Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
akla, akıl, ayeti, bilgi, bilgiler, dair, kerimde, kuranda, kurani, nelerdir

Kur'an-İ Kerim'de Bilgi Ve Akla Dair Bilgiler Nelerdir? Kur'an-Da Bilgi Ve Akıl Ayeti

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an-İ Kerim'de Bilgi Ve Akla Dair Bilgiler Nelerdir? Kur'an-Da Bilgi Ve Akıl Ayeti



Kur'an-ı Kerim'de Bilgi Ve Akla Dair Bilgiler Nelerdir? Kur'an-da Bilgi Ve Akıl Ayeti
Kur'an-ı Kerim'de Bilgi Ve Akla Dair Bilgiler Nelerdir? Kur'an-da Bilgi Ve Akıl Ayeti
KUR'AN-I KERİM'E GÖRE GERÇEK AKIL

GİRİŞ
Akıl, insan için hayati önem taşıyan ve bir anlamda insanı insan yapan en önemli özelliklerden biridir Derin düşünebilmek, incelikleri kavrayabilmek, hikmetli konuşabilmek, doğruyu yanlışı birbirinden ayırt edebilmek akıl sayesinde mümkün olabilir Kuşkusuz bu özelliklerin önemini bugün dünya üzerinde bilmeyen yoktur Ancak insanların birçoğunun bilmedikleri ya da gözden kaçırdıkları çok önemli bir gerçek vardır: Zannedildiği gibi her insan akıllı değildir Her insan doğuştan belirli bir zekaya sahiptir, fakat akıl belirli şartlara bağlı olarak oluşan özel bir yetenektir Bu iki kavram toplumda genellikle aynı anlamda algılanır Oysaki Kuran'da bu konunun özü şöyle açıklanır:
… Onların çoğu akıl erdirmez (Maide Suresi, 103)
İnsanların çoğu aklını kullanmamaktadır Peki öyleyse "akıl" nedir? Aklın kaynağına nasıl ulaşılır? Kimler gerçekten akıl sahibidir? İşte bu soruların doğru cevabı bize sadece Kuran'da verilir Çünkü Kuran Allah Katından indirilmiştir ve her konuda mutlak doğru bilgilere ulaşabileceğimiz tek kaynaktır Kuran'a baktığımızda ise şu bilgiyi ediniriz; akıl ancak iman ile oluşabilmektedir
Vicdanının sesini dinleyerek Allah'a yönelen her insan hiçbir fiziksel çaba harcamadan bu büyük nimete sahip olabilir Yapılması gereken, Allah'a samimiyetle iman etmek, O'ndan gereği gibi korkmak ve Rabbimizin istediği gibi bir yaşam sürmektir Bu samimi iman, insana aklı kazandırır Hayatın her anını etkisi altına alan bu berrak akıl da insanı doğru yola iletir
İşte bu kitapta aklın gerçek tanımı yapılacaktır "Aklı oluşturan şartlar nelerdir?", "Akıl artar ya da azalır mı?", "Aklı örten etkenler olabilir mi?", "Varsa bunlar ortadan kaldırılabilir mi?" gibi belki de pek çok insanın gerçek cevaplarını ilk kez öğreneceği sorulara yanıt verilecek ve tüm insanlara aklın ne kadar değerli bir nimet olduğu bir kez daha hatırlatılacaktır
Bununla birlikte Kuran'da bildirilen akıl ve akılsızlık örneklerine dikkat çekilerek aradaki keskin farklılık ortaya konacaktır Kuran'a uyan akıl sahibi insanların dünyada ve ahirette alacakları güzel karşılık anlatılacaktır Akıllarını kullanmayarak dinden uzaklaşan kişilerin ise içinde bulundukları büyük kayıp anlatılacak ve her insanın aklını kullanması için çağrıda bulunulacaktır
Bu kitap, "… dileyen Rabbine bir yol bulabilir" (Müzzemmil Suresi, 19) ayetiyle de belirtildiği gibi Rabbimize yakınlaşma yolu arayanlara O'nun büyüklüğünü kavrama, Kuran ahlakını yaşama ve aklın nimetlerinden faydalanma konusunda bir yol açmayı amaçlamaktadır

AKIL HAKKINDA
Akıl hakkında bugüne kadar sayısız tanım yapılmıştır Ancak bunların hiçbiri aklın gerçek anlamı hakkında insanlara tam bir fikir vermeye yeterli olamamıştır Çünkü bu çıkarımları yapan kimseler aklı tanımlarken doğru bir kaynağa başvurmamış, aklı sadece kendi mantıklarıyla değerlendirmeye çalışmışlardır Oysa önceki bölümde belirttiğimiz gibi, aklın ne olduğu konusunda bize bilgi verebilecek kaynak sonsuz akıl sahibi olan Allah'ın indirdiği Kuran'dır
Allah'tan korkan ve samimiyetle Kuran'a uyan her insan akıllıdır Ancak insanların çoğu böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler
Bir örnekle açıklayacak olursak bu, küçük bir çocuğun, dünyanın sadece kendi evi, sınıfı, öğretmeni ve oyuncakları ile sınırlı olduğunu sanması gibidir Kuşkusuz küçük bir çocuğun kendi çevresinin dışına çıkıp da dünyaya yetişkin bir insan gözüyle bakması mümkün olmaz Bu nedenle de tüm idealleri, tüm tasaları ve tüm faaliyetleri kendi dünyası ile sınırlı kalır Oysa çocuğun yaşamını izleyen yetişkin bir insan onun aslında ne kadar kısıtlı bir dünyada yaşadığını çok açık bir şekilde görür Çünkü yetişkin bir insan dünyanın bir ev, bir sınıf ve birkaç oyuncakla sınırlı olmadığını kavrayabilecek bir tecrübeye ve bilgiye sahiptir
İşte akıl için de buna benzer bir durum söz konusudur Akılsız bir insan herşeyin en doğrusunu kendisinin bildiğini, en akıllı kişinin kendisi olduğunu, en güzel hayatı kendisinin yaşadığını, dolayısıyla da en doğru yolda olanın kendisi olduğunu sanır Daha mükemmel bir hayat şeklinin, zihin yapısının varlığına ihtimal vermediği için kıyas yapması ve aradaki farkı tespit edebilmesi mümkün olmaz Oysa Kuran'da insanlara, çok üstün bir hayat tarzı, çok ileri bir kavrayış ve düşünme yeteneği sunan "akıl" gibi büyük bir nimetin varlığından bahsedilmiştir İşte bu kitapta anlatılacak olanlar, Kuran ayetleri doğrultusunda aklı tanımlayacak, aklın insana keskin bir şuur açıklığı ve kavrayış yeteneği kazandırdığını ortaya koyacaktır Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır (İbrahim Suresi, 52)
Ayet meallerinde "temiz akıl sahipleri" olarak geçen kavramın Arapça aslı "ulul elbab"tır ve tam karşılığı "öze sahip olanlar" anlamına gelir Tefsir ve meallerde genellikle bu kavramın derin bir aklı ve kavrama yeteneğini ifade ettiği kabul edilmiştir Bu nedenle burada da "temiz akıl sahipleri" olarak kulllanılmıştır

