Viyana’Da Türk Korkusu'nu Açıkladı |
10-07-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Viyana’Da Türk Korkusu'nu AçıkladıViyana’da Türk korkusu'nu açıkladı 28 Haziran 2007 3 yıldır TRT'de yayımlanan "Sınırlar Arasında" isimli belgeselden tanıdığımız Banu Avar, programın akışını ve bununla ilgili gelişmeleri değerlendirdi “Sınırlar Arasında” dolaşmak fikri ne zaman ve nasıl ortaya çıktı? Sınırlar Arasında projesi 10 yıldır kafamdaydı… Belgesel bölümünü kurduğum ve 5 yıl çalıştığım TV 8 çizgi değiştirmeye karar verince ilişiğimiz kesildi ve TRT’ye başvurdum Şenol Demiröz’e projeyi anlattım, ilgilendi ve başladım 2004 yılı Haziran ayında “Sınırlar Arasında” TRT’de yayına girdi 2004 Haziranından bu yana 70 bölüm yaptık Bazı ülkelerden 2-3 program yaptığımız için 60 kadar ülkeye gittik Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu, Çin, hatta Latin Amerika’ya kadar Özellikle Venezüella, İran, Suriye ve bu şekilde birçok ülkeyi ziyaret ettik ve buralarda küresel politikaların sonuçlarını, halkların kimliklerinin, kültürlerinin nasıl yok edildiğini anlamaya çalıştık ve bunları Türk izleyicisine aktarmaya çalıştık Orhan Pamuk’un Nobel edebiyat ödülünü almasından bir gün sonra, Sınırlar Arasında programınızın İsveç bölümü yayınlanınca İsveç’le Türkiye arasında diplomatik bir sorun oluştu Biraz bundan bahsedebilir misiniz? Nobel töreninin zamanı belliydi ve bu nedenle İsveç programı yapmaya karar verdik Basın Orhan Pamuk nedeniyle üzerimize geldi ama program aslında Nobel’in ne olduğunu anlatıyordu; Nobel ödüllerinin ne olduğu bellidir Söylediklerimiz ne ilk kez ne son kez söyleniyor Edebiyat olsun, barış ödülü olsun, dünyada silah sanayiyle oynayanların, dünyada katliamlardan sorumlu olanların cebinden çıkmaktadır Dünyada en çok insanın ölümünden sorumlu olan ülkeler barış ödülü dağıtıyor! Bu ve benzer ödüller ikiyüzlülüğün şahikasıdır İsveç’de Barış enstitüsü ile bu nedenle görüştüm, oradaki siyasilere, Barış’ı sorduk Halkları barış masalarına oturtanlar ölümle en çok oynayanlardı İrlandalılar, Filistinliler barış masalarına oturtuluyor sonra onlara silah satılıyordu… Üstelik bu ülkelerin yasaları çatışmalı bölgelere silah satışını yasaklıyordu Program Alfred Nobeli anlatıyordu Alfred Nobel kimdi?! Alfred Nobel dinamitin mucidiydi Geçen yüzyıl başında Avrupa’da yayılmış 90 tane silah fabrikasının sahibiydi Yani o zamanın küresel elitini temsil ediyordu, ayrıca Baku petrollerinin sahibiydi Bu günkülerle çok benzeşiyor bu manada Ölürken sevgilisi Sofi’ye bir suçluluk duygusuyla çok insanın ölümüne sebebiyet verdiğini, barış için ödüller koymayı düşündüğünü söylüyor Sartre gibi birçok edebiyatçı bu ödülü reddediyorlar Çünkü bu ödüller gerçekte bugün eli kanlı sermayenin verdiği ödüllerdir Ayrıca, bu ödüle layık görülenlerin büyük çoğunluğu kendi ülkeleri çıkarlarının aksine hareket edenlerdir Mesela 1985 yılında Orhan Pamuk Iowa Üniversitesi uluslararası yazı programına katılmıştır Bu ve benzer programlar Amerikan Milli Demokrasi Enstitüsü ya da Amerikan derin devleti kontrolü altındaki programlardır ve amaç çeşitli ülke aydınlarını devşirmektir… Programda ayrıca İskandinav ülkeleri ve özelde İsveç’te Sami