Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlamı, hakkında, halk, hikayeleri, tanımı

Halk Hikayeleri Nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Halk Hakkında

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Halk Hikayeleri Nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Halk Hakkında



Halk Hikayeleri Nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Halk Hakkında
Halk Hikayeleri Nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Halk Hakkında

Halk Hikayeleri nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Hakkında
lHalk Hikayeleri

Tanımı
Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir Başka bir tanım yapacak olursak Türk edebiyatı verimleri içinde 16asırdan itibaren görülmeye başlanan genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir (Albayrak Abdullah 1993)

GENEL ÖZELLİKLERİ
Türk edebiyatında bu özelliğe sahip ilk örnek Dede Korkut Hikayeleridir Genellikle aşk konusunun işlendiği halk hikayelerinde zaman zaman kahramanlık konularıyla dini konuların işlendiği de görülmüştür Nazım- nesir karışık olarak anlatılan bu hikayelerin gelişip yayılmasında saz şairlerinin önemli bir fonksiyonu vardır Pertev Naili Boratav’ın ‘belki eskiden destanların üzerine almış yeni ve orijinal bir nevin mahsulleri diye nitelendirdiği hikayeler destanlardan; mutlaka tarihi bir vakaya dayanmaması nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi destanlarda yer alan olaylar kesin bir sonla bitmediği halde halk hikayelerinde kesin bir sonun bulunmaması halk hikayelerinde söz konusu edilen olayların ve kişilerin oldukça azalması toplum karşısında anlatılmaları hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır

Ayrıca destanlar belli bir daire teşkil ederler Hikayelerde özellikle aşk maceralarını işleyenlerde böyle bir daire söz konusu değildir Hikayenin kahramanı aşık olur sevgilisine kavuşma yolunda çeşitli maceralara girer sonunda kavuşur veya kavuşamaz ama hikaye de orada biter Destanlarda böyle kesin bir son mevcut değildir Destanlara en yakın duran Köroğlu ve Dede Korkut Hikayeleri’nde böyle bir tesir görülmektedir

Halk hikayelerinde anlatılan ilişkiler toplum içi olup fertler ve tabakalar arasında cereyan eder Hikayelerde olağanüstü özellikler epeyce azalmıştır Halk hikayeleri Boratav’a göre destandan romana geçiştir Hikayeler masallara göre oldukça uzundur Özellikle koşma şeklinde söylenen şiirler duyguyu yoğunlaştırmaya yarar Halk hikayeleri daha çok aşıklar tarafından kahvelerde düğün ve benzeri toplantılarda erkeklere hitap eder Halk hikayelerinin destan döneminin kapanmasından sonra ortaya çıktığı kanaati yaygındır Nitekim Türk edebiyatında halk hikayelerinin en eski örneği sayılan Dede Korkut Hikayeleri de destandan halk hikayeciliğine geçiş dönemi ürünü olarak kabul edilmektedir10 yy’ dan itibaren halk hikayelerinin belki de destandan boşalan yeri doldurmak üzere ortaya çıktığı söylenebilir (Koz M Sabri 1981)

Aşk ve kahramanlık konularının çokça işlendiği halk hikayelerinin gerçek hayat olaylarından ayrılan kendilerine göre bir mantık örgüsü vardır Bu mantık idealist ölçüler göre şekillenmiş bir hayat anlayışını savunur Bunun sonucu hikaye kahramanı idealist bir kişiliğe sahiptir Son olarak şunu unutmamak gerekir ki; kendi içinde tutarlı bir mantığa dayanmak şartıyla halk hikayelerinde olmayacak şey yoktur (Koz M Sabri 1981)