GERÇEK AKIL NEDİR?
Kitabın başında da belirttiğimiz gibi, "akıl" kelimesi toplumda genellikle insanların zeka düzeyini ifade etmek amacıyla kullanılır Oysa akıl, zekanın çok üstünde ve çok daha derin bir kavrayış şeklidir
Zeka, en bilinen anlamıyla insanın düşünme, gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamıdır İlk kez karşılaşılan ya da ani olarak gelişen olaylara uyum sağlayabilme, anlama, öğrenme, analiz yeteneği, beş duyunun, dikkatin ve düşüncenin yoğunlaştırılması, ayrıntılara dikkat edilmesi hep zeka sayesinde gerçekleştirilir Örneğin zeki bir profesör olayların fiziksel işleyişini çok seri olarak kavrayabilir, bunları formülleştirebilir Ya da hafızası güçlü olan zeki bir insan olaylardaki girift noktaları ve detay sayılabilecek pek çok konuyu anımsayabilir Pratik zeka sahibi biri ise, karşılaştığı olaylara pratik ve kolaylaştırıcı çözümler getirebilir
Akıllı bir insan ise, zekanın sağladığı tüm bu avantajları kullanmasının yanında, zeki bir insanın sahip olmadığı bir kavrayış ve yeteneğe de sahiptir
Zeki bir insan, ancak belirli bir konuda çalışarak ya da kendisini eğiterek, edindiği bilgi ve birikimlerle bir şeyler başarabilir Ancak tüm bunlar sadece öğrenmeye, ezbere ve tecrübelere dayalı becerilerdir Dolayısıyla bu insan, belirli bir noktada tıkanıp kalma, çözüm bulamama, giriştiği bir işi sonuçlandıramama gibi durumlarla karşılaşabilir
Akıllı bir insan ise eğitim almadığı, tecrübeli olmadığı, hatta ilk kez karşılaştığı bir konuda dahi, yıllarca o konuda eğitim almış bir kimseden daha keskin ve daha isabetli sonuçlar elde edebilir Çünkü akıllı kişi, bir konuda kendi teknik bilgisi olmasa da hemen en pratik çözümü bulur, gerekirse o konudaki en tecrübeli kişiyi tespit eder ve yapılması gereken işi ona yaptırarak sonuca ulaştırır Kısacası akıl, insana zekanın çok üstünde bir anlayış kazandıran, derin düşünebilme, doğruyu bulabilme ve her konuda çözüm getirebilme yeteneğidir Dahası akıl, hayatın her alanına hakim olan ve pek çok konuda başarı sağlayan bir yetenektir
İnsana bu yeteneği kazandıran yegane özellik ise imandır Allah, iman edip Kendisinden korkup sakınmalarına karşılık insanlara katından özel bir anlayış verir Kuran'da Allah korkusunun insana kazandırdığı bu anlayış şöyle ifade edilmiştir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar Allah büyük fazl sahibidir (Enfal Suresi, 29)
Görüldüğü gibi akıl, Allah'ın iman eden kimselere vicdanlarını kullanmaları sonucunda an an doğruyu ilham etmesiyle ortaya çıkmaktadır İmanın kazandırdığı bu özellik, kişinin doğruyu yanlıştan ayırabilmesini ve böylece yaşamın her safhasında en doğru şekilde düşünebilmesini, en sağlıklı değerlendirmeleri yapabilmesini ve en isabetli kararları alabilmesini sağlamaktadır Akıl sahibi bir insan, karşılaştığı olaylarda pek çok insanın göremediği detayları görebilir, ince teşhisler yapabilir ve olaylardan en doğru ve en hikmetli sonuçları çıkarabilir İleriye yönelik projelerde çok aşamalı düşünebilir, karşılaşılabilecek durumları önceden tespit edebilir ve kusursuz planlamalar yapabilir Aynı şekilde geçmişteki tecrübelerini de en iyi şekilde değerlendirerek, bunları en gerekli yerlerde en akılcı şekilde kullanabilir Olayları berrak bir akılla değerlendirebildiği için yaptığı her iş hayırlı, konuştuğu her söz hikmetli ve gösterdiği her tavır olabilecek en ideal niteliktedir
Tüm bunların yanında akıl aynı zamanda da kişinin ruhunda, güzelliklerden çok fazla zevk alabilmesini sağlayan bir derinlik oluşturur Bu nedenle çoğu insanın sıradan karşıladığı ve büyük bir alışkanlıkla baktığı pek çok şeyin ardında gizlenen güzellikleri, akıl sahibi insanlar hemen görebilirler
Ancak aklın tanımını bu kadarla kısıtlamak elbette ki mümkün değildir Zira akıl, insanın hayatının her alanında kendini belli eden bir ayrıcalık ve üstünlüktür İlerleyen satırlarda verilecek olan bilgiler imanın kazandırdığı aklın ne kadar büyük bir nimet olduğunun çok daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır

AKLIN GERÇEK SAHİBİ ALLAH'TIR!

İnsan yaratılmış bir varlıktır Dolayısıyla insanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Allah'tır Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir
Kendilerine böyle bir nimet verilen kişiler ise, içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah'ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler Kuran'da Allah'ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle anlatılmıştır:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir (Mülk Suresi, 3-4)
Ayette belirtildiği gibi, Allah'ın yaratmasında en ufak bir eksiklik yoktur Çünkü Allah'ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz tasarım, bu üstün aklın bir göstergesidir Allah'ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimizin büyüklüğünü kavraması ve O'na teslim olup iman etmesidir
Kuran'da geçen " Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın" (Bakara Suresi, 32) ifadesi akıllı insanların, aklın asıl sahibinin Allah olduğunu takdir edebildiklerine dikkat çekmektedir

