Kısa Anı Örnekleri |
10-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kısa Anı ÖrnekleriKısa Anı Örnekleri Anı Örneği Bir gün Şay adında bir yer vardı Yengemler , halamlar , ailece çay gitmiştik Orada biz deniz girerken halamlar koyun kesiyorlardı Hasret halam fotoğraf çekiyordu Denizden çıktığımızda taşların üstüne oturup konuşuyorduk sonra halamın elinde balık gördüm Yanına gittim Balığa baktım Ama doğru düzgün görememiştim Çünkü ikide bir de suyas koyuyordu Halama dedim ki : - Az elime verebilir misin ? - Tamam al ama baktıktan sonra annenlere ver dedl - Tamam dedim Baktıktan sonra annemlere gösterdimOnlar da baktıktan sonra yemek hazırladılarYemeğimizi yedikten sonra eve döndük O günü hiç unutmadım Atatürk ile ilgili anı örneği : "1935 senesinde idi Atatürk'ün Çanakkale'ye geleceği rivayetleri dolaşıyordu O zamanlar dünyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, memleketimizin de bazı bölgelerinde Yahudiler aleyhinde bir hareket ve ayaklanma baş göstermişti Bu hal karşısında bütün Museviler mallarını, mülklerini satarak yolculuğa hazırlanıyorlardı Bunlar, o zaman rivayet olduğuna göre Filistin'e gitmek istiyorlardı İşte bu sıralarda "Atatürk Çanakkale'ye geliyor!" dediler Çok sevindim Çünkü Atatürk'ü daha önce hiç görmemiştim Heyecanla Atatürk'ün geleceği Balıkesir Caddesi'ne koşarak gittim Bütün Çanakkale halkı orada toplanmıştı Ben de bir kenara dikildim Bu esnada yanımda tesadüfen bulunan birkaç Yahudi'nin fısıltı ile pek hararetli olarak konuştuklarını gördüm Alakadar olmaya vakit kalmadan karşıdan birkaç otomobil göründü "Atatürk geliyor!" sözü yeniden ağızdan ağza dolaştı Halkın "Yaşa, Varol!" nidaları arasında Atatürk otomobilinden indi Alkışlar devam ediyor, o da halkın ortasında ilerliyordu Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu Tam bu esnada yanımda bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hararetli konuşan Yahudilerden biri, ileriye doğru yürüdü ve Atanın önüne atıldı Muhafızlar mani olmak istediler Atatürk: - Bırakın, gelsin! Dedi Bu Musevi vatandaş, Atatürk'ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak: - Paşam bizi kovuyorlar Biz ne yapacağız? Dedi Atatürk, bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı Buna rağmen sordu: - Sen kimsin? — Ben Paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto — Sizi kim kovuyor? Hükümet mi Kanun mu? Polis mi? Jandarma mı? Bana söyle? dedi Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi: - Hayır Paşam, halk kovuyor Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve: - Halk isterse beni de kovar, dedi ve yürüdü" 2Anı örneği YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi Dikkat ettim, Binbaşılar dâhil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, -bir gün önce olmuş gibi- hatırlıyordu O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu O anılar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu Anlatmalarında abartma yoktu Ama bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk Anlatışlarını şöyle bağladı: - İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir Şerefler de ortaktır Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti: - Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım Tarihin, zaferleri kendine mal eden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım 3Anı örneği TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı — Binbaşı mısınız? — Hayır — Albay mı? — Hayır — Korgeneral mi? - Hayır — Peki nesiniz? — Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de! HALİT AKÇATEPE " Tiyatrocu arkadaşlarla Ankara Gençlik Parkındaki bir çay bahçesinde oturuyorduk Bir yere telefon etmem gerektiği için ikide bir kalkıp karşıdaki genel telefona gidiyor fakat, telefondan ses gelmediği için tekrar gelip yerime oturuyordum Gide gele iyice yorulmuş ve sinirlenmiştim Sonunda garsona seslendim: - Kardeşim bir de sen baksana, şu telefondan bir ses geliyor mu ? - Peki Halit Ağabey, gidip bakayım Garson koştu telefonun yanına gitti, ahizeyi kaldırmadan, evet, hiç elini bile sürmeden telefona kulağını dayadı dinledi, dinledi, sonra oradan bana bağırdı: - Yoo, hiç ses gelmiyor ! " |
