|
|
Konu Araçları |
beydabanın, eserleri, hakkında, nelerdir |
Beydabanın Eserleri Nelerdir, Beydabanın Eserleri Hakkında |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Beydabanın Eserleri Nelerdir, Beydabanın Eserleri HakkındaBeydabanın Eserleri Nelerdir, Beydabanın Eserleri Hakkında Beydebanın eserleri:Kelile ve dimne, Ateş sıcaklığında dürüstlük sınavı, Bülbül ile bağcı, Nasihat-el külliye Hükümdarlar için hazırlanmış olan ah*lakla ilgili bir Hint masal kitabıdır Beydeba tarafindan kaleme alınmıştır Kelile ve Dimne ismi masalın iki baş kahramanı, yani iki çakal olan Kalilag ve Damnag’dan adını almıştır Bu masal kitabı öncelikle Sanskritçe’den Pehleviceye ve Pehleviceden Arapçaya tercüme edilmiştir Ardından Batı dillerine de çevrilen eser, hem Doğuda hem Batıda büyük bir rağbet görmüştür Hikâyeler Bin bir Gece Masalları’nda olduğu gibi iç içe girmiş çerçeve hikayelerden oluşur Pança-Tantra beş bölüm*le bir girişten müteşekkildir Her bölümde bir çerçeve hikaye, onun içinde de hikâyecikler, manzum hikmetler vardır Hikâ*yenin yazılış gayesi, Mehapur hükümdarının tembel üç şeh*zadesini adam etmektir Kelile ve Dimne bölümleri: I Bölüm: Dostluğun bozuluşu Kahramanlar: Kral Aslan, müşaviri boğa ve nedimleri iki çakal Doğu dillerine çevrilir*ken esere bu çakalların adı verilmiş: “Kelile ve Dimne” II Bölüm: Nasıl dost kazanılacağı hakkında III Bölüm: Savaş ve barış IV Bölüm: Kazandıklarımızın kaybı V Bölüm: Tedbirsizlik hakkında Kelile ve Dimne Özeti : Vaktin birinde Hindistan ülkesinde Debşelem Şah adın*da bir hükümdar yaşardı Halkı ve ülkesi için çalışmayı çok severdi Gecesini gündüzüne katardı Bu yüzden ülkesi geliş*tikçe gelişmişti Halkı da oldukça mutluydu Debleşem’in il*ginç bir özelliği vardı Çok çalışmanın yanı sıra eğlenceden de çok hoşlanırdı Günlerden bir gün, bir eğlence kurdurdu Yediler, içtiler Sofrada kuş sütü bile vardı Çalgıcılar türlü şarkılar çaldılar, söylediler Padişah eğlence bittikten sonra bazı bilgin ve dü*şünürleri huzuruna çağırttı Onlarla söyleşmek istedi Konu cömertliğin yararlarıydı Bilginler ve düşünürler eli açık olmak gerektiğini savundular Bu konuda çok ileri gitti*ler O denli övdüler ki cömerdi, padişah Debşelem heyecan*landı, bütün hazinelerinin kapısını açtırdı Ne varsa hazine*sinde halka dağıttı Yoksullar zengin oldu Zenginler daha da zenginleştiler Ülkede bir tek yoksul kalmadı Padişah Debşelem o gece bir rüya gördü Düşünde nur yüzlü bir ihtiyar Debşelem’e şöyle diyordu: – Ey yüce padişah, hazineni Allah yolunda halka dağıt*tın Bundan Allah çok hoşnut kaldı Ve seni ödüllendirecek Sabah kalkar kalkmaz atına bin Doğuya doğru git Orada se*ni bir hazine bekliyor Dünyanın bütün hazinelerinden daha büyük bir armağandır bu sana Debşelem Şah sabah uyanır uyanmaz yola düştü Doğu*ya doğru yol almaya başladı Günlerce at sürdü Sonunda yüce bir dağa kavuştu Dağın eteğinde karanlık mı karanlık bir mağara gördü Önünde güleç yüzlü, ak sakallı bir ihtiyar oturuyordu Debşelem, ihtiyarın yanına gitti Hâlini hatırını sordu