Sözlük Ve Türk Sözlükçülüğü Üzerine |
10-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sözlük Ve Türk Sözlükçülüğü ÜzerineSözlük ve Türk Sözlükçülüğü Üzerine SÖZLÜK VE TÜRK SÖZLÜKÇÜLÜĞÜ ÜZERİNE Dilin, dillerin nasıl ortaya çıktığı konusundaki kuramları bir yana koyarak diyebiliriz ki insan, dilin içine doğar Onu öteki yaratıklardan ayıran en belirgin özellik dildir Dil, konuşmaya, anlaşmaya yarar İnsanlar arasında bir iletişim aracıdır İnsanın toplum olarak örgütlenmesinde, ulus olmasında dil, bir kültür aktarıcısı olur O dili konuşan insan topluluğunun çeşitli özelliklerini, yaşayışını, inançlarını, geleneklerini vb aktarır İnsanın ve dolayısıyla toplumun düşünce ve duygu evreni, dil ile yansır Alman düşünürü Wilhelm Humbolt, "Bir ulusun gerçek yurdu, dilidir Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilebilir" der Demek ki dil, yalnızca bir anlaşma aracı değil, bir var olma biçimidir de Konuşma, dili kullanma olayıdır Konuşma, anlamlı ses birleşimlerinden kurulu sözcüklerle oluşur Yazı olmasaydı bu anlamlı ses birleşimleri yine sözcük olurdu ama insan onu belki de ancak bir kuşağa aktarabilirdi, daha sonraki kuşaklara aktarmada başarılı olamazdı Yazı, insan dilinin ölümsüzleşmesini sağlamıştır Bugün "ölü dil" denilen diller bile yazılı metinlerinden çözülüyor ve onu bir zamanlar konuşmuş, yazmış ulusu tanımamızı sağlıyor Yazı, birtakım imlerdir, düşünceyi saptamaya yarayan imler düzenidir Bu imler, sözcükleri ve onlardan oluşan tümceyi saptar Dilin en küçük ama en önemli öğesi "sözcük"tür Sözcük, bir ya da birden çok seslemden (heceden) oluşan, tümce kurmaya yarayan ve tümce kuruluşunda özel bir görevi olan bir dil öğesidir Bir nesnenin, bir duygunun ya da düşüncenin insan anlığındaki (zihnindeki) soyut ve genel tasarımı, anlamıdır Ortak özellikler taşıyan bir dizi olguya ya da nesneye ilişkin genel nitelikli bir anlam içeren, dilsel kökenli her türlü simgesel tasarımdır, anlıksal (zihinsel) imgedir Söz ise, bir duyguyu, düşünceyi eksiksiz bir biçimde anlatan sözcük ya da sözcük dizisidir Dilbilgisi yönünden, tümcedir Sözcük, dilbilgisinde söz bölüklerine ayrılarak, ad, sıfat, eylem, belirteç, adıl, ilgeç, bağlaç, ünlem gibi türlere ayrılarak ele alınır Dilbilgisi sözcük türlerini ayrıntılarıyla işler Sözcüğü, kavramı tanımlama yönündense, sözlükler hazırlanır Sözlük, bir dilin genellikle bütün sözcüklerini, deyimlerini ya da belli bir alandaki sözcüklerini ya da belli bir çağda kullanılmış olan sözcük ve deyimlerini abece sırasıyla vererek anlamlarını açıklayan ya da başka bir dildeki karşılıklarını veren bir yapıttır Bir dilin büyüklü küçüklü pek çok sözlüğü yapılır Her biri ayrı bir gereksinimi karşılar Anlamını bilmediğimiz sözcükler için onlara bakarız Bir sözcük için kimi zaman birkaç sözlüğe birden bakmak gereğini duyarız Dili bütünüyle veren bir sözlük, hemen hemen hiçbir dilde ortaya konulamamıştır Hiçbir dil tek bir sözlükle bütünüyle verilemez Çünkü dil olduğu gibi kalmaz, değişir Dil her zaman yeni sözcükler, sözcüklerse her zaman yeni anlamlar kazanabilir Kimi sözcükler dilden düşer, kimi sözcüklerin kimi anlamları yetersiz kalır Onun için, her zaman yeni yeni sözlükler ortaya konur Sözlükçülük, bugün dilbilimin her alanından, anlambilimden, yapıbilimden, kökenbilimden, anlatımbilimden, sesbilimden, dilbilgisinden yararlanıyor Sözcükleri yapısal olarak inceleyen sözcükbilimden yararlanıyor Sözlüklerin hazırlanmasında tutulacak