Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahenk, evrendeki

Evrendeki Ahenk

Eski 10-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Evrendeki Ahenk



EVRENDEKİ AHENK

Bugün bilimsel alanda yapılan tüm araştırmalar ve incelemeler, içinde yaşadığımız evrenin akla dayanan, ölçülü, hesaplı bir yapı ile kaplı olduğunu ortaya koymaktadır

Suyun akışkanlığından, sinir sistemine kadar farkında olduğumuz ya da olmadığımız tüm ideal özellikler "evrenin rasyonellik özelliği" olarak nitelendirilir

Evrenimizin bugünkü halini açıklayabilmek için bilim tarafından şart koşulan rasyonellik hakkında Einstein şöyle demiştir:

"Bilimsel alandaki başarılı gelişmelerin yoğun deneyimini yaşamış olan herkes, mevcudiyette açığa çıkartılan rasyonellik karşısında derin bir huşu içerisindedir… Mevcudiyette vücut bulan aklın ihtişamı" (Albert Einstein, Ideas and Opinions, Wings Book, New York, s49)

Evren, boş yere var olmamıştır; bir amacı vardır

Evrendeki tüm fiziksel dengeler canlı yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlanmıştır

Evrendeki her ayrıntı, canlı yaşamını gözeten bir amaçla tasarlanmıştır

Allah herşeyin Hakimi olduğunu bir ayette şöyle bildirmektedir:

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir" (Furkan Suresi, 2)

Evrende canlı ya da cansız bütün maddeleri etkileyen değişmez kurallar vardır

Bu değişmez kurallar, evrenin de aynı içinde barındırdığı canlılar gibi, kusursuz bir tasarımla yaratıldığını gösteren delillerdir

Bugün daha çok fizikçilerin ilgilendiği bu ipuçları, bizlere maddi yaşama ilişkin yasalar olarak sunulur

Kimi insanların "fizik yasaları" olarak görüp de doğal karşıladığı pek çok özellik, Allah'ın mükemmel yaratışının delillerinden başka bir şey değildir

Evrenimizi bugün algıladığımız şekle getiren Büyük Patlama'dan sonra ortaya çıkan detaylardır

Bilim dünyası bu detayları 'doğa sabiteleri' olarak adlandırmaktadır

Örneğin evrendeki tüm atom ve atom altı parçacıkların sayısı, elektronun kütlesinin protonun kütlesine oranı, elektron ve protonun elektrik yükleri ya da ışığın hızı doğa sabitelerine örnek olarak verilebilir

Bunların tam da, ilksel gazın yoğunlaşarak nebula ve yıldızlara dönüşmesine olanak verecek ve sonunda da yaşadığımız gezegeni oluşturacak değerlere sahip olduğu bilimsel bir gerçektir

Eğer bu sabiteler çok az bile değişik olsaydı, evrendeki düzen meydana gelemezdi ve biz asla var olamazdık

Sürtünme Kuvvetinin Önemi

Günlük hayatta, özellikle bir şeyleri iterken karşılaştığımız sürtünmeyi kimi zaman hep zorluk çıkaran bir kuvvet olarak düşünmüşüzdür

Acaba cisimler ve yüzeyler arasında sürtünme kuvveti bulunmayan bir dünya nasıl olurdu?

Bu durumda kalem elinizden kayacak, kitaplar ve defterler masanın üzerinde duramayıp yere düşeceklerdi Masa, döşeme üzerinde kayıp köşeye çarpacaktı, kısacası tüm cisimler aynı düzeye gelene kadar her şey kayacak ve yuvarlanacaktı

Sürtünmesiz bir dünyada, düğümler çözülecek, çiviler ve vidalar yerlerinden çıkacak, arabalar virajlarda dönüş yapamayacak, fren tutmayacaktı, sesler asla kaybolmayacak, bir duvardan ötekine yankılanıp duracaktı…

Evrende düzeni sağlayan tüm bu fizik yasaları, evrenin de içindeki canlılar gibi tasarlanmış olduğunun kanıtlarındandır

Gerçekte fizik yasaları, sadece Allah'ın yaratmış olduğu düzenin insanlar tarafından yapılan bir açıklamasıdır

Evrendeki düzeni sağlayan değişmez kuralları Allah yaratmış ve O'nun hakkında düşünüp üstünlüğünü kavramamız ve verdiği nimetlere şükretmemiz için bizlerin hizmetine vermiştir

Allah'ın yaratmasındaki üstünlük ve düzen ile ilgili daha sayısız örnek verilebilir Kâinatın var edilmesinden bu yana her şey Allah'ın ilmiyle ve O'nun hâkimiyetinde gerçekleşmiştir

Kuvvetlerin Dengesi

Yer çekimi kuvveti bugünkünden daha fazla olsaydı ne olurdu?

