Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiOsmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi C -Ç C Arabî ayların kısaltmalarında Cemaziyel Evvel ayının kısaltılmış hali CÂ f Yer Mekân Mevki CÂ-Yİ BEHİŞTÎ Cennet gibi yer CÂ-Yİ İŞTİBAH Tereddüt edilecek nokta CÂ-Yİ MÜLAHAZA Düşünülecek nokta Mülahaza edilecek mes´ele CÂ-Yİ PENAH Sığınılacak yer CÂ-Yİ RAHAT Rahat edilecek yer CA´AB Bileyci CAADET Etli, semiz ve kıllı kişi * Su kenarında biter bir ot * Bir kabile adı CAADET Kıvırcıklık CA´AM Tama´ etmek CAAR Sırtlan CA´B Kazmak * Atmak CABE Bir cevap CA´BE Ok torbası, sadak CABECA f Yer yer Ara sıra Yerden yere Bazı yerlerde CA´BER(E) (C: Ceâbir) Kısa boylu kimse CABET Cevap vermek CÂBİ (Cibâyet den) Eskiden Evkaf gelirlerini ve zekâtları toplayan tahsildar CÂBİR Cebredici, zorla yaptıran* Galib gelen * Şefkatsiz, merhametsiz * Tekebbür ve taazzüm eden * Aziz ve kavi olan * Tıb: Kırıkçı, çıkıkçı * Cebir ilminin ilk kurucusu olan müslüman âlimi CÂBİR-ÜL-ENSARÎ Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (RA) da denir Meşhur sahabelerdendir Bizzat Resul-i Ekrem´den (ASM) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere´nin müftüsü olmuştur En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir 1540 hadis rivayet etmiştir 19 gazada hazır bulunmuştur Hicri 73 tarihinde 94 yaşında Medine-i Münevvere´de vefât etmiştir Akabe biatinde bulunan 70 Ensar´dan Medine´de en son vefat eden bu zattır CABİYE (C: Cevâbi) Cemaat * İçinde su toplanan büyük havuz * Şam diyarında bir şehir adı CABLUS f Dalkavukluk, yaltaklanma * Dalkavukluk eden, yaltaklanan CABLUSÎ f Dalkavukluk, yaltaklanıcılık CA´CA´ (C: Ceâci) Taşsız yer * Zindan CA´CAA Değirmen sesi * İsteklerde zorluk vermek * Devenin çökermesi * Çökmüş deveyi kaldırmak CA´CERE (C: Ceâcir) Hamurdan çeşitli şekiller yapıp, pekmez içinde pişirip yerler CADD (Câdde) Ciddi, çalışkan, azimliCA´D : Kıvırcık saç, şa´re CADDE Geniş, işlek, büyük yol Anayol şah-rah CADDE-İ KÜBRA Büyük cadde * Mc: En selâmetli yol Kur´an yolu Sahabe ve Peygamber vârisi olan büyük zatların, müçtehidlerin yolu CADI Avrupa´da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır CADİ f Safran CADİ (C Cüdât) Sâil, dilenci CADİB(E) Kusur görücü Başkalarının noksan taraflarını gören CADİL Gürbüz, kuvvetli, kavi, metin CADİS(E) Viran, harap, yıkık * Çorak, kurak, işlenmemiş, ekilmemiş toprak, gelir getirmeyen boş arazi CADU f Büyücü, cadı * Hortlak, gulyabani * Acuze, çirkin kocakarı * Çok güzel söz CADU-FENN f Büyücü, sihirbaz CADU-GER f Büyücü, sihirbaz CADU-SUHEN f Sihirlercesine söz söyleyenCA´F : Atmak, yere vurmak CAFCAF f Ahlâksız, iffetsiz kadınCA´FER : Küçük akarsu, çayCA´FERÎ : Şiilerden İmam-ı Ca´fer-i Sâdık Hazretlerine bağlı olduklarını iddia edenlerBütün mânâsıyla İslâmiyet´e bağlı olup şeriatın emirlerine göre amel eden ve Âl-i Beyt´in büyük bir dinî şahsiyeti olan İmam-ı Ca´fer-i Sâdık Hazretlerine bağlılık iddiasının doğru olması için, o zat gibi olmağa ve Hz Muhammed´in (ASM) sünnetlerini yaşamağa gayret göstermek lâzımdır CA´FER-İ SÂDIK (Bak: İmam-ı Cafer-i Sâdık)CA´FERİYYE : Caferî tarikatı CAFÎ Cefa eden, eziyet veren CAFİL Yürürken çabuk olan kimse CAFÛN Karpuz CAGER f Kuş kursağı CAH (Câhe) f Makam, mansıb Kadr, itibar HUBB-U CAH Makam ve mansıb sevgisi CAHAN Yediği fayda etmeyip geç büyüyen çocuk CAHAR Kuyunun içinin geniş olması CAHB (C: Echibe) Ebücehil karpuzu * Korkudan dolayı kederli olmak CAHCAH (C: Cehâcih) Ulu, şerif kişi CAHCAHA Gönlünde olan sırrını gizlemek * Çağırmak * Su sesi CAHD Bile bile inkâr etme CAHD-I MUTLAK, CAHD-I MÜSTAĞRAK Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası Muzari fiillerinin başına (Lem; $ ) ve (Len $) getirilerek olur CAHDEL Semiz CAHDEM (C: Cehâdim) Ekin tarlası CAHDER Kısa boylu CAHF Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak CAHF Övünme, fahr * şeref CAHFEL Dudakları kalın olan kimse * Asker * Zenginlik CAHFELE (C: Cehâfil) At dudağı CAHH Ayakları uzun, yeşil çekirge* Adamın beli bükülüp eğilmek CÂHIZ Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi * Patlak gözlü adam CAHÎ (Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan CAHİD Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden Mücâhid olan Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan Kur´an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden CAHİD Bildiği halde inkâr eden Ayak direyen CAHİF Kişinin kendi yanında olan şeylerin çokluğundan fahirlenmesi CAHİF Uykusunda dişini öttürmek * Çok fazla hafiflik üzerine olmak * Nefis, ruh * İnsanın karnından çıkan ses * Kısa * Çok asker CAHİL Tecrübesiz Bilgisiz Genç Toy * Allah´ı unutmuş olan Gafil (Dünya ve kâinatta Allah´ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır) CAHİL-İ ANÛD İnatçı cahil CAHİLANE f Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde CAHİLE (C: Cevâhil) Değirmen çarkı CAHİLİYYET Cahilliğe âit * İslâmiyet´ten önceki câhiliye devrine âit Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor Allah´ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendilerine yeni putlar dikiyor ve kendi yaptıkları bu putlara kendileri tapıyor (Bak: Yobaz) CAHİM Çok sıcak yer CAHİM Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş Çukur yerde yanan ateş * Cehennem´in bir tabakası CAHİMÎ Cehennem gibi CAHİYEN Aşikâr olarak, alenen CAHİZ Cesur, cesaretli, yiğit CAHL Çekirge gibi bir büyük arı * Büyük kırba * Ters yuvarlayan bir böcek CAHMA´ Gözleri büyük ve çok kırmızı olan kadın CAHME Nazar değdiren göz * Kat kat ve şiddetli yanan ateş CAHMERİŞ (C: Cehâmir) Çok yaşlı kadın * Eşek sıpası CAHRE Şiddet ve kıtlık yılı * Yemek CAHREME Darlık * Kötü ahlâk CAHSUK f Orak CAHŞ (C: Cihaş-Cuhşâ) Eşek sıpası * Kolan eşeğinin erkeği CAHŞE Eşek sıpasının dişisi * Çobanın eline dolayıp eğerdiği ip CAHÛD (Cahd dan) İsrarla inkâr eden Muannidce, isnat edilen bir sözü kabul etmeyen * Yahudi CAHÛF Mağrur, kibirli, kendini beğenmiş CAHZEM Gözleri büyük olan kimse CAİBE (C: Cevâib) Halkın ağzında gezen haber CAİL Yapan, bir şey veren, kılan * Yaratıcı (Bak: Ca´l) CAİL Cevelân eden Yerinde durmayıp hareket eden CAİR Mâni, engel * Eğri * Çok, kesîr * Eziyet eden Cevreden Zulmeden CAİZ Mümkün, olur, olabilir * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit CAİZE (Cevaz dan) (C: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği * Hediye, armağan, bahşiş * Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san´at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler CAKA (Argo) Gösteriş, çalım Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir İslâm´da gösterişin her şekli haram ve günahtır Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çekiyorlar CAL´ (Câli´) Terbiyesiz Kötü konuşan CÂL Akıl * Rey * Kuyu duvarı CA´L Yaratmak, halk * Almak * İş işlemek Yapmak * Bu kelime Kur´ân-ı Kerim´de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak2- Halketmek, yaratmak3- Kavl ve irsal4- Tehiyye ve tesviye (tanzim ve düzeltme)5- Takdir6- Tebdil7- Bir şeyi bir şeye dâhil etmek8- Bir şeyi kalbe ilka ve İlhâm eylemek9- İtikat10- Tesmiye11- Bir şeyi diğer bir şeyden icad ve tekvin12- Bir şeyi bir sıfat ve hâletten diğer bir sıfat ve hâlete döndürmek, kılmak, tasyir13- Bir nesne üzerine hükmeylemek gerek hak ve gerek bâtıl olsun - vaz´eylemek bir hususu bir kimse ile bir vecih üzere şartlaşmak ve azv ve nisbet eylemek ve hükm-ü şer´i (LR) CAL(İ) f Tuzak, ağ * Misvak ağacı CA´LE (C: Cüul) Küçük hurma ağacı CALE f Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal CA´LÎ Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid CALİ´ Açık-saçık kadın Hayasız kadın * Utanmaz, utanması kıt olan adam CALİB Çekici Celbedici Kendi tarafına çekip getirici olan CÂLİB-İ DİKKAT Dikkat çeken CÂLİB-İ MERHAMET Merhamet çeken CALİF Deri soyan, kabuk soyan CALİFE Deri ile eti birlikte koparan yara CALİNOS (Kalinos) yun İlk devirlerde yaşamış olan bir Yunan Filozofunun adı CALİS (C: Cüllâs) Oturan, oturucu, cülûs eden Tahta çıkan CA´LİYYAT Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller CA´LİYYET Yapmacık (olmak) CALİZ f Sebze bahçesi, bostan Kavun karpuz tarlası CALÛT (Bak: Yûşâ AS) CAM f Cam, şişe, bardak, sırça CAM-I GEVHERÎ Billur kadeh CAM-I MEMLÛ Dolu kadeh CAM-I SEHER Güneş, şems CAM-I SİM Sevgilinin çenesi CAM-I TEHÎ Boş kadeh CAM-I ZERRİN f Altın kadeh * Tas: Allah âşıkının kalbi * Bir kasaba adı * Bir şarab adı CA´MA Yaşlı deve CAME f Evde giyilen bol elbise Elbise, çamaşır Sevb, libas CAME-İ FENA Kefen CAME-İ HASSA Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar CAME-İ HAYAT Hayat elbisesi, ömür CAME-İ ÎDÎ Bahar çiçekleri Kırmızı renkli elbise * Bayram elbisesi CAME-İ NEVRUZÎ Rengârenk elbise * Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler CAMEDAR f Elbiseyi muhafaza eden kimse * Vestiyer CAME-DUZ Terzi, elbise diken CAME-GÎ f Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası * Tüfek fitili * Elbiselik kumaş* Hizmetkâr, hademe, hâdim CAMEHAB f Yatak CAMEKÂN f Elbise soyunulacak yer * Camlık CAMEŞUY (C: Câmeşuyân) f Çamaşırcı, çamaşır yıkayan CAMGER f Cam yapan sanatkâr, camcı ustası CAMGÛL f Külhanbeyi CAMHANE f Cam fabrikası CAMÎ (Molla Camî) Hi: 817-898 Büyük bir İslâm müellifidir Asıl adı: Abdurrahman´dır Yüze yakın eser vermiştir CAMİ İslâm mâbedi İbadet yeri olan bina * Cem´edici, toplayıcı, içine alan * Cem´etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem´ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem´ eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir CAMİ-İ EMEVÎ şam şehrinde büyük bir câmidir CAMİ-İ KEBİR Büyük cami CAMİ-İ KUR´AN Kur´an-ı Kerim´i toplayan mânâsında olup, Halife Hz Osman (RA) kasdedilir CAMİ-ÜL MEHASİN Güzel vasıfları huyları kendinde toplamış bulunan CAMİA Topluluk Birlik Kütle * Dâr-ül fünûn CAMİD (Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde Cansız CAMİH Başı sert hayvan CAMİİYYET Câmi´lik, toplayıcılık * Çok şeylerle alâkalılık * Pek ziyâde mânâları ve şeyleri hâvi olmak(Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnâ´yı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyyettir Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir; âdetâ kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor Nasılki bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de en küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlikıdır L) CAMİL Çobanla olan deve sürüsü CAMİS Cansız, camid * Letâfeti gitmiş olan elbise CAMİT Eski ve Ortaçağlarda Giresun ile Samsun arasında kalan dağlık mıntıkaya verilen ad Osmanlılar zamanında bu kelime Canik olarak kullanılmıştır CAMİ-ÜL EZHER Mısır´daki en büyük üniversitenin adı CAMİ-ÜL HURUF Kitap te´lif eden, müellif, yazar CAMİ-ÜL KELİM Vecize Kısa olup çok mânaya gelen söz CA´MUS (C: Ceâmis) Pis, necis CAMUS Su sığırı Manda Kömüş CAN f Yaşayış Diride olan kudret, kuvvet Hayat cevheri Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde kendileri konuşuyor ve hayat ve ruhu madde ile açıklamaya kalkışıyorlar Oysa maddenin de ne olduğunu biliyor değildirler Biz müslümanlar madde gibi hayat ve ruhun da Allah´ın kudretinin eserleri olduğunu biliyor, birini diğerinin yerine koymuyoruz Allah görünen ve görünmeyen âlemler yaratmıştır Onun kudretinin ve yaratmasının sınırı yoktur Madde, yarattıklarının sadece bir çeşitidir Varlığı maddeden ibaret sanmak aklı gözüne inmiş olan akılsızların batıl bir inancıdır * Mc: Sevgili, dost CANA f Ey sevgili! Ey can! CAN-AFERİN f Yaratıcı CANAN f Sevgili, güzel, sâhib-i cemâl * Canlar, ruhlar CANAVAR f Can alıcı, kahredici * Vahşi, yırtıcı hayvan Kurt CAN-AVER Zihayat, canlı, yaşayan Hayatdar * Domuz, canavar, hınzır * Zararlı hayvan CAN-AZAR f Can yakan, can inciten, eziyet veren Acı çektiren CAN-BAHŞ f Hayat bağışlayan, can veren Sevgili Cenâb-ı Hak Allah CANBAZ (C: Canbazan) Can ile oynayan, canını tehlikeye koyan, canbaz * Hayvan alış-verişi ile uğraşan kimse * Aldatan, hilekâr, hile yapan * Eskiden atlı fedai asker CANBELEB Ölecek halde, canı dudakta CANDADE f Bir şeye candan bağlanmış Can vermiş, candan bağlanan CANDANE f Tepe ile alın arasındaki yer, bıngıldak Beyin CANDAR f Diri, canlı, zihayat, ziruh * Silâhlı kimse * Muhafız, koruyucu, emniyet memuru * Yol yiyeceği, azık CANE f Silah CAN-EFŞAN f Bir dâvâ uğrunda canını veren, canını feda eden CAN-FERSA f Can dayanamıyacak derecede CANFEZA Gönüle ferahlık veren, can artıran * Ayın 23 gününe verilen adCAN-GÂH $_ : f Can evi * Can azaltıcı CAN-GEZA f Ruh sıkıcı, can sıkıcı Tehlikeli olan, öldürücü CAN-GÎR f Can sıkıcı, ruh sıkıcı CAN-GÜZAR f Cana dokunan, candan geçer olan CANHIRAŞ f Dayanamıyacak derecede acı ve keder veren CANİ Cinayet işlemiş olan Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan Caniler nasıl haksız yere insanı öldürüyorlar ve onların hayatlarına son veriyorlarsa; kâfirler, inkârcılar, dinsizler de birer cani sayılırlar Çünkü Allah´ın eserleri olan canlı ve cansız varlıklar onun sonsuz kudretini, ilmini, iradesini, rahmetini ilân edip dururlarken inkârcılar bunları tesadüfün, maddenin, tabiatın ve sebeplerin eseri sayıyor ve mânasız, gayesiz şeylermiş gibi göstererek onları mânen öldürüyor, sayısız cinayetler işliyorlar Demek ki inkârcıların bu cinayetlerinin hesabını verecekleri bir mahkeme var ve olacaktır (Bak: Ceza) CANÎ f Candan sevilen CANİB fYan, yön Cihet, taraf Yüksek taraf CANİBEYN İki taraf, iki cânib, iki yan CANİH(A) (Cünha dan) Suç işlemiş, mücrim, cinayet işleyen CANİHA Bir tarafa meyleden veya bir cenahı tutan * Göğüs altındaki iyeği CANİŞİN Birinin yerine geçen, birinin yerine vekâlet eden Vekil CANKURTARAN t Ölüm tehlikesinde olanları kurtarmak için kullanılan vasıta * Hasta ve yaralıları hastahaneye taşıyan otomobil Ambulans CANN Ateşten mahlûk cinlerin babası olan * Bir beyaz yılan cinsi * Cin taifesi İnsanlardan evvel yaratılan bir nevi mahlûklar, cinler (Bak: Cinn) CAN-NİSAR f Canını harcayan, canını fedâ eden CANPERVER f Kalbi ferahlandıran Ruha hoş gelen CANRÜBA f Gönül alan, gönül kapan dilber CANSİPER (Cansupâr): f Canını feda eden CANSİPERANE f Canını feda edercesine CAN-SİTAN f Can çıkarıcı, ruh alıcı İnsana bela olan Güzel CANSUZ f Can yakıcı, yürek tutuşturan CANŞİKÂF f Can yaralayıcı, can yırtıcı CANŞİKÂR f Öldürücü * Mc: Can avlayan veya öldüren Sevgili, mahbub CAN-ŞİKEN f Azrâil (AS) CAR Faydasız bağırıp çağırmayı ve gevezeliği ifade eder ve ekseriya mükerrer kullanılır CA´R Yırtıcı kuşların pisliği CÂR Kadınların, elbisenin üstünde örtündükleri çarşaf (Bak: Çarşaf) CÂR Çeken, sürükleyen * Komşu * Medet eden, yardımcı * Müşteri CÂR-I ZİL KURBÂ Yakın komşu CÂR-ÜL CÜNÜB Yabancı kimse Akrabadan olmayan CARİ Akan, akıcı * Geçmekte olan * İnsanlar arasında mer´i ve muteber ve mütedavil olan CARİF Yıkıp harap etmek CARİH Yaralayan Yara açan * Cerheden, çürüten * Avcı hayvan CARİHA (Müe) Yaralayan * Kol, ayak gibi her bir vücud azâsı CARİM Cürüm ve kabahat sahibi Suçlu * Ailesinin maişetini kazanan * Kesen * Hurma toplayan CARİN Aşınmış ve eskimiş bez* Belirsiz yol * Yılan yavrusu CARİS Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü Çala çaldıran CARİYE Geçer olan, akıcı olan Seyreden giden * Güneş, şems * Gemi * Cenab-ı Hakk´ın in´âm eylediği rızık ve nimet * Genç ve iyi hizmet eden kadın Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi CARR Çeken, çekici Sürükleyici * Harf-ı cer CARRE Komşu kadını * Yularından çekilen deve CARŞEB f Çarşaf, cilbab CARÛ(B) f Süpürge CÂRÛB-ZEN f Süpürücü, çöpçü CARUD Nasrani rüesasından olup Şam´ın da reislerindendi Kitablarında Hz Peygamber´in (ASM) vasıflarını görüp imân edenlerdendir Asr-ı Saâdetten önce yaşamıştır CARÛR Sel arkı CARÛRE Kapı ökçesinin yeri |
