikler İyi ameller İyilikler (Hasenât da ya kalb ile olur veya kalb ve beden ile olur; veyahut mal ile olur A´mâl-i kalbinin şemsi imândır A´mal-i bedeniyenin fihristesi namazdır A´mâl-i mâliyenin kutbu zekâttır İİ)
HASENE İyilik Güzellik Hayırlı amel Allah rızasına çok uygun iş * Eski altun paralardan biri
HASER Gözün tam görmemesi, göz nurunun zayıf olması
HASF Ay tutulması * Işığı sönmek
HASFOLMAK Parlaklığı gitmek
HASF Ayakkabı dikmek * Birbirine yapıştırmak * Tasmalı nâlin * Ağacın yaprağının dökülmesi
HASHAS Zâhir olma, açık ve âşikâr olma, görünme
HASHAS Koparılmış olmak
HASHAS Cömert kimse
HASHAS Toprak * Ufak taş
HASHAS Seri, çabuk, hızlı
HASHASA Açık ve âşikâr olma * Bir şeyi diğer bir şey içinde "iyice birleşmesi için" karıştırıp sallama
HASHASE Anlaşılmayan ses * Hınzır avazı
HASHASE Ateş üzerinde eti pişirip kebap yapmak * Bir şeyi döndürmek
HASHASE Kandırmak * Koparmak * Çok fazla deprenmek
HASIB Tipi Ortalığı toza toprağa boğan şiddetli rüzgâr
HASID Ekin biçen
HASIF Zayıf
HASIK Süngü demiri
HÂSIL Peyda olan Husule gelen Çıkan, meydana gelen
HÂSIL-I BİLMASDAR Hakiki müessirden hâsıl olan fiildir Kendi sebeb ve şartlarından meydana gelen şey Meselâ: Bir şeye vurmak, masdardır; o vurmaktan hâsıl olan ses çıkmak, hâsıl-ı bilmasdır´dır Tüfek atarak bir adamı öldürmekte tüfek atmak fiili, masdar: adamın ölmesi ve tüfeğin sesi çıkması da hâsıl-ı bilmasdar´dır
HÂSIL-I CEM´ Mat: Toplam Bir kaç sayının birlikte toplanmasından meydana gelen yekûn
HÂSIL-I DARB Mat: Çarpım Çarpmak işinin neticesi 5 sayısı 2 sayısıyla çarpılırsa, çıkan 10 sayısı, hâsıl-ı darbdır
HÂSILAT Gelirler Kazançlar Elde edilenler Kâr Mahsul Îrad
HÂSILAT-I SÂFİYE Sâfi kazanç Net kâr Bütün masraflar çıktıktan sonra kazanç olarak geri kalan hâsılat
HÂSILAT-I SENEVİYYE Senelik kazançlar, yıllık gelirler
HÂSILI KELÂM (Hâsıl-ı kelâm) Sözün kısacası, sözün kısası
HASIM (Bak: Hasm)
HASIN(E) (C: Hâsınât) İffetli, namuslu ve şerefli kadın
HASIR (Hasr dan) Muhâsara eden, etrafını çeviren, hasreden
HASIRALTI ETMEK Ist: Unutmak, saklamak, gizlemek, terviç etmemek manasında kulanılan bir tâbirdir Hasır, eskiden halı ve kilim yerinde kullanıldığı ve onun altında kalan şeyler unutulup gittiği için bu tâbir meydana gelmiştir
HASÎ (Has´ den) Herkes tarafından kovulan Sürülüp tardedilen
HASÎ Kuru
HASİB Hesab eden, hesab edici
HASÎB Cömert kimse Hayır sahibi ve eli açık adam * Bolluk yer, ucuzluk
HASÎB Muhterem, itibarlı, değerli ve soyu temiz kimse şahsi meziyet sâhibi insan * Muhâsebeci
HÂSİD Hased eden, kıskanan
HÂSİDANE f Kıskanarak, kıskançlıkla Hased edercesine
HASÎD (C: Hasâyıd) Tarlada kalan ekin
HÂSİF (Husuf dan) Sararmış Rengi, parlaklığı kalmamış Husufa uğramış
HASÎF (C: Husef) Suyu hiç kesilmeyen su kuyusu * Yağmuru çok olan bulut
HASÎF Ak ile kara, alaca renkli urgan * İki çeşit renkten meydana gelen
HASÎF Aklı başında, kâmil ve olgun adam
HASÎFANE Aklı başında ve olgun olan bir adama yakışacak suretde
HASÎFE Gizlenen kin, hased ve düşmanlık
HASÎL(E) Sığır buzağısı
HASÎL Ot
HASÎLE İyeği arasında olan et
HASÎLE (C: Hasâyil) Bakiyye, artan, geri kalan
HASÎM Hasım olan, husumet eden, düşmanlık eden
HÂSİM Kat´eden, hasmeden, kesip atan
HASÎN Sağlam Metin Mustahkem * Sağlam muhafaza eden
HASÎN Küçük balta
HASÎR Bir şey söyler veya okurken dili tutulan kimse Kekeme insan * Hasır
HÂSİR Hasarete uğrayan Zarara, ziyana uğrayan
HASÎR Feri gitmiş, donuklaşmış göz * Hasret çeken Meramına nail olamayan * Yorulmuş * Açılmış * Zayıf
HASÎR Hüsranda olan Sapıtan, dalâlete giden Azgın * Eli boş Müdafaasız Çaresiz
HÂSİREN Ziyana uğrayarak, zarar gördüğü halde
HÂSİRÎN (Hâsir C) Zarar görmüş olanlar, ziyana uğramış kimseler
HÂSİRUN Zarar ve ziyana uğrayanlar Eli boş kalanlar
HASİS Çabuk Çok aceleci * Ayartılan, tergib ve teşvik edilen
HASİS Gizli ses Ateş gürültüsü * Fitil
HASİS(E) (Hisset den) Kötü huy, fena tabiat * Ufak, değersiz * Tamahkâr, cimri
HASİSA Bir şeye mahsus hal Kendine mahsus olup başkasında bulunmayan keyfiyet, karakter
HASİYY Hayası çıkarılmış, hadım edilmiş, burulmuş (insan veya hayvan)
HASİYYET (Hassiyet) Hususi fayda, kuvvet ve menfaat, tesir, keyfiyet
HASL Fena huylu olma Kötü haslet sahibi olma
HASL Zayıflık
HAS LAFIZLAR Bir mânaya mahsus olan lafızdır Hasan, Mehmed, insan, erkek lafızları gibi
HASLE Göbekle kasık arası
HASLE (C: Husul) Hurma koruğu
HASLET Huy Ahlâk Yaradılıştan olan tabiat
HASLET-İ CEMİLE Güzel ve iyi huy
HASLET-İ HAMİDE Medih ve senâ edilmeğe, övülmeğe lâyık olan güzel ahlâk ve haslet
HASLET-İ HAMRÂ Hamiyet, gayret veya mahcubiyetten gelen ve yüz kızarması suretinde görünen güzel haslet
HASM Kesip atma, kesme, kat´etme * Kat´i olarak bir mes´eleyi hâlledip neticeye varma
HASM-I DA´VÂ Dâvânın halledilmesi
HASM (Hasım) Muhâlif Karşı taraf Düşman(Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder, zâhiren mağlub bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder Eğer iyilikle mukabele etsen nedâmet eder, sana dost olur M)
HASM-I BÎAMAN Amansız düşman Merhamet bilmeyen düşman
HASM-I CA´LÎ Huk: Hakikatta hasım olmadığı halde, hasım imiş gibi hâkim önünde husumeti kabul eden kimse
HASM-I EKBER En büyük düşman olan şeytan
HASM-I ELEDD İnatçı düşman, muannid hasım
HASM-I MÜTEVARÎ Huk: Mahkemeye gelmekten ve vekil göndermekten çekinen kimse
HASM Atâ etmek, hediye vermek * Ovmak
HASMANE f Düşmancasına Düşman gibi Hasma mahsus halde
HASME Kırmızı meşe
HASMEN Bir mes´eleyi kesin bir karar ile halledip bitirmek suretiyle
HASMÎ Düşmanlık, husumet, adavet
HASNÂ Çok fazlasıyla kendini haramdan saklayan kadın Çok iffetli, çok nâmuslu kadın
HASNÂ-YI HÜSNÂ Hem güzel ve hem de namuslu olan kadın
HASNA Güzel kadın Hüsün ve cemal sâhibesi
HASPUŞ f Hilekâr, hileci, iki yüzlü, mürai
HASPUŞÎ Hile, riyâ
HASR Bir şeyin içine alma Yalnız bir şeye mahsus kılma * Bir çember içine almak Askerle etrafını kuşatmak * Sıkıştırma Kısaltma * Okurken tutulup kalmak * Vakfetmek * Zaman ayırmak
HASR-I FİKİR Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak
HASR-I İŞTİGAL Bütün çalışmaları bir şeye hasretme
HASR-I NAZAR Sadece bir şeye bakıp dikkat etmek * Yalnız bir mevzu veya meslek üzerinde çalışıp onda mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak
HASR-I ÖRFÎ Herkesçe bilinen belli bir şey Böyle meşhur bir şeye mahsus olmak
HASR Noksan olmak * Sermayesini zayi edip ziyân etmek
HASR Göz kapağında sivilce çıkmak
HASR Keşfetmek * Yorulmak
HASR Böğür * Bel
HASREME Üst dudağın alt dudak üzerine taşması
HASRET Özleyiş İç çekme Bir şeyi çok isteyip, arzulayıp ona kavuşamamaktan gelen üzüntü (Bak: Husr)
HASRET-FİKEN f Hasret düşüren, hasret döken
HASRET-KEŞ f Özlemiş, özleyen, hasret çeken
HASRET-KEŞANE f Hasret çekene yakışır surette Özleyenler gibi
HASRETMEK Kısaltmak Sadece bir şeye mahsus kılmak Bir şey için vakfetmek
HASRET-NAME Edb: Ayrılık münasebetiyle yazılan mektub Hasreti belirten yazı, hasret mektubu
HASRET-ZEDE (C: Hasret-zedegân) f Hasrete düşmüş, hasrete uğramış
HASS Tergib Teşvik Bir kimseyi bir şey için iknâ etmek
HASS Duyan Hisseden Duyucu * Duygu
HASS Alçak, bayağı, âdi * Marul
HÂSS (C: Havass) Hususi Hâlis Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu * Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan Umumi olmayıp mahsus olan * Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan Tek, münferid * Saf * Tar: Osmanlı İmparatorluğunun ilk zamanlarında, devletin büyüklerine ayrılan yıllık geliri yüzbin akçadan fazla olan arazi
HÂSS-ÜL HÂSS En güzel, en has
HÂSS Ü ÂMM Herkes, bütün herkes
HASS Azlık, kıllet
HASS Zannetmek * Silkmek * Davarı kaşağılamak * Közün üstünde birşey pişirmek * Katletmek, öldürmek
HASSA (C: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey Bir şeye mahsus kuvvet Te´sir Menfaat * Adet ve alâmet Ekâbir, kavmin ileri geleni
HASSA-İ FARİKA Ayırıcı özellik Vasf-ı fârık Bir şeyi diğerinden ayıran hususiyet
HASSA Saç ve sakalı döken bir hastalık
HASSA´ Hayırsız kadın
HASSA Fil gözü
HASSAD Orakçı, ekin biçen
HASSAS Duygulu, içli * Alıngan Çok ve çabuk hisseden Hissi galib olan kimse
HASSASANE f Hassas ve duygulu olana yakışacak şekil ve surette
HASSAS BÖLGELER t Sivil savunmada düşmanın hedef tutacağı bölgeler Her hassas bölgenin ehemmiyeti aynı değildir Hava savunması bakımından eldeki imkanlar ve hassas bölgeler arasında öncelik tesbitine ihtiyaç vardır Hassas bölgeler, sırasıyla:1) Atomik vurucu üslerin bulunduğu bölgeler2) Yüzeyden yüzeye füze üsleri3) Darbe karargahları4) Özel cephane depoları5) Uçaksavar birlikleri6) Radar mevzileri´dir

HASSASE Hissedici kuvve Hisseden, duyan
HASSASİYET Hassaslık Duygulu olmak İhtimamlılık Dikkatlilik
HÂSSE Duygu uzvu Bir şeye mahsus kuvvet Hâl (Bak: Kuvve)
HÂSSE-İ LEMS Elle dokunma kuvveti Dokunma duyusu
HÂSSE-İ RÜ´YET Görme kuvveti
HÂSSE-İ SEM´ İşitme kuvveti, duyma duygusu
HÂSSE-İ ŞEMM Koklama duygusu
HASSETEN Hususi olarak, özellikle Yalnız, ayrıca
HASSİYET (Bak: Hâsiyyet)
HASTE f Uzanmış * Ayağa kalkmış
HASTE f İstenilen, matlub, taleb edilmiş, istenilmiş
HASTE (C: Hastegân) f Rahatsız, hasta
HASTE-GÂN (Haste C) f Hastalar, rahatsızlar, marizlar
HASTE-GÎ f Rahatsızlık, hastalık, maraz, illet
HÂST-GÂR f İsteyen, talep eden, isteyici
HÂST-GÂRÎ f Tâliplik, isteyicilik
HASUB Kirişini atan yay
HASUD Çok hased eden
HASUDANE f Kıskançlıkla, hasetçilikle, hasud olan kimseye benzer surette
HASUDÎ Kıskançlık, çekememezlik, hasetçilik
HASUN Serçe gibi küçük ve alaca renkli bir kuş
HASUR Mânevi mücahededen dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen * Sır saklayan Keder ve üzüntüden gönlü daralan, tasadan içi sıkılan * Çok bahil kimse (Halkla yer ve içer, birşey vermez) * Oğlu ve kızı olmayan * Avrete cimâ edemeyen * İhlili dar olan deve
HASUS Katı, şedid, şiddetli
HASV Men etmek, engel olmak
HASV Toprak saçmak * Az birşey vermek
HASVA´ Toprak parçası
HASVE (C: Husvât) Yudum yudum, azar azar içme

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAŞ f Süprüntü, kırıntı, döküntü * Kızgınlık, hiddet
HAŞ Kalb
HÂŞÂ Aslâ Kat´iyyen Öyle değil Allah korusun(mânasına söylenir)
HAŞÂ´ (C: Ehşâ) Nefes tutukluğu * Nefesin tutulması * Nâhiye * Kalb
HAŞÂ-İ BATIN Bağırsaklar
HAŞAFET Kin ve düşmanlık, haset ve adavet
HAŞAHİŞ (Haşhâş C) Haşhaşlar
HAŞAİŞ (Haşiş C) Kuru otlar
HAŞAK f Süprüntü, çöp Yonga
HAŞAN Kokmuş tuluk
HAŞARI Yaramaz, rahat durmaz, hırçın
HAŞAS Arz haşereleri
HAŞB Hayırsızlık * Haşinlik
HAŞBA´ Kuru, yâbis
HAŞEB Kereste imâlinde kullanılan kalın ve kuru ağaç
HAŞEBE (C: Haşebât) Odun, ağaç Yonga
HAŞEBİYET Odunluk, odun niteliği
HAŞEB-PARE f Tahta parçası Yonga