SOSYAL BİLGİLER AÇISINDAN ÖNEMİ
Başta da dediğimiz gibi Sosyal Bilgiler her türlü bilgiden yararlanan ve bu bilgiler ışığında kendini geliştiren bir disiplindir Sözlü ve yazılı materyaller bu konuda büyük bir katkı sağlamıştır Sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinden birisi olan Halk hikayeleri Sosyal Bilgilerin disiplin olmasında büyük bir destek olmuştur Sosyal Bilgiler dersinin işlenişinde hikayelerin özellikle de halk hikayelerinin dersin işlenişine etkisi büyüktür Öğrencilerin dersi hikayeyle birlikte yürütmesi onların dersi daha kolay ve kalıcı şekilde anlamalarına olanak sağlar Halk hikayelerinin konularının bir çoğunun da halkın yaşantısından halkın yaşadığı sorunlardan ve de olaylardan meydana geldiği için bu konuda halk hikayeleri Sosyal Bilgiler öğreniminde ve öğretiminde büyük bir yardımcıdır

SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİ VE EDEBİYAT
Demokratik bir toplumda Sosyal Bilgiler öğretiminin temel amacı bireylerde mantıklı ve doğru karar alma ve problem çözme becerisini geliştirmektir Bireylerin bunları başarabilmesi için; bilgi edinebilmesi bilgiyi analitik olarak işleyebilmesi/kullanabilmesi inanç ve değerleri inceleyebilmesi ya da uygun tutum ve değer geliştirebilmesi ve nihayet etkin bir birey olarak sosyal problemlerin çözümüne aktif olarak katılabilmesi gerekir Edebi ürünler ve diğer yazılı materyallerin işe koşulduğu öğretim durumlarında yaparak yaşayarak öğrenen ve bu süreçte arkadaşlarıyla birlikte araştırma raporları hazırlarken nihai kararı vermeden önce kendilerinde birden çok kaynağı kullanma bilinç ve becerisi gelişen öğrenciler sorumluluk sahibi birer yurttaş olarak sürdürecekleri gelecek yaşamlarında da bunları kullanabilecektir Böylece onların demokratik bir toplumun her türlü dogmadan uzak eleştirel düşünebilen inanç ve değerleri inceleyip olumlu tutum ve değerler geliştirebilen uyumlu ve etkin bireyleri olmaları sağlanacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Halk Hikayeleri Nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Halk Hakkında

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Halk Hikayeleri Nedir? Halk Hikayeleri Anlamı, Halk Hikayeleri Tanımı, Halk Hakkında