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiC-Ç Harfi CA´S Pis, necis CASELİK Katolik Başpiskopos, başpapaz, büyük papaz, patrik CASİM Şam diyarında bir köyün adı CASİR (Cesaret den) Cesaret eden, cesur, cesaretli CASİYE Diz çökmüş* Topluluk, cemaat * Yığın, taş yığını CÂSİYE SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 45 sûresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur Şeriat, Dehir Suresi de denir CASLİK (Cesâlik) Nasrâniler hakîmi * Çokluk, kesret CASS Alçı taşı * Kireç CASSAS Sıvacı, kireççi CAST f Üzüm teknesi Üzümün sıkıldığı yer CASÛM Korkulu rü´ya, kâbus CASUS (C: Cevâsis) Hafiye Gizli sırları haber veren Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse CA´SÛS (C: Ceâsis) Kötü huylu, kısa boylu CASUS Karpuz CAŞİRİYYE Kuşluk vakti yenen yemek Kuşluk yemeği CAUB Kısa adam CA´V Deve ve koyun tersini toplamak CAVERS Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı CÂVİD (Câvidân, câvidâne, câvidânî) f Sermedî, sonu olmayan, sonsuz, dâimî, lâyemut CÂVİDÂNE f Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik CÂY f Yer, makam, mevki CÂY-I DİKKAT Dikkat edilecek nokta Dikkat edilecek yer veya şey CÂY-I HAYRET Hayret edilecek yer veya şey CÂY-I KARAR Dinlenme, durma yeri CÂY-I MÜLÂHAZA Düşünülecek nokta, düşünülecek yer CAY-BAŞ f İkâmet yeri, oda, ev Yurt, mekân, mesken CAY-GÂH f Mevki, makam, rütbe * Yer, mekân CAY-GİR f Yerleşen, yer tutan, yerleşmiş CAYİ´ (C: Ciya´) Aç, acıkmış; aç olan CAYİD Cömert, sahi CAYÎFE Karın içine geçmiş olan yara CAYİHA Şiddet * Kıtlık * Yemişe gelen âfet CAYİR Cevir ve cefâ eden Eziyet veren CAYMAK t Vazgeçmek Sözünden dönmek CAY-MEND f Yerinden kalkmayan, üşenen, tenbel Rahatını bozmayan CAY-NİŞİN f Yer tutan Birinin yerine geçen CA´Z Yoğun, kalın nesne CA´ZERÎ Kısa boylu, galiz, sitemkâr kimse CAZGIR Yağlı güreşlerde pehlivanları seyircilere takdim edip dualarını okuyarak onları meydana çıkaran kimse CAZİ Ayaklarını dikip parmakları üzerine oturan kişi CAZİ´ Üzüm çardağının üzerinde enine konulan, üzerine de üzüm çubukları serilen ağaç CAZİB Çekici, cazibeli * Hoş görünüşlü olup dikkati çeken CAZİBE Çekme kuvveti * Mc: Letafet zamanı Hüsn-ü cemal(Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir Mek) CAZİBEDAR f Çekici, câzibeli CAZİBE KANUNU Madde âleminde geçerli olan Cenab-ı Hakk´ın tekvini bir kanunudur Bu kanuna göre iki madde birbirini aralarındaki mesafe ile ters orantılı; kütle ve miktarlarıyla orantılı olarak çeker CAZİM Kat´i karar veren * Gr: Cezmedici, cezmeden Arabça bir kelimenin başına gelen bazı harfler o kelimenin sonunu sâkin okutur, o harfe de "câzim" denir Meselâ "Lem yezuk" aslında (Yezuku) idi Başına "lem" harfi geldiğinden " Yezuk" diye sâkin okundu) CAZİYE Doğurduktan sonra sütü azalmaya başlayan hayvan CAZÛ f Cadı Büyücü, sihirbaz CAZZ Semiz,iri gövdeli adam CE´B Kesbetmek, elde etmek, kazanmak * Yaban eşeğinin büyüğü * Kırmızı toprak boya * Göbek CEB´ (C: Cebeât) Kızıl mantar* (C: Ecbu) Nakir dedikleri ağzı dar kap ki, içine su koyarlar * Tehir etmek, sonraya bırakmak CEBABİRE Cebrediciler Mütekebbirler Zâlimler CEBAE Üstünde birşey düzeltilen ağaç CEBAN Korkak, ürkek CEBANET Korkaklık, ürkeklik Korkulmayacak şeylerden bile korkmak (Bak: Sırat-ı müstakim) CEBB Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek * Devenin hörgücünü kesmek* Kökünden kesmek CEBBAN (C: Cebâbin) Peynirci CEBBAN(E) Sahrâ Bayram namazını kılacak yer * Mezarlık CEBBAR (Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan Büyüklük, azamet ve kudret sahibi İmar eden Cenab-ı Hak Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hzleri (CC) * Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir Meselâ; Cengiz, cebbar ve gaddar bir devlet adamı idi * Koz: Gökyüzünün cenubunda bulunan bir yıldız kümesi CEBBARANE Cebbarcasına Cebbar olana yakışacak tarzda CEBBARÎ Cebbara mensub, cebbarlık, cebredicilik Cebbarlık eden CEBCEB Çok hasta deve yavrusu CEBE´ Kuyu içinden çıkan toprak ki, etrafına öbek öbek dökerler CEBE Zincir veya halkadan örme zırh Cevşen CEBECİ f Eski Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun zırhlı sınıfına mensub nefer CEBEL Dağ, yüksek tepe * Mc: Bir kavmin meşhuru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse CEBEL-İ ARAFAT Arafat Dağı CEBEL-ÜN NUR Mekke dağlarından, Hira veya Hırra veya Harra Dağı Peygamberimize (ASM) ilk vahyin geldiği dağ CEBELİSTAN f Dağlık, dağlık yer CEBE-PÛŞ f Zırh giyen CEBER (CEBERİYE) (Ceberiyyun) Cüz´i iradeyi inkâr eden bir fırka-i dalle Hak yolundan çıkmış, dalâlete düşmüş bir fırka Bunların zıdları da Mu´tezile´dir CEBERUT Azametin daha dâimîsi ve bâtınîsi Büyüklük Hâkimlik Kudret, celadet Fart-ı kibir ve azamet CEBHA´ Büyük alınlı kadın CEBHANE f Barut, kurşun, gülle, top, tüfek ve benzerleri gibi levazımat-ı harbiye ve bunların bulunduğu yer CEBHE Yüz, ön taraf Harp sahası Muharebe edilen yer * Alın * Bir binanın veya o cinsten bir şeyin ön tarafı * Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiştir * Bir kavmin ve cemaatin seyyidi CEBHE-SÂ Yüz süren CEBİN (Cebân) Korkak Cesaretsiz * Alın CEBİN-SÂ(Y) f Alın sürücü, alın süren CEBİR Zabtetmek Zor Kuvvet * Bir şeyi ıslah ve tamir etmek, düzeltmek * Bâtıl bir fırka * Mat: Harflerle yapılan hesab * Tıb: Fevkalâde ameliyat, kırık kemiği sarıp bütünlemek Kırık veya çıkık uzva sarılan tahtalar CEBR-İ MÂFAT Kaybedilen bir şeyin yerine başka bir şey bularak, onunla avunma CEBR-İ NOKSÂN Noksanı tamamlama, eksiği ikmâl etme CEBİRE Çıkık veya kırık olan bir uzva sarılan tahtalar CEBİRE f Halkın bir işe hazırlık yapması CEBL İhtira, ibda Yoktan yaratma CEBRAİL (Cebril, Cibril) Cenab-ı Hakk´ın emirlerini Peygamberlere (AS) bildiren büyük melek Peygamberimiz Resul-i Ekrem´e (ASM) Kur´ân-ı Azimüşşân´ı vahiyle getiren melek (AS) CEBRE Kemik sarmakta kullanılan ağaç * Tahta parçaları CEBREN Zorla Cebir ve kuvvet istimali ile Kuvvet kullanarak CEBRÎ Zorla icra olunan, rızası olmadan zorla yaptırılan * Cebriye fırkasından olan CEBRİYE Cüz´i irâdeyi inkâr edenlerin bâtıl mezhebi CEBUB Sağlam yer Muhkem * Yeryüzü * Katı ve galiz yer CEBZ Çekmek, cezb CE´CEE Geri durdurmak * Deveyi suya çağırmak * Eşek boncuğu denilen bir boncuk CED´ Burun, kulak, el kesmek * Hapsetmek CED´A Kestikten sonra geri kalan nesne * Hapsetmek CEDA´ Kıtlık ve şiddet senesi CEDA Bol yağmur, rahmet * Hediye, ihsan İn´âm * Avantaj, kazanç CEDALE(T) Yer Arz Dünya * Hurma koruğu, ham hurma CEDAVİ f Hizmetçi aylığı CEDAVİL (Cedvel C) Cedveller * Su yolları * Listeler CEDAYE Geyik CEDB Kısırlık * Kusur CEDCED Pek düz yer CEDD Babanın babası veya ananın babası * Büyüklük, azimlik * Kat´edip geçmek * Tâli´li olmak * Kesmek CEDD-İ EMCED En büyük cedd En yaşlı, en büyük baba CEDDA´ Küçük memeli kadın * Susuz çöl CEDDAT (Cedde C) Nineler Büyük anneler, anneanneler, babaanneler CEDDE (C: Ceddât) Büyük vâlide Annâne, nine * Yeni olmak CEDDE-İ FÂSİDE Ananın anası, anneanne CEDDE-İ SAHİHA Babanın anası, babaanne CEDED Yassı, düz yer CEDEF (C: Ecdâf) Makbere, kabir, mezar * Yemen diyarından gelir bir otun adı (Bir kimse bu otu yese su içmeye muhtaç olmaz) CEDEL Konuşmada kavga etme Niza Hakkı bulmak için olmayıp, galib görünmek için çekişme (Diyalektik) * Man: Meşhur veya müsellem mukaddemelerden terekküb eden kıyastır CEDEL-GÂH f Çekişme yeri * Mc: Dünya CEDELÎ Tartışmaya, münakaşaya ait Münakaşacı Tartışmacı CEDEME (C: Cüdem) Yaramaz dişi koyun * Kısa boylu erkek CEDERÎ Vücutta çıkan çiçek hastalığı CEDES Kabir, mezar CEDGARE f Reyler, tedbirler, çeşit çeşit yol CEDH Bir şeyi başka bir şeyle karıştırmak * Sütü su ile karıştırmak CEDİ Güneş medarının oniki burcundan birisi Oğlak burcu (Güneşin cenuba doğru inişinin en aşağı derecesini bildirir) * Keçinin erkek yavrusu, erkek oğlak CEDİB Kıtlık olan yer CEDİD Yeni, kullanılmamış CEDİDAN Gece ile gündüz * Yenilenen iki şey Yenilenenler CEDİL Devenin boynuna taktıkları ip CEDİLE Kabile * Nâhiye * Kuş kafesi CEDİR Lâyık, münasib, uygun * Nihâyet, son * Etrafı duvarlı yer CEDİYYE (C: Cedâyâ) Gövdeye yapışan kan CEDL Yaratmak, halk * Kuvvet * Sağlam bükmek * Azâ, organ, uzuv CEDR (Cidr) Duvar Hâil, perde, zar * Bir ot adı CEDÛD (C: Cedâyid-Cüdüd) Sütü çekilmiş koyun CEDVA Bol yağmur, rahmet * Armağan hediye CEDVAR Nebâtattan zerâvende benzer bir ottur ve mâcun yapılır CEDVEL Liste * Su kanalı Kanal * Doğru, düz çizgiler çizmeğe mahsus âlet CEDY (C: Cidâ-Ecd) Oğlak * Burç adı CEDYE (C Cedâyât) Eyer altına konulan keçe CEEY Su içmesi için deveyi çağırmak CEF´ Kenara çerçöp atmak * Zâyi ve bâtıl olmak * Koparmak * Bir kabı eğip içindekini dökmek CE´F Düşmek CEFA Eziyet Sıkıntı Zulüm * Bir şey yerinde durmayıp bir tarafa ayrılmak CEFA-DİDE f Cefa çekmiş, cefa görmüş CEFA ENDER CEFA Cefa içinde cefa Azab içinde azab veya ayrılık CEFAF Kuru olma, kuruma CEFAKAR f Eziyet eden, cefa eden * Halk arasında: Eziyet çeken, cefa çekmiş mânalarında da kullanılır CEFA-KEŞ f Eziyete dayanan, cefa çeken, acıya katlanan CEFALE İnsan topluluğu CEFA-PİŞE f Gaddar, cebbar, zâlim * Sevgili, mâşuk, sevilen CEFASET Hazımsızlık ıztırabı, sindirim zorluğu CEFCAF f Hayâsız, ahlâksız kadın CEFCEF Yüce, yüksek yer * Katı yel CEFF Kurumak CEFFAH Mütekebbir kimse, gururlu kişi CEFFAR (Cefr den) Cifirci Cifir yapan kimse CEFFE Kalabalık, kütle * Kalabalığın verdiği uğultu CEFFE-L KALEM Düşünmeksizin, birden, hemen * Kalemin yazısı kurumuş, silinmez * Kat´i olan şey CEFFET Cemaat, topluluk, çok adet CEFH Fahirlenmek, mütekebbirlenmek, gururlanmak, kibirlenmek CEFİF Kuru, kurumuş CEFİR Ok koyulan kap, mahfaza CEFL Yağmuru yağmış bulut CEFLA Umumi ziyafet CEFN Göz kapağı * Asma çubuğu * Bıçak ve kılıç kını CEFNAK Gözleri büyük, rengi sarıya yakın bir kuşun adı CEFNE (C: Cifân) Su kabı, tekne, teşt Büyük çanak CEFR Dört aylık keçi oğlağı * Geniş ve örülmemiş kuyu (Bak: Cifr) CEFV Kaba muâmele CEFVE Cefa, azar CEFVET Nezaketsizlik, kabalık, saygısızlık CEHABİZE Hakikatlerden, gerçeklerden haberi olanlar CEHAD Sağlam, katı yer CEHAD Nimet az olmak * Ot uzamayıp kalmak * Su az olmak CEHADET Tezlik, acelecilik CEHALET Bilmezlik, nâdanlık, ilimden ve her nevi müsbet mâlûmatdan habersiz olma Cahillik CEHAM Yağmur vermeyen bulut CEHAMET (CÜHUMET) Yüz pörtümek, donuk yüzlü olmak CEHAN f Cihân, dünya, küre-i arz, arz * Sıçrayan, fırlayan, acele ve çabuk hareket eden CEHARET Sesin yüksek olması Ses yüksekliği CEHBEZ (C: Cehâbize) Basiretli, ileri görüşlü kimse CEHCEHE Çağırmak * Irak etmek, uzaklaştırmak CEHD Fazla çalışma Güç ve kuvvetini sarfetme İnsanın nefsine hâkim olması * Azim, gayret, fedakârlık* Takat CEHELE (Cahil C) Câhiller İlimden mahrum olanlar Bilmeyenler Nâdanlar CEHEMİYYE Cebriye´den Cehm bin Safvan mezhebi üzere "Cennet ve Cehennem fânidir, iman mârifettir ve ikrar değildir" diyen bir tâife CEHENDE f Fırlıyan, sıçrayan * Sıçramış, fırlamış CEHENDE-GÎ f Fırlayış, sıçrayış CEHENNEM Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah´a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer Cehennem´in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onların yolundan giden bütün âlimler ve evliyalar kesin bir bilgi olarak bildirmişlerdir Esasen Allah´ın adaleti cehennemi gerektirir Ezenlerle ezilenler, haklılarla haksızlar, zâlimlerle mazlumlar, iyilerle kötüler, inananlarla inanmıyanlar, Allah´a kul olanlarla kula kul olanlar eşit olamaz Allah´ın adaleti iyilere mükâfat, kötülere cezayı gerektirir İnkarcılar hayatı mânasız bulmakla, ölümü de kendilerini ve bütün sevdiklerini yok eden ebedî bir idam saymakla daha hayatta iken cehennemin müjdecisi olan ruh bunalımını yaşıyorlar İçki, kumar, zevk, eğlence, sefahet onları ruh bunalımından kurtaramıyor Çağımız insanının huzursuzluğu ve mutsuzluğu, inançsızlıktan kaynaklanıyor Onların bu halleri, inançsızlığın cezasının Cehennem olacağını gösteriyorCehennem´in yedi tabakasının isimleri: Sair, Sakar, Cahim, Hutame, Lâzı, Hâviye, Derk-i esfel(Cehennem, azab yeri olan ateşin ism-i alemidir ve müennestir Arabca "cehnam" kelimesinden me´huz, bu da cehm´den müştaktır Cehm, galiz ve müstekreh olmak; cehnam, dibi görünmez derin kuyu demektir ET)(Cehennem nerededir Elcevap: $Cehennemin yeri, bâzı rivâyatla "Tahtel-Arz" denilmiştir Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi Küre-i Arz, hareket-i seneviyesiyle ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor Cehennem ise, Arzın o medar-ı senevisi altındadır demektir Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir Küre-i Arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahluklar gözümüzün önünde olup göremiyoruzCehennem ikidir Biri suğra, biri kübrâdır İleride suğra, kübrâya inkılâb edeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir menzil olur Cehennem-i Suğrâ, yerin altında, yâni merkezindedir Kürenin altı, merkezidir İlm-i Tabakat-ül-Arz´ca malûmdur ki: Ekseriya her otuzüç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder Demek merkeze kadar nısf-ı kutr-u arz, altı bin küsur kilometre olduğundan, ikiyüz bin derece-i harareti câmi; yâni ikiyüz def´a ateş-i dünyeviden şedit ve rivayet-i hadise muvâfık bir ateş bulunuyor Şu Cehennem-i Suğrâ, Cehennem-i Kübrâya ait çok vezaifi, dünyada ve Alem-i Berzah´da görmüş ve ehâdislerle işaret edilmiştir Âlem-i Âhirette, Küre-i Arz nasılki sekenesini medar-ı senevisindeki meydân-ı haşre döker; öyle de: İçindeki Cehennem-i Suğrâ´yı dahi Cehennem-i Kübrâ´ya emr-i İlâhi ile teslim eder Ehl-i İtizâl´in bâzı imamları; "Cehennem sonradan halkedilecektir" demeleri, hâl-i hâzırda tamamiyle inbisat etmediğinden ve sekenelerine tam münasip bir tarzda inkişaf etmediğinden galattır ve gabavettir Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tâyin edelim $ Âhiret âlemi´ne ait menziller, bu dünyevi gözümüzle görülmez Fakat bâzı rivâyâtın işaretiyle âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebetdardır Yazın şiddet-i hararetine $ denilmiştir Demek bu dünyevi küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez Fakat İsm-i Hakim´in nuriyle bakabiliriz Şöyle ki: Arzın medâr-ı senevisi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrâyı güya tevkil ederek bâzı vazaifini gördürmüş Kadir-i Zülcelâl´in mülkü pek çok geniştir, hikmet-i İlâhiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir Evet, bir Kadir-i Zülcelâl ve emr-i Künfeyekün´e mâlik bir Hâkim-i Zülkemal gözümüzün önünde kemâl-i hikmet ve intizam ile Kamer´i Arz´a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile Arzı Güneş´e rabtetmiş ve Güneş´i seyyârâtiyle beraber arzın sür´at-i seneviyesine yakın bir sür´at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şems-üş Şümûs tarafına bir hareket vermiş ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nurani şâhidler yapmış; onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâl´in kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki Cehennem-i Kübrâ´yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş´al etsin; hararet ve kuvvet versin Yâni, âlem-i nur olan Cennet´ten yıldızlara nur verip, Cehennem´den nar ve hararet göndersin Aynı halde o Cehennem´in bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın Hem bir Fâtır-ı Hakim ki: Dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar Elbette o Zât-ı Zülcelâl´in kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, Küre-i Arz´ın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâ´yı saklasınElhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir Meyvenin yeri ise, dalın müntehasındadır Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır Süflisi, sakili aşağı tarafında; nuranisi, ulvisi yukarı tarafındadır Hem şu seyl-i şuunatın ve mahsûlat-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir Mahzenin mekânı ise, mahsûlâtın nev´ine göre, fenası altında, iyisi üstündedir Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyalenin iki havzıdır Havzın yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu´ ettiği yerdedir Yâni habisâtı ve muzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelligâhıdır Tecelligâhın yeri ise, heryerde olabilir Rahmân-ı Zülcemâl ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecelligâhını açarAmma Cennet ve Cehennem´in vücudları ise, Onuncu ve Yirmisekizinci ve Yirmidokuzuncu Sözlerde gayet kat´i bir surette isbat edilmiştir Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havzın ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücudları kadar kat´i ve yakîndir M) CEHENNEM-İ SUĞRÂ Küçük cehennem CEHENNEM-NÜMUN f Cehennem gibi çok azab verici CEHER Gündüzleyin bir şeyi görememek (O kimseye "echer" derler) CEHİR (Cehr den) (C: Cüherâ) Yüksek sesle, bağırarak ve açık olarak söylenen * Güzel, dikkate değer CEHİR-ÜS SAVT Çok ve kuvvetli ses CEHİŞ Halktan uzak olan CEHİZ Karnından çocuk düşüren CEHL Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik CEHL-İ BASİT Bilmediğini bilmek sûretiyle olan câhillik CEHL-İ MÜREKKEB Bilmemekle beraber, bilmediğini de bilmemek CEHLİSTAN f Cehâlet âlemi Cahilliğin olduğu yer CEHR Görünmek, zâhir olmak * Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak * Tecvid´de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıyarak nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir CEHRE Açıkta ve belli olan şeyler * Pamuk ve ipek sarılan masura CEHREN Açıktan, alenen CEHRET Görünmek, zahir olmak CEHRETEN Aşikâr sûrette, aleni bir şekilde, açıktan açığa CEHRÎ Aleni ve yüksek sesle vâki olan şey CEHŞ (CÜHÜŞ) Medet edişmek Başka kimseye sığınıp arkalanmak CEHÛD Cıfıt, yahudi CEHÛF Kuyudan suyu alıp yukarı çekmeye mahsus kova CEHÛL Pek çok câhil (İnsan hayvanların aksine olarak hayata lâzım her şeye karşı câhildir Her şeyi öğrenmeğe mecburdur Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için sigayı mübalâğâ ile cehûldur M) CEHÛLÂNE Pek câhilcesine CEHÛŞ Oğlan, sabi CEHVA´ Açık CEHVE İnsanın dübür yeri CEHVERE Zâhir olmak, görünmek CEHYER Dişi ayı CEHZAM Başı büyük, yuvarlak yüzlü kişi * Esed, arslan |