AKIL VE VİCDAN
Önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi, vicdanına uyan her insan kolaylıkla doğruyu ve yanlışı görür Ancak kimi insanlar vicdanlarının sesini duydukları ve doğruyu söylediğini bildikleri halde onu bastırmaya çalışırlar İşte böyle bir durumda da vicdanlarını örten bu kimseler doğrunun ve yanlışın ne olduğunu ayırt edemeyecek hale gelirler Allah'ın büyüklüğünü ve bunun karşılığında kendi acizliklerini düşünmez, Allah'ın verdiği özellikleri kendi kendilerine elde ettikleri bir üstünlük sanır ve kendilerini büyük görmeye başlarlar
Sözgelimi Allah'ın kendisine verdiği zeka ve beceri ile uzayın ya da insan vücudunun bilinmeyen sırlarını keşfeden bir bilim adamı düşünelim Eğer bu kişi aklını kullanmıyorsa, evrendeki kusursuz düzeni ya da insan vücudunun kim tarafından yaratıldığını düşünmüyorsa, gereken vicdana ve kavrayışa da sahip olamaz Keşfettiği şeyin mükemmelliği karşısında hayranlık duyup, onu yaratan Allah'a yönelerek O'nu övüp yücelteceği yerde, bulduğu şeyden dolayı gururlanır ve kendisinin övülmesini ister Allah Kuran'da böyle kişilerin kendi hevalarını ilah edindiklerinden ve bu nedenle de kalplerinin mühürlendiğinden şöyle bahsetmiştir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Ayette de belirtildiği gibi, kendisini ilahlaştırarak büyüklenen kişi artık gördüklerini ve duyduklarını kavrayamaz Bunun sonucu olarak da akıl gibi büyük bir nimetten de yoksun kalmış olur
Başka bir örnek olarak da doğadaki benzersiz tasarımları keşfeden ve pek çok canlının sahip olduğu kusursuz sistemler hakkında geniş bilgiye sahip olan bir araştırmacı düşünelim Eğer bu kişi şahit olduğu bu tasarımların tesadüfen oluştuğunu söylerse büyük bir yanılgıya düşmüş olur Ve böyle bir insanın akıllı olduğunu söylemek mümkün değildir Çünkü akıl, insanın gördüğü canlılardaki ve sistemlerdeki mükemmelliği Allah'ın yarattığını kavrayabilmesidir
Zekalarıyla ön plana çıkan bu kimseler yaptıkları buluşlarla, bilgileri ve becerileriyle insanların beğenisini kazanabilir, hayranlık verici konuşmalar yapabilir ve hatta bu görünümleriyle dinden uzak toplumlarda bir üstünlük elde edebilirler Ancak bu, olayın sadece dışarıdan görünüşüdür; işin aslında ise bu kimseler gerçek akla dair bir alamet gösteremezler
Ancak şu da önemlidir; bu kişiler, içerisinde bulundukları durumun farkında değildirler Zekanın kendilerini insanlar arasında en üstün konuma getirdiğini zanneder ve gururlanırlar Akıllı bir insan ise bu kimselerin, akıldan tamamen yoksun olduklarını çok açık bir biçimde görebilir Ve bu insanların, kendi zannettiklerinin aksine, aslında ne kadar aciz bir durumda olduklarını anlayabilir Nitekim Allah Kuran'da "akledemeyen" insanların içinde bulundukları bu aciz durumu şöyle bir örnekle açıklamıştır:
İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler (Bakara Suresi, 171)

AKIL ARTAR MI?
Akıl ile zekanın çok önemli bir farkı daha vardır Akıl, sabit değil, aksine insanın hayatının sonuna kadar artabilen ve gelişebilen bir yetenektir Aklın bu özelliği ise tamamen Allah korkusu ve vicdan ile bağlantılıdır Allah bir ayetinde "Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin" (Teğabün Suresi, 16) hükmüyle inananlara güçlerinin yettiği oranda Kendisinden korkup sakınmalarını emretmiştir İnsan bu nedenle hiçbir zaman Allah korkusunu yeterli görmemelidir Sürekli olarak kendisini Allah'a daha da yakınlaştıracak yollar aramalı ve bu amaçla vicdanını sonuna kadar kullanmalıdır
Böyle bir durumda Allah, samimiyetleri ve Kendi rızasını kazanmak için gösterdikleri ciddi çaba oranında bu kimselere verdiği anlayışı artırabilir ve sahip oldukları "doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetini" geliştirebilir Bu, Allah'ın iman edenlere olan bir desteği ve Kuran'ın önemli bir sırrıdır İnsan elindeki bu imkanı en iyi şekilde kullanarak, aklın dünyada ve ahirette sağladığı nimetleri kazanma imkanını elde etmiş olur

AKIL TAKLİT EDİLEBİLİR Mİ?
Zeka sahibi bir insan, akıllı bir insanla karşılaştığı zaman ondaki üstünlüğü fark eder ve ona karşı gizli veya açık bir hayranlık duyar Ona benzemek ve aynı üstünlüğü elde etmek için bu kimseyi taklit etmeye çalışır Ancak ona bu farklılığı kazandıranın akıl olduğunu kavrayamadığı için çözümü çok yanlış yollarda arar Özendiği bu kimsenin tüm tavırlarını, konuşmalarını, üslubunu gözlemlemeye ve kendi üzerinde uygulamaya çalışır Bilgisini, görgüsünü, becerisini artırır, belki kütüphaneler dolusu kitap okur ama yine de bu kimsenin çevresinde oluşturduğu hayranlık ve takdir uyandıran tavrı elde edemez Çünkü aklın kaynağı ne bilgi, ne beceri, ne kültür, ne de eğitimdir Elbette akıllı insan bu özelliklere de sahiptir ve bunları en isabetli şekilde kullanır Ama aklın asıl kaynağı imandır; bu nedenle bir insan Allah'a samimi bir kalp ile iman etmediği sürece her ne yaparsa yapsın, ne taklitle ne de başka bir yolla aklın getirdiği üstünlüğü elde edemez
Ayrıca akıl sadece belirli zamanlarda uygulanan birtakım tavırlar ile sınırlı değildir Aksine duruma, şartlara ve ortama göre değişen bir tavır mükemmelliğidir İman sahibi insan, her zaman karşılaştığı durumlarda olduğu gibi hiç beklemediği ve hatta ilk kez karşılaştığı olaylarda da keskin bir akıl gösterir
Akılsız bir insanın böyle bir tavır mükemmelliğini taklit edebilmesi ise söz konusu değildir Bu kimseler ilk kez karşılaştıkları bir durumda genellikle paniğe kapılır, ne yapacaklarını bilemez, doğru olanı bulamaz ve çoğunlukla da çözümsüz kalırlar Aklın insana kazandırdığı hız, kıvraklık, çözüm kabiliyeti ve canlılık gibi özellikler bu kimselerde bulunmaz
Kuran'da iman etmedikleri halde kendilerini dindar tanıtmaya çalışarak müminler arasında yer edinmek isteyen kimselerden bahsedilmiştir Allah'ın münafık olarak adlandırdığı bu kimseler müminlerin bazı özelliklerini taklit edebilirler Örneğin Allah'ın emrettiği şekilde namaz kılabilir, mallarından sadaka verebilir ya da dini konularda konuşmalar yapabilirler Allah, onların gösteriş amaçlı yaptıkları bu tavırları ayetlerinde şöyle haber vermiştir:
Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar (Nisa Suresi, 38)
Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar Oysa O, onları aldatandır Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar (Nisa Suresi, 142)
Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır Konuştukları zaman da onları dinlersin (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler (Münafikun Suresi, 4)
Görüldüğü gibi bu kimseler dinin bazı hükümlerini gösteriş amaçlı olarak yerine getirebilmektedirler Ama şu kesin bir gerçektir ki, bu kişiler akıllı bir insanda ortaya çıkan alametleri tam olarak taklit edemezler Bu nedenle de bu insanların çoğu, yaptıkları konuşmalarla, olaylar karşısında gösterdikleri tepkilerle kendilerini ele verir ve samimi Müslümanlardan olmadıklarını istemeden de olsa belli etmiş olurlar Dolayısıyla akıl, iman edenler ile gerçekten inanmadıkları halde kendilerine dindar imajı vermek isteyenleri ayırt eden önemli bir özelliktir

