Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfi, lügat, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

C -Ç

C Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali
CÂ f Yer Mekân Mevki
CÂ-Yİ BEHİŞTÎ Cennet gibi yer
CÂ-Yİ İŞTİBAH Tereddüt edilecek nokta
CÂ-Yİ MÜLAHAZA Düşünülecek nokta Mülahaza edilecek mes´ele
CÂ-Yİ PENAH Sığınılacak yer
CÂ-Yİ RAHAT Rahat edilecek yer
CA´AB Bileyci
CAADET Etli, semiz ve kıllı kişi * Su kenarında biter bir ot * Bir kabile adı
CAADET Kıvırcıklık
CA´AM Tama´ etmek
CAAR Sırtlan
CA´B Kazmak * Atmak
CABE Bir cevap
CA´BE Ok torbası, sadak
CABECA f Yer yer Ara sıra Yerden yere Bazı yerlerde
CA´BER(E) (C: Ceâbir) Kısa boylu kimse
CABET Cevap vermek
CÂBİ (Cibâyet den) Eskiden Evkaf gelirlerini ve zekâtları toplayan tahsildar
CÂBİR Cebredici, zorla yaptıran* Galib gelen * Şefkatsiz, merhametsiz * Tekebbür ve taazzüm eden * Aziz ve kavi olan * Tıb: Kırıkçı, çıkıkçı * Cebir ilminin ilk kurucusu olan müslüman âlimi
CÂBİR-ÜL-ENSARÎ Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (RA) da denir Meşhur sahabelerdendir Bizzat Resul-i Ekrem´den (ASM) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere´nin müftüsü olmuştur En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir 1540 hadis rivayet etmiştir 19 gazada hazır bulunmuştur Hicri 73 tarihinde 94 yaşında Medine-i Münevvere´de vefât etmiştir Akabe biatinde bulunan 70 Ensar´dan Medine´de en son vefat eden bu zattır
CABİYE (C: Cevâbi) Cemaat * İçinde su toplanan büyük havuz * Şam diyarında bir şehir adı
CABLUS f Dalkavukluk, yaltaklanma * Dalkavukluk eden, yaltaklanan
CABLUSÎ f Dalkavukluk, yaltaklanıcılık
CA´CA´ (C: Ceâci) Taşsız yer * Zindan
CA´CAA Değirmen sesi * İsteklerde zorluk vermek * Devenin çökermesi * Çökmüş deveyi kaldırmak
CA´CERE (C: Ceâcir) Hamurdan çeşitli şekiller yapıp, pekmez içinde pişirip yerler
CADD (Câdde) Ciddi, çalışkan, azimliCA´D : Kıvırcık saç, şa´re
CADDE Geniş, işlek, büyük yol Anayol şah-rah
CADDE-İ KÜBRA Büyük cadde * Mc: En selâmetli yol Kur´an yolu Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu
CADI Avrupa´da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır
CADİ f Safran
CADİ (C Cüdât) Sâil, dilenci
CADİB(E) Kusur görücü Başkalarının noksan taraflarını gören
CADİL Gürbüz, kuvvetli, kavi, metin
CADİS(E) Viran, harap, yıkık * Çorak, kurak, işlenmemiş, ekilmemiş toprak, gelir getirmeyen boş arazi
CADU f Büyücü, cadı * Hortlak, gulyabani * Acuze, çirkin kocakarı * Çok güzel söz
CADU-FENN f Büyücü, sihirbaz
CADU-GER f Büyücü, sihirbaz
CADU-SUHEN f Sihirlercesine söz söyleyenCA´F : Atmak, yere vurmak
CAFCAF f Ahlâksız, iffetsiz kadınCA´FER : Küçük akarsu, çayCA´FERÎ : Şiilerden İmam-ı Ca´fer-i Sâdık Hazretlerine bağlı olduklarını iddia edenlerBütün mânâsıyla İslâmiyet´e bağlı olup şeriatın emirlerine göre amel eden ve Âl-i Beyt´in büyük bir dinî şahsiyeti olan İmam-ı Ca´fer-i Sâdık Hazretlerine bağlılık iddiasının doğru olması için, o zat gibi olmağa ve Hz Muhammed´in (ASM) sünnetlerini yaşamağa gayret göstermek lâzımdır
CA´FER-İ SÂDIK (Bak: İmam-ı Cafer-i Sâdık)CA´FERİYYE : Caferî tarikatı
CAFÎ Cefa eden, eziyet veren
CAFİL Yürürken çabuk olan kimse
CAFÛN Karpuz
CAGER f Kuş kursağı
CAH (Câhe) f Makam, mansıb Kadr, itibar
HUBB-U CAH Makam ve mansıb sevgisi
CAHAN Yediği fayda etmeyip geç büyüyen çocuk
CAHAR Kuyunun içinin geniş olması
CAHB (C: Echibe) Ebücehil karpuzu * Korkudan dolayı kederli olmak
CAHCAH (C: Cehâcih) Ulu, şerif kişi
CAHCAHA Gönlünde olan sırrını gizlemek * Çağırmak * Su sesi
CAHD Bile bile inkâr etme
CAHD-I MUTLAK, CAHD-I MÜSTAĞRAK Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası Muzari fiillerinin başına (Lem; $ ) ve (Len $) getirilerek olur
CAHDEL Semiz
CAHDEM (C: Cehâdim) Ekin tarlası
CAHDER Kısa boylu
CAHF Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak
CAHF Övünme, fahr * şeref
CAHFEL Dudakları kalın olan kimse * Asker * Zenginlik
CAHFELE (C: Cehâfil) At dudağı
CAHH Ayakları uzun, yeşil çekirge* Adamın beli bükülüp eğilmek
CÂHIZ Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi * Patlak gözlü adam
CAHÎ (Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan
CAHİD Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden Mücâhid olan Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan Kur´an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden
CAHİD Bildiği halde inkâr eden Ayak direyen
CAHİF Kişinin kendi yanında olan şeylerin çokluğundan fahirlenmesi
CAHİF Uykusunda dişini öttürmek * Çok fazla hafiflik üzerine olmak * Nefis, ruh * İnsanın karnından çıkan ses * Kısa * Çok asker
CAHİL Tecrübesiz Bilgisiz Genç Toy * Allah´ı unutmuş olan Gafil (Dünya ve kâinatta Allah´ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır)
CAHİL-İ ANÛD İnatçı cahil
CAHİLANE f Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde
CAHİLE (C: Cevâhil) Değirmen çarkı
CAHİLİYYET Cahilliğe âit * İslâmiyet´ten önceki câhiliye devrine âit Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor Allah´ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendilerine yeni putlar dikiyor ve kendi yaptıkları bu putlara kendileri tapıyor (Bak: Yobaz)
CAHİM Çok sıcak yer
CAHİM Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş Çukur yerde yanan ateş * Cehennem´in bir tabakası
CAHİMÎ Cehennem gibi
CAHİYEN Aşikâr olarak, alenen
CAHİZ Cesur, cesaretli, yiğit
CAHL Çekirge gibi bir büyük arı * Büyük kırba * Ters yuvarlayan bir böcek
CAHMA´ Gözleri büyük ve çok kırmızı olan kadın
CAHME Nazar değdiren göz * Kat kat ve şiddetli yanan ateş
CAHMERİŞ (C: Cehâmir) Çok yaşlı kadın * Eşek sıpası
CAHRE Şiddet ve kıtlık yılı * Yemek
CAHREME Darlık * Kötü ahlâk
CAHSUK f Orak
CAHŞ (C: Cihaş-Cuhşâ) Eşek sıpası * Kolan eşeğinin erkeği
CAHŞE Eşek sıpasının dişisi * Çobanın eline dolayıp eğerdiği ip
CAHÛD (Cahd dan) İsrarla inkâr eden Muannidce, isnat edilen bir sözü kabul etmeyen * Yahudi
CAHÛF Mağrur, kibirli, kendini beğenmiş
CAHZEM Gözleri büyük olan kimse
CAİBE (C: Cevâib) Halkın ağzında gezen haber
CAİL Yapan, bir şey veren, kılan * Yaratıcı (Bak: Ca´l)
CAİL Cevelân eden Yerinde durmayıp hareket eden
CAİR Mâni, engel * Eğri * Çok, kesîr * Eziyet eden Cevreden Zulmeden
CAİZ Mümkün, olur, olabilir * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit
CAİZE (Cevaz dan) (C: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği * Hediye, armağan, bahşiş * Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san´at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler
CAKA (Argo) Gösteriş, çalım Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir İslâm´da gösterişin her şekli haram ve günahtır Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çekiyorlar
CAL´ (Câli´) Terbiyesiz Kötü konuşan
CÂL Akıl * Rey * Kuyu duvarı
CA´L Yaratmak, halk * Almak * İş işlemek Yapmak * Bu kelime Kur´ân-ı Kerim´de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak2- Halketmek, yaratmak3- Kavl ve irsal4- Tehiyye ve tesviye (tanzim ve düzeltme)5- Takdir6- Tebdil7- Bir şeyi bir şeye dâhil etmek8- Bir şeyi kalbe ilka ve İlhâm eylemek9- İtikat10- Tesmiye11- Bir şeyi diğer bir şeyden icad ve tekvin12- Bir şeyi bir sıfat ve hâletten diğer bir sıfat ve hâlete döndürmek, kılmak, tasyir13- Bir nesne üzerine hükmeylemek gerek hak ve gerek bâtıl olsun - vaz´eylemek bir hususu bir kimse ile bir vecih üzere şartlaşmak ve azv ve nisbet eylemek ve hükm-ü şer´i (LR)
CAL(İ) f Tuzak, ağ * Misvak ağacı
CA´LE (C: Cüul) Küçük hurma ağacı
CALE f Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal
CA´LÎ Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid
CALİ´ Açık-saçık kadın Hayasız kadın * Utanmaz, utanması kıt olan adam
CALİB Çekici Celbedici Kendi tarafına çekip getirici olan
CÂLİB-İ DİKKAT Dikkat çeken
CÂLİB-İ MERHAMET Merhamet çeken
CALİF Deri soyan, kabuk soyan
CALİFE Deri ile eti birlikte koparan yara
CALİNOS (Kalinos) yun İlk devirlerde yaşamış olan bir Yunan Filozofunun adı
CALİS (C: Cüllâs) Oturan, oturucu, cülûs eden Tahta çıkan
CA´LİYYAT Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller
CA´LİYYET Yapmacık (olmak)
CALİZ f Sebze bahçesi, bostan Kavun karpuz tarlası
CALÛT (Bak: Yûşâ AS)
CAM f Cam, şişe, bardak, sırça
CAM-I GEVHERÎ Billur kadeh
CAM-I MEMLÛ Dolu kadeh
CAM-I SEHER Güneş, şems
CAM-I SİM Sevgilinin çenesi
CAM-I TEHÎ Boş kadeh
CAM-I ZERRİN f Altın kadeh * Tas: Allah âşıkının kalbi * Bir kasaba adı * Bir şarab adı
CA´MA Yaşlı deve
CAME f Evde giyilen bol elbise Elbise, çamaşır Sevb, libas
CAME-İ FENA Kefen
CAME-İ HASSA Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar
CAME-İ HAYAT Hayat elbisesi, ömür
CAME-İ ÎDÎ Bahar çiçekleri Kırmızı renkli elbise * Bayram elbisesi
CAME-İ NEVRUZÎ Rengârenk elbise * Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler
CAMEDAR f Elbiseyi muhafaza eden kimse * Vestiyer
CAME-DUZ Terzi, elbise diken
CAME-GÎ f Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası * Tüfek fitili * Elbiselik kumaş* Hizmetkâr, hademe, hâdim
CAMEHAB f Yatak
CAMEKÂN f Elbise soyunulacak yer * Camlık
CAMEŞUY (C: Câmeşuyân) f Çamaşırcı, çamaşır yıkayan
CAMGER f Cam yapan sanatkâr, camcı ustası
CAMGÛL f Külhanbeyi
CAMHANE f Cam fabrikası
CAMÎ (Molla Camî) Hi: 817-898 Büyük bir İslâm müellifidir Asıl adı: Abdurrahman´dır Yüze yakın eser vermiştir
CAMİ İslâm mâbedi İbadet yeri olan bina * Cem´edici, toplayıcı, içine alan * Cem´etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem´ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem´ eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir
CAMİ-İ EMEVÎ şam şehrinde büyük bir câmidir
CAMİ-İ KEBİR Büyük cami
CAMİ-İ KUR´AN Kur´an-ı Kerim´i toplayan mânâsında olup, Halife Hz Osman (RA) kasdedilir
CAMİ-ÜL MEHASİN Güzel vasıfları huyları kendinde toplamış bulunan
CAMİA Topluluk Birlik Kütle * Dâr-ül fünûn
CAMİD (Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde Cansız
CAMİH Başı sert hayvan
CAMİİYYET Câmi´lik, toplayıcılık * Çok şeylerle alâkalılık * Pek ziyâde mânâları ve şeyleri hâvi olmak(Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnâ´yı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyyettir Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir; âdetâ kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor Nasılki bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de en küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlikıdır L)
CAMİL Çobanla olan deve sürüsü
CAMİS Cansız, camid * Letâfeti gitmiş olan elbise
CAMİT Eski ve Ortaçağlarda Giresun ile Samsun arasında kalan dağlık mıntıkaya verilen ad Osmanlılar zamanında bu kelime Canik olarak kullanılmıştır
CAMİ-ÜL EZHER Mısır´daki en büyük üniversitenin adı
CAMİ-ÜL HURUF Kitap te´lif eden, müellif, yazar
CAMİ-ÜL KELİM Vecize Kısa olup çok mânaya gelen söz
CA´MUS (C: Ceâmis) Pis, necis
CAMUS Su sığırı Manda Kömüş
CAN f Yaşayış Diride olan kudret, kuvvet Hayat cevheri Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde kendileri konuşuyor ve hayat ve ruhu madde ile açıklamaya kalkışıyorlar Oysa maddenin de ne olduğunu biliyor değildirler Biz müslümanlar madde gibi hayat ve ruhun da Allah´ın kudretinin eserleri olduğunu biliyor, birini diğerinin yerine koymuyoruz Allah görünen ve görünmeyen âlemler yaratmıştır Onun kudretinin ve yaratmasının sınırı yoktur Madde, yarattıklarının sadece bir çeşitidir Varlığı maddeden ibaret sanmak aklı gözüne inmiş olan akılsızların batıl bir inancıdır * Mc: Sevgili, dost
CANA f Ey sevgili! Ey can!
CAN-AFERİN f Yaratıcı
CANAN f Sevgili, güzel, sâhib-i cemâl * Canlar, ruhlar
CANAVAR f Can alıcı, kahredici * Vahşi, yırtıcı hayvan Kurt
CAN-AVER Zihayat, canlı, yaşayan Hayatdar * Domuz, canavar, hınzır * Zararlı hayvan
CAN-AZAR f Can yakan, can inciten, eziyet veren Acı çektiren
CAN-BAHŞ f Hayat bağışlayan, can veren Sevgili Cenâb-ı Hak Allah
CANBAZ (C: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz * Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse * Aldatan, hilekâr, hile yapan * Eskiden atlı fedai asker
CANBELEB Ölecek halde, canı dudakta
CANDADE f Bir şeye candan bağlanmış Can vermiş, candan bağlanan
CANDANE f Tepe ile alın arasındaki yer, bıngıldak Beyin
CANDAR f Diri, canlı, zihayat, ziruh * Silâhlı kimse * Muhafız, koruyucu, emniyet memuru * Yol yiyeceği, azık
CANE f Silah
CAN-EFŞAN f Bir dâvâ uğrunda canını veren, canını feda eden
CAN-FERSA f Can dayanamıyacak derecede
CANFEZA Gönüle ferahlık veren, can artıran * Ayın 23 gününe verilen adCAN-GÂH $_ : f Can evi * Can azaltıcı
CAN-GEZA f Ruh sıkıcı, can sıkıcı Tehlikeli olan, öldürücü
CAN-GÎR f Can sıkıcı, ruh sıkıcı
CAN-GÜZAR f Cana dokunan, candan geçer olan
CANHIRAŞ f Dayanamıyacak derecede acı ve keder veren
CANİ Cinayet işlemiş olan Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar Çünkü Allah´ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, iradesini, rahmetini ilân edip dururlarken inkârcılar bunları tesadüfün, maddenin, tabiatın ve sebeplerin eseri sayıyor ve mânasız, gayesiz şeylermiş gibi göstererek onları mânen öldürüyor, sayısız cinayetler işliyorlar Demek ki inkârcıların bu cinayetlerinin hesabını verecekleri bir mahkeme var ve olacaktır (Bak: Ceza)
CANÎ f Candan sevilen
CANİB fYan, yön Cihet, taraf Yüksek taraf
CANİBEYN İki taraf, iki cânib, iki yan
CANİH(A) (Cünha dan) Suç işlemiş, mücrim, cinayet işleyen
CANİHA Bir tarafa meyleden veya bir cenahı tutan * Göğüs altındaki iyeği
CANİŞİN Birinin yerine geçen, birinin yerine vekâlet eden Vekil
CANKURTARAN t Ölüm tehlikesinde olanları kurtarmak için kullanılan vasıta * Hasta ve yaralıları hastahaneye taşıyan otomobil Ambulans
CANN Ateşten mahlûk cinlerin babası olan * Bir beyaz yılan cinsi * Cin taifesi İnsanlardan evvel yaratılan bir nevi mahlûklar, cinler (Bak: Cinn)
CAN-NİSAR f Canını harcayan, canını fedâ eden
CANPERVER f Kalbi ferahlandıran Ruha hoş gelen
CANRÜBA f Gönül alan, gönül kapan dilber
CANSİPER (Cansupâr): f Canını feda eden
CANSİPERANE f Canını feda edercesine
CAN-SİTAN f Can çıkarıcı, ruh alıcı İnsana bela olan Güzel
CANSUZ f Can yakıcı, yürek tutuşturan
CANŞİKÂF f Can yaralayıcı, can yırtıcı
CANŞİKÂR f Öldürücü * Mc: Can avlayan veya öldüren Sevgili, mahbub
CAN-ŞİKEN f Azrâil (AS)
CAR Faydasız bağırıp çağırmayı ve gevezeliği ifade eder ve ekseriya mükerrer kullanılır
CA´R Yırtıcı kuşların pisliği
CÂR Kadınların, elbisenin üstünde örtündükleri çarşaf (Bak: Çarşaf)
CÂR Çeken, sürükleyen * Komşu * Medet eden, yardımcı * Müşteri
CÂR-I ZİL KURBÂ Yakın komşu
CÂR-ÜL CÜNÜB Yabancı kimse Akrabadan olmayan
CARİ Akan, akıcı * Geçmekte olan * İnsanlar arasında mer´i ve muteber ve mütedavil olan
CARİF Yıkıp harap etmek
CARİH Yaralayan Yara açan * Cerheden, çürüten * Avcı hayvan
CARİHA (Müe) Yaralayan * Kol, ayak gibi her bir vücud azâsı
CARİM Cürüm ve kabahat sahibi Suçlu * Ailesinin maişetini kazanan * Kesen * Hurma toplayan
CARİN Aşınmış ve eskimiş bez* Belirsiz yol * Yılan yavrusu
CARİS Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü Çala çaldıran
CARİYE Geçer olan, akıcı olan Seyreden giden * Güneş, şems * Gemi * Cenab-ı Hakk´ın in´âm eylediği rızık ve nimet * Genç ve iyi hizmet eden kadın Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi
CARR Çeken, çekici Sürükleyici * Harf-ı cer
CARRE Komşu kadını * Yularından çekilen deve
CARŞEB f Çarşaf, cilbab
CARÛ(B) f Süpürge
CÂRÛB-ZEN f Süpürücü, çöpçü
CARUD Nasrani rüesasından olup Şam´ın da reislerindendi Kitablarında Hz Peygamber´in (ASM) vasıflarını görüp imân edenlerdendir Asr-ı Saâdetten önce yaşamıştır
CARÛR Sel arkı
CARÛRE Kapı ökçesinin yeri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

CA´S Pis, necis
CASELİK Katolik Başpiskopos, başpapaz, büyük papaz, patrik
CASİM Şam diyarında bir köyün adı
CASİR (Cesaret den) Cesaret eden, cesur, cesaretli
CASİYE Diz çökmüş* Topluluk, cemaat * Yığın, taş yığını
CÂSİYE SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 45 sûresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur Şeriat, Dehir Suresi de denir
CASLİK (Cesâlik) Nasrâniler hakîmi * Çokluk, kesret
CASS Alçı taşı * Kireç
CASSAS Sıvacı, kireççi
CAST f Üzüm teknesi Üzümün sıkıldığı yer
CASÛM Korkulu rü´ya, kâbus
CASUS (C: Cevâsis) Hafiye Gizli sırları haber veren Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse
CA´SÛS (C: Ceâsis) Kötü huylu, kısa boylu
CASUS Karpuz
CAŞİRİYYE Kuşluk vakti yenen yemek Kuşluk yemeği
CAUB Kısa adam
CA´V Deve ve koyun tersini toplamak
CAVERS Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı
CÂVİD (Câvidân, câvidâne, câvidânî) f Sermedî, sonu olmayan, sonsuz, dâimî, lâyemut
CÂVİDÂNE f Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik
CÂY f Yer, makam, mevki
CÂY-I DİKKAT Dikkat edilecek nokta Dikkat edilecek yer veya şey
CÂY-I HAYRET Hayret edilecek yer veya şey
CÂY-I KARAR Dinlenme, durma yeri
CÂY-I MÜLÂHAZA Düşünülecek nokta, düşünülecek yer
CAY-BAŞ f İkâmet yeri, oda, ev Yurt, mekân, mesken
CAY-GÂH f Mevki, makam, rütbe * Yer, mekân
CAY-GİR f Yerleşen, yer tutan, yerleşmiş
CAYİ´ (C: Ciya´) Aç, acıkmış; aç olan
CAYİD Cömert, sahi
CAYÎFE Karın içine geçmiş olan yara
CAYİHA Şiddet * Kıtlık * Yemişe gelen âfet
CAYİR Cevir ve cefâ eden Eziyet veren
CAYMAK t Vazgeçmek Sözünden dönmek
CAY-MEND f Yerinden kalkmayan, üşenen, tenbel Rahatını bozmayan
CAY-NİŞİN f Yer tutan Birinin yerine geçen
CA´Z Yoğun, kalın nesne
CA´ZERÎ Kısa boylu, galiz, sitemkâr kimse
CAZGIR Yağlı güreşlerde pehlivanları seyircilere takdim edip dualarını okuyarak onları meydana çıkaran kimse
CAZİ Ayaklarını dikip parmakları üzerine oturan kişi
CAZİ´ Üzüm çardağının üzerinde enine konulan, üzerine de üzüm çubukları serilen ağaç
CAZİB Çekici, cazibeli * Hoş görünüşlü olup dikkati çeken
CAZİBE Çekme kuvveti * Mc: Letafet zamanı Hüsn-ü cemal(Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir Mek)