HAŞED İnsan topluluğu, cemaat
HAŞEF Hurmanın yaramazı * Eski elbise diken * Devenin sütünün çok olması
HAŞEFE (C: Haşef-Haşefât) Sünnet mevziine varana kadar olan zeker başı * Yaşlanmış kuru kadın * Kuru hamur * Yumuşak taş
HAŞEFE Hiss * Harekete ve yürüyüş sesine derler
HAŞEL Bayağılaşma, rezil olma Bayağılık, rezillik, âdilik * Her nesnenin kötüsü
HAŞEM Taraftarlar ve hizmetçiler Düşmanlarına karşı koruyanlar Aile
HAŞEM Burun içinde olan bir illettir ve kokuyu değiştirir * Genzin tıkanıp burnun koku almaması* Etin kokması
HAŞEME (C: Haşem) Kol Kollukçu Hizmetkâr
HAŞEM-NİŞİN f Göçebe
HAŞENE (Haşin C) Sert, katı ve kalb kırıcı olanlar
HAŞERAT (Haşere C) Küçük zararlı böcek, akrep ve yılan gibi hayvanlar * Mc: Zararlı ve kıymetsiz kimseler
HAŞERE Yabani arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk
HAŞHAŞ Kapsüllerinden uyuşturucu bir madde olan afyon; tohumlarından da yağı çıkarılan bir bitki * Hazırlıklı * Silâhlı ve zırhlı topluluk
HAŞHAŞA Silah sesi, yüksek ses * Silâh * Kuru ot * Yeni kaftan
HAŞIR Toplayan, cem´eden, haşreden
HAŞİ Kuru, yâbis
HAŞİ´ Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden * Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran
HÂŞİAN Tevazu ve mahviyetle Alçakgönüllülük göstererek
HÂŞİANE f Hâşi´ olarak
HAŞİB Yoğun, kalın * Tam düzelmemiş olan kılıç * Süslü, zinetli
HAŞİBE Tabiat, mizaç, huy
HAŞİF Eskimiş ve yıpranmış elbise
HAŞİF Keskin kılıç * Damdan aşağı asılmış olan karpuz
HAŞİFE Adâvet, düşmanlık, kin
HAŞİÎN Huşu´ içinde olanlar
HAŞİM Haşmetli, gösterişli, muhteşem
HAŞİM Kuru ekmek kırıntısı doğruyan Ezen, yaran, kıran, parçalayan
HAŞİME Kemiği kırılmış olan baş yarığı
HAŞİMÎ Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) kabilesinden, O´nun sülâlesinden gelen * Bir tarikat şubesinde olan
HAŞİN Kırıcı, kalb kırıcı Sert, katı
HAŞİN Korkak, korkan
HAŞİN Kokmuş tuluk
HÂŞİR Haşreden, toplayan Cem´eden * Hz Peygamber´in (ASM) bir ismi Haşir meydanında bütün insanlar mübarek izlerinde haşr olup toplanacaklarından Delâil-i Hayrat´ta bu isimle mezkurdur (Bak: Haşr)
HAŞİŞ Esrar adı verilen "Hint keneviri"nin yaprağı * Kuru ot
HAŞİŞE Ot
HAŞİV (Bak: Haşv)
HAŞİYE Sahife kenarına veya altına yazılan izah Bir kitabın izah ve şerhini yapan yazı Kenar, pervaz
HAŞİYY Kuru, yâbis
HAŞİYYE (C: Haşâyâ) İçi dolmuş döşek * Nihalî adı verilen sofra altı
HAŞL Herşeyin âdisi, bayağısı
HAŞM İncitmek * Gadaplandırmak, hiddetlendirmek
HAŞMET (Hışmet) Kendisine tabi olanlardan dolayı, "haşem" den olan, büyüklük ve heybet Tantana-i azamet Hürmetten gelen çekinme * Hiddet, kızgınlık * Alçak gönüllülük
HAŞMETLİ (Haşmetlü) Tar: Haşmet sâhibi mânâsına gelir ve ecnebi hükümdarlarına verilen bir ünvandır
HAŞMETMEAB Haşmetli, haşmet sahibi mânâlarına gelir ve eskiden padişahlara karşı hürmet bildirmek için kullanılırdı
HAŞNA´ Saliha kadın
HAŞR (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek * Toplama, cem´etmek * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması Kıyamet * Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların Haşir Meydanında toplanmaları (Bak: Acb-üz Zeneb)(Surenin başında, küffar, Haşri inkâr ettiklerinden Kur´ân onları Haşrin kabulüne mecbur etmek için şöylece bast-ı mukaddemât eder; der: "Ayâ, üstünüzdeki semâya bakmıyor musunuz ki: Biz ne keyfiyyette, ne kadar muntazam, muhteşem bir surette bina etmişiz Hem görmüyor musunuz ki; nasıl yıldızlarla, Ay ve Güneş ile tezyin etmişiz, hiç bir kusur ve noksaniyet bırakmamışız Hem görmüyor musunuz ki; zemini size ne keyfiyyette sermişiz, ne kadar hikmetle tefriş etmişiz O yerde dağları tesbit etmişiz, denizin istilâsından muhafaza etmişiz Hem görmüyor musunuz o yerde ne kadar güzel, rengâ-renk her bir cinsten çift hadrevâtı, nebâtâtı halkettik Yerin her tarafını o güzellerle güzelleştirdik Hem görmüyor musunuz, ne keyfiyyette sema cânibinden bereketli bir suyu gönderiyoruz O su ile bağ ve bostanları, hububatı, yüksek leziz meyveli hurma gibi ağaçları halkedip ibâdıma rızkı onunla gönderiyorum, yetiştiriyorum Hem görmüyor musunuz, o su ile, ölmüş memleketi ihya ediyorum Binler dünyevî haşirleri icad ediyorum Nasıl bu nebâtatı, kudretimle bu ölmüş memleketten çıkarıyorum; sizin haşirdeki hurucunuz da böyledir Kıyamette arz ölüp, siz sağ olarak çıkacaksınız" İşte şu âyetin isbat-ı haşirde gösterdiği cezalet-i beyaniye-ki, binden birisine ancak işaret edebildik - nerede, insanların bir dâva için serdettikleri kelimat nerede S) (Bak: Hudus)
HAŞR-İ A´ZAM Kıyamet koptuktan sonraki en büyük haşir, içtimâ
HAŞR-İ CİSMANÎ Cisimle, cesedle dirilme Bedenlerin ve vücudların haşri (Sual: Kusurlu, noksaniyetli, mütegayyir, kararsız, elemli cismaniyetin ebediyetle ve cennetle ne alâkası var Madem, ruhun âli lezaizi vardır; ona kâfidir Lezaiz-i cismaniyye için bir haşr-ı cismanî neden icabediyor Elcevab: Çünki: Nasıl, toprak; suya, havaya, ziyaya nisbeten kesafetli, karanlıklıdır fakat, masnuat-ı İlâhiyyenin bütün envaına menşe´ ve medar olduğundan bütün anâsır-ı sairenin mânen fevkine çıktığı gibi hem kesafetli olan nefs-i insaniyye: sırr-ı câmiiyyet itibariyle, tezekki etmek şartiyle bütün letâif-i insaniyyenin fevkine çıktığı gibi öyle de, cismaniyyet en câmi´, en muhit, en zengin bir âyine-i tecelliyat-ı Esmâ-i İlâhiyyedir Bütün hazâin-i rahmetin müddeharatını tartacak ve mizana çekecek âletler, cismaniyettedir Meselâ: Dildeki kuvve-i zâika, rızk zevkinde envâ-i mat´umat adedince mizanlara menşe´ olmasaydı; herbirini ayrı ayrı hissedip tanımazdı, tadıp tartamazdı Hem, ekser Esmâ-i İlâhiyyenin tecelliyatını hissedip bilmek, zevkedip tanımak cihazatı, yine cismaniyettedir Hem, gayet mütenevvi ve nihayet derecede ayrı ayrı lezzetleri hissedecek istidatlar, yine cismaniyettedir Madem şu kainatın Sânii, şu kâinatta bütün hazâin-i rahmetini tanıttırmak ve bütün tecelliyat-ı esmâsını bildirmek ve bütün enva-ı ihsânatını tattırmak istediğini; kâinatın gidişatından ve insanın câmiiyyetinden, Onbirinci Söz´de isbat edildiği gibi kat´i anlaşılıyor Elbette şu seyl-i kâinatın bir havz-ı ekberi ve bu kâinat tezgâhının işlediği mahsulâtın bir meşher-ı a´zamı ve şu mezraa-i dünyanın bir mahzen-i ebedisi olan dar-ı saadet, şu kâinata bir derece benziyecektir Hem cismanî, hem ruhanî bütün esasatını muhafaza edecektir Ve O Sâni-i Hakîm ve o Âdil-i Rahim; elbette cismanî âletlerin vezaifine ücret olarak ve hidematına mükâfat olarak ve ibadat-ı mahsusalarına sevab olarak, onlara lâyık lezaizi verecektir Yoksa hikmet ve adalet ve rahmetine zıt bir hâlet olur ki, hiç bir cihetle Onun cemal-i rahmetine ve kemal-i adaletine uygun değildir; kabil-i tevfik olamaz S)
HAŞR-İ EMVÂT Ölenlerin dirilerek bir araya toplanmaları
HAŞR SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 59 suresi olup Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur
HAŞRECE Ölüm anında can çekişmekte olan bir kimsenin çıkardığı hırıltı
HAŞREM Kireç taşı * Alçak dağ * Arı
HAŞRÎ Haşre âit Öldükten sonraki dirilişe ve toplanmaya dair
HAŞR U NEŞR Toplanıp dağılmak, yayılmak
HAŞŞ Kat´etmek, kesmek * Toplamak, cem´etmek * Davara ot vermek * Ateş yakmak
HAŞŞ Girmek, dühul etmek
HAŞŞAB Ağaçtan anlayan * Ağaç satan
HAŞŞAK Bir nehir ismi
HAŞŞAŞ Esrar, eroin gibi uyuşturucu maddeler kullanan Esrarcı, esrar içen
HAŞUR Her malın değerini bilip aldanmayan tâcir
HAŞUŞ Abdesthane, helâ, tuvalet
HAŞV (Haşiv) (C: Ahşâ) Tıb: Vücudun içindeki uzuvlardan her birisi * Minder, yastık gibi şeylerin içini dolduran pamuk, kuru ot * Kırılması ihtimali olan eşyanın arasına konan yumuşak, ot gibi şey * Edb: İbarede lüzumsuz söz bulunması, aynı mânada iki kelimeyi yanyana söylemek: Ahd ü peymân, vakt ü zaman, ferid ü yektâ gibi
HAŞV-İ KABİH Edb: Söze çirkinlik veren kelime fazlalığı
HAŞV-İ MELİH Söz arasında ikinci bir kelime veya cümle ile ikinci derecede bir mâna ifade etmek
HAŞV-İ MÜFSİD Edb: İbarede yalnız kalabalık etmekle kalmayıp mânâyı da anlaşılmaz hale getiren söz
HAŞV Hurmanın kötüsü
HAŞVÎ Mânâsız sözler söyleyen, saçma sapan konuşan * Haşve benziyen
HAŞVİYYAT Söz arasında, lüzumsuz, fazladan olan sözler
HAŞYET Korku ve dehşet
HAŞYETEN Ürkerek, korku ile
HAŞYETEN LİLLAH Allah için korku
HAŞYETULLAH Allah korkusu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAT f Çaylak kuşu
HATA Yanlışlık Yanılma * Suç Günah
HATA-YI ADLÎ f Adalet dairesine âit hata, yanlışlık
HATA Yarış atlarının sekizincisi
HATA´ Saçak bükmek
HATA Kuzey Çin
HATAB (Hatb) Odun * Kinaye olarak "Dedikodu, nemime" ye de odun denilir
HATABAHŞ f Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan
HATAEN Hatâ olarak, yanlışlıkla
HATA ENDER HATA Kusur içinde kusur Hatâ içinde hata
HATAİ Tezhib ıstılahlarındandır Resim gibi tabiatı taklid ederek yapılmayıp, san´atkârlar arasında kabul edilen çeşitli gül şekli gibi irili ufaklı yapılan şekiller * Türkistan´da Hatay şehrinde imal edilen bir cins dayanıklı kâğıt
HATAİR (Hatire C) Mühim işler, ehemmiyetli ve önemli ameller
HATAİYYAT Yanlışlıklar, yanlışlar
HATAKÂR f Yanlışlık yapan, hatâ eden, yanılan
HATAL Boş ve yaramaz söz
HATA-PUŞ f Kabahatleri örtbas eden, suçları örten, hataları göstermeyen
HATAR Tehlike Uçurum, Emniyetsizlik Korku
HATAR Bir şeyin etrafını çevreleyen çember nev´inden şeyler * Çadırın eteklerine bağlanan parça
HATARAT Tehlikeler Akla gelen fikirler
HATARE Hürmetli ve izzetli olmak
HAT´ARE Bir hâl üzerine karar etmeyip devamlı değişmek
HATARGÂH f Tehlikeli yer, tehlikeli saha, tehlike yeri
HATARİŞ Deprenmek
HATARKÂR f Hatarlı, korkulu
HATARNÂK f Korkunç, korkulu, tehlikeli
HATA SAVAB CETVELİ Basılmış bir kitabın mürettib yanlışlarını göstermek için sonuna ilâve edilen cetvel (Hatâ: Yanlış; savab: Doğru demektir)
HATAT Sütün kaymağı * Tıb: Cilt iltihabından meydana gelen kabukların soyularak iyi olanları
HATAT Bağırma, çağırma, feryâd etme
HATATİF (Huttâf C) Kırlangıçlar
HATAVAT (Hatvât - Hatuvât - Hutuvât olarak da yazılır) (Hatve C) Adımlar, hatveler (Bak: Hutuvât)
HATAYA (Hatâ C) Hatâlar Yanılmalar
HATAYİ (Bak: Hatâi)
HATB (C: Hatub) Mühim iş * İstemek * Konuşmak * Nidâ
HATB Odun toplamak
HATBA´ Arkasında siyah çizgiler olan dişi eşek (Müz: Ahtab)
HATD Durdurmak İkâmet
HATEB (C: Ahtâb) Odun * Koğuculuk
HATEL Kahretmek * Ahdini bozmak * Aldatmak
HÂTEM Mühür Üzerinde yazı olan ve mühür yerine kullanılan yüzük * Son En son(Sath-ı arzda altı ay zarfında beşerin haşrini temsil eden o sayısız haşir ve neşirlerde görünen rububiyetin o tasarruf-u aziminde pek yüksek, büyük ve ince nakışlı bir hâtemi vardır Mahlukatın icadında görünen şu intizamlar, suhuletler, sür´atler, imtiyazlar hep o hâtemin parıltısından meydana geliyorlar Evet her bahar mevsiminde pek hakimane, basirane, kerimane faaliyetler başlar ve hârikulâde san´atlar yapılır MN)
