Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
beyt, ehli, kimlerdir

Ehl-İ Beyt Kimlerdir?

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ehl-İ Beyt Kimlerdir?



Ehl-i Beyt Kimlerdir?
Ehl-i Beyt Kimlerdir?
"EHL-İ BEYT" KİMLERDİR?

İslam Tarihinin ilk dönemlerinden itibaren tartışmalı ve belirsiz görüntü*süyle problem olma özelliğini devam ettiren Ehl-i Beyt kavramı Arap dilinde kelime anlamı yönüyle esnek bir yapıya sahiptir En dar şekliyle kişinin ailesini yani eşini ve çocuklarını ifade ederken, en geniş anlamıyla da kişinin tüm akra*ba ve kabilesini ifade edebilmektedir Meseleye dini açıdan baktığımızda ise gerek Kur'an'da gerekse Sünnet'te bu tabire yöneltilen net bir tanımlamadan bahsetmek mümkün değildir İslam'ın bu iki temel kaynağındaki kullanımlar daha sonraları üretilen tanımlamaları delillendirmek amacıyla kullanılmış, bu noktada çok aşırı görüşler ve zorlama yorumlara başvurulmuştur Hz Hüseyin'in şehit edilmesi İslam siyâsî tarihi için bir dönüm noktası olması*nın yanı sıra söz konusu kavram için de yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur İşte bu süreçte üretilen yeni tanımlar ve bu tanımlar için uydurulan rivayetler "Ehl-i Beyt"in kim ve ne olduğunu belirlemeyi imkansız hale getirmiştir

Ehl-i Beyt Kavramı ve Değişim Süreci
Ehl-i Beyt'in tanımlanmasıyla ilgili olarak temel ayırım noktası, meseleyi Kur'an ve Sünnet çerçevesi içinde ele alıp makul ve mantıklı izahlar getir*meye çalışan Ehl-i Sünnet ile bu kavrama yönelik geliştirdiği "Ehl-i Beyt: Hz Muhammed (sav), Hz Ali, Hz Fatıma, Hz Hasan ve Hz Hüseyin ile onun soyundan gelen imamlardır" şeklindeki özel bir tanımla, itikadî ve sosyal argümanla*rını bu kavram üzerine oturtan Şia arasında olmaktadır Bu iki bakış açısı ara*sında net bir farklılık, diğer bir ifadeyle bir zıtlık vardır İşte Ehl-i Beyt kavramı üzerindeki düğüm noktası burasıdır "Ehl" ve "Beyt" kelimelerinden oluşan Ehl-i Beyt tabiri Arap dilin*de "ev halkı, hane halkı" anlamında her dönem ve her çağda kullanılmıştır Bu tabir bir kişiye izafe edildiği zaman o kişinin eşini (eşlerini) çocuklarını ve yakın akrabalarından olan tüm erkek ve kadınları içerdiği kabul edilmektedir

Hz Peygamber Dönemi
Hz Peygamber döneminde Ehl-i Beyt tabiri tamamen kelime anlamına uygun olarak kullanılmıştır Bu tabirle bir kimsenin ailesi ve çocukları ifade edilmiştir
Ehl-i Beyt konusunda örnek olarak zik*redebileceğimiz en önemli hadis "Kisâ" hadisi olarak meşhur olan hadistir Bir çok farklı senedle nakledilen bu rivayette nakiller arasında önemli metin farklılıkla*rının olduğu da bir gerçektir Özellikle Şia'nın temel delil olarak sunduğu bu rivayetin Ehl-i Sünnet kaynaklarındaki Hz Aişe'den nakledilen şekli şöyledir: "Bir gün Rasûlullah, üzerinde siyah kıldan dokunmuş bir örtü olduğu halde erken vakitte evden çıktı Karşısına Hasan geldi, onu örtünün altına aldı Daha sonra Hüseyin geldi, onu da örtünün altına aldı Daha sonra sıra ile Ali ve Fâtımâ geldi Onların hepsini örtünün altına toplayıp;‘Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her türlü noksanlığı giderip sizi tertemiz kılmak ister"ayetini okudu"
Bu rivayetin Ümmü Seleme'den nakledilen şekli ise şöyledir: "Fâtımâ bir gün elinde yemek tabağı olduğu halde Rasûlullah'ın yanına girdi Rasûlullah ona: ‘Amcam oğlu nerede?' diye sordu Fâtımâ evde olduğunu söyleyince, ‘onu ve iki oğlunu çağır' dedi Onlar gelince Rasûlullah Hasan ve Hüseyin'i kucağına, Ali'yi sağına Fâtımâ'yı soluna oturttu Sonra onları örtüye sararak sol eliyle örtünün uçlarını tuttu ve sağ elini yukarıya kaldırarak:"Allah'ım Ehl-i Beyt'im Onlardan her türlü noksanlığı gider ve onları tertemiz kıl"
diye duâetti