CAZİBEDAR f Çekici, câzibeli
CAZİBE KANUNU Madde âleminde geçerli olan Cenab-ı Hakk´ın tekvini bir kanunudur Bu kanuna göre iki madde birbirini aralarındaki mesafe ile ters orantılı; kütle ve miktarlarıyla orantılı olarak çeker
CAZİM Kat´i karar veren * Gr: Cezmedici, cezmeden Arabça bir kelimenin başına gelen bazı harfler o kelimenin sonunu sâkin okutur, o harfe de "câzim" denir Meselâ "Lem yezuk" aslında (Yezuku) idi Başına "lem" harfi geldiğinden " Yezuk" diye sâkin okundu)
CAZİYE Doğurduktan sonra sütü azalmaya başlayan hayvan
CAZÛ f Cadı Büyücü, sihirbaz
CAZZ Semiz,iri gövdeli adam
CE´B Kesbetmek, elde etmek, kazanmak * Yaban eşeğinin büyüğü * Kırmızı toprak boya * Göbek
CEB´ (C: Cebeât) Kızıl mantar* (C: Ecbu) Nakir dedikleri ağzı dar kap ki, içine su koyarlar * Tehir etmek, sonraya bırakmak
CEBABİRE Cebrediciler Mütekebbirler Zâlimler
CEBAE Üstünde birşey düzeltilen ağaç
CEBAN Korkak, ürkek
CEBANET Korkaklık, ürkeklik Korkulmayacak şeylerden bile korkmak (Bak: Sırat-ı müstakim)
CEBB Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek * Devenin hörgücünü kesmek* Kökünden kesmek
CEBBAN (C: Cebâbin) Peynirci
CEBBAN(E) Sahrâ Bayram namazını kılacak yer * Mezarlık
CEBBAR (Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan Büyüklük, azamet ve kudret sahibi İmar eden Cenab-ı Hak Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hzleri (CC) * Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir Meselâ; Cengiz, cebbar ve gaddar bir devlet adamı idi * Koz: Gökyüzünün cenubunda bulunan bir yıldız kümesi
CEBBARANE Cebbarcasına Cebbar olana yakışacak tarzda
CEBBARÎ Cebbara mensub, cebbarlık, cebredicilik Cebbarlık eden
CEBCEB Çok hasta deve yavrusu
CEBE´ Kuyu içinden çıkan toprak ki, etrafına öbek öbek dökerler
CEBE Zincir veya halkadan örme zırh Cevşen
CEBECİ f Eski Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun zırhlı sınıfına mensub nefer
CEBEL Dağ, yüksek tepe * Mc: Bir kavmin meşhuru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse
CEBEL-İ ARAFAT Arafat Dağı
CEBEL-ÜN NUR Mekke dağlarından, Hira veya Hırra veya Harra Dağı Peygamberimize (ASM) ilk vahyin geldiği dağ
CEBELİSTAN f Dağlık, dağlık yer
CEBE-PÛŞ f Zırh giyen
CEBER (CEBERİYE) (Ceberiyyun) Cüz´i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka Bunların zıdları da Mu´tezile´dir
CEBERUT Azametin daha dâimîsi ve bâtınîsi Büyüklük Hâkimlik Kudret, celadet Fart-ı kibir ve azamet
CEBHA´ Büyük alınlı kadın
CEBHANE f Barut, kurşun, gülle, top, tüfek ve benzerleri gibi levazımat-ı harbiye ve bunların bulunduğu yer
CEBHE Yüz, ön taraf Harp sahası Muharebe edilen yer * Alın * Bir binanın veya o cinsten bir şeyin ön tarafı * Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiştir * Bir kavmin ve cemaatin seyyidi
CEBHE-SÂ Yüz süren
CEBİN (Cebân) Korkak Cesaretsiz * Alın
CEBİN-SÂ(Y) f Alın sürücü, alın süren
CEBİR Zabtetmek Zor Kuvvet * Bir şeyi ıslah ve tamir etmek, düzeltmek * Bâtıl bir fırka * Mat: Harflerle yapılan hesab * Tıb: Fevkalâde ameliyat, kırık kemiği sarıp bütünlemek Kırık veya çıkık uzva sarılan tahtalar
CEBR-İ MÂFAT Kaybedilen bir şeyin yerine başka bir şey bularak, onunla avunma
CEBR-İ NOKSÂN Noksanı tamamlama, eksiği ikmâl etme
CEBİRE Çıkık veya kırık olan bir uzva sarılan tahtalar
CEBİRE f Halkın bir işe hazırlık yapması
CEBL İhtira, ibda Yoktan yaratma
CEBRAİL (Cebril, Cibril) Cenab-ı Hakk´ın emirlerini Peygamberlere (AS) bildiren büyük melek Peygamberimiz Resul-i Ekrem´e (ASM) Kur´ân-ı Azimüşşân´ı vahiyle getiren melek (AS)
CEBRE Kemik sarmakta kullanılan ağaç * Tahta parçaları
CEBREN Zorla Cebir ve kuvvet istimali ile Kuvvet kullanarak
CEBRÎ Zorla icra olunan, rızası olmadan zorla yaptırılan * Cebriye fırkasından olan
CEBRİYE Cüz´i irâdeyi inkâr edenlerin bâtıl mezhebi
CEBUB Sağlam yer Muhkem * Yeryüzü * Katı ve galiz yer
CEBZ Çekmek, cezb
CE´CEE Geri durdurmak * Deveyi suya çağırmak * Eşek boncuğu denilen bir boncuk
CED´ Burun, kulak, el kesmek * Hapsetmek
CED´A Kestikten sonra geri kalan nesne * Hapsetmek
CEDA´ Kıtlık ve şiddet senesi
CEDA Bol yağmur, rahmet * Hediye, ihsan İn´âm * Avantaj, kazanç
CEDALE(T) Yer Arz Dünya * Hurma koruğu, ham hurma
CEDAVİ f Hizmetçi aylığı
CEDAVİL (Cedvel C) Cedveller * Su yolları * Listeler
CEDAYE Geyik
CEDB Kısırlık * Kusur
CEDCED Pek düz yer
CEDD Babanın babası veya ananın babası * Büyüklük, azimlik * Kat´edip geçmek * Tâli´li olmak * Kesmek
CEDD-İ EMCED En büyük cedd En yaşlı, en büyük baba
CEDDA´ Küçük memeli kadın * Susuz çöl
CEDDAT (Cedde C) Nineler Büyük anneler, anneanneler, babaanneler
CEDDE (C: Ceddât) Büyük vâlide Annâne, nine * Yeni olmak
CEDDE-İ FÂSİDE Ananın anası, anneanne
CEDDE-İ SAHİHA Babanın anası, babaanne
CEDED Yassı, düz yer
CEDEF (C: Ecdâf) Makbere, kabir, mezar * Yemen diyarından gelir bir otun adı (Bir kimse bu otu yese su içmeye muhtaç olmaz)
CEDEL Konuşmada kavga etme Niza Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme (Diyalektik) * Man: Meşhur veya müsellem mukaddemelerden terekküb eden kıyastır
CEDEL-GÂH f Çekişme yeri * Mc: Dünya
CEDELÎ Tartışmaya, münakaşaya ait Münakaşacı Tartışmacı
CEDEME (C: Cüdem) Yaramaz dişi koyun * Kısa boylu erkek
CEDERÎ Vücutta çıkan çiçek hastalığı
CEDES Kabir, mezar
CEDGARE f Reyler, tedbirler, çeşit çeşit yol
CEDH Bir şeyi başka bir şeyle karıştırmak * Sütü su ile karıştırmak
CEDİ Güneş medarının oniki burcundan birisi Oğlak burcu (Güneşin cenuba doğru inişinin en aşağı derecesini bildirir) * Keçinin erkek yavrusu, erkek oğlak
CEDİB Kıtlık olan yer
CEDİD Yeni, kullanılmamış
CEDİDAN Gece ile gündüz * Yenilenen iki şey Yenilenenler
CEDİL Devenin boynuna taktıkları ip
CEDİLE Kabile * Nâhiye * Kuş kafesi
CEDİR Lâyık, münasib, uygun * Nihâyet, son * Etrafı duvarlı yer
CEDİYYE (C: Cedâyâ) Gövdeye yapışan kan
CEDL Yaratmak, halk * Kuvvet * Sağlam bükmek * Azâ, organ, uzuv
CEDR (Cidr) Duvar Hâil, perde, zar * Bir ot adı
CEDÛD (C: Cedâyid-Cüdüd) Sütü çekilmiş koyun
CEDVA Bol yağmur, rahmet * Armağan hediye
CEDVAR Nebâtattan zerâvende benzer bir ottur ve mâcun yapılır
CEDVEL Liste * Su kanalı Kanal * Doğru, düz çizgiler çizmeğe mahsus âlet
CEDY (C: Cidâ-Ecd) Oğlak * Burç adı
CEDYE (C Cedâyât) Eyer altına konulan keçe
CEEY Su içmesi için deveyi çağırmak
CEF´ Kenara çerçöp atmak * Zâyi ve bâtıl olmak * Koparmak * Bir kabı eğip içindekini dökmek
CE´F Düşmek
CEFA Eziyet Sıkıntı Zulüm * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak
CEFA-DİDE f Cefa çekmiş, cefa görmüş
CEFA ENDER CEFA Cefa içinde cefa Azab içinde azab veya ayrılık
CEFAF Kuru olma, kuruma
CEFAKAR f Eziyet eden, cefa eden * Halk arasında: Eziyet çeken, cefa çekmiş mânalarında da kullanılır
CEFA-KEŞ f Eziyete dayanan, cefa çeken, acıya katlanan
CEFALE İnsan topluluğu
CEFA-PİŞE f Gaddar, cebbar, zâlim * Sevgili, mâşuk, sevilen
CEFASET Hazımsızlık ıztırabı, sindirim zorluğu
CEFCAF f Hayâsız, ahlâksız kadın
CEFCEF Yüce, yüksek yer * Katı yel
CEFF Kurumak
CEFFAH Mütekebbir kimse, gururlu kişi
CEFFAR (Cefr den) Cifirci Cifir yapan kimse
CEFFE Kalabalık, kütle * Kalabalığın verdiği uğultu
CEFFE-L KALEM Düşünmeksizin, birden, hemen * Kalemin yazısı kurumuş, silinmez * Kat´i olan şey
CEFFET Cemaat, topluluk, çok adet
CEFH Fahirlenmek, mütekebbirlenmek, gururlanmak, kibirlenmek
CEFİF Kuru, kurumuş
CEFİR Ok koyulan kap, mahfaza
CEFL Yağmuru yağmış bulut
CEFLA Umumi ziyafet
CEFN Göz kapağı * Asma çubuğu * Bıçak ve kılıç kını
CEFNAK Gözleri büyük, rengi sarıya yakın bir kuşun adı
CEFNE (C: Cifân) Su kabı, tekne, teşt Büyük çanak
CEFR Dört aylık keçi oğlağı * Geniş ve örülmemiş kuyu (Bak: Cifr)
CEFV Kaba muâmele
CEFVE Cefa, azar
CEFVET Nezaketsizlik, kabalık, saygısızlık
CEHABİZE Hakikatlerden, gerçeklerden haberi olanlar
CEHAD Sağlam, katı yer
CEHAD Nimet az olmak * Ot uzamayıp kalmak * Su az olmak
CEHADET Tezlik, acelecilik
CEHALET Bilmezlik, nâdanlık, ilimden ve her nevi müsbet mâlûmatdan habersiz olma Cahillik
CEHAM Yağmur vermeyen bulut
CEHAMET (CÜHUMET) Yüz pörtümek, donuk yüzlü olmak
CEHAN f Cihân, dünya, küre-i arz, arz * Sıçrayan, fırlayan, acele ve çabuk hareket eden
CEHARET Sesin yüksek olması Ses yüksekliği
CEHBEZ (C: Cehâbize) Basiretli, ileri görüşlü kimse
CEHCEHE Çağırmak * Irak etmek, uzaklaştırmak
CEHD Fazla çalışma Güç ve kuvvetini sarfetme İnsanın nefsine hâkim olması * Azim, gayret, fedakârlık* Takat
CEHELE (Cahil C) Câhiller İlimden mahrum olanlar Bilmeyenler Nâdanlar
CEHEMİYYE Cebriye´den Cehm bin Safvan mezhebi üzere "Cennet ve Cehennem fânidir, iman mârifettir ve ikrar değildir" diyen bir tâife
CEHENDE f Fırlıyan, sıçrayan * Sıçramış, fırlamış
CEHENDE-GÎ f Fırlayış, sıçrayış
CEHENNEM Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah´a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer Cehennem´in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onların yolundan giden bütün âlimler ve evliyalar kesin bir bilgi olarak bildirmişlerdir Esasen Allah´ın adaleti cehennemi gerektirir Ezenlerle ezilenler, haklılarla haksızlar, zâlimlerle mazlumlar, iyilerle kötüler, inananlarla inanmıyanlar, Allah´a kul olanlarla kula kul olanlar eşit olamaz Allah´ın adaleti iyilere mükâfat, kötülere cezayı gerektirir İnkarcılar hayatı mânasız bulmakla, ölümü de kendilerini ve bütün sevdiklerini yok eden ebedî bir idam saymakla daha hayatta iken cehennemin müjdecisi olan ruh bunalımını yaşıyorlar İçki, kumar, zevk, eğlence, sefahet onları ruh bunalımından kurtaramıyor Çağımız insanının huzursuzluğu ve mutsuzluğu, inançsızlıktan kaynaklanıyor Onların bu halleri, inançsızlığın cezasının Cehennem olacağını gösteriyorCehennem´in yedi tabakasının isimleri: Sair, Sakar, Cahim, Hutame, Lâzı, Hâviye, Derk-i esfel(Cehennem, azab yeri olan ateşin ism-i alemidir ve müennestir Arabca "cehnam" kelimesinden me´huz, bu da cehm´den müştaktır Cehm, galiz ve müstekreh olmak; cehnam, dibi görünmez derin kuyu demektir ET)(Cehennem nerededir Elcevap: $Cehennemin yeri, bâzı rivâyatla "Tahtel-Arz" denilmiştir Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi Küre-i Arz, hareket-i seneviyesiyle ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor Cehennem ise, Arzın o medar-ı senevisi altındadır demektir Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir Küre-i Arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahluklar gözümüzün önünde olup göremiyoruzCehennem ikidir Biri suğra, biri kübrâdır İleride suğra, kübrâya inkılâb edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur Cehennem-i Suğrâ, yerin altında, yâni merkezindedir Kürenin altı, merkezidir İlm-i Tabakat-ül-Arz´ca malûmdur ki: Ekseriya her otuzüç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder Demek merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz, altı bin küsur kilometre olduğundan, ikiyüz bin derece-i harareti câmi; yâni ikiyüz def´a ateş-i dünyeviden şedit ve rivayet-i hadise muvâfık bir ateş bulunuyor Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezaifi, dünyada ve Alem-i Berzah´da görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir Âlem-i Âhirette, Küre-i Arz nasılki sekenesini medar-ı senevisindeki meydân-ı haşre döker; öyle de: İçindeki Cehennem-i Suğrâ´yı dahi Cehennem-i Kübrâ´ya emr-i İlâhi ile teslim eder Ehl-i İtizâl´in bâzı imamları; "Cehennem sonradan halkedilecektir" demeleri, hâl-i hâzırda tamamiyle inbisat etmediğinden ve sekenelerine tam münasip bir tarzda inkişaf etmediğinden galattır ve gabavettir Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tâyin edelim $ Âhiret âlemi´ne ait menziller, bu dünyevi gözümüzle görülmez Fakat bâzı rivâyâtın işaretiyle âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebetdardır Yazın şiddet-i hararetine $ denilmiştir Demek bu dünyevi küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez Fakat İsm-i Hakim´in nuriyle bakabiliriz Şöyle ki: Arzın medâr-ı senevisi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrâyı güya tevkil ederek bâzı vazaifini gördürmüş Kadir-i Zülcelâl´in mülkü pek çok geniştir, hikmet-i İlâhiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir Evet, bir Kadir-i Zülcelâl ve emr-i Künfeyekün´e mâlik bir Hâkim-i Zülkemal gözümüzün önünde kemâl-i hikmet ve intizam ile Kamer´i Arz´a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arzı Güneş´e rabtetmiş ve Güneş´i seyyârâtiyle beraber arzın sür´at-i seneviyesine yakın bir sür´at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şems-üş Şümûs tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nurani şâhidler yapmış; onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâl´in kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki Cehennem-i Kübrâ´yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş´al etsin; hararet ve kuvvet versin Yâni, âlem-i nur olan Cennet´ten yıldızlara nur verip, Cehennem´den nar ve hararet göndersin Aynı halde o Cehennem´in bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın Hem bir Fâtır-ı Hakim ki: Dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar Elbette o Zât-ı Zülcelâl´in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, Küre-i Arz´ın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâ´yı saklasınElhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir Meyvenin yeri ise, dalın müntehasındadır Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır Süflisi, sakili aşağı tarafında; nuranisi, ulvisi yukarı tarafındadır Hem şu seyl-i şuunatın ve mahsûlat-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir Mahzenin mekânı ise, mahsûlâtın nev´ine göre, fenası altında, iyisi üstündedir Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyalenin iki havzıdır Havzın yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu´ ettiği yerdedir Yâni habisâtı ve muzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelligâhıdır Tecelligâhın yeri ise, heryerde olabilir Rahmân-ı Zülcemâl ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecelligâhını açarAmma Cennet ve Cehennem´in vücudları ise, Onuncu ve Yirmisekizinci ve Yirmidokuzuncu Sözlerde gayet kat´i bir surette isbat edilmiştir Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havzın ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücudları kadar kat´i ve yakîndir M)
CEHENNEM-İ SUĞRÂ Küçük cehennem
CEHENNEM-NÜMUN f Cehennem gibi çok azab verici
CEHER Gündüzleyin bir şeyi görememek (O kimseye "echer" derler)
CEHİR (Cehr den) (C: Cüherâ) Yüksek sesle, bağırarak ve açık olarak söylenen * Güzel, dikkate değer
CEHİR-ÜS SAVT Çok ve kuvvetli ses
CEHİŞ Halktan uzak olan
CEHİZ Karnından çocuk düşüren
CEHL Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik
CEHL-İ BASİT Bilmediğini bilmek sûretiyle olan câhillik
CEHL-İ MÜREKKEB Bilmemekle beraber, bilmediğini de bilmemek
CEHLİSTAN f Cehâlet âlemi Cahilliğin olduğu yer
CEHR Görünmek, zâhir olmak * Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak * Tecvid´de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıyarak nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir
CEHRE Açıkta ve belli olan şeyler * Pamuk ve ipek sarılan masura
CEHREN Açıktan, alenen
CEHRET Görünmek, zahir olmak
CEHRETEN Aşikâr sûrette, aleni bir şekilde, açıktan açığa
CEHRÎ Aleni ve yüksek sesle vâki olan şey
CEHŞ (CÜHÜŞ) Medet edişmek Başka kimseye sığınıp arkalanmak
CEHÛD Cıfıt, yahudi
CEHÛF Kuyudan suyu alıp yukarı çekmeye mahsus kova
CEHÛL Pek çok câhil (İnsan hayvanların aksine olarak hayata lâzım her şeye karşı câhildir Her şeyi öğrenmeğe mecburdur Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için sigayı mübalâğâ ile cehûldur M)
CEHÛLÂNE Pek câhilcesine
CEHÛŞ Oğlan, sabi
CEHVA´ Açık
CEHVE İnsanın dübür yeri
CEHVERE Zâhir olmak, görünmek
CEHYER Dişi ayı
CEHZAM Başı büyük, yuvarlak yüzlü kişi * Esed, arslan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

CELÂ Parlak, ruşen Zâhir, açık
CEL´ Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak Şehrinden ve meskeninden çıkmak * Başkalarını çıkarmak * Açık haber * Ruşen olmak, parlamak
CELÂ-YI VATAN Doğduğu yerden ayrılma
CEL´AB Medine yakınında bir dağ * Gözü çok iyi görmek
CELAB f Salkım küpe
CEL´ABE Çok kuvvetli dişi deve
CELABİB (Cilbâb C) Kadının bütün vücudunu örten ve dıştan giyilip bol olan çarşaf nevi Yaşmaklar Baş ve yüz örtüleri, ferâceler (Bak: Tesettür)
CELACİL (Cülcül C) Küçük çanlar, ufak çıngıraklar
CEL´AD Yoğun gövdeli şişman, kaba kimse
CELADET Yiğitlik Bahadırlık Kuvvet ve şiddetlilik Muhkemlik Salâbet, metânet
CELAFET Kabalık, yontulmamışlık
CELAH Başın iki tarafından saçın dökülmesi * Devenin ağaç yemesi
CELAHİZ Kaba, ağır
CELAİL (Celile C) Celiller, büyük olanlar, yüceler
CELAL (Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük Azamet Hiddetlilik, hışım * İlm-i Kelâm´da: Cenâb-ı Hakk´ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk´ın nev´deki tecellisi Cenâb-ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ ihâtadan âli ve celil olduğu veya hislerle idrâk edilmekten celil olduğundan Celâl denir(Arkadaş! Cenâb-ı Hakk´ın sıfât-ı ezeliyye âleminde biri celâlî, diğeri cemâlî iki türlü tecellisi vardır Celâl ile Cemâlin sıfât-ı ef´âl âleminde tecellisinden; lütuf ve kahr, hüsün ve heybet tezâhür eder Ef´âl âlemine tecelli edince; tahliye $ ile tahliye $ (tezyin ile tenzih) doğar Asar ve a´mal âleminden âlem-i âhirete intiba´ edince; lütuf, cennet ve nur olarak; kahr da, cehennem ve nâr olarak tecelli eder Sonra âlem-i zikre inikâs edince; biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır Sonra âlem-i kelâmda tecelli edince, kelâmın emir ve nehye taksimine sebep olur Sonra âlem-i irşada intikal edince; irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzâra taksim eder Sonra vicdana tecelli edince, recâ ve havf husule gelir Sonra irşâdın iktizâsındandır ki, havf ile recâ arasındaki muvâzene devamla muhafaza edilsin ki, recâ ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de eğri yollara gidilmesin Ne Allah´ın (CC) rahmetinden me´yus, ne de azabından emin olunsun İİ)
