Keşmir Sorununda Hindistanı Kim Destekler |
10-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Keşmir Sorununda Hindistanı Kim DesteklerKeşmir sorununda hindistanı kim destekler Dünyadaki sınır ve egemenlik sorunlarını sıraladığımızda, belki de en kanlı ve en çözümsüz bırakılan sorunlarının başında ‘Keşmir meselesi’ gelmektedir Pakistan ve Hindistan’ı dört defa savaş meydanlarında karşı karşıya getiren, üzerinde küresel çapta hesapların yapıldığı ancak çözümü noktasında yeterince istekli davranılmayan Keşmir sorunu, kanayan bir yara olmaya devam etmektedir Eski ABD Başkanlarından Bill Clinton görev yaptığı dönemde Keşmir’den bahsederken burası için ‘dünyanın en tehlikeli bölgesi’ tabirini kullanması boşuna değildir Her yıl yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, zaman zaman intihar saldırılarının ya da bombalama eylemlerinin görüldüğü, devlet güçlerinin aşırı güç kullandığı ve halkın baskı altında tutulduğu Cammu-Keşmir, daha geniş düzlemde bir Müslüman-Hindu gerginliğine de sebep olmaktadır Ülke olarak dost ve kardeş bildiğimiz Pakistan’ın, ticari ve tarihsel ilişkilere sahip olduğumuz Hindistan’ın 60 yıldır çözüm bulamadığı Keşmir sorunu hakkında bilgisiz ve ilgisiz kaldığımız açıktır Coğrafi anlamda bize Batı Avrupa kadar uzak olan bu bölgeyi tanımadan, sorunlarını ve hassasiyetlerini bilmeden, Güney Doğu Asya’ya yönelik etkili bir dış politika geliştirilmesi mümkün değildir Bu makalede, Keşmir sorununun arka planı, tarihsel süreci, dinamikleri, etkileri, bölgesel ve küresel aktörlerin meseleye bakış açısı ile muhtemel bir çözüme giderken atılması gereken adımlar hakkında kısa bir değerlendirmede bulunulacaktır Bölünmeye Kadar Keşmir Keşmir, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Çin Halk Cumhuriyeti ile sınırdaş bir bölgedir Dünyanın en yüksek sıradağları olan Himalayalara sırtını vermiş olan coğrafyada verimli ve tarıma elverişli topraklar ile yer altı ve yer üstü zenginlikleri bulunmaktadır Dünyadaki ülkelerin üçte birinden daha büyük olan Keşmir’in yüzölçümü 380 bin kilometre kareye yakındır 14 yüzyıla kadar Hindu egemenliğinde kalan Keşmir, 1339 yılında Türk kökenli Şah Mirza tarafından fethedilmiş ve bu tarihten itibaren 19 yüzyıla kadar Hindistan’ın diğer bölgeleriyle birlikte, Müslümanların hâkimiyetine geçmiştir Bu tarihten sonra Keşmir’i ve Hindistan’ın tümünü etkileyen iki önemli hadise yaşanmıştır Bunların ilki, 1819 yılında Pencab’ın Sih kralı Ranjit Singh’in Keşmir’i ele geçirmesidir Sadece Keşmir değil Hinduların yoğun olduğu Cammu ve Budist ahalinin yoğun olduğu Ladhak da bu prensliğin sınırları içine katılmıştır Diğer önemli hadise ise, 17 yüzyıldan itibaren Doğu Hindistan şirketi aracılığıyla Hindistan’ın yer altı ve yerüstü zenginliklerini tekeline alan İngiltere’nin, 1858 yılında Hindistan’da İngiliz idaresini resmen kurmasıdır Bu tarihten sonra İngiliz kolonisi haline gelen Hindistan toprağı ve idaresi doğrudan İngiliz hükümetine geçmiştir Bunu sağlarken kendi denetim ve kontrolü altında olmak kaydıyla yerel prensliklerle de anlaşma yolunu benimseyen İngilizler, Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu Keşmir’i, Sih prensin yönetimine bırakmıştır II Dünya savaşında maddi ve manevi olarak