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiC-Ç Harfi CEL Parlak, ruşen Zâhir, açık CEL´ Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak Şehrinden ve meskeninden çıkmak * Başkalarını çıkarmak * Açık haber * Ruşen olmak, parlamak CELÂ-YI VATAN Doğduğu yerden ayrılma CEL´AB Medine yakınında bir dağ * Gözü çok iyi görmek CELAB f Salkım küpe CEL´ABE Çok kuvvetli dişi deve CELABİB (Cilbâb C) Kadının bütün vücudunu örten ve dıştan giyilip bol olan çarşaf nevi Yaşmaklar Baş ve yüz örtüleri, ferâceler (Bak: Tesettür) CELACİL (Cülcül C) Küçük çanlar, ufak çıngıraklar CEL´AD Yoğun gövdeli şişman, kaba kimse CELADET Yiğitlik Bahadırlık Kuvvet ve şiddetlilik Muhkemlik Salâbet, metânet CELAFET Kabalık, yontulmamışlık CELAH Başın iki tarafından saçın dökülmesi * Devenin ağaç yemesi CELAHİZ Kaba, ağır CELAİL (Celile C) Celiller, büyük olanlar, yüceler CELAL (Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük Azamet Hiddetlilik, hışım * İlm-i Kelâm´da: Cenâb-ı Hakk´ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk´ın nev´deki tecellisi Cenâb-ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ ihâtadan âli ve celil olduğu veya hislerle idrâk edilmekten celil olduğundan Celâl denir(Arkadaş! Cenâb-ı Hakk´ın sıfât-ı ezeliyye âleminde biri celâlî, diğeri cemâlî iki türlü tecellisi vardır Celâl ile Cemâlin sıfât-ı ef´âl âleminde tecellisinden; lütuf ve kahr, hüsün ve heybet tezâhür eder Ef´âl âlemine tecelli edince; tahliye $ ile tahliye $ (tezyin ile tenzih) doğar Asar ve a´mal âleminden âlem-i âhirete intiba´ edince; lütuf, cennet ve nur olarak; kahr da, cehennem ve nâr olarak tecelli eder Sonra âlem-i zikre inikâs edince; biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır Sonra âlem-i kelâmda tecelli edince, kelâmın emir ve nehye taksimine sebep olur Sonra âlem-i irşada intikal edince; irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzâra taksim eder Sonra vicdana tecelli edince, recâ ve havf husule gelir Sonra irşâdın iktizâsındandır ki, havf ile recâ arasındaki muvâzene devamla muhafaza edilsin ki, recâ ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de eğri yollara gidilmesin Ne Allah´ın (CC) rahmetinden me´yus, ne de azabından emin olunsun İİ) CELA´LA´ Kirpi CELALEDDİN-İ HARZEMŞAH (Vefâtı M: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır O zamanın deccalı olan Cengiz´in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz´in ordularını müteaddit defalar mağlub etmiştir Kendisine pederinden şehzadelikten başka bir şey kalmadığı halde Harzem´de, Hind´de, Irak´ta, Azerbeycan´da dört devletin meydana gelmesine muvaffak oldu Küçük küçük kuvvetlerle üç milyon askere sâhib Tatar devletine karşı yirmiden ziyade zafer kazandı Moğol taarruzlarından birisinde bir dağa çekildiği sırada bir çapulcu taifesi tarafından sırtından hançerlenerek şehid edildi (R Aleyh)(Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz´in ordusunu müteaddit defa mağlub eden Celaleddin-i Harzemşah harbe giderken vüzerâsı ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek" O demiş: "Ben Allah´ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk´ın vazifesine karışmam, muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir" İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur MN) CELALEDDİN-İ SÜYÛTÎ (Hi: 849 - 911) Abdurrahman bin Ebu Bekir Muhammed adı ile de anılır Hadis imamı ve müctehid bir zattır Mısırlıdır Süyût şehrinde doğdu Mısır´da vefat etti Zamanının büyük İslâm allâmelerindendir Asıl adı: Ebû Bekir oğlu Abdurrahman´dır Tefsir, fıkıh, hadis ilmine dair eserleri vardır Celaleddin Muhammed bin Ahmed Mısrî´nin, İsrâ Sûresine kadar yaptığı (Hi: 864´de vefat edince yarıda bıraktığı) tefsiri tamamlamıştır ve Celaleyn Tefsiri denmiştir CELALÎ Celal ismine dâir İlâhi ve celale müteallik Celal adlı kimselerle alâkalı olan * Hicri XI Asırdan önce Anadolu´da baş gösteren eşkiyaya verilen ad * Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi CELALLİ Çok çabuk kızan kimse CELAZE Sazların perdeleri CELB Kendi tarafına çekmek Çekmek, götürmek CELB-İ KULÛB Kalbleri çekme, kalbleri kazanma CELB-İ SURET Uzakta olan bir şeyin sûretini resmini yanına getirmek( Hz Süleyman (AS) taht-ı Belkıs´ı yanına celbetmek için vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i hârikaya delalet eden şu âyet: $İlâahir işaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vakidir ki: Risaletiyle beraber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (AS) hem masumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak için ve raiyyetinin ahvâlini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu´cize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek, Cenab-ı Hakk´a itimad edip, Süleyman´ın (AS) lisan-ı ismetiyle istediği gibi o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak´dan istese ve kavanin-i adetine ve inayetine tevfik-i hareket etse, ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek, taht-ı Belkıs Yemende iken, Şamda aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte, uzak mesafede celb-i surete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor ve mânen diyor: Ey ehl-i Saltanat! Adalet-i tâmme yapmak isterseniz Süleymanvâri, ruy-i zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız Çünki; Bir hakim-i adalet-pişe, bir padişah-ı raiyetperver, aktar-ı memleketine her istediği vakit muttali olmak derecesine çıkmakla mes´uliyet-i mâneviyeden kurtulur veya tam adalet yapabilir Cenab-ı Hak, şu ayetin lisan-ı remziyle mânen diyor ki: Ey beni-adem! Bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i tâmme yapmak için, ahvâl ve vukuat-ı zemine bizzat ıttıla veriyorum Ve madem herbir insana, fıtraten zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim Elbette o kabiliyete göre ruy-i zemini görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini, hikmetim iktiza ettiğinden vermişim Şahsen o noktaya yetişmezse de, nev´en yetişebilir Maddeten erişemezse de, ehl-i velâyet misillû manen erişebilir Öyle ise, şu azim nimetten istifade edebilirsiniz Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki: Ruy-i zemini, her tarafı, herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz S) CELBİZ f Kement, ilmik * Gammâz, koğucu, ara bozucu CELBNAME f Mahkemeye çağırma kağıdı, celb kağıdı CELBÛ f Nâneye benzer bir ot, sebze CELBÛB f Sarmaşık (bitkisi) CELCA´ Boynuzsuz koyun CELCELE Çan sesi * Gök gürültüsü * Depretmek * Gitmek CELCELUTİYE Peygamberimizin Resul-i Ekremin (ASM) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz Ali (RA) tarafından te´lif edilen Süryânice bir kasidedir Esas mânası; bedi´ demektir CELD Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır * Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır CELDA Sür´at Çabukluk * şecaat CELDE Fık: Suç işleyen birisine kamçı veya değnekle bir vuruş CELE Başın ön tarafının saçı dökülmek CELEB Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir * Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi CELEB f Fahişe Orospu * Çan CELECE (C: Cülec) Kafa, baş CELED Sütü ve yavrusu olmayan büyük deve * Muhkem yer * Samanla doldurulup anası önüne koyulan buzağı derisi CELEF Yerden balçık küremek ve gidermek CELEM Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü CELENFEA Şişman karınlı büyük deve CELENZA Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi CELESAT (Celse C) Meclisler, celseler CELEVAT (Cilve C) Cilveler Hüsn-ü zuhûrlar CELEVLA´ Mekân ismi CELH Doldurmak, dolu olmak CELHE (C: Cülâhet) Gidermek Yerinden ayırmak * Nâhiye CELİ Parlak, açık, âşikâr, meydanda * Kur´an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı CELİB Satmak için bir yerden toplanılan şeyler * Esir, köle, cariye Satılık esir CELİD Fazla celâdetli, bahadır * Rutûbetli, kırağı, çiğ * Buz CELİL Celâlet ve celâdet sâhibi Azîm, mertebesi yüksek CELİL-ÜŞ-ŞÂN şan ve şerefi pek büyük CELİS Galiz, kaba nesne Büyük ve sağlam olan şey CELİS Ekseri bir yerde oturan Arkadaş Birlikte oturan CELİYYAT (Celi C) Aşikâr, açık, aleni, meydandaki şeyler CELL (C: Cülûl) Yerden birşey toplamak * Gemi yelkeni* Yaşlı olmak * Kadr ve mertebesi büyük olmak * Celil, büyük, ulu CELLAD İdama mahkûm olanları idam etmeğe vazifeli olan adam * Mc: Merhametsiz CELLALE Necaset yiyen sığır CELLE Deve ve koyun tersi * Az olarak insan pisliğinden kinâye olur CELLE "Celil oldu, celil olsun" meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir CELM Kesmek, kat´etmek * Ululuk, büyüklük CELMED Kaya Taş CELSE Bir meclis veya mahkeme hey´etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti * Bir def´a akd-i meclis etmek Oturuş, bir def´a oturmak * Fık: İki secde arasında bir def´a $ diyecek kadar oturmak CELSE-İ ALENİYYE Açık oturum CELU f Şakacı, lâtifeci kimse * Kebap şişi CELVET Yerini, yurdunu terketme * Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması CELVETİYE Eskiden mevcud bir tarikat ismi CELZ Seyretmek CEM Hükümdar, melik, şah * HzSüleyman´ın (AS) nâmı * İskender´in bir ismi CEM´ (C: Cümu) Hurmanın iyi olmayanı Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar * Az olarak cemaat için isim olur * Toplama Bir yere getirme, biriktirme Yığma * Gr: Arabçada (ve tesniye olmayan dillerde) ikiden çok olan şeylere delâlet eden kelime (Kitabın başındaki cemi´ hakkındaki izahata bakınız) * Tas: Bütün eşyayı Cenab-ı Hak ile görerek kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek CEM-ÜL CEM Gr: Bir defa cemi´olan kelimenin tekrar bir defa daha cemi olması (Evliya; Evliyalar gibi) * Tas: Vahdet-i vücuda dalmak Bekabillah, Cenab-ı Hak´ta fâni olmak CEM-İ MÜENNES Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonundaki müennes alâmeti olan (e "t") kaldırılıp yerine (ât) getirilir Müslime(t) : Müslimât gibi CEM-İ MÜENNES-İ SÂLİM Gr: Sonu ( $ ât) eki ile biten cemi´ler Meselâ: Müminât: (Kadın mü´minler, mümineler) Sâdıkât, Hafiyyât, Sâlihât gibi CEM-İ MÜKESSER Gr: Cemi yapılacağı zaman müfredinin şekli bozularak yapılan cemi Kaide dışı yapılan, kaideye uymadan yapılan cemi Kitab; kütüb, gibi CEM-İ MÜZEKKER Gr: Müfredinin şeklini bozmadan sonuna (în, ûn) getirilerek yapılan cemi: Müslimîn, müslimûn gibi CEM-İ SAHİH (SÂLİM) Gr: Bu cemi yapıldığı zaman müfredinin şekli bozulmaz İki türlüdür Cem-i müzekker, Cem-i müennes * Mat: Toplama CEM-İ ZIDDEYN İki zıddın birlikte bulunması (Bak: İçtima-ı zıddeyn) CEMAAT Topluluk Bir yere toplanmış insanlar Takım, bölük * Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali * Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbirine bağlı insan topluluğu CEMAAT-İ ÇİLİNGİRÂN-I HÂSSA Tar: Saraydaki çilingirlik işlerini yapmakla muvazzaf sanatkârlar zümresi CEMAAT-İ HADEME-İ EHL-İ HİREF Tar: Saray işlerini yapmakla vazifelendirilmiş sanatkârlar zümresi CEMAAT-I MÜCELLİDÂN-I HÂSSA Tar: Saraydaki kitabları ciltlemekle vazifeli sanatkârlar CEMAD Cansız ve kurumuş olmak * Yağmur yağmayan yer * Sütü olmayan deve * Donmuş, katı cisim CEMADAT Katı cisimler, cansızlar CEMADÎ f Ruhu olmayan, cansız madde Câmid cisim CEMAET Her nesnenin şahsı ve cüssesi CEMAHİR (Cumhur C) Cumhuriyetler CEMAHİR-İ MÜTTEFİKA Birbiriyle anlaşmış, ittifak etmiş devletler Müttefik cumhuriyetler CEMAHİR-İ MÜTTEHİDE Birleşmiş devletler Müttehid cumhuriyetler CEMAL Yüz güzelliği Fertteki güzellik * Cenâb-ı Hakk´ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi * Hak ile söylenen doğru söz * Hüsün ( Bir cemal sâhibi, dâima hüsn ü cemalini görmek ve göstermek ister Bu ise, âhiretin vücudunu ister Çünkü dâimi bir cemâl, zâil ve muvakkat bir müştaka razı olmaz Onun da devamını ister Bu da âhireti ister MN) CEMAL-İ BÎ-MİSAL Misâli, benzeri olmayan güzellik (Bak: Celâl) CEMALULLAH Allah´ın cemâliCEMAM : Rahat olmak Dinlenip yorgunluğu gidermek İstirahat etmek CEMAMİH (CEMÛH) Başı sert, yavuz at CEM´AN Bir yere toplamak suretiyle, toplanmış olarak CEM´ARE Galiz, kaba nesne Yüksek taşlar * Kabile ismi * Küçük kuş CEMAŞ Kadın ile oynaşan kişi CEMAZİYEL AHİR Arabi ayların altıncısıdır (Arabi aylar: Muharrem, Safer, Rabiyy-ül-evvel, Rabiyy-ül-âhir, Cemaziyel-evvel, Cemaziyel-ahir, Receb, şaban, Ramazan, şevval, Zilkade, Zilhicce´dir) CEMAZİYEL EVVEL Arabi ayların beşincisidir * Bir kişinin mazisi, geçmişi CEMCEME Sözü gizli söyleme, harfleri tâne tâne söyleyip açık beyan edememe CEMD Donmak CEMDER f Bir cins bıçak veya kama CEMED Dondurmak * Buz, kar CEMEDÎ (Cemed den) Buz gibi, çok soğuk, bârid CEMEL Erkek deve İbil CEMEL VAK´ASI Müslümanlar arasında vuku bulan elem verici ilk muharebedir Peygamber Efendimizin (ASM) Zevcesi Hz Aişe (RA) ile Aşere-i Mübeşşereden Talha ve Zübeyr´in (RA) Hz Ali´ye (RA) karşı kıyamlarından doğmuştur Bu harpte Hz Aişe ile Talha ve Zübeyr´in maiyetinde otuzbin; ve Hz Ali´nin refakatinde yirmibin kişi olduğu hâlde karşı karşıya gelinmiş ve muhârebe sonunda her iki taraftan içlerinde sahabeden birçok zatla beraber onbin kişi şehid edilmiştir Bu muharebede Hz Talha ve Zübeyr de şehâdete nâil olmuşlardır Bu muhârebeye Cemel Vak´ası denilmesinin sebebi: Hz Aişe´nin mahfelini bir deve üzerine koydurarak ve kendisi ve bu mahfelde gayet mestûre bir şekilde oturup harp yerine maiyetindeki sahabelerle beraber gittiği için ve harbin en şiddetlisi bu devenin etrafında meydana geldiği içindir (Bak: Sahabe)(Hazret-i Ali (RA) zamanında başlayan muharebelerin mâhiyeti nedir Muhariblere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz Elcevap: Cemel Vak´ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr ve Aişe-i Sıddıka (Radıyallahü Teâlâ Aleyhim Ecmain) arasında olan muharebe; adâlet-i mahzâ ile, adâlet-i izâfiyenin mücadelesidir Şöyle ki:Hazret-i Ali, adâlet-i mahzâyı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş Muârızları ise: Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adâlet-i mahzâya müsaid idi, fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zaif muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye´ye girdikleri için adâlet-i mahzânın tatbikatı çok müşkil olduğundan, "ehvenüşşerri ihtiyar" denilen adâlet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler Münâkaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intaç etmiştir Mâdem sırf "Lillâh" için ve İslâmiyet´in menâfii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil, hem maktûl ikisi de ehl-i Cennettir İkisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz Her ne kadar Hz Ali´nin içtihadı musib ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azâba müstahak değiller Çünki: İçtihad eden hakkı bulsa iki sevab var Bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevab alır Hatâsından mâzurdur Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zât-ı muhakkik Kürdçe demiş ki: $Yâni: Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kal etme Çünki hem katil ve hem maktûl ikisi de ehl-i CennettirAdâlet-i mahzâ ile adâlet-i izafiyenin izâhı şudur ki: $Âyetin mâna-yı işârisiyle; bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir ferd dahi, umumun selâmeti için fedâ edilmez Cenâb-ı Hakk´ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük, büyük için ibtal edilmez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızâsı bulunmadan hayatı ve hakkı fedâ edilmez Hamiyet namına rızasıyla olsa, o başka mes´eledirAdâlet-i izâfiye ise, küllün selâmeti için, cüz´ü feda eder Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz Ehven-üş-şer diye bir nevi adâlet-i izafiyeyi yapmağa çalışır Fakat, adâlet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adâlet-i izâfiyeye gidilmez, gidilse zulümdürİşte İmam-ı Ali Radiyallahü Anh, adâlet-i mahzâyı şeyheyn zamanındaki gibi kabil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu Mukabilleri ve muârızları ise, "Kabil-i tatbik değil, çok müşkilâtı var" diye adâlet-i izâfiye üzerine içtihad etmişler Tarihin gösterdiği sâir esbab ise, hakiki sebep değiller, bahanelerdir M) CEMEN f Çardak CEMERAT (Cemre C) Cemreler Şubat ayında azar azar artan sıcaklıklar CEMH Sür´at yapmak, hız yapmak * Huruç etmek, çıkmak CEMH Gururlanmak, kibirlenmek CEMİ´ Cümle, hep, bütün * Gr: Çokluk bildiren kelime Çoğul CEM´Î (Cem´ den) Cemiyete mahsus, cemiyetle alâkalı CEMİAN Bütün, hep CEM-İ EZDAD Birbirine zıd şeylerin bir arada bulunması CEMİL Güzel * Cenab-ı Hakk´ın isimlerinden biri CEMİL-İ ALE-L ITLAK (Cemil-i alelıtlak) Her cihetle çok güzel ve mükemmel CEMİL-İ ZÜLCELAL Celal sâhibi, cemil olan Cenab-ı Allah (CC) CEMİLE Hoşa gitmek için yapılan hareket CEMİLEKÂR f İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan CEMİR Zaman, dehr CEMİŞ Saçı yolunmuş * Ot bitmeyen yer CEM´İYYAT (Cemiyet C) Cemiyetler CEM´İYYET (Cemiyet) Topluluk, birlik Hey´et * Bir yere cem´ olma * Mânevi birlik teşkil eden cemaat * Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müsteniden ve hükmî şahsiyyeti hâiz olarak kurdukları teşekkül (THL) * Tas: Zihnin yalnız Cenab-ı Hak ile meşguliyet hali * Edb: Tenasübü veya tezadı dolayısıyla birbirine uyan kelimeleri veya zıd olan kelimeleri beraber aynı ifade içinde bulundurmak (Edebiyat Lügatı´ndan bir misal:Bir tâir-i kudsîyi uçurdun yuvasındanBir lâne-i sevdayı tebah eyledin ey mevtBir tûde türaba çevirip cism-i latifinBir haclegehi hâk-i siyah eyledin ey mevt"Tair, uçurdun, lâne, tûde, türab, hâk" lâfızları arasında tenasüb vardır"Bir tûde türab" ile "Cism-i latif" "haclegeh" ile "hâk-i siyah" arasında tezad vardır Buna, sözün cem´iyyetli olması denilir CEM´İYYET-İ AKVÂM (Milletler Cemiyeti) Birinci Dünya Savaşından sonra kurulan ilk Birleşmiş Milletler Cemiyetinin bizdeki adıdır CEM´İYYET-İ HATIR Zihin ve fikrin dağınık olmayıp toplu bulunması Hasr-ı fikir etmek CEM´İYYET-İ KELÂM Kelâmın câmi olması Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz CEM´İYET-İ MUHAMMEDÎ (Bak: İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti) CEM´İYYETGÂH f Toplantı yeri, toplanılacak yer CEML Yağ eritmek CEMM Çokluk Mecmu * Kuyuda biriken su * Hırs ve tama ile mal biriktirmek CEMM-İ GAFİR Büyük cemâat, insan kalabalığı Ekseriyet * Muhâfızlar CEMMA Boynuzsuz koyun CEMMAL Deveci, deve süren, deve sürücüsü CEMMAZ Hızlı giden CEMMAZ-SÜVAR f Hızlı giden bineğe binen kimse CEMR İnsanların bir araya toplanması * Atın sıçrayarak yürümesi * Ateş ve küçük taş vermek * Bir kimseyi def etmek, kovmak CEMRA Kuvvetli dişi deve CEMRE (C: Cimâr) Şiddetli karanlık * Ateşli kömür parçası, kor * İlkbaharda suya, yere, havaya düştüğü söylenen sıcaklık * Hacıların Mina Vâdisinde şeytan taşlamaları CEMRE-İ SÂLİSE Üçüncü cemre ki, toprağa düşer CEMRE-İ SÂNİYE İkinci cemre ki, suya düşer CEMRE-İ UL Birinci cemre ki, havaya düşer CEMREVİYYE Divân şairleri tarafından bayramlar, baharlar gibi cemre sebebiyle, muasır olan büyük makamlı ve rütbeli kişiler için yazılan şiirler CEMR-ÜL GADA Ateşi çok devam eden ağacın ateşinin koru CEMŞ Saçı yolmak veya traş etmek * Gizli ses * Parmaklarının uçları ile çekmek * Gazel söylemek * Oynaşmak CEMŞASB f Hz Süleyman Peygamber (AS) CEMUM Yorga at * Yürürken eşinen at CEM-UL CEVAMİ´ Eski medreselerde okutulan Dört Hak Mezhebin fıkıh usûlünü içine alan, Usûl-i Fıkh´ın en son kitabı Müellifi Şâfiî âlimlerinden İbn-üs Sübkî´dir CENA´ Arka yumruluğu Kamburluk CENA Yemiş toplamak * Cem´etmek, toplamak CENAB (C: Ecnibe) Evin etrafı, çevresi * Cânib * Nâhiye CENAB Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (ASM) gibi CENAB-I HAKK Allah CENABET Pis Gusletmesi lâzım gelen kimse * Uzaklık CENADİF Şişman, kısa boylu kimse CENAH Kanat, taraf, kısım (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir Aklın nuru, fünun-u medeniyedir İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder Mün) CENAH-I TÂİR Kuş kanadı CENAH-I ZÜBAB Sinek kanadı CENAHEYN (Cenah dan) İki kanat, iki yan, iki cenah * İki hususiyetli CENAİB (Cenayib) (Cenibe C) Yedek hayvanlar, yedek binekler CENAN Gönül Ruh Kalb Can CENANÎ Kalbe âit ve müteallik olan Kalben duyulan (Arabça müfred, birinci şahıs sigası ile "kalbim" mânasınadır) CENAZE (C: Cenâiz) İnsan ölüsü CENB Yan taraf Koltuk altının aşağısı * Def´etmek, kovmak * Müştak olmak * Bir yere gitmek için bir yere inmek * Birisinin sevdiğinden dolayı kararsız ve muztarib bulunmak * Büyük ve çok olan * Engin taraf * Şetmetmek, söğmek (LR) CENBÎ Yan tarafa âit CENBİYYE Arapların kullandıkları bir cins eğri kamadır ki, yan taraflarına takarlar CENCENE Sözü burun içinden söylemek, genizden konuşmak CENDEL Nehirlerde bulunan ve büyükçe olan kaya CENDERE yun Tazyik Baskı, basınç * Dar dere, boğaz * Kalın oklava * Çamaşır ütülemeye mahsus iki ağaç üstüvaneden ibaret alet * Mc: Sıkı ve dar yer CENEB Susuzluktan böğrü ciğere yapışmak CENEDİL (C: Cenâdil) Taşlı yer * Yuvarlak taş CENEF Hata ve cehilden dolayı haktan meyletmek * Zulmetmek CENEN Mezar, kabirCENG $ (CENK) : f Top, tüfek ile harbetmek Muharebe Kavga Harb Savaş CENGAVER (C: Cengâverân ) f Cenkçi Yiğit olan Kahraman İyi harbeden CENG-AZMÜDE f Savaş tecrübesi olan kişi CENG-CÛ f Kavgacı, dövüşçü, cenkçi CENGEL f Orman Ağaç topluluğu CENGELİSTAN f Sık ağaçlık, orman, sazlık yer CENGİZ (Temuçin) Moğol Devleti´nin hükümdarlığını yapmıştır İslâmî medeniyetleri ve kıymetleri tahribeden zâlim ve müstebid bir hükümdar olarak tarihe geçen bir kimsedir Milâdi 1229´da ölmüştür Asrının deccalıdır (Bak: Celaleddin-i Harzemşah) CENGİZİYAN f Cengiz soyundan gelenler, bunlara tâbi olan kimseler CENH Kuşun kanadını vurması CENÎ Devşirilmiş, koparılmış olan Meyve toplanması ve alınması CENİB Garip * Hurmanın iyisi CENİBE (C: Cenâib) Yedek hayvanı CENİN (Cenne den) Ana karnındaki harekete başlıyan çocuk * Gizli ve mestur, saklı olan şey CENİVER f Sırat köprüsü CENK (Bak: Ceng) CENN (Cünün) Bir şeyi setretmek, gizlemek * Ana karnındaki cenin, gizli olmak CENNÂN Bahçıvan CENNÂT (Cennet C) Cennetler CENNÂT-I ADN Adn cennetleri Hulûd üzere ikamet ve temekkün edilen cennetler (Kamus Tercümesi) CENNET Allah´a (CC) inanan ve O´na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet´e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur´ana bir hizb-ül Kur´ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mesken Cennet´in varlığını bütün peygamberler, onların yolundan giden âlimler ve ermiş kişiler, evliyalar ittifakla haber vermişlerdir Esasen Allah´ın adaleti, Cehennem gibi Cennet´in de varlığını gerektirir İnananlar, ölümün; ebedî bir hiçlik değil, ölümsüzlüğe geçiş, sevdikleriyle buluşacakları âhiret âlemine bir yolculuk olduğuna inanıyorlar ve bunalım içinde değil; mutluluk içindedirler İnananların ve iyilerin bu hâlleri Cennet´in varlığını gösteren hayattaki belirtilerinden biridirCennetin tabakaları : Dâr-ül-Celâl, Dâr-üs-Selâm, Cennet-ül Me´va, Cennet-ül Huld, Cennet-ün Naim, Cennet-ül Firdevs, Cennet-ül Adn, Cennet-ül Vesile (Bak: Âhiret)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki; Cennet´te bir adama beş yüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyeviyenin havsalasında nasıl yerleşir Elcevap: Nasılki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zâhirî ve batınî duygulariyle o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve zîruhlar bulunmaları o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, ziynetlendiriyorlar Aynen öyle de fakat binler derece yüksek herbir mü´min için binler kasır ve hurileri ihtivâ eden has bahçesinden başka, umumî Cennet´ten beşyüz sene genişliğinde birer hususî Cennet´i vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla Cennet´e ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususî ve geniş Cennetini ziynetlendiriyorlar Evet bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangâhtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözüyle, zevkiyle, zâikasıyla, sair duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de, fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika o baki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i basıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa ziynetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü´min derecesine ve dünyada kazandığı sevablar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L) CENNETMEKÂN "Yeri cennet olası, makamı cennet olan" meâlinde olup, vefat eden makbul ve sâlih kimselere hürmeten söylenir CENNUR Arpa ve buğday döğdükleri yer CENTİLMEN ing Kibar erkek, çelebi, görgülü kişi CENUB Güney Şimalin zıddı olan taraf CENUBÎ Cenuba âit, güney tarafında, cenûba dair ve müteallik |
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiC-Ç Harfi CEPHANE (Aslı: Cebehane´dir) Barut vesair yanıcı maddelerin konulup, muhafaza edildiği yer * Yanıcı maddeler levazımı CE´R (CUÂR) Tazarru etmek, yalvarmak * Çağırmak CER´ Suyu yudumlayarak içme CER f Yarık, çatlak CER´A Kumlu, otsuz yer CERA´ Suyu sora sora içmek CERAB Torba, dağarcık CERAD Çekirge * Mc: Yağmacılar gürûhu CERADE (C: Cerâd) Çekirge CERAHAT Yaradan akan irin Yaralı vücudda toplanan kandaki küreyvât-ı beyzâdan (ak yuvarlardan) mürekkeb kan Yaradan akan beyaz akıcı cisim CERAHOR Tar: Osmanlılarda ordu hizmetlerinde kullanılan Hıristiyanlara verilen isim CERAİD (Ceride C) Cerideler Gazeteler CERAİD-İ YEVMİYYE Günlük gazeteler CERAİM (Cerime C) Cerimler, suçlar, kabahatlar, cinayetler CERAİM-İ MÜŞTEREKE Müşterek işlenen suçlar Ortak kabahatlar CERA´KUK (CERA´KİK) Ekşi yoğurt CERAM Hurma çekirdeği * Kuru hurma CERAME Gövdeli olmak Vücudu iri olmak * Cesâmet CERAMİKA Musul yakınında Acem asıllı bir kavmin adı CERAYE Vakıf tarafından verilen erzak ve yiyecek CERAYET Câriyelik hâli CERAZET Oburluk CERBA Uyuz kadın CERBAN Uyuz hastalığına tutulmuş olan, uyuz CERBEYA Mağrib ile şimâl arasında esen yel CERBEZE Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme Fazla sözlerle aldatıcılık Haklı ve haksız sözlerle hakikatı gizleme * Beceriklilik, fetânet ile temyiz ve cesaret-i mutedile ve kuvvet-i idareden ibâret olan sıfat-ı zihniye(Bu kelime, Arabçada: Hilekârlık, kurnazlık gibi aşağılayıcı bir mânâda kullanıldığı halde; Türkçede: Beceriklilik ve konuşma kabiliyeti gibi medhedilir bir sûrette geçmektedir)( Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi, gabâvettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz İfrat mertebesi, cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur Vasat mertebesi ise, hikmettir ki hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinab eder İİ)( Cerbeze nedir C- Müteferrik büyük işlerde, yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır Cerbezenin şe´ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galib etmektirMeselâ: Bir aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta o muhassalı temsil edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksaVeyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-i zaman ederek, bir dakika-i vâhidede, o şahs-ı hâzırda sudurunu tasavvur etse acaba, evvelki adam ne derece mustakzer; ikinci adam ne derece müteaffin Hattâ hayal, gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, akıl onları tevbih etmeğe hakkı olmayacaktırİşte şu cerbezenin tavr-ı acibi; zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar O siyah perde ile herşeyi temaşa der Hakikaten cerbeze, envaiyle garâibin makinesidirGörülmüyor mu ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında, umum kâinat, birbirine muhabbet ile müncezib, rakkasane hareket edip gülüşüyor veyahut, çocuğunun vefatıyla matem tutan bir validenin cerbeze-âlûd me´yusiyeti nazarında umum kâinat, hüzün-engizâne ağlaşıyor Tuluât) CERBEZE-ÂLÛD Cerbezeli Cerbeze ile olan faaliyet CERBİYYE Uyuz böcekleri CERCAR Yaban maydanozu CERCER (C: Cerâcir) Kağnı CERCERE Deve sesi CERCİS (AS) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu´cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir CERD Elbisesini çıkarma, elbisesinden soyma, çıplak hâle getirme * Ot ve ağaç yetişmeyen yer CERDA Mahrum, çıplak * Tüysüz, dazlak * Çorak, verimsiz toprak, arazi * Karıştırılmamış CERDAHL Büyük gövdeli deve * İnsanların her işine itiraz eden CERDAK(A) (C: Cerâdik) Yufka ekmeği CEREA (C: Cere´) Ot bitmeyen kumlu yer CEREB Uyuz hastalığı, uyuzluk CEREB-NAK f Uyuz hastalığına tutulmuş kimse, uyuz kişi CEREC Yüzüğün, parmağa geniş olması * Taşlı, sert yer * Muztarib Iztırab ve acı çeken CERECE Büyük, geniş yol * Ulu yol CERED f Yaralı, mecrûh CERED Çıplak olma CEREF Bir kimsenin, kederden dolayı tükrüğünü yutkunup durması CEREM Ayrılmak * Günâh Cinâyet * Hurma toplarken yere düşenleri yemek CERENFEŞ Yanları etli ve büyük olan kişi CERENG f Kılıç veya topuzun çarpmasından çıkan ses Zil veya çan sesi CERES Çan * Zindan, hapis yeri * Hayvanın boynuna asılan çıngırak CERES-DAR f Çıngırak taşıyan, çıngıraklı CEREŞ Bir şeyi iri dövme, iri öğütme CEREVHAK İplik yumağı CEREYÂN Akma, akış, gidiş Hareket Akıntı Gezme Mürûr Vuku, vâki olma * Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir CEREYÂN-I HEVÂ Hava akımı CEREZ (CÜRÜZ) Suyu kesik olan * Otsuz yer CEREZ Davarın art sinirinde olan bir hastalık CERF Ahzetmek, almak * Yıkmak, harap etmek * Yerden bel veya kürekle bir şey atmak CERGAND f Bumbar dolması denen bir yemek çeşiti * Işık Işık konacak yer CERGE f Bir mevki´de bulunan insan topluluğu CERH Yara * Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak * Bir kimseye söğmek Taan etmek Sözle gönül incitmek * Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek * Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi * Kesb u kâr eylemek Kazanmak CERH-İ AMÛD Bir kimseyi her ne ile olursa olsun, haksız olarak kasden yaralamak CERHA Yaralı, yaralanmış CERHETMEK Yaralamak Herhangi bir meseleyi hak ve hakikatle çürütmek Yanlış veya yalanını bulup hurafe ve bâtıl olduğunu isbât edip herhangi bir kimsenin veya cereyanın fikrini kabul etmemek CERİ´ (Cür´et den) Cesur, yiğit, delikanlı, gözü pek, cesaretli, yılmayan CERİ´-ÜL LİSÂN Sözünü esirgemiyen, çekinmeden söyliyen CERİB Uyuz hastalığına tutulan Uyuz marazına tutulmuş olan Uyuz CERİB İmparatorluk zamanında Arabistan ülkelerinde kullanılan takriben 216 litrelik bir hacim ölçüsü * Dönüm * Eni ve boyu 60 arşın olan arazi ölçüsü CERİD (C: Cerâyid) Hurma budağı * Yaprağı dökülmüş olan hurma ağacı CERİD(E) Çorak ve verimsiz yer CERİDE f Yalnız, tenhâ CERİDE Gazete * Resmi dâirenin büyük hesablarının kaydedildiği defter CERİDE-İ HAVÂDİS 1840´da Çörçil ismindeki bir İngiliz tarafından çıkarılan ilk hususî gazete CERİH (Cerh den) Mecruh Yaralanmış, yaralı CERİHA Yara Çürüklük CERİHA-DÂR f Cerihalı, yaralı CERİM Kabahatli, câni, suç işlemiş * (C: Cirâm) Kuru hurma * Hurma çekirdeği CERİME Suçludan alınan para cezası, cereme * Günah, zenb, suç CERİN (C: Ecrân-Ecrine-Cürün) Hurma kurutma yeri CERİR (C: Cürür) Devenin boynuna taktıkları ip CERİRE Kabahat, suç CERİR-İ TABERÎ (Bak: Taberî) CERİŞ İri bulgur * İri dövülmüş tuz CERİZ Tasalı kimse Hüzünlü, kederli olan kişi CERM (C: Cürüm) Bir cins Arap sandalı * Kat´ Kesme * Günahkâr olma, günah işleme * Koyun kırkma * Sıcak, sıcaklık CERMEN Germen, Alman CERMÜZE f Sefer ve misafirlik CERR Kendine doğru çekmek Çekmek Cezb * Para almak * Uçurum * Kale hendeği CERR-İ MAGNEM Menfaat celbetmek CERRAH Yarayı açıp tedavi eden, ameliyat yapan Operatör CERRAHHÂNE Osmanlılarda ordu için cerrah yetiştiren müessese Yüksek dereceli okul CERRAHHÂNE-İ ÂMİRE Geçen asırda yeni usullerle cerrahlık yapılan Osmanlı tıp müessesesi, cerrahhânesi CERRAHÎ Tıpta operatörlük * Ameliyatla ilgili CERRAR Cer yapan, para toplayan * Yavaş yavaş giden asker alayı veya ordusu Harp âletleri ile cihazlanmış ordu * Desti satıcısı * Ağır ağır giden * Traktör CERRARE Sarı renkte küçük ve zehirli akrep CERRE (C: Cürr-Cirar) Topraktan yapılan desti ve bardak * Ağaçtan yaptıkları su kabı CERRE ÇIKMA Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları CERS (CİRS) Gizli ses * Arının ağaçtan ve çiçeklerden emmesi * Bir miktar zaman CERŞ Bir şeyin kabuğunu soyma, bir şeyi kazıma CERUR Çok miktar yemek CERUZ Obur, çok yiyen CERV Küçük meyve * Vahşi hayvan yavrusu Enik CERVEL Taş CERY Suyun ve diğer sıvıların akması Cereyan CERZ Kat´, kesme * Yok etme, mevcudiyetini kaldırma * Katletme, öldürme CERZE (C: Cürüz) Yaş ot bağı CE´S Korkutmak, tahvif CESA Bir kimsenin elinin, çalışmaktan dolayı iri ve katı olması CESALE Çokluk, kesret CESAMET İrilik Büyük olma, cesim olma CESARET Cesurluk, yiğitlik, korkusuzluk CESARET-İ MEDENİYE Her türlü baskılara karşı çekinmeden hakikatı söylemek Müsbet harekette korkmamak Haklı olduğu bir mes´elede korku göstermemek İçtimai münasebetlerde girişkenlik CESASET Tecessüs, casusluk Merak CESCAS Kılı çok olan * Bir otun adı CESED Ten, gövde, vücut, beden Ruhsuz vücud CESED-İ MİSALÎ Misalî ve lâtif bir cesed Varlığı maddî olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden CESİM İri vücudlu * Kebir Ehemmiyetli Büyük CESİS(E) Hurma ağacının yeni çıkan budağı (Fesîl-ün-nahl derler) CESK f Mihnet, keder, elem, gam, tasa * Musibet, belâ, âfet, felâket CESL Kıllı kimse * Çok nesne, kesir CESLE Kara karınca CESM Devam etmek, mülâzemet CESR(E) Büyük deve CESS Koparmak * Bal mumu * İçinde arının kanadı ve gövdesi karışmış olan şey CESS Araştırma, tahkik etme, soruşturma * El ile yoklama * Yapışmak CESSAME Sefer yapmamış kişi Seyahat etmemiş kimse CESSAS Gizli şeyleri araştıran, gizli şeylere merak eden Tecessüs sâhibi CESSAS Kireç ile bina yapan Badanacı CESSASE Kruvazör, harp gemisi CEST f Sıçrayış, atlayış CESTAN f Atlıyan, sıçrayan CESTE f Azar azar, bir parça * Sıçrayış, atlayış Hatve CESTE CESTE Azar azar, parça parça, kısım kısım CESTEN f Atlamak, sıçramak Kaçmak, kurtulmak Atılmak CESUR(E) (Cesâret den) Cesaretli, yiğit CESURÂNE f Yiğitçesine, cesaretli olarak, yüreklice, cesaretle CEŞ f Mavi boncuk CEŞA´ Çok hırslı olmak CEŞER Davarı otlamaya çıkarmak CEŞİB Kaba ve galiz nesne CEŞİR Kir CEŞİR Büyük çuval * Ev önünde davar yürüyecek yer CEŞİŞ Bulgur CEŞİŞE Bulgur yemeği CEŞM Meşakkatli iş buyurmak, zor bir iş söylemek CEŞN f Ziyafet, şölen * Îd, bayram CEŞŞ Dövmek * Kırmak * Vurmak, darp * Bir nesneyi pâk etmek, temizlemek CEV f Arpa CEVA´ Geniş * Hasta * Kokmuş su * Aşktan, gamdan veya tasadan dolayı kalbin yanması CEV´A Bir kere acıkmak CEVAB Sorulan şeye söz veya yazıyla verilen karşılık * Kabul etmemek Reddetmek * (Câbiye C) Havuzlar CEVAB-I KAT´Î Kesin ve kat´i söz, kesin cevap CEVAB-I NÂ-SAVAB Doğru olmayan karşılık Yanlış cevab CEVAB-I RED Red cevâbı verip kabul etmemek Reddetmek Kabul etmemek yolunda söylenen söz CEVABAT (Cevâb C) Cevablar Sorulan sorulara verilen karşılıklar Mukabil sözler CEVABEN Karşılık ve cevap olarak CEVABÎ Karşılık, cevap * (Câbi C) Tahsildarlar, câbiler CEVAD (Cevvad) Çok çok ihsan eden Çok cömert CEVADD (Câdde C) Caddeler, büyük ve işler yollar, tarikler CEVAHİR (Cevher C) Cevherler Çok kıymet verilen ve az bulunan şeyler, çok kıymetli mâden veya taşlar * Mc: Çok kıymetli söz veya faydalı yazılar CEVAHİR-İ FERD (Cevher-i ferd C) Cevher-i ferdler Zerreler, atomlar CEVAHİR-ÜL-KELİMAT Şemsi adındaki bir zat tarafından Arapçadan Türkçeye kaleme alınan 108 sahifelik bir lügat kitabının adı CEVAİB Halk arasında gezen haberler CEVAİZ (Câize C) Câizeler, verilen bahşişler, armağanlar CEVÂMİ´ Toplu olan şeyler * Câmi´ler Mescidler CEVÂMİ-ÜL KELİM Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar (Bak: Câmi-ül kelim) CEVAMİD (Câmid C) Cansız, donmuş şeyler CEVAMİS (Câmus C) Camuslar, mandalar, kömüşler, su sığırları CEV´AN (Cu´ dan) Acıkmış, aç, midesi boş CEVANİB (Cânib C) Cânibler, yanlar, taraflar CEVANİB-İ ERBAA Dört taraf CEVARİ (Câriye C) Akıcı ve câri olanlar * Hizmetçi kızlar * Câriyeler, kadınlar CEVARİH El, ayak gibi vücud azaları(Cevârih, cârihanın cem´idir ki, esasen cerhden me´huz olup te´sir mânası mülâhazasıyla kâsibe mânasına isim olmuştur Cevarih, kevasib demektir Bunun için el, ayak ve ağız gibi yaralayıcı âlet olan azaya cevarih denildiği gibi, av tutan yırtıcı hayvanlara ve kuşlara dahi kevasib ve cevarih denilir ki, burada murad budur ET) CEVAR-ÜL KÜNNES Seyyar yıldızlar (Ütarid, Zühre, Merih, Müşteri, Zuhal) (Bak: Hunnes) CEVASİS (Casus C) Casuslar Gizli şeyleri araştıranlar Gizlilikleri öğrenip bilenler CEVAZ Müsaadeli Ruhsat, izin Câiz olma * Yol, tarik ve meslek CEVAZ-I ŞER´Î Şer´an câiz olma Şeriatça yasak olmayan husus CEVAZİNC Nilüfer çiçeği CEVB Kesmek * Yırtmak * Mesafe almak CEV-BE-CEV f Azar azar CEVCA´ Uzun ayaklı adam CEVCEM Kızıl gül, verd-i ahmer CEVDER f Öküz CEVDET İyilik Güzellik Kusursuzluk * Bir kimsenin, başkasının işini güzelce ve kusursuz olarak yapması * Cömertlik * Susuz olma CEVDET-İ FEHM Fehm ve anlayış üstünlük ve iyiliği CE´VE (C: Cââ-Cevâ) Çömlek * Örtü CEVEBE (C: Cüveb) Bulut aralığı * Dağ aralığı CEVEF Bolluk CEVELÂN Dolaşma Kaynama Yerinde durmayıp gezme CEVELÂN-I DEM Kanın vücudda dolaşması CEVELÂNGÂH Gezip dolaşılan yer Cevelân yeri Tâlim meydanı CE´VET Kıtlık * Bir şeyin üzerine örtülen * Üzerine tencere konulan örtü * Çömlek CEVF Boşluk Oyuk Çukur İç boşluğu * Orta, yarı * Kof CEVF-İ LEYL Gece yarısı CEVH Akmak * Koparmak CEVH Ulaşmak * Bittih-i şamî denilen karpuz CEVHAN Hurma kuruttukları yer CEVHER Bir şeyin özü, esası * Kıymetli taş * Çelik üzerindeki nakış * Edb: Noktalı harf * Yalnız noktalı harflerin ebcedîsi hesab edilerek yazılan manzum tarih * Harflerin noktası * Fls: Varlığı kendinden olan, var olmak için kendi dışında başka birşeye muhtaç olmayan varlık Allah´a inanan