CELA´LA´ Kirpi
CELALEDDİN-İ HARZEMŞAH (Vefâtı M: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır O zamanın deccalı olan Cengiz´in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz´in ordularını müteaddit defalar mağlub etmiştir Kendisine pederinden şehzadelikten başka bir şey kalmadığı halde Harzem´de, Hind´de, Irak´ta, Azerbeycan´da dört devletin meydana gelmesine muvaffak oldu Küçük küçük kuvvetlerle üç milyon askere sâhib Tatar devletine karşı yirmiden ziyade zafer kazandı Moğol taarruzlarından birisinde bir dağa çekildiği sırada bir çapulcu taifesi tarafından sırtından hançerlenerek şehid edildi (R Aleyh)(Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz´in ordusunu müteaddit defa mağlub eden Celaleddin-i Harzemşah harbe giderken vüzerâsı ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek" O demiş: "Ben Allah´ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk´ın vazifesine karışmam, muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir" İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur MN)
CELALEDDİN-İ SÜYÛTÎ (Hi: 849 - 911) Abdurrahman bin Ebu Bekir Muhammed adı ile de anılır Hadis imamı ve müctehid bir zattır Mısırlıdır Süyût şehrinde doğdu Mısır´da vefat etti Zamanının büyük İslâm allâmelerindendir Asıl adı: Ebû Bekir oğlu Abdurrahman´dır Tefsir, fıkıh, hadis ilmine dair eserleri vardır Celaleddin Muhammed bin Ahmed Mısrî´nin, İsrâ Sûresine kadar yaptığı (Hi: 864´de vefat edince yarıda bıraktığı) tefsiri tamamlamıştır ve Celaleyn Tefsiri denmiştir
CELALÎ Celal ismine dâir İlâhi ve celale müteallik Celal adlı kimselerle alâkalı olan * Hicri XI Asırdan önce Anadolu´da baş gösteren eşkiyaya verilen ad * Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi
CELALLİ Çok çabuk kızan kimse
CELAZE Sazların perdeleri
CELB Kendi tarafına çekmek Çekmek, götürmek
CELB-İ KULÛB Kalbleri çekme, kalbleri kazanma
CELB-İ SURET Uzakta olan bir şeyin sûretini resmini yanına getirmek( Hz Süleyman (AS) taht-ı Belkıs´ı yanına celbetmek için vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i hârikaya delalet eden şu âyet: $İlâahir işaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vakidir ki: Risaletiyle beraber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (AS) hem masumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak için ve raiyyetinin ahvâlini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu´cize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek, Cenab-ı Hakk´a itimad edip, Süleyman´ın (AS) lisan-ı ismetiyle istediği gibi o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak´dan istese ve kavanin-i adetine ve inayetine tevfik-i hareket etse, ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek, taht-ı Belkıs Yemende iken, Şamda aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte, uzak mesafede celb-i surete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor ve mânen diyor: Ey ehl-i Saltanat! Adalet-i tâmme yapmak isterseniz Süleymanvâri, ruy-i zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız Çünki; Bir hakim-i adalet-pişe, bir padişah-ı raiyetperver, aktar-ı memleketine her istediği vakit muttali olmak derecesine çıkmakla mes´uliyet-i mâneviyeden kurtulur veya tam adalet yapabilir Cenab-ı Hak, şu ayetin lisan-ı remziyle mânen diyor ki: Ey beni-adem! Bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i tâmme yapmak için, ahvâl ve vukuat-ı zemine bizzat ıttıla veriyorum Ve madem herbir insana, fıtraten zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim Elbette o kabiliyete göre ruy-i zemini görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini, hikmetim iktiza ettiğinden vermişim Şahsen o noktaya yetişmezse de, nev´en yetişebilir Maddeten erişemezse de, ehl-i velâyet misillû manen erişebilir Öyle ise, şu azim nimetten istifade edebilirsiniz Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki: Ruy-i zemini, her tarafı, herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz S)
CELBİZ f Kement, ilmik * Gammâz, koğucu, ara bozucu
CELBNAME f Mahkemeye çağırma kağıdı, celb kağıdı
CELBÛ f Nâneye benzer bir ot, sebze
CELBÛB f Sarmaşık (bitkisi)
CELCA´ Boynuzsuz koyun
CELCELE Çan sesi * Gök gürültüsü * Depretmek * Gitmek
CELCELUTİYE Peygamberimizin Resul-i Ekremin (ASM) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz Ali (RA) tarafından te´lif edilen Süryânice bir kasidedir Esas mânası; bedi´ demektir
CELD Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır * Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır
CELDA Sür´at Çabukluk * şecaat
CELDE Fık: Suç işleyen birisine kamçı veya değnekle bir vuruş
CELE Başın ön tarafının saçı dökülmek
CELEB Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir * Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi
CELEB f Fahişe Orospu * Çan
CELECE (C: Cülec) Kafa, baş
CELED Sütü ve yavrusu olmayan büyük deve * Muhkem yer * Samanla doldurulup anası önüne koyulan buzağı derisi
CELEF Yerden balçık küremek ve gidermek
CELEM Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü
CELENFEA Şişman karınlı büyük deve
CELENZA Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi
CELESAT (Celse C) Meclisler, celseler
CELEVAT (Cilve C) Cilveler Hüsn-ü zuhûrlar
CELEVLA´ Mekân ismi
CELH Doldurmak, dolu olmak
CELHE (C: Cülâhet) Gidermek Yerinden ayırmak * Nâhiye
CELİ Parlak, açık, âşikâr, meydanda * Kur´an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı
CELİB Satmak için bir yerden toplanılan şeyler * Esir, köle, cariye Satılık esir
CELİD Fazla celâdetli, bahadır * Rutûbetli, kırağı, çiğ * Buz
CELİL Celâlet ve celâdet sâhibi Azîm, mertebesi yüksek
CELİL-ÜŞ-ŞÂN şan ve şerefi pek büyük
CELİS Galiz, kaba nesne Büyük ve sağlam olan şey
CELİS Ekseri bir yerde oturan Arkadaş Birlikte oturan
CELİYYAT (Celi C) Aşikâr, açık, aleni, meydandaki şeyler
CELL (C: Cülûl) Yerden birşey toplamak * Gemi yelkeni* Yaşlı olmak * Kadr ve mertebesi büyük olmak * Celil, büyük, ulu
CELLAD İdama mahkûm olanları idam etmeğe vazifeli olan adam * Mc: Merhametsiz
CELLALE Necaset yiyen sığır
CELLE Deve ve koyun tersi * Az olarak insan pisliğinden kinâye olur
CELLE "Celil oldu, celil olsun" meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir
CELM Kesmek, kat´etmek * Ululuk, büyüklük
CELMED Kaya Taş
CELSE Bir meclis veya mahkeme hey´etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti * Bir def´a akd-i meclis etmek Oturuş, bir def´a oturmak * Fık: İki secde arasında bir def´a $ diyecek kadar oturmak
CELSE-İ ALENİYYE Açık oturum
CELU f Şakacı, lâtifeci kimse * Kebap şişi
CELVET Yerini, yurdunu terketme * Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması
CELVETİYE Eskiden mevcud bir tarikat ismi
CELZ Seyretmek
CEM Hükümdar, melik, şah * HzSüleyman´ın (AS) nâmı * İskender´in bir ismi
CEM´ (C: Cümu) Hurmanın iyi olmayanı Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar * Az olarak cemaat için isim olur * Toplama Bir yere getirme, biriktirme Yığma * Gr: Arabçada (ve tesniye olmayan dillerde) ikiden çok olan şeylere delâlet eden kelime (Kitabın başındaki cemi´ hakkındaki izahata bakınız) * Tas: Bütün eşyayı Cenab-ı Hak ile görerek kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek
CEM-ÜL CEM Gr: Bir defa cemi´olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması (Evliya; Evliyalar gibi) * Tas: Vahdet-i vücuda dalmak Bekabillah, Cenab-ı Hak´ta fâni olmak
CEM-İ MÜENNES Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonundaki müennes alâmeti olan (e "t") kaldırılıp yerine (ât) getirilir Müslime(t) : Müslimât gibi
CEM-İ MÜENNES-İ SÂLİM Gr: Sonu ( $ ât) eki ile biten cemi´ler Meselâ: Müminât: (Kadın mü´minler, mümineler) Sâdıkât, Hafiyyât, Sâlihât gibi
CEM-İ MÜKESSER Gr: Cemi yapılacağı zaman müfredinin şekli bozularak yapılan cemi Kaide dışı yapılan, kaideye uymadan yapılan cemi Kitab; kütüb, gibi
CEM-İ MÜZEKKER Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonuna (în, ûn) getirilerek yapılan cemi: Müslimîn, müslimûn gibi
CEM-İ SAHİH (SÂLİM) Gr: Bu cemi yapıldığı zaman müfredinin şekli bozulmaz İki türlüdür Cem-i müzekker, Cem-i müennes * Mat: Toplama
CEM-İ ZIDDEYN İki zıddın birlikte bulunması (Bak: İçtima-ı zıddeyn)
CEMAAT Topluluk Bir yere toplanmış insanlar Takım, bölük * Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali * Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbirine bağlı insan topluluğu
CEMAAT-İ ÇİLİNGİRÂN-I HÂSSA Tar: Saraydaki çilingirlik işlerini yapmakla muvazzaf sanatkârlar zümresi
CEMAAT-İ HADEME-İ EHL-İ HİREF Tar: Saray işlerini yapmakla vazifelendirilmiş sanatkârlar zümresi
CEMAAT-I MÜCELLİDÂN-I HÂSSA Tar: Saraydaki kitabları ciltlemekle vazifeli sanatkârlar
CEMAD Cansız ve kurumuş olmak * Yağmur yağmayan yer * Sütü olmayan deve * Donmuş, katı cisim
CEMADAT Katı cisimler, cansızlar
CEMADÎ f Ruhu olmayan, cansız madde Câmid cisim
CEMAET Her nesnenin şahsı ve cüssesi
CEMAHİR (Cumhur C) Cumhuriyetler
CEMAHİR-İ MÜTTEFİKA Birbiriyle anlaşmış, ittifak etmiş devletler Müttefik cumhuriyetler
CEMAHİR-İ MÜTTEHİDE Birleşmiş devletler Müttehid cumhuriyetler
CEMAL Yüz güzelliği Fertteki güzellik * Cenâb-ı Hakk´ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi * Hak ile söylenen doğru söz * Hüsün ( Bir cemal sâhibi, dâima hüsn ü cemalini görmek ve göstermek ister Bu ise, âhiretin vücudunu ister Çünkü dâimi bir cemâl, zâil ve muvakkat bir müştaka razı olmaz Onun da devamını ister Bu da âhireti ister MN)
CEMAL-İ BÎ-MİSAL Misâli, benzeri olmayan güzellik (Bak: Celâl)
CEMALULLAH Allah´ın cemâliCEMAM : Rahat olmak Dinlenip yorgunluğu gidermek İstirahat etmek
CEMAMİH (CEMÛH) Başı sert, yavuz at
CEM´AN Bir yere toplamak suretiyle, toplanmış olarak
CEM´ARE Galiz, kaba nesne Yüksek taşlar * Kabile ismi * Küçük kuş
CEMAŞ Kadın ile oynaşan kişi
CEMAZİYEL AHİR Arabi ayların altıncısıdır (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce´dir)
CEMAZİYEL EVVEL Arabi ayların beşincisidir * Bir kişinin mazisi, geçmişi
CEMCEME Sözü gizli söyleme, harfleri tâne tâne söyleyip açık beyan edememe
CEMD Donmak
CEMDER f Bir cins bıçak veya kama
CEMED Dondurmak * Buz, kar
CEMEDÎ (Cemed den) Buz gibi, çok soğuk, bârid
CEMEL Erkek deve İbil
CEMEL VAK´ASI Müslümanlar arasında vuku bulan elem verici ilk muharebedir Peygamber Efendimizin (ASM) Zevcesi Hz Aişe (RA) ile Aşere-i Mübeşşereden Talha ve Zübeyr´in (RA) Hz Ali´ye (RA) karşı kıyamlarından doğmuştur Bu harpte Hz Aişe ile Talha ve Zübeyr´in maiyetinde otuzbin; ve Hz Ali´nin refakatinde yirmibin kişi olduğu hâlde karşı karşıya gelinmiş ve muhârebe sonunda her iki taraftan içlerinde sahabeden birçok zatla beraber onbin kişi şehid edilmiştir Bu muharebede Hz Talha ve Zübeyr de şehâdete nâil olmuşlardır Bu muhârebeye Cemel Vak´ası denilmesinin sebebi: Hz Aişe´nin mahfelini bir deve üzerine koydurarak ve kendisi ve bu mahfelde gayet mestûre bir şekilde oturup harp yerine maiyetindeki sahabelerle beraber gittiği için ve harbin en şiddetlisi bu devenin etrafında meydana geldiği içindir (Bak: Sahabe)(Hazret-i Ali (RA) zamanında başlayan muharebelerin mâhiyeti nedir Muhariblere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz Elcevap: Cemel Vak´ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Aişe-i Sıddıka (Radıyallahü Teâlâ Aleyhim Ecmain) arasında olan muharebe; adâlet-i mahzâ ile, adâlet-i izâfiyenin mücadelesidir Şöyle ki:Hazret-i Ali, adâlet-i mahzâyı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş Muârızları ise: Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adâlet-i mahzâya müsaid idi, fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zaif muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye´ye girdikleri için adâlet-i mahzânın tatbikatı çok müşkil olduğundan, "ehvenüşşerri ihtiyar" denilen adâlet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler Münâkaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intaç etmiştir Mâdem sırf "Lillâh" için ve İslâmiyet´in menâfii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil, hem maktûl ikisi de ehl-i Cennettir İkisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz Her ne kadar Hz Ali´nin içtihadı musib ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azâba müstahak değiller Çünki: İçtihad eden hakkı bulsa iki sevab var Bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevab alır Hatâsından mâzurdur Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zât-ı muhakkik Kürdçe demiş ki: $Yâni: Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kal etme Çünki hem katil ve hem maktûl ikisi de ehl-i CennettirAdâlet-i mahzâ ile adâlet-i izafiyenin izâhı şudur ki: $Âyetin mâna-yı işârisiyle; bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir ferd dahi, umumun selâmeti için fedâ edilmez Cenâb-ı Hakk´ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük, büyük için ibtal edilmez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızâsı bulunmadan hayatı ve hakkı fedâ edilmez Hamiyet namına rızasıyla olsa, o başka mes´eledirAdâlet-i izâfiye ise, küllün selâmeti için, cüz´ü feda eder Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz Ehven-üş-şer diye bir nevi adâlet-i izafiyeyi yapmağa çalışır Fakat, adâlet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adâlet-i izâfiyeye gidilmez, gidilse zulümdürİşte İmam-ı Ali Radiyallahü Anh, adâlet-i mahzâyı şeyheyn zamanındaki gibi kabil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu Mukabilleri ve muârızları ise, "Kabil-i tatbik değil, çok müşkilâtı var" diye adâlet-i izâfiye üzerine içtihad etmişler Tarihin gösterdiği sâir esbab ise, hakiki sebep değiller, bahanelerdir M)
CEMEN f Çardak
CEMERAT (Cemre C) Cemreler Şubat ayında azar azar artan sıcaklıklar
CEMH Sür´at yapmak, hız yapmak * Huruç etmek, çıkmak
CEMH Gururlanmak, kibirlenmek
CEMİ´ Cümle, hep, bütün * Gr: Çokluk bildiren kelime Çoğul
CEM´Î (Cem´ den) Cemiyete mahsus, cemiyetle alâkalı
CEMİAN Bütün, hep
CEM-İ EZDAD Birbirine zıd şeylerin bir arada bulunması
CEMİL Güzel * Cenab-ı Hakk´ın isimlerinden biri
CEMİL-İ ALE-L ITLAK (Cemil-i alelıtlak) Her cihetle çok güzel ve mükemmel
CEMİL-İ ZÜLCELAL Celal sâhibi, cemil olan Cenab-ı Allah (CC)
CEMİLE Hoşa gitmek için yapılan hareket
CEMİLEKÂR f İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan
CEMİR Zaman, dehr
CEMİŞ Saçı yolunmuş * Ot bitmeyen yer
CEM´İYYAT (Cemiyet C) Cemiyetler
CEM´İYYET (Cemiyet) Topluluk, birlik Hey´et * Bir yere cem´ olma * Mânevi birlik teşkil eden cemaat * Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müsteniden ve hükmî şahsiyyeti hâiz olarak kurdukları teşekkül (THL) * Tas: Zihnin yalnız Cenab-ı Hak ile meşguliyet hali * Edb: Tenasübü veya tezadı dolayısıyla birbirine uyan kelimeleri veya zıd olan kelimeleri beraber aynı ifade içinde bulundurmak (Edebiyat Lügatı´ndan bir misal:Bir tâir-i kudsîyi uçurdun yuvasındanBir lâne-i sevdayı tebah eyledin ey mevtBir tûde türaba çevirip cism-i latifinBir haclegehi hâk-i siyah eyledin ey mevt"Tair, uçurdun, lâne, tûde, türab, hâk" lâfızları arasında tenasüb vardır"Bir tûde türab" ile "Cism-i latif" "haclegeh" ile "hâk-i siyah" arasında tezad vardır Buna, sözün cem´iyyetli olması denilir
CEM´İYYET-İ AKVÂM (Milletler Cemiyeti) Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan ilk Birleşmiş Milletler Cemiyetinin bizdeki adıdır
CEM´İYYET-İ HATIR Zihin ve fikrin dağınık olmayıp toplu bulunması Hasr-ı fikir etmek
CEM´İYYET-İ KELÂM Kelâmın câmi olması Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz
CEM´İYET-İ MUHAMMEDÎ (Bak: İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti)
CEM´İYYETGÂH f Toplantı yeri, toplanılacak yer
CEML Yağ eritmek
CEMM Çokluk Mecmu * Kuyuda biriken su * Hırs ve tama ile mal biriktirmek
CEMM-İ GAFİR Büyük cemâat, insan kalabalığı Ekseriyet * Muhâfızlar
CEMMA Boynuzsuz koyun
CEMMAL Deveci, deve süren, deve sürücüsü
CEMMAZ Hızlı giden
CEMMAZ-SÜVAR f Hızlı giden bineğe binen kimse
CEMR İnsanların bir araya toplanması * Atın sıçrayarak yürümesi * Ateş ve küçük taş vermek * Bir kimseyi def etmek, kovmak
CEMRA Kuvvetli dişi deve
CEMRE (C: Cimâr) Şiddetli karanlık * Ateşli kömür parçası, kor * İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık * Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları
CEMRE-İ SÂLİSE Üçüncü cemre ki, toprağa düşer
CEMRE-İ SÂNİYE İkinci cemre ki, suya düşer
CEMRE-İ ULÂ Birinci cemre ki, havaya düşer
CEMREVİYYE Divân şairleri tarafından bayramlar, baharlar gibi cemre sebebiyle, muasır olan büyük makamlı ve rütbeli kişiler için yazılan şiirler
CEMR-ÜL GADA Ateşi çok devam eden ağacın ateşinin koru
CEMŞ Saçı yolmak veya traş etmek * Gizli ses * Parmaklarının uçları ile çekmek * Gazel söylemek * Oynaşmak
CEMŞASB f Hz Süleyman Peygamber (AS)
CEMUM Yorga at * Yürürken eşinen at
CEM-UL CEVAMİ´ Eski medreselerde okutulan Dört Hak Mezhebin fıkıh usûlünü içine alan, Usûl-i Fıkh´ın en son kitabı Müellifi Şâfiî âlimlerinden İbn-üs Sübkî´dir
CENA´ Arka yumruluğu Kamburluk
CENA Yemiş toplamak * Cem´etmek, toplamak
CENAB (C: Ecnibe) Evin etrafı, çevresi * Cânib * Nâhiye
CENAB Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (ASM) gibi
CENAB-I HAKK Allah
CENABET Pis Gusletmesi lâzım gelen kimse * Uzaklık
CENADİF Şişman, kısa boylu kimse
CENAH Kanat, taraf, kısım (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir Aklın nuru, fünun-u medeniyedir İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder Mün)
CENAH-I TÂİR Kuş kanadı