yolları, yöntemleri konu alan, saptayan bir dilbilim dalı olan sözlükbilimden yararlanıyor Sözlükçülük bütün bu bilimlerin verilerini kullanan bir alandır Ülkemizde olmasa bile, kimi ülkelerin üniversitelerinde sözlükbilim çalışmaları olduğunu biliyoruz Sözlükçülük, ülkemizde bir "gönül işi" olarak sürüp gelmiştir, sürüp gidiyor En eski sözlüğümüz ve kuşkusuz bir "dil anıtı" olan Divanü Lûgat_it_Türk'ten beri, Türk dilinin sözlüğüyle uğraşanlar hep bu işe gönül vermiş kimseler olmuştur Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'na gelinceye değin bu böyle olmuştur Gerçekte, yakından biliyoruz ki, bilimsellik gözden uzak tutulmamakla birlikte, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nda da sözlük işi bir gönül işi olarak yapılırdı Ancak, yine de, o zamanki Türk Dil Kurumu'nu sözlükçülükte bir "okul" olarak görmek gerekir Çünkü eski Türk Dil Kurumu'nda sözlükler bilgili ve yöntemli çalışmalarla ortaya konurdu Sözlükler için bir sınır yoktur, her alanda sözlük yapılabilir Dili genel olarak vermek isteyen sözlükler yanında belli bir bilim, sanat ya da uğraş alanının sözlüğü hazırlanabilir Bunlara "terim sözlükleri" diyoruz Atasözleri için, deyimler için, argo için sözlükler düzenlenebildiği gibi, anlamdaşlar ve karşıt anlamlı sözcüklerin de sözlüğü yapılabilir Dilin belli dönemlerinin, örneğin Osmanlıcanın ya da öz Türkçenin sözlüğü düzenlenebilir Divan şiirinin olduğu gibi, bir yazarın da sözlüğü oluşturulabilir Karşılıklar sözlüğü, kavramlar sözlüğü, kültür sözlüğü gibi sözlükler yapılabilir Öğrenciler için sözlükler hazırlanabilir Türkçe sözlükleri tarihsel yönden düşündüğümüzde, ilk sözlüğümüz olan, Kâşgarlı Mahmut ustanın Divanü Lûgat_it_Türk‘ü Türk dili için değerini her zaman koruyacaktır Onun, Araplara Türkçe öğretmek için hazırlanmış olduğu bilinir Divan, yaklaşık yedi bin beş yüz sözcüğü ele alır Türkçenin XI yüzyıldaki durumunu ondan öğreniyoruz Türkçe, birçok kollara ayrılan büyük bir dildir O çağdan bu yana, her kol kendine göre gelişmiş, hem de birbirinden iyice uzaklaşacak ölçüde değişmiştir Onun için tek bir Türkçeden söz edemiyoruz Bugün biz,Türkçe deyince genellikle "Türkiye Türkçesi"ni anlatmak isteriz Hazırladığımız sözlüklere "Türkçe Sözlük" dememiz bu yüzdendir Divanü Lûgat_it_Türk'ün Araplara Türkçe öğretmek ereğiyle hazırlanması örneğinde olduğu gibi, sözlükler belli ereklerle hazırlanır Sözvarlığı, sözlüğün hazırlanış ereğine göre değişir Dili tümüyle kapsamak için hazırlanan bir sözlüğün oylumuyla yalnızca ilkokul öğrencilerine yararlı olmak için hazırlanmış bir sözlüğün oylumu bir tutulamaz Salt oylum yönünden değil, sözlüğün hazırlanış amacına göre birçok yönden ayrımlar söz konusudur Örneğin, birçok ciltten oluşan ansiklopodilerin de bir tür sözlük olduğunu unutmamalıyız Türkçe sözlükler tarihine baktığımızda, Divanü Lûgat_it_Türk'le başlayan sözlükçülük Çağatayca, Kıpçakça ve Osmanlıca olarak beliriyor Çağatayca ilk sözlüğün de Divanü Lûgat_it_Türk'le çağdaş olduğu görülüyor Arapça, Farsça, Türkçe ve Moğolca düzenlenmiş olan bu sözlük Mukaddimet_ül_Edep yani "yazına giriş" adını taşıyordu XIII yüzyılın sonlarında hazırlandığı sanılan Codex Cumanicus (Kumanca Metinler Kitabı) da Kıpçakça sözlüklerin en önemlilerindendir XIV yüzyılda yazıldığı bilinen Et_Tuhfetüz_Zekiye fi Lûgat_it_Türkiye (Türk Dili Konusunda Zekâ Hediyesi) de önemli bir sözlüktür Çağatayca sözlüklerin genellikle yazın dilini, Ali Şir