|
|
Konu Araçları |
asm, dünyaya, gelirken, hadiseler, muhammedin, olmuştur, peygamberimiz |
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Dünyaya Gelirken Ne Gibi Hadiseler Olmuştur? |
09-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Dünyaya Gelirken Ne Gibi Hadiseler Olmuştur?Peygamberimiz Hz Muhammed'in (asm) dünyaya Gelirken Ne Gibi Hadiseler Olmuştur? Peygamberimiz Hz Muhammed'in (asm) dünyaya Gelirken Ne Gibi Hadiseler Olmuştur? EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ SIRASINDA MEYDANA GELEN HÂRİKÂ HÂDİSELER Kâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz Muhammed'in (asm) dünyaya teşrifleri hâdisesidir Çünkü, hilkat ağacının çekirdeği odur Kâdir-i Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, kâinat da, insan da olmayacaktı Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da açılmayacaktı "Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur" İşte, "Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri [kâinatı] yaratmazdım" kudsî hadisi , bu sırra işaret etmektedir Ayrıca, Efendimizin risâleti diğer peygamberler gibi hususî değil, umumi ve cihanşümûldür Buna binâen elbette dünyaya teşrifleri esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti Ve bu hâdiseler akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi : 1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu Yahudîler arasında birçok âlim vardı Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayılırlardı Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan bin Sâbit (ra) bu hususu şöyle anlatmıştır: "Ben sekiz yaşlarında var yoktum Biliyorum, bir sabah vakti, Yahudînin biri 'Hey Yahudîler!' diye çığlık atarak koşuyordu Yahudîler, 'Ne var, ne yırtınıyorsun?' diyerek adamın başına üşüştüler Yahudî şöyle haykırıyordu: "'Haberiniz olsun, Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu Ahmed bu gece dünyaya geldi"' 36 İbni Sa'd'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir: "Mekke'de oturan bir Yahudî vardı Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu: "'Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?' Kureyşliler, 'Bilmiyoruz' cevabını verince, adam sözlerine devam etti: "'Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu Sırtında alâmeti var'" Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler: 'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var'" Yahudî gidip peygamberlik alâmetini gördü Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı: "'Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır'" 37 Demek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu 2) Medâyin'deki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırdayarak Yıkıldı Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi Saatler, doğum anlarını gösteriyordu Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı ve gürültü sesiyle uyandı Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde yataklarından fırladı Manzara korkunçtu ve telaş verici idi Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü çatırdayarak yıkılıvermişti Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı Toplantıda, cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu Henüz müzakereye başlamamışlardı ki, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi Mektupta, İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu Bu haber, Kisrâ'nın korku ve heyecanını daha da arttırdı Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı: "Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar" Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adaletli Mûbezan'ın bu rüyâsını da mânâlı buldu Sinirleri fazlasıyla gerilmişti Bu muammayı çözmek istiyordu Bilgisine ve irfânına güvendiği Mûbezan'a sordu: "Peki, bu neye işâret olabilir?" Başkadının cevabı kısa ve öz oldu: "Araplar tarafından çok önemli birşeyler olacağına işâret olabilir" Kisrâ, bunun üzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Münzir'e bir mektup yazdı Mektupta, "Bana orada bulunan âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!" diyordu Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdü'l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e gönderdi Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul etti Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra, kendisinden bu hususta bilgi istedi Abdü'l-Mesih, Kisrâ'ya hâdiseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti: "Şam yakınında Câbiye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap verecek bilgi vardır" Bunun üzerine Kisrâ, Abdü'l-Mesîh'i gidip Satîh'ten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi Dâimâ sırt üstü yatardı Bir yere götürülmek istendiği zaman bohça gibi katlanırdı Gaipten verdiği doğru haberler, o zamanın insanları arasında meşhurdu Abdü'l-Mesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh'in yanına vardı O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu Şiddetli hastalık içinde kıvranıyordu Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp götürmüştü ki, gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de konuşabildi Fakat, Abdü'l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki kabir kapısına değil, dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde haykırdı: "Ey Abdü'l-Mesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak Asâ'nın sahibi peygamber olarak gönderildi Semâve Vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü Artık Şam da Şam değil, Satîh için" Şunu iyi bil ki, zaman üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi" Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti: "Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm yerini bulacaktır" 38 Bu cümleler, Satîh'in dudaklarından dökülen son sözler oldu Sanki bu gerçeği dile getirmek için bekleyip durmuştu Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Yüce Allah'a teslim etti Meşhur kâhin Satîh, bu sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece şeref veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti Nitekim, tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti, 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyye'de Hâtemü'l-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı 3) Kâbe'nin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Başaşağı Yıkıldı: Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah'ın tek ma'bud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı Ne var ki, henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât, kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır Dünya buna şâhid oldu O Resûl-i Zîşan, kısa zamanda Kâbe'yi cansız putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok ediverdi 4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş, sanki okyanusların istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi Demek ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş'alesiyle aydınlatacaktı 5) Takdis Edilen Meşhur Sâve (Taberiyye) Gölü Bir Anda Kuruyuverdi Bu da, gelen zâtın, Allah'ın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifâdesi idi 6) Dünyaya Teşrifleri Ânında, Şark Ve Garbı Küçük Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Görüldü Demek ki, dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din, şark ve garbı bütün ihtişamıyla kucaklayacak, insanlığın beşte birini şefkadi sînesinde terbiye edip okşayacaktı 7) Semâve Vadisi Taşan Seller Altında Kalıp, Suya Gark Oldu Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi Taşan seller Semâve Vadisi ve Semâve şehrini sular altında bıraktı Şehir halkı, dehşet içinde kalarak, çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu Sonra da bir mektup yazarak durumu Kisrâ'ya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve içecek yardımı istediler 8) Gök Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü: Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı gibi gök kubbeden yıldızlar döküldü 40 Bu hâdise de şuna işâret ediyordu: Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur "Madem Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya çıktı, elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık, kâhinlerin ve gâipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarâtına (haberlerine) set çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe irâs etmesinler ve vahye benzemesin Evet, bi'setten evvel kâhinlik çoktu Kur'ân, nazil olduktan sonra onlara hâtime çekti Hattâ çok kâhinler îmâna geldiler Çünkü, daha cinler tâifesinden olan muhbirlerini bulamadılar" 41 O âna kadar görülmemiş bu hâdiselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında meydana gelmeleri elbette tesadüfı değildi Ezelî kudretin kader kaleminin tayin ve tesbitiyle vücuda geliyorlardı Ve dünyaya Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed'in (asm) zuhurunu haber veriyorlardı 36 Kastalanî, Mevâbibü'l-Ledünniye: 1/122 37 Tabakât, 1/162-163 38 Taberî, 2/131-132 39 Mezdek (Mazdek) adında birinin kurduğu eski İran'da bir dinî mezheptir Zerdüşt tarafından vaz'edilen Maniheizmin ıslah edilmiş bir şekli olarak gören ve kabul edenler de vardır Bu mezhebin bilinen belli başlı hususiyeti, mülkte ve kadınlarda iştirakı kabul etmesidir Bunun yanında, zühdle ilgili olarak, hayvanları öldürmek ve etini yemek de bu mezhebin yasakladığı şeyler arasındadır (İslâm Ansiklopedisi: 8/201-205) 40 Taberî, 2/131; Kaâdı İyaz, Şifâ, 1/726-733; Bediüzzaman Said Nursî, Mektubât, s161-163 41 Bediüzzaman Said Nursî, Mektubât, s163 |
|