ve Tater halkların soykırımını da konu etmiştim Program yayınlanınca bir takım batıya akredite gazeteciler İsveç büyükelçisine koşup, yayına dikkat çekmişler Onlar dışişlerine gidiyor, oradan şikayet TRT’ye geliyor… Ben Belfast’ta idim Bana telefonlar gelmeye başladı İstanbul’a dönüp odama girdiğimde hayret içinde kaldım Her yer mesaj, notlar, e-postalarla kaplıydı: “Seni destekliyoruz, yanındayız” mesajlarıydı bunlar Beş binin üzerinde mektup gelmişti, TRT kilitlenmişti Kısacası belki işin sonu başka yerlere varacaktı ama halk desteğiyle sarmalandım… Devlet televizyonunun halktan gelen talebi değerlendirip o istek doğrultusunda işlem yapıyor olması güzel bir gelişme değil mi? Evet, çok güzel bir şey Öte yandan büyük zorluklarla programı yapıyoruz Program TRT haber daire başkanlığına bağlı Her bölüm sansüre uğruyor ve bazen çok manasız kesintiler yapılıyor Denetleme daire başkanlığının kesmediği yerler haber dairesince kesiliveriyor Aman Avrupa küsmesin gibi garip bir mantıkla programlar kuşa çevriliyor Şu anda yolumuza devam ediyoruz Bu sezon Haziranda bitiyor Bakalım gelecek bize ne gösterecek!! Çalıştığınız kurumdaki diğer insanların size bakışı nasıl? İkiye ayrılıyor; Bir kısmı büyük bir destek veriyor bir kısmı köstek olmak için elinden geleni yapıyor… İsveç programından sonra beni ilk tebrik edenler güvenlikçiler, temizlik elemanları, odacılar, çaycılardı Bazı yapımcılar, aydınlar ise koridorlarda beni görünce yol değiştirdiler Bir şeylerden mi korkuyorlar? Bazıları korkuyor bazıları benimle yani Türkiye tarafındaki biriyle muhatap olmak istemiyor Ben onların ezberini bozuyorum Türkiye’de bir kol Hıristiyan batı kültürüyle diğer bir kol lokal doğu kültürüyle eğitilmiştir Her iki kolda Türkiye’yi, Türk insanını temsil etmez Bunlar halka yabancı kalırlar Bugün gerek medya, gerek üniversiteler ve kolejler vasıtasıyla inanılmaz bir yabancılaşma yaşıyoruz Sen Joseph’de okuyan Fransız gibi, Alman lisesi mezunu Alman gibi düşünür ve yaşar Avusturya programınızda vurguladığınız bir olay vardı Özellikle Avusturya’daki insanların Türklerden, Osmanlıdan korktuklarını anlatıyordunuz Evet, zaten bölümün adı Viyana’da Türk korkusu idi Şöyle bir durum var; Viyana, Napolyon ve ikinci dünya savaşı sırasında Amerikan uçakları tarafından bombalanmış ve şu anda şehrin en güzel katedrali olan Steffan katedrali hala tamir olunuyor Korkunç bir bombalamayla tarumar olmuş halde En ufak bir ibare yok: “Burası ikinci dünya savaşı sırasında Amerikan uçakları tarafından bombalanmıştır, içinde şu kadar çocuk, insan ölmüştür” diye Ama Viyana kuşatması hatıraları her yanda… Bir yere gidiyorsunuz hemen birisi önünüze atlayıp, “işte Türklere karşı Avrupa’yı bizler savunduk, eğer bizde onları geri püskürtmeseydik bütün Avrupa Müslüman olurdu” diyorlar Türk korkusu hiç unutulmamış, hep taze tutulmuş 1683’leri herkes hatırlıyor Çünkü bütün tarih kitapları bunu okutuyor: “1683 ve barbar Türkler”: Herkesin ağzında bu var Onlar bizden korkuyor, biz de onlardan Osmanlının son yüzyılından itibaren kendimizi onlardan aşağı görüyoruz Bu kompleksten nasıl kurtuluruz? Bu ancak bir tek şekilde mümkün olabilir: Milli bir hükümetiniz olduğu zaman Atatürk