Hulefâ-i Râşidîn Dönemi
Hz Peygamberin vefatından sonra gelişen olaylar arasında özellikle de hilafet problemi çerçevesinde ilk anlarda Ehl-i Beyt'in direkt olarak kullanımı olmasa bile Hz Peygambere yakınlığın vurgulandığı ve bu gerekçe ile Hz Ebubekir'in halifeliğine itirazların yükseldiğine şahid oluyoruz Hz Ali ve Abbas'ın başını çektiği bu gruptaki kişilerin, Hz Ali'nin Hz Peygambere olan yakınlığı nedeniyle hilafette hak sahibi olduğuna ve bu hakkının gasp edildiğine inandıkları iddia edilmektedir Ancak bütün bu olaylar çerçevesinde dikkati çeken önemli nokta Ehl-i Beyt tabirinin herhangi bir şekilde kullanılmamış ol*masıdır Bu da bize bu tabirin kavram olarak şekillenmesinin daha sonraki dö*nemlerde olduğuna dair önemli ipuçları vermektedir
İlk dönem hilafet problemi çerçevesinde Hz Ali'nin merkez olarak göste*rilmesi, diğer bir ifadeyle olayların sadece Hz Ali ve diğerleri arasında cereyan etmesi bir yönüyle tarihi bir gerçeği yansıtmasının yanı sıra daha sonra gelişen olaylar nedeniyle Şiî düşünceye mensup kişilerin bu noktada çok fazla gayret gösterip olayları bu noktada yoğunlaştırmasının da büyük rolü olmuştur Bu açıdan Sünnî kaynaklardaki rivayetler ile Şiî kaynaklardaki rivayetlerde nakle*dilen bilgilerin ve kullanılan ifadelerin farklılığı bizi yanıltmamalıdır
Hz Osman'ın şehid edilmesinden sonra isyancıların destek ve gayretleriy*le halife olarak Hz Ali'ye biat edilmiştir Biatin tamamlanmasından sonra Hz Ali'nin yapmış olduğu bir konuşma bundan sonra neler yapacağı ve neler olması gerektiği hususunda ipuçları vermesi yönüyle önemlidir O'nun bu hutbe*de önceki rivayetlere konu olan halifeliğin kendi hakları olduğu ve bu haklarının gasp edildiğine dair herhangi bir ifadesi söz konusu değildir
Hz Ali'nin hilâfete gelmesinden sonra cereyan eden hadiseler içerisinde yine Ehl-i Beyt ile ilgili bir vurgunun olmadığını görüyoruz Bu tabirin siyâsî bir kavram olarak şekillenmesinin daha sonraki süreçte ortaya çıktığı görülmektedir