filozoflar iki çeşit cevher kabul etmişlerdir Yaratıcı cevher, Allah Yaratılmış cevher, madde, ruh Allah´ı cevher olarak vasıflandırmak noksan bir anlayıştır Çünkü cevher Allah´ın sıfatlarından "kıyam-ı binefsihi: varlığı kendinden olan" sıfatını belirtebilir Allah´ı sıfatları ve isimleriyle tanımak icab eder Maddeci filozoflar cevher olarak yalnız maddeyi kubul ederler Oysa madde Allah´ın yarattığı âlemlerden sadece biridir Fizik ilmi maddenin enerjiye ve enerjinin maddeye dönüştüğünü göstermiştir Madde de enerji de belli kanunlara bağlıdır Kanun varsa kanun koyucu da vardır Madde ve enerjiye hakim olan ve kanunları koyan, madde ve enerjiyi yaratan Allah´dır CEVHER-İ FERD Zerre, en küçük cisim Atom CEVHER-İ ULVÎ Ateş, nâr * En yüksek cevher * Ruh CEVHER-DÂR f Elmaslı * Noktalı harf Meselâ: Cim, şın harfleri gibi * Eskiden kullanılmış tüfeklerden birinin ismi * Siyah ve beyaz dalgalı, benekli kılıç CEVHERE Bir, tek cevher CEVİ Aşk galebesinden gelen şiddet ve hiddet, gam ve gussadan, müzahemeden gelen bir hastalık, maraz * Kokmuş su CEVİ f Akarsu, nehir, dere, çay CEVİN(E) f Arpadan yapılmış şey Arpa unu CEVİR (Cevr) Cefa, eziyet, sıkıntı, üzüntü Zulüm * Tas: Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mâni olan şey CEVL Tavaf etme CEVLAN Şam´da bir dağ CEVLE Dönmek CEVN Ak, ebyaz, beyaz * Kara, esved (Ezdattandır) CEVREB (C: Cevârib, Cevâribe) Çorap CEVS Kaba, büyük nesne CEVS Bir şeyi arayıp istemek CEVSAK Kasr, köşk, konak CEVSE Köşk, kasr, konak CEVSEK f Düğme CEVŞ (C: Cevâşin) Demir gömlek * Göğüs * Orta CEVŞEN Zırh CEVŞEN-İ KEBÎR Büyük zırh Peygamberimiz Hz Muhammed´e (ASM) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ´yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir CEVŞEN-PÛŞ f Zırhlı, zırh giyen CEVŞİR(E) f Arpa çorbası * Çulha CEVV Yer ile gök arası Gök boşluğu Fezâ * Ev veya odanın içi CEVV-İ HEVÂ Hava boşluğu CEVV-İ SEMÂ Gökyüzü Gök boşluğu Fezâ (Cevv-i âsuman da denir) CEVVAD (Bak: Cevâd) CEVVAL Dâim hareket hâlinde olan CEVVAZ Malı toplayıp hayır ve tasadduk etmeyen kimse CEVVÎ Gök boşluğuna âit Cevve dâir CEVZ (C: Ecvâz-Cevzât) Ceviz * Her nesnenin ortası CEVZ-İ BEVVÂ Hindistan cevizi CEVZ (CEVZÂN) Malı toplayıp kimseye hayır ve sadaka etmemek * Sallana sallana yürümek CEVZA Astr: İkizler burcu Gökyüzünün kuzey yarım küresinde yer alan iki tane parlak yıldızlı bir burcdur Güneş, mayıs ayında bu burca girer CEVZAK f Kederlenme, elemlenme CEVZEKA (C: Cevzek-Cevâzik) Pamuk kozağı CEVZEKÎ Koza satıcısı CEVZEL (C: Cevâzil) Güvercin yavrusu * İğne deliği CEVZENİC Cevizli helva CEVZİNE Cevizli helva CE´Y Isırmak CEYA´ Yağmur CEYAR Gadaptan ve açlıktan dolayı göğüste olan hararet CEYB (C: Cüyûb) Cep Gömleğin (yarığı) açıklığı * Yaka * Kalb* Geo: Sinüs CEYD (C: Ecyed) Uzun boylu olmak CEYDER Kısa boylu CEY´E Gelmek CEYEŞAN Kaynamak * Hışm etmek CEYL (C: Ecyâl) İnsan topluluğu, zümre, kavim * Nesil, batın, kuşak * Yengeç CEYLAN Geyik çeşidinden küçük, ince bacaklı, pek hafif ve çok koşucu bir kara hayvanı, gazâl CEYŞ Asker, ordu En az dörtyüz nefer süvari ve piyadeden müteşekkil bir askeri kıt´a * Dolup taşmak * Ses, sadâ CEYŞ-ÜL AZÎM Büyük ordu Binikiyüz kişilik askeri kuvvet CEYVAD f İttika´, günahtan sakınma CEYYİD İyi, güzel, hoş Saf CEYZ Döndürmek * Dar etmek CEZ´ Dereyi enine kesmek CEZ´ Ağaç kökü, ağaçların alt kısımları CEZ f Cezire, ada Her tarafı su ile çevrilmiş olan kara parçası CEZ´(A) Damarlı akik Göz boncuğu adı verilen, kara alaca ve kıymetli bir süs taşıdır CEZA´ Hüzünle ağlayıp sızlanmak Sabırsızlık yüzünden telâş ve teessür göstermek CEZA Karşılık, mukabil, ivaz Cürüm veya günâh işleyenlere verilen azab * Gr: Şart cümlelerinde ikinci kısım (Bak: Şart) CEZA-YI AMEL Yapılan işin karşılığı CEZA-ÜŞ ŞART Şartın cevabı Meselâ: Zeyd ayağa kalkarsa, ben de kalkarım cümlesindeki, "ben de kalkarım" ifadesi, birinci cümlenin cevabıdır CEZA´ (C: Cezeân-Cizâ´) Altı veya dokuz aylık koyun (Kurban olması caizdir) * İki yaşına girmiş koyun * Arslan, esed * Hayvana yulaf vermeyip hapsetmek CEZ´A Az nesne CEZAEN Cezâ olarak CEZAİR (Cezâyir) (Cezire C) Cezireler, adalar * Kuzey Afrikada Fas ile Tunus arasında olan ülke ve bu ülkenin merkezi olan şehir CEZÂİR-İ İSNÂ AŞER Ege Denizindeki oniki adalar CEZALET Rekâketsiz ifade * Güzellik * Müdebbirlik, akıllılık * Azim, büyük * Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıldırma ifâde etmeğe uygun kelimeler olarak ayrılır Celâdet, sadme, kazanfer, çekâçek, dırahşân gibi Bu çeşit kelimelerle, söylenen ve yazılan ifâdelerde cezâlet var, denir (Edb S) CEZALET-İ BEYANİYE Beyan ilmine ait ve beyan sahasındaki cezâlet CEZALET-İ NAZMİYE Kur´an-ı Kerim´deki kelime ve harflerin harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet CEZAZE Ekin biçmek * Hurma kesmek * Kıl ve yün kırkmak CEZB Kendine doğru çekme * İçme CEZBE Tas: Meczubiyet, istiğrak Allah´ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme CEZBEDAR f Cezbeli, çekici CEZBE-EDA f Cezbeli olmak Çekici olmak CEZBETMEK Çekmek, ikna etmek, sevdirmek CEZEA (C: Cezaât-Cizâ) Beş yaşına girmiş deve * İki yaşına girmiş koyun * Üç yaşına girmiş sığır ve at CEZEB Adamın ağzında tükrüğü kesilmek * Hayvanın sütü az olmak CEZEBAT (Cezbe C) Cezbeler (Bak: Cezbe) CEZEL Yoğun ve kuru odun ağacı * Kesmek, kat´ CEZEL (C: Cezlan) şâd olmak CEZER Havuç * Aslanın yediği et CEZF (CÜZÂF) Bir şeyi ölçmeden tartmadan almak CEZF Kesmek * Sürmek * Evmek CEZH Hediye, atâ, bahşiş vermek CEZİA (C: Cezâyi) Koyun sürüsü CEZİL Bol Çok * Edb: Peltek ve bozuk olmayan kelime CEZİM (Bak: Cezm) CEZİR (Bak: Cezr) CEZİRE Ada Dört tarafı su ile çevrilmiş toprak parçası(Üç tarafı su ile çevrili kara parçasına yarımada denir) CEZİRET-ÜL ARAB Arabistan yarımadası CEZL Kalın odun Tomruk * Sağlam Metin * Güzel ve muhkem fikir * Rekik olmayıp doğru ve dürüst olan söz veya kelime * Kâmil, dirayet sahibi, akıllı ve olgun adam CEZLAN Saadetli, mutlu, sevinçli CEZM (CİZM) Her nesnenin aslı * Ağacın kökü * Kesmek, kat´ CEZM (Cezim) Kat´î karar Yemin Kararlaştırmak * Kesmek * Niyet Tahmin Takdir * İlzam * İcâbe * Gr: Arabçada kelime sonundaki harfi sâkin okumak Kur´ân-ı Kerim okurken harfleri yerlerine vaz´edip mahrecinden çıkarırken tâne tâne, fesahat, beyan ve teenni ve sükûnet üzere okumak CEZMA Kulağı kesik koyun * Kulağı delik koyun CEZME Bir kere yemek CEZME Kamçı * Ağaç parçası * İp parçası CEZMEN Kestirip atmak sûretiyle CEZMÎ Kat´î niyet ve karara ait Cezm CEZR Kök, asıl, temel Bünyâd * Kesmek * Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök) Üç, dokuzun cezri´dir Dokuz, üçün meczuru´dur (Bak: Meczur) * Derya, deniz * Arı kovanından bal almak * Ay ve güneşin câzibesi te´siri ile deniz ve ırmak sularının çekilip kabarması Buna "med ve cezir" hâdisesi denir CEZR-İ VETEDÎ Kazık kök Kazık gibi yere derinliğine giden kök (Havuç gibi) CEZRE Kasaplık koyun, keçi gibi davar * Semiz koyun CEZRÎ Köklü Kat´î Köke âit ve müteallik CEZU´ Çok sızlanan, kıvranan, feryad eden Allah´tan gayrısından imdad bekleyen CEZUR (C: Cüzür) Boğazlanacak deve Hem erkeğe hem dişiye denir (Boğazlanacak yere meczer derler Boğazlayan kimseye cezzar derler) CEZZ Kesmek, biçmek CEZZAB Fazla çekici olan Cezub Çok cezbeden CEZZAF Ağ ile balık tutan balıkçı CEZZAR Zâlim Gaddar Kanlı * Deve kasabı |
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiC-Ç Harfi CIHRE (C: Cihar-Echâr) Bir kimseye sığınmak CIRANTA yun Poliçeyi, senedi devir ve havale eden şahıs CIVATA Arkası iri başlı ve ucu somun geçmek üzere yivli vida Başlıca potrelleri, demir ve tahtaları birbirine bağlamaya yarar CİAL (C: Cüul) Ocaktan çömlek ve tencere gibi sıcak şeyleri tutup indirmekte kullanılan bez CİALE (CA´YİLE) Rüşvet CİAR Ucunu bir kazığa bağlayıp bir ucunu da beline bağlayıp kuyuya inilen ip CİBA f Odun CİBA Toplanmış, birikmiş su CİBAB Car dedikleri kaftan * Ağaç aşılamak (Ekseri hurma ağacında kullanılır) CİBAH (Cebhe C) Cebheler, alınlar CİBAL (Cebel C) Dağlar CİBAL-İ MÜBÂHA Huk: Hiç bir kimsenin mülkiyeti altında bulunmayan dağlar CİBAL-İ ŞÂHİKA Yüksek dağlar CİBAVE Toplamak Cem´etmek CİBAYAT (Cibâyet C) Vergi, câbilikler, gelir toplamalar CİBAYET Vergilerin, devlet gelirlerinin tahsili * Büyük vakıfların ayrı vazifeliler tarafından idare edilen kısımları CİBİLL (C: Cibillât) Yaratılmak * İnsanlardan bir grup CİBİLLEN KESİRA Çok insanlar CİBİLLET Huy, fıtrat, yaradılış, tabiat, cibilliyet CİBİLLÎ Cibilliyet Yaratılıştan olan Asıl maya, huy, tabiat, tıynet CİBLET Yaratılmak CİBR Az-çok, zorla olgunlaşmak, kemal bulmak CİBRÎL Cebrâil, Ruhül Kudüs Cenâb-ı Hakdan (CC) Peygamberimize (ASM) vahiy getiren melek CİBS Kansız, hissiz Hayırsız, alçak kimse * Alçı taşı, kireç CİBT Put, sanem, salib CİBVE Toplamak Cem´etmek CİD Gerdan Süslemeye lâyık boyun Güzel boyun CİDAD Hurma kesecek vakit CİDAL Sözle mücadele Ateşli konuşma Niza * Muharebe Cenk Kavga CİDALCU f Harpçi Kavgacı CİDALE (Bak: Cedalet) CİDAR Duvar * İki yeri birbirinden ayıran zar, perde CİDD Çalışmak Ciddiyetle yapmak CİDDEN Şaka olmayarak Gerçekten Ciddi olarak CİDDÎ Gerçek Hakikat * Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi * Mühim CİDDİYAT Hakiki sözler Ciddiyetler CİDDİYET Ciddîlik * Ağırbaşlılık, sakin hâllilik * Ehemmiyet(Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikata yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse, rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur İİ) CİDE Batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu vilâyetine bağlı bir ilçeCİF : ing Bir malın fiyatına, nakliye ve sigorta ücretinin de katılmış olduğunu gösteren bir kısaltma CİFAN (Cefne C) Çanaklar CİFAR (Cefr C) Geniş kuyular CİFE Kokmuş et, ölü hayvan, leş CİFE-GÂH f Leş ile, lâşe ile dolu olan yer* Mc: Dünya CİFNE (C: Cifnân) On kişi doyabilecek kadar büyük çanak ve büyük tas * Bağ çubuğu CİFR (Cefr) Harflere verilen sayı kıymeti ile, geleceğe veya geçen hâdiselere, ibarelerden tarih veya isme dâir işaretler çıkarmak ilmidir (Bak: Ebced, İlm-i Cifir) CİĞER f Ciğer Bağır * Keder, sıkıntı, elem * Avaz CİĞER-DÂR f Yürekli, ciğerli, cesâretli CİĞER-DER f Ciğer söken, ciğer parçalıyan CİĞER-DÛZ f Ciğeri delip geçen CİĞER-FÜRÛŞ f Ciğerci, ciğer satan CİĞER-GÛŞE f Evlât, yavru * Sevgili Mâşuk CİĞER-HÛN f Ciğeri kanlı Çok acıklı CİĞER-PÂRE f Sevgili yavru, evlâd CİĞER-SÛZ f Çok acı Ciğer yakar derecesindeki teessür CİĞER-ŞÜKÂF f Ciğer parçalayan Çok acı veren CİHAD (Cehd den) Düşman ile muharebe İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek Allah (CC) yolunda muharebe Din için çalışmak Erkân-ı imâniye ve esasât-ı diniyeyi muhafaza ve imânı takviye için cehd ve gayret etmek Şeriat-ı Garrâ´nın ahkâmını muhafaza, Kelimetullah´ı i´lâ, küfr-ü mutlakın ve küffarın (süfyan ve deccalın) fitnelerini def ile hâkimiyet-i Hakkı te´min eylemek (Bu mücahede, zamanımızda kılıçla değildir Kılıçla olan cihad, din hükümlerinin câri olduğu dar-ı İslâmın hâricinde yapılabilir Bununla berâber bu mezkur maddî ve mânevî cihad, değişen şartlara bağlıdır)Kur´an-ı Kerim´de 9 sûrenin 24 âyetinin çok kısa bir meâli şöyledir:"De ki: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, akraba ve kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden meskenleriniz, evleriniz size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allahın emri (lâyık olduğunuz cezası ve felâketi) gelinceye kadar bekleyin Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez"Cihada dair pekçok âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler vardır(Cihâd-ı diniye farzdır; bu zamanda muzaaf farz-ı ayndır M)(Cihad, mertebe-i şehadetin merdivenidir Lemeât)(Bütün ümmet için ve bilhassa, İslâm ve Kur´an hizmetinde fedakâr ve sebatkâr çalışan mücâhidler için dâima tazeliğini koruyan Tebük Seferindeki bir hâdiseyi, bazı kısımlarını aynen alıyoruzBu hâdisede, çok çeşitli ders ve ibretler vardır Ezcümle: Maddi ve manevi cihadda, bir tekâsül ve ihmâlin bilhassa kendi şahsi hayatına temâyül gösterip özürsüz olarak cihaddan geri kalmakla, mücâhid cemaatin cihad ruhuna ve fedakârâne sebatına fütur getirmek ve kuvve-i mâneviyeyi kırmağa sebep olmak gibi büyük mes´uliyetler bulunduğundan, cihad ruhuna zararlı düşen bu gibi fiil ve hareketler, cemaatça ve bilhassa ileri gelen kimseler tarafından takbih edilerek, bu tarz hissiyatların inkişafına meydan vermemekHem ihlâs ile ve sadece Allah rızası için çalışmanın şiddetli imtihanlarından geçmekle azami sadakat dersini vermek gibi ehemmiyetli çok hikmetleri ihtivâ ederResulullah ile müslümanlar, gaza hazırlığıyla meşgul oldular Ben de onlarla beraber yola hazırlanmak için sabahleyin evden çıkıp dolaşırdım Hiçbir iş görmeden akşam üzeri döner gelirdim Ve kendi kendime: "Hazırlanmağa kudretim, vaktim müsaittir" derdim Bu ihmâlcilik bende durmayıp devam etmiştiResulüllah gazaya gittikten sonra çarşıya, pazara çıktığım ve halk arasında dolaştığım sıra beni en fazla mahzun ve mükedder eden bir şey vardı O da halk arasında (imanı yerinde, vücudu zinde kimse) görmemekliğim; ancak ya nasiyesine nifak damgası vurulmuş kimselerden bir kişi yahut da mâlül olup da Allah Teâlâ´nın mazur gördüğü bir mü´min görürdümSonra Resulüllah bir sabah Medine´ye teşrif buyurdu Resulüllah bir seferden geldiğinde ilk iş olarak mescide girmek ve orada iki rekât namaz kılmak, sonra halkın: Hoş geldiniz temennilerini kabul etmek için oturmak itiyadında idi Bu defa da bu âdetini yerine getirip mescidde oturunca Tebük Seferi´ne gitmeyip arda kalanlar Resulüllah´a gelerek özür dilemeye ve yemin ile özürlerini te´yid etmeğe başladılar Bunlar seksen kadar er kişiydiler Resulüllah bunların hallerine göre özürlerini ve biatlerini kabul ve onlar için istiğfar buyurdu Ve bunların iç yüzünü ve hakikatını Allah Tealâ´ya havale eyledi Bu arada ben de huzura geldim Ve Resulüllah´a selâm verince gazablı bir tebessümle gülümsedi Sonra bana: Gel dedi Ben de yürüyüp vardım, tâ önünde oturdum Bana: "Seni nasıl bir mâni geri bıraktı Sen Akabe´de arkana biat almış değil mi idin " buyurdu Ben de şöyle cevap verdim: "Evet, vallahi, Ya Resulüllah! Size nusret etmeğe söz verdim Vallahi benim seferden tahallüfüm hakkında arzedecek hiç özrüm yoktur Vallahi ben sizden geri kaldığım zamanki kadar hiçbir vakit daha kuvvetli ve daha suhûletli değildim" Bu maruzatım üzerine Resulüllah (ASM) "Hakikaten bu, doğru söyledi Ey Ka´b! Haydi kalk; Allah hakkında hükmedinceye kadar bekle!" buyurduResulüllah, kendisinden seferde geri kalanlardan bizim işte şu üçümüzle konuşmaktan müslümanları nehyetti Halk da bizden çekindiler ve bize yüzlerini ekşittiler Hatta bana yeryüzü yabancılaştı, bu hakidan benim bildiğim toprak değildi Bu hâl üzere elli gün kaldık İki arkadaşım halktan çekildiler ve evlerinde oturup ağlamakla vakit geçirdiler Fakat, ben onların daha genci ve daha salâbetlisi idim Bu cihetle ben evimden çıkardım Ve mescide gidip müslümanlarla beraber namazda hazır bulunurdum Ve sokaklarda, çarşıda dolaşırdım Halbuki hiçbir kimse bana söz söylemezdi Namazdan sonra Resulüllah´ın meclisine varır ve kendine selâm verirdim Ve içimden: Acaba Resulüllah selâmıma mukabele ederek dudaklarını oynattı mı, yoksa oynatmadı mı derdim Sonra namazı Resulüllah´ın yakınında kılardım da gizlice onu gözetlerdim Namazıma yöneldiğim sıra o bana doğru dönerdi Fakat ben onun tarafına bakınca da yüzünü çevirirdi Nihayet halkın cefasından ıztırab çektiğim bu hâl uzayınca bir gün gittim Tâ Ebu Katâde´nin bahçe duvarından aştım Ebu Katâde, amcam oğlu ve halk arasında beni en çok seven bir zat idi Vardım, ona selâm verdim Vallahi selâmımı almadı Ben: "Ey Ebu Katâde! Allah adına and vererek sana sorarım: Benim Allah´ı ve Resulüllah´ı sevdiğimi bilir misin " dedim Sustu, cevap vermedi Tekrar and verdim Allah aşkına sordum Yine sükut etti Üçüncü bir daha Allah adına and verdim Bu defa: "Allah ve Resulü daha iyi bilir!" dedi Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı Artık döndüm, duvardan aştımKâ´b bin Mâlik rivayetine devam ederek der ki: Birgün Medine çarşısında gidiyordum Medine´ye zahire satmağa gelen Şam ahalisinden nebeti bir fellâh, bir ekinci: "Ka´b bin Malik´i bulmağa bana kim delâlet eder " diye soruyordu Bunun üzerine halk ona beni göstermeğe başladılar Nihayet nebeti kişi bana geldi Ve Gassan Meliki´nden bir mektup verdi Bakınca: (Emma ba´dü) den sonra bu mektupta şöyle yazıldığını gördüm: Haber aldığıma göre sahibin (Peygamber), sana cefa ve eza ediyormuş Allah seni hakaret görecek ve hakkın zayi olacak bir mevkide tahkir ve tezlil için yaratmamıştır Orada durma, bize gel! Sana şânına lâyık bir surette hürmet ve ihsanda bulunuruz Bu mektubu okuyunca, bu da öbürüsü gibi bir belâdır, dedim Hemen bu sayfayı ocağa attım, ocakta yaktımNihayet bu elemli elli günden kırk günü geçtiğinde bir gün baktım ki Resulüllah´ın gönderdiği bir zat, (Huzeyme bin Sâbit) bana geliyor Huzeyme gelip, bana: "Resülullah sana kadınından ayrılmanı emrediyor!" dedi Ben de: "Kadınımı boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım " dedim O da: "Hayır, boşama, yalnız ondan ayrı bulun, kadınına yaklaşma" dediResulüllah, Huzeyme ile iki arkadaşım Murar ile Hilâl´e de bunun gibi emir göndermişti Bu emir üzerine kadınıma, haydi ehline (baban ailesi yanına) git, Allah bu iş hakkında hükmedinceye kadar, onların yanında bulun! dedimBundan sonra on gün daha durdum Tâ ki Resulüllah´ın bizimle halkı görüşmekten menettiği tarihten itibaren elli günümüz dolmuştu Vakta ki ellinci günün sabahında sabah namazını kıldım Ve evlerimizden birinin damı üzerinde bulunuyordum Öyle bir hâlde bulunuyordum ki, Allah Telâlanın (Tevbe sûresinde) zikrettiği vechile hayatım bana güçleşmişti Ve yeryüzü bütün genişliği ile başıma dar gelmişti İşte bu sırada Sili dağı üzerinde en yüksek sesiyle: "Ey Ka´b