yorgun düşen İngilizler, bağımsızlık ateşinin yakıldığı, diğer taraftan Müslüman-Hindu çatışmalarının başladığı Hindistan’ı ellerinde tutamayacaklarını anlamışlar ve 1947 yılında Hindistan Bağımsızlık Bildirgesini kabul etmişlerdir Bu tanımadan sonra Hindistan topraklarında Pakistan ve Hindistan adıyla iki ayrı devlet kurulmuştur İngiliz genel valilik ofisleri ise, bu devletlerin anayasaları hazırlanıp yürürlüğe girene kadar mevcudiyetini devam ettirmiştir Bölünmeyle Doğan Keşmir Sorunu Hindistan’ın ikiye bölünmesi öncesinde ülkede tartışmalar yaşanmıştır Muhammed Ali Cinnah’ın liderliğindeki Müslüman Hindistanlılar, Müslümanların kendi yönetimlerini kurmaları ve Hindistan’ın geri kalanından ayrılması ve Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerin de bu yeni kurulacak idarenin bayrağı altında toplanması gerektiğini savunmuştur Milliyetçi Hindular da ayrılık fikrini destekleyenler arasındaydı Mahatma Gandi ve birlikten yana olanlar ise, kültür, dil, din farklılıklarının Hindistan’ı ayrıştıran değil zenginleştiren ve güçlendiren temel unsurlar olduğunda ısrar etmiştir Zaman zaman silahlı çatışmalara da sebep olan bu tartışma, İngilizlerin de ağırlığını koymasıyla bölünmeden yana bir kararın alınmasıyla neticelenmiştir Bu çerçevede Hindistan, 1947 yılında Hindistan ve Pakistan olarak ikiye ayrılmıştır Bu kararın uygulanmasında Müslümanların çoğunlukta olduğu yerler Pakistan’a, diğer yerler de Hindistan’a bırakılmıştır Bölünme nedeniyle yeni çizilen sınırlar arasında büyük insan hareketleri yaşanmıştır Bunun neticesinde yaklaşık 400 milyon insanın yaşadığı bu coğrafyada milyonlarca insan evsiz kalmış ve yüz binlercesi de göç yollarında hayatını kaybetmiştir Bölünmeden sonra Hindistan’ın nüfusu, yaklaşık onda biri Müslüman olmak üzere 345 milyona düşerken, 35 milyon nüfuslu yeni bir devlet olarak Pakistan tarih sahnesine çıkmıştır Bölünme prenslikleri de bu iki ülkeden birine katılmaya zorlamıştır Genellikle sorunsuz uygulanan bu tercihlere istisna olabilecek üç eyalet bulunmaktadır Bunlardan ilk ikisi Haydarabat ve Gujarat’tır Müslüman prenslerin yönettiği ancak halkının çoğunun Hindu olduğu bu eyaletlerde idareciler Pakistan’la birleşmek ya da bağımsız kalmak istedilerse de halkın ayaklanması ve baskısı nedeniyle Hindistan’da kalmaya rıza göstermişlerdir Üçüncü istisna ise halen çözülemeyen Cammu-Keşmir’dir Cammu-Keşmir’in Kaderi 1947 yılında yaşanan bu bölünme sancısı, Cammu-Keşmir’in nereye bağlanacağı sorusuyla daha çetrefilli bir hal almıştır O dönemde Cammu-Keşmir’in idaresini elinde bulunduran Hari Singh, bağımsız bir devletin başına geçebileceği düşüncesiyle Pakistan ya da Hindistan’dan yana tercihte bulunmama politikasını izlemiştir Bunu yaparken de idaresi altında bulunan ülke nüfusunun yüzde 80 itibariyle Müslüman olduğunu gerçeğini göz ardı etmiştir Müslüman ahalinin tepkisine sebep olan bu basiretsizlik ülkede ayaklanmaların çıkmasına neden olmuş ve ülkenin güney batısında Azad Keşmir adıyla Müslüman bir Hükümet kurulmuştur Ayaklanmanın Başkent Srinagar’ı da etkisi altına alacağından korkan prens, çareyi başkenti terk etmekte ve Hindistan’dan yardım talep etmekte bulmuştur Hindistan, Cammu-Keşmir’in kendisine katılması halinde ancak bu