AKIL GERÇEĞE ULAŞTIRIR
Akıl, imanı kavramamış pek çok insanın hayatlarında hiç yaşamadıkları "üst bir şuur boyutu"dur Bu şuurda insanın zihni çok berraktır Ancak bu berraklığı sağlayan etken ne beynin kapasitesi, ne kişinin zeka düzeyi, ne de yetenekleridir Bu zihin berraklığının sebebi kişinin Allah'a ve Kuran'a olan imanıdır Kuran'ı kendine rehber edinen insan, yanlış bildiği her türlü bilgiden arınmış ve bunların yerine sadece doğru bilgiler yerleştirmiş demektir
Bu bilgilerin en başında, dünya hayatının gerçek yüzü gelir Berrak akla sahip bir insan Kuran sayesinde Allah'ın dünya hayatını insanları denemek için geçici olarak yarattığını bilir Dünyanın özel olarak çekici kılındığını ve süslendiğini, insanların bir kısmının kendilerini bu süslere kaptırarak asıl hayatları olan ahireti unuttuklarını açıkça görür Ancak kendisi, Kuran sayesinde her olayın gerçek bilgisine ulaştığı için, ahiret hayatına yönelik hazırlık yapar
İnsanın aklı sayesinde gerçek bilgisine ulaştığı bir başka konu da ölüm gerçeğidir Akıl sahibi kişi, dünyanın en zengin, en güzel, en itibarlı insanı da olsa, bunların kendisine yarar sağlamayacağının ve bir gün mutlaka öleceğinin farkındadır Ancak ölümün bir son değil, aksine bir başlangıç olduğunu, Allah'ın rızasına uygun bir hayat sürenlerin cennete, dünya hayatına kapılıp Allah'a karşı olan sorumluluklarını unutanların ise cehenneme gideceğini bilir Dahası altmış yetmiş seneyi aşmayan, üstelik pek çok eksiklikle dolu olan dünya hayatının yanında cennetin sonsuz ve kusursuz güzellikte olduğunun da bilincindedir Bu nedenle de ölümü üzüntüyle karşılanacak bir yokoluş olarak değil, aksine Allah'ın rahmetine kavuşacağı sonsuz bir hayatın başlangıcı olarak görür Bu bilinç onun ahiret gerçeğini de tam olarak kavramasını sağlar
Bu kimselerin yine aklın getirdiği şuur açıklığı neticesinde kavradıkları bir başka konu da kader gerçeğidir Onlar, sonsuz akıl sahibi olan Allah'ın yeryüzünde gerçekleşen büyük küçük her olayı belirli bir amaç ve hikmet üzerine yarattığını bilirler Karşılarına ilk bakışta ters gidiyor gibi görünen bir olay çıksa bile, bunun ardında kendileri için yine bir hayır gizli olduğunu ve Allah'ın kendilerini denemekte olduğunu unutmazlar Bu gerçeği kavradıkları için de Allah'a tam bir teslimiyetle teslim olur, O'na büyük bir güvenle bağlanır ve kendileri için yarattığı kadere hoşnutlukla razı olurlar

AKIL DOĞRU DÜŞÜNMEYİ SAĞLAR
Düşünmek, insanın en önemli özelliklerinden biridir Ancak birçok insan bu özelliğini gerçekten hikmetli ve fayda verecek bir konu yerine, kendine ve çevresine hiçbir yarar sağlamayacak konular için kullanır Kimi zaman saatlerce hatta günlerce düşünür ama harcadığı uzun vaktin ardından ortaya hiçbir sonuç çıkaramaz Oysaki bir insanın faydalı düşündüğünü iddia edebilmesi için gördüğü, duyduğu, algıladığı ya da aklından geçirdiği bilgileri yarar getirecek bir sonuca bağlaması gerekir
İşte akıl sahibi insanların farklılığı bu noktada kendini gösterir Akıllı bir insan sadece düşünmüş olmak için değil, sonuç elde edebilmek, fayda sağlayabilmek, doğruyu bulabilmek ve güzel bir şeyler üretebilmek için düşünür Düşüneceği konularıysa yine aklıyla belirler; hiçbir zaman için kendisine vakit kaybettirecek, sonuca ulaştırmayacak konulara dalıp, aklını boş şeylerle meşgul etmez Örneğin, boş kuruntulara kapılmaz, şeytanın vesveseleriyle uğraşmaz, geleceğe yönelik endişe dolu düşüncelerle vaktini harcamaz
Bu konuda kendisine Kuran'ı rehber edinir ve Allah'ın insanları üzerinde düşünmeye teşvik ettiği konuları kendine esas alır Bu konuların en başında ise kendisi dahil, tanıdığı, gördüğü, bildiği herşeyi yaratan Allah'ın büyüklüğünü düşünmek gelir Akıl sahibi bir insan hayatının her anında Allah'ın zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu, varlığının herşeyi sarıp kuşattığını, tüm varlıklar O'na muhtaç iken O'nun hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını, evrenin hakimi ve sahibi olduğunu, her an her saniye tüm insanları gözlemekte olduğunu, onların akıllarından geçirdikleri ya da söyledikleri her sözü bildiğini, yaptıkları her tavrı gördüğünü ve ezelden ebede kadar herşeyin bilgisini katında sakladığını aklından çıkarmaz
Akıllı bir insanın en çok düşündüğü konulardan biri de Allah'ın sevgisini ve rızasını nasıl kazanabileceğidir Çünkü bu kişi, dünyadaki herkesten ve herşeyden çok kendisini yaratan Allah'a karşı sorumlu olduğunu bilir Yaşadığı her an, karşılaştığı her olayda kendisini Allah'a yakınlaştıracak en güzel tavrın hangisi olduğunu düşünür Aklını sürekli hayırlı ve güzel işler yapma konusunda çalıştırır, çevresindeki insanlara karşı hep en güzel tavrı göstermeye, en güzel sözü söylemeye ve Allah'ın istediği en güzel ahlakı yaşamaya çalışır Kuran'da bildirilen emir ve yasakları titizlikle uygulayarak Allah'ın en sevdiği kullarından olabilmek için elinden gelen tüm gayreti sarf eder
Kuran'da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimizin büyüklüğünü görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle ifade edilmiştir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler (Ve derler ki: "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru" (Al-i İmran Suresi, 191)
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır (Bakara Suresi, 164)
Böyle yarar getirecek konuları düşünmek ise kişinin aklının daha da artmasını ve böylece çok daha isabetli tavırlar ortaya koymasını sağlar Aklını kullanan bir insan dünyada ve ahirette kendisine büyük bir kazanç sağladığı gibi çevresindeki insanları da her zaman için doğru ve güzel olanı uygulamaya teşvik eder

KURAN'A GÖRE İNSAN HANGİ KONULARDA AKLINI KULLANMALIDIR?
Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır Gece ile gündüzün art arda gelişinde (veya aykırılığında), Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır (Casiye Suresi, 4-5)
Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır (Nahl Suresi, 65-67)
Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır (Rad Suresi, 4)
Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de, O'nun ayetlerindendir Şüphesiz bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten ayetler vardır (Rum Suresi, 24)
Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır (Nahl Suresi, 10-12)
O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya art arda gelişi) da O'nun (kanunu)dur Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız? (Mü'minun Suresi, 79-80)
Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır Geceleyin ve gündüzün uyumanız ile O'nun fazlından (geçiminizi temin için rızkınızı) aramanız, O'nun ayetlerindendir Şüphesiz işitebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de, O'nun ayetlerindendir Şüphesiz bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten ayetler vardır (Rum Suresi, 22-24)