çok akıllı bir dış politika ile Sadabad Paktını yapmıştır Nitekim Hatay’da Fransız general Poncot’nun karşısına dikilirken yanında Balkan generalleri vardır “Biz buradayız, ne yapacaksan yap” bakalıma getirmiştir Öyle ince politikalarla o kadar büyük savaştan sonra gayet güzel bölge düzenlemeleri yapılabilmiştir Bugün bir başkasının politikasının yani büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlığıyla bunu yapamazsınız Çünkü ortada ipler Amerika’nın, İngiltere’nin ve başkalarının elinde Bunu yapabilmek için ipleri elinde tutmanız lazım Türkiye’nin Türk halkını temsil etmesi lazım Avrupa insan hakları mahkemesi insan haklarının savunucusu olarak kendini ilan etti, bizlere o şekilde gösterdi kendini ve bir anıt şablon gibi önümüze dikildi Avrupa insan halkları mahkemesinin son yıllarda ise makyajı döküldü ve birçok yanlı karara imza attılar Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Avrupa’nın olsun Amerikanın olsun Batı emperyalizminin çeşitli kurumları var Bu kurumlar bütün her şeyin karar vericisi İşte iyiyi doğruyu güzeli gösteren kurumlar olarak halkların başına koyuluyorlar Amerika’nın mesela askeri kanadı olarak çalışan bir NATO, siyasi olarak BM, dünyanın para politikalarını yönlendiren bir IMF var Avrupa insan hakları mahkemesi ise çeşitli ülkelerin başında boza pişirmek üzere kurulmuş gibi duruyor İnsan hakları ile falan ilişkisi yok Avrupa birliği ülkelerini dolaşıyorum, yaklaşık on beş tanesine gittim, her birinde insan hakları ihlalleri diz boyu Kopenhag kriterlerinden hiç biri uygulanmıyor Bunları açık açık söyleyen sadece ben değilim, onların kendi adamları, kendi siyasileri de söylüyor İngiltere’nin 80 yaşındaki kurt politikacısı Sir Tony Benn bana şöyle dedi: “Avrupa Birliği faşist bir yapı taşır Ben Avrupa Birliğini yönetenleri seçemiyorum! Brüksel’deki, Strazburg’daki yöneticileri seçme şansım yok Bu demokrasi değildir İkincisi ben bu insanları başımdan atmak istediğim zaman bunu da yapamıyorum Yani ben buradan çıkmak istesem çıkamıyorum girmek istesem giremiyorum, seçmek istesem seçemiyorum Bu faşizan bir yapıdır” dedi Her ülkenin iki yüzü var AB ülkelerine bakın Fransa’da Şanzelize, İngiltere’de Oxford caddesi, Knightsbridge gibi turistik yerler refah içinde insanlarla dolu Bir alt caddesine indiğinizde yemek minibüs’leri çorba dağıtıyorlar Kuyruktakilere, “Siz kimsiniz” dediğinizde “öğretmenim” diyor Giyim kuşamı da gayet düzgün, “yiyecek ekmeğim yok benim” diyor Avrupa’da her altı kişiden biri açlık sınırında yaşıyor Bu benim istatistiğim değil, İngiltere’nin istatistiği Türkiye de son zamanlarda meydana gelen birtakım olaylar var; Trabzon da bir rahibin öldürülmesi, uzun bir müddet sonra Hrant Dik’in Trabzonlu bir genç tarafından öldürülmesi Şimdi de Malatya olayları var Bu olaylar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanki birileri insanlara kendi öz güvenini kaybettirip ortalığı karıştırıyormuş gibi bir izlenim var Hollanda’da çok önemli siyasi cinayetler yaşandı 2001’den sonra 2002’de ırkçı lider Pim Fortuyn öldürüldü Halk “Müslümanlar katildir” diye bağırarak başkanlık sarayına yürüdüler ve sonunda katil bir Hollandalı çıktı Arkasından sapkın görüşleri