Koşmak ve hatta yürümek imkânsız hale gelirdi

İnsanlar ve hayvanlar tüm bu hareketleri gerçekleştirmek için şimdikinden daha çok enerji sarf ederlerdi

Bu durumda başta yeryüzündeki besin kaynakları olmak üzere enerji kaynakları hızla tükenerek yok edilirdi

Ya çekim kuvveti daha zayıf olsaydı?

Hafif şeyler yeryüzünde sabit duramayacaktı

Sözgelimi en ufak bir esintide yerden kalkan toz ve kum taneleri saatlerce havada uçuşacaktı

Yağmur damlalarının hızı çok yavaşlayacak, yere inmeden yeniden buharlaşacaklardı

Akarsuların akış hızı yavaşlayacak, bu nedenle akarsulardan elektrik enerjisi elde edilemeyecekti

Bu özellik Newton tarafından açıklanan kütlesel çekim kanununa dayanmaktadır: Newton'un kütlesel çekim yasası cisimler birbirinden uzaklaştıkça çekim kuvvetinin azaldığını söyler

Bu yasaya göre iki gök cismi arasındaki mesafe 3 katına çıkacak olursa, çekim kuvveti 9 kat azalacaktır Veya uzaklık yarıya indiğinde çekim kuvveti 4 kat artacaktır

Bu yasa Dünya'nın, Ay'ın ve gezegenlerin yörüngelerinin bugünkü düzeninde olmasını açıklar

Eğer yasa böyle olmayıp da yıldızın çekim kuvveti uzaklık arttıkça daha da azalsaydı, gezegenlerin yörüngeleri eliptik olmazdı, gezegenler sarmal bir yörünge çizerek Güneş'e doğru inişe geçerlerdi

Tam tersine daha az olsaydı, uzak yıldızların çekim kuvveti Güneş'inkine baskın çıkar ve Dünya Güneş'ten sürekli uzaklaşan bir yolculuğa çıkardı

Bunun sonucunda, Dünya, ya hızla Güneş'e yaklaşıp sıcaktan kavrulur ya da Güneş'ten uzaklaşarak uzayın mutlak soğukluğuna savrulup donardı

Protonun Yükündeki Hassas Ölçü

Evrendeki bütün protonlar 1,6 x 1019 değerinde pozitif yüke sahiptirler

Bu, atomlardaki çeşitli protonların birbirlerini itmelerini sağlar

Ama aradaki çekim, itmeden 100 kez daha güçlü olduğu için protonlar birbirlerinden ayrılmazlar

Protonun kütlesi elektronunkinden 1836 kez daha fazladır Ama buna karşın, bilinmeyen bir nedenden ötürü elektronun yükü protonunkiyle aynıdır: 1,6 x 1019

Protonun yükü gerçekte olduğundan biraz daha az olsaydı protonlar arası çekim şu an bildiğimizden çok daha güçlü olurdu ve bunlar daha sıkı bir biçimde bir araya gelirlerdi

Böyle bir durumda evrenimiz nasıl bir halde olurdu?

Eğer protonun yükü gerçekte olduğundan biraz daha az olsaydı, yıldızlar çekirdeklerindeki yakıtlarını hızlıca yakacak ve 100 milyon yıl içinde öleceklerdi

Böyle bir durumda ne gezegenimizin ne de evrenin bugünkü gibi olmayacağı ve canlılıktan bahis dahi edilemeyeceği çok açıktır

Sonsuz akıl sahibi olan Rabbimiz, bu değeri tam olması gerektiği gibi, yani 1,6 x 1019 olarak belirlemiştir

Allah herşeyden haberdar olandır, üstün güç sahibidir

Nötron, Kütlesinin Ne Olması Gerektiğini Bilemez!

Nötronlar 1,67 x 10-24 gram değerinde sabit bir kütleye sahiptirler

Eğer nötronun kütlesi bugün olduğundan % 2 daha fazla olsaydı nötronlar kısa süre içinde bozunuma uğrar ve atomlar kararsız bir yapıya sahip olurdu

Bu durumda yaşam için gerekli hiçbir element var olamaz, evrendeki tek element sadece hidrojen olurdu

Diğer yandan, nötronun kütlesi normalde olduğundan çok daha az hafif olsaydı, bu sefer protonlar istikrarsız bir yapıya sahip olurlardı

Bu durumda protonların kütlesi çekirdek içindeki nötronların kütlesinden daha fazla olurdu ve protonlar bozunuma uğrayarak nötronlara dönüşürlerdi

Fizikçiler, nötronun kütlesini şimdi olduğundan binde 2 oranında az olması durumunda, bugünkü yapıda atomların var olmasının imkânsız olacağını söylemektedirler

Kısacası böyle bir durumda hayat diye bir şey de olmayacaktı

Işık Neden Bu Kadar Hızlı?