Nevai'nin kullandığı Çağataycayı yansıtmak ereğini gütmüş olduğu anlaşılıyor Bu sözlüklerde Arapça ve Farsçaya yer verilmediği görülüyor Bu sözlükler Azerbaycan'da, İran'da, kimileri de Hindistan'da yazılmıştır Bunların en ünlüsü, yazarı bilinmeyen, XVI yüzyılda yazılmış olan Abuşka'dır Şeyh Süleyman Efendi'nin XIX yüzyılda yazdığı Lûgat_i Çağatay (Çağatay Sözlüğü) de önemli bir yapıttır Türkiye'de basımevinin kuruluşundan önceki dönemlerde hazırlanmış olan sözlükler genellikle Arapça, Farsça öğretmek için düzenlenmiştir Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan ilk Türk basımevinin bastığı ilk kitap iki ciltlik bir sözlüktü, Lûgat_i Vankulu adını taşıyordu (l729), Vankulu Mehmet Efendi, sözlüğü Cevheri'nin Sıhah 'ından çevrimişti Daha sonraki sözlükler arasında Şeyhülislam Esad Efendi'nin Lehcet_ül_Lûgat (1795), Mütercim Asım'ın Farsçadan Türkçeye çevirdiği Burhan_ı Katı (1791) ve Arapçadan çevirdiği Kamusü'l_Muhit (1805) ünlüdür Ama bunlar, gerçek anlamıyla Türkçe sözlükler değildir Daha sonra Türkçe sözlüklerin de yavaş yavaş hazırlanmakta olduğu görülür ve bunlar arasında Ahmet Vefik Paşa'nın Lehçe_i Osmani adlı iki ciltlik sözlüğü (1876), Muallim Naci'nin Lûgat-i Naci (1890), Mehmed Selâhi'nin Kamus_i Osmani (1896) ve elbette Şemsettin Sami'nin Kamus_ı Türki (1899) adlı yapıtları dil ve sözlükçülük tarihi yönünden önemlidir Bunların hepsi de Arap yazısıyladır Türk sözlükçülüğü, böyle denilebilirse, cumhuriyetle gelişmiştir Latin kökenli yeni Türk abecesiyle hazırlanan sözlükler, Türkçenin gereksinimini daha iyi karşılar olmuştur Cumhuriyetle başlayan dönemde Hüseyin Kâzım Kardi'nin 4 ciltlik Büyük Türk Lûgati (1927-1945), İbrahim Alâeddin Gövsa'nın Yeni Türkçe Lûgat (1930), Midhat Sadullah Sander'in Resimli Yeni Türkçe Lûgat (1930), Mehmet Ali Ağakay'ın Türkçe Sözlük (1945) (bu sözlükTürk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünün temelidir), Ferit Devellioğlu'nun Osmanlıca_Türkçe Ansiklopedik Lûgat (1962) adlı yapıtlarını ve elbette Türk Dil Kurumu'nun 2 ciltlik Türkçe Sözlük'ünü (1983) sayabiliriz Türk Dil Kurumu'nun 12 ciltlik Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1963-1982) ve 8 ciltlik Tarama Sözlüğü (1962-1977) adlı sözlükleri de Türk dili için birer anıt değerindedir Mustafa Nihat Özön'ün Resimli büyük Türk Dili Sözlüğü (1971), Pars Tuğlacı'nın hazırladığı 3 ciltlik Okyanus, 20 Yüzyıl Ansiklopedik Türkçe Sözlük (1971-74) ve Kemal Demiray'ın düzenlediği Temel Türkçe Sözlük (1982) de anılması gereken genel sözlüklerdendir Benim hazırlamış olduğum Öz Türkçe Sözlük (1966) ile Orhan Hançerlioğlu'nun Türk Dili Sözlüğü (1992) adlı yapıtını Türkçenin bir döneminin, öz Türkçenin sözlükleri olarak görmek gerekir Hançerlioğlu'nun ansiklopedik nitelikli birçok sözlüğünü de burada anmadan geçemeyiz Türk Dil Kurumu'nca uzmanlarına hazırlatılarak yayımlanmış olan çeşitli alanlardaki terim sözlükleri de vardır Bunlar da belli bir gereksinimi karşılar Benim hazırladığım Arkadaş Türkçe Sözlük (1994) ve onun daha büyüğü Türkçe Sözlük (1995) ise son yıllarda yayımlanmış Türkçe sözlüklerin en gelişmişidir Bu arada büyüklü küçüklü pek çok yabancı dil sözlükleri de hazırlanıp kullanıma sunulmuştur Onları unutmuş değilim Şu var ki genel bir anımsatma olan bu birkaç satırla Türkiye'de ortaya konulmuş sözlüklerin tümünü anmam, onları bir bir saymam olanaksızdır (İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni, Mart 1977) |
|