Mevlâna Türbesi (Karatay) |
10-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlâna Türbesi (Karatay)Mevlâna Türbesi (Karatay)Mevlâna Türbesi 6500 m2’lik bir alan içerisinde yer almaktadır Aynı zamanda büyük bir külliye görünümündeki bu alana üç kapıdan girilmektedir Batı yönündeki Dervişhan Kapısı denilen kapıdan Mevlâna Müzesi’ne girilmektedir Mevlevi dervişlerinin bu kapının karşısında da türbe kapısı bulunmaktadır Avlunun ikinci kapısı güneyde olup, buna da Hamuşan Kapısı ismi verilmiştir Üçüncü kapı ise kuzeyde, dergâh şeyhine özel olan Çelebi Kapısıdır Hz Mevlana 17 Aralık 1273’te 66 yaşında iken karaciğer rahatsızlığından ölmüştür Mevlâna Gül Bahçesi denilen bugünkü türbenin bulunduğu yere gömülmüştür Mevlevi tarihlerine geçmiş bir bilgiye göre; Mevlâna’nın babası Sultan-ül Ulema hayatta iken Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat ile burada yürürken, “Buraya gelince torunlarımın kokusunu duyuyorum” demişti Bu söz üzerine Alâeddin Keykubat’da bu bahçeyi Sultan-ül Ulema’ya hediye etmiştir O zamanki geleneğe göre zenginler, devletin önde gelen kişileri mezarlık yerine kendi mülklerine gömülüyorlardı Sultan-ül Ulema öldüğü zaman buraya gömülmüş, etrafı duvarlarla çevrili türbesi de buraya yapılmıştı Hz Mevlana da öldüğü zaman babasının başucuna gömülmüştür Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır Selçuklu Emiri Süleyman Pervane’nin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veled’in birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274’te yapmıştır Mevlana’nın Türbesi Selçuklu döneminde yapılmış diğer türbelerle karşılaştırılamayacak özelliklere sahiptir Mevlana’nın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinan’a ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır Türbe kapısının ahşap iki kanadı Selçuklu üslubunda, geometrik ve rumi motifleri ile süslenmiştir Üzerine Sultan Veled’in “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlana’nın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbab’ül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belh’ten Konya’ya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır Sultan IIBeyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Bugünkü türbenin Anadolu’daki en yakın benzerleri Sivas’taki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehir’deki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi’dir Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m yüksekliğindedir Bu yüksekliği ile de XIII yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir Gövde taş bir kornişle sona erer Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Bey’in eseri olduğu sanılmaktadır Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Velet’in mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II Abdülhamit’in hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür Mevlana’nın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVIyüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulema’nın üzerine konulmuştur Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlana’ya ait beyitler, Divan-ı Kebir’den seçilmiş gazeller ile Mesnevi’den alınmış beyitler yazılıdır Yeşil Kubbe’nin batısında ve Mevlana’nın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlana’nın kızı Melike Hatun (1306), Mevlana’nın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlana’nın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettin’in kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır Mevlana’nın sandukasını Huzur’dan ayıran gümüş bir şebeke vardır Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Mani’nin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır Sultan II Selim aynı yere iki minareli bir cami eklemiştir Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır |
|