3 Halk Edebiyatı Kavramı
Halk edebiyatı kavramıyla nasıl bir edebiyatı anladığımızı açıklamak için öncelikle
halk kavramının ne anlama geldiğini algılamak gerekir İlkçağlarda halk, hükümdarlarla
ona bağlı çevreler dışında kalan, henüz sınıflara ve tabakalara ayrılmamış
geniş yığınlardır Halk ortak bir dili konuşan, gelenek ve görenekleriyle ortak etkinliklerde
buluşan; ortak şeylere gülüp ortak şeylere ağlayan; günlük yaşamındaki
ekonomik ve sosyal düzeyle biribirinden çok farklı olmayan insanlar topluluğu olarak
tanımlanabilir Kuşkusuz böyle bir kavram ve böyle bir tanımlama, bu çerçevenin
dışında da bir insan topluluğunun varlığını akla getiriyor Öyledir de
İlkel toplumlar dediğimiz topluluğu oluşturan bütün bireylerin aynı yaşam biçimini
sürdürdüğü; birlikte avlanıp avladığını birlikte yediği, birlikte ektiğini birlikte tükettiği;
birlikte savaşıp elde ettiklerini birlikte paylaştıkları bir dönemden, üretim
araçları, işbölümünün yaygınlaşması ve değişim araçlarının gelişmesiyle, üretimi
kendi gereksinimi olduğu kadar başka birilerinin de isteği olduğu için, avladığını
ya da ekip biçtiğini kendisine yetenden başka, yöneten ya da hakim olan için de ürettiği
bir döneme geçerken, halkla halk olmayan ayrımı da belirmeye başlamıştır Kaba
hatlarıyla çizdiğimiz bu görüntü, Türk toplumunda da özellikle göçebe yaşamdan
yerleşik yaşama geçmeyle belirginleşmeye başladı ve kentlerle birlikte soylu
bir tabaka da oluştu Özellikle İslamiyetle birlikte Türklerin düşünüş biçimi de değişmeye
başladı, bu inancın gerekleri doğrultusunda yapılanmaya gidildi ªehir ve
kasabalarda kurulan medreseler, başlangıçta çok büyük bir kitle oluşturmasa da siyasal
iktidar açısından etkin olan bir topluluk oluşturdu Bu topluluk, İslam düşüncesiyle
ilgili bilgi ve birikimlerinden dolayı farklı bir düzeyde olunca, geniş toplumsal
kesimlerle bu kesim arasında ortak değerler azalmaya başladı Üstünlük duygu-
suna kapılan medreseliler, halkı "havas" ve "avam" diye ikiye ayırarak düşünsel olduğu
kadar yaşama biçimi ve kültürüyle de farklılığın artık belirginleşmeye başladığını
işaretlediler
Özellikle XV yüzyıldan itibaren Osmanlı saray çevresine egemen olmaya başlayan
Arap ve Fars aydınları beraberlerinde kendi kültürlerini de getirdiler Türk toplumuna
yabancı olan bu kültür, Osmanlı saray çevresi ile yöneticileri tarafından yeğlenince
bu çevrede kabul gördü; ancak halk geleneksel duyarlığını, estetik ve sanatsal
yeteneğini yitirmeksizin bir gereksinim olarak duyumsadığı ürünlerini üretmeyi
sürdürdü Bu, dil ve kültür ayrılığı, eğitim görmüş çelebiyi temsil eden Hacivat ile
sağduyu sahibi anlayışlı halkı temsil eden Karagöz'ün nükteli konuşmalarında kolaylıkla
görülür
Oluşan bu yeni "seçkinci" kesim, dili Arapça ve Farsça sözcüklerce kuşatılmış, içeriği
yaratıcısının düşünde yorumladığı bir dünya olan ve hayat bulduğu sosyal-siyasal
çevrenin yaşama biçimine denk düşen bir edebiyat, sanat yarattı Divan ya da saray
edebiyatı adıyla andığımız bu edebiyat, kuşkusuz bütün Osmanlı coğrafyasının
öyle ya da böyle edebiyatı, sanatıdır Ne var ki, bu edebiyat ve sanatta geniş bir
toplum kesiminin yaşadıklarından uzak bir yaşama biçimi, estetik ve ideolojik anlayış
vardır İşte halk edebiyatı, bu geniş toplum kesimine uzak 'seçkinci' anlayışın
karşısında, tarihsel ve toplumsal ortaklıklardan beslenen diliyle, içeriğiyle, zorlama
etkenlerin olmadığı, en önemlisi de, yarattığı halkın ulusal özünü taşıyan edebiyattır
Avrupa'da 16 yüzyılda Rönesansın, 1789 yılında da Fransız Devriminin yaşanması
yeni bir düşünce oluşturmuş, aydınlarda halk yaşamına karşı ilgi uyandırmıştır