HÂTEM-ÜL ENBİYA Peygamberlerin en sonuncusu Hz Muhammed (ASM)
HÂTEM-ÜL HÂTEM Hz Muhammed´in (ASM) Tevrat´taki ismi
HÂTEM-İ MAHSUS Hususi mühür Bir kimseye âit damga, mühür
HÂTEM-ÜR RÜSÜL Peygamberlerin sonuncusu, son resul, Hazret-i Muhammed (ASM)
HÂTEM-İ SADARET Padişahın sadrazamlarda bulunan mührü Buna "hâtem-i vekâlet", "hâtem-i şerif" veya "mühr-i hümayun" da denilirdi İlk zamanlar yüzük şeklinde idi ve parmağa takılırdı Sonraları zincire bağlı olarak sadrazamlar, boyunlarına asarlardı Bundan ayrılmak, vazifeden azledilmek demek olduğu için; mühürü hamamda bile boyunlarında taşıyan sadrazamlar vardı (OTDS)
HATEM Çok cömert ve eli açık adam
HATEM Kırılmış olan şey* Hayvanın çok yaşamaktan dolayı zayıf olması
HATEMANE f Hâtem´e yakışacak şekil ve surette Cömertçesine
HATEMAT (Hatme C) Hatim etmeler Sona erdirmeler
HATEME "Allah, sona erdirsin" meâlinde bir dua
HATEMİ Mühür kazıyan, mühür yapan Mühürle alâkalı
HATEM-İ TAÎ (Ebu Adi bin Abdullah bin Said) Arab kabile reislerinin büyüklerinden ve şairlerinden olup, cömertliği ile meşhurdur Adı, cömertlik ve keremde darb-ı mesel halini almıştır Bazı şiirleri toplanarak bir divan yapılmış ve Londra´da bastırılmıştır Hz Peygamber´in (ASM) zamanına yetişmiş ise, de, bi´setten evvel vefat etmiştir
HATEMKÂRÎ Bir sathın "yüzeyin" üzerine süs şekilleri oyarak meydana getirilen boşlukları, o satha benzeyen başka bir madde veya mâdenle doldurmak suretiyle yapılan tezyinât
HATEN (C: Ahtân) Kadın tarafından olan kimseler (Baba, kardeş ve emmi gibi) * Araplar, damat mânasına kullanırlar
HATENAT (Hatene C) Kaynanalar
HATENE (C: Hatenât) Kaynana
HAT´ET Vurmak, darb * Düşürmek * Cima etmek
HATF Ölüm Ölmek Vefat etmek
HATF Kapmak * Şimşek gibi göz kamaştırmak * Sür´atli olmak
HATIB (Hatab dan) Oduncu, odun toplayan * İyiyi kötüyü ayırd edemeyen kimse
HATIB-I LEYL Geceleyin odun toplayan kimse * Mc: Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan adam
HATIF Süratli kapıp götürücü * Göz kamaştırıcı şimşek
HATIL Taş duvarı takviye etmek için her bir-iki metrede çekilen tuğla veya kereste tabakası
HATIM Kırıcı, ufalayıcı
HATIM (C: Havâtim) Yüzük
HATIR Zihin Fikir Gönül Kalb Hal Tedbir Vesvese
HATIR-I NÂ-ŞÂD Tasalı ve kederli gönül
HATIR-I NEFSANÎ Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi
HATIR-I RAHMANÎ Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah´ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması Buna muhabbetullah da denir
HATIR-I ŞEYTANÎ Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma´siyet ve günahlara düşmek
HATIRA Hatıra gelen Hatırda kalan şey * Bir kimseyi veya bir hâdiseyi hatırlatması için yazılan veya saklanan veya birisine verilen şey
HATIR-AŞÜFTE f Gönlü perişan olan
HATIRAT (Hâtıra C) Hâtıralar Hatırda kalan şeyler * Edb: Bir adamın yaşadığı zamana, bulunduğu işlere, görüştüğü kimselere dair düşüncelerini ve duygularını hâvi olmak üzere yazdığı eser( Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz´dan başka hangi sebeb var ki; en ince ve en gizli hâtırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak, hâşâ; Zat-ı Vacib-ül Vücud´dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette Onun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskâr olamaz L)
HATIRAT-I KALB Kalbe gelen hatıralar ve mânâlar
HATIR-AZAR f Hatır kıran
HATIR-AZÜRDE f Hatırı kırılmış
HATIR-NEVAZ f Gönüle okşayan, hatırnaz
HATIR-NİŞAN f Hatırda kalan, akılda duran
HATIR-GÜŞA f Gönle ferahlık veren İç açan
HATIR-MANDE f Gücenmiş, kalbi incinmiş, hatırı kırılmış
HATIR-NİŞİN f Akılda kalan, hatırda kalan
HATIR-SAZ Hatır yapan, gönül alan
HATIR-ŞİKEN f Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran
HATIR-ŞİNAS f Gönül alıcı, hatır alıcı
HATIR-ZAD f Akla gelen, hatıra doğan
HATÎ Şaşırtan, yanıltan, hatâya düşüren
HATÎ Fakir kavutu
HATδ Yaramaz kimse
HATÎA Ok atan kimselerin, baş parmaklarına geçirdikleri deri
HATİB Hitâbeden Söz söyleyen Cemaate, topluluğa karşı güzel söz söyleyen kimse * Câmi´de müslümanlara dini nasihatlar ve güzel sözlerle hitâbeden vazifeli zat
HATÎB Mânalı ve fâideli, güzel söz söyleyen Güzel, düzgün konuşan
HATÎB Odunu çok olan kimse
HATİBANE f Hatibcesine Güzel ve akıcı söz söyleyenlere yakışırcasına Nutuk atarcasına
HATÎBE Ormanlık, ağaçlık yer * Odunluk
HATÎCE (Hadîce) Vakitsiz ve erken doğan kız çocuğu * Fetva metinlerinde kadını temsil eden umumi isimlerden birisi (Ötekiler: Hind, Fâtıma ve Zeyneb´dir)
HATÎCE-İ KÜBRA Peygamberimizin (ASM) ilk zevcesi ve mü´minlerin annesi Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir (Radıyallahu Anha)
HATÎE Hatâ Günah Kabahat Suç
HATİF Gayıptan haber veren cinnî * Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici Ses verici, çağırıcı
HATÎFE Unu süt ile yoğurup pişirerek yapılan yemek
HATİL Yorgun * Devamlı yağan yağmur
HATİM Hitâma erdiren Bitiren * Mühür basan
HATÎM Kâbe-i Muazzama´nın şimal tarafındaki taş Duvar gibi olan sur
HATİM Kadı, hâkim * Sağlamlaştıran
HATİME Son Nihayet Son söz
HATİME-KEŞ f Son veren, hâtime çeken, bitiren, sona erdiren
HATİN Sünnet eden
HATİR Muhâtaralı, tehlikeli, korkulacak durum Büyük ve şerefli kimse
HATÎT Hasis kimse
HATİTA Bir malın değerinden indirilen tenzilât, iskonto
HATİTA (C: Hatâyit) İki tarafındaki yerlere yağdığı hâlde kendisine yağmur yağmayan yer
HATK (HATKÂN) Yürürken adımların birbirine yakın olması * Yönelmek, teveccüh etmek
HATLA´ Kulakları sarkık olan kadın (Müz: Ahtal)
HATM Kırmak, ufalamak
HATM Hâlis, saf * Sağlamlaştırma, muhkemleştirme * Hüküm ve kazâ icabettirme
HATM Hitâma erdirmek, bitirmek Kur´an-ı Kerim´i veya herhangi bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek * Mühürleme Mühürlenme
HATM İnsan veya hayvan burnu * Kuş gagası
HATME Baştan aşağı (bütün Kur´ân-ı Kerimi) okuyup bitirmek * Bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmek
HATME-İ ENFÂS Nefesleri tükenmek Ölmek
HATME-İ HÂCEGÂN f Nakşi tarikatı mensublarının fikri ve nazarı mâsivadan tecerrüd ederek, topluca muayyen dua ve zikirlerini sonuna kadar okumaları
HATME-İ MAHSUSA Hususi hatme Kur´andan veya hadisten alınan muayyen duaları okuyup bitirmek
HATN (HITN) Beraberlik, misil, denk olma, eşitlik
HATN Damat * Sünnet etme
HATNE Kaynana
HATR Devenin kuyruğunu kâh yukarı kaldırıp ve kâh aşağı vurması
HATR Ahdini bozmak, sözünde durmamak
HATR Atâ etmek, hediye vermek * Sağlamlaştırmak
HATRA Nehirlerde işleyen vapurların iskandil direği
HATRE Bir kere emmek
HATREBE (Hatribe) Dar gelirli olmak * Maaş sıkıntısı * Gevezelik etmek
HATREME Sütlü bulamaç
HATREŞE Çekirgenin bir şeyi yerken çıkardığı ses
HATRİB Daima beyhude ve mânasız konuşan
HATT Sınır Çizgi Hudud * Yazı El yazısı * Nâme Mektup * Gençlerde yeni çıkan bıyık veya sakal * Çizgi gibi uzanan belirsiz hafif yol * Deniz yalısı * Gemilerin hareketteki istikameti * Parmağın onikide biri olan bir ölçü * Ferman, buyruk Padişah emri * Geo: Sadece uzunluğu olan
HATT-I BÂLÂ f Tepelerin en yüksek noktalarından geçtiği itibar edilen çizgi Zirvelerden geçen hat
HATT-I BUTLAN İptal etmek gayesiyle bir kaydın veya künyenin üzerine çekilen çizgi
HATT-I DEST f El yazısı
HATT-I FÂSIL Ayırıcı çizgi, fasledici çizgi
HATT-I HAREKET Davranış Davranma tarzı Hareket tarzı
HATT-I HÜMAYUN f Padişanın el yazısı Padişahın emri
HATT-I İCTİMA-İ MİYÂH Suların toplandığı hat Dere, çay, nehir
HATT-I İSTİVÂ f Dünyanın kuzey ve güney kutuplarına aynı uzaklıkta olduğu ve dünyayı iki müsavi parçaya böldüğü farzedilen dâire çizgisi * Ekvator * Mevlevi semahânesinde, şeyhin oturduğu post ile meydan kapısı ortasında farzolunan çizgi
HATT-I MEVHUM Hayalî çizgi
HATT-I MİSMARÎ Çivi yazısı
HATT-I MUVÂSALA f Erişme ve vâsıl olma yolu Birbirine kavuşup buluşma ve birleşme yeri Birbirine münasebet kurabilme yolu
HATT-I MÜDÂFAA Savunma hattı, müdafaa hattı
HATT-I MÜNHANÎ f Eğri çizgi Eğilen hat
HATT-I MÜNKESİR Geo: Kırık çizgi
HATT-I MÜSTAKİM f Doğru çizgi * Doğru yol Doğruluk üzere olan şey
HATT-I NISF-ÜN NEHAR Meridyen Ekvatora dik olarak geçtiği farzedilen dairelerin her biri
HATT-I ŞAKUL Çekül doğrultusu Yer çekimi istikametinde, dünyanın merkezine doğru
HATT-I ŞEHRİYARÎ Tar: Padişahın yazısı manâsına gelen bir kelimedir Eskiden padişahlar "hatt-ı hümayun" "hatt-ı şerif" adı verilen emirleri kendi el yazılarıyla yazdıkları gibi, başkalarına yazdırdıklarının başına da imzalarını koyarlardı İşte bu türlü vesikalardaki padişahların el yazılarına "hatt-ı şehriyarî" denilirdi
HATT-I UFKÎ f Düz hat Ufki hat
HATT-I VÂSIT Geo: Kenarortay Üçgenin köşelerinin her birini karşı kenarın orta noktasına birleştiren doğru parçaları
HATT-I ZERENDUD Altunla yazılmış celi yazılar
HATT Bir şeyi yukarıdan aşağıya indirmek * Ucuzlatmak * Cilâ vurmak * Bırakmak
HATT Yolmak * Çekmek
HATTA Harf-i atıftır, gaye bildirir Ve (fazla olarak, kadar, bile, dahi, hem de) mânalarına gelir
HATTAB Oduncu Odun satan
HATTAF Kırlangıç kuşu * Kapıp kaçıran, kapıp aşıran
HATTAN Sünnetçi
HATTAR (Hatur) Gaddar * Hud´akâr Hilekâr
HATTAR Süngü vuran
HATTAT Çok güzel yazı yazan san´atkâr
HATT-AVER Sakalları yeni çıkmaya başlayan genç
HATTİYYE (C: Hatyât) Canı, kıymeti yüce olmak * Küçük ok
HATT-ŞİNAS f Yazı uzmanı, yazıdan anlayan
HATUN (C: Havâtın) Kadın Hanım * Tar: Yüksek şahsiyetli kadınlara veya hakan eşlerine verilen ünvan
HÂTUN-U KIYAMET Hz Peygamberimizin (ASM) kızı Hz Fatıma´ya mecaz yoluyla söylenen bir tabirdir
HATUT Yeri tırnağıyla kazıyıp çizgiler çizen vahşi sığır
HATUT Tez yürüyüşlü yedek atı
HATV Adım adım yürümek, adım atmak
HATV Saçak bükmek
HATV Rengin değişmesi* Engel olmak, menetmek * İplik bükmek
HATVE (Hutve) Adım Bir adım atışta iki ayak arasındaki mesafe Bir adım atmak
HATVE-İ TEKARRÜB Yaklaşma adımı
HATVE-ENDAZ f Adım atan
HATVE-ENDAZÎ f Adım atıcılık
HATVE-ŞÜMAR f Adım sayan * Çekinerek ve ihtiyatla yürüyen

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAV Çuha ve buna benzer kumaşların ters yüzlerinde bulunan tüy * Şeftâli gibi bazı meyvelerin üzerlerinde bulunan ince tüy
HAVA (Hevâ) Hava Dünyayı çeviren atmosfer Cevv Yer ile gök arası * Hafif yel * Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı * Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu * Müzikte ezgili ses, sadâ
HAVA-İ NESİMÎ Sabahki hava Temiz hava
HAVA´ Hâli olmak, boş olmak * Düşmek, sâkıt olmak
HAVABAT (Bak: Havbâvât)
HAVACİB Hicablar, perdeler, örtüler