CENAH-I ZÜBAB Sinek kanadı
CENAHEYN (Cenah dan) İki kanat, iki yan, iki cenah * İki hususiyetli
CENAİB (Cenayib) (Cenibe C) Yedek hayvanlar, yedek binekler
CENAN Gönül Ruh Kalb Can
CENANÎ Kalbe âit ve müteallik olan Kalben duyulan (Arabça müfred, birinci şahıs sigası ile "kalbim" mânasınadır)
CENAZE (C: Cenâiz) İnsan ölüsü
CENB Yan taraf Koltuk altının aşağısı * Def´etmek, kovmak * Müştak olmak * Bir yere gitmek için bir yere inmek * Birisinin sevdiğinden dolayı kararsız ve muztarib bulunmak * Büyük ve çok olan * Engin taraf * Şetmetmek, söğmek (LR)
CENBÎ Yan tarafa âit
CENBİYYE Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar
CENCENE Sözü burun içinden söylemek, genizden konuşmak
CENDEL Nehirlerde bulunan ve büyükçe olan kaya
CENDERE yun Tazyik Baskı, basınç * Dar dere, boğaz * Kalın oklava * Çamaşır ütülemeye mahsus iki ağaç üstüvaneden ibaret alet * Mc: Sıkı ve dar yer
CENEB Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak
CENEDİL (C: Cenâdil) Taşlı yer * Yuvarlak taş
CENEF Hata ve cehilden dolayı haktan meyletmek * Zulmetmek
CENEN Mezar, kabirCENG $ (CENK) : f Top, tüfek ile harbetmek Muharebe Kavga Harb Savaş
CENGAVER (C: Cengâverân ) f Cenkçi Yiğit olan Kahraman İyi harbeden
CENG-AZMÜDE f Savaş tecrübesi olan kişi
CENG-CÛ f Kavgacı, dövüşçü, cenkçi
CENGEL f Orman Ağaç topluluğu
CENGELİSTAN f Sık ağaçlık, orman, sazlık yer
CENGİZ (Temuçin) Moğol Devleti´nin hükümdarlığını yapmıştır İslâmî medeniyetleri ve kıymetleri tahribeden zâlim ve müstebid bir hükümdar olarak tarihe geçen bir kimsedir Milâdi 1229´da ölmüştür Asrının deccalıdır (Bak: Celaleddin-i Harzemşah)
CENGİZİYAN f Cengiz soyundan gelenler, bunlara tâbi olan kimseler
CENH Kuşun kanadını vurması
CENÎ Devşirilmiş, koparılmış olan Meyve toplanması ve alınması
CENİB Garip * Hurmanın iyisi
CENİBE (C: Cenâib) Yedek hayvanı
CENİN (Cenne den) Ana karnındaki harekete başlıyan çocuk * Gizli ve mestur, saklı olan şey
CENİVER f Sırat köprüsü
CENK (Bak: Ceng)
CENN (Cünün) Bir şeyi setretmek, gizlemek * Ana karnındaki cenin, gizli olmak
CENNÂN Bahçıvan
CENNÂT (Cennet C) Cennetler
CENNÂT-I ADN Adn cennetleri Hulûd üzere ikamet ve temekkün edilen cennetler (Kamus Tercümesi)
CENNET Allah´a (CC) inanan ve O´na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet´e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur´ana bir hizb-ül Kur´ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mesken Cennet´in varlığını bütün peygamberler, onların yolundan giden âlimler ve ermiş kişiler, evliyalar ittifakla haber vermişlerdir Esasen Allah´ın adaleti, Cehennem gibi Cennet´in de varlığını gerektirir İnananlar, ölümün; ebedî bir hiçlik değil, ölümsüzlüğe geçiş, sevdikleriyle buluşacakları âhiret âlemine bir yolculuk olduğuna inanıyorlar ve bunalım içinde değil; mutluluk içindedirler İnananların ve iyilerin bu hâlleri Cennet´in varlığını gösteren hayattaki belirtilerinden biridirCennetin tabakaları : Dâr-ül-Celâl, Dâr-üs-Selâm, Cennet-ül Me´va, Cennet-ül Huld, Cennet-ün Naim, Cennet-ül Firdevs, Cennet-ül Adn, Cennet-ül Vesile (Bak: Âhiret)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki; Cennet´te bir adama beş yüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyeviyenin havsalasında nasıl yerleşir Elcevap: Nasılki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zâhirî ve batınî duygulariyle o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve zîruhlar bulunmaları o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, ziynetlendiriyorlar Aynen öyle de fakat binler derece yüksek herbir mü´min için binler kasır ve hurileri ihtivâ eden has bahçesinden başka, umumî Cennet´ten beşyüz sene genişliğinde birer hususî Cennet´i vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla Cennet´e ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususî ve geniş Cennetini ziynetlendiriyorlar Evet bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangâhtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözüyle, zevkiyle, zâikasıyla, sair duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de, fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika o baki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i basıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa ziynetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü´min derecesine ve dünyada kazandığı sevablar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L)
CENNETMEKÂN "Yeri cennet olası, makamı cennet olan" meâlinde olup, vefat eden makbul ve sâlih kimselere hürmeten söylenir
CENNUR Arpa ve buğday döğdükleri yer
CENTİLMEN ing Kibar erkek, çelebi, görgülü kişi
CENUB Güney Şimalin zıddı olan taraf
CENUBÎ Cenuba âit, güney tarafında, cenûba dair ve müteallik

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

CEPHANE (Aslı: Cebehane´dir) Barut vesair yanıcı maddelerin konulup, muhafaza edildiği yer * Yanıcı maddeler levazımı
CE´R (CUÂR) Tazarru etmek, yalvarmak * Çağırmak
CER´ Suyu yudumlayarak içme
CER f Yarık, çatlak
CER´A Kumlu, otsuz yer
CERA´ Suyu sora sora içmek
CERAB Torba, dağarcık
CERAD Çekirge * Mc: Yağmacılar gürûhu
CERADE (C: Cerâd) Çekirge
CERAHAT Yaradan akan irin Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan Yaradan akan beyaz akıcı cisim
CERAHOR Tar: Osmanlılarda ordu hizmetlerinde kullanılan Hıristiyanlara verilen isim
CERAİD (Ceride C) Cerideler Gazeteler
CERAİD-İ YEVMİYYE Günlük gazeteler
CERAİM (Cerime C) Cerimler, suçlar, kabahatlar, cinayetler
CERAİM-İ MÜŞTEREKE Müşterek işlenen suçlar Ortak kabahatlar
CERA´KUK (CERA´KİK) Ekşi yoğurt
CERAM Hurma çekirdeği * Kuru hurma
CERAME Gövdeli olmak Vücudu iri olmak * Cesâmet
CERAMİKA Musul yakınında Acem asıllı bir kavmin adı
CERAYE Vakıf tarafından verilen erzak ve yiyecek
CERAYET Câriyelik hâli
CERAZET Oburluk
CERBA Uyuz kadın
CERBAN Uyuz hastalığına tutulmuş olan, uyuz
CERBEYA Mağrib ile şimâl arasında esen yel
CERBEZE Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme Fazla sözlerle aldatıcılık Haklı ve haksız sözlerle hakikatı gizleme * Beceriklilik, fetânet ile temyiz ve cesaret-i mutedile ve kuvvet-i idareden ibâret olan sıfat-ı zihniye(Bu kelime, Arabçada: Hilekârlık, kurnazlık gibi aşağılayıcı bir mânâda kullanıldığı halde; Türkçede: Beceriklilik ve konuşma kabiliyeti gibi medhedilir bir sûrette geçmektedir)( Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi, gabâvettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz İfrat mertebesi, cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur Vasat mertebesi ise, hikmettir ki hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinab eder İİ)( Cerbeze nedir C- Müteferrik büyük işlerde, yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır Cerbezenin şe´ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galib etmektirMeselâ: Bir aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta o muhassalı temsil edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksaVeyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-i zaman ederek, bir dakika-i vâhidede, o şahs-ı hâzırda sudurunu tasavvur etse acaba, evvelki adam ne derece mustakzer; ikinci adam ne derece müteaffin Hattâ hayal, gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, akıl onları tevbih etmeğe hakkı olmayacaktırİşte şu cerbezenin tavr-ı acibi; zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar O siyah perde ile herşeyi temaşa der Hakikaten cerbeze, envaiyle garâibin makinesidirGörülmüyor mu ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında, umum kâinat, birbirine muhabbet ile müncezib, rakkasane hareket edip gülüşüyor veyahut, çocuğunun vefatıyla matem tutan bir validenin cerbeze-âlûd me´yusiyeti nazarında umum kâinat, hüzün-engizâne ağlaşıyor Tuluât)
CERBEZE-ÂLÛD Cerbezeli Cerbeze ile olan faaliyet
CERBİYYE Uyuz böcekleri
CERCAR Yaban maydanozu
CERCER (C: Cerâcir) Kağnı
CERCERE Deve sesi
CERCİS (AS) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu´cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir
CERD Elbisesini çıkarma, elbisesinden soyma, çıplak hâle getirme * Ot ve ağaç yetişmeyen yer
CERDA Mahrum, çıplak * Tüysüz, dazlak * Çorak, verimsiz toprak, arazi * Karıştırılmamış
CERDAHL Büyük gövdeli deve * İnsanların her işine itiraz eden
CERDAK(A) (C: Cerâdik) Yufka ekmeği
CEREA (C: Cere´) Ot bitmeyen kumlu yer
CEREB Uyuz hastalığı, uyuzluk
CEREB-NAK f Uyuz hastalığına tutulmuş kimse, uyuz kişi
CEREC Yüzüğün, parmağa geniş olması * Taşlı, sert yer * Muztarib Iztırab ve acı çeken
CERECE Büyük, geniş yol * Ulu yol
CERED f Yaralı, mecrûh
CERED Çıplak olma
CEREF Bir kimsenin, kederden dolayı tükrüğünü yutkunup durması
CEREM Ayrılmak * Günâh Cinâyet * Hurma toplarken yere düşenleri yemek
CERENFEŞ Yanları etli ve büyük olan kişi
CERENG f Kılıç veya topuzun çarpmasından çıkan ses Zil veya çan sesi
CERES Çan * Zindan, hapis yeri * Hayvanın boynuna asılan çıngırak
CERES-DAR f Çıngırak taşıyan, çıngıraklı
CEREŞ Bir şeyi iri dövme, iri öğütme
CEREVHAK İplik yumağı
CEREYÂN Akma, akış, gidiş Hareket Akıntı Gezme Mürûr Vuku, vâki olma * Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir
CEREYÂN-I HEVÂ Hava akımı
CEREZ (CÜRÜZ) Suyu kesik olan * Otsuz yer
CEREZ Davarın art sinirinde olan bir hastalık
CERF Ahzetmek, almak * Yıkmak, harap etmek * Yerden bel veya kürekle bir şey atmak
CERGAND f Bumbar dolması denen bir yemek çeşiti * Işık Işık konacak yer
CERGE f Bir mevki´de bulunan insan topluluğu
CERH Yara * Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak * Bir kimseye söğmek Taan etmek Sözle gönül incitmek * Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek * Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi * Kesb u kâr eylemek Kazanmak
CERH-İ AMÛD Bir kimseyi her ne ile olursa olsun, haksız olarak kasden yaralamak
CERHA Yaralı, yaralanmış
CERHETMEK Yaralamak Herhangi bir meseleyi hak ve hakikatle çürütmek Yanlış veya yalanını bulup hurafe ve bâtıl olduğunu isbât edip herhangi bir kimsenin veya cereyanın fikrini kabul etmemek
CERİ´ (Cür´et den) Cesur, yiğit, delikanlı, gözü pek, cesaretli, yılmayan
CERİ´-ÜL LİSÂN Sözünü esirgemiyen, çekinmeden söyliyen
CERİB Uyuz hastalığına tutulan Uyuz marazına tutulmuş olan Uyuz
CERİB İmparatorluk zamanında Arabistan ülkelerinde kullanılan takriben 216 litrelik bir hacim ölçüsü * Dönüm * Eni ve boyu 60 arşın olan arazi ölçüsü
CERİD (C: Cerâyid) Hurma budağı * Yaprağı dökülmüş olan hurma ağacı
CERİD(E) Çorak ve verimsiz yer
CERİDE f Yalnız, tenhâ
CERİDE Gazete * Resmi dâirenin büyük hesablarının kaydedildiği defter
CERİDE-İ HAVÂDİS 1840´da Çörçil ismindeki bir İngiliz tarafından çıkarılan ilk hususî gazete
CERİH (Cerh den) Mecruh Yaralanmış, yaralı
CERİHA Yara Çürüklük
CERİHA-DÂR f Cerihalı, yaralı
CERİM Kabahatli, câni, suç işlemiş * (C: Cirâm) Kuru hurma * Hurma çekirdeği
CERİME Suçludan alınan para cezası, cereme * Günah, zenb, suç
CERİN (C: Ecrân-Ecrine-Cürün) Hurma kurutma yeri
CERİR (C: Cürür) Devenin boynuna taktıkları ip
CERİRE Kabahat, suç
CERİR-İ TABERÎ (Bak: Taberî)
CERİŞ İri bulgur * İri dövülmüş tuz
CERİZ Tasalı kimse Hüzünlü, kederli olan kişi
CERM (C: Cürüm) Bir cins Arap sandalı * Kat´ Kesme * Günahkâr olma, günah işleme * Koyun kırkma * Sıcak, sıcaklık
CERMEN Germen, Alman
CERMÜZE f Sefer ve misafirlik
CERR Kendine doğru çekmek Çekmek Cezb * Para almak * Uçurum * Kale hendeği
CERR-İ MAGNEM Menfaat celbetmek
CERRAH Yarayı açıp tedavi eden, ameliyat yapan Operatör
CERRAHHÂNE Osmanlılarda ordu için cerrah yetiştiren müessese Yüksek dereceli okul
CERRAHHÂNE-İ ÂMİRE Geçen asırda yeni usullerle cerrahlık yapılan Osmanlı tıp müessesesi, cerrahhânesi
CERRAHÎ Tıpta operatörlük * Ameliyatla ilgili
CERRAR Cer yapan, para toplayan * Yavaş yavaş giden asker alayı veya ordusu Harp âletleri ile cihazlanmış ordu * Desti satıcısı * Ağır ağır giden * Traktör
CERRARE Sarı renkte küçük ve zehirli akrep
CERRE (C: Cürr-Cirar) Topraktan yapılan desti ve bardak * Ağaçtan yaptıkları su kabı
CERRE ÇIKMA Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları
CERS (CİRS) Gizli ses * Arının ağaçtan ve çiçeklerden emmesi * Bir miktar zaman
CERŞ Bir şeyin kabuğunu soyma, bir şeyi kazıma
CERUR Çok miktar yemek
CERUZ Obur, çok yiyen
CERV Küçük meyve * Vahşi hayvan yavrusu Enik
CERVEL Taş
CERY Suyun ve diğer sıvıların akması Cereyan
CERZ Kat´, kesme * Yok etme, mevcudiyetini kaldırma * Katletme, öldürme
CERZE (C: Cürüz) Yaş ot bağı
CE´S Korkutmak, tahvif
CESA Bir kimsenin elinin, çalışmaktan dolayı iri ve katı olması
CESALE Çokluk, kesret
CESAMET İrilik Büyük olma, cesim olma
CESARET Cesurluk, yiğitlik, korkusuzluk
CESARET-İ MEDENİYE Her türlü baskılara karşı çekinmeden hakikatı söylemek Müsbet harekette korkmamak Haklı olduğu bir mes´elede korku göstermemek İçtimai münasebetlerde girişkenlik
CESASET Tecessüs, casusluk Merak
CESCAS Kılı çok olan * Bir otun adı
CESED Ten, gövde, vücut, beden Ruhsuz vücud
CESED-İ MİSALÎ Misalî ve lâtif bir cesed Varlığı maddî olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden
CESİM İri vücudlu * Kebir Ehemmiyetli Büyük
CESİS(E) Hurma ağacının yeni çıkan budağı (Fesîl-ün-nahl derler)
CESK f Mihnet, keder, elem, gam, tasa * Musibet, belâ, âfet, felâket
CESL Kıllı kimse * Çok nesne, kesir
CESLE Kara karınca
CESM Devam etmek, mülâzemet
CESR(E) Büyük deve
CESS Koparmak * Bal mumu * İçinde arının kanadı ve gövdesi karışmış olan şey
CESS Araştırma, tahkik etme, soruşturma * El ile yoklama * Yapışmak
CESSAME Sefer yapmamış kişi Seyahat etmemiş kimse
CESSAS Gizli şeyleri araştıran, gizli şeylere merak eden Tecessüs sâhibi
CESSAS Kireç ile bina yapan Badanacı
CESSASE Kruvazör, harp gemisi
CEST f Sıçrayış, atlayış
CESTAN f Atlıyan, sıçrayan
CESTE f Azar azar, bir parça * Sıçrayış, atlayış Hatve
CESTE CESTE Azar azar, parça parça, kısım kısım
CESTEN f Atlamak, sıçramak Kaçmak, kurtulmak Atılmak
CESUR(E) (Cesâret den) Cesaretli, yiğit
CESURÂNE f Yiğitçesine, cesaretli olarak, yüreklice, cesaretle
CEŞ f Mavi boncuk
CEŞA´ Çok hırslı olmak
CEŞER Davarı otlamaya çıkarmak
CEŞİB Kaba ve galiz nesne
CEŞİR Kir
CEŞİR Büyük çuval * Ev önünde davar yürüyecek yer
CEŞİŞ Bulgur
CEŞİŞE Bulgur yemeği
CEŞM Meşakkatli iş buyurmak, zor bir iş söylemek
CEŞN f Ziyafet, şölen * Îd, bayram
CEŞŞ Dövmek * Kırmak * Vurmak, darp * Bir nesneyi pâk etmek, temizlemek
CEV f Arpa
CEVA´ Geniş * Hasta * Kokmuş su * Aşktan, gamdan veya tasadan dolayı kalbin yanması
CEV´A Bir kere acıkmak
CEVAB Sorulan şeye söz veya yazıyla verilen karşılık * Kabul etmemek Reddetmek * (Câbiye C) Havuzlar
CEVAB-I KAT´Î Kesin ve kat´i söz, kesin cevap
CEVAB-I NÂ-SAVAB Doğru olmayan karşılık Yanlış cevab
CEVAB-I RED Red cevâbı verip kabul etmemek Reddetmek Kabul etmemek yolunda söylenen söz
CEVABAT (Cevâb C) Cevablar Sorulan sorulara verilen karşılıklar Mukabil sözler
CEVABEN Karşılık ve cevap olarak
CEVABÎ Karşılık, cevap * (Câbi C) Tahsildarlar, câbiler
CEVAD (Cevvad) Çok çok ihsan eden Çok cömert
CEVADD (Câdde C) Caddeler, büyük ve işler yollar, tarikler
CEVAHİR (Cevher C) Cevherler Çok kıymet verilen ve az bulunan şeyler, çok kıymetli mâden veya taşlar * Mc: Çok kıymetli söz veya faydalı yazılar
CEVAHİR-İ FERD (Cevher-i ferd C) Cevher-i ferdler Zerreler, atomlar
CEVAHİR-ÜL-KELİMAT Şemsi adındaki bir zat tarafından Arapçadan Türkçeye kaleme alınan 108 sahifelik bir lügat kitabının adı
CEVAİB Halk arasında gezen haberler
CEVAİZ (Câize C) Câizeler, verilen bahşişler, armağanlar
CEVÂMİ´ Toplu olan şeyler * Câmi´ler Mescidler
CEVÂMİ-ÜL KELİM Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar (Bak: Câmi-ül kelim)
CEVAMİD (Câmid C) Cansız, donmuş şeyler
CEVAMİS (Câmus C) Camuslar, mandalar, kömüşler, su sığırları
CEV´AN (Cu´ dan) Acıkmış, aç, midesi boş
CEVANİB (Cânib C) Cânibler, yanlar, taraflar
CEVANİB-İ ERBAA Dört taraf
CEVARİ (Câriye C) Akıcı ve câri olanlar * Hizmetçi kızlar * Câriyeler, kadınlar
CEVARİH El, ayak gibi vücud azaları(Cevârih, cârihanın cem´idir ki, esasen cerhden me´huz olup te´sir mânası mülâhazasıyla kâsibe mânasına isim olmuştur Cevarih, kevasib demektir Bunun için el, ayak ve ağız gibi yaralayıcı âlet olan azaya cevarih denildiği gibi, av tutan yırtıcı hayvanlara ve kuşlara dahi kevasib ve cevarih denilir ki, burada murad budur ET)
CEVAR-ÜL KÜNNES Seyyar yıldızlar (Ütarid, Zühre, Merih, Müşteri, Zuhal) (Bak: Hunnes)
CEVASİS (Casus C) Casuslar Gizli şeyleri araştıranlar Gizlilikleri öğrenip bilenler
CEVAZ Müsaadeli Ruhsat, izin Câiz olma * Yol, tarik ve meslek
CEVAZ-I ŞER´Î Şer´an câiz olma Şeriatça yasak olmayan husus
CEVAZİNC Nilüfer çiçeği
CEVB Kesmek * Yırtmak * Mesafe almak
CEV-BE-CEV f Azar azar
CEVCA´ Uzun ayaklı adam
CEVCEM Kızıl gül, verd-i ahmer
CEVDER f Öküz
CEVDET İyilik Güzellik Kusursuzluk * Bir kimsenin, başkasının işini güzelce ve kusursuz olarak yapması * Cömertlik * Susuz olma
CEVDET-İ FEHM Fehm ve anlayış üstünlük ve iyiliği
CE´VE (C: Cââ-Cevâ) Çömlek * Örtü
CEVEBE (C: Cüveb) Bulut aralığı * Dağ aralığı
CEVEF Bolluk
CEVELÂN Dolaşma Kaynama Yerinde durmayıp gezme
CEVELÂN-I DEM Kanın vücudda dolaşması
CEVELÂNGÂH Gezip dolaşılan yer Cevelân yeri Tâlim meydanı
CE´VET Kıtlık * Bir şeyin üzerine örtülen * Üzerine tencere konulan örtü * Çömlek
CEVF Boşluk Oyuk Çukur İç boşluğu * Orta, yarı * Kof
CEVF-İ LEYL Gece yarısı
CEVH Akmak * Koparmak
CEVH Ulaşmak * Bittih-i şamî denilen karpuz
CEVHAN Hurma kuruttukları yer