Kısa Anı Örnekleri |
10-21-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kısa Anı Örnekleri3 Anı örneği MUSTAFA ALABORA " Müjdat ( Gezen ) ve ben eşlerimizden ayrılmıştık Müjdat yalnız yaşıyordu Ben de bir müddet onun evinde kaldım İşte bu dönemde bir akşam ben mutfakta çoban salatası yaparken telefon çaldı Müjdat açtı, kısa bir konuşma yapıp kapattı ve yanıma geldi - Mustafa, salataya sakın soğan koyma! - Niye? - Şimdi tanımadığım bir kadın telefon etti, yanında bir kadın daha varmış, bize oturmaya gelmek istiyorlarmış İkimiz de bekardık ve iki tane tanımadığımız kadın kendilerinden coşmuş, gelmek istiyorlardı Eee, Müjdat haklıydı tabi, salataya soğan koymamak gerekirdi Neyse, kısa bir süre geçti Ben diğer yemeklerle ilgileniyorum Birden kapı çaldı Ben mutfakta olduğum için Müjdat kapıya gitti Ve kapıyı açar açmaz, bana ordan seslendi: - Mustafaa - Efendim? - Salataya soğan koyabilirsin! Haklıydı Müjdat, çünkü gelen kadınlar çok çirkindi! " Çankkale Savaşı Anıları En büyük bela sineklerdi Milyonlarca sinek vardı Siperin bir yanı kara bir kütleyle kaplıydı Açtığın her şey, örneğin bir teneke et, bir anda sineklerle örtülürdü Bir kutu reçel bulacak kadar talihliysen açtığında önce sinekler dalardı içine Sinekler ağzının çevresinde, yaralarının, çıbanlarının üzerindeydi Vücudunun bir yerini açtığında hemen sineklerle kaplanırdı Bu gerçek bir lanetti (Er Harold Broughton) Çanakkale Savaşı Anıları Ateşe başladıklarında ödüm patladı Şarapnel dolu gibi yağıyordu Hemen cepheye gitmemiz gerekiyordu ve orada kurşunlar gerçekten uçuşmaya başladı Korkmadığını söyleyen yalancıdır! George Washington başının üstünden uçuşan kurşun vızıltısından hoşlandığını söylemişti -ama o benim savaşımda değildi! (Deniz eri Joe Murray) Köy korkunç bir tuzaktı Her ev ve her köşebaşı keskin nişancılarla doluydu ve sokakta bir görünmek kafana kurşun yemek için yeterliydiO köyde çok asker ve subay kaybettik Düşman hiç görünmüyordu, görünen tek şey sadece bizimkilerin orada burada yere devrilmeleriydi Bir evde keskin nişancı ararken tabancamla bir Türk öldürdüm ama bu arada az daha, önce ben ölüyordum (Teğmen Guy Nightingale) Aramızda ve askerlerimiz içinde Balkan utancının tekrarını yaşamaktansa ölmeyi tercih etmeyecek tek kişi olduğuna inanmıyorum Eğer böyleleri varsa onları bir an önce biz kendi ellerimizle kurşuna dizelim (Mustafa Kemal) Türklerin içinde iriyarı biri vardı, neredeyse iki metrenin üstünde olmalıydı Bizimki de en az onun kadar iriydi Sanırım prestij için iri adamlarını seçmişlerdi İkisinde de beyaz bayraklar vardı ve ortada duruyorlardı Ben ölüleri gömenlerden biri değildim ama siperin kenarında oturdum ve bir süre sonra yanlarına gidip Türk’e sığır kavurması ikram ettim Gülemsedi, çok sevinmiş göründü ve o da bana ipe dizilmiş incir verdi Jacko adını verdiğimiz Türk askerlerinden ben de bizimkilerin hepsi de pek hoşlanmıştı Onun için kötü bir söz söylendiğini duymadım, temiz dövüşürlerdi ve dünyanın en cesur insanlarıydı En yoğun ateş karşısında bile durmazlardı, adeta fanatik insanlardı Onlarla ateşkeste karşılaştığımızda çok esaslı insanlar oldukları sonucuna vardık (Er Henry Barnes) |
|