HAVADİS (Hâdise C) Yeni hâdiseler, yeni sözler * Alâka ile karşılanan haberler
HAVAFİ Kuş kanadında ebâhir yeleklerinden sonra olan dört kısacık yelekler
HAVAFİR (Hâfir C) Kazanlar, yeri kazıcılar * Hayvan, dâbbe tırnakları
HAVAGAZI t Isı veya ışık temin etmek maksadıyla yakılarak kullanılan bir gaz
HAVAÎ (C: Havâiyât) Havaya âit ve müteallik Hava ile alâkalı * Heves ve nefis hesabına olan, boşuna veya çirkin Günahlı iş Nefsâni hâl ve hareketler
HAVAİC (Havâyic) İhtiyaçlar Hâcetler Gerekli ve lüzumlu şeyler
HAVAİC-İ ASLİYE Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir
HAVAİC-İ ZARURİYYE Zaruri ihtiyaçlar Giderilmesi lüzumlu olan ihtiyaçlar
HAVAİYYAT Havâi şeyler ve sözler
HAVAK (HAVKA´) Geniş yer, vâsi
HAVAKÎN (Hâkan C) Hükümdarlar, hakanlar, padişahlar, başbuğlar
HAVALE Bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma Ismarlama * Görmeyi önleyen duvar gibi perde * Tıb: Küçük çocuklarda veya gebe kadınlarda bazan meydana gelen, baygınlık veren bir hastalık * Postadan gelen emanet kâğıdı
HAVALE-İ MUACCELE Huk: Havale konusunun, behemehal ödenmesi lâzım geldiği şekilde yapılan havale
HAVALE-İ MÜBHEME Huk: Havale konusunun, ta´cil veya te´cili beyan olunmadan yapılan havale
HAVALE-İ MÜECCELE Huk: Havale edilen şeyin vadesi geldiğinde ödenmesi şeklinde yapılan havale
HAVALENAME f Posta gibi vasıtalarla para göndermek üzere yazılan havale mektubu
HAVALETEN Havale suretiyle, havale olarak
HAVALİ Çevre, civar, etraf, yöre
HAVAMİS-İ SÜLEYMANİYE Tar: Süleymaniye Medresesini teşkil eden medreselerden beşinin müderrisine verilen ünvan İlk zamanlarda havamis namı altında beş medrese ve beş aded de müderris bulunurken daha sonraları müderrislerin sayıları arttırılmış ve bundan dolayı "havamis" kelimesi de "hamise"ye kalbolunmuştur Havamis medreseleri sonraları "Hâmise-i Süleymaniye" ismini almıştır
HAVAN İçinde çeşitli şeylerin dövülüp ufalandığı ağaç, mâden veya taştan yapılmış çukurca kap * Tütün kesmekte kullanılan makine * Başkalarına destek olacak gücü bulunmadığı halde, yardakçılık eden kimse * Elektrikî bir boşalmanın ısı değerini gösteren âlet * İçine çukur delikler oyulmuş büyük ağaç kütüğü (XlX yydan önce bu deliklerin içinde, kara barutun bileşimine giren maddeler tokmak vasıtasıyla dövülerek ufalanırdı) * Ask: Namlusu çapına oranla kısa olan ve aşırma atış yapmak için kullanılan top cinsinden bir ateşli silâh
HAVAN Arslan, esed
HAVANIK (Hânkah C) Tekkeler
HAVANİT (Hânut C) Dükkânlar * Meyhaneler, işrethâneler
HAVARE f Yiyecek, azık
HAVARIK (Hârika C) Acib ve garip olan hâdise İnsanda hayret ve hayranlık uyandıran şeyler * Okun nişanı delerek öbür tarafından çıkıp gitmesi
HAVARIK-I ÂDE Fevkalâde olaylar, hârika hâdiseler
HAVARİ Yardımcı * Hz İsa´nın (AS) yardımcı ve sahabeleri olan 12 zâttan her biri
HAVARİC (Hâric ve Hârice C) Asiler, zorbalar, isyankârlar * Hâricîler Hâriçte kalanlar (Bak: Hâricî)
HAVARİYYUN Hz İsa´nın (AS) yardımcı ve sahabeleri olan 12 kişinin hepsine birden verilen isim Bunlar: İsa´nın (AS) Petrus adını verdiği Yunus´un oğlu Simun, kardeşi Andreas, Yakub, Zebedi´nin oğlu Yuhanna, Filipus ve Bartholomaeus, Matta ve Tomas, Alte´nin oğlu Küçük Yakub, Gayur Simdeu, Yakub´un oğlu Yahuda, hain Yahuda İskariyot´tur
HAVAS (C: Ahvâs) Çukur ve kısık gözlü olmak
HAVASIB (Hâsıb C) Şiddetli rüzgârlar, fırtınalar
HAVASIN (Hâsına C) Namuslu kadınlar
HAVÂSS (Hâss - Hâssa C) Hâslar Hâssalar Keyfiyetler Hususlar * Dindarlık ve doğruluğu ile, ilmiyle âmil olup mâneviyat mertebelerinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar * Zenginler sınıfı * Kur´anî ve manevî sırlara ve hususlara vâkıf bulunan, ilim, ibadet, tâat ve takva yolunda yükselerek mümtaz olan Evliyâullah Herkesin hürmet ettiği büyük zevât * Manevî te´sir için okunan duâlar
HAVÂSS-I HÜMAYUN Tar: Osmanlı İmparatorluğunun fütuhat devirlerinde (yükselme devri) fethedilen araziden devlet hazinesine ayrılan kısım Her yer zaptedildikçe, arazi: timar, zeamet ve has namıyla üç sınıfa ayrılırdı Meselâ 250 köyden müteşekkil bir sancağın 100-150 köyü ikişer üçer köy olarak 40-50 tımara ayrılır, harpte başarı gösteren askerlere dağıtılırdı Kalanı zeamet ve has itibar edilerek bundan vezirlere, sancak beylerine, beylerbeyilere ve sâir devlet büyüklerine hisse ifraz edildikten sonra geri kalan kısım, "Hass-ı Hümâyun" namıyle devlete bırakılırdı (OTDS)
HAVÂSS-I REFİA Tar: Eyüp Kadılığı eskiden Çatalca´ya kadar uzanır ve Çatalca´da kadının bir vekili bulunurdu İkinci meşrutiyete kadar bütün mahkeme işleri, kadının tayin ettiği bir naib tarafından idare edilirdi Meşrutiyet devrinde diğer kadılara yapıldığı gibi, Eyüp Kadılığına da maaş bağlandı Şer´î ve nizamî mahkemeler birleştirilince havâss-ı refia ortadan kaldırıldı
HAVÂSS U AVÂM İleri gelen kimseler ve halk
HAVASS (Hasse C) Hasseler Duygular
HAVASS-I (HAMSE-İ) BÂTINA Kalbe bağlı beş duyğu: Hiss-i müşterek (hayâl kuvveti), müdrike (akıl), vehim (vâhime), hâfıza, mutasarrıfa (meydana getirici hayal kuvveti)
HAVASS-I (HAMSE-İ) ZÂHİRE Zâhirî beş duygu: Tatmak, görmek, işitmek, koklamak, dokunup duymak
HAVAŞİ (Hâşiye C) Bir yazının kenarına eklenen not veya açıklamalar Hâşiyeler, derkenarlar * Maiyet adamları
HAVAT Tavşancıl kanadının fısıltısı * Ses, sadâ
HAVATIF Göz kamaştırıcı şeyler (Bak: Hâtıf)
HAVATIR Hâtıralar Fikirler Düşünceler
HAVATIR-I RABBANİYE Rabbanî telkinler İlâhî ilhamlar
HAVATIR-I ŞEYTANİYE Şeytanî vesvese ve düşünceler
HAVATÎM (Hatime C) Sonlar, nihayetler
HAVATİM (Hâtem C) Mühürler, hâtemler
HAVÂTİM-İ RESMİYYE Resmî mühürler
HAVATİN (Hâtun C) Şerefli kadınlar, hâtunlar
HAVAYİC (Bak: Havâic)
HAVAZ Kalbde olan gam ve tasa
HAVAZE (C: Havâzât) Ziyafet
HAVB (Hub - Havbet) Günah, ma´siyet * Fakirlik * Meşakkat * Maraz, ağrı, dert * Ana, baba
HAVB Fakir ve muhtaç olmak
HAVBA´ Zât, nefs
HAVBAVAT Nefsler Zâtlar
HAVBET (Havb) Açlık, hâcet, meskenet * Çayırı, otlağı olmayan kır yer
HAVC (Havcâ´) Hâcet, ihtiyaç
HAVCEB (C: Havâcib) Kırmızı gül
HAVCELE Ağzı büyük, kendisi küçük şişe
HAVCEME (C: Havâcim) Kırmızı gül
HAVD Güzel ahlâk * Güzel ve yumuşak vücutlu câriye
HAV´EB Basra yakınında bir mevkinin adı * Çeşme * Geniş dere * Pek büyük kova
HAVEBE Zayıf adam
HAVEL Eğrilik * Şaşılık Bir şeyin yerinden ayrılması
HAVEL Mülk * Haşmet
HAVELÂN Dönme, dolaşma * Değişme
HAVELAN-ÜL HAVL Senenin geçmesi Senenin değişmesi
HAVEME Büyük, ulu, yüce
HAVENE (Hâin C) Hâinler, hıyânet edenler
HAVER f Doğu, şark
HAVER Zayıf olmak * Yumuşak, çukur yer * Denize suyun akıp döküldüğü yer
HAVER Gözün beyazının çok beyaz ve karasının da çok kara olması
HAVERAN f Doğu ile batı Şark ile garp
HAVERNAK Irak´ta bulunan Numân-ı Ekber denen biri tarafından binâ edilmiş olan bir köşk
HAVERVER Şey mânasına gelir bir isim
HAVF Korku, korkutmak
HAVF-I ÂR Utanma korkusu
HAVF-I BÂRİ Allah korkusu
HAVF Kavim, kabile
HAVFEN Çekinerek, korkarak, havf ederek, korku ile
HAVFEZAN Tarhun otu
HAVFNAK f Korkulu, korkutan, korkunç
HAVF VE RECA Korku ve ümid (Hem yaşama ümidi, hem de ölüm korkusu Yahut, affedilmesi ümidi veya cehenneme gitmek korkusu) (Bak: Celâl)
HAVIT Deve semeri Devenin hörgücüne takılan küçük semer
HAVİ İçine alan, ihtiva eden, kaplayan Câmi´ * Biriktirici * Kuşatan
HAVÎ Çekirge
HAVİL (C: Huvel) Hizmetkâr
HAVİYE Şenliksiz olan yer Harabe Issız, boş yer * Sâkıt Göçük, çökük
HAVİYE (Sukut mânasından) Cehennem´in 7 tabakası En korkunç yer
HAVİYYE Çocuk doğuran kadına loğusa yemeği yedirmek * Namaz kılan kimsenin, secde halinde iken, karnını uyluğundan yukarı tutması
HAVİYYE (C: Havâyâ) Yağlı bağırsak * Bağırsak * Deve palanı
HAVK "Halka" denilen yuvarlak
HAVK Bâdruç otu * Bez dokumak
HAVK Ev süpürmek * İhâta etmek, kaplamak
HAVKALE (C: Havâkıl) İhtiyar, zayıf, kuvvetsiz ve çelimsiz adam * Hızlı yürüme
HAVL Güç Kuvvet * Muhit, etraf * Yıl, sene * Tahavvül, inkılâb * Geçmek * Bir hâlden bir hâle dönmek * Rücu etmek * Sıçramak * Hile
HAVL-İ HAVELÂN Zekâtın lüzumu için; bir mal üzerinden, bir sene geçmiş olması
HAVLA´ Gözü şaşı olan kadın (Müz: Ahvel)
HAVLE (HAVÂL) Çok fazla döndürmek veya dönmek
HAVLEKA "La havle velâ kuvvete illâ billah" demek
HAVLÎ Bir yıllık
HAVM Deve sürüsü * Devretmek
HAVMANE (C: Havâmin) Çok sağlam yer
HAVME Tasarruf dâiresi
HAVN Hıyanet etmek, hâinlik yapmak
HAVR Rücu etmek, dönmek * Eksiltmek, noksan etmek
HAVRA Yahudi mâbedi, sinagog * Mc: Pek gürültülü yer
HAVRA (Ahver´in müennesidir) Çok beyaz veya çok beyaz gözlü Ahu gözlü kadın
HAVRAN Şam diyarından bir yerin adı * Balıkesir´in bir ilçesi
HAVREM Ayak ovup kir gidermekte kullanılan, kırmızı renkli delikli taş
HAVREME Burun ucu
HAVS Geceleyin istemek
HAVS Ayrılmak * "Haysü" mânâsına zarf-ı mekân için lügattır
HAVSA Bağır * Bağırın yanındakiler
HAVSA´ Bir gözü beyaz, bir gözü siyah olan koyun
HAVSA´ Karnı sarkık olan kadın (Müz: Ahves)
HAVSAL Havuzun kenarında suyun durulduğu yer
HAVSALA Zihnin bir şeyi kavrama derecesi Anlayış Akıl * Tıb: Kuş kursağı Karın boşluğu Cevf * Mide
HAVSALA-SUZ f Takati kaldıran, tahammülü mahveden
HAVSERE Araptan bir kabile
HAVŞEB Köstek yeri
HAVTA´ Tavşan yavrusu * Bir nevi sinek * Delil
HAVTEK(Î) (C: Havâtik) Kısa boylu
HAVTEL Büluğa eren oğlan * Bağırtlak yavrusu
HAVV (HUVV) Bal, asel
HAVVA Hz Adem´in (AS) muhterem zevcesi, eşi * Rengi esmere mâil kadın * Yalancı, kezzab
HAVVAS Hurma yaprağı satan kişi * Hurma yaprağından zenbil yapıp satan kişi
HAVVAT Bahadır, çeri, kahraman, öncü
HAVYA Madenlerle yapılan kaynak işlerinde, lehimin eritilmesinde kullanılan âlet Lehimi eritebilmesi için sıcak olarak kullanılması gereken bu havyaların çoğu elektrikle ısıtılır
HAVYAR Balık yumurtası Mersin balığı yumurtasından yapılan siyah, mugaddi ve leziz bir madde
HAVYE Tıb: Yaranın etrafındaki kabarık etler
HAVZ Suya girme * Sakınılacak işe girişmek * Başlamak
HAVZ Seri sevk, yeynilik, sür´atli oluş, hızlılık
HAVZ Cem´ etmek Bir şey ilâve etmek
HAVZ (C: Hıyâz) Hususi suretle yapılan su havuzu
HAVZ-I HAYAL Hayal havuzu
HAVZ-I KEBİR Fık: Büyüklüğü 45 - 50 metre kare genişliğinde olan akmayan, durgun su bulunan havuzdur Genişliği bu ölçüden küçük olursa ona havz-ı sagir denilir
HAVZ-I KEVSER Kevser havuzu (Bak: Kevser)
HAVZA Coğ: Açık ve düz deniz kıyısı Kenar * Memleket * Taraf * Sınır için: Bir şeyin çevresi içinde olan
HAVZA Bir hükümetin idaresi altında bulunan bütün ülkeler
HAVZAA Kumluktan alınmış bir miktar kum
HAVZAN Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek Nilüfer çiçeği * Tarhun otu
HAVZE Nâhiye * Cemaat, topluluk
HAVZERÎ Birbirinden ayrılmayı istemek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HAY f Eyvah! Vay!