CEVHER Bir şeyin özü, esası * Kıymetli taş * Çelik üzerindeki nakış * Edb: Noktalı harf * Yalnız noktalı harflerin ebcedîsi hesab edilerek yazılan manzum tarih * Harflerin noktası * Fls: Varlığı kendinden olan, var olmak için kendi dışında başka birşeye muhtaç olmayan varlık Allah´a inanan filozoflar iki çeşit cevher kabul etmişlerdir Yaratıcı cevher, Allah Yaratılmış cevher, madde, ruh Allah´ı cevher olarak vasıflandırmak noksan bir anlayıştır Çünkü cevher Allah´ın sıfatlarından "kıyam-ı binefsihi: varlığı kendinden olan" sıfatını belirtebilir Allah´ı sıfatları ve isimleriyle tanımak icab eder Maddeci filozoflar cevher olarak yalnız maddeyi kubul ederler Oysa madde Allah´ın yarattığı âlemlerden sadece biridir Fizik ilmi maddenin enerjiye ve enerjinin maddeye dönüştüğünü göstermiştir Madde de enerji de belli kanunlara bağlıdır Kanun varsa kanun koyucu da vardır Madde ve enerjiye hakim olan ve kanunları koyan, madde ve enerjiyi yaratan Allah´dır
CEVHER-İ FERD Zerre, en küçük cisim Atom
CEVHER-İ ULVÎ Ateş, nâr * En yüksek cevher * Ruh
CEVHER-DÂR f Elmaslı * Noktalı harf Meselâ: Cim, şın harfleri gibi * Eskiden kullanılmış tüfeklerden birinin ismi * Siyah ve beyaz dalgalı, benekli kılıç
CEVHERE Bir, tek cevher
CEVİ Aşk galebesinden gelen şiddet ve hiddet, gam ve gussadan, müzahemeden gelen bir hastalık, maraz * Kokmuş su
CEVİ f Akarsu, nehir, dere, çay
CEVİN(E) f Arpadan yapılmış şey Arpa unu
CEVİR (Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü Zulüm * Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey
CEVL Tavaf etme
CEVLAN Şam´da bir dağ
CEVLE Dönmek
CEVN Ak, ebyaz, beyaz * Kara, esved (Ezdattandır)
CEVREB (C: Cevârib, Cevâribe) Çorap
CEVS Kaba, büyük nesne
CEVS Bir şeyi arayıp istemek
CEVSAK Kasr, köşk, konak
CEVSE Köşk, kasr, konak
CEVSEK f Düğme
CEVŞ (C: Cevâşin) Demir gömlek * Göğüs * Orta
CEVŞEN Zırh
CEVŞEN-İ KEBÎR Büyük zırh Peygamberimiz Hz Muhammed´e (ASM) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ´yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir
CEVŞEN-PÛŞ f Zırhlı, zırh giyen
CEVŞİR(E) f Arpa çorbası * Çulha
CEVV Yer ile gök arası Gök boşluğu Fezâ * Ev veya odanın içi
CEVV-İ HEVÂ Hava boşluğu
CEVV-İ SEMÂ Gökyüzü Gök boşluğu Fezâ (Cevv-i âsuman da denir)
CEVVAD (Bak: Cevâd)
CEVVAL Dâim hareket hâlinde olan
CEVVAZ Malı toplayıp hayır ve tasadduk etmeyen kimse
CEVVÎ Gök boşluğuna âit Cevve dâir
CEVZ (C: Ecvâz-Cevzât) Ceviz * Her nesnenin ortası
CEVZ-İ BEVVÂ Hindistan cevizi
CEVZ (CEVZÂN) Malı toplayıp kimseye hayır ve sadaka etmemek * Sallana sallana yürümek
CEVZA Astr: İkizler burcu Gökyüzünün kuzey yarım küresinde yer alan iki tane parlak yıldızlı bir burcdur Güneş, mayıs ayında bu burca girer
CEVZAK f Kederlenme, elemlenme
CEVZEKA (C: Cevzek-Cevâzik) Pamuk kozağı
CEVZEKÎ Koza satıcısı
CEVZEL (C: Cevâzil) Güvercin yavrusu * İğne deliği
CEVZENİC Cevizli helva
CEVZİNE Cevizli helva
CE´Y Isırmak
CEYA´ Yağmur
CEYAR Gadaptan ve açlıktan dolayı göğüste olan hararet
CEYB (C: Cüyûb) Cep Gömleğin (yarığı) açıklığı * Yaka * Kalb* Geo: Sinüs
CEYD (C: Ecyed) Uzun boylu olmak
CEYDER Kısa boylu
CEY´E Gelmek
CEYEŞAN Kaynamak * Hışm etmek
CEYL (C: Ecyâl) İnsan topluluğu, zümre, kavim * Nesil, batın, kuşak * Yengeç
CEYLAN Geyik çeşidinden küçük, ince bacaklı, pek hafif ve çok koşucu bir kara hayvanı, gazâl
CEYŞ Asker, ordu En az dörtyüz nefer süvari ve piyadeden müteşekkil bir askeri kıt´a * Dolup taşmak * Ses, sadâ
CEYŞ-ÜL AZÎM Büyük ordu Binikiyüz kişilik askeri kuvvet
CEYVAD f İttika´, günahtan sakınma
CEYYİD İyi, güzel, hoş Saf
CEYZ Döndürmek * Dar etmek
CEZ´ Dereyi enine kesmek
CEZ´ Ağaç kökü, ağaçların alt kısımları
CEZ f Cezire, ada Her tarafı su ile çevrilmiş olan kara parçası
CEZ´(A) Damarlı akik Göz boncuğu adı verilen, kara alaca ve kıymetli bir süs taşıdır
CEZA´ Hüzünle ağlayıp sızlanmak Sabırsızlık yüzünden telâş ve teessür göstermek
CEZA Karşılık, mukabil, ivaz Cürüm veya günâh işleyenlere verilen azab * Gr: Şart cümlelerinde ikinci kısım (Bak: Şart)
CEZA-YI AMEL Yapılan işin karşılığı
CEZA-ÜŞ ŞART Şartın cevabı Meselâ: Zeyd ayağa kalkarsa, ben de kalkarım cümlesindeki, "ben de kalkarım" ifadesi, birinci cümlenin cevabıdır
CEZA´ (C: Cezeân-Cizâ´) Altı veya dokuz aylık koyun (Kurban olması caizdir) * İki yaşına girmiş koyun * Arslan, esed * Hayvana yulaf vermeyip hapsetmek
CEZ´A Az nesne
CEZAEN Cezâ olarak
CEZAİR (Cezâyir) (Cezire C) Cezireler, adalar * Kuzey Afrikada Fas ile Tunus arasında olan ülke ve bu ülkenin merkezi olan şehir
CEZÂİR-İ İSNÂ AŞER Ege Denizindeki oniki adalar
CEZALET Rekâketsiz ifade * Güzellik * Müdebbirlik, akıllılık * Azim, büyük * Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıldırma ifâde etmeğe uygun kelimeler olarak ayrılır Celâdet, sadme, kazanfer, çekâçek, dırahşân gibi Bu çeşit kelimelerle, söylenen ve yazılan ifâdelerde cezâlet var, denir (Edb S)
CEZALET-İ BEYANİYE Beyan ilmine ait ve beyan sahasındaki cezâlet
CEZALET-İ NAZMİYE Kur´an-ı Kerim´deki kelime ve harflerin harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet
CEZAZE Ekin biçmek * Hurma kesmek * Kıl ve yün kırkmak
CEZB Kendine doğru çekme * İçme
CEZBE Tas: Meczubiyet, istiğrak Allah´ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme
CEZBEDAR f Cezbeli, çekici
CEZBE-EDA f Cezbeli olmak Çekici olmak
CEZBETMEK Çekmek, ikna etmek, sevdirmek
CEZEA (C: Cezaât-Cizâ) Beş yaşına girmiş deve * İki yaşına girmiş koyun * Üç yaşına girmiş sığır ve at
CEZEB Adamın ağzında tükrüğü kesilmek * Hayvanın sütü az olmak
CEZEBAT (Cezbe C) Cezbeler (Bak: Cezbe)
CEZEL Yoğun ve kuru odun ağacı * Kesmek, kat´
CEZEL (C: Cezlan) şâd olmak
CEZER Havuç * Aslanın yediği et
CEZF (CÜZÂF) Bir şeyi ölçmeden tartmadan almak
CEZF Kesmek * Sürmek * Evmek
CEZH Hediye, atâ, bahşiş vermek
CEZİA (C: Cezâyi) Koyun sürüsü
CEZİL Bol Çok * Edb: Peltek ve bozuk olmayan kelime
CEZİM (Bak: Cezm)
CEZİR (Bak: Cezr)
CEZİRE Ada Dört tarafı su ile çevrilmiş toprak parçası(Üç tarafı su ile çevrili kara parçasına yarımada denir)
CEZİRET-ÜL ARAB Arabistan yarımadası
CEZL Kalın odun Tomruk * Sağlam Metin * Güzel ve muhkem fikir * Rekik olmayıp doğru ve dürüst olan söz veya kelime * Kâmil, dirayet sahibi, akıllı ve olgun adam
CEZLAN Saadetli, mutlu, sevinçli
CEZM (CİZM) Her nesnenin aslı * Ağacın kökü * Kesmek, kat´
CEZM (Cezim) Kat´î karar Yemin Kararlaştırmak * Kesmek * Niyet Tahmin Takdir * İlzam * İcâbe * Gr: Arabçada kelime sonundaki harfi sâkin okumak Kur´ân-ı Kerim okurken harfleri yerlerine vaz´edip mahrecinden çıkarırken tâne tâne, fesahat, beyan ve teenni ve sükûnet üzere okumak
CEZMA Kulağı kesik koyun * Kulağı delik koyun
CEZME Bir kere yemek
CEZME Kamçı * Ağaç parçası * İp parçası
CEZMEN Kestirip atmak sûretiyle
CEZMÎ Kat´î niyet ve karara ait Cezm
CEZR Kök, asıl, temel Bünyâd * Kesmek * Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök) Üç, dokuzun cezri´dir Dokuz, üçün meczuru´dur (Bak: Meczur) * Derya, deniz * Arı kovanından bal almak * Ay ve güneşin câzibesi te´siri ile deniz ve ırmak sularının çekilip kabarması Buna "med ve cezir" hâdisesi denir
CEZR-İ VETEDÎ Kazık kök Kazık gibi yere derinliğine giden kök (Havuç gibi)
CEZRE Kasaplık koyun, keçi gibi davar * Semiz koyun
CEZRÎ Köklü Kat´î Köke âit ve müteallik
CEZU´ Çok sızlanan, kıvranan, feryad eden Allah´tan gayrısından imdad bekleyen
CEZUR (C: Cüzür) Boğazlanacak deve Hem erkeğe hem dişiye denir (Boğazlanacak yere meczer derler Boğazlayan kimseye cezzar derler)
CEZZ Kesmek, biçmek
CEZZAB Fazla çekici olan Cezub Çok cezbeden
CEZZAF Ağ ile balık tutan balıkçı
CEZZAR Zâlim Gaddar Kanlı * Deve kasabı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

CIHRE (C: Cihar-Echâr) Bir kimseye sığınmak
CIRANTA yun Poliçeyi, senedi devir ve havale eden şahıs
CIVATA Arkası iri başlı ve ucu somun geçmek üzere yivli vida Başlıca potrelleri, demir ve tahtaları birbirine bağlamaya yarar
CİAL (C: Cüul) Ocaktan çömlek ve tencere gibi sıcak şeyleri tutup indirmekte kullanılan bez
CİALE (CA´YİLE) Rüşvet
CİAR Ucunu bir kazığa bağlayıp bir ucunu da beline bağlayıp kuyuya inilen ip
CİBA f Odun
CİBA Toplanmış, birikmiş su
CİBAB Car dedikleri kaftan * Ağaç aşılamak (Ekseri hurma ağacında kullanılır)
CİBAH (Cebhe C) Cebheler, alınlar
CİBAL (Cebel C) Dağlar
CİBAL-İ MÜBÂHA Huk: Hiç bir kimsenin mülkiyeti altında bulunmayan dağlar
CİBAL-İ ŞÂHİKA Yüksek dağlar
CİBAVE Toplamak Cem´etmek
CİBAYAT (Cibâyet C) Vergi, câbilikler, gelir toplamalar
CİBAYET Vergilerin, devlet gelirlerinin tahsili * Büyük vakıfların ayrı vazifeliler tarafından idare edilen kısımları
CİBİLL (C: Cibillât) Yaratılmak * İnsanlardan bir grup
CİBİLLEN KESİRA Çok insanlar
CİBİLLET Huy, fıtrat, yaradılış, tabiat, cibilliyet
CİBİLLÎ Cibilliyet Yaratılıştan olan Asıl maya, huy, tabiat, tıynet
CİBLET Yaratılmak
CİBR Az-çok, zorla olgunlaşmak, kemal bulmak
CİBRÎL Cebrâil, Ruhül Kudüs Cenâb-ı Hakdan (CC) Peygamberimize (ASM) vahiy getiren melek
CİBS Kansız, hissiz Hayırsız, alçak kimse * Alçı taşı, kireç
CİBT Put, sanem, salib
CİBVE Toplamak Cem´etmek
CİD Gerdan Süslemeye lâyık boyun Güzel boyun
CİDAD Hurma kesecek vakit
CİDAL Sözle mücadele Ateşli konuşma Niza * Muharebe Cenk Kavga
CİDALCU f Harpçi Kavgacı
CİDALE (Bak: Cedalet)
CİDAR Duvar * İki yeri birbirinden ayıran zar, perde
CİDD Çalışmak Ciddiyetle yapmak
CİDDEN Şaka olmayarak Gerçekten Ciddi olarak
CİDDÎ Gerçek Hakikat * Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi * Mühim
CİDDİYAT Hakiki sözler Ciddiyetler
CİDDİYET Ciddîlik * Ağırbaşlılık, sakin hâllilik * Ehemmiyet(Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikata yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse, rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur İİ)
CİDE Batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu vilâyetine bağlı bir ilçeCİF : ing Bir malın fiyatına, nakliye ve sigorta ücretinin de katılmış olduğunu gösteren bir kısaltma
CİFAN (Cefne C) Çanaklar
CİFAR (Cefr C) Geniş kuyular
CİFE Kokmuş et, ölü hayvan, leş
CİFE-GÂH f Leş ile, lâşe ile dolu olan yer* Mc: Dünya
CİFNE (C: Cifnân) On kişi doyabilecek kadar büyük çanak ve büyük tas * Bağ çubuğu
CİFR (Cefr) Harflere verilen sayı kıymeti ile, geleceğe veya geçen hâdiselere, ibarelerden tarih veya isme dâir işaretler çıkarmak ilmidir (Bak: Ebced, İlm-i Cifir)
CİĞER f Ciğer Bağır * Keder, sıkıntı, elem * Avaz
CİĞER-DÂR f Yürekli, ciğerli, cesâretli
CİĞER-DER f Ciğer söken, ciğer parçalıyan
CİĞER-DÛZ f Ciğeri delip geçen
CİĞER-FÜRÛŞ f Ciğerci, ciğer satan
CİĞER-GÛŞE f Evlât, yavru * Sevgili Mâşuk
CİĞER-HÛN f Ciğeri kanlı Çok acıklı
CİĞER-PÂRE f Sevgili yavru, evlâd
CİĞER-SÛZ f Çok acı Ciğer yakar derecesindeki teessür
CİĞER-ŞÜKÂF f Ciğer parçalayan Çok acı veren
CİHAD (Cehd den) Düşman ile muharebe İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek Allah (CC) yolunda muharebe Din için çalışmak Erkân-ı imâniye ve esasât-ı diniyeyi muhafaza ve imânı takviye için cehd ve gayret etmek Şeriat-ı Garrâ´nın ahkâmını muhafaza, Kelimetullah´ı i´lâ, küfr-ü mutlakın ve küffarın (süfyan ve deccalın) fitnelerini def ile hâkimiyet-i Hakkı te´min eylemek (Bu mücahede, zamanımızda kılıçla değildir Kılıçla olan cihad, din hükümlerinin câri olduğu dar-ı İslâmın hâricinde yapılabilir Bununla berâber bu mezkur maddî ve mânevî cihad, değişen şartlara bağlıdır)Kur´an-ı Kerim´de 9 sûrenin 24 âyetinin çok kısa bir meâli şöyledir:"De ki: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, akraba ve kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden meskenleriniz, evleriniz size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allahın emri (lâyık olduğunuz cezası ve felâketi) gelinceye kadar bekleyin Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez"Cihada dair pekçok âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler vardır(Cihâd-ı diniye farzdır; bu zamanda muzaaf farz-ı ayndır M)(Cihad, mertebe-i şehadetin merdivenidir Lemeât)(Bütün ümmet için ve bilhassa, İslâm ve Kur´an hizmetinde fedakâr ve sebatkâr çalışan mücâhidler için dâima tazeliğini koruyan Tebük Seferindeki bir hâdiseyi, bazı kısımlarını aynen alıyoruzBu hâdisede, çok çeşitli ders ve ibretler vardır Ezcümle: Maddi ve manevi cihadda, bir tekâsül ve ihmâlin bilhassa kendi şahsi hayatına temâyül gösterip özürsüz olarak cihaddan geri kalmakla, mücâhid cemaatin cihad ruhuna ve fedakârâne sebatına fütur getirmek ve kuvve-i mâneviyeyi kırmağa sebep olmak gibi büyük mes´uliyetler bulunduğundan, cihad ruhuna zararlı düşen bu gibi fiil ve hareketler, cemaatça ve bilhassa ileri gelen kimseler tarafından takbih edilerek, bu tarz hissiyatların inkişafına meydan vermemekHem ihlâs ile ve sadece Allah rızası için çalışmanın şiddetli imtihanlarından geçmekle azami sadakat dersini vermek gibi ehemmiyetli çok hikmetleri ihtivâ ederResulullah ile müslümanlar, gaza hazırlığıyla meşgul oldular Ben de onlarla beraber yola hazırlanmak için sabahleyin evden çıkıp dolaşırdım Hiçbir iş görmeden akşam üzeri döner gelirdim Ve kendi kendime: "Hazırlanmağa kudretim, vaktim müsaittir" derdim Bu ihmâlcilik bende durmayıp devam etmiştiResulüllah gazaya gittikten sonra çarşıya, pazara çıktığım ve halk arasında dolaştığım sıra beni en fazla mahzun ve mükedder eden bir şey vardı O da halk arasında (imanı yerinde, vücudu zinde kimse) görmemekliğim; ancak ya nasiyesine nifak damgası vurulmuş kimselerden bir kişi yahut da mâlül olup da Allah Teâlâ´nın mazur gördüğü bir mü´min görürdümSonra Resulüllah bir sabah Medine´ye teşrif buyurdu Resulüllah bir seferden geldiğinde ilk iş olarak mescide girmek ve orada iki rekât namaz kılmak, sonra halkın: Hoş geldiniz temennilerini kabul etmek için oturmak itiyadında idi Bu defa da bu âdetini yerine getirip mescidde oturunca Tebük Seferi´ne gitmeyip arda kalanlar Resulüllah´a gelerek özür dilemeye ve yemin ile özürlerini te´yid etmeğe başladılar Bunlar seksen kadar er kişiydiler Resulüllah bunların hallerine göre özürlerini ve biatlerini kabul ve onlar için istiğfar buyurdu Ve bunların iç yüzünü ve hakikatını Allah Tealâ´ya havale eyledi Bu arada ben de huzura geldim Ve Resulüllah´a selâm verince gazablı bir tebessümle gülümsedi Sonra bana: Gel dedi Ben de yürüyüp vardım, tâ önünde oturdum Bana: "Seni nasıl bir mâni geri bıraktı Sen Akabe´de arkana biat almış değil mi idin " buyurdu Ben de şöyle cevap verdim: "Evet, vallahi, Ya Resulüllah! Size nusret etmeğe söz verdim Vallahi benim seferden tahallüfüm hakkında arzedecek hiç özrüm yoktur Vallahi ben sizden geri kaldığım zamanki kadar hiçbir vakit daha kuvvetli ve daha suhûletli değildim" Bu maruzatım üzerine Resulüllah (ASM) "Hakikaten bu, doğru söyledi Ey Ka´b! Haydi kalk; Allah hakkında hükmedinceye kadar bekle!" buyurduResulüllah, kendisinden seferde geri kalanlardan bizim işte şu üçümüzle konuşmaktan müslümanları nehyetti Halk da bizden çekindiler ve bize yüzlerini ekşittiler Hatta bana yeryüzü yabancılaştı, bu hakidan benim bildiğim toprak değildi Bu hâl üzere elli gün kaldık İki arkadaşım halktan çekildiler ve evlerinde oturup ağlamakla vakit geçirdiler Fakat, ben onların daha genci ve daha salâbetlisi idim Bu cihetle ben evimden çıkardım Ve mescide gidip müslümanlarla beraber namazda hazır bulunurdum Ve sokaklarda, çarşıda dolaşırdım Halbuki hiçbir kimse bana söz söylemezdi Namazdan sonra Resulüllah´ın meclisine varır ve kendine selâm verirdim Ve içimden: Acaba Resulüllah selâmıma mukabele ederek dudaklarını oynattı mı, yoksa oynatmadı mı derdim Sonra namazı Resulüllah´ın yakınında kılardım da gizlice onu gözetlerdim Namazıma yöneldiğim sıra o bana doğru dönerdi Fakat ben onun tarafına bakınca da yüzünü çevirirdi Nihayet halkın cefasından ıztırab çektiğim bu hâl uzayınca bir gün gittim Tâ Ebu Katâde´nin bahçe duvarından aştım Ebu Katâde, amcam oğlu ve halk arasında beni en çok seven bir zat idi Vardım, ona selâm verdim Vallahi selâmımı almadı Ben: "Ey Ebu Katâde! Allah adına and vererek sana sorarım: Benim Allah´ı ve Resulüllah´ı sevdiğimi bilir misin " dedim Sustu, cevap vermedi Tekrar and verdim Allah aşkına sordum Yine sükut etti Üçüncü bir daha Allah adına and verdim Bu defa: "Allah ve Resulü daha iyi bilir!" dedi Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı Artık döndüm, duvardan aştımKâ´b bin Mâlik rivayetine devam ederek der ki: Birgün Medine çarşısında gidiyordum Medine´ye zahire satmağa gelen Şam ahalisinden nebeti bir fellâh, bir ekinci: "Ka´b bin Malik´i bulmağa bana kim delâlet eder " diye soruyordu Bunun üzerine halk ona beni göstermeğe başladılar Nihayet nebeti kişi bana geldi Ve Gassan Meliki´nden bir mektup verdi Bakınca: (Emma ba´dü) den sonra bu mektupta şöyle yazıldığını gördüm: Haber aldığıma göre sahibin (Peygamber), sana cefa ve eza ediyormuş Allah seni hakaret görecek ve hakkın zayi olacak bir mevkide tahkir ve tezlil için yaratmamıştır Orada durma, bize gel! Sana şânına lâyık bir surette hürmet ve ihsanda bulunuruz Bu mektubu okuyunca, bu da öbürüsü gibi bir belâdır, dedim Hemen bu sayfayı ocağa attım, ocakta yaktımNihayet bu elemli elli günden kırk günü geçtiğinde bir gün baktım ki Resulüllah´ın gönderdiği bir zat, (Huzeyme bin Sâbit) bana geliyor Huzeyme gelip, bana: "Resülullah sana kadınından ayrılmanı emrediyor!" dedi Ben de: "Kadınımı boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım " dedim O da: "Hayır, boşama, yalnız ondan ayrı bulun, kadınına yaklaşma" dediResulüllah, Huzeyme ile iki arkadaşım Murar ile Hilâl´e de bunun gibi emir göndermişti Bu emir üzerine kadınıma, haydi ehline (baban ailesi yanına) git, Allah bu iş hakkında hükmedinceye kadar, onların yanında bulun! dedimBundan sonra on gün daha durdum Tâ ki Resulüllah´ın bizimle halkı görüşmekten menettiği tarihten itibaren elli günümüz dolmuştu Vakta ki ellinci günün sabahında sabah namazını kıldım Ve evlerimizden birinin damı üzerinde bulunuyordum Öyle bir hâlde bulunuyordum ki, Allah Telâlanın (Tevbe sûresinde) zikrettiği vechile hayatım bana güçleşmişti Ve yeryüzü bütün genişliği ile başıma dar gelmişti İşte bu sırada Sili dağı üzerinde en yüksek sesiyle: "Ey Ka´b bin Mâlik, müjde!" diye olanca kuvvetiyle bağıran birisinin sesini işittim Hemen secdeye kapandım Ve anladım ki darlık gitmiş, genişlik gelmiştir Ve Resulüllah sabah namazını kıldığı zaman Allah´ın bizim üzerimize tevbesini (nedametlerimizin kabulünü) ilân etmiştir de, halk bize müjdelemeğe koşmuştur Arkadaşlarım tarafına da bir takım müjdeciler gitmişlerdi Bana da bir kişi (Zübeyr bin Avvam) müjdelemek üzere atını sürmüştü Ve Eslem kabilesinden bir müjdeci (Hamza bin Amr) da koşup Sili dağının üstüne çıkmıştı Bunun sesi attan sür´atli idi Sevimli sesini işittiğim bu müjdeci bana gelince üzerimdeki iki kat elbisemi hemen çıkarıp müjdelik olarak ona giydirdim Vallahi o gün bundan başka elbisem yoktu (Ebu Katade´den) iğreti iki kat elbise alıp giydim Hemen Resulüllah´a (ASM) koştum Ashab, beni takım takım karşıladılar Tevbemin kabulünü (günahtan beraatimi) tebrik ediyorlar ve: Allahın, tevbeni kabul buyurması sana kutlu olsun! diyorlardıKa´b rivayetine devam ederek der ki: Nihayet mescide girdim Resulüllah oturmuştu Etrafında ashab çevrelenmişti Hem Talha bin Ubeydullah kalktı, koşarak geldi, musafaha etti, elimi sıktı ve beni tebrik etti Vallahi muhacirlerden Talhadan başka kimse bana ayağa kalkmadı Talha´nın bu lütfunu unutmamKa´b der ki: Vaktaki Resulüllah´a (ASM) selâm verdim Mübârek yüzü meserretten şimşek çakar gibi şakır bir hâlde bana: "Bir günün hayır ve saâdeti ile müjde sana ey Ka´b ki, annen doğurduğu günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısı!" buyurdu Ben: "Yâ Resulallah! Bu tebşir, tarafınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı " dedim Resulullah: Hayır, benim tarafımdan değil, doğrudan Allah tarafından! buyurdu Esasen Resul-ü Ekrem, taraf-ı İlâhiden tesrir buyurulduğu zaman mübarek yüzü parlardı, hatta o, bir ay parçasına benzerdi Biz de meserretli bir vahiy geldiğini onun bu sevimli simasından anlardıkVaktaki Resulüllah´ın huzurunda oturdum - Ya Resulallah, Allah ve Resulullah´ın rızası için halis sadaka olmak üzere malımdan sıyrılıp çıkmak ve malımın hepsini fukaraya dağıtmak istiyorum Bu istek, tevbemin kabulü icabındandır dedim Resulullah (ASM): "Hayır, malının bir kısmını kendine alıkoy Bu senin için daha hayırlıdır!" buyurdu Ben de "Şu Hayber´deki hissemi alıkorum" dedim) (SBM)
