Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Makaleler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
felsefetaşı, mantar or schopenhauer, parçalayan

Felsefe-Taşı Parçalayan Mantar/Schopenhauer

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefe-Taşı Parçalayan Mantar/Schopenhauer




Kasırgalar, şimşekler, gök gürültüleri arasında madenler, bitkiler, hayvanlar Bütün bu olup bitenler neden?
Madenler, bitkiler, hayvanlar içinde bu soruyu sorabilen ilk varlık insan'dır İnsanın mutluluğu da, mutsuzluğu da bu yüzden
İnsan bu sorudan, onu çözünceye kadar, kurtulamayacak Yüzyıllardan beri sorulan bu soruya pek çok karşılık bulunmuş, oysa hiçbiri yetmemiştir
Düşünce zincirine katılan bir Alman düşünürü, Arthur Schopenhauer (1788-1860) de bu soruya şu karşılığı veriyor:

Bütün bu olupbitenler bir iradenin sonucudur Bu iradeyse varolma isteği'nden başka bir şey değildir

Ben bir deneyler ve gözlemler dünyası içindeyim, diyor Schopen-hauer

Ne ilk, ne de sonla uğraşamam Benim bulabileceğim ancak bu deneyler ve gözlemler dünyasının gerçeğidir İlk ve son, bu dünyanın dışındadır Ben, deneyler ve gözlemler dünyamın ışığında bütün olupbitenlerin bu iradeden, bu var olma isteğinden doğduğunu görüyorum

Deneylerim ve gözlemlerim bana bu sonucu veriyorlar Önce bedenime bakıyorum İşte bedenim bu iradenin, bu isteğin ürünüdür Bedenim, olaylaşan (hadise haline gelen) irademdir Bedenim, var olma isteğimden doğdu Bunu sadece kendi bedenimde değil, gözlemler ve deneyler dünyamın bütün objelerinde görüyorum:

İri dişler parçalamak isteğinin, çevik bacaklar kaçmak isteğinin, kocaman gözbebekleri karanlıkta görmek isteğinin, uzun gagalar sürüngenlerle beslenmek isteğinin ürünüdür Bu istek hangi yöne çevrildiyse yaratma ona uygun oldu Kendimden yola çıkarak evrene doğru yürüyor, evrenin de bu istekle var olduğunu görüyorum

Kendim için edindiğim düşünce, dışımdakiler için de bana bir fikir verir Çünkü ben, sadece bir süre olsaydım, objeleri hiçbir zaman bilemezdim Ben, başka düşüncelerin objesi olduğum gibi, kendi düşüncemin de hem süresi hem objesiyim Şu halde kendim için de bir objeyim ben Bundan da şu sonucu kolaylıkla çıkarabilirim: Bütün objeler, benim olduğum şeydir
Ben, bir süje (düşünen) olarak, dışımdaki objeleri (düşünülenleri) nasıl idrak ediyorsam, kendimi de öylece idrak ediyorum Bir kuşu, bir ağacı, bir başka insanı gördüğüm gibi görüyorum kendimi de Şu halde, ben, kendim için de, dışımdaki bir kuş, bir ağaç, bir başka insan gibiyim Obje olduğumun idraki bana, bütün objelerin, objektifleşen alemin, evrenin gerçeğini de vermektedir Benim yapım, onların da yapısıdır Evren, benden başka türlü olamaz

Öyleyse bütün objeler de, evren de aynı var olma isteğinin, aynı iradenin ürünüdür Temel, bütün akılcıların savundukları gibi düşünce değil, iradedir Düşünce, ondan sonra gelir ve onun bir gösterisidir
Biz, öz olarak, iradeyiz Evren de, öz olarak, iradedir Evreni var eden yaşamak isteğidir Mantar ışığa ulaşmak için taşı parçalar Bu istek, öylesine güçlü bir istektir

