Ne Gözden İraksın, Ne Gönülden Uzaksın ... |
10-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ne Gözden İraksın, Ne Gönülden Uzaksın ...Ne Gözden Iraksın, Ne Gönülden Uzaksın Hakkında Ne Gözden Iraksın, Ne Gönülden Uzaksın KİM demişse demiş; “Gözden ırak olan, gönülden de uzak olurmuş” diye Kimin için söylenmiş, neden söylemişler bunu? Birileri için doğru olsa da bu söz, Senin için yalan yâ Resulallah Sen ne gözümüzden ırak, ne de gönlümüzden uzaksın Gönül evim Seninle, hatıranla dopdolu Ey uzaklarda zannedilen, Mekke’de, Medine’de aranan Şanlı Nebî Adınla ve hayatınla gönlümüzde yaşıyorsun Adını duyduğum ilk andan beri, o küçücük yüreğime sevgin güneş oldu, içime doğdu En başta anacığımın ve çevremdeki insanların, dillerinden düşmezdi adın Kimdin Sen, o adı dillerden hiç düşmeyen En güzel, en seçkin bir kelimeydin, saygıyla söylenirdin Mübarek adın anıldığında eller kalplere doğru ***ürülürdü Bir dua yükselirdi dillerden; "Allahümme salli ala seyyidina Muhammed" Küçüktüm, bilemezdim o zamanlar bu sırrı Büyüdüm, düştüm izinin, sırrının ardına Anlayanlar anlamışlardı, bütün esrarın anahtarının Sende olduğunu Düğümleri Sen çözebilirdin, şifreleri Sen açabilirdin ancak Kimdin Sen, adı dillerden hiç düşmeyen? Adın bile hayatın kadar nurdan bir alev olup, gönülleri tutuşturuyordu Kimdin? Nasıl biriydin ey Nebî? Bilemezdim o zamanlar Sonra, çok sonraları da Seni doğru dürüst anlatana pek rastlayamadık hayatımızda Fâni bir şahsiyet gibi geçiliyordun Yaptıklarının üstünde hiç durulmuyordu Hâlbuki o güzel adın vardı dilimizde, hayatımız kadar kıymetli Anlamasak da hissediyorduk Bu her şeyi anlatmaya yetiyordu ama gönlümüz daha fazlasını istiyordu Bulamıyorduk, öğrenemiyorduk bir türlü Nice insanlar çıkarıldı karşımıza Tarihler, kitaplar, birçok meşhur simalardan söz ediyordu uzun uzun ama Sen yoktun onların arasında Nice maharetli eller, nice bin ustalıkla bir yerlere atıvermişlerdi Seni Tarihin tozlu sayfalarında unutturulmaya çalışılıyordun Onlar gizledikçe aklım ve kalbim el ele verip, Senin hayatını en ince noktasına kadar öğrenmenin ve bilmenin heyecanına düştüler Ve sonra gökyüzü kadar berrak bir mavilik içinde, bembeyaz pamuk gibi butlularla çerçevelenmiş bir hayat çıktı karşıma Sen kitaplara sığamayacak kadar büyüktün, onu anladım çok şükür O Sendin işte, O Senin hayatındı Bulutların arasından doğan bir güneş gibi içimi ferahlattın Kalbimdeki sıkıntıları bir bir yıktın attın Varlığım varlığınla anlam kazandı Şefkat ve rahmet ülkene misafir oldukça çoğaldım, büyüdüm, geliştim Kısacık ömürde hiç kimsenin yapamayacaklarını yapmıştın Küçük büyük herkes sevdalındı Senin Anasından, babasından, nefsinden, her şeyinden çok sevmişlerdi Seni insanlar Hak ediyordun bunu çünkü Sen de onları herkesten çok seviyordun Bütün insanların bütün zamanlardaki dertleri için çırpınmıştın Akıl almaz çileler çekmiş, binbir cefaya göğüs germiştin bir melek safiyeti içinde Çok şükür kavuştum aradığıma Buldum artık Seni, bırakmam peşini