Işığın hızı saniyede 300000 kilometredir

Bu, Einstein'ın ünlü E=mc2 formülünde c ile gösterdiği bir sabitedir

Bu formülde "E", yıldızlardaki termonükleer reaksiyonlarda madde enerjiye dönüştürüldüğü zaman ortaya çıkan enerjiyi simgeler

Eğer ışık küçük bir ölçekte şimdikinden daha hızlı olsaydı, termonükleer reaksiyonlarda, şimdikinden on binlerce kat daha fazla enerji üretilecekti

Bu durumda da yıldızların çekirdeğindeki enerji çok daha çabuk tüketilecek ve evrenimiz milyonlarca yıl önce karanlığa gömülmüş olacaktı

Peki ya ışık küçük bir ölçekte şimdikinden daha yavaş olsaydı?

Bu durumda evrenin başlangıçtaki genişlemesi çok daha yavaş olacak ve evren çekim gücünün etkisinden kurtulamayarak çökecekti

Yani her iki durumda da hayatın var olması imkânsız olacaktı

Işığın Dalga Boyundaki Ayar

Gözlerimiz, evrendeki ışınımın sadece kısa dalga boyunda olanlarını algılayarak görmemizi sağlar

Mikroskop, teleskop gibi birçok araç, her zaman için, gözlerimize ve algılayabildiğimiz ışığın yapısına uygun olarak çalışır

Eğer ışık farklı niteliklerde olsaydı, mikroskop ya da teleskop gibi işlevleri olan araçları geliştirmek imkânsız hale gelebilirdi

Gözümüz, gezegenimize hayat veren Güneş tarafından yayılan ışık türünü fark edebilir şekilde tasarlanmıştır

Çok güçlü olan görünür ışığın, nispeten kısa dalga boylarında hareket etmesi, onu bizim algılamamız için biyolojik olarak uygun kılar

Gözlerimizin yakın kızılötesi ışınımlarını algılaması da bir işe yaramazdı

Bu durumda hiç durmadan dikkatimiz dağılacaktı, çünkü ısı yayan her nesne o dalga boylarında ışıma yapar

Eğer kızılötesini görebiliyor olsaydık, içinde bulunduğunuz oda baştan sona ışırdı

Çünkü gözün kendisi de sıcak olduğu için kızılötesi ışınlar yayar

Şüphesiz böyle bir algılama dünyayı bizim için yaşanmaz bir hale getirirdi

Görülür ışığı oluşturan renk renk ışıklar, farklı dalga boylarına sahiptir

Bu ışıkların dalga boyları santimetrenin milyonda 75'i ile 39'u arasında değişir

20 yüzyılın tanınmış bilim adamlarından Isaac Asimov, ışığın dalga boylarındaki bu hassas ayarın önemini şöyle açıklar:

"Dalga boylarının kısa olması oldukça önemlidir Işık dalgalarının düz çizgi yolu boyunca seyretmesi ve keskin gölgelere yol açmaları çevremizdeki olağan cisimlerden daha küçük oluşlarındandır Karşılarına çıkan cisim, dalga boyundan daha büyük olmadığı takdirde, o cisimlerin çevresini dolaşıp içine alabilir Örneğin, bakteriler bile ışığın bir dalga boyu uzunluğundan çok daha büyüktürler; böylece, ışık onları mikroskop altında keskin biçimde belirler" (Isaac Asimov, Asimov's Guide to Science, (Türkçe baskı: Asimov Bilim Rehberi, E Yayınları, 1986, s 485)

Görünür ışığı oluşturan ışıkların dalga boyu, şimdiki gibi kısa olmasaydı, ne sahildeki bir kum tanesini, ne de mikroskoplarla mikroorganizmaları görebilirdik

Görmemiz için Yaratılan Gölgeler

Işığın çok özel bir tasarım olduğunun önemli bir göstergesi de onun azlığında ortaya çıkan gölgedir

Günlük hayatta gölgeler, cisimleri algılamamızda zorluk çıkaran bir olumsuzluk gibi görünür

Oysa gölgeler, algılamamızdaki temel unsurdur

Onlar olmasaydı cisimlerin boyutları hakkında fikir sahibi olmayabilir, hatta onları hiç algılayamayabilirdik

Eğer koyulu açıklı gölgeler olmasaydı, çevremizdeki tüm görüntüler tıpkı Apollo uzay gemisindeki astronotlarının Ay yüzeyindeki görüntülerine benzerdi:

Üzerine düştüğü yeri simsiyah bir karanlıkta bırakan koyu gölgeler ve sadece tekdüze bir aydınlığa sahip yüzeyler olurdu Yüce Rabbimiz, kullarına lütfettiği bu nimeti, ayetinde şöyle bildirmiştir:

"Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır" (Enam Suresi, 1)

Bilyeler mi? Sahile Vuran Dalgalar mı?