CİHAD-I ASGAR Küçük savaş İslâm müdâfaası için silahla savaşma
CİHAD-I EKBER Nefis ile mücadele
CİHAD-I MANEVÎ İlim, fikir, istiğfar gibi manevi unsurlarla din düşmanlarına karşı koymak
CİHADÎ (Cihadiyye) Cihada mensub, savaş işleriyle alâkalı * II Sultan Mahmud devrinde harp masraflarına mukabil olmak üzere kesilmiş olan sikke
CİHAN f Dünya, kâinat, âlem
CİHAN-ÂRÂ f Cihanı süsliyen, dünyayı bezeyen
CİHAN-BÂN f Cihanın bekçisi, dünyanın koruyucusu olan Allah Hükümdar
CİHAN-BİN f Dünyayı, cihanı gören Allah * Göz
CİHAN-CU(Y) f Dünyaya hâkim olmaya çalışan sultan, hükümdar
CİHAN-DEĞER f Cihan kıymetinde Çok kıymetli
CİHAN-DİDE f Cihanı görmüş Tecrübeli * Meşhur, nâmdar
CİHAN-EFRUZ f Cihanı, dünyayı aydınlatan
CİHAN-FÜRUZ Cihanı aydınlatan
CİHAN-GERD f Dünyayı dolaşan, cihanı gezen
CİHAN-GİR f Meşhur, cihanı zabteden, fâtih
CİHAN-NEVRED f Cihanı gezen, dünyayı dolaşan
CİHAN-NÜMA f Dünyayı gösteren harita veya coğrafya * Çatının üzerinde her tarafa nezareti olan açık taraça * Meşhur Türk Âlimi Kâtib Çelebi´nin 1654 (Hicri: 1065) tarihinde çizdiği Asya Kıt´asının haritası
CİHAN-PENAH Cihanın koruyucusu olan
CİHAN-PESEND f Cihana meydan okuyan
CİHAN-SÂLÂR f Cihanın başkanı, büyüğü ve kumandanı olan, padişah
CİHAN-SİTAN f Cihanı zapteden Padişah, hükümdar
CİHAN-SÛZ f Cihanı yakan, güneş * Mc: Çok zulmeden
CİHAN-ŞÜMÛL f Cihan vüs´atinde, dünya çapında, cihanı alâkadar eden Dünyayı kaplayan
CİHANİYAN f Dünya ahalisi olan insanlar
CİHAR f (Bak: Çâr)
CİHAR (Cehr den) Sesle, sadâ ile ve alenen söyleme ve okuma
CİHAREN (Cehr den) Alenen, açık olarak
CİHAR-I YAR-I GÜZİN f Dört halife: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (RAnhüm)
CİHAS Kalabalık, müzâhame
CİHÂT (Cihet C) Cihetler, taraflar, yönler
CİHÂT-I ERBAA Dört cihet
CİHÂT-I SELASE Üç uzunluk: En, boy, yükseklik
CİHÂT-I SİTTE Altı cihet Altı taraf (İleri, geri, sağ, sol, yukarı, aşağı taraflar)
CİHAZ Âlet ve edevat* Gelinin lüzumlu şeyleri Çeyiz * Cenazenin kaldırılması için lâzım olan eşya
CİHAZAT (Cehâzât) (Cihâz C) Cihazlar, maddî manevî âletler, lüzumlu edevat
CİHET (C: Cihât) Yan, yön, taraf * Sebeb, mucib * Vesile, bahane * Evkafça olan vazife, maaş * Yer, mahâl, semt
CİHET-İ RÜCHANİYET Üstünlük ciheti
CİHET-ÜL VAHDET Birlik ciheti
CİHET-ÜL VAHDET-İ İTTİHAD Birleşmenin birlik ciheti Yani birleştiren temel unsur Birleştiren ve birleşilen esas
CİHNAM Derin kuyu
CİL Cemaat, insan güruhu Millet Boy, aşiret, kuşak
CİLÂ Parlaklık, parlatma, perdaht, lostura
CİLÂ-BAHŞ Parlaklık veren, parlatan
CİLAHİK Eskiden kemankere ile ve şimdi de tüfek ile atılan yuvarlak nesne
CİLANGER f Çilingir
CİLAS Beraber oturma
CİLAZ Kamçının ucuna bağlanan kayış
CİLAZ Toz, gubâr
CİLBAB Kadın feracesi Çarşaf (Bak: Celâbib, Tesettür)
CİLBEND Büyük cüzdan Evrak koymaya mahsus birçok gözlere ayrılmış cüzdan şeklinde çanta ki, koltuk altına alınır
CİLD Deri * Meşin * Kitab kabı * (Masdar olarak) Kitabın dikilip kap geçirilmesi * Bir büyük kitabın bölündüğü kısımların her biri
CİLD-GER f Ciltçi, mücellit
CİLDİYYE Cilt hastalıkları bölümü
CİLEN BA´DE CİLİN Devirden devire, asırdan asıra
CİLF Boş küp* Kırılmış, ufanmış köpek esfeli Arı kovanı * Kuru ekmek parçası Kuru ekmek kenarı * Yüzülüp karnı çıkmış ve başı ile ayağı kesilmiş koyun * Her nesnenin parçası * Hoyrat, kaba Ayak takımından
CİLFE Kalem yongası
CİLHABE Büyük olan şey, kebîr
CİLL Ekin biçildikten sonra yerde kalan sap ki, "anız" derler
CİLLE Büyük, ulu nesne Kebîr ve azîm
CİLLEVEZ İnce kabuklu, uzunca fındık * Köknar
CİLM(E) Üzüm çubuğundan kestikleri değnek
CİLNAR (Cüllenâr) Gülnar Nar çiçeği
CİLSE Bir çeşit vurmak
CİLT (Bak: Cild)
CİLVAH Geniş ve dolu olan deve
CİLVAZ (C: Celâvize) Kethudâ Reis
CİLVE Esmâ-i İlâhînin tecellisi * Tecelli * Güzellere yakışır duruş ve davranış Dilberâne hareket Naz ve edâ Hoşa giden görünüş
CİLVE-İ İRÂDE İrâde ve kasdı gösteren tezahür ve tecelli Cenab-ı Hakkın kendi bizzat isteği ve iradesiyle yaptığını gösteren oluş ve intizam, mükemmeliyet (İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine özel bir münasebeti var ki: Bütün âzâsını ve eczasını birbirine yardım ettirir Yani: İrade-i İlâhiye cilvesi olan evâmir-i tekviniyeye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve lâtife-i Rabbaniye olan ruh onların idaresinde onların manevî seslerini hissetmesinde ve hâcatlarını görmesinde birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz S)
CİLVEGÂH (Cilve-geh) f Cilve edilecek yer, cilve yeri
CİLVEGER f Cilve ve naz eden Cilveli * Tecelli eden
CİLVEKÂR f Cilveli Nâzenin
CİLVEKÜNÂN f Cilve yaparak
CİLVENÜMÂ f Cilve yapan, cilve gösteren, cilve eden
CİLVESAZ f Cilveli Nazlı Gönül alan
CİLVEZET Mâni olmak Men´etmek
CİLZ Süngü demiri * Kamçının ucundan tuttukları yer
CİLZE (C: Cilzâ) Sert ve sağlam yer

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

CİM ( harfinin arapça adı olup ebced hesabında üç sayısının karşılığıdır
CİM Gulamperest olan kimse
CİMA´ Cinsi münâsebet Çiftleşmek * Zamm etmek
CİMAH Binicisi zabtedemediğinden, atın serkeş olup binicisini istememesi
CİMAL (Cemel C) Erkek develer
CİMAM Kuyu içinde suyun toplanması ve çoğalması
CİMAR Toplu kabile * Süvari alayı
CİMNASTİK yun Vücud organlarını alıştırıp kuvvetlendirmek için yapılan idman Beden terbiyesi
CİMRİ f Hasis, varyemez, pinti Elindeki mal veya parayı harcayamıyan ve türlü sıkıntılara katlanarak daha çok biriktirmeye çalışan kimse Cimrilik, müsriflik (savurganlık) gibi İslâmda kötü huy olarak bilinir Cömertlik ve tutumluluk ise övünülen ahlâkî vasıflardandır Cömertlikte de ölçülü olmak tavsiye edilir Başkasına muhtaç duruma düşürecek cömertlik de doğru değildir (Bak: İktisad)
CİMSE Rengi gökrek kızıllığa yakın kıymetli bir taş
CİN (Bak: Cinn)
CİNAB Hayvanlara vurulan damga ve nişan
CİNAÎ (Cinâiyye) Cinayetle alâkalı
CİNAN (Cennet C) Cennetler
CİNAN-I ULÛM İlm-i Kur´ân ve imân cennetleri Maarif-i İlâhiye ve tahkikî ve yakinî imân derslerinin okunduğu ulemâ-i İslâm ve talebe-i ulûm meclisleri
CİNARE Esterâbâd ile Cürcân arasına derler
CİNAS Benzeyiş, münâsebet * Edb: Birçok mânâya gelebilen söz, imalı, telmihli söz telâffuzu bir, mânası ayrı olan kelimelerin bir sözde bulunması Bunu yapmaya "tecnis" denir, o kelimelere de "cinas" denir
CİNAS-I MUHARREF Edb: Yalnız harflerde beraberlik, harekelerde ayrılık bulunan cinâs (merd, mürd gibi)
CİNAS-I NÂKIS Edb: Cinaslı kelimelerin birinde veya birkaç harfin ziyade olması suretiyle yapılan cinas (dem, âdem gibi)
CİNAS-I TAMM Edb: Lâfızda, harekelerde ve harflerde eksiklik ve ziyâdelik bulunmayan cinâs Kır (kırmaktan emir), kır (çöl); yaz (yazmaktan emir), yaz (mevsim)
CİNAYAT (Cinayet C) Büyük cezâları gerektiren suçlar Cinayetler
CİNAYET Adam öldürmek, katl (Bak: Câni)
CİNAYET-KÂR f Cinayet işleyen
CİNAZE Tabut İçine cenaze konulan sandık
CİNCİN(E) (C: Cenâcin) Göğüs kemiği
CİNH Gece karanlığı
CİNN Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur İnsanlar gibi dinin bir kısım emirlerini yapmakla ve bazı yasaklarından kaçınmakla yükümlüdürler Kıyamet ve haşirden sonra cinlerden de dünya imtihanını kazananlar Cennet´e, kaybedenler Cehennem´e girecektir Kâinat ve içindeki bütün varlıklar hakkında, en birinci söz söyleme hakkı; onların yaratıcısı ve mâliki olanındır Çünki "Yapan bilir, öyleyse bilen konuşur" bir kaidedir Cinlerin varlığını da, evvelâ; Kur´an-ı Kerimden öğreniyoruz Ayrıca Peygamberimiz Resul-ü Ekrem´den (ASM) gelen sahih rivayetler ve ashabının cinleri görmesi ve görüşmesi hâdiseleri de pek çoktur Cinlerin pekçok cinsleri vardır Bunlar lâtif yaratıklar oldukları için gaybî haberler getirmekte kullanılabilirler Fakat Hazret-i Peygamber´den (ASM) sonra cinlerin gaybî âlemden haber hırsızlamaları Cenab-ı Hak tarafından menedilmiştirCinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir * Lügatta: Bir şeyi hisseden, setretmek, gizlemek mânasına gelir
CİNN SÛRESİ Kur´ân-ı Kerim´in 72 sûresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur
CİNNET Delilik
CİNNÎ Cinn taifesinden olan
CİNS Nevi´ Boy, soy, kavim, kabile Aynı çeşitten olmak
CİNS-İ LATİF Lâtif ve hoş cins, nev İnsanlar nev´inde kadın
CİNSÎ Zırh yapıcı
CİNSÎ Cinsle ilgili, cinsle alâkalı
CİNSİYET Bir kavim ve kabileye mensub olma * Bir cins ile alâkalı olma
CİNUN (CİNAN) Gece karanlık olmak
CİNZAB Yaban havucu
CİR f Aşağı, alt * Eldiven, kayış vs gibi şeyler yapılabilen tabaklanmış deri
CİRAB (C: Ecribe-Cireb Cerbân) Dağarcık
CİRAHA (C: Cirâh-Cirâhât) Yara
CİRAN Komşular * Müşteriler
CİRAN (C: Cürün) Devenin boynunun önünde boğazlanacak yerinden boğazı çukuruna kadar olan yer
CİRANTA yun Bir senedi ciro eden kimse
CİRAR (Cerre C) Toprak testiler
CİRAYE Suyun ve diğer sıvıların durmadan akıp gitmeleri
CİRBAN Yaka
CİRBET Ekinlik, mezra
CİRCİR Maydanoz
CİRCİS (Bak: Cercis)
CİRCİS Mühür yapılan mum * Toprak * Küçük üvez
CİRE f Çırak, uşak ve hizmetçilere verilen yevmiye, yemek ve para
CİR´ET (Cer´et- Cür´et) Bahadırlık, kahramanlık, şecaat * İkdâm etmek
CİRET Komşuluk
CİRF Büyük nesne
CİRÎ Yılan balığı (Fâriside mermahi derler)
CİRİS Sazan balığı
CİRİŞ Ceset
CİRİT Düşmana atılmak üzere yapılmış ucu demirli, sert tahtadan kısa mızrak Sulh zamanlarında talim mahiyetinde yapılan karşılaşmalara cirit oyunu denirdi Türklerin makbul bir sporu idi
CİRİYYA Tabiat, mizac, fıtrat, yaradılış * Huy, hasletAdet, alışkanlık
CİRM Vücud, ten, cüsse, hacim, büyüklük * Cansız cisim * Yıldız
CİRMAN Organlarla birlikte vücut
CİRO ing Bir senet veya havalenin alacaklı tarafından diğeri namına çevrilmesiyle üzerine buna dair şerh verilmesi
CİRRE Devenin karnından çıkarıp çiğnediği geviş * Yapağı denilen yün
CİRRİYYE Kursak
CİRS Temel, kök, menşe, kaynak, menba
CİRSAM Divanelik, delilik * Öldürücü zehir * Zatülcenb
CİRŞAB Hasta olduktan sonra zayıflayıp gövdede çıban çıkmak
CİRYAL Altının kırmızılığı * Bir cins kırmızı boya * Temiz renk * Şarap
CİRYE Suyun akması ve şırıldaması * Cereyan
CİSAD Kan Safran
CİSİM (Cism) Varlığı bilinen, hayyiz olan, mekânı, ciheti, uzunluğu, genişliği ve derinliği olan şey
CİSM-İ NÂTIK Söz söyleyen cisim Konuşan cisim İnsan
CİSM-İ NİZÂR Zayıf vücud
CİSMANÎ (Cismaniye) Bedene mensub, vücutla alâkalı * Mânevi ve ruhani karşılığı Maddi ve cisimli olmak
CİSMANİYET Cismânilik Maddi beden sahibi olmak hâli(Sual : Kusurlu, noksaniyetli, mütegayyir, kararsız, elemli cismaniyetin, ebediyetle ve cennetle ne alâkası var Madem, ruhun âli lezâizi vardır; ona kâfidir Lezaiz-i cismaniye için bir haşr-i cismâni neden icab ediyor Elcevab : Çünki, nasıl toprak suya, havaya, ziyaya nisbeten kesafetli, karanlıklıdır Fakat, masnuat-ı İlâhiyenin bütün envaına menşe ve medar olduğundan bütün anâsır-ı sâirenin mânen fevkine çıktığı gibi; hem kesafetli olan nefs-i insaniye, sırr-ı camiiyet itibariyle, tezekki etmek şartıyla bütün letâif-i insaniyenin fevkine çıktığı gibi öyle de cismaniyet, en câmi, en muhit, en zengin bir ayine-i tecelliyât-ı esmâ-i İlâhiyedir Bütün hazain-i rahmetin müddeharatını tartacak ve mizana çekecek âletler, cismaniyettedir Meselâ: Dildeki kuvve-i zaika, rızk zevkinde, enva-ı mat´umat adedince mizanlara menşe olmasaydı, herbirini ayrı ayrı hissedip tanımazdı; tadıp tartamazdı Hem ekser esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatını hissedip bilmek, zevk edip tanımak cihazatı, yine cismaniyettedir Hem gayet mütenevvi ve nihayet derecede ayrı ayrı lezzetleri hissedecek istidatlar, yine cismaniyyettedir S)( $ âyetinin sarahat-ı kat´iyesiyle: İnsan, en ziyade ünsiyet ettiği ve dünyada numunesini tatmış olduğu cismani lezzetleri cennete lâyık bir tarzda görecek, tadacak Ve lisan, göz ve kulak gibi âzaların ettikleri hâlis şükürler ve hususi ibadetlerin mükâfatları, o uzuvlara mahsus cismani lezzetler ile verilecektir Kur´ân-ı Mu´ciz-ül Beyan o derece cismani lezzetleri sarih bir surette beyan eder ki, başka te´viller ile mâna-yı zâhiriyi kabul etmemek imkân hâricindedir ş)
CİSMEN Cisim itibariyle, cisim olarak Vücutça, bedence
CİSR (C: Cüsûr-Ecsür) Köprü Ağaçtan olan köprü
CİSR-İ MUALLÂK Asma köprü
CİVAN f Cevan Taze Genç
CİVANAN (Civân C) f Gençler
CİVANÎ f Gençlik
CİVANMERD Sözünde sağlam İyilik sever Kahraman
CİVAR Çevre, yöre, etraf * Yakın yer, yakın komşu
CİVARİYYET Komşuluk, yakınlık, aynı civarda oluş
CİVE f Civa (Hg)
CİVELEK Tar: Yeniçeri Ocağı´nda bulunan ve aşçıbaşı maiyetinde yaver gibi kullanılan gençler * Canlı, hareketli ve neş´eli deve yavrusu veya genç
CİYA´ (Câyi´ C) Karınları acıkmış olanlar, açlar
CİYADET Tazelik, yenilik * İyilik, güzellik
CİYEF (Cife C) Lâşeler, leşler Cifeler
CİYET Bozulmuş, değişmiş olan su Bir yere toplanıp birikmiş olan su
CİZ´ Ağaç kütüğü Ağaç kökü Kuru direk Hurma ağacının kökü Hurma ağacı * Çatı örtüsünde kullanılan ağaçlar (Bak: Hanin-i ciz´)
CİZ´-UN NAHL Hurma ağacının kökü, kütüğü
CİZ´ Derenin dar ve kısık yeri
CİZAL Hurma toplama
Cİ´ZARE Kısa boylu tıknaz kimse
CİZARET Deve kasaplığı
CİZE Dere kenarı
CİZFE Küçük sürü
CİZİRMAN Hurma yaprağının aslı; yâni dibi ki, yaprağı dökülünce ağaçta kalır
CİZL (C: Cüzul-Eczâl) Büyük odun ağacının kökü, tomruk
CİZLE Bir büyük yığın hurma
CİZME Deve sürüsü * Koyun sürüsü
CİZMİR Ağaç kütüğü
CİZN Kök * Ağaç kütüğü
CİZYE Vergi Haraç Müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi (Bak: Haraç)
CİZYEDÂR f Cizye adı verilen vergiyi toplıyan memur, cizyeci

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi



C-Ç Harfi

COĞRAFYA Yeryüzünün şimdiki hâlini çeşitli cihetlerden inceleyen ilim Bölümlerinden olan Fizikî Coğrafyada: Karalarla denizlerin durumları ve iklimleri;İktisadî Coğrafyada: Toprak mahsulleri, sanayi ve ticaret işleri;Siyasî Coğrafyada: Irk, dil, millet hususiyetleri ve devlet sınırları anlatılırBunlardan başka; hayvanat, nebâtât, ziraat, tarih, matematik gibi çeşitli mevzularla alâkalı coğrafya kolları da vardır
CONTA Birbirinin üzerine kapanan iki madeni parça arasında, açıklık kalmamasını te´min etmek için konulan karton, kösele, lâstik vs şey
COP Polis ve polis görevlisi askerlerin taşıdığı, kauçuktan yapılma sopa
CÖMERT Eli açık, ikramcı, kerem sahibi
CU f Custen fiilinin emir kökü Gelecek misâlde olduğu gibi birleşik kelimeler yapılır
AFV-CU Afv isteyen Afv arayan
CU f Akarsu, ırmak, nehir, çay
CU´ Açlık
CU´AN (Cu´ dan) Aç olarak, acıkmış olarak
CU´BUB (C: Ceâbib) Fitil ucu * Çirkin ve kısa boylu adam
CU´BUS Ebleh, ahmak
CUCE f Civciv
CUD Cömertlik Sahilik Eli açık olmak Muhtaçların vaziyetlerini, durumlarını bildirmeğe meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunma hâleti Mücahede-i diniye ve neşr-i hakaik-ı Kur´aniye ve imaniye hizmetinde mutemed zâtlara lüzumunda maddeten de iştirak etmek fedakârlığı
CUD U KEREM Cömertlik, eli açıklık
CUDİ Hz Nuh´un (AS) tufandan sonra gemisi ile sahile çıktığı dağın ismi * Şırnak İlinin 6 kilometre güneydoğusunda bulunan bir dağın adı
CUDİ-İ İSLÂMİYET Her türlü helâket ve felâketlerden İslâmiyetle necat bulunacağını ifâde eden bir teşbihdirNasıl ki Nuh tufanında Nuhun (AS) gemisi Cudi Dağında karaya oturup kurtuldukları gibi
CUD U SEHAVET Cömertlik ve eli açıklık, sahilik
CUG f Öküz boyunduruğu
CUGD Baykuş
CUHAF Zarar ve ziyân edici, zarar verici nesne, muzır * Çok yemekten şişip ishal olmak * Ölmek, mevt
CUHALE İğne deliği
CUHAM İnsanı zayıflatan ve gözleri irinleten bir hastalık
CUHDUB (C: Cehâdib) Ayakları uzun, yeşil çekirge
CUHFE Medine yakınında bir yerin adıdır ve Şam ehli orada ihram giyerler
CUHR Yer deliği
CUHUZ Çıkmak, huruç