ile bilinen bir yönetmen ve köşe yazarı öldürüldü Theo van Gogh, peygambere, tanrıya, herkese küfreden, Hıristiyan alemine de küfreden yayınlar yapan biriydi Öldürülünce göçmen uyum masası bakanı Rita Verdonk ortaya çıkıp, “yeter artık bu Müslümanlardan çektiğimiz” diye beyanatlar verdi Arkasından Bernard Bot dışişleri bakanı kalktı ve “Müslümanlar genetik olarak geri zekalıdır” dedi Bütün bu kışkırtmalar yapıldı ve aydın avı, “cadı avı” başlatıldı, bütün aydınlar sindirildi Sonunda değişik görüş savunan hiç kimse kalmadı Hollanda’da halk ve özellikle Müslümanlar baskılar altında ezildi Ben her cinayetten sonra yada her olaydan sonra bunun sonuçlarının kime yaradığına bakılması gerektiğini düşünüyorum Şu anda Merkel’in dediği gibi, “Türkiye hoşgörüsüz bir toplumdur derhal siyasi iklimini değiştirmek için elinden ne geliyorsa yapmalıdır” gibi konuşmalar durumu açıklıyor bence Türkiye’de müthiş bir psikolojik harekat var dediğin gibi Aşağılık kompleksi yaratmak, “biz kötü insanız, biz barbar insanız, onu bunu öldürüyoruz” şeklinde bir duyguyu halka benimsetmek amaçlı Bakın 14 Şubat 2005 yılında Suriye enformasyon bakanının odasındaydım Haber geldi, “Hariri öldürüldü” diye Adam hemen, “bakın şimdi ne olacak; tüm parmaklar bizi gösterecek!” dedi “Önce Lübnan’dan çıkın diyecekler Biz çıktığımız zamanda oraya İsrail girecek Bu, bunun için yapılmıştır!” dedi Haririnin arabasının Alman arabası olduğunu, içindeki bomba sensörlerinin Amerikan uydu sisteminden kontrol edildiğini söyledi Olay olduğunda bu sensörler çalışmaz hale getirilmişti ve bunu yapacak teknolojiye sahip dünyada 2 ülke vardı: İsrail ve Amerika Şunu demek istiyorum: Cinayetler kimin işine yarıyor diye bakmalıyız Malatya’daki olaylar, Santorinin öldürülüşü vs, vs Hepsi Türkiye’nin üstüne daha fazla gelmeye yarıyor Yani bugün Hrant Dink cinayetinden sonra “biz Ermeni’yiz” diye sokaklara dökülen birileriyle karşı karşıyayız Hep Avrupa’dan bahsettik; Filistin’de İsrail’in yapmış olduğu insanları ayıran bir duvar var Onunla ilgili bir programınız var Biraz bahseder misiniz? O duvar Filistinliyi Filistinliden ayırmaktadır Gözlerimizle gördük; bu duvarla ayırma projesi bir İngiliz buluşu! Duvarlar sadece Filistin’de yok; dünyanın birçok yerinde bu duvarlardan var, ayrım politikaları var Irakta da olacak, bir dönem İrlanda’da denenmiş; Belfast’ın ortasından koca bir duvar geçiyor Bu insanlık dışı uygulama emperyalistler tarafından dünyanın birçok yerinde görülmüştür Tamamen enerji hatlarına ve koridorlarına el koymak için bir toprak parçasından belli bir insan gurubunun temizlenmesi esasına dayalıdır Toplumları şekillendirmede iletişim araçlarının etkisinin büyük olduğunu biliyoruz AB ve ABD bu araçları çok güzel kullanıyor Basın yayın organlarının Yugoslavya’nın dağıtılmasında çok büyük önemi olduğu söylenir Küresel güçler Basın yayın organlarına ilk önce 25 milyon dolarla girmişler; Önce halkın beyni uyuşturulmaya başlanmış Kadınlar hedefe konulmuş Gittiğim her ülkede, Arnavutluk’ta, Orta Asya ülkelerinde, Balkanlarda işe önce pembe dizilerle başlamışlar Beyinler 60 kelimeyle düşünmeye ayarlanır Sonra bitmez tükenmez sabah konuşma programları devreye