Size kendi nefislerinizden bir örnek verdi: "Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, sağ ellerinizin malik olduklarınızdan, sizinle eşit olup kendi kendinizden korktuğunuz gibi kendilerinden de korktuğunuz (veya çekinip saygı duyduğunuz) ortaklar var mıdır? "İşte Biz, aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle birer birer açıklarız (Rum Suresi, 28)
"Ey Adem oğulları, Ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;" "Bana kulluk edin, doğru yol budur" Andolsun o, sizden birçok insan-neslini saptırmıştı Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? (Yasin Suresi, 60-62)
O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir) Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır) (Mü'min Suresi, 67)
Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır O'na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o! Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler (Rad Suresi, 18-19)
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umut eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler" (Zümer Suresi, 9)
Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçirdi Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor Sonra kurumaya başlar, böylece onu sararmış görürsün Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır (Zümer Suresi, 21)
Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez (Bakara Suresi, 269)
Sana Kitabı indiren O'dur O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır" derler Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez (Al-i İmran Suresi, 7)
Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz (Al-i İmran Suresi, 118)
De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz" (Enam Suresi, 151)
Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Yusuf Suresi, 109)
Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma Karın dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız O ise, arkada kalacaktır" "Şüphesiz biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azap indireceğiz" Andolsun, biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır (Ankebut Suresi, 33-35)


Alıntı Yaparak Cevapla

Kur'an-İ Kerim'de Bilgi Ve Akla Dair Bilgiler Nelerdir? Kur'an-Da Bilgi Ve Akıl Ayeti

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an-İ Kerim'de Bilgi Ve Akla Dair Bilgiler Nelerdir? Kur'an-Da Bilgi Ve Akıl Ayeti



KUR’AN’DA BİLGİ

A ) TANIMI, ÖNEMİ VE TEŞVİK

1 Tanımı
Türkçe’de ‘’ilm’’ in karşılığı olarak ‘bilgi’ kullanılmaktadır Çünkü ilim, genel olarak bilgi anlamındadır Daha doğrusu ilmin esas anlamı ‘bir kimsenin bir şey hakkında bir şey bilmesidir’ O, gerek Cahiliye şiirinde, gerek Kur’an’da ve gerekse genel olarak Felsefede bu anlamı dile getirmektedir İlim sözlükte, anlayış ve anlamak manasında olup, bir şeyin hakikatini idrak etmek ve bir şey hakkında geçerli bir hükme varmaktır

Kur’an’da bilginin tanımı yapılmaz Zaten yapılması da beklenemez Dolayısıyla Kur’an bilgiyi, bilginin mahiyetini ve özelliklerini belirtmez Ancak o, bilgi elde edilecek alanlara,bilgi vasıtalarına dikkat çekip duyuları ve aklı kullanmayı, onlardan faydalanmayı öğütler Durum böyle olunca, Kur’an’ın bir bilgi tanımı ve detaylı bir bilgi sistemi ortaya koymaması tabiidir

Bilginin tanımı hususunda Kur’an’da kesin bir ifade bulunmadığı gibi, ilim adamları da bu hususta ihtilaf halindedirler Bir kısmı ‘bilginin tanımlanamayacağını’ söylerken, diğer bir kısmı da değişik tanımlar ortaya koymaktadır Bazı kelamcılar da bilginin ancak yine bilgi ile tanımlanabileceğini, aksi halde kısır döngüye düşüleceğini ileri sürmektedirler Örneğin Fahreddin Razi böyle düşünmektedir O da bilginin , ancak kendisiyle tanımlanabileceğini söyler Çünkü bilgiden başkası da ancak ‘bilgi’ ile bilinmemektedir O halde, bilginin başkası ile tanımlanabileceğini ve bilinebileceğini söylemek bir kısır döngüye gider

İlim konusu Kur’an’da geniş yer bulur Bu lafız Kur’an’da tekrar eden en câmî lafızdır Kur’an-ı Kerim’de bilgi (ilim) ile ilgili olarak yaklaşık 765 lafız geçmektedir İsim ve fiil kiplerinde gelip, farklı manaları ihtiva etmektedirler Bazı manaları şunlardır Bilmek eylemi, marifet ve idrak fiili, bir şeyi açığa kavuşturma, ayırt etme, tasdik, itikad, inanç vs

İlim ile yakın anlamlı olanlar; Fıkh, akl, fikr, vs gibi kelimeler olup birinci bölümde tanım ve içerikleri ayrıntılı olarak işlendi İlim lafzının zıt anlamlarını ihtiva eden pek çok kelime yine Kur’an’da geçmektedirİlme zıt anlam ihtiva eden; cehl, dalal vs gibi kelimeler de yine birinci bölümde incelendi

Bu lafızlar, bilgi konusunun Kur’an ışığında bir bütün olarak değerlendirilebilmesinde büyük bir dayanak oluşturur

Bilgi ile ilgili kelimelere Kur’an’da bu kadar sık yer verilmesi bir tesadüf değildir Muhtemelen hiçbir kimse onu görmezlikten gelemesin diye, onun üzerinde böyle ısrarla durulmaktadır İlim Kur’an’dan sonra, Hz Peygamberin de dikkat çekmek istediği bir kavram ve kendisinden sonra gelenlere tebliğ etmeyi bir görev saydığı temel fikirlerden biri olduğu gibi, İslama hakim olan ve İslam Medeniyetine,kendisine özgü biçim ve görüşünü kazandıran kavramlardan da biridir Gerçekten de her yönüyle islam medeniyetinin bir belirleyici olarak ‘ilim’ le aynı ölçüde etkili olan başka bir kavram yoktur Örneğin ‘tevhid’ ve ‘din’ gibi İslam dini hayatının sürekli ve ısrarlı olarak kullanılan diğer bir çok terimleri arasında en güçlü olanı ‘’ilim’’dir Diğer terimlerden hiç biri, anlamının derinliği ve kullanılışının çokluğu bakımından ‘ilim’le aynı seviyede değildir

Kelamcılar,bilginin, İlahî ve beşerî bilgiye uygun düşebilecek bir tanımını bulmayı ve bu bağlamda bilginin neyi ifade ettiğini ortaya koymayı amaç edinmişlerdir Buna bağlı olarak, Kur’anın ilimle ilgili eş ve zıt anlamlı lafızlarını da dikkate alarak, Kur’ana göre bilgiyi tanımlamaya yönelik çok çeşitli ifadeler ortaya koymuşlardır İlim, iman, marifet, zikr, idrak, zan, cehalet vs gibi Kur’anî lafızları ve manaları göz önünde bulundurarak bir çok ilim ve bilgi tanımı yapılmıştır

Kur’ana göre; efradını câmi ağyarını mâni olarak kabul edilen en etkili bilgi tanımının Mâturidi’ye ait olan ‘’ Bilgi, her kimde bulunursa , ona, düşünülebilen her şeyin, açık ve seçik hale gelmesini sağlayan bir sıfattır’’ tanımıdır