Çocukluğumda kulağıma öpüşle fısıldanan adın, nakış nakış ninnilerle ruhuma işlenen o güzel ismin, bir tohum gibi büyüdü içimde Vaktini bekliyordu açmak için Sen biricik Gönül çiçeğim, iç huzurum oldun benim Ne tarihlerin ne de onların anlattığı gibi değildin Okudukça, tanıdıkça hayatına hayran kaldım Asla asla değildin Hoyrat ellere yüreğimi iyi ki de bırakmamış büyüklerim Senin sevgine açıkmış kalbim ve bekliyormuş yıllardır Seni beklemişim, Seni özlemişim Ey Sevgili, her şey o güzel adınla başladı hayatımda Adını günde beş defa okunan ezanlarda da duya duya büyüdüm Adı güzel, kendi güzel Muhammed’im Bir gün bir sözüne rastladım “Benim adım Tevrat’ta Ahyed, İncil’de Ahmed, Kur’an’da Muhammed’tir” diyordun adını unutturmaya çalışanlara Senden önce gönderilen kitaplardan ismini silmeye, yok etmeye çalışanlara inat doğru adresi gösteriyordun “Getirin eski kitaplarınızı, açın sayfalarınızı, onlarda benim adım var,” diyordun Kendilerince değiştirdiler, çıkardılar, attılar, ama adını silemediler, unutturamadılar Onlar Seni sadece bir isimden ibaret zannettiler İşte orda yanıldılar İşaretlerini, sıfatlarını göremediler Nice lüzumsuz işlerin ve şifrelerin peşinde koşup ömürlerini tükettiler bir hiç uğruna Kâinatın bütün şifrelerinin, esrarlarının ve anahtarlarının Sende olduğunu bilemediler Ömürlerini boş yere tükettiler Arayanlar buldular, işaretlerini okudular Bilenler bildi, görenler gördü Seni Şifrelerini çözdüler Şeytan ve cahil nefis insanların içindeki merak duygusunu sahtesine çevirmekte hiç boş kalmadılar Ama hangi hakikat var ki unutturulmak istendikçe açığa çıkmamış olsun, gizlenmek istendikçe aşikâr olmasın Rabbin bu oyunları bozdu, boşa çıkardı Senin için hazırlanan her tuzağı yerle bir etti Adının yanıbaşında yükseltti adını Doğmamış ruhlara aşıladı, kalplere kazıdı, tüm kâinata taşıdı Sana gelen Sana çıkan yollar, varmak isteyenler için çok kolay Yeter ki bir adım atsın insanlar Yaradan Seni methetmiş getirdiğin kitapta Adınla, risaletinle, elçiliğinle bu son kitabını mühürlemiş Kim Allah’ın bildirdiğinden başka mana çıkarırsa hüsrandadır, ziyandadır Çünkü bütün şifrelerin anahtarı Sendedir Peygamberlik halkasına son noktayı Seninle koymuş Rabbim Hatemennebî’sin Sen Yüce görev Seninle tamamlanmış ya Resulallah Senden sonrası hüsran, Senden başkası yalan Ey canlı güneşimiz! Sen varken, mumların ışığı altına girer miyiz biz Azdırmak, saptırmak şeytanın işi, aldanabilir aklıselim olmayan kişi Kur’an ile yolumuzu aydınlattın ışıl ışıl Yolun, en doğrusunu gösterdin bize Ben Senin getirdiğin bu kitabı nasıl okumam, nasıl sevmem ya Resulallah Kur’an’ın ve kâinat kitabının en büyük âyetisin Sen Kur’an’ınla kendini, kendinle beni bağladın Adınla yüreğimi dağladın ya Resulallah Şimdi, bir gece yarısı dağdayım Mekke’yi seyrettiğin yerdeyim Pırıl pırıl parlayan o büyük mucizeni, işaretini okuyorum ayın parlak yüzünde Hira’dayım, yıllardır hasretini çektiğim yerdeyim, oradayım Seni misafir eden o dağın, Hira’nın misafiriyim