Gülü Solan Bir Dal Nedir Ki!? Elbet Sefil Olursa Kadın, Alçalır Beşer |
10-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Gülü Solan Bir Dal Nedir Ki!? Elbet Sefil Olursa Kadın, Alçalır BeşerEbu Hureyre’den (ra): Rasulullah (sav) buyurmuştur: İmanca en mükemmeliniz, ahlakça en güzelinizdir En hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananızdır Seçme Hadisler, 181 “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer” (Tevfik Fikret) Mîrim, bilir misin, kadın bizim an’anemizde beyaz bir çiçek gibidir, mavi bir ışık gibi; hani el değince bozulan ve gölge düşünce küsen… Lekesi olmaz kadının ve asla leke kondurulmaz Böyle kavl ü karar kılınmış ezelden mîrim, böyle yazılmış alnımıza emanet kaderleri Bereket fidanlarını büyüten süslü bahçelerce verimli kıldılar kendilerini kadınlar, serdiler ayaklarımıza mutluluğu, sevinci Kahkahalarında papatyalar açtı hep Evren yüklü çağrıların başlığıdır bir kadın mîrim, hayat yüklü güzellemelerin kafiyesidir En kara ilk akşamlarda bahtımıza en parlak doğan ilk yıldızdır o Şen sahnelerin perdesini açan da, kapayan da hep bir kadındır yüreklerde Bir kadın mutlu ise elbet mutludur erkek de Ev yapan ve ev yıkan da; karları toprak eden ve yeşili yaprak eden de odur Hanım da, hanımcık da; sevgili de, sultan da… Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlu sultanım * * * Düşün bir mîrim, düşün bir; hangi kara geceydi terk ettiğinde, ya ki ihmal ettiğinde onu? Düşün bir, adını hangi kurşunî gecede silmiştin kitaplardan; ve hangi çiçekti onu sana hatırlatan laciverd akşamlarda?! Bir şarkı var mıydı mehtaba karşı birlikte söylediğiniz, ya bir türkü ıssız tarlalarda? Çoğalan hangi salıda bağırmıştın yüzüne karşı ilkin; ve hangi pazarda çatılmıştı kaşlar; mîrim, düşün bir! Sığ rüzgârlardan kaçırıp “Evim evindir!” diye peri masalları vadettiğini ne vakit unutmuştun? Yalnızlığın tenhalaşan sokaklarında hangi ayın hangi gününde çalmıştın kimliğini yeni bir kimlik vadederek?! Hatırlıyor musun mîrim, hangi mevsimdi atları çalınmış arabalarda bir başına bıraktığında onu?! Ne kadar da erken unutulmuş o sözler, şu yeminler, öteki hayaller mîrim, ne kadar da erken! Cemrelerdi umutlarınız hani mîrim, birlikte havaya ve suya ve toprağa düşürülecek… Yağmalanmış kentlerin kapısında o hâlde neden ağlıyor bir kadın mîrim, neden ağlıyor, gözyaşları inci-mercan?! Paramparça damarların yanık türküsünde seni okuduğunu bilmez misin mîrim; azgın hecelerin koşuştuğu sayfalarda sevgini yazdığını duymaz mısın?! Ya zebercetlerden hareli ağıtlar yazdığını kaldırımlarda nicedir; ve nicedir hicranın böğrüne ciritler sapladığını savaş meydanlarında?! Ertelenmiş hayatları âriyet umutlara katıştırıp bebesine süt yaptığı gecelerde söndürülmüş kandillerin fitilince yandığını; ve kırk kere kırdığın kalbin kırk bir kez seni anarak bütünlendiğini anmaz mısın?! Ecel akıncıları gelmeden mîrim, durma, var git, tut ellerini ve sevdiğini söyle ona, sevgini söyle Kerpetenler bir bir sökmede çivilerini yapının ve bir çocuk belki bir kilim deseninden damperli kamyonuyla şefkat kumlarını toplamaya çalışmakta Bir baba nedir ki mîrim, bir anne olmadan; gülü solan bir dal nedir ki?! Mîrim, var git, aklını bulandıran zulümleri yıka elinden ve ver hakkını her dem taze baharın Yakasına bir beyaz çiçek tak; yaprağı tebessüm, tomurcuğu sevgi olsun Sonbaharlarca savrulan hasretleri topla bir bir, saman sarısı rüzgârlar alıp götürmeden Son kuşlar da göçmeden bir sıcaklık sun kadına, bir ışık yak ruhunda, bir mavi ışık Senin nâzenîne nâzenîn işler münâsiptir Ayetlere adanmış bir doğum sonrasında mîrim, kır saçlı kentlerin yorgun düşüncelerini sil hafızandan ve her günü bir tesbih tanesi gibi zikrederek yıldız topladığın gecelere yaz Masalın en trajik yerinde çatıver iki tel saçı birbirine ve yağsın üzerine çareler, umutlar, ihsanlar, lûtuflar ve keremler… Havaî fişeklerin renkleri yağıyor üstüne mîrim, hissediyor musun?! Prof Dr İskender Pala |
|