Acaba bizim için dünyayı, daha doğrusu yaşadığımız her yeri görünür kılan ışığın özellikleri nelerdir?

Bu soruya yanıt bulmak isteyen bilim adamları, yıllar süren araştırmalar yapmış olmalarına karşın, net bir sonuca ulaşamamışlardır

Işık konusunda tartışılan temel nokta, ışığın foton adlı parçacıkların oluşturduğu bir katar şeklinde mi, yoksa dalgalar halinde mi yayıldığıdır

Kaba bir benzetmeyle ışık, bir yerden başka bir yere, bilyeler gibi mi, yoksa sahile vuran dalgalar gibi mi hareket etmektedir?

Işık, bazen tıpkı havuza atılan bir taşın su yüzeyinde oluşturduğu dalgalanmalar gibi yayılmakta, bazen de sanki maddi parçacık özelliği taşımakta ve pencere camına vuran yağmur damlaları gibi aralıklı darbeler halinde gözlenebilmektedir

Bu ilginç durum sadece ışık için değil, atomun temel parçacıklarından biri olan elektron için de geçerlidir

Elektron da hem parça, hem de dalga özelliği gösterebilmektedir

Bu durum, bilim dünyasında büyük bir kargaşa yaratmıştır

Bu kargaşa, ünlü Kuramsal Fizik Profesörü Richard P Feynman'ın sözleriyle şöyle çözülmüştür:

"Elektronların ve ışığın nasıl davrandıklarını artık biliyoruz Nasıl mı davranıyorlar? Parçacık gibi davrandıklarını söylersem yanlış izlenime yol açmış olurum Dalga gibi davranırlar desem, yine aynı şey Onlar kendilerine özgü, benzeri olmayan bir şekilde hareket ederler Teknik olarak buna "kuantum mekaniksel bir davranış biçimi" diyebiliriz Bu, daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemeyen bir davranış biçimidir Bir atom, bir yayın ucuna asılmış, sallanan bir ağırlık gibi davranmaz Küçücük gezegenlerin yörüngeler üzerinde hareket ettikleri minyatür bir Güneş Sistemi gibi de davranmaz Çekirdeği saran bir bulut veya sis tabakasına da pek benzemez Daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemeyen bir şekilde davranır En azından bir basitleştirme yapabiliriz: Elektronlar bir anlamda tıpkı fotonlar gibi davranırlar; ikisi de "acayiptir", ama aynı şekilde Nasıl davrandıklarını algılamak bir hayli hayal gücü gerektirir; çünkü açıklayacağımız şey bildiğimiz her şeyden farklıdır" (Richard Feynman, The Character of Physical Law, Türkçe baskı: Fizik Yasaları Üzerine, TÜBİTAK Yayınları, s 149-150)

Bilim adamları, elektronların bu hareketini hiçbir şekilde açıklayamadıkları için, buna yeni bir isim takmışlardır: "Kuantum Mekaniksel Hareket"

Bu noktada görülen mükemmelliği, yine Profesör Feynman, "… kendinize sürekli 'Ama bu nasıl olabilir?' diye sormayın; çünkü çabanız boşunadır; şimdiye kadar hiç kimsenin kurtulamadığı bir çıkmaz sokağa girersiniz Bunun neden böyle olabildiğini hiç kimse bilmiyor" sözleriyle dile getirmektedir (Richard Feynman, The Character of Physical Law, Türkçe baskı: Fizik Yasaları Üzerine, TÜBİTAK Yayınları, s 151)

Ancak, Feynman'ın bahsettiği "çıkmaz sokak", aslında 'çıkmaz' değildir

Burada bazılarının bir türlü işin içinden çıkamamalarının sebebi, ortadaki açık delillere rağmen, bu olağanüstü sistemleri ve dengeleri, üstün bir Yaratıcı'nın var ettiğini kabul edememeleridir

Hâlbuki durum son derece açıktır:

Allah evreni yoktan var etmiş, kusursuz dengelere dayalı ve örneksiz olarak yaratmıştır

İçinden bir türlü çıkamadıkları, kavrayamadıkları, bazı bilim adamlarının her fırsatta "Ama bu nasıl olabilir?" diye kendi kendilerine sordukları sorunun cevabı; her şeyin Yaratıcısı'nın Allah olduğu ve her şeyin O'nun yalnızca "OL" demesiyle var olduğu gerçeğinde yatmaktadır

Allah bu kesin gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:

"Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) Yaratan'dır O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir" (Bakara Suresi, 117)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.