HAYA Hicab, utanma, edeb, ar, namus Allah korkusu ile günahtan kaçınmak
HAYA Yağmur * Ucuzluk
HAYADAR f Utangaç, çekingen, mahcub
HAYADİD (Haydud C) Haydutlar, eşkiyalar
HAYA-HUY f Çığlık, vâveyla * Çalıp eğlenmeden çıkan gürültü, ses
HAYAL (C: Hayâlât) Zihnen tasarlanan şey Hakikatı bilinmeyip akılla tasarlanan veya gölgeli görünen şey * Asıl olmayan ve akıldan geçen fikir
HAYAL-İ BEŞER İnsan hayali
HAYAL-İ FENER Sihirbaz feneri denilen ve resimli camları olan ve bu resimleri duvara aksettiren fenere benzer bir âlet * Mc: Son derece vücutça zayıf olan kimseler için kullanılır
HAYAL-İ HÂİL Korku ve dehşet veren hayal
HAYAL-İ SEFİD f Beyaz hayal
HAY´AL Yakasız gömlek
HAYALÂT (Hayal C) Hayaller, hülyalar
HAYALÂT-I ÂLİYYE Yüksek ve âli hayaller
HAYALEN Hayal olarak Zihinde tasarlayıp canlandırarak
HAYALET Göze görünen hayal, karaltı
HAYALÎ Hayale âit Hayale mensub ve müteallik * Hayal, yahut halk dili ile "Karagöz" oynatanlar
HAYALİYYUN (Hayalî C) Romantik şâirler, hayalî yazarlar
HAYALİYYUN MEZHEBİ Aslı olmayan ve hayalde tasavvur edilen şeyleri, gerçek olduğunu vehm edenlerin mesleği
HAYAL-PEREST f Hayalî şeylerle çok uğraşan Çok hayal kuran Dalgın Olmayacak şeylerle avunan
HAYAL-PERESTLİK Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek
HAYAL-PERVER f Hayale düşkün
HAY´AME Yaramaz huylu, kötü mizaçlı
HAYAT Dirilik Canlılık Yaşama Sağlık * Fık: Allah (CC) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır Bu, Hak Teâlâ´nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır (Bak: Meratib-i hayat) (Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi hem en büyük neticesi hem en parlak nuru hem en lâtif mâyesi hem gayet süzülmüş bir hülâsası hem en mükemmel meyvesi hem en güzel zineti hem sırr-ı vahdeti hem rabıta-i ittihadı hem en yüksek kemali hem en güzel cemali hem kemalatın menşei hem san´at ve mahiyetçe en hârika bir ziruhu, hem en küçük bir mahluku bir kâinat hükmüne getiren mu´cizekâr bir hakikatı, hem güya kâinatın küçük bir zihayatta yerleşmesine vesile oluyor gibi; koca kâinatın bir nevi fihristesini o zihayatta göstermekle beraber, o zihayatı ekser mevcudatla münâsebettar ve küçük bir kâinat hükmüne getiren en harika bir mu´cize-i kudrettirHem hayatın hakikatı altı erkân-ı imaniyeye bakıp, mânen ve remzen isbat eder Yâni, hem Vâcib-ül Vücud´un vücub-u vücudunu ve hayat-ı sermediyesini hem dar-ı âhireti hem hayat-ı bâkiyesini hem vücud-u melâike hem sâir erkân-ı imaniyyeye pek kuvvetli bakıp iktiza eden bir hakikat-ı nuraniyyedir Hem hayat, bütün kâinattan süzülmüş en sâfi bir hülâsası olduğu gibi, kâinattaki en mühim bir maksad-ı İlahî ve hilkat-ı âlemin en mühim neticesi olan şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbeti netice veren bir sırr-ı azamdırEvet bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediyye olduğu gibi, bir meyvesi de hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyi´ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve ibadet ve hamd ise hayatın meyvesi olduğu gibi kâinatın gayesidir Ve bundan anla ki; bu hayatın gayesini "rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârâne nimetlenmektir" diyenler, gayet çirkin bir cehaletle, münkirâne, belki de kâfirâne, bu pek çok kıymettar olan hayat nimetini ve şuur hediyesi ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip, dehşetli bir küfran-ı nimet ederler L)(Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatın varlığı bilinir Her birisi birer keşşaftır M)(Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten kaçarsan; kat´iyyen bil ki: Hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır O dakikadan evvel, bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-yı dünyeviye, o dakikada meyyittir, ölmüştür O dakikadan sonra, bütün zamanın ve onun mazrufu o dakikada ademdir, hiçtir Demek güvendiğin hayat-ı maddiye, yalnız bir dakikadır Hattâ bir kısım ehl-i tedkik "Bir âşiredir, belki ân-ı seyyaledir" demişler İşte şu sırdandır ki; bazı ehl-i velâyet, dünyanın dünya cihetiyle ademine hükmetmişler Madem böyledir; hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları var Senin için meyyit olan mâzi, müstakbel, onlar için hayydır, hayatdar ve mevcuttur S)(Vücudun kemali hayat iledir Belki vücudun hakiki vücudu hayat iledir Hayat vücudun nurudur S)(Hayatı veren O´dur Ve hayatı rızık ile idame eden de odur M)
HAYAT-I ALİL Hasta ömür, hastalıklı hayat
HAYAT-I ASKERİYYE Askerlik hayatı
HAYAT-I HUSUSİYYE Hususi hayat, özel hayat Şahsa ait hayat
HAYAT-I İNSANÎ İnsana ait hayat
HAYAT-I TAKDİRİYYE Huk: Ana rahminde bulunan çocuğun hayatı
HAYAT Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa * Avlu
HAYAT-BAHŞ f Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren
HAYAT-ENGİZ f Yaşamaya zorlayan, yaşatan
HAYAT-FEZA (EFZA) f Hayat artırıcı, hayat bahşedici (Bak: Fezâ)
HAYATÎ Hayata ve yaşamağa ait Hayatla alâkalı Hayat için mecburi olan * Mc: Çok önemli bir şeyin bağlı bulunduğu başka bir şey Temel
HAYATİYET Canlılık Hayat işaretinin, alâmetinin görünür olması
HAYATİYYUN Biyoloji âlimleri
HAYAVİYE Hayatla alâkalı âza (Hayeviye diye de okunur)
HAYBER Arap Yarımadasında Hicaz bölgesinin doğu sınırında ve Medine-i Münevvere´nin 170 km kuzeyinde bir kasabadır Evleri, yüksek bir kayanın üzerinde kurulmuş olan bir kalenin etrafında bulunur Hicretin yedinci senesinde vuku bulan Hayber Gazası ile meşhur olmuştur Aynı sene içinde Hz Resulullah Efendimiz, Hudeybiyeden döndükten sonra binikiyüz piyâde ve ikiyüz süvari ile Hayberin fethine gitmiştirHayberin eski ahalisi yahudi olup, fetihten sonra haraca bağlanarak vatanlarında bırakılmışlar ise de, Hz Ömer (RA) Peygamberimizin son hastalıklarında "Arap Yarımadasında iki din birleşemez" dediğini işittiğinden, daha sonra halifeliği zamanında bu hadise istinaden bütün yahudileri çıkarıp Şam´a naklettirmiştir
HAYBET Mahrumiyyet İsteğine erememek Me´yus ve mahrum olmak
HAYBET-ZEDE f Sıkıntıya uğrayan, kedere düşen, kederli olan
HAYD (C: Hayud-Ahyâd) Uzanmış büyük dağ burnu
HAYDA´ Sıcak günlerde uzaktan görenin su sandığı serap
HAYDAR Yiğit, cesur, kahraman * Hz Ali´nin (RA) bir nâmı, * Arslan, gazanfer
HAYDAR-I KERRÂR Hz Ali * Kahramanca döne döne düşmana saldıran
HAYDARANE f Hz Ali gibi Kahramanca, yiğitçe, cesurca
HAYDARÎ Kahramanlık, cesurluk, yiğitlik Arslanlık * Eskiden bazı esnaf ve köylülerin giydikleri kolsuz aba, hırka
HAYDARİYYE Hırkanın altına giyilen kısa ve kolsuz elbise
HAYDE Meyletmek, yönelmek, eğilmek * Hakdan ve doğru yoldan ayrılmak
HAYDEB Ulu ve yüce yol
HAYDO (Kürdçede ism-i tasgirdir) Haydar demektir (Ali´ye Alo denmesi gibi)
HAYDUD (Haydut) Yol kesici Dağ hırsızı Eşkiya
HAYE f Yumurta * Haya, husye
HAYED Gölgesinden ürken eşek
HAYENDE f Ağızda çiğneyen
HAYESAN Doğru yoldan dönmek, udul etmek * Nefret etmek
HAYEVAN (Bak: Hayvan)
HAYEVÎ Canlı (Bak: Hayaviye)
HAYF (Hayfâ) Emansızlık Haksızlık Zulüm Cevr (Vah vah, yazık, eyvah, yazıklar olsun meâlinde söylenir)
HAYF Gözün birisi birine muhalif olmak
HAYFANE (C: Hayfân) Alacalı çekirge * Ayakları uzun olan at
HAYFES Kısa adam
HAYHAY t Baş üstüne, seve seve yaparım, öyle ya!, şüphesiz, elbette (gibi mânâlara gelir)
HAYIFLANMAK Acınmak, üzülmek Esef etmek
HAYIR Hayrette kalan, mütehayyir Şaşıran * Birikmiş su
HAYIRSEVER İyilik ve yardım etmesini seven
HAYİA Şiddetli ses
HAYİC Âşık, hayran * Mest olmuş deve
HAYİDE f Çiğnenmiş * Ağızdan ağıza dolaşmış, bayat söz
HAYİDE-GÛ f Değersiz sözler söyleyen kimse * Değersiz şiirler yazan kimse
HAYİH Lâzım olduğu halde mevcud olmayan nesne
HAYİL Kısır olan hayvan * Engel, mâni * Hicâb
HAYİM Suyu, tahmin ettiği yerlerde arayıp bulamamak * Susuz, atşân
HAYİR Mütehayyir kimse * Toplanmış su
HAYİŞ Sık bitmiş olan hurma ağaçları
HAYİZE Aybaşısı olan kadın (Bak: Hayz)
HAYK Kaplamak
HAYK Sallanmak * Dokumak * Tesir etmek, etkilemek
HAYKAN Büyük ve kalın olan * Kısa boylu bir kimsenin yürümesi * Omuzunu oynatmak
HAYKATAN Türraç kuşunun erkeği
HAYL At At sürüsü * Atlı sürüsü * Zümre, güruh * Düşünmek, hıfzetmek
HAYL-İ ADÜV Düşman sürüsü, düşman güruhu
HAYL Kuvvet Havl
HAYLA´ Cin taifesinden bir nesne * Sırtlan * Korku
HAYLE Keçi sürüsü
HAYLE Zannetmek, sanmak
HAYLİ f Oldukça Epeyce Çok Bir takım Kesir Bol
HAYLULET Kibir * Taazzum Gurur * Su-i zan * Korkmak Tevehhüm etmek
HAYLULET Yolu kapamak * Araya girme İki şey arasına girip hicab olmak
HAYLULET-İ ARZ Ay tutulması Dünyanın güneşle ay arasına girerek güneş ışığına perde olması
HAYM Yaramazlık yapmak
HAYMANA Başıboş hayvanları haylayıp salıverdikleri çayırlık yer * Ankara´nın bir kazası
HAYME Çadır
HAYME-İ KEBUD Mavi çadır * Mc: Sema, gök
HAYME-GÂH (Haymegeh) f Çadır kurulan yer
HAYME-NİŞİN Çadırda oturan Göçebe
HAYMÎ Çadır biçiminde olan
HAYMUME Korkaklık, cübün
HAYN Helâk olmak
HAYNUNET Yakın olmak, yaklaşmak
HAYR Meşru iş Faydalı, nurlu ve sevablı amel Halkın rağbet ettiği akıl, ilim İbadet, adalet, ihsan, mal gibi nimet (Bak: Hayrat)
HAYR-UL BERİYYE Halkın hayırlısı Hz Muhammed (ASM)
HAYR-UL BEŞER İnsanların en hayırlısı olan Hz Muhammed (ASM)
HAYR-UL ENAM (Bak: Hayr-ül Vera)
HAYR-UL FÂSİLÎN Âdil olanların, hâkimlerin en hayırlısı
HAYR-UL HALEF Hayırlı evlâd Babasını hayırla andıracak evlâd