talebe olumlu cevap verebileceğini söyler Cammu-Keşmir prensinin Hindistan’a bu yönde yazılı garanti vermesinin ardından Hint ordusu isyan çıkan bölgelere sevk edilir Bunun üzerine Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Pakistan ordu birliklerini isyancılara katılmak üzere gönüllüler şeklinde Keşmir’e gönderir ve böylece iki ülke savaş meydanında karşı karşıya gelirler Keşmir’in Paylaşılamaması Bu savaşın neticesinde Keşmir, Hindistan ve Pakistan arasında fiili olarak ikiye bölünmüştür Pakistan’ın elinde kalan kısım Azad Keşmir, Hindistan’da kalan kısma ise Cammu-Keşmir olarak anılmıştır Diğer taraftan Çin, Hindistan’ın elinde kalan Keşmir topraklarından Aksai Çin buzullarını 1962 yılında işgal ederek sorunun küçük ortağı haline gelmiştir Ayrıca Pakistan’ın kendi kontrolündeki kuzey Keşmir’in bir kısmını 1963 yılında Çin’e devretmesi meseleyi daha da karmaşık bir hale getirmiştir Böylece Keşmir, bugün itibariyle yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si Çin’in kontrolünde olmak üzere 3 ülke arasında bölünmüş durumdadır Keşmir’in, Keşmirlilerin ve Pakistan’ın kabul etmediği bir şekilde bölünmesi, 64 yıldır devam eden çatışmaların, huzursuzluğun, savaşların, ayrılıkçı hareketlerin ve şiddetin kaynağı olduğunu düşündürmektedir |
Keşmir Sorununda Hindistanı Kim Destekler |
10-14-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Keşmir Sorununda Hindistanı Kim DesteklerKeşmir Üzerindeki Hak İddiaları Her iki ülkenin ileri sürdükleri hak iddiaları ve argümanlar 60 yıldır pek bir değişime uğramamıştır Hindistan’ın temel görüşü, 1947 yılında Hindistan’a katılan Keşmir’in bu tarihten itibaren bir Hindistan toprağı olduğu, Pakistan’ın Hindistan Keşmir’inde şiddeti ve ayrılıkçı hareketleri körükleyerek Hindistan’ı zayıflatmak istediği yönündedir Pakistan ise, bölünmede kabul edilen prensibe göre, Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir’in Pakistan’a bağlanması gerekirken ülkesini terk eden bir prensin verdiği yazılı taahhütle Hindistan’ın kontrolüne geçtiğini, bunun da hukuka uygun olmadığını ileri sürmekte; meseleyi 1947’deki bölünmenin tamamlanamayan kısmı olarak görmektedir Keşmir’le ilgili olarak her iki ülkenin de üzerinde anlaştığı tek husus ise bazı Keşmirli grupların savunmuş olduğu ‘Keşmir’in bağımsızlığı’ konusuna olumsuz yaklaşmalarıdır Keşmir için Yapılan Savaşlar Hindistan ve Pakistan arasında 1947, 1965, 1971 ve 1999 yılarında Keşmir yüzünden savaş çıkmıştır Ayrıca, 1962’de Hindistan ve Çin arasında yine Keşmir’i ilgilendiren bir savaş gerçekleşmiştir Başvurulan bu silahlı müdahale, sorunu çözmek yerine eklenen yeni boyutlarla daha da kronik bir hal almasına yol açmıştır 1947 savaşını BM Güvenlik Konseyi’nden 1949 yılında her iki tarafı da ateşkese çağıran bir kararın çıkmasıyla ilk savaş neticelenmiştir Kararda, bölgenin askerden arındırılması ve plebisit uygulanması istenmiştir Bu savaşın sonunda BM’nin arabuluculuğunda varılan ateşkes neticesinde, her iki ülke de askerlerini ateşkes hattının gerisine çekmiştir Ancak Keşmir halkına geleceğini tayin etme hakkını veren plebisit kararı, Hindistan tarafından bugüne kadar uygulamaya koyulmamıştır 1965’teki savaşta Pakistan, Keşmir’in Hindistan’da kalan kısmını 3 