Aynı zamanda bu süreçte Avrupa'da 'halk' ve 'ulus' kavramları günümüzdeki anlamıyla
kullanılmaya başlanmıştır Oysa, ekonomik ve siyasal sıkıntı içerisindeki Osmanlı
böyle bir süreci yaşayamadı
'Halk Edebiyatı' kavramının dilimizde kullanılışı ise, yüzyılımızın başlarından daha
eskiye gitmez Elçin'in (1997) "halk edebiyatı kavramı" üzerinde dururken altını
çizdiği gibi, Avrupa'nın akılcı ve teknik üstünlüğüne dayanan yeni uygarlığı
karşısında bütün Türk dünyası ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu gerilemek, parçalanmak
durumuna gelince, zaman içinde "siyasi Tanzimat" adını verdiğimiz bilinç
doğdu Bu bilincin ardından gelen "edebi Tanzimat" kuşağı 3 Kasım 1839'da
ilan edilen Tanziman Fermanının yarattığı ortamda 1789 ilkelerini ve bu ilkelerle
doyurulan fikirlerini gazeteyle, çeviri ve sanat yapıtları ile Türk halkına yaymaya
başladılar Şinasi'nin "Durûb-ı Emsâl-i Osmaniye"si, Ziya Paşa'nın "Şiir ve Inşâ"sı,
Namık Kemal'in tiyatroları ve "Vatan" gibi makaleleri, mutlak rejimden meşrutiyete
doğru giden yolda, aslında var olan "halk"ı ve "ulus"u Avrupalı bir görüşle arayan
yapıtlardır
Folklor, Türkiye Türklerinde 1908'den sonra Türkçülük ve milliyetçilik hareketi
içinde kendini gösterdi Doğal olarak Türkiye'de halk edebiyatı kavramının dilimiz
H A L K B İ L İ M ( F O L K L O R ) V E H A L K E D E B İ Y A T I 7
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
ve düşüncemizdeki tarihsel derinliği bu tarihten daha öteye gitmez
Bugün bu kavramla biz, divan edebiyatı dışında kalan ortak ürünlerle: mani, türkü,
ağıt, atalar sözü, destanlar, masallar, hikayeler, fıkralar, bilmeceler, ninniler, beddualar,
vb gibi; söyleyeni belli saz ve tekke şiiri kapsamındaki ürünleri; köy orta oyunu
dediğimiz temsilleri: Meddah, Karagöz ve Ortaoyunu'nu anlıyor, değerlendiriyoruz
4 Halk Edebiyatının Kaynakları
Türk halk edebiyatı ürünlerini değişik kaynaklardan elde ediyoruz Her ulus gibi
Türk ulusununun da yazısı ve yazılı edebiyatı yokken, bugün edebiyat adı altında
değerlendirdiğimiz ürünlerin görevlerini üzerine alan yaratmaları vardı Bunlar
çok uzunca bir süre sözlü kaynaklarla taşınageldiler Bu ürünlerin yazıya geçirilmeleri
aşağı-yukarı 7 yüzyıldır Ağıtlar, kısaltılıp yoğunlaştırılarak mezar taşlarına;
hakanların, ünlü kişilerin büyük işlerinin anlatıları ise anıtlara kazılarak halk yaşamının
izleri halk edebiyatı ürünleriyle birlikte yazılı hale getirilmeye başlanmıştır
Bu bakımdan, halk edebiyatının kaynaklarına eğildiğimizde yazılı ve sözlü olmak
üzere iki kaynak karşımıza çıkar
41 Sözlü Kaynaklar
Halk edebiyatının masal, tekerleme, ninni, mani, fıkra, bilmece, atasözü, beddua,
vb gibi sözlü ürünlerinin çok büyük bir bölümü özellikle ileri yaşlardaki insanlarımızdan
elde edilen ürünlerdir Bu yaşlı insanlar, dedelerinden, ninelerinden ya da
anne-baba ve o çevredeki yaşlı kimselerden duydukları bu ürünleri yeni bir kuşağa
aktarmada önemli bir kaynaktır Halkbilim ve halk edebiyatı araştırmacıları bu yaşlı
kaynaklardan derledikleri metinleri yazılı hale getirerek halk edebiyatı kaynağını
zenginleştirirler Ayrıca çeşitli yörelerimizde, radyo, gazete ve televizyon gibi görsel-
işitsel iletişim araçlarının yaygın olmadığı dönemlerde, halkın başlıca eğlence
ve bir anlamda da eğitim kaynağı olan bu ürünler anlatıcı ve sorucularının, bugün
sayıları giderek azalsa da, belleğinde yer etmiştir Bu usta anlatıcıların yanı sıra halk
ozanları, özellikle de saz şairleri sözlü halk edebiyatı ürünlerinin günümüze taşınmasında
başlıca kaynaklardır
42 Yazılı Kaynaklar