Gönlünü sevindirdi İhtiyar da padişaha derin, anlamlı sözler söyledi Tatlı bir söyleşi başladı aralarında Debşelem Şah, hazineyi unutmuştu Ayrılmak üzereyken yaşlı bilge, pa*dişaha seslendi: - Padişahım bu mağaranın çevresinde eşsiz bir hazine gizli Benim dünya malında gözüm yok Adamlarınıza emre*din, hazineyi buldurun Debşelem, ihtiyar bilgenin bu sözleri üzerine rüyasını anlattı İhtiyar bilgenin sözünü ettiği hazine, Debşelem’e düşünde vadedilen hazineydi Derhâl adam*larına haber gönderdi Geldiler, aramaya başladılar gömüyü Dört bir yandan kazıya başlandı Günlerce sürdü kazı So*nuçta altın, gümüş ve türlü mücevherlerden oluşan eşsiz bir hazine ortaya çıkarıldı En çok mücevher, mahzendeydi Mahzende ayrıca de*ğerli taşlarla süslü bir sandık da bulunmuştu Sandığın çelik*ten bir kilidi vardı Usta bir çilingir getirildi Sandık açıldı Mahfaza içinde bir hokka çıktı Hokkayı padişah Debşelem’e verdiler Padişah hokkayı açtı içinden beyaz renkte ipek bir levha çıktı Levhada İbranice yazılar vardı Padişah, İbranice bilmiyordu Yazıda neler olduğunu ancak bir çevirmen bu*lunduktan sonra anlayabildiler Tercüman levhadaki yazının anlamını şöyle özetledi: “Ben, hükümdar Hoşing Cihandar’ım Bu hazineyi Hin431 distanlı büyük hükümdar Debşelem Ray için gömdürdüm Ona hazineye sahip olacağı düşünde bildirilecek Hazineyle birlikte ona bir de vasiyet bırakıyorum Bu öğütleri dikkatle okusun Mücevherlere kalbini bağlamasın Dünyada her şey gelip geçicidir Üzerinde fena damgası olan hiçbir şeye bağ*lanmamak gerekir Bir gün insanı bırakır gider O bizi bırak*madan biz kalbimizden onu söküp atmalıyız Bu vasiyetteki gerçeklere bağlanananlar dünya durdukça saygıyla anılırlar” Vasiyetname on dört bölümden oluşuyordu Debşelem ve çevresindekiler çevirmenin okuduklarını ilgiyle dinliyor*lardı Tercüman okumayı sürdürdü Padişah Debşelem ilgiy*le dinliyordu Vasiyet, dinleyenleri çok etkilemişti Yazıyı çevi*ren adam, bu öğütlerin bir eki olduğunu söyledi Onu da di*limize çevir, dediler Tercüman vasiyetin ekini de okudu: - Bu öğütleri daha iyi anlatmak için on dört tane öykü vardı Eğer hükümdar Debşelem onları da öğrenmek istiyor*sa, Serendip Dağı’na gitmelidir Debşelem Şah: Çok ilginç, dedi Derin bir düşünceye daldı Öğütler kendisini çok etkile*mişti Mağaradan çıkan hazinenin hepsini halka dağıttı Ken*disine hiçbir şey kalmamıştı Serendip Dağı’nı düşünüyordu Levhada yazılanların ne anlama geldiğini tam olarak kavra*mayı çok istiyordu O hikâyeler… Onları mutlaka öğrenmeliy*di Yola çıkmak istediğini açıkladı Bu konuda vezirlerinin düşüncelerini öğrenmek istedi Onları çağırttı Düşüncelerini sordu Vezirler, bu konuda karar verebilmek için bir gün süre istediler Padişah izin verdi |
Beydabanın Eserleri Nelerdir, Beydabanın Eserleri Hakkında |