girdi, saatlerce bitmeyen bir şekilde “o onun gelini, diğerinin kaynanası” başladı Yani insanların çok ilgi duyduğu, mahremiyetle ilgili küçük ama incir çekirdeğini doldurmayacak olaylar çok büyütülerek ekrana getirildi İnsanlar bunları nerdeyse hipnotize olmuş bir şekilde seyretmeye alıştırıldı Ailenin içindeki en önemli insan annedir, kadındır Bunun büyük bir kısmı etkilenmiş durumdadır Daha üst düzey entelektüel, üniversiteye gitmiş kadınlar için de ayrı bir yöntem izlendi… Mesela “desperate house wife dizisi, sex and the city’ gibi yayınlar inanılmaz ölçüde çok gizli bir şekilde damardan zehir şırıngaladılar… Gerçekten karı koca birliğini bozmaya yönelik, kadınların tamamen bireyselleşmesini, bencilliğini yaymaya yönelik diziler ortaya sürüldü… Hollywood’un Amerikan devlet çıkarları doğrultusunda yönlendirildiği yazıldı çizildi Dikkat ederseniz Holywood’da çekilen filmlerde ya kilise, ya Amerikan bayrağı ya da Amerikan askeri mutlaka vardır Bunlar tesadüf değildir Peki burada neyin propagandası yapılıyor? Tabi bu ve bütün olaylar Amerikan devletinin çıkarlarını korumak için yapılan şeyler 1983 yılında Amerikan kongresinden ‘Demokrasi Projesi’ kararı çıkmıştır Bu demokrasi projesi için zamanın CIA başkanı Colby demiştir ki, “bugüne kadar tankla tüfekle girdik ama şimdi başka yollardan da gireceğiz; basın yayını kullanacağız, demokrasi, insan hakları, özgürlükler adı altında gireceğiz ve tüm halkı yönlendireceğiz” İçerden bir gurup satın alınmış ve toplumun geri kalanı yönlendirilmiştir İçerden bir gurubu satın aldığınız ve Batı’ya bağladığınız zaman iş hallolur Ama Tahmin edemedikleri planlamadıkları şeyler olmuştur Her şey yolunda gider zannettikleri bazı şeyler her zaman yolunda gitmemiştir… Bakın üzerinde o kadar çok çalıştıkları Türk halkı oyunlara gelmemiştir Birbirine daha çok kenetlenmiş, ama oyun tutmamıştır Halk sağduyuludur, kışkırtmalara kapılmamıştır Türkiye’deki yazılı ve görsel medyada çalışanlar ve yöneticileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk basınında Türk çok az ne yazık ki Bu Attila İlhan’ın sözüdür ve doğrudur Türk basınında genellikle Batı’yı hedef almış, ona özenen bir kesim var Özellikle köşe başlarında oturmuş insanlar Çünkü öncelikle basın yayın organlarının denetime alınması lazımdı Malum, üniversitelerin, basın yayın organlarının denetime alınması ön şarttı, bunu yaptılar da Dolayısıyla basınımız kağıt üzerinde Türk ama öbür yandan bir tür ‘batılı’ insanlarla sarıldı Bir kadın programında İranlı bayanlarla bir konuşmanız geçmişti ve sizin İran’da kadın hakları ve kadınların değiştirilmeye çalışıldığı hakkındaki görüşlerinizden dolayı bazı eleştiriler var Bu eleştiriler size yansıdı mı? İran ile Suriye bizim en yakın komşularımızdır Onlarla sıkı ittifak ilişkileri içinde bulunmalıyız Bizi birbirimizden ayırma amacında olan batılı girişimlere karşı durmalıyız Atatürk sadabad Paktını boşuna kurmamıştı Orta Asya ülkeleriyle çok iyi ilişkiler geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum Avrupa’nın bu kadar çifte standardına rağmen Avrupa karşısında ellerimizi ovuşturup yerlere dizler çökeceğimize biraz da Asya’ya Avrasya’ya bakmalıyız Rabia Ayaz / Su Dergisi |
|