Kur'an bağlamını dikkate aldığımızda 'ilm'den belli bir tür bilginin kastedildiğini kolaylıkla görebiliriz Meselâ şu ayette şöyle denmektedir "Yemin olsun ki, sana bilgiden (el-îlm) gönderildikten sonra, şayet onların arzularına uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olur" Peygambere gönderilen vahiy olduğuna göre, buradaki bilgiden kasıt, vahyin ilettiği bilgi olmalıdır Gerçekten de Kur'an'da bir çok yerde 'bilgi", vahiyle gelen bilgiye delalet etmektedir "Kim, bilgi geldikten sonra seninle mücadele ederse, ona şöyle de "Geçmiş Peygamberlere, kitaplarımızı kendi dilleriyle indirdiğimiz gibi, sana da hikmetlerle dolu Kur'an'ı Arapça olarak indirdik Eğer sana bilgiden (el-îlm) gönderildiği halde inanmayanların heveslerine uyarsan, Allah'a karşı ne bir dostun, ne de bir koruyucun bulunur" " Bu Kur'an, ancak Allah'ın bilgisi (il-mi'l-lah) ile indirilmiştir" "Gerçekten Biz, Davud'a ve Süleyman'a bir bilgi (ilm) verdik" Bütün bu ayetlerden Kur'an'ın vahiyle bilgiyi özdeşleştirdiği sonucunu çıkaramayız Nitekim bilgi ile vahyin aynı şey olmadığını açıkça ortaya koyan ayetler vardır "Şüphesiz ki, biz onlara, inanan bir topluluk için bîr yol gösterici ve rahmet kaynağı olmak üzere Bilgi (ilm) ile açıkladığımız bir kitap getirdik" Bilginin bilgi olarak önemini ortaya koyan bu ayet, vahyin "belli bir bilgi" yi getirdiğini belirtmektedir Yine 13/43'te "Kitabın Bilgisine sahip olanlar" ifadesi, vahiyle vahyin getirdiği bilgi arasında bir ayrım yapmaktadır Bu ayrım diğer bir çok ayetlerden de anlaşılmaktadır Fakat vahiyle bilginin özdeşleştirilmemesi, aralarındaki bağın inkarını gerektirmez Aksine bütün bu ayetler, bilgi ile vahyi gayet dakik bir şekilde irtibatlandırmaktadır

2 Önemi
Kur'an,"Kulları içinde Allah'a en çok saygı duyan, âlimlerdir" demekle, sadece bilginin önemini vurgulamakla kalmayıp aynı zamanda bilgi sahibi kişiler (âlimler) için ulaşılması gereken en yüce mertebeyi de belirlemektedir Bilginin bilgi olarak değerini en açık bir şekilde sergileyen şu ayet; "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" , Kur’an’ın bilgiye verdiği değerin yüksekliğini belirlemekte yeterlidir Bu, o kadar net bir şekilde dile getirilmektedir ki, Peygamberimiz; "Rabbim, bilgimi artır" diye dua etmekle emrolunmuştur-Bu ayetlerde olduğu gibi diğer bir çok ayetlerden de dolaylı olarak bilginin önemine işaret eden anlamlar çıkarmak mümkündür
Kur’an’ın bilgiye değer vermesinin bir diğer göstergesi, bilgiye ait kelimelerin Kur’an’da diğer alanlara ait olan kelimelerden daha fazla yer bulmasıdır Yedi yüzden fazla ayette bilgi ve ona yakın anlamlı kelimeler geçer
Kur’an’a göre bilgi nur ve hidayettir Bundan dolayıdır ki, bilgiyi en şerefli mevkiye çıkarır Her türlü hayır ve güzelliğe bilgiyi vesile kılar Tüm başarıların temeline bilgiyi koyar Kur’anın bilgiye değer vermesinin temellerini ve sebeplerini yedi başlık altında toplayabiliriz

a) Bilginin, Allah’ın sıfatı olması
De ki O bilgi ancak Allah'a mahsustur Ben ise sadece açık sözlü bir uyarıcıyım De ki; Onları ilk defa yaratan diriltecek O, her yaratmayı bilir Göklerin ve yerin anahtarları Allah'ındır Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar O, her şeyi bilendir
Ayetlerde görüldüğü üzere ‘ilm’ çeşitli usluplarla Allah’a nisbet edilmiştir Allah’ın bir çok ismi ilim kökünden gelen; Alim, Allam, Alîm gibi değişik kalıplardan isim ve sıfatlar olarak gelir
Kur’an’da bilginin Allah’a nisbet edilmesi, onu Allah’ın sıfatı olarak zikretmesi, bilgi için en önemli şeref ve değer vesilesidir Aslen sadece bu özelliği bile bilginin şeref ve değeri için yeterlidir

b) Bilginin Kur’an’da varlık ve yaratma nimetiyle birlikte anılması
"Rahman" olan Allah Kur'an'ı öğretti, insanı yarattıOna düşüncesini açıklamayı öğretti Yaratan Rabbinin adıyla okuO, insanı bir kan pıhtısından yarattı Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir O, insana kalemle yazmayı öğretti İnsana bilmediğini öğretti Musa "Bizim Rabb'imiz, her varlığı farklı niteliklerle donatarak yaratan, sonra da bu varlıkları nitelikleri doğrultusunda yönlendiren Allah'tır"(dedi)
Allah yokluktan sonra varlık verdi Bu varlık verme nimetinden hemen sonra ise ikinci nimet olan bilgiyi verdi Böylece Kur’an’da yaratılış ve bilgi bir arada peş peşe zikredilir ki; aslen eğer bilgi nimeti olmasaydı, yaratılmak ve var olmak nimetinden insanın ve sair varlıkların yaralanması düşünülemez ve hayatın bin bir güzelliği idrak edilemez, varlığın onca derin mana ve mükemmel sırları ebediyen anlaşılamaz ve bunlardan yaralanmak mümkün olmazdı

c) Bilginin insanın meleklere üstün gelmesini sağlayan en belirgin özellik olması
Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti Sonra bütün nesneleri meleklere göstererek, "Haydi, eğer davanızda haklı iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin " dedi Melekler "Ya Rabbi, sen yücesin, bizim senin bize öğrettiklerin dışında hiçbir bilgimiz yoktur, hiç şüphesiz sen herşeyi bilirsin ve her yaptığın yerindedir" dediler Allah, Adem'e "Ey Adem, bunlara o nesnelerin adlarını bildir" dedi Adem, meleklere bütün nesnelerin isimlerini bildirince Allah, onlara "Ben size, `göklerin ve yerin bütün gizliliklerini, ayrıca sizin bütün açığa vurduklarınız ve içinizde sakladıklarınızı bilirim' dememiş miydim?" dedi
Kur’an’a göre insanın meleklere üstün gelmesinin en belirgin özelliği, varlık hakkında bilgiye sahip olmasıdır Ayrıca bir ikincisi olarak insanın istidat ve gayretleri ile bilgisini artırıp çoğaltma yeteneği ve yeni bilgilere ulaşma kabiliyetine sahip olmasıdır

d) Bilgiye dair teşvikin ilk inen ayetlerde yer alması
Yaratan Rabbinin adıyla oku O, insana kalemle yazmayı öğretti İnsana bilmediğini öğretti
Nuzul bakımından Kur’an’ın ilk inen ayetleri; okuma, bilgi, kalem, yazma gibi bilginin temel esaslarından bahsetmiştir Bu da Kur’an’ın ilme verdiği eşsiz değerin en açık göstergesidir