10-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Beydabanın Eserleri Nelerdir, Beydabanın Eserleri HakkındaErtesi gün vezirler tekrar huzura geldiler Başvezir söz aldı Padişahım, dedi, vasiyetteki öğütleri daha iyi anlamak güzel bir şey, bunun için de Serendip Dağı’na yolculuk yap*manız gerekecek Çileli bir yolculuk olacak bu Doğrusu gön*lümüz razı değil Vezir konuşurken padişahın zihninde hep Serendip Dağı vardı O öyküleri öğrenmek istiyordu Başvezir ilginç bir öneride bulundu: - Eğer uygun görürseniz, İki Güvercin hikâyesini size an*latayım Konuyla ilgisi olduğunu sanıyorum Padişah, vezire öyküyü anlatması için izin verdi Başve*zir İki Güvercin hikâyesini anlatmaya başladı Ayı İle Dost Olan Bahçıvan Zamanın evvelinde, mekânın bir yerinde yalnız mı yal*nız, mutsuz mu mutsuz bir bahçıvan yaşarmış Hayatta kimi kimsesi yokmuş adamcağızın Bütün ömrünü, bağı bahçesi için harcamış gitmiş Günün birinde yalnızlık tak etmiş canı*na Gitmiş sabah erkenden bahçesine İki elinin arasına almış başını, düşmüş yalnızlıktan kurtulma tasasına “Şimdiye dek bütün gücümü, enerjimi bu bahçeye har*cadım Çeşit çeşit meyveler, çiçekler yetiştirdim Yalancı bir cennet yaptım bağımı Fakat ne oldu sonunda? Mutsuzluğu*ma çare oldu mu bu güllük gülistanlık bahçe?” diyerek tasalı tasalı düşünmüş “Olmaz!” demiş içinden bir ses, “Yalnızlık çekilmez, cen*nette bile!” bahçıvanı almış bir tasa Mutlaka bu yalnızlıktan kurtulacak Kötü dahi olsa beraberlikle bölecek yalnızlığını Ne yapmalı, ne etmeli, bilmem ki nereye gitmeli, diye düşü*nürken bakışları, karşıda yükselen yüce dağa çevrilmiş ansı*zın Nasıl olduğunu bilmeden, kendisini dağa doğru giderken bulmuş “Nasıl olsa sonuçta beni yalnızlıktan kurtaracak bir eş bulurum” ümidiyle yola koyulmuş Bir de dönüp bakmış ki arkasına bağı bahçesi görünmüyor Dağın eteklerine vardı*ğında bahçıvan, içindeki yalnızlık daha da artmış Bir süre ara vermiş yolculuğuna, yanında getirdiği azık torbasını çözüp sofrasını yapmış, karnını doyurmaya koyul*muş Derken, çok geçmemiş aradan, sevimli bir ayı görün*müş ağaçların arasından Tıpış tıpış gelip adamın sofrasına kurulmuş Bahçıvanın dili tutulmuş Ne diyeceğini şaşırmış Ayı ile birlikte paylaşmış azığını Bir müddet sessizce otur*muşlar Bahçıvan kalkıp gidecek olmuş Ayı, konuşmuş: - Nereden geliyor, nereye gidiyorsun? Şaşırmış adam “Ayı konuşur mu?” diye zihninden geçen düşünceyi bir tarafa itip: - Uzaktan geliyorum, dağa gidiyorum, demiş - Ne yapacaksın dağda? “Allah Allah, sorgu meleği sanki!” diye düşünmüş adam, ayı için: - Yıllardır yalnız yaşadım Artık canıma tak etti Bir arka*daş bulmaya gidiyorum, demiş Ayının yarasına parmak basmış sanki, hop oturmuş hop kalkmış hayvancağız Bahçıvan bakmış, ayının gözünden yaşlar süzülüyor - Yahu niye ağlıyorsun, diye sormuş - Benim de, demiş ayı, derdim aynı Ben de yalnızım, ovada bir arkadaş bulurum ümidiyle ben de dağdan geliyor*dum Adam düşünceye dalmış bir zaman, sonra aklına ilginç bir fikir gelmiş: -Ne dersin, bizi kader buluşturdu galiba, gel arkadaş olalım Ayı da sevinçle kabul etmiş bu öneriyi Ve birlikte dönmüşler bahçıvanın çiftliğine Günler yel gibi akıp gider*ken… Bahçıvanın mutluluğu bir ölçüde de olsa yerine gelmiş*ken… Hiç olmaz bir şey olmuş Bahçıvan uyuduğu zaman, ayı, üzerine