HAYR-İ MUKAYYED Bir kimseye hayırlı olduğu halde, diğer bir kimseye göre zararlı ve şer olan şey
HAYR-UL UMUR İşlerin en hayırlısı
HAYR-UL VERA (Hayr-ül Enam) Halkın hayırlısı Mahlukatın en hayırlısı olan Hz Muhammed (ASM)
HAYR Sakınmak * Büyük avlu
HAYRAN Takdirkârlığından dolayı şaşa kalmış Çok takdir etmiş Çok beğenmiş
HAYRAT (Hayr C) Sevap için Allah rızâsı yolunda yapılan iyilikler HasenelerHayır iki çeşittir Birincisi: Mutlak hayırdır; her halde, herkes için rağbet edilir ve sevilir, herkes için iyidir İkincisi: Mukayyed olan hayırdır; birisinin yanında hayır olan, başkası için şer olabilir İsraf ve sefâhette kullanılan çok mal gibiİlmî, imanî, dinî, manevî ve maddî çok hayır ve menfaat verenlere de ehl-i hayır denir
HAYRE (C: Hayrât) İyilik, kerem * Her nesnenin iyisi
HAYR-ENDİŞ f İyilik düşünen, hayırlı iş düşünen
HAYRET Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak Şaşkınlık Ne yapacağını bilememek
HAYRET-İ SIRFE Tam bir şaşkınlık
HAYRET-BAHŞ f Hayret veren, şaşırtan
HAYRET-BAHŞÂ f Hayret veren, şaşkınlık veren, hayrete düşüren
HAYRET-ENGİZ f Hayret veren Hayret içinde bırakan
HAYRET-FEZÂ f Hayret veren, hayreti artıran
HAYRET-NÜMÂ f Hayret gösteren, hayret veren
HAYRET-ZEDE f Hayrete düşmüş ve şaşırmış olan
HAYR-HAH f Hayır sâhibi Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen Allah rızası için ilm-i Kur´an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven
HAYR-HAHÎ f İyilikseverlik, hayırhahlık
HAYRİ (Hayriye) Hayra âit Hayırla alâkadar
HAYRİYET Hayırlılık Hayırlı olmak
HAYS Saygı, hürmet, itibar * Alâka, ilgi Cihet, itibar
HAYS Darlık * Udûl etmek, doğru yoldan çıkmak
HAYS Hayvan leşinin kokması * Bir kimseyi aldatmak * Sözde durmamak, ahid bozmak * Fâsid olmak
HAYS Az, kalil
HAYS Karıştırmak, halt
HAYSAL Patlıcan
HAYSE Hurmayı yağla ve keşle karıştırmak
HAYSE-BEYSE İleri gidip geri gelmek, bir halde durmak * Karışıklık * Şiddet ve darlık
HAYSEFUCE Gemi dümeni
HAYSİYET İtibar Şeref Değer Kıymet Derece Câh Mesned Mertebe
HAYSİYET-ŞİKEN f Haysiyet kıran
HAYSÜ İtibariyle, bakımından * Hangi yerde Hangi
HAYSÜ LÂYEŞ´UR Hissedilmeksizin Bilinmedik, duyulmadık cihetten
HAYŞ Nefret etmek
HAYŞE (C: Huyuş) Yaramaz keten ipliğinden dokunmuş bez
HAYŞUM Geniz (burun) kovuğu Nunlu sesler, gunne buradan çıkar (Tecvidde bahsedilmiştir)
HAYŞUMÎ Genizden gelen
HAYT İp Kalın ip * İplik Bağ * İki şeyi birbirine bağlayan * Dikiş dikmek * Tanyeri ağarması
HAYT-UL EBYAZ Fecir zuhurunda ufukta ip şeklinde görülen beyazlık
HAYT-UL ESVED Güneş battıktan sonra ufakta görülen siyahlık
HAYT-I NURANÎ Nurlu bağlantı Nurâni râbıta
HAYTA Serseri, serkeş kimse * Ask: Osmanlılarda görevli bir sınıf askere verilen ad Hayta birlikleri, üstün savaş kabiliyeti olan askerlerden kurulur, lüzumunda düşman topraklarına akın yapmak için de kullanılırdı Sonraları düzenleri bozulduğunda eşkiyalığa başladılar; bundan dolayı "hayta" kelimesi haydut ve haylaz anlamında kullanıldı
HAYTA şefkat
HAYTA´ Deve kuşlarının uzun boyunlu olanı
HAYTA Kazık
HAYTEL Kedi
HAYTEUR Bir vaziyette durmayan * Arslan * Kurt * Belâ * Cin tâifesinden bir nesne * Bir su böceği
HAYTÎ Tel şeklinde olan
HAYU f Salya, tükrük
HAYUNET Vakit yaklaşma
HAYVAN Canlı şey, insanla beraber her canlı * İnsan olmayan idraksiz canlı yaratık * Yük kaldıran, araba çeken ve binilen hayvan, beygir, katır vs * Mc: Akılsız ve idraksız insan, ahmak (Aslı "Hayevan"dır)
HAYVAN-I BERRÎ Karada yaşayan hayvan
HAYVAN-I NÂTIK Konuşan hayvan (İnsan)
HAYVANAT (Hayvan C) Hayvanlar
HAYVANAT-I BAHRİYYE Deniz hayvanları, denizde yaşayan hayvanlar
HAYVANAT-I BERRİYYE Kara hayvanları, karada yaşıyan hayvanlar
HAYVANAT-I EHLİYYE İnsanlara alışık olan hayvanlar, evcil hayvanlar
HAYVANAT-I VAHŞİYYE Vahşi hayvanlar, yabani hayvanlar
HAYVANÎ Hayvana, diriye âit ve ona müteallik
HAYVANİYYET Hayvanlık, canlılık, zihayat olmak Akıl ve idrakten mahrumiyet
HAYY Diri, canlı, sağ * Bir şeyi cem´ ve ihraz eylemek
HAYY-ÜL KAYYUM Varlığı, diriliği her an için olup, gökleri, yerleri her an için tutan, daimî her şeye her hususta iktidarı yeten Allah (CC) (Bak: İsm-i A´zam)
HAYY-I MEYYİT Ölü halinde canlı * Mc: Hiçbir işe yaramayan, hakiki vazifelerini yapmayan insan
HAYYÂKALLAH Allah seni yaşatsın Allah ömrünü uzun etsin, meâlinde ve dua makamında söylenen bir tâbirdir
HAYYAL (Hayl den) At terbiyecisi, at yetiştiren
HAYYAL Dalavereci, hileci, hilekâr
HAYYALE Fikir sahipleri
HAYYAM Çadırcı
HAYYAT Terzi Dikiş diken sanatkâr
HAYYAT-I MÂHİR Usta terzi Terzi ustası
HAYYAT (Hayye C) Yılanlar
HAYYATÎN (Hayyat C) Terziler, dikiciler
HAYYE Gel Haydi
HAYYE (C: Hayyât) Yılan
HAYYE-ALEL-FELAH Felaha gelin Toplanın hayır ve ni´metlere, ebedi selâmete Allah huzuruna gel Refah ve itmi´nana mucib olacak namaza yetiş (Bak: Felah)
HAYYEHELE Acele et (mânasınadır)
HAYYEN Diri olarak Diri, canlı olarak canlı olduğu halde
HAYYEN MEYYİTEN Ölü ve diri olarak
HAYYİR (C: Ahyâr) Çok hayırlı * Her zaman iyilik yapan kimse Hayırsever, iyiliksever
HAYYİZ Yer * Cihet, yön * Mekân Vüs´at (Cismin kapladığı hacim)
HAYYUT Erkek yılan
HAYZ (C: Hiyaz) Kadınlara mahsus aybaşı Kadının âdet hâli Böyle bir kadına hayize denir (Kadını döl yatağı denen rahminden, bir hastalık veya çocuk doğurma sebebi olmaksızın, muayyen müddetlerde kan gelmesine o kadının "aybaşısı" denir Buna ve kan geldiği müddete de hayız müddeti denir İslâmiyetçe, bu halde bulunan bir kadın, namaz kılamaz, oruç tutamaz ve cinsî münasebette bulunamaz, haramdır)
HAYZA Tıb: Kolera denilen hastalık
HAYZERAN Halk dilinde hezâren denilen bir cins sıcak iklim kamışı ki, sandalye vs yapımında kullanılır
HAYZERANE Gemi durak yeri, iskele, liman
HAYZERÎ (HAYZELÎ) Dura dura yürümek
HAYZEYUN Yaşlı, acûz, ihtiyar
HAYZUM (C: Hayazim) Göğüs tahtası
HAZ´ Muhalefet etmek * Taksim etmek, bölmek, paylaştırmak
HAZA Bu Şu O * Gr: İşaret zamiri
HAZA´ Asmacık denilen otun tohumu (Sara hastalarına iyi gelir)
HAZA´ Kesme, yarma, ameliyat
HAZAB Odun * Yakacak nesne
HAZABÎ (Hizbâ C) Arızalı topraklar, engebeli yerler
HAZAD Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken
HAZAFİR (Hizfâr - Hazfur C) Cânibler * Bir kavmin meşhurları, ileri gelenleri, şereflileri * Hepsi Tümü Mecmu´u
HAZAİN (Hazine C) Hazineler
HAZAİN-İ MEDFUNE Gömülü hazineler
HAZAİR (Hazire C) Duvar veya çitle çevrilmiş ağıl * Etrafı duvarla çevrili olan mezarlıklar
HAZAKAT İhtisas Meharet peyda etmek Üstad olmak Bir san´atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak
HAZAL Selem ağacının kökünden çıkan bir nesne ki, suda ıslatıp yerler
HAZALAN (Bak: Hizlân)
HAZAM Sür´atle yürümek, hızla yürümek
HAZAMA´ Kulağı enine yarılmış keçi
HAZAMİ Güzel kokulu bir ot
HAZAN Güz Sonbahar * Solgun
HAZANDİDE f Güz mevsimini görmüş, yaprakları sararmış solmuş
HAZANE Mc: Gönül, kalb, yürek
HAZANGÂH f Hazan yeri * Dünya Göçecek âlem
HAZANÎ f Sonbahar ile alâkalı, güz mevsimine ait
HAZANİSTAN f Sonbahar görmüş, sararıp solmuş yer
HAZANLİKA f Soluk yüzlü, sararmış, solmuş Hazân yüzlü
HAZANNÜMA f Sonbahar görünüşlü * Mc: Hüzün ve keder verici
HAZANRESİDE f Sonbahara erişmiş, solup sararmış
HAZAR Bir şeyi bir kimseye vermeyip men ve hacr etmek
HAZAR Tahta ve kereste kesmeğe mahsus su ile işler büyük bıçkı
HAZAR Sulh zamanı Barış zamanı * Bir kimsenin huzuru, yakını * Mukim olmak Yolcu olmamak
HAZAR VE SEFER Barış ve muharebe zamanı * Evde mukim olma ve yolculuk
HAZARET (Bak: Hadâret)
HAZARÎ Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait Şehirli * Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik Barış ve güvenle alâkalı
HAZAZ Yosun
HAZAZE Tıb: Bulaşıcı, müzmin bir cilt hastalığı olup sonradan bağırsaklara geçerse öldürücü olur
HAZB Hayvanın memesi şişip emziğinin deliklerinin dar olması * Ucuz olmak
HAZB Boyamak
HAZB Yetişmek
HAZBAZ Sinek * Bir ot adı
HAZD Ağaçtan diken koparmak * Ağacın kabuğunu soymak * Çok hızlı ve şiddetle yemek yemek
HAZEF Çamurdan yapılmış olup ateşte pişirilen şeyler Çanak, çömlek
HAZEF Eski yazıda hepsi noktasız harflerden müteşekkil olarak yazılan şiirler ve nesirler Hüner göstermek için bu şekilde yüz beyitlik kasideler yazan şairler vardı
HAZEFE (C: Huzef) Hicaz vilayetinde olan siyah renkli bir cins küçük koyun
HAZEFÎ Çanak çömlek ile alâkalı
HAZEFİYYE Çanak çömlek gibi topraktan yapılan şeyler ve bunları yapma san´atı
HAZEF-PARE f Çanak çömlek parçası, kırığı
HAZEF-RÎZE f Çanak çömlek parçası
HAZEL Gayret * Men etmek, engel olmak
HAZEL Göz kapaklarında olan kabarcıklar
HAZELAN Kızgın kimsenin yürümesi
HAZELAT (Hazele C) Alçaklar, âdiler, kalleşler
HAZELE (Hâzil C) Alçaklar, kalleşler, yüzsüzler
HAZEM Göğüs kemiği * Davarın karnının ve böğrünün dolu olması
HAZEM Dizme, sıralama * Edb: İlk beytin ortasına birden dörde kadar harf ilâve etme
HAZEME Kısa boylu kadın
HAZEME (C: Huzem) Kabuğundan ip ve urgan yapılan bir ağaç cinsi
HAZEN (Hüzn) Keder Tasa Gam
HAZEN f Baldız
HAZEN (C: Hızân) Etin kokması * Toplamak, cem´edip yığmak * Gizlemek, saklamak
HAZER Çekinme Zarar verebilecek şeyden kaçınma Korunma
HAZER Vahşi hayvanların yediği et
HAZER Gözün dar ve küçük olması * Kabile * Cemaat
HAZERAT (Hazret C) (Bak: Hazret)
HAZEVAN Eti birbiri üstüne yığılıp cem´olmuş olan etli nesne
HAZEVVER Kısa boylu kimse