CU´L Ücret, mukabil, karşılık * Ayak kirası * Padişahın etbâından aldığı mal
CUL f Çaylak
CUL (C: Ecvâl) Akıl * Rey * Kuyu duvarı Aşağısından yukarısına kadar kuyunun taraflarından her bir tarafı
CULAH f Örümcek, ankebut * Çulha, yâni dokuyucu, nessâc
CUM´A Toplanma * Perşembeden sonraki gün Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest oldukları halde, müslümanlara aynı hakkın tanınmaması hakiki medeniyete zıttır
CUM´A-İ ATİK (Eski Cum´a) Osmanlılar zamanında, Bulgaristan´da Şumnu ile Razgrat arasında yer alan meşhur bir bölge
CUM´A-İ BÂLÂ (Yukarı Cum´a) Osmanlılar devrinde, Selânik Vilâyetinin Serez sancağındaki bir kaza merkezi
CUM´A SÛRESİ Kur´an-ı Kerim´in 62 ve Medine-i Münevvere´de nâzil olan sûresi
CUM´AT (Cum´a C) Perşembeden sonra gelen günler Cum´alar
CUMEAT (Cum´a C) Perşembeden sonra gelen günler Cum´alar
CUMHUR Halk topluluğu Hey´et, takım Aynı kararı veya hükmü kabul edenler * Âlimlerin çoğu, ekseriyeti * Seçimle idare edilen devlet * Bir yere toplanmış kum, toprak
CUMHUR-U AVAM Halk tabakası
CUMHUR-U MUHADDİSÎN Hadis alimleri sınıfı
CUMHUR-U MÜ´MİNÎN İmanlılar sınıfı
CUMHUR-U NÂS İnsanların ekserisi, halk kalabalığı
CUMHUR-U ULEMÂ Âlimler cemaatı Âlimler sınıfı (Bir fikre dâvet cumhur-u ulemânın kabulüne vâbestedir, yoksa dâvet bid´attır, reddedilir Mek)
CUMHURİYET Devlet reisi, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli Demokraside temsili hükûmet şekli Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini, (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükûmet şekli Cumhuriyetin birbirinden farklı üç tatbik şekli vardır1- Parlementer hükûmet: Hükûmeti meclisler karşısında bağımsız sayan şekil2- Meclis hükûmeti: Hükûmeti meclise bağlı sayan şekil3- Başkanlık hükûmeti: Devlet ve hükûmet başkanı aynı kişidir ve halk tarafından seçilir Hükûmeti başkan kurar, başkan değiştirir Başkan meclislere karşı bağımsızdır (Amerika´daki gibi) (Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim, bana çorba geliyordu Ben de tanelerini karıncalara veriyordum, ekmeğimi onun suyu ile yerdim Benden sordular, ben dedim: Bu karıncı ve arı milletleri Cumhuriyetçidirler Cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara veriyorum Sonra dediler: Sen selef-i sâlihine muhalefet ediyorsun Cevâben diyordum: Hülefâ-i Râşidîn hem halife hem Reis-i cumhur idiler Sıddık-ı Ekber (RA) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahâbe-i kirama elbette Reis-i Cumhur hükmünde idi Fakat, mânâsız isim ve resim değil, belki, hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer´iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar Cumhuriyetin reisleri idiler Ş)(Cumhuriyet ki: Adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir H)
CUMHURİYET-PERVER f Cumhuriyetçi, cumhurcu
CUMHUR REİSİ Cumhuriyetle idâre olunan memleketlerde Devlet Reisi
CUMU´ Toplanmalar Cemi´ler
CUMUAT (Cum´a C) Perşembe gününden sonra gelen günler Cum´alar
CU´MUS Pis, necis
CUN (CUNİ) Karnı ve kanadı kara olan bağırtlak kuşu cinsinden bir kuş
CÛNE (C: Cuven) Attarların kutusu ve tablası
CUR Belde ismi
CUR´A Tek yudum Bir içimlik Bir yudumluk
CUR´ATEN Bir yudumluk
CURH (Curha) Yara Yaralama
CURNAL (Bak: Jurnal)
CUŞ f Coşmak, kaynamak Taşmak Deprenmek
CUŞACUŞ f Çok coşkun, taşkın Pek coşkun ve taşkın bir sûrette
CÛŞAK f Kaynama
CUŞAN f Coşup kaynayan
CÛŞ-AVER f Coşturucu, coşmaya sebep olucu
CUŞİDE f Coşmuş, kaynamış
CUŞİR(E) f Dokumacı
CUŞİŞ f Kaynama, coşma
CUŞ U HURUŞ f Kaynayıp taşma Neş´e ve âhenk Coşup taşma
CU´ŞUM Galiz, kısa boylu adam
CU´ŞUŞ (C: Ceâşiş) Kötü huylu, kısa boylu
CUUDET Kıvırcıklık
CUUR Hurmanın gayet yaramazı, iyi olmayanı
CUY f Nehir, akarsu, ırmak, dere, çay
CUYA(N) f Arayan, arayıcı
CUYBAR f Akarsu, nehir, dere, çay, ırmak * Irmak kenarı
CUY-ÇE f Küçük ırmak
CUYEM f (Cüsten, aramak mastarından "arıyorum, ararım" mânasınadır) (Bak: Cû)
CUYENDE f Arayıcı, araştırıcı, isteyen
CÜBA´ Korkak
CÜBAB Devenin sütünün üstüne gelen köpüğü
CÜBAR Ziyan olmak Heder olmak * Üçüncü gün
CÜBB Kuyu * Küp Kulpsuz desti * Vaktiyle zindan gibi kullanılan çukur, susuz kuyu
CÜBBE (C: Cübeb) Şeâir-i İslamiyeden olup, giyilmesi sünnet olan dış kıyafetini teşkil eden, bilhassa namazda giyilen uzun ve bolca bir libas
CÜBCÜBE (C: Cebâcib) Korkutmak * Yağ koymağa mahsus deri zenbil ve büyük desti * Çok su * Erimiş yağ
CÜBCÜBİYYE İşkembe yemeği (Onu pişirip satana işkembeci mânâsına "cübcübî" derler)
CÜBLE Hörgüç
CÜBN (Cübün) Ürkeklik Korkaklık Korkak olmak * Peynir
CÜBNE Korkaklık
CÜBNÎ Peynirci * Peynir hâlinde olan şey
CÜBU´ Tehir etmek, sonraya bırakmak * Yönelmek, rücu etmek
CÜBÜLL (C: Cübüllât) Yaratılmak, hilkat * Kesir, çok
CÜBÜN Peynir * (Cebin C) Alınlar
CÜ´CÜ´ Gemi göğsü Kuş göğsü
CÜDA f Ayrılık Ayrılmış
CÜDA´ Ölüm Mevt * Hayvana muzır olan otlak, çayır
CÜDAD Çulha yumağı * Eski kaftan * Küçük ağaç
CÜDAT (Câdi C) Dilenciler, sâiller
CÜDAYİ f İftirak, ayrılık
CÜDCÜD (C: Cedâcid) Orak kuşu derler bir büyük böcek ki yaz aylarında öter
CÜDD Cem´etmek, toplamak * Yol üstünde olan kuyu
CÜDDET (C: Cüded) Dağ arasındaki yol * Şekil, tarz, işaret * Çizgi
CÜDED Dağ yolları Yol gibi olan izler * Bir rengi diğer renkten ayıran çizgi
CÜDERA´ (Cedir C) Yakışanlar Lâyık olanlar, liyâkat sahibi olanlar
CÜDERE (C: Cüder) Ur dedikleri yumru (İnsan bedeninde çıkar)
CÜDERÎ Kabarcık denilen hastalık * Çiçek hastalığı
CÜDRAN (Cedr C) Duvarlar
CÜDUBE Kıtlık
CÜDÜR (Cidâr C) İnce deriler, zarlar * Duvarlar, setler
CÜFAEN Beyhude, boşuboşuna, faydasız yere
CÜFAF Kurumuş
CÜFAFE Dağılmış kuru ot
CÜFAL Selin kenara attığı çör çöp * Davarın yünü ve kılı çok olmak * Kıllı kimse * Bol
CÜFALE Su kenarında olan çörçöp
CÜFF İçi boş olan şey Kof * Dimağa işlemiş olan baş yarığı * Hurma çiçeğinin kabuğu * Cemaat, topluluk * Yarısı kesilip kova olmuş olan çürük ve eski kırba
CÜFRE Bir şeyin ortası Mezar * Boşluk Çukur * Göğsün içerisi Sadır
CÜFT f Tek olmayan Eşi olan Çift
CÜFTE f Benzer, eş, denk, müsavi * İnsan veya hayvan sağrıs * Hayvan çiftesi
CÜFUR Zayıf olmak
CÜHAL Zehir
CÜHD Kuvvet, tâkat
CÜHELA (Câhil C) Cehele, cühhâl Cahiller Bilgisizler
CÜHERA (Câhir C) Yüksek sesle açık olarak söylenenler
CÜHHAL (Câhil C) Bilgisizler, câhiller
CÜHUD Bilerek inkâr etmek Bildiği hâlde yanlış söylemek * Peygamberimiz Resul-i Ekremi (ASM) bildikleri ve mukaddes kitablarında O´nun evsâfını okudukları hâlde inkâr eden Yahudiler (Türkçedeki "cıfıt" kelimesi bundan gelir) * Bir kimseyi bahil bulmak
CÜLAB Gülsuyu, cüllâb * İshal veren şerbet, müshil
CÜLAHEK f Örümcek, ankebut * Küçük dokumacı
CÜLAL (Celil) Ulu, büyük nesne, azim
CÜLALE Büyük dişi deve
CÜLAZÎ Kocaman ve kuvvetli İriyarı * Hâdim, hademe, hizmetkâr * Kilise veya manastır uşağı * Papaz veya keşiş
CÜLB (CİLB) Su olmayan bulut
CÜLBAN Burçak dedikleri hububat cinsi
CÜLBE Yara iyi olduğunda üstünde olan ince deri
CÜLCÜL (C: Celâcil) Ufak çıngırak, küçük çan
CÜLCÜLÂN Susam
CÜLCÜLÂN-I HABEŞE Beyaz haşhaş
CÜLESA (Celis C) Beraber oturanlar
CÜLHAB Dere, vâdi
CÜLHUB Dizleri büyük olan kadın
CÜLL (C: Cilâl-Ecille) Çul * Gül * Her nesnenin büyüğü ve muazzamı
CÜLLA (C: Cilel) Büyük emir
CÜLLAB f Cülâb, gülsuyu
CÜLLAH Çok sel
CÜLLAS (Câlis C) Cülus edenler, oturanlar
CÜLLE Hurma koydukları kap * Hurma yükü
CÜLMUD Kaya
CÜLMÜD Sesi çok çıkan ve kuvvetli olan kimse
CÜLUBE Başka yerden satmaya getirilen şey
CÜLUD (Cild C) Ciltler, hayvan derileri
CÜLUL Kişinin, yerinden başka yere çıkması
CÜLUS Oturuş Oturma * Padişahın taht´a oturması
CÜLUS-U HÜMÂYUN Padişahın taht´a oturma merâsimi
CÜLUSİYYE Taht´a çıkan hükümdarlar veya padişâhlar için yazılmış yazı veya söylenmiş şiir * Hükümdarın tahta çıktığı ilk gün verdiği bahşiş
CÜLÜBAN Sahtiyandan yapılan dağarcığa benzer bir kap
CÜLÜNBAK Diş gıcırtısı * Kapı gıcırtısı
CÜLZA Sağlam deve
CÜMA´ Toplamak Cem´etmek
CÜMÂDE Arabi ayların beşinci ve altıncısının adı
CÜMÂD-EL-ÂHİRE Arabi ayların altıncısının adı
CÜMÂD-EL-ÛLÂ Arabi ayların beşincisi Cemazi-yel-evvel
CÜMAH Kibirlenmek
CÜMALE (C: Cümâlât) Gemi urganı
CÜMAME (C: Cümâm) Yuvarlak inci Kıymetli taş Gümüşlü boncuk Büyük inci tanesi Gümüşten yapılıp dizilen inci gibi toplar
CÜMAN İri inci
CÜMANE Tek inci
CÜMASE Soğuk, berd
CÜMAZ Gümüşlü boncuk
CÜMBÜŞ (Bak: Cünbiş)
CÜMCÜME (C: Cemâcim) Baş kemiği, kafatası * Ağaç çanak * Arabdan bir kabile
CÜMD Taş
CÜMD (C: Cümâd-Ecmâd) Yüce, sağlam mekân
CÜMEL (Cümle C) Cümleler Birden fazla anlama gelen sözler Mecmular (Bak: Cümmel)
CÜMHURE İçi boş kemik
CÜMLE Hep, bütün, tam * Gr: Tam mânâyı ifade eden, kaideye uygun söz
CÜMLE-İ ASABİYE Tıb: Sinir sistemi
CÜMLE-İ CEZÂİYE Şart cümlesinin ikinci kısmı Misâl: "Eğer lügatı rehber edinirsen, kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesindeki "kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesi, cümle-i cezâiyedir
CÜMLE-İ FİİLİYE f Fiil ile başlayan arabça cümle Fiil cümlesi
CÜMLE-İ İHBÂRİYE (Cümle-i haberiye de denir) Bir hâdiseyi, bir nesneyi bildiren cümle Bunun zıddı: cümle-i inşâiyedir; emir ve nehiyleri bildirmek gibi
CÜMLE-İ İSMİYE f İsimle başlayan arabça cümle İsim cümlesi
CÜMLE-İ MU´TERİZE Cümlenin mânasını açıklamak için parantez içine yazılan cümle
CÜMLE-İ MÜSTE´NEFE Kendinden önceki cümleden bağımsız, müstakil cümle
CÜMLE-İ ŞARTİYE (Bak: şart)
CÜMLE-İ TEFSİRİYE (Cümle-i müfessire) "Yâni, meselâ" gibi sözlerle başlayıp önceki cümleyi açıklayan cümle
CÜMLE-İ ÛLÂ Birinci cümle Evvelki cümle
CÜMLE KAPISI Sarayın büyük kapısı * Dış kapı
CÜMLE ŞİRÂN-I CİHÂN f Cihânın bütün arslanları
CÜMLETEN Bütün, hep, kâffeten, cemian, hep birden
CÜMMA´ Bir araya gelerek toplanmış şey, küme
CÜMMAH Temrensiz, ucu yuvarlak ok (Oğlancıklar onunla ok atmayı öğrenirlerdi)
CÜMMAR Hurma yağı denilen beyaz bir maddedir ve hurma ağacının başından çıkar ve araplar onu yerler
CÜMMEL (Cümel) Harflerin, sayı kıymetine göre hesaplanması Ebced (Bak: Ebced) * Bir kaç urganın birleştirilmesinden meydana gelmiş olan çok kalın gemi halatı
CÜMMET Suyun biriktiği yer * Başta toplanan saç * Omuzlara inen saç
CÜMMEYZ İncire benzer bir yemişin adı
CÜMRE Süvari alayı, bin atlı cemaat
CÜMSE Hurma koruğu
CÜMUD Donuk Katı Sert * Mc: Gayretsiz * Soğukluk
CÜMUD-U AYN Göz donukluğu
CÜMUDİYE Büyük buz dağ Glâsiye Buzul Aysberg
CÜMUM Suyu çok olan kuyu * Su kuyuda çok olmak (mânâsına mastardır)
CÜMÛS Donmak
CÜMZA Seri davar
CÜMZAN Hurma nevilerinden bir hurma
CÜMZE Toplanmış hurma
CÜNABE f İkiz çocuk
CÜNAF Kuruluk
CÜNAH Bir şeyi basıp meylettiren sıklet demek olup, harec, sıkıntı ve alel-ıtlak ism-i vebal mânasına da gelir ki, "günah" kelimesinin aslı budur (ET) (Bak: Günah)
CÜNBÂN f "kımıldanan, kımıldatan, sallanan, oynayan, oynatan, hareket eden" mânâlarına gelir ve sıfatlar yapar Dünbâle-cünbân $ : Kuyruk sallayan
CÜNBİDE f Sallanmış, kımıldanmış, hareket etmiş
CÜNBİŞ f Kımıldanma, hareket * Zevk, eğlence, cünbüş
CÜNBİŞ-İ ZEMİN Deprem, zelzele, yer sarsıntısı
CÜNBİŞ-GEH f Cünbüş yeri, eğlence yeri
CÜNBUH Kalın, uzun ve yüksek nesne * Büyük bit
CÜNBÜDE Kümbet, kubbe
CÜNBÜŞ Zevk, eğlence * Hareket, kımıldanma * Uta benzer bir çalgı (Doğrusu: Cünbiş´tir)
CÜNBÜZ Kemer, kubbe, kümbet
CÜND Er, asker Ordu * Bir kimsenin yardımcıları * Şehir
CÜNDÎ Süvâri, sipâhi, ata iyi binen, binici
CÜNDEB (Cündüb) Bir nevi çekirge * Mc: Yağmacı
CÜNDUH Büyük çekirge
CÜNDÜB (C: Cenâdib) Bir nevi çekirge
CÜ´NE Hokka
CÜNEYD Küçük asker Askercik
CÜNEYD-İ BAĞDADÎ (Hicri: 207-298) Şafii Hzlerinin talebesinden ders almıştır Zamanın kutbu sayılmıştır 30 defa yaya olarak hacca gitmiştir Büyük velilerdendir (KS)
CÜNH Koruma, esirgeme, himâye ve muhafaza etme
CÜNHA Suç, kabahat Te´dib cezâsına müstahak olanın suçu
CÜNNAB Bitişik olan iki yemiş
CÜNNAR Çınar
CÜNNET Örtü, kadın başörtüsü * Yağan * Kalkan
CÜNU´ Yüzü üstüne düşürmek
CÜNUD (Cünd C) Askerler Ordu
CÜNUDULLAH Allah´ın ordu ve askerleri (Zerrattan seyyarata kadar bütün mahlukat, Allah´ın emrine tabi birer ordu ve asker gibidir Mukaddes Kur´an ve iman hizmetinde cansiperane ve ihlâs ve feragatla cehd ü gayret eden müslümanlar da Cünudullah ünvanına mazhardırlar)
CÜNUH Yöneliş, meyil
CÜNUN Delilik, cinnet Delirmek * Çok olmak * Otun uzaması
CÜNÜB Cenabetlik Şer´an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli * Irak, uzak, baid
CÜR´A Bir yudumluk su İçim, yudum
CÜRADE Soyulmuş nesne
CÜRAF Sel yolu Selin aktığı mecrası
CÜRAH Yara
CÜRAHÜM İri gövdeli davar
CÜR´A-RİZ f Damla damla döken* Bir çeşit ibrik
CÜRAŞE Tuz döğülürken etrafına düşen iri parçalar
CÜRAZ Keskin
CÜRAZ Polat Demir
CÜRBÜZ İnsanlar arasında fesâdçılık yapan gaddâr kişi
CÜRCANÎ (Abdülkahir) Hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamış büyük âlimlerden ve Arapçanın dâhi mütehassıslarındandır Dindarlığı ve takvası da çok ileri olduğu nakledilir Asıl adı: Abdülkahir-el Cürcanî olan bu Zâtın ilk tahsilini memleketi Cürcan´da yaptığı biliniyor Adı ve künyesi şu şekilde oluyor: Eş-Şeyh Ebu Bekir Abdulkahir bin Abdurrahman Bütün cihetleri ile beğenilen bir zat olmuştur Hakkında deniyor ki: Namazda iken evine bir hırsız girse, bulduğu bir takım şeyleri alır Cürcanî hırsızı gördüğü halde namazına devam eder ve bozmaz Vefat tarihi Hi471 senesidir (KS)
CÜRCANÎ (Seyyid Şerif Ali Bin Muhammed) : (Hi: 760-830) Astarabad (Cürcan) civarında Tacu´da doğmuştur Mısır´a giderek orada çeşitli âlimlerden ders okumuştur Şiraz´da müderrislik yapmıştır Sa´duddin-i Taftazanî ile kapanan Mütekaddimîn devrinden sonra açılan Müteahhirîn-i Ulemâ devrinin birincisi bu Seyyid Şerif Cürcanî´dir (KS)
CÜRCE (C: Cürâc) Heybeye benzer bir kap
CÜRCUR Deve başı
CÜRD Tüysüz, kılsız * Cilt hastası (deve) * Tüyleri kısa olan (at) * Bitki örtüsü olmayan (arazi) * Piyâdesiz (süvâri)
CÜRDAN At ve eşek zekeri
CÜRDE Çorak bölge * Çıplak vücut * Atlı asker
CÜRDE ASKERİ Eskiden hacca giden kafilelerin muhafızlığını yapan asker
CÜR´ET Yiğitlik, cesaret Korkmayarak ileri atılmak
CÜR´ETKÂR f Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek
CÜR´ET-YÂB f Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek, cür´etkâr
CÜREZ (C: Cirzân) Tarla faresi
CÜRF Dere kenarında selin, dibini yalayıp oymuş olduğu bıçık üzerinde kalan toprak veya çamur çıkıntısıdır ki, her an için yıkılıp çökmeğe hazır bir vaziyette bulunur (ET) * Estiyan adı verilen bir ot
CÜRFÜŞ Yanları etli olan şişman kimse
CÜRH (C: Cüruh) Yara
CÜRHA Birtek yara * şehadette yani şahidlikte bir tek hükümsüzlük sebebi
CÜRHÜM Yemende bir kabile
CÜRM (Cürüm) Kabahat, kusur Hatâ İsyan Günah Kanun hilâfına hareket
CÜRM-Ü MEŞHUD Suç üzerinde suçluyu yakalamak Görülen suç (Suç üstü)
CÜRMANE f Ceza, mücâzat
CÜRM-NAK f Suçlu, kabahatli
CÜRMUK (C: Cerâmik) Çizme
CÜRMUZ Küçük havuz
CÜRN (CERİN) (C: Cüren) Hurma kurutulan ve harman yapılan yer
CÜRRE Cesur, cesaretli, cür´etkâr, cür´et-yâb, yiğit, delikanlı, gözüpek, atılgan * Uçan her çeşit kuşun erkeği * Bir zira´ miktarı ağaç (Ağacın başında bir küfe, ortasında bir ipi olup onunla geyik avlarlar)
CÜRRE-BAZ f Atmaca kuşu * Erkek şahin veya akdoğan * Hızla uçan ok
CÜRSUM (C: Cerâsim) Her nesnenin aslı
CÜRSUME (Cürsâm) Kök, asıl, temel Bir tohumun özü İlk hücrelik * Gırtlak kapağı * Karınca yuvası
CÜRSUME-İ DIRAHT Ağacın kökü
CÜRSUN Üzerine binâ yapmak için duvardan dışarı uzattıkları ağaç
CÜRŞ Yemen diyarında bir yerin adı * Başı tırnakla taramak
CÜRŞU´ Büyük karınlı deve
CÜRUB Beddualar, bed ve kötü dualar, fenâ sözler
CÜRUH (Cürh C) Yaralar
CÜRUM Sıcak, çukur yer
CÜRÛN Bezin eskimesi * Yumuşak olmak * Bir nesne aşınmak * Alışkanlık, itiyat
CÜRÜF Uçurum, yar
CÜRÜZ Verimsiz çorak yer
CÜRVAZ Karnı büyük olan kişi
CÜRYAZ (C: Cerâyız) Karnı büyük olan
CÜRZ (C: Cirzan) Köstebek
CÜRZUM (C: Cürâzim) Çok yiyen kişi
CÜSACİS Büyük deve * Kılların veya otların sık ve çok olup birbirine karışması
CÜSAD Karın ağrısı
CÜSAL Tarla kuşu
CÜSALE Sonbaharda dökülen yapraklar
CÜSAM Büyük, geniş Eni fazla olan
CÜSAM Uykuda gelen ağırlık, kâbus
CÜSES (Cüsse C) Cüsseler, gövdeler, bedenler, cisimler, kalıplar, cesetler
CÜSEYM Cisimcik Küçük cisim
CÜSEYMAT (Cüseym C) Küçük cisimler, cisimcikler
CÜSMAN Organlarla birlikte vücudun tamamı * Her nesnenin cismi ve cesedi
CÜSSE Gövde, kalıp, beden
CÜSSE-DÂR f İri yapılı, cüsseli kimse, irikıyım kişi
CÜST f Araştırma, arama
CÜST Ü CU Arayıp sorma, araştırma, arama
CÜSU Diz üstünde çökmek
CÜSU´ Tamahkârlık, pintilik, harislik, cimrilik
CÜSUM (Cisim C) Cisimler Ecsam
CÜSUM Kuşun, uyuması vaktinde göğsünü yere koyup çömelmesi Çömelip oturmak * Uykuda gelen ağırlık Kâbus * Oturmak
CÜSUR (Cisr C) Köprüler
CÜSÜVV Kurumak, yebs * Donmak, cümud
CÜSVE Bir yere biriktirilmiş taş
CÜSY Diz üstüne çökmek
CÜŞA´ Çok yemekten dolayı genirmek
CÜŞEM Deve göğsü
CÜŞRE Öksürük * Göğüs sertliği
CÜŞU´ Durmak, kıyam * Huruç etmek, çıkmak * Hafif yay
CÜŞUR Sabah yerinin ağarması
CÜ´ŞUŞ Göğüs Sadır
CÜŞÜM Kısa boylu, tıknaz kimse
CÜVAD Susamak
CÜVAL f Çuval
CÜVALİK (C: Cevâlik) Çuval
CÜVAN (Bak: Civân)
CÜVAR (Civâr) Yakınlık Komşuluk * Himâyet, korumak * Riâyet * Süt emen deve yavrusu * Karga sesi * Öküz avazı
CÜVEYRE Küçük câriye, câriyecik
CÜVVET Kırba yaması * Bir parça yer * Siyaha yakın boz renk * Demir pası
CÜYUD (Cid C) Gerdanlar, boyunlar
CÜYUŞ (Ceyş C) Ceyşler, askerler, neferler, erler Ordular
CÜZ Kısım, parça Bir şeyin bir parçası * Kitab forması * Küllün mukabili * Kur´ân-ı Kerim´in otuzda bir parçası * Kanaat İktifâ eylemek * Düğümü sağlam yapmak Bir şeyi pekiştirip muhkem kılmak * Kız evlâdı
CÜZ-İ ASGAR En küçük cüz En ufak parça
CÜZ-Ü FERD Bir varlıktan veya bir vücuddan bir parça * Atom (Bak: Cüz-i lâyetecezzâ)
CÜZ-İ İHTİYAR Dilediği gibi hareket edebilme Yani: Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliği Bu serbestlik ile, Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder(Halbuki; o cüz-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz hem kısadır Hem ayarı noksandır İcad edemez Kesbden başka hiçbir şey elinden gelmez Îman o cüz-i ihtiyarîyi, Allah namına istimal ettirip herşeye karşı kâfi getirir Bir askerin cüz´î kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi S)