bu gece Gökyüzüne bakıyorum, kâinatı heceliyorum Mekke’yi, Kâbe’yi okuyorum buradan Sırlar seninle çözülüyor Şifreler anahtarsız çözülmüyor Bütün esrarın anahtarları Sendedir ya Resulallah Sen bize Yaradan’dan armağansın, bu sevinç yeter de artar bize Zaman zaman gölgelense de nurun, ebediyen silinmeyecek adın Silemeyecekler Yaradan’ın yazdığı silinir mi hiç Sen Muhammed’sin, Mustafa’sın Sevgilimizsin, Efendimizsin Yâ Resulallah, adını anmadığım zaman uzak, çok uzak çöllerde tek başına kalmış bir yolcu gibi şaşkın ve biçareyim Ümidini yitirmiş bir divaneyim İnsanların çektiği sıkıntıların nedenini anlayabiliyorum Senden uzak olmak, güneşten mahrum kalmak demek, ışıksız yaşamak demek Karanlık bir gecenin, bir anın ızdırabı bile yeter insanı çıldırtmaya Bizim cılız ışıklarımız, evlerimizi ve şehirlerimizi aydınlatmaya yetmezken, Senin nurun kâinatı aydınlatıyor, gönülleri ışıldatıyor Usul usul girdin hayatıma, güneş gibi kırmadan, incitmeden yâ Resulallah Yer ettin gönlümde ebediyen Seni sevmek de bir ibadetmiş adını söylemek de, onu bildim onu anladım bu gece Bu gece oradayım, Hira’dayım Bir kutlu gecede bir şeref payesi sunsun biz gibi dertli gönüllere Korkutan karanlıklar silindiler Kâinatla kardeş oldum, vahşetten kurtuldu ruhum Kimsesizlikten, yalnızlıktan kurtuldum Allah’ım, Sen varsın Sen varsın ya başka şeyler hiç olmasa ne gam Habibin, Sevgilin var ya yeter bize Sen nasıl gözden ırak, gönülden uzak olabilirsin ki ya Resulallah Ey şanlı Nebî Miraç gecesinde dualarının içinde selâmımızı unutmayan gönül sultanı Bu iyiliğin bile ebediyen hatırlanmayı hak etmiyor mu? Saçtığın ışığın, gönüllerde yaktığın parlak ateşin yanında her ışık sönük kaldı Battı, gitti nice ışıklar, nice güneşler, nice aşklar, o aşkın yaktığı mecnun âşıklar gitti birer birer Bir tek Sen kaldın ey Sevgili Gönül semamızda sönmeyen, batmayan ebedi Güneşimiz Sen varken uzaklık yok Gönül ki, Senin için Diller ki, Senin için var Uzaklık mı olur, mesafelerin hükmü mü kalır, sevgimizin Sana ulaşan hızının, süratinin yanında Ah ya Resulallah Perişan, harap bir haldeyiz Bir yanımız yıkık Seni özlüyoruz Medine’ye, evine misafir olduğum gün ettiğim duayı Rabbim kabul etsin Amin Yanımda, gönlümde, dilimde adları yazılı olanlarla beraber Sevdiklerimle Bugün bir daha Seni yeniden anladım, Seni yeniden tanıdım En küçük bir hatıranı dahi özlemişim Yanına yaklaştığımda, huzuruna vardığımda fark ettim bunu Şefkatli yüreğinin atışını duydum bizler için Bütün insanları, Senin kadar kim sevebildi, başka kim sevebilir ki? Sen Rahman ve Rahim olan Allah’ın yeryüzündeki son elçisi, rahmet Peygamberisin Yakînin olmak, bu duyguları tekrar tekrar huzurunda yaşamak, bir daha misafirin olmak ne büyük şeref Sakladığım o inci tanelerini burada döküyorum, Sana elimi uzatıyorum, biat ediyorum Davana baş koymak ne şeref Mademki ümmetinin onca derdine, sıkıntısına kefilsin, bizleri düşünmeden asla edemezsin Derdimizle dertlenmeden yapamazsın, şefkatinin kanatlarını üzerimize