Ya ölüm?
Ölüm, bir görünüşten başka bir şey değildir Gerçekte ölüm yoktur, yaşamak vardır Ölüm de yaşamak içindir Ölümü önemseyişimizin nedeni, doğumu önemseyişimizdir Doğum da, ölüm de yaşamak iradesinin birer görünüşünden ibarettir Görünüşler ne olursa olsun yaşamak sürüp gitmektedir Ölüm kendi objemiz için pek önemli görünmektedir ama, insan objesinin yaşama isteği için zorunludur Sonsuz sürekliliğin bir parçası oluşumuz bizi avundurmalıdır Kendilerini öldürenler sadece acı çeken bedenlerinin acısına son verebilirler, sonsuz sürekliliklerine engel olamazlar

Evren, sonsuzca birbirini yiyenlerin yeridir Şu halde asıl olan erdem değil, erdemsizliktir Dünya, Leibniz'in sandığı gibi, mümkün olan alemlerin en iyisi değil, tersine, en kötüsüdür Acı, sevinçten çoktur Parçalanan hayvanların acılarıyla onları parçalayanların sevinçlerini karşılaştırın
Erdemi; madenler, bitkiler ve hayvanların dışında, sadece insanlık alanında değerlendirmeye kalksak bile öldürmeler, yalanlar, yağmalar, entrikalar arasında boğulup kalırız Tarihin bir yaprağını okuyan hepsini okumuş demektir Erdem, bir düşünce olarak, evren düzenine aykırıdır
Yaşama irâdesi açısından erdemi aramak boşunadır, çünkü onu böylesine bir boğuşma içinde bulamayız Ölçüler, kendini yenme çabaları, çalışma sevgisi, incelmiş bir bencillikten başka bir şey değildir Bu incelmiş bencilliğe (splendida vitia) erdem adını vermekle yetinmeliyiz

Erdem denmeye değer tek eğilim, acımak'tır
Acımaktan başka erdem adına bürünen bütün değerlerin gizli amacı, yaşama ve var olma isteğidir Acımak, her türlü bencil tutkunun dışında bir eğilimdir Gülmek ve ağlamak gibi acımak da insana özgüdür Madenler gülmez, bitkiler ağlamaz, hayvanlar acımaz İnsan acır ve büsbütün mutsuz olur İşte erdemin insana kazandırdığı

Schopenhauer, acımak erdemini Budist töresinden almıştır

Budizmin töresel ilkesi acımak ve sevmektir Budist töresinin son sözü de vazgeçmedir Her türlü isteklerden, tutkulardan, gerektiğinde de yaşamaktan vazgeçme Bu vazgeçiş, Budisti sonsuz mutluluğa kavuşturmakta, nirvana'laştırmaktadır

Hiç doğmamış olmak, doğmuş olmaktan çok daha iyidir, diyor Schopenhauer

Var olmak, acı çekmek anlamını taşır Olumlu mutluluk sonsuz bir kuruntudur Olsa olsa olumsuz bir mutluluğa kavuşabilir insanlar, bu olumsuz mutluluk da acılarının kısa sürelerle azalmasından ibarettir Parmağınıza bir iğne batar, acı duyarsınız İğneyi çıkarır, acınızı dindirerek sevinirsiniz Mutluluğunuz bu kadarcıktır, daha çoğunu beklemeyin

Bin bir yeni bela sizleri hiçbir zaman rahat bırakmayacaktır O belaları birer birer yok 'etmeye çabalamakla geçecek ömrünüz Birini yok edince de, ardında ikincisinin sizi beklediğini düşünmeden, mutlu sanacaksınız kendinizi Bu yüzdendir ki cinsiyeti yaymak büyük bir kötülüktür Bilinciniz bu kötülüğün utancını taşır

Evlenmek, kendini yenmek gücünü gösteremeyenlere acımadan ötürü verilmiş bir izindir İsa'nın babasız doğuşunun ince anlamı da buradadır Çünkü İsa, böylesine utanç verici bir kötülüğü işleyen bir adamın oğlu olamazdı

Düşünce gücümüz, tutkularımızın, eğilimlerimizin boşluğunu anlamak içindir Bunu anladıktan sonra vazgeçmelere doğru yöneliriz İçimizde, çevremizdekilere karşı bir acımadır başlar Tüze (adalet) duygumuz gelişir

Schopenhauerin bu kötümserliği, şu sıralarda on yaşında bulunan Nietzsche'de doruklaşacak
*
Orhan Hançerlioğlu-Düşünce Tarihi


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.