bin Mâlik, müjde!" diye olanca kuvvetiyle bağıran birisinin sesini işittim Hemen secdeye kapandım Ve anladım ki darlık gitmiş, genişlik gelmiştir Ve Resulüllah sabah namazını kıldığı zaman Allah´ın bizim üzerimize tevbesini (nedametlerimizin kabulünü) ilân etmiştir de, halk bize müjdelemeğe koşmuştur Arkadaşlarım tarafına da bir takım müjdeciler gitmişlerdi Bana da bir kişi (Zübeyr bin Avvam) müjdelemek üzere atını sürmüştü Ve Eslem kabilesinden bir müjdeci (Hamza bin Amr) da koşup Sili dağının üstüne çıkmıştı Bunun sesi attan sür´atli idi Sevimli sesini işittiğim bu müjdeci bana gelince üzerimdeki iki kat elbisemi hemen çıkarıp müjdelik olarak ona giydirdim Vallahi o gün bundan başka elbisem yoktu (Ebu Katade´den) iğreti iki kat elbise alıp giydim Hemen Resulüllah´a (ASM) koştum Ashab, beni takım takım karşıladılar Tevbemin kabulünü (günahtan beraatimi) tebrik ediyorlar ve: Allahın, tevbeni kabul buyurması sana kutlu olsun! diyorlardıKa´b rivayetine devam ederek der ki: Nihayet mescide girdim Resulüllah oturmuştu Etrafında ashab çevrelenmişti Hem Talha bin Ubeydullah kalktı, koşarak geldi, musafaha etti, elimi sıktı ve beni tebrik etti Vallahi muhacirlerden Talhadan başka kimse bana ayağa kalkmadı Talha´nın bu lütfunu unutmamKa´b der ki: Vaktaki Resulüllah´a (ASM) selâm verdim Mübârek yüzü meserretten şimşek çakar gibi şakır bir hâlde bana: "Bir günün hayır ve saâdeti ile müjde sana ey Ka´b ki, annen doğurduğu günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısı!" buyurdu Ben: "Yâ Resulallah! Bu tebşir, tarafınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı " dedim Resulullah: Hayır, benim tarafımdan değil, doğrudan Allah tarafından! buyurdu Esasen Resul-ü Ekrem, taraf-ı İlâhiden tesrir buyurulduğu zaman mübarek yüzü parlardı, hatta o, bir ay parçasına benzerdi Biz de meserretli bir vahiy geldiğini onun bu sevimli simasından anlardıkVaktaki Resulüllah´ın huzurunda oturdum - Ya Resulallah, Allah ve Resulullah´ın rızası için halis sadaka olmak üzere malımdan sıyrılıp çıkmak ve malımın hepsini fukaraya dağıtmak istiyorum Bu istek, tevbemin kabulü icabındandır dedim Resulullah (ASM): "Hayır, malının bir kısmını kendine alıkoy Bu senin için daha hayırlıdır!" buyurdu Ben de "Şu Hayber´deki hissemi alıkorum" dedim) (SBM) CİHAD-I ASGAR Küçük savaş İslâm müdâfaası için silahla savaşma CİHAD-I EKBER Nefis ile mücadele CİHAD-I MANEVÎ İlim, fikir, istiğfar gibi manevi unsurlarla din düşmanlarına karşı koymak CİHADÎ (Cihadiyye) Cihada mensub, savaş işleriyle alâkalı * II Sultan Mahmud devrinde harp masraflarına mukabil olmak üzere kesilmiş olan sikke CİHAN f Dünya, kâinat, âlem CİHAN-ÂRÂ f Cihanı süsliyen, dünyayı bezeyen CİHAN-BÂN f Cihanın bekçisi, dünyanın koruyucusu olan Allah Hükümdar CİHAN-BİN f Dünyayı, cihanı gören Allah * Göz CİHAN-CU(Y) f Dünyaya hâkim olmaya çalışan sultan, hükümdar CİHAN-DEĞER f Cihan kıymetinde Çok kıymetli CİHAN-DİDE f Cihanı görmüş Tecrübeli * Meşhur, nâmdar CİHAN-EFRUZ f Cihanı, dünyayı aydınlatan CİHAN-FÜRUZ Cihanı aydınlatan CİHAN-GERD f Dünyayı dolaşan, cihanı gezen CİHAN-GİR f Meşhur, cihanı zabteden, fâtih CİHAN-NEVRED f Cihanı gezen, dünyayı dolaşan CİHAN-NÜMA f Dünyayı gösteren harita veya coğrafya * Çatının üzerinde her tarafa nezareti olan açık taraça * Meşhur Türk Âlimi Kâtib Çelebi´nin 1654 (Hicri: 1065) tarihinde çizdiği Asya Kıt´asının haritası CİHAN-PENAH Cihanın koruyucusu olan CİHAN-PESEND f Cihana meydan okuyan CİHAN-SÂLÂR f Cihanın başkanı, büyüğü ve kumandanı olan, padişah CİHAN-SİTAN f Cihanı zapteden Padişah, hükümdar CİHAN-SÛZ f Cihanı yakan, güneş * Mc: Çok zulmeden CİHAN-ŞÜMÛL f Cihan vüs´atinde, dünya çapında, cihanı alâkadar eden Dünyayı kaplayan CİHANİYAN f Dünya ahalisi olan insanlar CİHAR f (Bak: Çâr) CİHAR (Cehr den) Sesle, sadâ ile ve alenen söyleme ve okuma CİHAREN (Cehr den) Alenen, açık olarak CİHAR-I YAR-I GÜZİN f Dört halife: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (RAnhüm) CİHAS Kalabalık, müzâhame CİHÂT (Cihet C) Cihetler, taraflar, yönler CİHÂT-I ERBAA Dört cihet CİHÂT-I SELASE Üç uzunluk: En, boy, yükseklik CİHÂT-I SİTTE Altı cihet Altı taraf (İleri, geri, sağ, sol, yukarı, aşağı taraflar) CİHAZ Âlet ve edevat* Gelinin lüzumlu şeyleri Çeyiz * Cenazenin kaldırılması için lâzım olan eşya CİHAZAT (Cehâzât) (Cihâz C) Cihazlar, maddî manevî âletler, lüzumlu edevat CİHET (C: Cihât) Yan, yön, taraf * Sebeb, mucib * Vesile, bahane * Evkafça olan vazife, maaş * Yer, mahâl, semt CİHET-İ RÜCHANİYET Üstünlük ciheti CİHET-ÜL VAHDET Birlik ciheti CİHET-ÜL VAHDET-İ İTTİHAD Birleşmenin birlik ciheti Yani birleştiren temel unsur Birleştiren ve birleşilen esas CİHNAM Derin kuyu CİL Cemaat, insan güruhu Millet Boy, aşiret, kuşak CİLÂ Parlaklık, parlatma, perdaht, lostura CİLÂ-BAHŞ Parlaklık veren, parlatan CİLAHİK Eskiden kemankere ile ve şimdi de tüfek ile atılan yuvarlak nesne CİLANGER f Çilingir CİLAS Beraber oturma CİLAZ Kamçının ucuna bağlanan kayış CİLAZ Toz, gubâr CİLBAB Kadın feracesi Çarşaf (Bak: Celâbib, Tesettür) CİLBEND Büyük cüzdan Evrak koymaya mahsus birçok gözlere ayrılmış cüzdan şeklinde çanta ki, koltuk altına alınır CİLD Deri * Meşin * Kitab kabı * (Masdar olarak) Kitabın dikilip kap geçirilmesi * Bir büyük kitabın bölündüğü kısımların her biri CİLD-GER f Ciltçi, mücellit CİLDİYYE Cilt hastalıkları bölümü CİLEN BA´DE CİLİN Devirden devire, asırdan asıra CİLF Boş küp* Kırılmış, ufanmış köpek esfeli Arı kovanı * Kuru ekmek parçası Kuru ekmek kenarı * Yüzülüp karnı çıkmış ve başı ile ayağı kesilmiş koyun * Her nesnenin parçası * Hoyrat, kaba Ayak takımından CİLFE Kalem yongası CİLHABE Büyük olan şey, kebîr CİLL Ekin biçildikten sonra yerde kalan sap ki, "anız" derler CİLLE Büyük, ulu nesne Kebîr ve azîm CİLLEVEZ İnce kabuklu, uzunca fındık * Köknar CİLM(E) Üzüm çubuğundan kestikleri değnek CİLNAR (Cüllenâr) Gülnar Nar çiçeği CİLSE Bir çeşit vurmak CİLT (Bak: Cild) CİLVAH Geniş ve dolu olan deve CİLVAZ (C: Celâvize) Kethudâ Reis CİLVE Esmâ-i İlâhînin tecellisi * Tecelli * Güzellere yakışır duruş ve davranış Dilberâne hareket Naz ve edâ Hoşa giden görünüş CİLVE-İ İRÂDE İrâde ve kasdı gösteren tezahür ve tecelli Cenab-ı Hakkın kendi bizzat isteği ve iradesiyle yaptığını gösteren oluş ve intizam, mükemmeliyet (İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine özel bir münasebeti var ki: Bütün âzâsını ve eczasını birbirine yardım ettirir Yani: İrade-i İlâhiye cilvesi olan evâmir-i tekviniyeye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve lâtife-i Rabbaniye olan ruh onların idaresinde onların manevî seslerini hissetmesinde ve hâcatlarını görmesinde birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz S) CİLVEGÂH (Cilve-geh) f Cilve edilecek yer, cilve yeri CİLVEGER f Cilve ve naz eden Cilveli * Tecelli eden CİLVEKÂR f Cilveli Nâzenin CİLVEKÜNÂN f Cilve yaparak CİLVENÜMÂ f Cilve yapan, cilve gösteren, cilve eden CİLVESAZ f Cilveli Nazlı Gönül alan CİLVEZET Mâni olmak Men´etmek CİLZ Süngü demiri * Kamçının ucundan tuttukları yer CİLZE (C: Cilzâ) Sert ve sağlam yer |
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiC-Ç Harfi CİM ( harfinin arapça adı olup ebced hesabında üç sayısının karşılığıdır CİM Gulamperest olan kimse CİMA´ Cinsi münâsebet Çiftleşmek * Zamm etmek CİMAH Binicisi zabtedemediğinden, atın serkeş olup binicisini istememesi CİMAL (Cemel C) Erkek develer CİMAM Kuyu içinde suyun toplanması ve çoğalması CİMAR Toplu kabile * Süvari alayı CİMNASTİK yun Vücud organlarını alıştırıp kuvvetlendirmek için yapılan idman Beden terbiyesi CİMRİ f Hasis, varyemez, pinti Elindeki mal veya parayı harcayamıyan ve türlü sıkıntılara katlanarak daha çok biriktirmeye çalışan kimse Cimrilik, müsriflik (savurganlık) gibi İslâmda kötü huy olarak bilinir Cömertlik ve tutumluluk ise övünülen ahlâkî vasıflardandır Cömertlikte de ölçülü olmak tavsiye edilir Başkasına muhtaç duruma düşürecek cömertlik de doğru değildir (Bak: İktisad) CİMSE Rengi gökrek kızıllığa yakın kıymetli bir taş CİN (Bak: Cinn) CİNAB Hayvanlara vurulan damga ve nişan CİNAÎ (Cinâiyye) Cinayetle alâkalı CİNAN (Cennet C) Cennetler CİNAN-I ULÛM İlm-i Kur´ân ve imân cennetleri Maarif-i İlâhiye ve tahkikî ve yakinî imân derslerinin okunduğu ulemâ-i İslâm ve talebe-i ulûm meclisleri CİNARE Esterâbâd ile Cürcân arasına derler CİNAS Benzeyiş, münâsebet * Edb: Birçok mânâya gelebilen söz, imalı, telmihli söz telâffuzu bir, mânası ayrı olan kelimelerin bir sözde bulunması Bunu yapmaya "tecnis" denir, o kelimelere de "cinas" denir CİNAS-I MUHARREF Edb: Yalnız harflerde beraberlik, harekelerde ayrılık bulunan cinâs (merd, mürd gibi) CİNAS-I NÂKIS Edb: Cinaslı kelimelerin birinde veya birkaç harfin ziyade olması suretiyle yapılan cinas (dem, âdem gibi) CİNAS-I TAMM Edb: Lâfızda, harekelerde ve harflerde eksiklik ve ziyâdelik bulunmayan cinâs Kır (kırmaktan emir), kır (çöl); yaz (yazmaktan emir), yaz (mevsim) CİNAYAT (Cinayet C) Büyük cezâları gerektiren suçlar Cinayetler CİNAYET Adam öldürmek, katl (Bak: Câni) CİNAYET-KÂR f Cinayet işleyen CİNAZE Tabut İçine cenaze konulan sandık CİNCİN(E) (C: Cenâcin) Göğüs kemiği CİNH Gece karanlığı CİNN Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şer ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur İnsanlar gibi dinin bir kısım emirlerini yapmakla ve bazı yasaklarından kaçınmakla yükümlüdürler Kıyamet ve haşirden sonra cinlerden de dünya imtihanını kazananlar Cennet´e, kaybedenler Cehennem´e girecektir Kâinat ve içindeki bütün varlıklar hakkında, en birinci söz söyleme hakkı; onların yaratıcısı ve mâliki olanındır Çünki "Yapan bilir, öyleyse bilen konuşur" bir kaidedir Cinlerin varlığını da, evvelâ; Kur´an-ı Kerimden öğreniyoruz Ayrıca Peygamberimiz Resul-ü Ekrem´den (ASM) gelen sahih rivayetler ve ashabının cinleri görmesi ve görüşmesi hâdiseleri de pek çoktur Cinlerin pekçok cinsleri vardır Bunlar lâtif yaratıklar oldukları için gaybî haberler getirmekte kullanılabilirler Fakat Hazret-i Peygamber´den (ASM) sonra cinlerin gaybî âlemden haber hırsızlamaları Cenab-ı Hak tarafından menedilmiştirCinlerin, kötülüğe sevkedenlerine şeytan-ı cinnî de denilir * Lügatta: Bir şeyi hisseden, setretmek, gizlemek mânasına gelir CİNN SÛRESİ Kur´ân-ı Kerim´in 72 sûresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur CİNNET Delilik CİNNÎ Cinn taifesinden olan CİNS Nevi´ Boy, soy, kavim, kabile Aynı çeşitten olmak CİNS-İ LATİF Lâtif ve hoş cins, nev İnsanlar nev´inde kadın CİNSÎ Zırh yapıcı CİNSÎ Cinsle ilgili, cinsle alâkalı CİNSİYET Bir kavim ve kabileye mensub olma * Bir cins ile alâkalı olma CİNUN (CİNAN) Gece karanlık olmak CİNZAB Yaban havucu CİR f Aşağı, alt * Eldiven, kayış vs gibi şeyler yapılabilen tabaklanmış deri CİRAB (C: Ecribe-Cireb Cerbân) Dağarcık CİRAHA (C: Cirâh-Cirâhât) Yara CİRAN Komşular * Müşteriler CİRAN (C: Cürün) Devenin boynunun önünde boğazlanacak yerinden boğazı çukuruna kadar olan yer CİRANTA yun Bir senedi ciro eden kimse CİRAR (Cerre C) Toprak testiler CİRAYE Suyun ve diğer sıvıların durmadan akıp gitmeleri CİRBAN Yaka CİRBET Ekinlik, mezra CİRCİR Maydanoz CİRCİS (Bak: Cercis) CİRCİS Mühür yapılan mum * Toprak * Küçük üvez CİRE f Çırak, uşak ve hizmetçilere verilen yevmiye, yemek ve para CİR´ET (Cer´et- Cür´et) Bahadırlık, kahramanlık, şecaat * İkdâm etmek CİRET Komşuluk CİRF Büyük nesne CİRÎ Yılan balığı (Fâriside mermahi derler) CİRİS Sazan balığı CİRİŞ Ceset CİRİT Düşmana atılmak üzere yapılmış ucu demirli, sert tahtadan kısa mızrak Sulh zamanlarında talim mahiyetinde yapılan karşılaşmalara cirit oyunu denirdi Türklerin makbul bir sporu idi CİRİYYA Tabiat, mizac, fıtrat, yaradılış * Huy, hasletAdet, alışkanlık CİRM Vücud, ten, cüsse, hacim, büyüklük * Cansız cisim * Yıldız CİRMAN Organlarla birlikte vücut CİRO ing Bir senet veya havalenin alacaklı tarafından diğeri namına çevrilmesiyle üzerine buna dair şerh verilmesi CİRRE Devenin karnından çıkarıp çiğnediği geviş * Yapağı denilen yün CİRRİYYE Kursak CİRS Temel, kök, menşe, kaynak, menba CİRSAM Divanelik, delilik * Öldürücü zehir * Zatülcenb CİRŞAB Hasta olduktan sonra zayıflayıp gövdede çıban çıkmak CİRYAL Altının kırmızılığı * Bir cins kırmızı boya * Temiz renk * Şarap CİRYE Suyun akması ve şırıldaması * Cereyan CİSAD Kan Safran CİSİM (Cism) Varlığı bilinen, hayyiz olan, mekânı, ciheti, uzunluğu, genişliği ve derinliği olan şey CİSM-İ NÂTIK Söz söyleyen cisim Konuşan cisim İnsan CİSM-İ NİZÂR Zayıf vücud CİSMANÎ (Cismaniye) Bedene mensub, vücutla alâkalı * Mânevi ve ruhani karşılığı Maddi ve cisimli olmak CİSMANİYET Cismânilik Maddi beden sahibi olmak hâli(Sual : Kusurlu, noksaniyetli, mütegayyir, kararsız, elemli cismaniyetin, ebediyetle ve cennetle ne alâkası var Madem, ruhun âli lezâizi vardır; ona kâfidir Lezaiz-i cismaniye için bir haşr-i cismâni neden icab ediyor Elcevab : Çünki, nasıl toprak suya, havaya, ziyaya nisbeten kesafetli, karanlıklıdır Fakat, masnuat-ı İlâhiyenin bütün envaına menşe ve medar olduğundan bütün anâsır-ı sâirenin mânen fevkine çıktığı gibi; hem kesafetli olan nefs-i insaniye, sırr-ı camiiyet itibariyle, tezekki etmek şartıyla bütün letâif-i insaniyenin fevkine çıktığı gibi öyle de cismaniyet, en câmi, en muhit, en zengin bir ayine-i tecelliyât-ı esmâ-i İlâhiyedir Bütün hazain-i rahmetin müddeharatını tartacak ve mizana çekecek âletler, cismaniyettedir Meselâ: Dildeki kuvve-i zaika, rızk zevkinde, enva-ı mat´umat adedince mizanlara menşe olmasaydı, herbirini ayrı ayrı hissedip tanımazdı; tadıp tartamazdı Hem ekser esmâ-i İlâhiyenin tecelliyatını hissedip bilmek, zevk edip tanımak cihazatı, yine cismaniyettedir Hem gayet mütenevvi ve nihayet derecede ayrı ayrı lezzetleri hissedecek istidatlar, yine cismaniyyettedir S)( $ âyetinin sarahat-ı kat´iyesiyle: İnsan, en ziyade ünsiyet ettiği ve dünyada numunesini tatmış olduğu cismani lezzetleri cennete lâyık bir tarzda görecek, tadacak Ve lisan, göz ve kulak gibi âzaların ettikleri hâlis şükürler ve hususi ibadetlerin mükâfatları, o uzuvlara mahsus cismani lezzetler ile verilecektir Kur´ân-ı Mu´ciz-ül Beyan o derece cismani lezzetleri sarih bir surette beyan eder ki, başka te´viller ile mâna-yı zâhiriyi kabul etmemek imkân hâricindedir ş) CİSMEN Cisim itibariyle, cisim olarak Vücutça, bedence CİSR (C: Cüsûr-Ecsür) Köprü Ağaçtan olan köprü CİSR-İ MUALLÂK Asma köprü CİVAN f Cevan Taze Genç CİVANAN (Civân C) f Gençler CİVANÎ f Gençlik CİVANMERD Sözünde sağlam İyilik sever Kahraman CİVAR Çevre, yöre, etraf * Yakın yer, yakın komşu CİVARİYYET Komşuluk, yakınlık, aynı civarda oluş CİVE f Civa (Hg) CİVELEK Tar: Yeniçeri Ocağı´nda bulunan ve aşçıbaşı maiyetinde yaver gibi kullanılan gençler * Canlı, hareketli ve neş´eli deve yavrusu veya genç CİYA´ (Câyi´ C) Karınları acıkmış olanlar, açlar CİYADET Tazelik, yenilik * İyilik, güzellik CİYEF (Cife C) Lâşeler, leşler Cifeler CİYET Bozulmuş, değişmiş olan su Bir yere toplanıp birikmiş olan su CİZ´ Ağaç kütüğü Ağaç kökü Kuru direk Hurma ağacının kökü Hurma ağacı * Çatı örtüsünde kullanılan ağaçlar (Bak: Hanin-i ciz´) CİZ´-UN NAHL Hurma ağacının kökü, kütüğü CİZ´ Derenin dar ve kısık yeri CİZAL Hurma toplama Cİ´ZARE Kısa boylu tıknaz kimse CİZARET Deve kasaplığı CİZE Dere kenarı CİZFE Küçük sürü CİZİRMAN Hurma yaprağının aslı; yâni dibi ki, yaprağı dökülünce ağaçta kalır CİZL (C: Cüzul-Eczâl) Büyük odun ağacının kökü, tomruk CİZLE Bir büyük yığın hurma CİZME Deve sürüsü * Koyun sürüsü CİZMİR Ağaç kütüğü CİZN Kök * Ağaç kütüğü CİZYE Vergi Haraç Müslümanların fethettikleri yerlerde, müslüman olmayanlardan alınan ve devlet teminatı altında bulunmanın karşılığı olan vergi (Bak: Haraç) CİZYEDÂR f Cizye adı verilen vergiyi toplıyan memur, cizyeci |