Halk edebiyatımızla ilgili yazılı kaynaklar oldukça çeşitlidir ªöyle bir sıralayacak
olursak bunların başlıcaları şunlardır:
• Orhun Abideleri : Türk kültürü ve edebiyatıyla ilgili yazılı kaynakların en
eskisini Türk gelenek ve adları konusunda bilgiler taşıyan ve 8 yüzyılda dikilen
Orhun Abideleri oluşturmaktadır
H A L K B İ L İ M ( F O L K L O R ) V E H A L K E D E B İ Y A T I 8
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
• Divânü Lûgati't -Türk: Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072 tarihinde yazımı
tamamlanan bu sözlük, Türk halk edebiyatının değişik türlerinden örnekler taşıması
bakımından önemli bir kaynaktır
• Sûrnameler: Düğünlerden, şenliklerden, eğlencelerden, halk sporlarından
sözeden çoğunlukla minyatürlü yazma yapıtlardır Halk tiyatrosu, halk eğlenceleri
yönünden zengin bilgi kaynaklarıdır
• Menâkıpnâmeler, vilâyetnâmeler: Halk kültüründe eren ve evliya gibi üstün
bir değeri olan Sarı Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Mevlana
gibi kişilerin yaşamlarını anlatan yapıtlardır
• Falnâmeler: Gelecekten haber verme konusunda inanışları ve uygulamaları
içine alan yazma yapıtlardır
• Mesnevîler: Halk hikayeleri, fıkraları yönünden çok zengin kaynaklardır Divan
şairlerinin halk hikayelerini mesnevi şeklinde işlemeleriyle oluşmuşlardır
Örneğin Mevlana'nın ünlü Mesnevisi, halk hikayeleri ve fıkralar bakımından
çok zengin bir kaynaktır
• Cönkler : Halk edebiyatımızın en önemli yazılı kaynaklarını cönkler oluşturmaktadır
Birer defter olan cönkler alttan yukarıya doğru, uzunlamasına açılan
ve okuma-yazma bilen bir halk edebiyatı gönüllüsü tarafından düzenlenmiş
kaynaklardır Cönkler tek bir halk edebiyatı türü üzerine düzenlenmemişlerdir;
tam tersine destanlar, koşmalar, ağıtlar, türküler, atalar sözü, maniler, fıkralar,
masallar gibi halk edebiyatı ürünleri bakımından oldukça zengin ürünleri
birarada bulundurmaktadır Bu bakımdan, bu kaynaklarda halk edebiyatının
bütün ürünlerini bulmamız olasıdır
5 Halk Edebiyatının Özellikleri
Türk halk edebiyatı ürünlerinin ortak özelliklerinin başında, anlaşılır bir Türkçeyle
söylenmiş ya da yazılmış olmaları gelir Halk edebiyatı ürünlerinin büyük bir bölümünü
nazımla söylenmiş türkü, ağıt, ninni, mani, koşma, koçaklama vb türler oluşturduğu
için, bu türlerde başlıca ölçü hece ölçüsüdür
Özellikle 16 yüzyıldan sonra, kimi halk şairlerinin gerek ilişkide oldukları medrese
kültürü ve çevresinin etkisi, gerekse divan şairlerine özenmelerinden kaynaklanan
hece dışında ve ağdalı bir dille söyleme özellikleri görülmüştür Fakat bu, halk edebiyatı
ürünlerinin özellikleri sıralanırken temiz bir Türkçeyle söylenmiş olduklarının
belirtilmesine engel değildir
Halk edebiyatı ürünlerinin dil ve biçim dışında bir diğer özelliği ise büyük bir bölümünün
bireysel değil imece usulüyle yaratılmalarıdır Bu imece usulüyle yaratım,
kimi adlara ait gösterilen şiirlerde de böyledir Bir şiirin, bir masalın, bir türkünün,
bir fıkranın birden çok söyleniş şeklinin olması da bu ortak yaratma niteliğinden ileri
gelmektedir Bugün Karacaoglan, Pir Sultan, Yunus Emre gibi adı belli halk ozanlarımıza
ait şiirlerin bile birden çok söyleniş şekilleri vardır Bu ozanlarımız etrafında
bir Karacaoglan şiirinden çok Karacaoglan şiir gelenegi ya da Pir Sultan şiir gelenegi
H A L K B İ L İ M ( F O L K L O R ) V E H A L K E D E B İ Y A T I 9
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
vurgulamasının yapılması da bu gerçeklikten ileri gelmektedir Yani, halk benimsediği,
kendi duygu ve düşüncesiyle bütünleştirdiği ürünlere yenilerini eklerken, ona
gönlünde yer etmiş bu adlardan birini yakıştırmaktan kaçınmamıştır