haftada ele geçirmiş olsa da araya giren Sovyetlerin arabuluculuğunda 1966 yılında Taşkent anlaşmasına varılmış ve bu anlaşmaya göre Pakistan ateşkes hattının gerisine çekilmiştir Yine anlaşmaya göre, tarafların Keşmir meselesini güç kullanmadan çözmeleri kabul edilmiştir 1971’de, o zamanlar Pakistan’ın bir parçası olan Bangladeş’in bağımsızlığı ile neticelenen diğer bir savaş yaşanmıştır Bu savaşta Bangladeş, Hindistan tarafından işgal edilmiştir Pakistan’ın yenilgisiyle neticelenen savaşın sonunda 1972 yılında imzalanan Simla anlaşmasıyla Pakistan, Hindistan’ın toprak bütünlüğüne ve bu ülkeyle arasındaki kontrol hattına saygı göstereceğini kabul etmiştir O güne kadar ateşkes hattı olarak anılan ve Keşmir’i Hindistan ve Pakistan arasında ikiye bölen sınır hattı bu anlaşmadan sonra Kontrol Hattı olarak anılmaya başlanmıştır Bugün kontrol hattında mayınlar döşeli ve Hindistan’ın inşa ettiği elektrikli tel örgüler kuruludur 1999 yılında General Pervez Müşerref’in komutasındaki Pakistan ordusu Cammu-Keşmir’deki Kargil tepelerini ele geçirmiştir 1 ay süren sıcak çatışmaların büyümesini engellemek amacıyla ABD devreye girmiş ve Pakistan’ı Kargil’den çıkmaya ikna etmiştir Bu hadiseden kısa bir süre sonra General Müşerref, Navaz Şerif hükümetine devirerek Pakistan’da iktidar koltuğuna oturmuştur Nükleer Savaş Tehlikesi Var mı? Nükleer silah denemesini 1974 yılında gerçekleştiren Hindistan, 1970 yılında tesis edilen uluslararası nükleer kontrol rejimini ihlal eden ilk ülke olmuştur ABD ve Avrupa tarafından kınanan bu hadise asıl etkiyi Pakistan üzerinde yapmış ve bu gelişmeyi kendisi için yaşamsal bir tehdit olarak algılayan İslamabat, 1972’de başlattığı nükleer silah programını hızlandırma kararı almıştır 1998 yılında Hindistan’ın yaptığı ikinci nükleer denemeye cevap niteliğinde Pakistan ilk nükleer silah denemesini bundan 2 hafta sonra gerçekleştirmiştir[2] Her iki ülkenin ordusu ve konvansiyonel silah kapasitesi kıyaslandığında Hindistan’ın bariz bir üstünlüğü bulunmaktadır Ancak nükleer silah, bu konvansiyonel üstünlüğün bir noktada anlamsızlaştığı bir merhaleyi ifade etmektedir İki ülke arasındaki gerginliğin arttığı ve orduların sınıra yığıldığı dönemlerde Pakistan liderlerinin ‘gerekirse nükleer silaha başvurabileceklerini’ ima eden beyanatları, bu durumu gözler önüne sermektedir Dolayısıyla, bu tür silahların karşı tarafı caydırıcı bir etkisi olduğu açıktır Ancak bu göreceli caydırıcılık, bu ülkeleri daha yüksek kabiliyetlerde nükleer silah üretme ve bu tür silahlara karşı savunma hattı oluşturma gibi büyük bütçeler gerektiren harcamalara yöneltmektedir Hindistan nükleer yakıt ve teknoloji konusunda son günlerde ABD ile stratejik ilişkiler geliştirirken, Pakistan da Çin’den nükleer reaktörler satın almaktadır Pakistan ve Çin’den kendisini hedef alabilecek nükleer füze saldırılarını durdurabilmek üzere Hindistan, ulusal bir füze savunma sistemi geliştirmiştir Hint ordusu bu alandaki çalışmalara ağırlık vermektedir İki ülkeyi, nükleer silahların kullanılmasına zorlayan kritik bir durumun vuku bulması en olumsuz ve istenmeyen bir senaryodur Bunun engellenmesi için iki ülke arasındaki kırılgan ilişkilerin mutlaka daha sağlam temellere oturtulması gereklidir |
|