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç Harfi |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük Lügat C-Ç HarfiC-Ç Harfi COĞRAFYA Yeryüzünün şimdiki hâlini çeşitli cihetlerden inceleyen ilim Bölümlerinden olan Fizikî Coğrafyada: Karalarla denizlerin durumları ve iklimleri;İktisadî Coğrafyada: Toprak mahsulleri, sanayi ve ticaret işleri;Siyasî Coğrafyada: Irk, dil, millet hususiyetleri ve devlet sınırları anlatılırBunlardan başka; hayvanat, nebâtât, ziraat, tarih, matematik gibi çeşitli mevzularla alâkalı coğrafya kolları da vardır CONTA Birbirinin üzerine kapanan iki madeni parça arasında, açıklık kalmamasını te´min etmek için konulan karton, kösele, lâstik vs şey COP Polis ve polis görevlisi askerlerin taşıdığı, kauçuktan yapılma sopa CÖMERT Eli açık, ikramcı, kerem sahibi CU f Custen fiilinin emir kökü Gelecek misâlde olduğu gibi birleşik kelimeler yapılır AFV-CU Afv isteyen Afv arayan CU f Akarsu, ırmak, nehir, çay CU´ Açlık CU´AN (Cu´ dan) Aç olarak, acıkmış olarak CU´BUB (C: Ceâbib) Fitil ucu * Çirkin ve kısa boylu adam CU´BUS Ebleh, ahmak CUCE f Civciv CUD Cömertlik Sahilik Eli açık olmak Muhtaçların vaziyetlerini, durumlarını bildirmeğe meydan vermeksizin lütuf ve ihsanda bulunma hâleti Mücahede-i diniye ve neşr-i hakaik-ı Kur´aniye ve imaniye hizmetinde mutemed zâtlara lüzumunda maddeten de iştirak etmek fedakârlığı CUD U KEREM Cömertlik, eli açıklık CUDİ Hz Nuh´un (AS) tufandan sonra gemisi ile sahile çıktığı dağın ismi * Şırnak İlinin 6 kilometre güneydoğusunda bulunan bir dağın adı CUDİ-İ İSLÂMİYET Her türlü helâket ve felâketlerden İslâmiyetle necat bulunacağını ifâde eden bir teşbihdirNasıl ki Nuh tufanında Nuhun (AS) gemisi Cudi Dağında karaya oturup kurtuldukları gibi CUD U SEHAVET Cömertlik ve eli açıklık, sahilik CUG f Öküz boyunduruğu CUGD Baykuş CUHAF Zarar ve ziyân edici, zarar verici nesne, muzır * Çok yemekten şişip ishal olmak * Ölmek, mevt CUHALE İğne deliği CUHAM İnsanı zayıflatan ve gözleri irinleten bir hastalık CUHDUB (C: Cehâdib) Ayakları uzun, yeşil çekirge CUHFE Medine yakınında bir yerin adıdır ve Şam ehli orada ihram giyerler CUHR Yer deliği CUHUZ Çıkmak, huruç CU´L Ücret, mukabil, karşılık * Ayak kirası * Padişahın etbâından aldığı mal CUL f Çaylak CUL (C: Ecvâl) Akıl * Rey * Kuyu duvarı Aşağısından yukarısına kadar kuyunun taraflarından her bir tarafı CULAH f Örümcek, ankebut * Çulha, yâni dokuyucu, nessâc CUM´A Toplanma * Perşembeden sonraki gün Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest oldukları halde, müslümanlara aynı hakkın tanınmaması hakiki medeniyete zıttır CUM´A-İ ATİK (Eski Cum´a) Osmanlılar zamanında, Bulgaristan´da Şumnu ile Razgrat arasında yer alan meşhur bir bölge CUM´A-İ BÂLÂ (Yukarı Cum´a) Osmanlılar devrinde, Selânik Vilâyetinin Serez sancağındaki bir kaza merkezi CUM´A SÛRESİ Kur´an-ı Kerim´in 62 ve Medine-i Münevvere´de nâzil olan sûresi CUM´AT (Cum´a C) Perşembeden sonra gelen günler Cum´alar CUMEAT (Cum´a C) Perşembeden sonra gelen günler Cum´alar CUMHUR Halk topluluğu Hey´et, takım Aynı kararı veya hükmü kabul edenler * Âlimlerin çoğu, ekseriyeti * Seçimle idare edilen devlet * Bir yere toplanmış kum, toprak CUMHUR-U AVAM Halk tabakası CUMHUR-U MUHADDİSÎN Hadis alimleri sınıfı CUMHUR-U MÜ´MİNÎN İmanlılar sınıfı CUMHUR-U NÂS İnsanların ekserisi, halk kalabalığı CUMHUR-U ULEMÂ Âlimler cemaatı Âlimler sınıfı (Bir fikre dâvet cumhur-u ulemânın kabulüne vâbestedir, yoksa dâvet bid´attır, reddedilir Mek) CUMHURİYET Devlet reisi, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli Demokraside temsili hükûmet şekli Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini, (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükûmet şekli Cumhuriyetin birbirinden farklı üç tatbik şekli vardır1- Parlementer hükûmet: Hükûmeti meclisler karşısında bağımsız sayan şekil2- Meclis hükûmeti: Hükûmeti meclise bağlı sayan şekil3- Başkanlık hükûmeti: Devlet ve hükûmet başkanı aynı kişidir ve halk tarafından seçilir Hükûmeti başkan kurar, başkan değiştirir Başkan meclislere karşı bağımsızdır (Amerika´daki gibi) (Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim, bana çorba geliyordu Ben de tanelerini karıncalara veriyordum, ekmeğimi onun suyu ile yerdim Benden sordular, ben dedim: Bu karıncı ve arı milletleri Cumhuriyetçidirler Cumhuriyetperverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara veriyorum Sonra dediler: Sen selef-i sâlihine muhalefet ediyorsun Cevâben diyordum: Hülefâ-i Râşidîn hem halife hem Reis-i cumhur idiler Sıddık-ı Ekber (RA) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahâbe-i kirama elbette Reis-i Cumhur hükmünde idi Fakat, mânâsız isim ve resim değil, belki, hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer´iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar Cumhuriyetin reisleri idiler Ş)(Cumhuriyet ki: Adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir H) CUMHURİYET-PERVER f Cumhuriyetçi, cumhurcu CUMHUR REİSİ Cumhuriyetle idâre olunan memleketlerde Devlet Reisi CUMU´ Toplanmalar Cemi´ler CUMUAT (Cum´a C) Perşembe gününden sonra gelen günler Cum´alar CU´MUS Pis, necis CUN (CUNİ) Karnı ve kanadı kara olan bağırtlak kuşu cinsinden bir kuş CÛNE (C: Cuven) Attarların kutusu ve tablası CUR Belde ismi CUR´A Tek yudum Bir içimlik Bir yudumluk CUR´ATEN Bir yudumluk CURH (Curha) Yara Yaralama CURNAL (Bak: Jurnal) CUŞ f Coşmak, kaynamak Taşmak Deprenmek CUŞACUŞ f Çok coşkun, taşkın Pek coşkun ve taşkın bir sûrette CÛŞAK f Kaynama CUŞAN f Coşup kaynayan CÛŞ-AVER f Coşturucu, coşmaya sebep olucu CUŞİDE f Coşmuş, kaynamış CUŞİR(E) f Dokumacı CUŞİŞ f Kaynama, coşma CUŞ U HURUŞ f Kaynayıp taşma Neş´e ve âhenk Coşup taşma CU´ŞUM Galiz, kısa boylu adam CU´ŞUŞ (C: Ceâşiş) Kötü huylu, kısa boylu CUUDET Kıvırcıklık CUUR Hurmanın gayet yaramazı, iyi olmayanı CUY f Nehir, akarsu, ırmak, dere, çay CUYA(N) f Arayan, arayıcı CUYBAR f Akarsu, nehir, dere, çay, ırmak * Irmak kenarı CUY-ÇE f Küçük ırmak CUYEM f (Cüsten, aramak mastarından "arıyorum, ararım" mânasınadır) (Bak: Cû) CUYENDE f Arayıcı, araştırıcı, isteyen CÜBA´ Korkak CÜBAB Devenin sütünün üstüne gelen köpüğü CÜBAR Ziyan olmak Heder olmak * Üçüncü gün CÜBB Kuyu * Küp Kulpsuz desti * Vaktiyle zindan gibi kullanılan çukur, susuz kuyu CÜBBE (C: Cübeb) Şeâir-i İslamiyeden olup, giyilmesi sünnet olan dış kıyafetini teşkil eden, bilhassa namazda giyilen uzun ve bolca bir libas CÜBCÜBE (C: Cebâcib) Korkutmak * Yağ koymağa mahsus deri zenbil ve büyük desti * Çok su * Erimiş yağ CÜBCÜBİYYE İşkembe yemeği (Onu pişirip satana işkembeci mânâsına "cübcübî" derler) CÜBLE Hörgüç CÜBN (Cübün) Ürkeklik Korkaklık Korkak olmak * Peynir CÜBNE Korkaklık CÜBNÎ Peynirci * Peynir hâlinde olan şey CÜBU´ Tehir etmek, sonraya bırakmak * Yönelmek, rücu etmek CÜBÜLL (C: Cübüllât) Yaratılmak, hilkat * Kesir, çok CÜBÜN Peynir * (Cebin C) Alınlar CÜ´CÜ´ Gemi göğsü Kuş göğsü CÜDA f Ayrılık Ayrılmış CÜDA´ Ölüm Mevt * Hayvana muzır olan otlak, çayır CÜDAD Çulha yumağı * Eski kaftan * Küçük ağaç CÜDAT (Câdi C) Dilenciler, sâiller CÜDAYİ f İftirak, ayrılık CÜDCÜD (C: Cedâcid) Orak kuşu derler bir büyük böcek ki yaz aylarında öter CÜDD Cem´etmek, toplamak * Yol üstünde olan kuyu CÜDDET (C: Cüded) Dağ arasındaki yol * Şekil, tarz, işaret * Çizgi CÜDED Dağ yolları Yol gibi olan izler * Bir rengi diğer renkten ayıran çizgi CÜDERA´ (Cedir C) Yakışanlar Lâyık olanlar, liyâkat sahibi olanlar CÜDERE (C: Cüder) Ur dedikleri yumru (İnsan bedeninde çıkar) CÜDERÎ Kabarcık denilen hastalık * Çiçek hastalığı CÜDRAN (Cedr C) Duvarlar CÜDUBE Kıtlık CÜDÜR (Cidâr C) İnce deriler, zarlar * Duvarlar, setler CÜFAEN Beyhude, boşuboşuna, faydasız yere CÜFAF Kurumuş CÜFAFE Dağılmış kuru ot CÜFAL Selin kenara attığı çör çöp * Davarın yünü ve kılı çok olmak * Kıllı kimse * Bol CÜFALE Su kenarında olan çörçöp CÜFF İçi boş olan şey Kof * Dimağa işlemiş olan baş yarığı * Hurma çiçeğinin kabuğu * Cemaat, topluluk * Yarısı kesilip kova olmuş olan çürük ve eski kırba CÜFRE Bir şeyin ortası Mezar * Boşluk Çukur * Göğsün içerisi Sadır CÜFT f Tek olmayan Eşi olan Çift CÜFTE f Benzer, eş, denk, müsavi * İnsan veya hayvan sağrıs * Hayvan çiftesi CÜFUR Zayıf olmak CÜHAL Zehir CÜHD Kuvvet, tâkat CÜHELA (Câhil C) Cehele, cühhâl Cahiller Bilgisizler CÜHERA (Câhir C) Yüksek sesle açık olarak söylenenler CÜHHAL (Câhil C) Bilgisizler, câhiller CÜHUD Bilerek inkâr etmek Bildiği hâlde yanlış söylemek * Peygamberimiz Resul-i Ekremi (ASM) bildikleri ve mukaddes kitablarında O´nun evsâfını okudukları hâlde inkâr eden Yahudiler (Türkçedeki "cıfıt" kelimesi bundan gelir) * Bir kimseyi bahil bulmak CÜLAB Gülsuyu, cüllâb * İshal veren şerbet, müshil CÜLAHEK f Örümcek, ankebut * Küçük dokumacı CÜLAL (Celil) Ulu, büyük nesne, azim CÜLALE Büyük dişi deve CÜLAZÎ Kocaman ve kuvvetli İriyarı * Hâdim, hademe, hizmetkâr * Kilise veya manastır uşağı * Papaz veya keşiş CÜLB (CİLB) Su olmayan bulut CÜLBAN Burçak dedikleri hububat cinsi CÜLBE Yara iyi olduğunda üstünde olan ince deri CÜLCÜL (C: Celâcil) Ufak çıngırak, küçük çan CÜLCÜLÂN Susam CÜLCÜLÂN-I HABEŞE Beyaz haşhaş CÜLESA (Celis C) Beraber oturanlar CÜLHAB Dere, vâdi CÜLHUB Dizleri büyük olan kadın CÜLL (C: Cilâl-Ecille) Çul * Gül * Her nesnenin büyüğü ve muazzamı CÜLLA (C: Cilel) Büyük emir CÜLLAB f Cülâb, gülsuyu CÜLLAH Çok sel CÜLLAS (Câlis C) Cülus edenler, oturanlar CÜLLE Hurma koydukları kap * Hurma yükü CÜLMUD Kaya CÜLMÜD Sesi çok çıkan ve kuvvetli olan kimse CÜLUBE Başka yerden satmaya getirilen şey CÜLUD (Cild C) Ciltler, hayvan derileri CÜLUL Kişinin, yerinden başka yere çıkması CÜLUS Oturuş Oturma * Padişahın taht´a oturması CÜLUS-U HÜMÂYUN Padişahın taht´a oturma merâsimi CÜLUSİYYE Taht´a çıkan hükümdarlar veya padişâhlar için yazılmış yazı veya söylenmiş şiir * Hükümdarın tahta çıktığı ilk gün verdiği bahşiş CÜLÜBAN Sahtiyandan yapılan dağarcığa benzer bir kap CÜLÜNBAK Diş gıcırtısı * Kapı gıcırtısı CÜLZA Sağlam deve CÜMA´ Toplamak Cem´etmek CÜMÂDE Arabi ayların beşinci ve altıncısının adı CÜMÂD-EL-ÂHİRE Arabi ayların altıncısının adı CÜMÂD-EL-ÛLÂ Arabi ayların beşincisi Cemazi-yel-evvel CÜMAH Kibirlenmek CÜMALE (C: Cümâlât) Gemi urganı CÜMAME (C: Cümâm) Yuvarlak inci Kıymetli taş Gümüşlü boncuk Büyük inci tanesi Gümüşten yapılıp dizilen inci gibi toplar CÜMAN İri inci CÜMANE Tek inci CÜMASE Soğuk, berd CÜMAZ Gümüşlü boncuk CÜMBÜŞ (Bak: Cünbiş) CÜMCÜME (C: Cemâcim) Baş kemiği, kafatası * Ağaç çanak * Arabdan bir kabile CÜMD Taş CÜMD (C: Cümâd-Ecmâd) Yüce, sağlam mekân CÜMEL (Cümle C) Cümleler Birden fazla anlama gelen sözler Mecmular (Bak: Cümmel) CÜMHURE İçi boş kemik CÜMLE Hep, bütün, tam * Gr: Tam mânâyı ifade eden, kaideye uygun söz CÜMLE-İ ASABİYE Tıb: Sinir sistemi CÜMLE-İ CEZÂİYE Şart cümlesinin ikinci kısmı Misâl: "Eğer lügatı rehber edinirsen, kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesindeki "kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesi, cümle-i cezâiyedir CÜMLE-İ FİİLİYE f Fiil ile başlayan arabça cümle Fiil cümlesi CÜMLE-İ İHBÂRİYE (Cümle-i haberiye de denir) Bir hâdiseyi, bir nesneyi bildiren cümle Bunun zıddı: cümle-i inşâiyedir; emir ve nehiyleri bildirmek gibi CÜMLE-İ İSMİYE f İsimle başlayan arabça cümle İsim cümlesi CÜMLE-İ MU´TERİZE Cümlenin mânasını açıklamak için parantez içine yazılan cümle CÜMLE-İ MÜSTE´NEFE Kendinden önceki cümleden bağımsız, müstakil cümle CÜMLE-İ ŞARTİYE (Bak: şart) CÜMLE-İ TEFSİRİYE (Cümle-i müfessire) "Yâni, meselâ" gibi sözlerle başlayıp önceki cümleyi açıklayan cümle CÜMLE-İ ÛLÂ Birinci cümle Evvelki cümle CÜMLE KAPISI Sarayın büyük kapısı * Dış kapı CÜMLE ŞİRÂN-I CİHÂN f Cihânın bütün arslanları CÜMLETEN Bütün, hep, kâffeten, cemian, hep birden CÜMMA´ Bir araya gelerek toplanmış şey, küme CÜMMAH Temrensiz, ucu yuvarlak ok (Oğlancıklar onunla ok atmayı öğrenirlerdi) CÜMMAR Hurma yağı denilen beyaz bir maddedir ve hurma ağacının başından çıkar ve araplar onu yerler CÜMMEL (Cümel) Harflerin, sayı kıymetine göre hesaplanması Ebced (Bak: Ebced) * Bir kaç urganın birleştirilmesinden meydana gelmiş olan çok kalın gemi halatı CÜMMET Suyun biriktiği yer * Başta toplanan saç * Omuzlara inen saç CÜMMEYZ İncire benzer bir yemişin adı CÜMRE Süvari alayı, bin atlı cemaat CÜMSE Hurma koruğu CÜMUD Donuk Katı Sert * Mc: Gayretsiz * Soğukluk CÜMUD-U AYN Göz donukluğu CÜMUDİYE Büyük buz dağ Glâsiye Buzul Aysberg CÜMUM Suyu çok olan kuyu * Su kuyuda çok olmak (mânâsına mastardır) CÜMÛS Donmak CÜMZA Seri davar CÜMZAN Hurma nevilerinden bir hurma CÜMZE Toplanmış hurma CÜNABE f İkiz çocuk CÜNAF Kuruluk CÜNAH Bir şeyi basıp meylettiren sıklet demek olup, harec, sıkıntı ve alel-ıtlak ism-i vebal mânasına da gelir ki, "günah" kelimesinin aslı budur (ET) (Bak: Günah) CÜNBÂN f "kımıldanan, kımıldatan, sallanan, oynayan, oynatan, hareket eden" mânâlarına gelir ve sıfatlar yapar Dünbâle-cünbân $ : Kuyruk sallayan CÜNBİDE f Sallanmış, kımıldanmış, hareket etmiş CÜNBİŞ f Kımıldanma, hareket * Zevk, eğlence, cünbüş CÜNBİŞ-İ ZEMİN Deprem, zelzele, yer sarsıntısı CÜNBİŞ-GEH f Cünbüş yeri, eğlence yeri CÜNBUH Kalın, uzun ve yüksek nesne * Büyük bit CÜNBÜDE Kümbet, kubbe CÜNBÜŞ Zevk, eğlence * Hareket, kımıldanma * Uta benzer bir çalgı (Doğrusu: Cünbiş´tir) CÜNBÜZ Kemer, kubbe, kümbet CÜND Er, asker Ordu * Bir kimsenin yardımcıları * Şehir CÜNDÎ Süvâri, sipâhi, ata iyi binen, binici CÜNDEB (Cündüb) Bir nevi çekirge * Mc: Yağmacı CÜNDUH Büyük çekirge CÜNDÜB (C: Cenâdib) Bir nevi çekirge CÜ´NE Hokka CÜNEYD Küçük asker Askercik CÜNEYD-İ BAĞDADÎ (Hicri: 207-298) Şafii Hzlerinin talebesinden ders almıştır Zamanın kutbu sayılmıştır 30 defa yaya olarak hacca gitmiştir Büyük velilerdendir (KS) CÜNH Koruma, esirgeme, himâye ve muhafaza etme CÜNHA Suç, kabahat Te´dib cezâsına müstahak olanın suçu CÜNNAB Bitişik olan iki yemiş CÜNNAR Çınar CÜNNET Örtü, kadın başörtüsü * Yağan * Kalkan CÜNU´ Yüzü üstüne düşürmek CÜNUD (Cünd C) Askerler Ordu CÜNUDULLAH Allah´ın ordu ve askerleri (Zerrattan seyyarata kadar bütün mahlukat, Allah´ın emrine tabi birer ordu ve asker gibidir Mukaddes Kur´an ve iman hizmetinde cansiperane ve ihlâs ve feragatla cehd ü gayret eden müslümanlar da Cünudullah ünvanına mazhardırlar) CÜNUH Yöneliş, meyil CÜNUN Delilik, cinnet Delirmek * Çok olmak * Otun uzaması CÜNÜB Cenabetlik Şer´an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli * Irak, uzak, baid CÜR´A Bir yudumluk su İçim, yudum CÜRADE Soyulmuş nesne CÜRAF Sel yolu Selin aktığı mecrası CÜRAH Yara CÜRAHÜM İri gövdeli davar CÜR´A-RİZ f Damla damla döken* Bir çeşit ibrik CÜRAŞE Tuz döğülürken etrafına düşen iri parçalar CÜRAZ Keskin CÜRAZ Polat Demir CÜRBÜZ İnsanlar arasında fesâdçılık yapan gaddâr kişi CÜRCANÎ (Abdülkahir) Hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamış büyük âlimlerden ve Arapçanın dâhi mütehassıslarındandır Dindarlığı ve takvası da çok ileri olduğu nakledilir Asıl adı: Abdülkahir-el Cürcanî olan bu Zâtın ilk tahsilini memleketi Cürcan´da yaptığı biliniyor Adı ve künyesi şu şekilde oluyor: Eş-Şeyh Ebu Bekir Abdulkahir bin Abdurrahman Bütün cihetleri ile beğenilen bir zat olmuştur Hakkında deniyor ki: Namazda iken evine bir hırsız girse, bulduğu bir takım şeyleri alır Cürcanî hırsızı gördüğü halde namazına devam eder ve bozmaz Vefat tarihi Hi471 senesidir (KS) CÜRCANÎ (Seyyid Şerif Ali Bin Muhammed) : (Hi: 760-830) Astarabad (Cürcan) civarında Tacu´da doğmuştur Mısır´a giderek orada çeşitli âlimlerden ders okumuştur Şiraz´da müderrislik yapmıştır Sa´duddin-i Taftazanî ile kapanan Mütekaddimîn devrinden sonra açılan Müteahhirîn-i Ulemâ devrinin birincisi bu Seyyid Şerif Cürcanî´dir (KS) CÜRCE (C: Cürâc) Heybeye benzer bir kap CÜRCUR Deve başı CÜRD Tüysüz, kılsız * Cilt hastası (deve) * Tüyleri kısa olan (at) * Bitki örtüsü olmayan (arazi) * Piyâdesiz (süvâri) CÜRDAN At ve eşek zekeri CÜRDE Çorak bölge * Çıplak vücut * Atlı asker CÜRDE ASKERİ Eskiden hacca giden kafilelerin muhafızlığını yapan asker CÜR´ET Yiğitlik, cesaret Korkmayarak ileri atılmak CÜR´ETKÂR f Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek CÜR´ET-YÂB f Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek, cür´etkâr CÜREZ (C: Cirzân) Tarla faresi CÜRF Dere kenarında selin, dibini yalayıp oymuş olduğu bıçık üzerinde kalan toprak veya çamur çıkıntısıdır ki, her an için yıkılıp çökmeğe hazır bir vaziyette bulunur (ET) * Estiyan adı verilen bir ot CÜRFÜŞ Yanları etli olan şişman kimse CÜRH (C: Cüruh) Yara CÜRHA Birtek yara * şehadette yani şahidlikte bir tek hükümsüzlük sebebi CÜRHÜM Yemende bir kabile CÜRM (Cürüm) Kabahat, kusur Hatâ İsyan Günah Kanun hilâfına hareket CÜRM-Ü MEŞHUD Suç üzerinde suçluyu yakalamak Görülen suç (Suç üstü) CÜRMANE f Ceza, mücâzat CÜRM-NAK f Suçlu, kabahatli CÜRMUK (C: Cerâmik) Çizme CÜRMUZ Küçük havuz CÜRN (CERİN) (C: Cüren) Hurma kurutulan ve harman yapılan yer CÜRRE Cesur, cesaretli, cür´etkâr, cür´et-yâb, yiğit, delikanlı, gözüpek, atılgan * Uçan her çeşit kuşun erkeği * Bir zira´ miktarı ağaç (Ağacın başında bir küfe, ortasında bir ipi olup onunla geyik avlarlar) CÜRRE-BAZ f Atmaca kuşu * Erkek şahin veya akdoğan * Hızla uçan ok CÜRSUM (C: Cerâsim) Her nesnenin aslı CÜRSUME (Cürsâm) Kök, asıl, temel Bir tohumun özü İlk hücrelik * Gırtlak kapağı * Karınca yuvası CÜRSUME-İ DIRAHT Ağacın kökü CÜRSUN Üzerine binâ yapmak için duvardan dışarı uzattıkları ağaç CÜRŞ Yemen diyarında bir yerin adı * Başı tırnakla taramak CÜRŞU´ Büyük karınlı deve CÜRUB Beddualar, bed ve kötü dualar, fenâ sözler CÜRUH (Cürh C) Yaralar CÜRUM Sıcak, çukur yer CÜRÛN Bezin eskimesi * Yumuşak olmak * Bir nesne aşınmak * Alışkanlık, itiyat CÜRÜF Uçurum, yar CÜRÜZ Verimsiz çorak yer CÜRVAZ Karnı büyük olan kişi CÜRYAZ (C: Cerâyız) Karnı büyük olan CÜRZ (C: Cirzan) Köstebek CÜRZUM (C: Cürâzim) Çok yiyen kişi CÜSACİS Büyük deve * Kılların veya otların sık ve çok olup birbirine karışması CÜSAD Karın ağrısı CÜSAL Tarla kuşu CÜSALE Sonbaharda dökülen yapraklar CÜSAM Büyük, geniş Eni fazla olan CÜSAM Uykuda gelen ağırlık, kâbus CÜSES (Cüsse C) Cüsseler, gövdeler, bedenler, cisimler, kalıplar, cesetler CÜSEYM Cisimcik Küçük cisim CÜSEYMAT (Cüseym C) Küçük cisimler, cisimcikler CÜSMAN Organlarla birlikte vücudun tamamı * Her nesnenin cismi ve cesedi CÜSSE Gövde, kalıp, beden CÜSSE-DÂR f İri yapılı, cüsseli kimse, irikıyım kişi CÜST f Araştırma, arama CÜST Ü CU Arayıp sorma, araştırma, arama CÜSU Diz üstünde çökmek CÜSU´ Tamahkârlık, pintilik, harislik, cimrilik CÜSUM (Cisim C) Cisimler Ecsam CÜSUM Kuşun, uyuması vaktinde göğsünü yere koyup çömelmesi Çömelip oturmak * Uykuda gelen ağırlık Kâbus * Oturmak CÜSUR (Cisr C) Köprüler CÜSÜVV Kurumak, yebs * Donmak, cümud CÜSVE Bir yere biriktirilmiş taş CÜSY Diz üstüne çökmek CÜŞA´ Çok yemekten dolayı genirmek CÜŞEM Deve göğsü CÜŞRE Öksürük * Göğüs sertliği CÜŞU´ Durmak, kıyam * Huruç etmek, çıkmak * Hafif yay CÜŞUR Sabah yerinin ağarması CÜ´ŞUŞ Göğüs Sadır CÜŞÜM Kısa boylu, tıknaz kimse CÜVAD Susamak CÜVAL f Çuval CÜVALİK (C: Cevâlik) Çuval CÜVAN (Bak: Civân) CÜVAR (Civâr) Yakınlık Komşuluk * Himâyet, korumak * Riâyet * Süt emen deve yavrusu * Karga sesi * Öküz avazı CÜVEYRE Küçük câriye, câriyecik CÜVVET Kırba yaması * Bir parça yer * Siyaha yakın boz renk * Demir pası CÜYUD (Cid C) Gerdanlar, boyunlar CÜYUŞ (Ceyş C) Ceyşler, askerler, neferler, erler Ordular CÜZ Kısım, parça Bir şeyin bir parçası * Kitab forması * Küllün mukabili * Kur´ân-ı Kerim´in otuzda bir parçası * Kanaat İktifâ eylemek * Düğümü sağlam yapmak Bir şeyi pekiştirip muhkem kılmak * Kız evlâdı CÜZ-İ ASGAR En küçük cüz En ufak parça CÜZ-Ü FERD Bir varlıktan veya bir vücuddan bir parça * Atom (Bak: Cüz-i lâyetecezzâ) CÜZ-İ İHTİYAR Dilediği gibi hareket edebilme Yani: Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliği Bu serbestlik ile, Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder(Halbuki; o