Penceredeki Adam |
10-09-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Penceredeki AdamEskişehir hapishanesinin penceresinden dışarıyı seyrediyordu Kavak ağaçlarının alkışa benzer yaprak hışırtıları ve üzerlerinden geçen bu titrek ritmine ayak uydurmaya çalışan kuşların kanat çırpışları onun gönlüne memleket havasının diriltici iksirini yudumlatırken yavaş yavaş garipliğinin çizgilerini de okutuyordu dış dünyâda Ah gurbet ah gariblik "Rabbim" diyordu penceredeki adam "Rabbim beni bu gurbet ilde yalnız bırakma Milletimi felaha erdir Gençliğin imânını kurtarmak için bizlere sabır ve sebat ver dâvamızda" İpek bulutlar onun gönlüne ince tellerden bir kuğu beyazlığı dokuyor, güneş ışıklan gelecek için gönlüne ümit nakışları örüyordu Bir ara hapishanenin karşısında lise mektebinin avlusunda bayram havasıyla oynayan kızlar gördü Herhalde bir kutlama günü için hazırlık yapıyorlardı Gözleri bu tablodan bîr an için ayrıldı ve gönül dünyâsına çevrildi Kalbi bir sinema önünde film karelerini izleyen bir seyirci gibi pür dikkat kesilmişti Hayal ekranı ardarda o genç kızların hayatını son noktasına kadar hatta daha sonrasında bile aldıkları şekillerle zihnine resmediyordu Kızlar bu karelerde yavaş yavaş ihtiyarlıyorlar, yüzlerine yıllar geçtikçe yaşlılık belirtisi izler oluşuyordu Bir kısmı yaşlanmadan daha genç yaşta ölüyor, bir kısmı da saçlarına düşen akla geçmişteki günlerim esef ve üzüntüyle anıyorlardı Bazılarında hâlâ şuursuzca geçmişine özlem de yok değildi hani Fakat saçlardaki aklar, yüzlerdeki çizgiler ve bükülmüş bel ile gençlik güzelliğini yitiren bu insanlar çevreden eski ilgiyi göremeyince ihtiyarlık elemine dayanacakları güçleri kalmıyordu Bazı kişiler onların bu çevreden ilgi bekleyen halini görünce onlara tiksintiyle bakıyordu Bu nefret ve tiksinti dolu bakışlar o ihtiyarlan tamamen çileden çıkarıyor ve onlara acı içinde acı ızdırab içinde ızdırab zehrini kadeh kadeh yudumlatıyordu Bazıları da ölmüş olduğundan toprağa girip azab çekiyordu Gençliğinde girdiği günahların hesabını veriyordu Çatılmış iskeletler şekline gelmiş cesetler o eski güzelliğinden bir tek iz bırakmayan zamanın paletleri allında eklem yerlerinden çözülmüş ve karşı koyma gücünü kaybetmiş bir şekilde toprağın bağrında acizliğin ve güçsüzlüğün bir simgesi olarak öylece yatıyorlardı Adam pencerede gözü önünden geçen bu hayâlî gerçekleri seyrederken göz yaşlarını tutamıyor, ağlıyor ağlıyordu Uzun kirpiklerinden süzülen ipek beyazlığı ile pembe rengin karışımı bir ten rengine sahip yüzünde ıslak izler bırakarak dökülen damlalar âdeta ruhundaki ızdırâb kaynağından geliyordu Onların o elem ve ızdırâb dolu hallerine ağlayan adam bütün insanlığın derdini düğüm düğüm ruhunda taşıyordu İçi milletin ızdırabıyla lime lime olmuştu "İşte" diyordu "işte": Bu gençlik bir gün olup gidecek Bizler de ihtiyarlayacağız Saçlarımıza beyaz karlar yağacak Yaşlılık belirtisi kırış kırış çizgiler yüzümüze mührünü basacak Gözlerimizde mor halkalar belirecek, içimiz, gençliği boş yere geçirmenin nedâmetiyle yahut iyi yolda harcamanın huzuruyla dolacak Gençliğimizi iffet ve namus dairesinde korursak ve öylece berrak, temiz bir hayat yaşarsak herhalde bu bizim ahirete göçümüzde en değerli tesellimiz olacak Kavak ağaçlan yine nazlı nazlı salınıyor, kuşlar yine o sevinçli ötüşleriyle güneş ışıklarıyla yarışırcasına uçuşuyorlardı Gökyüzündeki bulutlar beyazlığından hiç bir şey kaybetmemiş aynı tâzeliğini korurmuşçasına ipek yüklü kervanlar gibi gök yolculuğuna devam ediyorlardı Penceredeki adam şöyle düşündü: İnsan da bir yolcudur Anne karnından dünyâya gelen ve oradan kabre, haşre giden bir ebed yolcusudur Bu ciddî yolculukta bize en güzel azık imân, ihlâs ve kulluk borcumuzu yerine getirmekten başka nedir ki? Bu düşünceler ve günün güzelliği lise kızlarının acıklı haline zıt istikâmette hareket eden iki nurlu çizgi şeklinde onun tâ ruhunun derinliklerine uzandı Onu apayrı bir iklîme çeken bu iki çizgi belliki tek bir odakta toplanıyor ve onun ruhunda başka ilhamlar veren bîr ilâhi kaynak, bir kutsi pınar oluşturuyordu Mehmet ERDOĞAN |
|