germeden duramazsın Bizi Senden başka kim anlayabilir ki ya Resulallah Ey şefkatli Resul, bir Sen varsın yakınımız, yeryüzündeki rahmetinin tecellisi olan Rabbimizin Biz kendimizden bile habersizken, bizi düşünen o incelerden ince, gözü yaşlı dualarla bizim için atan kalbin şimdi bize emanet Makam-ı Mahmud’un adına, Rabbimizin katındaki o yüce merteben hürmetine, rahmetinle yıka içimizi Tertemiz et bizi Terkedilmişler, bir kenara itilmişler, öksüzler, yetimler, binbir dertle inleyenler adına ne olur yetiş imdadımıza Her şey Senin gelişini bekliyordu, Sana hazırdı, muntazırdı Gelişinle dünyayı şereflendirdiğin o kutlu gecenin sabahında dünya bir daha yeniden yaratıldı Seninle Âdem babamız bile “Gel ey evlat yetim kaldık, anlat kâinatın sırlarını, anlat da kurtar bizi dertten” diye Senin cennet kapılarında yazılı olan adını görüp dualar ediyordu İlk peygamberin dualarında Senin adın vardı Adın O’nun da dilindeydi O’ndan binlerce sene sonra dünyaya teşrif ettiğin halde Hz Âdem’e bile uzak değildin, bizden mi uzak kalacaksın ya Resulallah Ne gözden ne de gönülden ırak ve uzak değilsin Sen Kâinatın sırlarını açtın, âyet âyet okuttun gizli kalmış ne varsa Bir damlacığım ben de, rahmet denizine ulaşmaya çabalıyorum Sana varamamış bir damlacık, çöllerde kurumaya mahkûmdur Kalbimden, ruhumdan gözüme, gözlerimden elime düşen bu bir damlacığı da, o güzel adını Hira’da andığım şu anda umman olan şefkatine, rahmetine katıver gitsin Seninle çoğalmayan, gösterdiğin pencereden bakmayan gözler ışığı göremiyor İçimizdeki şefkat ateşini yakıyor, yandırıyor o zaman Bir damlayı ummanına kat Coşkun bir deniz olup çağlayayım Ebubekir gibi Bütün insanlar adına cehennemin içinde bile yanmaya razı olabilelim o kahramanlar gibi Cehennemden betermiş şefkat ateşi Onu Söndürecek Sensin, Marifetullahtır ancak Yetiş imdadımıza ey Resul, yetiş Yanan kalbe devasın Sen Bulunmaz bir şifasın Sen Habib-i Kibriya’sın Sen Muhammed Mustafa’sın Sen Yâ Resulallah! Yanmak mukaddes bir gaye uğruna, gösterdiğin yolda yanmak, tutuşmak güzelmiş meğer Senden uzak kalmak, Senden ırak olmak nasipsizliğin en beteridir Su Sende, şifa Sende, serinlik, ferahlık Sende Adını bir kerecik olsun anınca sönüyor yüreğimizdeki ateş, diniyor sızılar yâ Resulallah Kim demişse demiş ama biz demedik; “Gözden ırak olan gönülden de olurmuş” diye Bu söz kim için, hangi zaman ve hangi mekânda söylenmiş olursa olsun asla doğru diyemiyorum Senin için ise büsbütün yalan yâ Resulallah Senin için yalan Sevgilim Biz Seni unutmadık ya Resulallah Sen bize içimize çektiğimiz bir nefes hava kadar yakınsın Farkında değiliz, dört bir yanı kuşatan ışığının O uçsuz bucaksız rahmetinin farkında değiliz Rabbim Senin elinle, dilinle uzatmış rahmetini bize 124 bin peygamber arasından, Sana ümmet etmiş bizi Bu şeref yeter bize, yeter de artar ya Resulallah Biz Seni hiç unutmadık Sen gönül tahtımızın tek sultanısın Ne gözden ırak, ne de gönülden uzaksın yâ Resulallah Sen bize bu kadar yakınsın işte |
|