e) Bilginin Kur’an’da Allah’ın değer verdiği kullarının vasfı olarak geçmesi
Şerefli katiplerYaptıklarınızı bilirler Eğer Allah'ın sana yönelik lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onların bir takımı seni yanıltmaya yeltenmişlerdi Oysa onlar sadece kendilerini yanıltırlar, sana hiçbir zarar dokunduramazlar Çünkü Allah, kitabı ve hikmeti indirerek sana, daha önce bilmezliğin gerçekleri öğretmiştir Hiç şüphesiz Allah'ın sana yönelik lütfu son derece büyüktür Biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama onların anlamını bilgililerden başkası kavrayamaz Yine böyle değişik renkte insanlar, hayvanlar ve davarlar yarattık Allah’tan asıl korkanlar, O'nun bilgin kullarıdır Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve bağışlayıcıdır
Ayetlerde, meleklerin, peygamberin, özeliklerinin bilgiye dair yönleri ön plana çıkarılmış ve şereflilik vasfıyla vasıflandırılmışlardır Ayrıca varlığın inceliklerini ve Allah’ın gösterdiği hakikatleri kavrayabilecek olanların yalnızca bilgi sahipleri olduğunu, böylece bilgiye ve bilginlere bir şeref verme söz konusu olmaktadır İslam’da üstünlüğün müttakilik (49/13) derecesine göre ölçüldüğü göz önüne alınınca, Allah’tan hakkıyla korkanların yalnızca ilim sahipleri olduğunu belirten Kur’an’a göre ilim adamları dolaylı yönden en şerefli ve üstün mertebeye layık görülmektedirler

f) Bilginin bir şeref vesilesi olması
Allah'tan başka ilâh olmadığına ve O'nun adaleti ayakta tuttuğuna Allah'ın kendisi, melekler ve bilgili kullar tanıktır O'ndan başka ilâh yoktur O üstün iradeli ve hikmet sahibidir İsrail oğulları bilginlerinin bu Kur'an'dan haberdar olmaları müşrikler için bir delil değil mi? Biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama onların anlamını bilgililerden başkası kavrayamaz Yine böyle değişik renkte insanlar, hayvanlar ve davarlar yarattık Allah’tan asıl korkanlar, O'nun bilgin kullarıdır Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve bağışlayıcıdır
Kur’an’da; bilenlerle bilmeyenlerin bir tutulamayacağı, bilginlerin Allah katında yüksek derecelerinin bulunduğu, dinin en önemli esası olan Tevhit konusunda bilginlerin şahitliğine baş vurulması, kavrayış ve anlama kalitesi bakımından bilginlerin üstün olması, Allah’a gereği gibi ancak bilgi sahiplerinin saygı gösterebileceği gerçeği, gibi pek çok yüksek haslet, sahip oldukları bilgi sebebiyle, bilginlere verilmiştir

g) Kur’an’da bilgiyle ilgili araçlar üzerine yemin edilmesi
Nun Kaleme ve onunla yazdıranlara And olsun
Kur’an; kitaba (satır satır yazılanlara), kaleme and içerek bilgi ve ona ait önemli araçlar üzerine yemin ederek bilginin Allah katındaki önem ve değerine dolaylı yönden güçlü bir atıfta bulunmaktadır

3 Teşviki
Kur’an’ın ilk inen ayetinin ‘oku’ diye başlaması, ve bilgiye dair diğer hususlarla devam etmiş olması, bilgiye yönelik başlı başına bir teşvik ve hatta emirdir Buradan hareketle, Kur’an’ın tabiata, insanın iç alemine ve Allah’ın tanınmasına yönelik olarak Kur’an’da yer alan ayetleri de göz önüne alırsak, Kur’an’ın bilgi edinme işlemine yönelik yoğun bir teşvik ve yönlendirme içinde olduğunu hissederiz
Kur’an’a baktığımızda görürüz ki, helal ve haramları bildiren ayetlere göre, pozitif bilimler diye isimlendirilen,tabiat ve insan bilimlerine yönelik ayet sayısının daha fazla olduğunu görürüz Bu pozitif bilimlerin kitaplarını okudukça Müslüman bir kişi, hayretle görecektir ki, Kur’an’da genel olarak geçen hususlar bu bilim dallarında incelenmektedir
Şu ayetlerde , kainatın yapısı,incelikleri, düzen ve ölçüleri, dengeleri ve faydaları gibi varlığın pek çok yönünü gözler önüne sermektedir Tabiatı adeta, bir kitap gibi insanın gözleri önünde sayfa sayfa açmakta ve kutsal bir metin gibi, bu tabiat kitabının büyük bir dikkatle okunup talim edilmesini istemektedir
Ve gelen şu ayetlerde Allah (cc) açıkça varlığın incelenmesine işaret ediyor, soru kalıplarıyla, sanki; niye araştırmıyorsunuz, niçin arayıp bulmuyorsunuz, işte bakın aradığınız fayda ve menfaatler bu kainat kitabında demektedir
Onlara de ki; "Yeryüzünde geziniz de Allah'ın canlıları ilk kez nasıl yarattığını görünüz " Allah bu yaratma işlemini ilerde bir kere daha tekrarlayacaktır Hiç kuşkusuz Allah'ın her şeye gücü yeter Onlara de ki; "Göklerde ve yerde neler olduğuna bakınız Üzerlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? "Göklerin ve yerin görkemli mekanizmasını, Allah'ın yaşattığı her şeyi ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmüyorlar mı? ‘ Onlar yeryüzünde gezerek; kendilerinden önceki inkârcı milletlerin sonunun nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Bu insanlar bakmıyorlar mı, develerin nasıl yaratıldığına? Göğün nasıl yükseltildiğine? Dağların nasıl dikildiğine? Yerin nasıl yayıldığına?

Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini kovalayışında derin düşünceliler için birçok ibret dersi vardır Onlar ayakta, otururken ve yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında kafa yorarlar ve derler ki; "Ey Rabbimiz, sen bu evreni boşuna yaratmadın, sen (böyle bir anlamsızlıktan) münezzehsin, bizi Cehennem azabından koru!

Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere; Kur’an, kişinin çevresindeki fiziki aleme, kendi biyolojik ve psikolojik yapısına, tarihe ve bütün tabiat hadiselerine eleştirel bir gözle bakmasını ve bilimsel olarak onlardan tespitlerde bulunup faydalar temin etmesini teşvik ediyor, emrediyor Ve Müslümanlar, tarihlerinde parlak bir devri barındırıyorlarsa ki, dünya muvazenesinde parlak ve aydınlık bir tarihleri vardır, başka değil,sadece bu ayetlerin ışığında yürüdükleri için o medeniyeti çok kısa bir zaman diliminde inşa edebilmişlerdir

Öncelikle Kur’an ve hadisler çevresinde oluşan dil,tefsir,hadis,fıkıh,ahlak gibi din bilimleri; ve sonra da tarih, kelam, felsefe,mantık, ilahiyat, matematik, astronomi, kimya,tıp vs gibi madde bilimlerine ve sosyal bilimlere ait pek çok ihtisas sahasında bu günlere ışık tutacak kadar ileri bir seviye yakalanabilmiştir
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Kur’an, bilgiyi ve bilimsel her türlü teknik çalışmayı kayıtsız, şartsız ve istisnasız olarak açıkça emrediyor Kur’an’ın,bilime karşı olduğunu ifade etmek bir yana; bilimle ilgilenmediğini söylemek bile bu veriler karşısında abesle iştigal etmekten başka bir mana ifade etmemektedir

İSLAMIN BİLGİYE BAKIŞI VE KONU İLE İLGİLİ HÜKMÜ(Hikmetullah ERTAŞ)
Kuran-Kerim in ilk ayeti iqra bismi rabbikellezi halak yani Yaratan Rabbin adiyla okudur Yüce Allah, burada kendisine elçi olarak seçtigi Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, bu sekilde hitap etmektedir Gramer açısından ayete baktığımızda nesne (meful)nin zikredilmedigini görüyoruz
Böylece ayette neyin okunması belirtilmeyerek, anlam zenginleştirilmiştir Yani Yüce Allah Teala, Hz Peygamberin zatında inanan her bireye; “oku, düşün, anla, sorgula” demektedir Allah Telala burada insana, hem kendisini hem de içinde yaşadığı evreni varlık(ontolojik), bilgi(epistemolojik), bilginin doğruluk ve güvenirliği açısından değerlendirmesini istemektedir Allah, düşünen, sorgulayan, sonuçlar çıkaran insan tipi istemektedir
İslam’ın “bilgiye” bakışının temeli budur İnsanın bıraktığı en iyi miras olan “bilgi” yaşadığımız çağda, büyük bir hazine haline gelmiştir Özellikle matbaanın icadıyla birlikte bilginin birçok kişiye ulaşması sağlanmış, kitle iletişim araçlarının artması ile bilgi kullanımı yaygınlaşmıştır
Fıkıh, Kimya, Biyoloji, Tarih, Coğrafya, Psikoloji, Astronomi, Sosyoloji, Felsefe, Tıp, Temel İslam Bilimleri, Din ve Felsefe Bilimleri gibi Ana Bilim Dalları doğmuştur Bunların da çok sayıda alt bilimi oluşmuş, böylece ancak bir alt bilim dalında uzmanlaşma durumu ortaya çıkmıştır Peki, bu kadar dallanıp budaklanan “bilgiye”, inanan insanların bakışı, nasıl olacak Bu bilgiler arasında bir öncelik sırası olacak mı?
İslam dinine göre müslümanlar için bilginin kaynakları temelde iki tanedir Allah’ın Kelâmı Kur’an-ı Kerim ve Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yaşantısı olan Sünnet Bu iki kaynağın ortaya koyduğu hükümler (emirler, yasaklar ve tavsiyeler) ise, insanların bunları yapıp yapmaması konusundaki zorunluluklar açısından üçe ayrılır Yapılması zorunlu olan farz, yapıldığında sevap, terkinde cezanın olmadığı sünnet, bu ikisi (farz-sünnet) dışında kalan müstehab
Bir kişinin kendisi için farz olan hükümleri bilmesi farzdır Sünnet olanları bilmesi sünnet, müstehab olanları bilmesi müstehabtır Şimdi bu çerçevede biraz düşünelim
Namaz kılacak kişinin namazla ilgili farz hükümleri bilmesi farzdır Çünkü bu hükümleri bilmediği vakit, farzları terk eder ve namazı doğru şekilde kılamaz Yine oruç ile ilgili hükümleri bilmeyen kişi oruç tutamaz Yeme içmenin orucu bozacağını bilmeyen kişi yer veya içerse orucu bozulur Çünkü yemek veya içmek, orucun imsak şartını bozmaktır Dinen zengin sayılan kişinin zekât miktarlarını(nisab) bilmesi gerekir Çünkü hangi eşyadan ne kadar zekât vereceğini bilmediği vakit, zekâtı yanlış çıkarabilir Ya da zekâtın verilmesi gereken yerlere zekâtı vermezse, zekât borcu o kişin zimmetinde kalır Zekât vermiş sayılmaz Aynı şekilde, bayanların kendilerine ait özel halleri bilmesi de farzdır Çünkü bayanlar bunlarla ilgili hükümleri bilmediklerinde, namaz oruç gibi ibadetleri yerine getiremeyeceklerMüslümanın ibadetler noktasından bilgi ile ilişkisi bu şekildedir

Günlük ilişkiler ve hayatın devamı noktasında insanın bilgiye bakışı da yukarıdaki gibidir Yani, kişinin ergenlik çağından ölünceye kadarki hayatı boyunca, uğraştığı işle ilgili bilgileri ve dinin bu konudaki hükümleri de bilmesi zorunludur Mesela bir kuyumcu, satacağı veya alacağı altın ya da gümüşün gramla satışı ve alışını bilmelidir Bunun için gerekli olan matematiksel bilgiyi öğrenmesi onun için farzdır Aksi takdirde ya kendi zarar eder, ya da müşterinin zararına yol açacaktır Bunu, bütün meslek grupları için düşünmek mümkündür
Sonuç olarak kişinin meslekî ehliyete, donanıma sahip olması gerekir Aksi takdirde ya başkalarının hakkını ya da Allah’ın hakkını(Hukukullah) çiğneyecektir İşte bu bilgileri bilmek farz-ı ayndır Yani ilgili her şahsın bunları bilmesi zorunluluktur Bireylerin bizzat kendilerini ilgilendiren bu bilgiler dışında kalan diğer bilgiler konusunda ise, içinde yaşanılan toplumun genel menfaatini (kamu yararını) temin bakımından, uzmanlaşmış kişiler yetiştirmek bütün bireylerin ortak görevidir Fizik, Kimya, Astronomi, Tıp, Psikoloji, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf, Siyer gibi bilimlerde uzman kişiler yetiştirmek farzdır Bunları yetiştirmek, toplumun ortak görevidir Kanaatimizce, “ilim öğrenmek her müslümana farzdır” ifadesinin anlamı budurİslam’ın bilgi ile ilgili hükmü kısaca bu şekildedir Ama ilim öğrenmek, her ilmin mutlak sahibi olan yüce Allah'ın kuralları çerçevesinde gerçekleştirilmelidir

İLKADIM
İlim irfan ile ufuklar açan
Lisana bal tadı verir ilkadım
Karanlık yollara şuleler saçan
Arife hal tadı verir ilkadım
Dünyayı bırakıp ukbayı seçen
Israrlı yol tadı verir ilkadım
Maksadı âlemde kurtulsun her can
Devası bol tadı verir ilkadım
Engin denizinde inci ve mercan
Rızaya dâl tadı verir ilkadım
Gönül iklimine kanatsız uçan
İnsana kul tadı verir ilkadım
Sevdayla dolup da sancılar saçan
İlkadım ol tadı verir ilkadım
Nevbaharda bile çileyi seçen
İnsana şol tadı verir ilkadım
Okutup, okuyup kendinden geçen
Kıymeti bol tadı verir ilkadım
Umuru şâd edip rolleri biçen
Yavuz bir kol tadı verir ilkadım
Ummanda Fakire kucağın açan
Nadide sal tadı verir ilkadım

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.