CÜZ-İ İRADE İradeden bir cüz Allah tarafından insana verilen irade (Bak: İrâde)
CÜZ-İ LÂYETECEZZÂ Bir daha bölünmeyen en küçük parça En küçük cisim parçası Tecezzisi kabil olmayan Atom Yani parçalansa, maddîlikten çıkıp kanun-u İlâhî ile bir nevi kuvvete inkılâb eder
CÜZ-Ü TAMM Bütün Bir şeyin, temel vasıflarının tamamını toplayan parçası Parçalandığı vakit ana vasfını ve asliyetini kaybeden şey
CÜZAE Bıçak sapı
CÜZAF Götürü pazar
CÜZAM (Cüzzam) Hansel basilinin (mikrobunun) sebep olduğu bulaşıcı bir deri hastalığı
CÜZAME Hasaddan sonra ekinden bâki kalan ekin
CÜZARE Devenin etrafı (ayakları ve başı gibi)
CÜZAZ Kesilmiş ve parçalanmış olan şey
CÜZAZE (C: Cüzâzât) Pâre pâre etmek, ayırmak, kesmek Ağaçtan yemiş düşürmek
CÜZAZE Bez kırpıntısı
CÜZBEND Bir çeşit cüzzam hastalığı * Ciltçi
CÜ´ZER (C: Câzer) Geyik buzağısı * Yaban sığırının buzağısı
CÜZEYR Kök dalı, ince kök
CÜZEYRE Küçük ada, adacık Etrafı su ile çevrili küçük kara parçası
CÜZHAN f Kur´ân-ı Kerim cüzlerini okuyan kimse
CÜZ´İ Azdan olan Parçaya âit olan Biraz Pek az Kıymetsiz Mühim olmayan Esasa ait olmayan Cüz´e âit olan Külli olmayan
CÜZ´İYYAT Cüz´î olan şeyler Ufak tefek şeyler Mânası düşünüldüğünde zihinde ortaklık kabul etmeyen şeyler Mânası başka şeylere şâmil olmayanlar
CÜZ´İYYET Azlık, cüz´î oluş
CÜZVE (Cezve-Cizve) (C: Cezey-Cizey) Kalın ağaç parçası * Ateş közü
CÜZUR (Cezr C) Kökler
CÜZZAM (Bak: Cüzam)
CÜZZET Kaftan
Ç Osmanlı alfabesinin yedinci harfi olup, ebced hesabında "cim" harfi gibi üç sayısının karşılıdır
ÇABA Cehd Gayret, herhangi bir işi yapmak için harcanan güç
ÇABÜK f Çabuk, seri, aceleli, hızlı, tez, hafif
ÇABÜK-HIRÂMÂN f Sür´atli yürüyen Çabuk yürüyen
ÇABÜK-REV f Çabukça giden
ÇAÇARON İtl Çok konuşan, çenesi düşük, geveze
ÇAÇELE f Postal, ayakkabı, çarık, pabuç
ÇADER-İ KUHLÎ Sema, gök * Karanlık gece
ÇAĞ Zaman, vakit, esnâ, hengâm, mevsim * Yaş * Boy, kamet, tenâsüb, lüzumu derece semizlik* Devir, tarih çağları (İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ, Yakınçağ)
ÇAĞATAY Cengiz Han´ın oğlu Çağatay Han´ın ismine nisbetle Mâvera-ün Nehr taraflarında oturan Doğu Türklerine ve edebî lisan olarak kullandıkları Doğu Türkçesine verilen isimdir
ÇAĞDAŞ (Bak: Asrî)
ÇAĞDIŞI Askerliğe alınma çağı dışında * Çağın fikirlerine felsefesine uymayan Bu mânada bazı kimselerin kelimeyi hakaret olarak kullanmaları dar görüşlülüğün ve cehaletin neticesidir Çünkü çağın insanlık için zararlı öyle fikirleri ve felsefeleri vardır ki, gelecek devirler bunu anladıkları zaman şimdi bunu benimseyenlerin zavallılıkları da anlaşılmış olacaktır Körükörüne çağın her düşüncesini benimsemek, müslümana yakışmaz (Bak: Asrî)
ÇAĞLA (Çağala) Badem, erik, kayısı gibi yemişlerin yenebilen ham meyvesi
ÇAĞLAR Kayalara veya setlere çarparak, yerden köpürerek düşen su Şelâle, çağlayan
ÇAĞRIŞIM Psk: Bir idrakla kazanılan bir fikrin başka bir idrak (algı) ile kazanılan fikir arasında bağıntı kurulması, birinin diğerini hatıra getirmesidir Bu bağıntı zaman ve mekânda yakınlık, benzerlik ve zıdlık sebebiyle kurulur Sevap deyince günahın; abdest deyince namazın; Cennet deyince Cehennem´in de aklı gelmesi gibi
ÇAĞZ f Kurbağa * Korku, havf * Kapandığı halde hâlâ içinde cerahat bulunan yara * Ah ü fizar İnilti
ÇÂH (Çeh) f Kuyu Çukur
ÇÂH-I BÜN Kuyu dibi
ÇÂH-I YUSUF Hz Yusufun (AS) kardeşleri tarafından atılmış olduğu kuyu
ÇÂH-I ZEMZEM Zemzem kuyusu
ÇAK f İyi, güzel, sıhhatli, şişman
ÇAK f Yarık, çatlak, yırtmaç * Kılıç, bıçak gibi şeylerin sesleri * Sabah vakti beyazlığı * Küçük pencere * Hazır Amâde
ÇAKACAK f Silahlı çatışmadan çıkan ses
ÇAKALOZ Çakıltaşı atan bir nevi küçük top
ÇAKÇAK Parça parça, yırtık pırtık * Kılıç ve emsâli şeylerin sesleri
ÇÂKER f Kul, köle
ÇÂKERÂNE f Kölecesine, köle gibi
ÇÂKERÎ f Abd´e, köleye ait * Kölelik Kulluk, abdlik, esirlik, cariyelik
ÇAKMAKLI Ağızdan dolan ve tetik yerinde bir cins çakmakla ateş alan eski tüfek çeşitlerinden biri
ÇAKŞIR İnce kumaştan yapılan uzun bir çeşit şalvar * Kuşların ayağındaki tüy
ÇAKUÇ f Çekiç
ÇAL İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at * Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak
ÇALA İsimlerden önce kullanılarak, devam ve şiddetli ve pervasız kullanılmasını bildirir Meselâ: Çalakalem: Çabuk ve gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak
ÇALAB t İlâh Mâbud Cenâb-ı Hak, Rab
ÇALAK f Yerinde durmayan, çabuk, oynak Dâima çalışan Her bir hareketi çabuk olan * Akıl ve ferâseti açık
ÇALAKÎ f Çeviklik, süratlilik, tezlik
ÇAL-AT Hareketli, yerinde duramayıp şahlanan at
ÇALBUS f Dalkavuk, yaltakçı
ÇALÇENE t Durmayıp konuşan, geveze
ÇALGI Müzik âleti Müzik, çalgı (İslâm âlimleri insanda maddi, hayvâni hisler ve hevesler uyandıran müziğin haram olduğunu bildirmişlerdir)
ÇALIM Tavır, eda * Kılıcın keskin tarafı, ağzı
ÇÂLİK f Çelik çomak oyunu
ÇÂLİŞ f Savaşta düşmana karşı gurur ve naz ile yürüme * Mukabil, karşı durma * Savaş, muharebe, harp, ceng, mücadele * Birleşme
ÇAM f Eğrilme, bükülme * Salınma
ÇÂME f şiir ve gazel Manzume
ÇÂME-GÛY f Şair
ÇAMULARİ Himalaya dağlarına bağlı bir dağ silsilesi
ÇANE f Çene
ÇAP f Basma, baskı, tab
ÇAPAR Postacı
ÇAPKUN Seri ve yorulmaz neviden iyi bir at cinsi
ÇAPLUS f Dalkavuk, yaltakçı
ÇAPÛL f Yağma, saldırı
ÇAPÛLCU Düşman toprağına atla hücum edip yağma eden Akıncı, yağmacı
ÇAR (Slavca) Eski Rus İmaparatorlarının ünvanları * Bulgar kralı
ÇÂR f Dört Cihâr
ÇÂR-BÂLİŞ(T) f Evvelce padişahların ve makamca büyük olanların üzerlerine oturdukları dört katlı şilte * Dört unsur
ÇÂR-CİHET Dört cihet Cihat-ı erbaa
ÇÂR-ÇEŞM Dört göz
ÇÂR-ÇİZ Dört şey
ÇAR-DEH f Ondört
ÇÂRE f Neticeye varmak üzere maniaları kaldırmak için tutulması icabeden çıkar yol Kurtuluş yolu Tedbir, yardım, yol * Hile * Bir def´a * Ayrılık
ÇARE-İ HALÂS Kurtuluş çaresi
ÇÂRE-CU f Çâre arıyan
ÇÂRE-SÂZ f Çâre bulan
ÇAR-EBRU Dört kaş * Bıyığı yeni gelmiş delikanlı
ÇAR-ERKÂN-I CUVANÎ Padişahın özel hizmetlerinde bulunan ve Enderun´un azamlarından olan dört kişi hakkında kullanılan bir tabirdir
ÇAR-GÂH f Dört taraf ki, bunlar; şark, garb, şimal, cenub´dur * Dünya, küre-i arz, cihan * Türk musikisinde bir makam adıdır
ÇAR-GUŞE f Dört köşe Dört taraf Dört yön
ÇARH Çark, tekerlek * Felek, gök, sema * Ok yayı * Elbisede yaka * Tef* Devreden, dönen * Çakır doğan * Talih
ÇARH-I AHDAR Gök kubbe
ÇARHA f Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim * Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap
ÇARIYAR (Bak: Çaryâr)
ÇARİÇE (Slavca) Rus İmparatoriçesinin nâmı
ÇARK f (Çarh-Çerh) Dönen pervaneli tekerlek * Vapur, değirmen ve dolap çarkı * Bir makinenin dönen tekerleği, çok zaman bu tekerlek makineyi çalıştırır Her çeşit tekerlekli makine * Dönerek işleyen âlet * Koz: Birbiri içinde dönen feleklerden mürekkeb kâinat, felek, eflâk * Baht Talih şans
ÇARK-I FELEK Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü * Mc: Tâlih, baht * Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği * Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği
ÇARMIH f (Çar: Dört; Mıh: Çivi) Salib Suçluyu haça germek için kurulmuş, haç şeklinde darağacı * Geminin direkleri başından aşağıya inen kalın ipler
ÇAR NAÇAR f İster istemez, mecburiyetle
ÇARPA f Eşek, deve, koyun vs gibi dört ayaklı hayvanlar
ÇARSU f Dört taraf Dört tarafı olan şey * Çarşı, pazar
ÇARŞAF Yatağın üstüne serilen veya yorgana kaplanan bez örtü * Kadınların kullandığı baştan örtülen, pelerinli eteklikli sokak elbisesi Kadınların örtünmesi farzdır Bu maksatla çarşaf ucuz, pratik, hafif olması ve zengin fakir herkesin kolayca sağlıyabilmesi bakımından yaygın olarak kulanılagelmiştir Çeşitli renklerde olabilir Çarşaf kadar ucuz ve pratik İslâma uygun başka bir giyecek yapılmadığı için, çarşaf giyenleri kınamak çok haksızlıktır Çarşaf zengin ve fakir ayrımını kaldırır İç giyimi örttüğü için ailelerin birbirine özenerek israfa düşmelerini, gösterişi, çekememezlikleri ve bundan doğan huzursuzlukları önler Ferâce, car, cilbab denen örtüler de, bu tarz örtü çeşitlerindendir (Bak: Tesettür)
ÇAR-ŞEB f Cilbab, ferace, çarşaf
ÇAR-ŞENBİH f Haftanın dördüncü günü Çarşamba günü
ÇAR-TAK f Çardak * Dört köşe çadır
ÇARTA(RE) f Dünya, âlem, küre-i arz * Dört unsur * Dört teli olan kemençe
ÇÂRUB f Süpürge
ÇÂRUB-ZEN f Süpürücü
ÇARUĞ f Çarık
ÇAR U YEK Dörtte bir
ÇARÜM f Dördüncü
ÇAR-YAR Dört dost (Hz Ebûbekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (RA) lerin nâmları) Dört Halife, Hulefâ-i Erbaa veya Ashab-ı Güzin diye de ihtiramla anılırlar
ÇAR-YARÎ f Çar-yâra ait Sünnîlik
ÇAR-YEK f Çeyrek, dörtte bir * Saatin dörtte biri, onbeş dakika * Mecidiye denilen gümüş sikkenin dörtte biri ki, beş kuruşluk bir gümüş sikkedir
ÇAR-ZEBAN f Geveze, çenesi düşük, lüzumsuz olarak konuşan
ÇAŞ f Tahıl yığını, hububat
ÇAŞİT Casus
ÇAŞNİ Çeşni, lezzet, tad Yemeğin tadına bakmak için ağza alınan miktar, tadımlık
ÇAŞT f Kuşluk yemeği * Kuşluk vakti
ÇAVELE f Güzel renkli bir cins gül * Eğri büğrü, yamuk
ÇAVUŞ Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi * Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker * İşçilerin başları, şefleri
ÇE f Küçültme edatı olap bu mânâ ile Farsça isimlere eklenir
BAĞ-ÇE Küçük bağ, bahçe
ÇE (Bak: Çi)
ÇEÇ f Hububat elenen kalbur * Harman savurmakta kullanılan yaba
ÇEÇEK f Gül Çiçek * Gönül * Çiçek hastalığı * Vücutda çıkan ben
ÇEH f Kılıç, bıçak ve hançer gibi âletlerin kını, kılıfı
ÇEH f Kuyu, çukur
ÇEHAN f Damlıyan, damlayıcı
ÇEHÂR f Dört, erbaa
ÇEHÂR-DEH f Ondört
ÇEHÂR-GÂNE f Dört unsur
ÇEHÂR-PÂ f Dört ayaklı hayvan
ÇEHARÜM f Dördüncü
ÇEHRE f Vech, yüz, surat * Mc: Surat asmak, dargınlık * Görünüş, şekil, zahir
ÇEHRE-NÜMUD fYüzünü gösteren, yüz gösterici
ÇEHRE-PERDAZ f Ressam
ÇEK Çekoslovakya, Bohemya ahalisinden olan ve Çek´ce konuşan kavim ki, Osmanlı metinlerinde "çeh" diye geçer
ÇEKAN f Damlamış, damlıyan
ÇEKİ Odun gibi ağır cisimleri tartmada kullanılan 250 kiloluk ağırlık ölçüsü
ÇEKİDE f Gürz ve topuz gibi eski zamanlarda kullanılan savaş âletleri * Damlamış
ÇEKİMSER t Taraf tutmayan
ÇEKRE f Küçük su damlası Su serpintisi
ÇELEBİ Efendi, kibar kimse * Mevlâna postnişinine verilen ünvan * Çelebi, Sultan Mehmed devrine kadar padişah oğullarına verilen ünvan idi * Mevlânâ soyundan gelenlerle, mevlevilerin büyüklerine verilen ünvan
ÇELE-ÇEPE f Sağa sola
ÇELENK f Eskiden kadınların süs için başlarına taktıkları mücevher veya madenlerden yapılmış sorguç Halka şeklinde çiçek veya yapraklı dal demeti (Cenazelere çelenk göndermek İslâm âdeti değildir, israftır)
ÇELİPA f Haç, put, sanem * Eğik ve kıvrık çizgi
ÇEM f Naz ve eda ile salınarak yürüme * Ziynetli, süslü, düzgün * Cürüm, kabahat, suç * Taam, yemek * Mâna * Kazanılmış, toplanılmış
ÇEMBER (Bak: Çenber)
ÇEMEN Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır * Pastırmaya konulan bir çeşit ot
ÇEMENİSTAN f Bahçe, çimenlik
ÇEMENZAR f Yeşillik, çayır
ÇENBER f Daire, def ve kalbur gibi şeylerin tahtadan olan dairesi * Fıçı ve tekerlek gibi şeylere takviye edip, dağılmalarını önlemek için etrafını çevirecek tarzda geçirilen demir veya tahta halka * Başa ve boyna bağlanan yemeni * Esirlik, bağlılık, kölelik * Geo: Bir düzlemde bulunan sabit noktadan aynı uzaklıktaki noktaların meydana getirdiği geometrik şekil
ÇEND f Kaç tâne Ne kadar * Birkaç Üç-beş gibi adet * Herhangi bir şeyin yüzde biri
ÇENDAN f Gerçi, her ne kadar O kadar Pek o kadar
ÇENDÎ f Bir müddet, biraz
ÇENDİN f Kaç, kadar, ne kadar, bu kadar
ÇENEB f Sünnet
ÇENG f Pençe * El * Çalgı âletlerinden bir saz çeşidi * Eğri büğrü
ÇENGAR f Yengeç * Bakır pasından yapılan yeşil boya
ÇENGEL f Pençe * Bir şey asmağa yarayan alet * Orman, ağaçlık yer
ÇENGİ Zil ve kaşık vurarak oynayan dansöz ve rakkase ki, ekseriyetle çingene kızlarındandır
ÇEP f Sol, yanlış, falso
ÇEPEL Kirli, bulaşık, karışık, çamurlu
ÇEP-ENDAZ f Hileci,hilekâr, hile yapan kişi
ÇEPER Cidar, duvar
ÇEP ŞÜDEN f Solak olmak * Mc: Doğruluktan yüz çevirmek
ÇEP Ü RAST Sağ ve sol
ÇERA f Niçin, niye böyle * Mer´a Otlak
ÇERAG f Işık kandil Lâmba Mum * Kutlu, mutlu * Otlak Mer´a * Otlama * Tekaüd * Talebe
ÇERAGAN f Etrafı aydınlatma, şenlik Kandil donanması, çırağan
ÇERAG-ÇEŞM f Evlat, çocuk, veled, insan yavrusu
ÇERAKİSE (Çerkes C) Çerkesler Kafkasyada yerli bir kabilenin adı
ÇERAM f Otlak
ÇERA-ZAR f Otlak, çayır
ÇERB f Besili, semiz, yağlı * Muvafık, münasib, uygun * Temayüz, imtiyaz Diğerlerinden fazla ve üstün olma
ÇERB-AHUR f İçinde yemi bol olan ahır * Bolluk içinde yaşıyan kimse
ÇERB-DEST f Eli işe yatkın Sür´atli, eli çabuk
ÇERBÎ f Tatlılık, yumuşaklık
ÇERB-PEHLU f Besili, semiz, gövdeli, yağlı
ÇERES f Zindan, hapishane * Zulüm, işkence * Mer´a, otlak * Üzüm teknesi
ÇERH f Çark Dolap * Felek Talih * Dingil üzerine dönen * Gök * Def * Zenberek * Mancınık * Elbise yakası * Ok yayı * Çakır gözlü doğan kuşu
ÇERHİDEN f Kendi etrafında dönmek
ÇERKES Kafkas kavimlerinden biri * Bu kavme mensub olan kimse
ÇERM f Hayvan ve insan derisi Post
ÇESPAN Lâyık, uygun, münasib, muvafık, yakışır
ÇESPİDE f Lâyık, uygun münasib, muvafık, yakışır
ÇEŞ f "Deneyen, sınayan, tadına bakan" mânâsına gelerek kelimelere eklenir
ÇEŞAN f Topuz, gürz
ÇEŞENDE f Tadıcı, tadan, tadına bakan
ÇEŞİDE f Tadmış Tadılmış olan
ÇEŞİDEN f Lezzetine bakmak Tadmak
ÇEŞM f Göz Ayn Dide
ÇEŞM-İ ÂHU Ceylân gözü
ÇEŞM-İ BED Kem göz
ÇEŞM-İ DİL Basiret Kalb gözü
ÇEŞM-İ GAZUB Kızgın bakış
ÇEŞM-İ GİRYÂN Ağlayan göz
ÇEŞM-İ HOŞ-NİGÂH Güzel bakışlı göz
ÇEŞM-İ İSTİKBÂL-BİNÎ Gelecek zamanı, istikbâli gören göz Kuvve-i kudsiye ve ferâset ve basiretle ileriyi bilen nazar
ÇEŞM-İ MEST Sarhoş göz, mest olmuş göz
ÇEŞM-ZAHM Nazar değme
ÇEŞMAN (Çeşm C) Çeşmler, gözler
ÇEŞM-AŞİNA f Göz aşinalığı olan, tanıdık
ÇEŞM-AVİZ f Yüz örtüsü, peçe
ÇEŞM-DAR f Bekliyen, gözliyen
ÇEŞM-DERİDE f Sıkılmaz, utanmaz, arsız
ÇEŞN (Çeşen) f Bayram, îd * Düğün * Ziyafet, şölen
ÇETE Bölük, birlik, takım Bir reisin idaresi altında bulunan birlik * Asker bölüğü, müfreze * Çapulcu ve akıncı takımı
ÇETİN Sert * İnatçı, dik başlı * Zor, güç
ÇETR f Gece * Gölgelik, çadır, şemsiye
ÇETR-İ ANBERİN Karanlık gece
ÇETR-İ NUR Güneş, şems
ÇETU f Perde, örtü
ÇETUK f Serçe kuşu
ÇEVGAN f Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek * Baston, ucu eğri değnek
ÇEVİK t Tez hareketli Oynak Çabuk hareket edebilen
ÇEVİK ÇALAK Tez, hareketli, çalışan Yerinde durmayıp hareket eden
ÇEYREK f Dörtte bir (Bak: Çâr-yek)
ÇIFITLIK Yahudilik, Yahudi cinsiyet ve mezhebi * Münâfıklık
ÇIĞIR t Yeni açılan patika yolu * Ayak izi ile karlı yerde açılan yol * Başkalarının da uyabileceği yeni bir tarz ve yol * Çığın açtığı iz, yol( Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz Bütün hareketi şer ve tahrib hesabına geçerL)
ÇIMACI Vapurda ve iskelede çımayı atıp tutmak vazifesiyle görevli tayfa
Çİ (Çe) f Ne Nasıl (Soru edatı) * Taaccüb ve hayret yerinde de kullanılır
ÇİDE f Devşirilmiş, toplanmış
Çİ-GUNE f Nasıl, ne çeşit, ne türlü
ÇİHAR f Dört (Bak: Çâr)
ÇİHİL f Kırk (sayı) * Mc: Çok, ziyade, fazla
ÇİL (Çihil-Çehl) f Kırk * Mc: Çok
ÇİLE f Eziyet Sıkıntı * İplik * Yay kirişi * Tas: Dervişlerin kapalı bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün
ÇİLEHÂNE-İ UZLET Çile çekilen yer Yalnız başına ve çile içinde ibadet yapılan yer
ÇİLEKEŞ Çile çekmiş Çile dolduran, dert çeken
ÇİLLE Farsça (40) rakamını gösteren (Çihille) kelimesinin telaffuzunda aldığı şekildir Daha çok (Çile) şeklinde söylenir (Bak: Çile)
ÇİM f Rutubetten hasıl olan yosun* Kesilmiş çimenli yerler
ÇİN f Büklüm * Çatıklık Buruşukluk Kıvrım
ÇİN-İ CEBİN Alın buruşuğu Alın kırışığı
ÇİN-İ EBRU Kaş çatıklığı
ÇİN f "Derleyen, toplayan" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır
HUŞE-ÇİN Başak toplayan
ÇİNE f Kuş yemi
ÇİNENDE f Devşiren, toplayan, toplayıcı
ÇİN-İ MAÇİN Çin ve Çin´in güney kısmı
ÇİPİL Gözleri ağrılı ve kirpikleri dökülmüş kimse * Çepel
ÇİRAG f Fitil, kandil, mum, lâmba * Çırak * Talebe, öğrenci, şakird * Tekaüd, emekli, emekliye ayrılmış olan kişi
ÇİRE f Mâhir, maharetli, becerikli * Bahadır, kahraman, yiğit, cesur
ÇİRE f Niçin Çerâ
ÇİRE-DEST f Becerikli, eli işe yatkın olan
ÇİREGÎ f Bahadırlık, kahramanlık, yiğitlik * Ustalık Mâhirlik
ÇİRK Kir, pas, pislik, murdarlık, necaset * Yarada olan irin ve kan
ÇİRK-ÂB f Pis su
ÇİRKÂF f Çirkef Pis su Pis * Terbiyesiz Edebsiz
ÇİRKİN f Güzel olmıyan * Çok kirli * Kanlı, irinli çıban veya yara
ÇİSAN f Ne gibi Nasıl
ÇİSTAN f Bilmece
ÇİZ f Şey Nesne
ÇOLPA f Bir ayağı sakat olan * Yürürken ilk defa sol ayağını atan * Mc: Beceriksiz Eli yakışıksız
ÇOPRA Balık kılçığı * Sık çalılık veya sazlık * Uzunca boylu olan tatlı su balığı
ÇÖMEZ Medresede talebeye ve müderrise hizmet ederek ilim öğrenen kimse Talebe yamağı
ÇUB f Ağaç değnek, sopa * Çöp
ÇUBAN f Çoban, sığırtmaç
ÇUBE f Oklava
ÇUBEK f Değnek, sopa Davul tokmağı
ÇUG f Su arkı * Boyunduruk
ÇUHADAR Ayak hizmetinde bulunan çuha elbiseli yahut çuhadan olan perdenin haricinde emre hazır bulunan hademe
ÇUN f (Tâlil edatı) Ne zaman ki, çünkü, şu sebepten ki, gibi, şâyet, zirâ, nasıl, niçin, çerâ den beri mânalarına gelir
ÇUNAN f Öyle böyle
ÇUNİN f Böyle
ÇUN Ü ÇİRA f Nasıl ve niçin
ÇUVALDIZ Çuval ve ona benzer çul vs dikmeye mahsus büyük iğne
ÇÜ f (Teşbih ve tâlil edatı) Gibi * Dikkat * Ahenk
ÇÜN f Gibi * Zira, çünki, madem ki * Nasıl, nice
ÇÜNAN f Böyle Bu şekilde Bunun gibi
ÇÜNBEK f Atlama, sıçrama
ÇÜNKİ f Zira, şundan dolayı ki, şuna binaen ki, şu sebebden ki
ÇÜST f Çevik, çabuk hareketli Seri-ül-hareke * Dar, sıkı * Muntazam, mükemmel, düzgün Yakışıklı
ÇÜSTÎ f Atiklik, çeviklik, çabukluk

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.