6 Edebiyatın İçinde Halk Edebiyatının Yeri
Bütün ulusların edebiyatlarında olduğu gibi, Türk edebiyatında da halk edebiyatı
geleneğinden sürekli yararlanılmaktadır Bunun tersini düşünmek doğru olmaz
Çünkü bugün bile, insanın çocukluğunda tanıştığı ilk edebiyat ürünleri ninni, tekerleme,
masal gibi halk geleneğine dayalı ürünlerdir Böyle bir gelenek içerisinde
yetişen sanatçı, çok aykırı bir yapıt sunsa da, düşünsel dünyasının derinliklerindeki
bu birikimlerin izleriyle tanışıklığını hiç bir zaman yok sayamayacaktır
Bu kaçınılmaz gerçeğe daha bilinçli bir biçimde yaklaşarak iletmek istediği düşünsel
ve estetik iletileri halkbilim ve halk edebiyatı ürünlerinden özellikle yararlanarak
okuyucusuna ulaştıran sanatçılar da vardır İngiltere'de Macperson'un ve
Percy'nin İngiliz halk türkülerini örnek alarak geliştirdikleri edebiyat dili, Almanya'da
Klopstock ve Herder'in epik şiirden ve halk türkülerinden yararlanarak geliştirdikleri
edebiyat geleneği, klasik edebiyatın sıkı kaidelerinin kırılmasına ve ulusal
bir edebiyatın yaratılmasına yol açmıştır Puşkin'in Rus edebiyat dilini yaratmada
halk edebiyatından ne büyük yardımlar gördüğü bilinen bir gerçektir Puşkin,
dadısı Rodionovna'dan, ta çocukluğunda dinlediği masallar için "bunların her biri
bir şiirdi", atasözleri için ise "dilimizin altın madeni" demektedir Puşkin'den sonra
gelen büyük Rus yazalarının hepsi, Lermontof, Gogol, Turgenyev, Tolstoy ve Dostoyevski
"halkın ruhu ile kaynaşmanın" yolunu Puşkin'in açtığı gelenekten öğrenmiştir
Ülkemiz edebiyatında, halk edebiyatı ürünlerinin konu, biçim ve biçeminden yararlanarak
özleri sağlam, dili ve anlatımı güçlü yapıtlar veren sanatçılarımızın içerisinde
Ömer Seyfettin, Ahmet Rasim, Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Rahmi Gürpınar
adları akla ilk gelenlerdir
Günümüz edebiyatçıları içerisinde sadece ülkemizde değil, dünyanın bütün ülkelerinde
işlediği temalar kadar işleyiş biçimi bakımından da örnek gösterilen Yaşar
Kemal, özgünlüğünü destan ve halk hikayeciliği geleneğinden yararlanarak var
etmiştir Yaşar Kemal'in Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf , Yılanı Öldürseler,
Ince Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, vb romanları halk edebiyatının
zengin dil birikimini yansıtmaktadır Ayrıca sözlü kültürde var olan Karacaoğlan,
Köroğlu, Ala Geyik efsanelerini derleyerek yazdığı Üç Anadolu Efsanesi halk
edebiyatının çağdaş edebiyat içerisindeki yerini göstermesi bakımından önemli yapıtlardır
Bu listeye yine Yaşar Kemal'in yapıtlarından Agrı Dagı Efsanesi'ni, Filler
Sultanı ile Küçük Karınca'yı da eklemek gerekir
Halk edebiyatı geleneği ve halkbiliminden edebiyatımızda sadece Yaşar Kemal bu
denli yararlanmamıştır Çağdaş Türk edebiyatı içerisinde önemli yerleri olan Nazım
H A L K B İ L İ M ( F O L K L O R ) V E H A L K E D E B İ Y A T I 10
Hikmet'in Sevdalı Bulut, Şeyh Bedrettin Destanı, Ferhat Ile Şirin, Yusuf ile Menofis
adlı yapıtları, Sabahattin Ali'nin Hasan Boguldu adlı öyküsü, Samim Kocagöz'ün
kimi öykü ve romanları, Aziz Nesin ve Muzaffer Izgü'nün birçok gülmece öyküsünde
halk edebiyatının zengin örneklerinden yararlanılmıştır Ahmed Arif, Enver Gökçe,
Necip Fazıl Kısakürek, Bekir Yıldız, Ümit Kaftancıoglu, Niyazi Akıncıoglu, Kemal Tahir,
Bedri Rahmi Eyüpoglu, Ali Kemal Gözükara, Osman Şahin, Kemal Bilbaşar, Abbas Sayar,
Onat Kutlar, Necati Cumalı, Abdülkadir Bulut, Hasan Hüseyin, Gülten Akın ve daha
genç kuşaktan Murathan Mungan, Ömer Civano, Müslüm Çelik gibi şair ve yazarlarımızın
yapıtlarında da bu geleneğin belirgin izleri vardır