HAZF Aradan çıkarma, çıkarılma Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme * Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek * Mahvetmek * Vurmak * Atmak
HAZF Parmağıyla taş atma
HAZHAZ Seri, sür´atli, hızlı
HAZHAZ Kavi, sağlam
HAZHAZ Sütü çoğaltır nesne * Bir nevi katran
HAZHAZA Sallama, el ile harekete getirme
HÂZI´ (Huzu dan) Alçak gönüllü, mütevâzi olan
HÂZIÂNE Mütevâzi olarak, alçak gönüllülükle
HÂZIK Mehâretli, işinin ehli, mütehassıs (Bak: Hazâkat)
HÂZIK-I MÜTEDEYYİN Dindar ve iyi mütehassıs (Dindar ve iyi mütehassıs doktor için söylenir)
HAZIK Süngü demiri
HAZIK (C: Havâzik) Mesti dar olan * Cânip, taraf
HAZIKANE Mâhirâne, mâhir ve usta olan bir kimseye yakışacak şekil ve surette
HAZIKIYYET Mâhirlik, ehillik, ustalık, hâzıklık
HAZIM Hazmettirici, sindirici
HAZIM Kesici, kesen
HÂZIM İhtiyatlı, akıllı, işinde gözü açık olan
HÂZIMÂNE İhtiyatlı davranan adama yakışır şekilde
HAZIMLI Mc: Tahammüllü, müsamahalı, tolerans sahibi
HAZINA Emzirici, emziren Dadı
HAZIR Huzurda olan, göz önünde olan Amade ve müheyya olan Gaib olmayan * Müstaid olan
HAZIR Hazer eden Korkup çekinen
HAZIRA şehirli, medeni * Bir yerde mukim olmuş, bir yere yerleşmiş
HAZIRBAHŞ f Hazırlanmış, hazır olmuş * Hazır ol! emri
HAZIR Bİ-L-MECLİS Mecliste hazır olan adam
HAZIRCEVAP Her söze derhal ve düşünmeden münasib cevap veren kimse
HAZİRÎN (Hâzır C) Meydanda, gözönünde olanlar, huzurda bulunanlar
HAZIRLÖP Kabuğu içinde suda pişip katılaşmış yumurta * Mc: Emek sarfetmeden elde edilen kazanç
HAZIRÛN Meydanda olanlar, gözönünde olanlar Mevcut ve hazır olanlar
HAZIR U NAZIR Her yerde hazır olup, bilen ve gören, yardım eden veya herkese lâyık cezasını veren Allah (CC)
HAZÎ Kâhin, keşiş, papaz
HAZÎ Sarkıklık
HAZÎ Ateş yakmak
HAZÎK Kesilmiş olan
HAZİL Yüzsüz, alçak, âdi, dönek, kalleş
HAZİLE Kenarlarında kirpik bulunmayan kırmızımsı gözkapağı
HAZİM Basiretli, tedbirli* Göğüs Göğüs ortası
HAZÎM Sarhoş İçki içip akli müvazenesini kaybetmiş olan
HAZİM Sür´atle kesen * Çok çabuk yeyip bitiren * Düşmanı hezimete uğratan
HAZÎM Keskin kılıç
HAZİMANE f Tedbirli ve basiretli hareket eden
HAZÎN Hüzünlü Keder meydana getiren Acı uyandıran
HAZİN (Hızane den) Hazine nâzırı Bekçi
HAZİNE Define * Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer
HAZİNE-İ ÂMİRE Tar: Para işlerini yönetmek üzere kurulmuş olan müesseselerden birinin adı Osmanlı Devleti´nin kuruluş devrelerinde para işleri "Beytülmal" denilen ve "Defterdar" adı verilen bir memurun idaresinde iken, sonraları teşkil olunan yeni idarelere göre çeşitli adlar verilmiştir Hazine-i âmire, devlet kasası yerinde de kullanılırdı
HAZİNE-İ DEVLET Devlet hazinesi Maliye idaresi
HAZİNE-İ EMİRİYE Maliye dairesi
HAZİNE-İ EVRAK Evrak hazinesi Arşiv
HAZİNE-İ HÂSSA Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlet bütçesinden padişaha maaş sağlayan ve saraya ait gelirlerin toplandığı malî bir müessese
HAZİNE-İ HÜMAYUN Hazine-i Hümayun´da bulunan savaş eşyasından bir kısmının manevî değeri büyüktü Diğer kısmının ise maddî değeri fazla idi (Savaşlarda ele geçirilen kıymetli ganimet, padişahlardan kalmış olan değerli eşyalar gibi) (OTDS)
HAZİNE-İ MİLLET Millet hazinesi * Maliye idaresi
HAZİNE-İ TECEDDÜD Yenilik hazinesi Çok yeniliklere sebeb olan
HAZİNEDAR f Malı muhafazaya me´mur olan
HAZİNEDARÎ f Hazinedarlık
HAZİNE KETHUDASI Tar: Yavuz Sultan Selim Han zamanında kurulan hazine kethudâlığı, saraya girip çıkan demirbaş eşyanın korunup saklanmasıyla mes´ul idi Bu müessesenin başında bulunan memura da hazine kethudâsı denilirdi
HAZİNE-MÂNDE f Şahıs üzerinden kaydı silinerek devlet hazinesine kalan mal veya para
HAZÎR Su sesi, su şırıltısı
HAZİR Korkan, korkak,
HAZİR Takdir eden * Ekşimiş süt
HAZÎRE Etrafında duvar veya çit bulunan ağıl, bahçe * Mezarlık
HAZÎRET-ÜL KUDS Cennet bahçesi Peygamber ve evliyanın ruhlarının toplandığı yer
HAZÎRE Az cemaat * Asker bölüğü * Yara içinde toplanan kan ve irin
HAZÎRE Eti ufak ufak doğrayıp, çok su ile çömlek içinde pişirip erimeye yakın olduğu anda üzerine un koyup karıştırarak yapılan yemek (İçinde et olmayınca "aside" derler)
HAZİYY Mertebeli, değerli kişi * Yarış atlarının sekizincisi
HAZÎZ Bahtiyar Mes´ud Saâdetli Nasibi olan
HAZİZ (Bak: Hadıyd)
HAZK Hapsetme * Darlık * Men´etme
HAZK Nişan vurmak * Kuşun terslemesi
HAZK Bağlamak
HAZKA Mahâret, ustalık, mâhirlik
HAZL Badruç adı verilen ot
HAZL Kat´etmek, kesmek
HAZL Terk etmek * Rezil, rüsvay etmek
HAZM Midedeki yenen şeyleri eritmek, sindirmek Vücuda yarayacak hale getirmek * Birisine ansızın hücum etmek * Ansızın bir şey üzerine inmek * Birisinin hakkını, malını gasb ile alıp zulmeylemek * Münasebetsiz bir hale, güce gidecek bir vaziyete düşenin kendi nefsini zaptedip tahammül etmesi ve sabreylemesi* Taze olmak * Kırmak(İslâm hükemasının Eflâtun´u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dâhi-i meşhur Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız Tıp noktasında, $ âyetini şöyle tefsir etmiş Demiş: $Yâni "İlm-i Tıbbı iki satırla topluyorum Sözün güzelliği kısalığındadır Yediğin vakit az ye Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme Şifa, hazımdadır Yâni, kolayca hazmedeceğin miktarı ye Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir" L)
HAZM-I NEFS f Tahammül etmek Nefsini kırmak Meydana gelen kendi ile alâkalı gördüğü bir kusuru kendi üzerine almak Sabreylemek Sindirmek
HAZM Cem´etmek, toplamak * Zaptetmek * Kast etmek * Bağlamak * Yumuşak yüksek yer * Sağlam re´y Doğru ve kat´i karar * Basiretle hareket etmek
HAZM Kat etmek, kesmek * Yab yab yürümek * Hızlandırmak
HAZN Sağlam yer * Kabile ismi * Arap beldeleri
HAZNE Hazine * Depo
HAZR Bir şeyi takdir ve tahmin etmek, nazar ile tahmin etmek * Çehresini ekşitip çirkin olmak
HAZRA´ Küçük ve dar gözlü kadın (Müz: Ahzer)
HAZREC Sert rüzgâr * Güney rüzgârı
HAZREKA Darlık
HAZRET (Huzur dan) Ön Kurb Pişgâh * Hürmet maksadı ile büyüklere verilen ünvan; "Hazret-i Kur´an, Hazret-i Peygamber, Hazret-i Üstad, Paşa Hazretleri" gibi
HAZRET-İ RİSALET Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) bir ismi
HAZREVAT (Hadravat, Hadrâ) Yeşillik * Gökyüzü, felek Asuman
HAZUF Sür´atle yürüdüğünden ayağı altından taşlar atılan eşek
HAZUL Kimsesiz Yardımsız olarak her şeyden mahrum sürünmek
HAZUME Sığır, bakar
HAZUN Yaramaz huylu kimse
HAZUR (Hazer den) Çok dikkatli, çok çekingen
HAZV Sarkık olmak
HAZV Kat´etmek, kesmek * Takdir etmek
HAZVA´ Sarkık kulaklı eşek
HAZVE (C: Hazavât-Hızâ) Küçük ok
HAZY Kat´etmek, kesmek
HAZY Birbiri üzerine yığılıp toplanmak
HAZZ Sevinç duyma Hoşlanma Zevklenme Saadet Tali´ Nasib Nimet ve süruru mucib şey
HAZZ Kesme Kısaltma * Kazmak * Yırtmak * Silmek
HAZZ Hafif gövdeli * Bir cins ot
HAZZ (C: Huzuz) Deniz koyunu (denizde olur) * "Vurmak" mânâsına masdar * Duvar üstüne direk koymak
HAZZ Kandırmak
HAZZ Yün
HAZZA´ Nâlin yapıcı, nalcı
HAZZAF Çanak çömlek yapan veya satan
HAZZAL Ehline ve ailesine sarfedecek birşey bulamayan fakir
HAZZETMEK Hoşlanmak, zevk ve lezzet almak

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat H Harfi



H Harfi

HEB (Vehb den) Bağışla, lutfet (mânasına emir, duâ)
HEBA İnce toz * Boş Beyhude Nâfile Faydasız İsraf Ziyan * Aklı az olan
HEBAEN MENSURA Boşuna olarak Faydasız yere dağılmış
HEBAL Avcı, sayyad
HEBB Uykudan uyanmak * Gâib olmak
HEBBAR Çok fazla kılı olan sırtlan veya maymun
HEBBE Vak´a * Zamandan bir asır
HEBBİHÎ Sallana sallana yürüyen kişi
HEBBUR Ufak inci
HEBC Vurmak * Ağırlık
HEBEC Devenin memesinde olan verem
HEBENKA Ayak parmaklarını dikip ökçesi üzerine oturmak
HEBENNEKA Ahmaklığı darb-ı mesel olmuş bir kimsedir * Mc: Zeki ve becerikli olmadığı halde kendini öyle sanan
HEBETA Çukur yer
HEBH Sallanmak
HEBHAB Serap
HEBHEBE Dâvet
HEBHEBÎ Çoban * Hizmete koşan yiğit
HEBÎB Rüzgâr, yel
HEBİD Hanzal otu tohumu
HEBİHA Yürürken sallanan kadın
HEBİR Çukur yer
HEBİT Zayıf, ince deve
HEBİT Korkak kimse
HEBL Ölüm, mevt * Taaccüb makamında kullanılır
HEB-LENÂ Bize lutfet Bize ihsan et, bağışla
HEBR (C: Hübur) Çukur yer * Kesmek * İki dağ arasında olan düz yer * Etli, semiz olmak
HEBRA Şişman kadın
HEBRAKÎ Demirci * Yabani öküz
HEBRE (C: Heberât) Et parçası
HEBREME Obur Yemeğe düşkün * Geveze
HEBS Şâdlık, sürür, neşe, neşat * Döşemek
HEBS Hareket
HEBŞ Cem´etmek, toplamak * Kazanmak, kesbetmek
HEBT (Hübut) İniş Aşağı inme * Aşağı indirme Bir yere inip konmak * Nüzul, illet, maraz * Zayıflama * Bir memlekete birisini dâhil ettirmek * Eksiltmek * Kötü bir hale uğratmak
HEBT Birbiri ardınca vurmak
HEBUL Yavrusu kalmayan deve
HEBUT İniş yer
HEBV Ateşin sönmesi
HEBVE Toz * Tozlu yol
HEBY (HEBYE) Küçük câriye
HEBZ Sür´at yapmak, hız yapmak
HECA (Hece) Dilin ve ağzın bir hareketi ile çıkan bir veya birkaç harf Harflerin sesi Harflerin seslendirilmesi * Elif-bâ sırasına göre dizili harfler Bir sözü harfleri ile söylemek * Şekil Kıyâfet * Yemek * Sükut etmek, susmak
HECACE (C: Hecâcât) Kurbağa
HECAGÛ f Nazım veya nesir yoluyla birinin aleyhinde bulunan Birini zemmeden, bir kimseyi hicveden
HECCAV Çok hicveden Hiciv söyleyen (Bak: Hicv)
HECE (Hecâ) Bir defada söylenebilen, bir veya birkaç harfden meydana gelen sözcük * Harfleri birer birer söyleyerek okuma
HECEF Yaşlı devekuşu * Ağır ve boş kimse