konan sinekleri kovalarmış Yine bir gün bu işi yaparken bakmış ki sinekler bir türlü kaçmıyor Yerden kap*tığı bir kayayı, bahçıvanın sinek üşüşen alnına indirivermiş Ayı ne yaptığını bilir mi? Adamcağız böylece göçüp git*miş öteki dünyaya Kehle, bu hikâye ile arkadaşına hainlerle kurulacak dost*lukların sonunda zararlı olacağını anlatmak istemişti Kurnaz çakal Dimne, bunu anlamıştı -Yani dedi Kelile’ye sen de çok safsın Ben, efendime kötülük etmek ister miyim hiç? - Bak Dimne, dedi Kelile; beni kandıramazsın Alnımda enayi yazıyor mu bir bak bakalım Aldanıyor görünebilirim, fakat asla kolay kolay oyuna gelmem Tıpkı akıllı tacir gibi - Akıllı tacir mi, o da kim, diye sordu Dimne Kelile, anlaşılan yeni bir masal daha anlatacaktı arka*daşına - Dinle, dedi Kelile, iyi dinle, sana kurnaz bir tacirin öyküsünü anlatacağım Sabırlı Yılan Vaktiyle bir yılan yaşlanmış, kurbağa avlayamaz olmuş*tu Öteden beri kurbağa dışında bir şey yemeyen hayvan, açlıktan neredeyse ölecek bir duruma gelmişti Kurbağa eti ve kurbağa kanı Bundan başka hiçbir şey yılanın iştahını çek*miyordu Günlerce düşündü taşındı Bir çare bulmak için açlığına, bin bir türlü plan kurdu aklınca Sonunda kurnaz kurnaz gülümsedi Aklına ilginç bir fikir gelmşti “En çıkar yol bu” diye düşündü Kalkıp kurbağalar padişahının huzuruna vardı Önce yılanı görünce ürktü padişah - Korkmayınız efendim, dedi yılan, benden size zarar gelmez Kurbağaların hükümdarı şaşırdı Nasıl olurdu, ezeli düşmanıydı yılan onların - Ben, dedi, artık yaşlandım, geri kalan ömrümü size hiz*met ederek geçirmek istiyorum Herkes şaşkınlık içindeydi Yılan: - Hayret ettiniz farkındayım Fakat size öykümü anlatın*ca bana hak vereceksiniz Günün birinde bir kurbağanın peşine düşmüştüm A-mansız bir şekilde izlerken, kaybettim onu Dervişin evine gir*mişti Ben de arkasından içeri daldım Ağzıma yumuşak bir şey dokundu Hemen ısırdım meğer dervişin küçük çocuğu*nun ayağı olmasın mı! Adam beni farketti Kaçmaya çalışır*ken etkili bir tılsım yaparak yakaladı “Sana…” dedi “Aklını başına getirecek bir ceza vereceğim Bundan böyle, kurbağa*lara binek olarak hizmet edeceksin Eğer kaytarırsan, tekrar sihir yaparak yakalar, bu kez öldürürüm seni” Ben de bunun üzerine derhâl buraya geldim Artık emrinizdeyim Nereye is*terseniz oraya taşırım sizi Yılanın bu kurnaz öyküsüne kurbağalar kandı Zavallı padişah, bundan böyle nereye giderse yılanla gider oldu Bir anda çabucak gezmeleri çok sevindirmişti onları Yılan bir şey yemiyordu bu sırada İyice zayıflamıştı Padişah: -Yahu açlıktan ölecek bir duruma geldin Niçin bir şey yemiyorsun, diye sordu Yılan kendisini açındırarak: -Efendimiz, dedi, kurbağadan başka bir şey yiyemem ben Dervişe, sizin hizmetinizde olacağıma dair söz verdim Bu durumda kurbağa da avlayamıyorum Yapacağım bir şey yok Kurbağaların padişahı yılana acıdı: - Ölmek üzerek olan kurbağaları sana vereceğim, dedi Ve o günden sonra sadece ölmek üzere olanları değil, sağlıklı kur*bağalardan da birer ikişer armağan etmeye başladı yılana |
|