----------------------------------------------

LEYLÂ ile MECNÛN
Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur
Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır
Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar Okulda başlayıp gittikçe alevlenen
bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir
Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez
Kays okulda Leyla' yı göremeyince üzüntüden çılgına döner,
başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar

Mecnun' un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun
(deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler Leyla evden kaçarak, Mecnun' u çölde bulur
Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve
mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz
Babası Mecnûn' u iyileşmesi için Kâbe' ye götürür
Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn,
kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni"

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar
Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir

Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir
Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de
mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır

Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür
Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir
Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır
Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder

Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür Leylâ baba evine döner
Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar
Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın
maddî varlığını unutmuştur Leylâ, çölde Mecnûn' u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz
Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz Hastalanıp yataklara düşer
Kısa zaman sonra da ölür Mecnûn, Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir
Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez"

Der, kabri kucaklayarak ölür

Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında,
Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür
Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:
"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır Aşk yoluna girip temiz öldükleri,
aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular"
-----------------------------------------------------
Aslan, Kurt ve Tilki
Vaktiyle,bir aslan,bir kurt ve bir tilki arkadaş olmuşlarKarınları acıktığından ava çıkmışlarAv sonunda bir öküz,bir koyun bir de tavşan yakalamışlar Avlarını bir araya getirdikten sonra aslan kurda dönerek:
-Şu taksimatı yapta paylarımızı alalım demiş
Kurt:
-Öküz zaten sizinKoyun benim,tavşan da tilkinin demişAslan buna çok kızmış,kurda bir pençe vurduğu gibi onu uçuruma yuvarlamışBu sefer tilkiye dönerek:
-Şu taksimatı bir de sen yapta görelim demişKurnaz tilki hemen yanıtını yapıştırmış:
-Öküz sizin akşam yemeğiniz, koyun öğle yemeğiniz,tavşan da sabah kahvaltınızAslan, kıs kıs gülmüş,tilkiye sen bu fikri nerde öğrendin? demiş
Tilki:
- Uçuruma giden arkadaştan yanıtını vermiş
Böyle İşte !!!

izafetcom alinti

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.