HECEMAT Hamleler, taarruzlar, hücumlar
HECENNA´ Uzun ve şişman gövdeli kimse * Başı dazlak, yaşlı kimse * Başı dazlak olan devekuşu
HECES Gönüle düşen hatıralar
HECE VEZNİ Türklerin eskiden kullandıkları nazım âhengi ölçüsüdür ki, buna "parmak hesabı" da denir Parmak hesabı, Türk edebiyatının başlangıcından XI yy a, yani Türklerin aruz veznini öğrenmelerine kadar Türk nazmının yegâne âhengi idi Aruz vezni kabul edilmekle beraber, hece vezni terkedilmeyerek yine halk edebiyatında kullanılagelmiştir Hece vezninin 3 den 16 ya kadar muhtelif heceli ölçüleri vardır En çok kullanılanları 7, 8, 11 ve 14 lü hecelerdir
HECHECE Çağırmak
HECİ´ Yer yarığı * Derin dere
HECİL İki dağ arasındaki çukurca kısım Vâdi
HECİME Tulukta biriktirilip ekşitildikten sonra içilen ve köremez denilen süt * Yoğurt
HECİN Pek hızlı yürüyen bir cins deve * Arap atı ile diğer cins attan doğmuş melez at
HECİR Yaz mevsiminde öğle vaktindeki sıcaklık * Otun kuruması * Büyük havuz
HECL İki dağ arasındaki çukur ve düz yer * Atmak
HECM Hamle etmek Saldırmak * Büyük kadeh
HECME şiddet, sertlik
HECMET-ÜŞ-ŞİTÂ Kışın şiddeti Soğuğun sertliği
HECMEC Koç
HECR Ayrılık, firak * Tıb: Sayıklamak Hezeyan (Bak: Hicr) * Çok sıcak günlerde öğle vakti
HECR-İ CEMİL Kalben ve fikren onlardan uzak durup fiillerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeğe kalkışmayıp müsamaha, idare ve güzel ahlâk ile hüsn-i muhalefet etmek (ET)
HECS Gönüle düşen hâtıralar
HECV (Hicv) Medh ü senânın zıddı Kötüleme Birisi hakkında kötülemek için söylenen söz veya manzume (Bak: Heccâv)
HEDA Sakin olmak
HEDAD Yemen´de bir kabile
HEDAHÎD (Hüdhüd C) Hüdhüdler, çavuş kuşları, ibibikler
HEDAYA (Hediye C) Hediyeler Lütuf ve ihsanlar Bağışlar
HEDB Meyve toplamak * Davar sağmak
HEDBE Ufak tesbih böceği
HEDCAN Yavaş yürüyüş
HEDD Binayı gürültüyle yıkıp göçürmek Çok ihtiyarlayıp düşkün hâle gelmek * Zayıf ve korkak
HEDDAM Çok keskin kılıç
HEDDE Duvarın yıkılmasından çıkan gürültü
HEDEB Ensiz, uzun ve ince yaprak * Servi yaprağı
HEDEF Nişan noktası * Emel Varılmak istenen gaye * Yüksek, bülend * İri vücudlu adam * Bir işe yaramayan, tembel ve uykucu olan (LR)
HEDEF-İ ÂMÂL Gaye-i hayâl Ulaşmak istenilen hedef
HEDEL Devenin dudağının sarkık olması * Bir şeyi aşağı indirmek
HEDEM Binadan yıkılan taş ve kerpiç
HEDER Boşa gitme Yok yere faydasız giden * Ölüme giden
HEDHED Suâl etmek, sormak * Ötmek * Çocuk sallamak
HEDHEDE Bağırma, ötme * Devenin bağırması, kuşun ötmesi
HEDÎ (C: Hevâdî) Mürşid * Boyun
HEDÎL Erkek güvercin Güvercin sesi
HEDÎR Güvercin kuşlarının ötmesi * Aygırın kişnemesi
HEDİYE Parasız verilen, bağışlanan şey Armağan
HEDİYE-İ DENDÂN Diş kirası
HEDİYETEN Armağan olarak, hediye olarak
HEDİYY (Hediye C) Atiyyeler, hediyeler
HEDK Kırmak
HEDLAK Dudakları sarkık olan
HEDM Yıkmak, harab etmek Parçalamak, mahvetmek * Birisine vurup belini kırmak (Râgibâ, düşmanın aldanma tevazularınaSeyl, divârın ayağın öperek hedmeyler)(Râgıp Paşa)
HEDM (HİDM) (C: Ehdâm) Eski elbiseler
HEDMELE (C: Hedmelât) Ağacı çok olan kumlu yer
HEDN Vakar, ciddiyet
HEDNE Sükun, sessizlik, durgunluk
HEDR Galeyan etmek * Ot büyümek * Güvercin ötmek
HEDS Sürmek * Reddetmek * Haykırıp bağırmak
HEDUC Eserken gümleyen rüzgâr
HEDY Cenab-ı Hakk´ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif´e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban
HEFAF Hafif berrak nesne
HEFAFE Parlamak
HEFEVAT (Hefve C) Yanlışlıklar, yanılmalar * Ayak kayması Sürçmeler, kaymalar
HEFFAT Ahmak
HEFHAF Yeynicek, hafif mizaçlı kimse
HEFHEFE İnce belli olmak
HEFÎF Sür´atli seyir
HEFT Hafiflik sebebiyle uçup dağılmak * Hafif mizaçlı olup, her dile geleni söylemek * Vurmak
HEFT f Yedi sayısı
HEFTÂD f Yetmiş 70
HEFT-AHTER f Yedi gezegen Yedi seyyâre
HEFTAN Zırhın altına giyilen pamuklu elbise * Üstten giyilen kürk biçiminde süslü elbise Kaftan (Eskiden ekseriyetle taltif için, büyük kimseler tarafından liyâkat sahiplerine giydirilir veya üstlerine atılırdı)
HEFT-ASMAN Yedi kat gök
HEFT-DANE Aşure adı verilen bir cins tatlıyı yapmakta kullanılan yedi çeşit tahıl
HEFT-DERYA Yedi deniz Pasifik okyanusu, Atlas okyanusu, Karadeniz, Akdeniz, Taberiye, Aral ve Hazer
HEFTE Yedi günlük müddet olan hafta
HEFT-ELVAN Yedi renk * Türlü yemeği
HEFT-ENDAM Vücudumuzda yedi organ
HEFT-GÂNE f Yedi türlü olan Yedi tane
HEFT-HUN f Cehennemin yedi tabakası
HEFT-KALEM Yedi çeşit yazı Tâlik, sülüs, tevki, muhfak, reyhanî, rik´a ve nesih
HEFT-KÂR f Yedi türlü iplikle dokunmuş kumaş
HEFT-MERD f Yedi büyükler (Kutub, gavs, ebdâl, ahyâr, evtâd, nücebâ, nukabâ)
HEFT-RENG f Yedi renk
HEFTÜM f Yedinci
HEFV Açlık
HEFVAN Yanılma, yanlışlık * Süratle gitme, hızla gitme * Ayak kayıp sürçme
HEFVE (C: Hefevât) Sürçme, ayak kayması * Mc: Hata, yanılma Zelle
HEGEMONYA yun Kuvvetle ve kıymetli vasıflarla olan üstünlük * Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasi üstünlüğü ve baskısı
HEHCA´ Kerim, cömert kimse
HE´HE´ Deveyi yulafa çağırmak * Gülegen adam
HE´HEE Deveyi yulafına çağırıp hey hey demek
HEJDEH f Onsekiz sayısı
HEK´A Menazil-i Kamer´den bir yıldız * Atın göğsü üstündeki dâire
HEKHEKA Az birşey verme * şiddetli seyir
HEKİM (Bak: Hakîm)
HEKİR Taaccüp eden, şaşıran
HEKK şiddetli yağmur * Kılıçla vurmak
HEKM Halka şerle taarruz etmek
HEKR Taaccüp etmek, şaşırmak
HEKTAR Fr Yüz ar değerinde ölçü birimi
HEKTOMETRE Fr Yüz metrelik uzunluk ölçü birimi
HEKUR Uzun, tavil
HEL Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; $ em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır
HEL´ (HİL´) Oğlak (Müe: Hel´a)
HELA´ Korku * Feryad * Hırs
HELAHİL (Hülhül C) Tesiri pek kuvvetli ve öldürücü zehir Panzehiri olmayan ağu
HELAHİL-RİZ f Öldürücü zehir saçan
HELAK Yıkılma, bitme, mahvolma * Harislik ve pek düşkünlük * Azab Korku, havf * Fakr
HELAKET Yıkılma mahvolma Felâket
HELAL Allah´ın müsaade ettiği şey Haram olmayan Dinî bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan * İhramdan çıkan hacı
HELALÎ Bürüncük ve pamuk karışımından yapılan bir cins yeli bez * Yaldızlı bakırdan vaya tahtadan mahfazası olan eski sistem saat * Helâl ile alâkalı olan
HELALLI Zevce, karı, menkuha Nikâhlı kadın
HELAL-ZADE Helâl doğmuş, meşru ve nikâhlı ana-babadan dünyaya gelmiş çocuk * İyi adam, fenalık yapmaktan çekinen Sâlih, afif, nâmuskâr
HELC İtimat etmeyecek söz söylemek
HE´LE (HÂLE) (C: Hâlât) Ay ağılı, dâire-i kamer
HELECAN (Bak: Halecan)
HELEK İki dağın arası
HELEKE Helâk * Düşen
HELEL Örümcek ağı * Korku * Yağmur evveli
HELESAYA ÇIKMAK Eskiden ramazanlarda iftardan sonra para toplamak için çocuklar tarafından teşkil edilen çalgılı heyetlere katılanlar tarafından nakarat makamında söylenen bir tabirdir Dilenciliğin kibarcalarından sayılır
HELEZON Saat zenbereği gibi gittikçe daralan daire şekli Sümüklü böcek kabuğu şeklinde olan
HELEZONÎ Helezon şeklinde olan Sümüklü böcek kabuğu şeklinde olan, gittikçe darlaşır daire biçiminde olan
HELHEL Seyrek, ince, dakik şey * Öldürücü zehir
HELHELE Okuyucunun tesirli nağmeyi tekrar etmesi * Unu seyrek elekten elemek * Teenni ile encamını beklemek * Bir şeye pek yaklaşıp çatmak
HELÎCE Saçaklı seccade
HELİKOPTER Fr Pervanesi tepesinde bulunan ve olduğu yerde durabilen, dikine kalkış ve iniş yapabilen bir uçak
HELÎLE Tıb: Tohumları tıbda müshil olarak kullanılan bir bitki
HELÎME Buğday ve pirinç gibi bazı hububatın kaynamasıyla hâsıl olan koyu ve yapışkanlı su
HELKAM Yaşlı kadın, acuze
HELKES Alçak adam
HELLAB (HELLÂBE) Yağmurlu soğuk rüzgâr
HELLE (C: Hilâl) Azıcık sesi yükseltmek
HELLÜM Beri gel (mânasına gelir)
HEL MİN MEZİD Daha yok mu Daha olmayacak mı mânâlarında kullanılır
HELS Cemaat, topluluk
HELS Çok hayır * Gizlemek, saklamak
HELSAS Cemaat, topluluk
HELTAT Cemaat, topluluk
HELTÎ Bir ot cinsi
HELU´ Sabrı az, hırsı çok olan Sabırsız olup her halini halka şikâyet eden insan
HELUK Helâk olucu, helâk olan * Fâcire kadın Kötü hayata alışmış kadın
HELÜMM "Tez getir" mânasına gelir
HELÜMME CERRA (Helümme cerren) "Var kıyas eyle Çek beri getir" gibi kinâye için söylenen bir tabirdir
HELVA´ Hızlı yürüyüşlü davar
HELVA-GER f Helvacı
HELVA-HANE f İçinde helva pişirilen genişçe ve derinliği az tencere * Tar: Saray için her türlü tatlı yiyeceklerin yapılmasına yarayan saray mutfağının bir bölümü
HELVA SOHBETLERİ Eskiden kış mevsiminin başlıca eğlencelerinden biriydi Bu eğlenceler, her sınıf halk arasında rağbetteydi Devlet erkânı, vükelâ, zengin konak sahibleri ve orta halli halk kendi imkânları ölçüsünde helva sohbetleri düzenler, eş ve ahbabına ziyafetler verirdi Vükelânın düzenlediği sohbetler tantanalı ve hayli masraflı olurdu Bu sohbetlere zamanın şairleri, edebiyatçıları, nükte ve sohbetleriyle meşhur olmuş kişiler, sazende ve hanendeler davet edilirdi Kışın en soğuk kırk günü olan erbain´i sağ ve sağlıklı olarak geçirenler kurbanlar keser ve helva sohbetleri bundan sonra düzenlenirdi Sohbetin en renkli eğlencesi keten helvası yapımıydı (OTDS)
HELVAYÎ Helva satan Helvacı
HELYOSTAT Yansıyan güneş ışınlarını, belli bir doğrultuya yöneltmeğe ve bu doğrultuda tutmaya yarayan bir ayna ile bir ayar sisteminden meydana gelen tertibat
HELYOTERAPİ Fr Güneşle tedavi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.