cüz-i ihtiyarî denilen silâh-ı insanî hem âciz hem kısadır Hem ayarı noksandır İcad edemez Kesbden başka hiçbir şey elinden gelmez Îman o cüz-i ihtiyarîyi, Allah namına istimal ettirip herşeye karşı kâfi getirir Bir askerin cüz´î kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi S) CÜZ-İ İRADE İradeden bir cüz Allah tarafından insana verilen irade (Bak: İrâde) CÜZ-İ LÂYETECEZZÂ Bir daha bölünmeyen en küçük parça En küçük cisim parçası Tecezzisi kabil olmayan Atom Yani parçalansa, maddîlikten çıkıp kanun-u İlâhî ile bir nevi kuvvete inkılâb eder CÜZ-Ü TAMM Bütün Bir şeyin, temel vasıflarının tamamını toplayan parçası Parçalandığı vakit ana vasfını ve asliyetini kaybeden şey CÜZAE Bıçak sapı CÜZAF Götürü pazar CÜZAM (Cüzzam) Hansel basilinin (mikrobunun) sebep olduğu bulaşıcı bir deri hastalığı CÜZAME Hasaddan sonra ekinden bâki kalan ekin CÜZARE Devenin etrafı (ayakları ve başı gibi) CÜZAZ Kesilmiş ve parçalanmış olan şey CÜZAZE (C: Cüzâzât) Pâre pâre etmek, ayırmak, kesmek Ağaçtan yemiş düşürmek CÜZAZE Bez kırpıntısı CÜZBEND Bir çeşit cüzzam hastalığı * Ciltçi CÜ´ZER (C: Câzer) Geyik buzağısı * Yaban sığırının buzağısı CÜZEYR Kök dalı, ince kök CÜZEYRE Küçük ada, adacık Etrafı su ile çevrili küçük kara parçası CÜZHAN f Kur´ân-ı Kerim cüzlerini okuyan kimse CÜZ´İ Azdan olan Parçaya âit olan Biraz Pek az Kıymetsiz Mühim olmayan Esasa ait olmayan Cüz´e âit olan Külli olmayan CÜZ´İYYAT Cüz´î olan şeyler Ufak tefek şeyler Mânası düşünüldüğünde zihinde ortaklık kabul etmeyen şeyler Mânası başka şeylere şâmil olmayanlar CÜZ´İYYET Azlık, cüz´î oluş CÜZVE (Cezve-Cizve) (C: Cezey-Cizey) Kalın ağaç parçası * Ateş közü CÜZUR (Cezr C) Kökler CÜZZAM (Bak: Cüzam) CÜZZET Kaftan Ç Osmanlı alfabesinin yedinci harfi olup, ebced hesabında "cim" harfi gibi üç sayısının karşılıdır ÇABA Cehd Gayret, herhangi bir işi yapmak için harcanan güç ÇABÜK f Çabuk, seri, aceleli, hızlı, tez, hafif ÇABÜK-HIRÂMÂN f Sür´atli yürüyen Çabuk yürüyen ÇABÜK-REV f Çabukça giden ÇAÇARON İtl Çok konuşan, çenesi düşük, geveze ÇAÇELE f Postal, ayakkabı, çarık, pabuç ÇADER-İ KUHLÎ Sema, gök * Karanlık gece ÇAĞ Zaman, vakit, esnâ, hengâm, mevsim * Yaş * Boy, kamet, tenâsüb, lüzumu derece semizlik* Devir, tarih çağları (İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ, Yakınçağ) ÇAĞATAY Cengiz Han´ın oğlu Çağatay Han´ın ismine nisbetle Mâvera-ün Nehr taraflarında oturan Doğu Türklerine ve edebî lisan olarak kullandıkları Doğu Türkçesine verilen isimdir ÇAĞDAŞ (Bak: Asrî) ÇAĞDIŞI Askerliğe alınma çağı dışında * Çağın fikirlerine felsefesine uymayan Bu mânada bazı kimselerin kelimeyi hakaret olarak kullanmaları dar görüşlülüğün ve cehaletin neticesidir Çünkü çağın insanlık için zararlı öyle fikirleri ve felsefeleri vardır ki, gelecek devirler bunu anladıkları zaman şimdi bunu benimseyenlerin zavallılıkları da anlaşılmış olacaktır Körükörüne çağın her düşüncesini benimsemek, müslümana yakışmaz (Bak: Asrî) ÇAĞLA (Çağala) Badem, erik, kayısı gibi yemişlerin yenebilen ham meyvesi ÇAĞLAR Kayalara veya setlere çarparak, yerden köpürerek düşen su Şelâle, çağlayan ÇAĞRIŞIM Psk: Bir idrakla kazanılan bir fikrin başka bir idrak (algı) ile kazanılan fikir arasında bağıntı kurulması, birinin diğerini hatıra getirmesidir Bu bağıntı zaman ve mekânda yakınlık, benzerlik ve zıdlık sebebiyle kurulur Sevap deyince günahın; abdest deyince namazın; Cennet deyince Cehennem´in de aklı gelmesi gibi ÇAĞZ f Kurbağa * Korku, havf * Kapandığı halde hâlâ içinde cerahat bulunan yara * Ah ü fizar İnilti ÇÂH (Çeh) f Kuyu Çukur ÇÂH-I BÜN Kuyu dibi ÇÂH-I YUSUF Hz Yusufun (AS) kardeşleri tarafından atılmış olduğu kuyu ÇÂH-I ZEMZEM Zemzem kuyusu ÇAK f İyi, güzel, sıhhatli, şişman ÇAK f Yarık, çatlak, yırtmaç * Kılıç, bıçak gibi şeylerin sesleri * Sabah vakti beyazlığı * Küçük pencere * Hazır Amâde ÇAKACAK f Silahlı çatışmadan çıkan ses ÇAKALOZ Çakıltaşı atan bir nevi küçük top ÇAKÇAK Parça parça, yırtık pırtık * Kılıç ve emsâli şeylerin sesleri ÇÂKER f Kul, köle ÇÂKERÂNE f Kölecesine, köle gibi ÇÂKERÎ f Abd´e, köleye ait * Kölelik Kulluk, abdlik, esirlik, cariyelik ÇAKMAKLI Ağızdan dolan ve tetik yerinde bir cins çakmakla ateş alan eski tüfek çeşitlerinden biri ÇAKŞIR İnce kumaştan yapılan uzun bir çeşit şalvar * Kuşların ayağındaki tüy ÇAKUÇ f Çekiç ÇAL İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at * Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak ÇALA İsimlerden önce kullanılarak, devam ve şiddetli ve pervasız kullanılmasını bildirir Meselâ: Çalakalem: Çabuk ve gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak ÇALAB t İlâh Mâbud Cenâb-ı Hak, Rab ÇALAK f Yerinde durmayan, çabuk, oynak Dâima çalışan Her bir hareketi çabuk olan * Akıl ve ferâseti açık ÇALAKÎ f Çeviklik, süratlilik, tezlik ÇAL-AT Hareketli, yerinde duramayıp şahlanan at ÇALBUS f Dalkavuk, yaltakçı ÇALÇENE t Durmayıp konuşan, geveze ÇALGI Müzik âleti Müzik, çalgı (İslâm âlimleri insanda maddi, hayvâni hisler ve hevesler uyandıran müziğin haram olduğunu bildirmişlerdir) ÇALIM Tavır, eda * Kılıcın keskin tarafı, ağzı ÇÂLİK f Çelik çomak oyunu ÇÂLİŞ f Savaşta düşmana karşı gurur ve naz ile yürüme * Mukabil, karşı durma * Savaş, muharebe, harp, ceng, mücadele * Birleşme ÇAM f Eğrilme, bükülme * Salınma ÇÂME f şiir ve gazel Manzume ÇÂME-GÛY f Şair ÇAMULARİ Himalaya dağlarına bağlı bir dağ silsilesi ÇANE f Çene ÇAP f Basma, baskı, tab ÇAPAR Postacı ÇAPKUN Seri ve yorulmaz neviden iyi bir at cinsi ÇAPLUS f Dalkavuk, yaltakçı ÇAPÛL f Yağma, saldırı ÇAPÛLCU Düşman toprağına atla hücum edip yağma eden Akıncı, yağmacı ÇAR (Slavca) Eski Rus İmaparatorlarının ünvanları * Bulgar kralı ÇÂR f Dört Cihâr ÇÂR-BÂLİŞ(T) f Evvelce padişahların ve makamca büyük olanların üzerlerine oturdukları dört katlı şilte * Dört unsur ÇÂR-CİHET Dört cihet Cihat-ı erbaa ÇÂR-ÇEŞM Dört göz ÇÂR-ÇİZ Dört şey ÇAR-DEH f Ondört ÇÂRE f Neticeye varmak üzere maniaları kaldırmak için tutulması icabeden çıkar yol Kurtuluş yolu Tedbir, yardım, yol * Hile * Bir def´a * Ayrılık ÇARE-İ HALÂS Kurtuluş çaresi ÇÂRE-CU f Çâre arıyan ÇÂRE-SÂZ f Çâre bulan ÇAR-EBRU Dört kaş * Bıyığı yeni gelmiş delikanlı ÇAR-ERKÂN-I CUVANÎ Padişahın özel hizmetlerinde bulunan ve Enderun´un azamlarından olan dört kişi hakkında kullanılan bir tabirdir ÇAR-GÂH f Dört taraf ki, bunlar; şark, garb, şimal, cenub´dur * Dünya, küre-i arz, cihan * Türk musikisinde bir makam adıdır ÇAR-GUŞE f Dört köşe Dört taraf Dört yön ÇARH Çark, tekerlek * Felek, gök, sema * Ok yayı * Elbisede yaka * Tef* Devreden, dönen * Çakır doğan * Talih ÇARH-I AHDAR Gök kubbe ÇARHA f Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim * Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap ÇARIYAR (Bak: Çaryâr) ÇARİÇE (Slavca) Rus İmparatoriçesinin nâmı ÇARK f (Çarh-Çerh) Dönen pervaneli tekerlek * Vapur, değirmen ve dolap çarkı * Bir makinenin dönen tekerleği, çok zaman bu tekerlek makineyi çalıştırır Her çeşit tekerlekli makine * Dönerek işleyen âlet * Koz: Birbiri içinde dönen feleklerden mürekkeb kâinat, felek, eflâk * Baht Talih şans ÇARK-I FELEK Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü * Mc: Tâlih, baht * Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği * Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği ÇARMIH f (Çar: Dört; Mıh: Çivi) Salib Suçluyu haça germek için kurulmuş, haç şeklinde darağacı * Geminin direkleri başından aşağıya inen kalın ipler ÇAR NAÇAR f İster istemez, mecburiyetle ÇARPA f Eşek, deve, koyun vs gibi dört ayaklı hayvanlar ÇARSU f Dört taraf Dört tarafı olan şey * Çarşı, pazar ÇARŞAF Yatağın üstüne serilen veya yorgana kaplanan bez örtü * Kadınların kullandığı baştan örtülen, pelerinli eteklikli sokak elbisesi Kadınların örtünmesi farzdır Bu maksatla çarşaf ucuz, pratik, hafif olması ve zengin fakir herkesin kolayca sağlıyabilmesi bakımından yaygın olarak kulanılagelmiştir Çeşitli renklerde olabilir Çarşaf kadar ucuz ve pratik İslâma uygun başka bir giyecek yapılmadığı için, çarşaf giyenleri kınamak çok haksızlıktır Çarşaf zengin ve fakir ayrımını kaldırır İç giyimi örttüğü için ailelerin birbirine özenerek israfa düşmelerini, gösterişi, çekememezlikleri ve bundan doğan huzursuzlukları önler Ferâce, car, cilbab denen örtüler de, bu tarz örtü çeşitlerindendir (Bak: Tesettür) ÇAR-ŞEB f Cilbab, ferace, çarşaf ÇAR-ŞENBİH f Haftanın dördüncü günü Çarşamba günü ÇAR-TAK f Çardak * Dört köşe çadır ÇARTA(RE) f Dünya, âlem, küre-i arz * Dört unsur * Dört teli olan kemençe ÇÂRUB f Süpürge ÇÂRUB-ZEN f Süpürücü ÇARUĞ f Çarık ÇAR U YEK Dörtte bir ÇARÜM f Dördüncü ÇAR-YAR Dört dost (Hz Ebûbekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali (RA) lerin nâmları) Dört Halife, Hulefâ-i Erbaa veya Ashab-ı Güzin diye de ihtiramla anılırlar ÇAR-YARÎ f Çar-yâra ait Sünnîlik ÇAR-YEK f Çeyrek, dörtte bir * Saatin dörtte biri, onbeş dakika * Mecidiye denilen gümüş sikkenin dörtte biri ki, beş kuruşluk bir gümüş sikkedir ÇAR-ZEBAN f Geveze, çenesi düşük, lüzumsuz olarak konuşan ÇAŞ f Tahıl yığını, hububat ÇAŞİT Casus ÇAŞNİ Çeşni, lezzet, tad Yemeğin tadına bakmak için ağza alınan miktar, tadımlık ÇAŞT f Kuşluk yemeği * Kuşluk vakti ÇAVELE f Güzel renkli bir cins gül * Eğri büğrü, yamuk ÇAVUŞ Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi * Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker * İşçilerin başları, şefleri ÇE f Küçültme edatı olap bu mânâ ile Farsça isimlere eklenir BAĞ-ÇE Küçük bağ, bahçe ÇE (Bak: Çi) ÇEÇ f Hububat elenen kalbur * Harman savurmakta kullanılan yaba ÇEÇEK f Gül Çiçek * Gönül * Çiçek hastalığı * Vücutda çıkan ben ÇEH f Kılıç, bıçak ve hançer gibi âletlerin kını, kılıfı ÇEH f Kuyu, çukur ÇEHAN f Damlıyan, damlayıcı ÇEHÂR f Dört, erbaa ÇEHÂR-DEH f Ondört ÇEHÂR-GÂNE f Dört unsur ÇEHÂR-PÂ f Dört ayaklı hayvan ÇEHARÜM f Dördüncü ÇEHRE f Vech, yüz, surat * Mc: Surat asmak, dargınlık * Görünüş, şekil, zahir ÇEHRE-NÜMUD fYüzünü gösteren, yüz gösterici ÇEHRE-PERDAZ f Ressam ÇEK Çekoslovakya, Bohemya ahalisinden olan ve Çek´ce konuşan kavim ki, Osmanlı metinlerinde "çeh" diye geçer ÇEKAN f Damlamış, damlıyan ÇEKİ Odun gibi ağır cisimleri tartmada kullanılan 250 kiloluk ağırlık ölçüsü ÇEKİDE f Gürz ve topuz gibi eski zamanlarda kullanılan savaş âletleri * Damlamış ÇEKİMSER t Taraf tutmayan ÇEKRE f Küçük su damlası Su serpintisi ÇELEBİ Efendi, kibar kimse * Mevlâna postnişinine verilen ünvan * Çelebi, Sultan Mehmed devrine kadar padişah oğullarına verilen ünvan idi * Mevlânâ soyundan gelenlerle, mevlevilerin büyüklerine verilen ünvan ÇELE-ÇEPE f Sağa sola ÇELENK f Eskiden kadınların süs için başlarına taktıkları mücevher veya madenlerden yapılmış sorguç Halka şeklinde çiçek veya yapraklı dal demeti (Cenazelere çelenk göndermek İslâm âdeti değildir, israftır) ÇELİPA f Haç, put, sanem * Eğik ve kıvrık çizgi ÇEM f Naz ve eda ile salınarak yürüme * Ziynetli, süslü, düzgün * Cürüm, kabahat, suç * Taam, yemek * Mâna * Kazanılmış, toplanılmış ÇEMBER (Bak: Çenber) ÇEMEN Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır * Pastırmaya konulan bir çeşit ot ÇEMENİSTAN f Bahçe, çimenlik ÇEMENZAR f Yeşillik, çayır ÇENBER f Daire, def ve kalbur gibi şeylerin tahtadan olan dairesi * Fıçı ve tekerlek gibi şeylere takviye edip, dağılmalarını önlemek için etrafını çevirecek tarzda geçirilen demir veya tahta halka * Başa ve boyna bağlanan yemeni * Esirlik, bağlılık, kölelik * Geo: Bir düzlemde bulunan sabit noktadan aynı uzaklıktaki noktaların meydana getirdiği geometrik şekil ÇEND f Kaç tâne Ne kadar * Birkaç Üç-beş gibi adet * Herhangi bir şeyin yüzde biri ÇENDAN f Gerçi, her ne kadar O kadar Pek o kadar ÇENDÎ f Bir müddet, biraz ÇENDİN f Kaç, kadar, ne kadar, bu kadar ÇENEB f Sünnet ÇENG f Pençe * El * Çalgı âletlerinden bir saz çeşidi * Eğri büğrü ÇENGAR f Yengeç * Bakır pasından yapılan yeşil boya ÇENGEL f Pençe * Bir şey asmağa yarayan alet * Orman, ağaçlık yer ÇENGİ Zil ve kaşık vurarak oynayan dansöz ve rakkase ki, ekseriyetle çingene kızlarındandır ÇEP f Sol, yanlış, falso ÇEPEL Kirli, bulaşık, karışık, çamurlu ÇEP-ENDAZ f Hileci,hilekâr, hile yapan kişi ÇEPER Cidar, duvar ÇEP ŞÜDEN f Solak olmak * Mc: Doğruluktan yüz çevirmek ÇEP Ü RAST Sağ ve sol ÇERA f Niçin, niye böyle * Mer´a Otlak ÇERAG f Işık kandil Lâmba Mum * Kutlu, mutlu * Otlak Mer´a * Otlama * Tekaüd * Talebe ÇERAGAN f Etrafı aydınlatma, şenlik Kandil donanması, çırağan ÇERAG-ÇEŞM f Evlat, çocuk, veled, insan yavrusu ÇERAKİSE (Çerkes C) Çerkesler Kafkasyada yerli bir kabilenin adı ÇERAM f Otlak ÇERA-ZAR f Otlak, çayır ÇERB f Besili, semiz, yağlı * Muvafık, münasib, uygun * Temayüz, imtiyaz Diğerlerinden fazla ve üstün olma ÇERB-AHUR f İçinde yemi bol olan ahır * Bolluk içinde yaşıyan kimse ÇERB-DEST f Eli işe yatkın Sür´atli, eli çabuk ÇERBÎ f Tatlılık, yumuşaklık ÇERB-PEHLU f Besili, semiz, gövdeli, yağlı ÇERES f Zindan, hapishane * Zulüm, işkence * Mer´a, otlak * Üzüm teknesi ÇERH f Çark Dolap * Felek Talih * Dingil üzerine dönen * Gök * Def * Zenberek * Mancınık * Elbise yakası * Ok yayı * Çakır gözlü doğan kuşu ÇERHİDEN f Kendi etrafında dönmek ÇERKES Kafkas kavimlerinden biri * Bu kavme mensub olan kimse ÇERM f Hayvan ve insan derisi Post ÇESPAN Lâyık, uygun, münasib, muvafık, yakışır ÇESPİDE f Lâyık, uygun münasib, muvafık, yakışır ÇEŞ f "Deneyen, sınayan, tadına bakan" mânâsına gelerek kelimelere eklenir ÇEŞAN f Topuz, gürz ÇEŞENDE f Tadıcı, tadan, tadına bakan ÇEŞİDE f Tadmış Tadılmış olan ÇEŞİDEN f Lezzetine bakmak Tadmak ÇEŞM f Göz Ayn Dide ÇEŞM-İ ÂHU Ceylân gözü ÇEŞM-İ BED Kem göz ÇEŞM-İ DİL Basiret Kalb gözü ÇEŞM-İ GAZUB Kızgın bakış ÇEŞM-İ GİRYÂN Ağlayan göz ÇEŞM-İ HOŞ-NİGÂH Güzel bakışlı göz ÇEŞM-İ İSTİKBÂL-BİNÎ Gelecek zamanı, istikbâli gören göz Kuvve-i kudsiye ve ferâset ve basiretle ileriyi bilen nazar ÇEŞM-İ MEST Sarhoş göz, mest olmuş göz ÇEŞM-ZAHM Nazar değme ÇEŞMAN (Çeşm C) Çeşmler, gözler ÇEŞM-AŞİNA f Göz aşinalığı olan, tanıdık ÇEŞM-AVİZ f Yüz örtüsü, peçe ÇEŞM-DAR f Bekliyen, gözliyen ÇEŞM-DERİDE f Sıkılmaz, utanmaz, arsız ÇEŞN (Çeşen) f Bayram, îd * Düğün * Ziyafet, şölen ÇETE Bölük, birlik, takım Bir reisin idaresi altında bulunan birlik * Asker bölüğü, müfreze * Çapulcu ve akıncı takımı ÇETİN Sert * İnatçı, dik başlı * Zor, güç ÇETR f Gece * Gölgelik, çadır, şemsiye ÇETR-İ ANBERİN Karanlık gece ÇETR-İ NUR Güneş, şems ÇETU f Perde, örtü ÇETUK f Serçe kuşu ÇEVGAN f Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek * Baston, ucu eğri değnek ÇEVİK t Tez hareketli Oynak Çabuk hareket edebilen ÇEVİK ÇALAK Tez, hareketli, çalışan Yerinde durmayıp hareket eden ÇEYREK f Dörtte bir (Bak: Çâr-yek) ÇIFITLIK Yahudilik, Yahudi cinsiyet ve mezhebi * Münâfıklık ÇIĞIR t Yeni açılan patika yolu * Ayak izi ile karlı yerde açılan yol * Başkalarının da uyabileceği yeni bir tarz ve yol * Çığın açtığı iz, yol( Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz Bütün hareketi şer ve tahrib hesabına geçerL) ÇIMACI Vapurda ve iskelede çımayı atıp tutmak vazifesiyle görevli tayfa Çİ (Çe) f Ne Nasıl (Soru edatı) * Taaccüb ve hayret yerinde de kullanılır ÇİDE f Devşirilmiş, toplanmış Çİ-GUNE f Nasıl, ne çeşit, ne türlü ÇİHAR f Dört (Bak: Çâr) ÇİHİL f Kırk (sayı) * Mc: Çok, ziyade, fazla ÇİL (Çihil-Çehl) f Kırk * Mc: Çok ÇİLE f Eziyet Sıkıntı * İplik * Yay kirişi * Tas: Dervişlerin kapalı bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün ÇİLEHÂNE-İ UZLET Çile çekilen yer Yalnız başına ve çile içinde ibadet yapılan yer ÇİLEKEŞ Çile çekmiş Çile dolduran, dert çeken ÇİLLE Farsça (40) rakamını gösteren (Çihille) kelimesinin telaffuzunda aldığı şekildir Daha çok (Çile) şeklinde söylenir (Bak: Çile) ÇİM f Rutubetten hasıl olan yosun* Kesilmiş çimenli yerler ÇİN f Büklüm * Çatıklık Buruşukluk Kıvrım ÇİN-İ CEBİN Alın buruşuğu Alın kırışığı ÇİN-İ EBRU Kaş çatıklığı ÇİN f "Derleyen, toplayan" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır HUŞE-ÇİN Başak toplayan ÇİNE f Kuş yemi ÇİNENDE f Devşiren, toplayan, toplayıcı ÇİN-İ MAÇİN Çin ve Çin´in güney kısmı ÇİPİL Gözleri ağrılı ve kirpikleri dökülmüş kimse * Çepel ÇİRAG f Fitil, kandil, mum, lâmba * Çırak * Talebe, öğrenci, şakird * Tekaüd, emekli, emekliye ayrılmış olan kişi ÇİRE f Mâhir, maharetli, becerikli * Bahadır, kahraman, yiğit, cesur ÇİRE f Niçin Çerâ ÇİRE-DEST f Becerikli, eli işe yatkın olan ÇİREGÎ f Bahadırlık, kahramanlık, yiğitlik * Ustalık Mâhirlik ÇİRK Kir, pas, pislik, murdarlık, necaset * Yarada olan irin ve kan ÇİRK-ÂB f Pis su ÇİRKÂF f Çirkef Pis su Pis * Terbiyesiz Edebsiz ÇİRKİN f Güzel olmıyan * Çok kirli * Kanlı, irinli çıban veya yara ÇİSAN f Ne gibi Nasıl ÇİSTAN f Bilmece ÇİZ f Şey Nesne ÇOLPA f Bir ayağı sakat olan * Yürürken ilk defa sol ayağını atan * Mc: Beceriksiz Eli yakışıksız ÇOPRA Balık kılçığı * Sık çalılık veya sazlık * Uzunca boylu olan tatlı su balığı ÇÖMEZ Medresede talebeye ve müderrise hizmet ederek ilim öğrenen kimse Talebe yamağı ÇUB f Ağaç değnek, sopa * Çöp ÇUBAN f Çoban, sığırtmaç ÇUBE f Oklava ÇUBEK f Değnek, sopa Davul tokmağı ÇUG f Su arkı * Boyunduruk ÇUHADAR Ayak hizmetinde bulunan çuha elbiseli yahut çuhadan olan perdenin haricinde emre hazır bulunan hademe ÇUN f (Tâlil edatı) Ne zaman ki, çünkü, şu sebepten ki, gibi, şâyet, zirâ, nasıl, niçin, çerâ den beri mânalarına gelir ÇUNAN f Öyle böyle ÇUNİN f Böyle ÇUN Ü ÇİRA f Nasıl ve niçin ÇUVALDIZ Çuval ve ona benzer çul vs dikmeye mahsus büyük iğne ÇÜ f (Teşbih ve tâlil edatı) Gibi * Dikkat * Ahenk ÇÜN f Gibi * Zira, çünki, madem ki * Nasıl, nice ÇÜNAN f Böyle Bu şekilde Bunun gibi ÇÜNBEK f Atlama, sıçrama ÇÜNKİ f Zira, şundan dolayı ki, şuna binaen ki, şu sebebden ki ÇÜST f Çevik, çabuk hareketli Seri-ül-hareke * Dar, sıkı * Muntazam, mükemmel, düzgün Yakışıklı ÇÜSTÎ f Atiklik, çeviklik, çabukluk |
|