Hz Hasan ve Hz Hüseyin'in Siyâsî Mücadelelerinde Ehl-i Beyt İmajı
Hz Hasan'a halife olarak biat edilmesi içinde bulunulan ortam ve şartlar açısından çok farklı özelliklere sahiptir Bu itibarla nakledilen rivayetlere baktı*ğımız zaman artık Ehl-i Beyt tabirinin kavram olarak yerleşmeye başladığını gösteren bilgilere rastlamaktayız Hz Hasan'ın Küfe halkına seslendiği konuş*masındaki şu ifadeler bu açıdan önemlidir: "Ey insanlar, beni biliyorsunuz, eğer bilmeyen varsa ben, uyarıcı, müjdeleyici ve Allah'a davet edici Muhammed Rasûlullah'ın oğlu Hasan'ım Ben Ehl-i Beyt'tenim Öyle Ehl-i Beyt ki, Allah onlardan her türlü kusuru gidermiş ve onları tertemiz kılmıştır Yine Kuran'da, "Kim bir iyilik yaparsa biz onu kat kat artırırız" ayetiyle ifade olunup, kendile*rine sevgi beslenilmesi Allah tarafından farz kılınan Ehl-i Beyt'tenim Bu ayette*ki iyilik Ehl-i Beyt'e yapılan iyiliktir" Görüldüğü gibi Hz Hasan kendisinin açık bir şekilde Ehl-i Beyt'ten olduğunu söylemekle kalmayıp Ehl-i Beyt'in hususi*yetlerini ve faziletlerini de belirtmiştir Bu ifadeler Şiî düşüncenin Ehl-i Beyt'in fazilet ve üstünlükleri noktasındaki söylemleri ile örtüşmesi açısından dikkat çekicidir Ancak buna rağmen, Hz Hasan'ın kendilerinin Ehl-i Beyt'ten olmaların*dan dolayı halife olmaları gerektiği şeklinde bir düşüncesinin olmadığını hem bu konuşmasından hem de sonraki faaliyetlerinden anlamaktayız Yine, yuka*rıdaki rivayete benzeyen diğer bazı rivâyetlerdeki bir husus dikkatimizi çekmek*tedir Hz Hasan: "Allah bizim hakkımızda ‘Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her türlü kusuru giderip sizi tertemiz kılmak ister' ayetini indirdi" deyince oradakiler: "Siz onlar mısınız?" diye sormuşlar, Hz Hasan da: "Evet" diye cevap vermiş*tir Rivayette ifade edilen halkın "Siz onlar mısınız?" diye sorması, onların bu kavramın kimleri içine aldığını bilmediklerini ve bu kavramın toplumun gündeminde olmadığını ortaya koymaktadır Hz Hasan Muaviye ile barış yapıp hilâfeti ona teslim ettiğinde kendi ta*raftarları arasında tenkit edilmiştir
Hz Hüseyin de Hz Hasan'da olduğu gibi, karşı karşıya kaldığı bu zor anında, karşısındaki Müslümanların vicdanlarına tesir edecek bir ko*nuşma yapmıştır Bu konuşmada dikkatimizi çeken husus, onun Rasûlullah ve diğer büyük ashâbla olan bağlantısını zikretmesine rağmen Ehl-i Beyt tabiri*nin geçmemiş olmasıdır Dikkati çeken diğer bir husus, Ehl-i Beyt kavramının, Hz Hüseyin'in çevresindeki insanlarca da kullanılmamasıdır Şayet böyle bir kullanım vaki olsa idi, bu sahih rivayetlerin yanı sıra ve ondan sonraki olaylar için de ciddi bir mesned teşkil ederdi

Hz Hüseyin'in Şehit Edilmesinden Sonra Kazandığı Anlam
Ehl-i Beyt kavramının siyâsî faaliyetler içerisinde, siyâsî amaçlar için kul*lanılmasının ilk ciddi örneklerini Hz Hüseyin'in şehid edilmesinden sonraki dönemde görüyoruz Henüz Şia'nın da net bir oluşum olarak ortaya çıkmadığı bu dönemde belirginleşen bazı fikirler, Ehl-i Beyt'in intikamı ve hilafet hakkının sadece onlara ait olduğu iddiası ile ortaya çıkarak, Ehl-i Beyt'ten önce hilâfete geçenlerin bu makamların gâsıpları olduğunu ve Ehl-i Beyt haricinde hiç kim*senin halifelik makamına oturamayacağını savunmuşlardır İşte kavrama yük*lenen bu yorum, kavramın tanımlanma sürecinde daha önceki dönemlerden kendisini ayıran ve kavramı siyâsî olaylar içerisine çeken temel sebep olmuştur Ehl-i Beyt hakkında ortaya çıkan bu görüşler, beraberlerinde diğer bazı siyâsî ve itikâdî fikirlerle birlikte gelişerek, siyâsî ve fikrî ekollerin, hatta İslam dünyasındaki ilk itikâdî bölünme olan Şîa hareketinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur
Gerek Hz Hasan ve Hz Hüseyin'in neslinden olup Kerbelâ hâdisesinden kurtulmuş olan Ehî-i Beyt zürriyeti, gerekse Hz Ali'nin Hz Fatıma'nın dışındaki hanımlarından olan çocukları, Zeyd b Ali'nin 122/740 yılındaki ayaklanmasına kadar geçen yaklaşık yarım asırlık süre içerisinde bizzat bir isyan hareketi içeri*sinde olmamışlardır Ehl-i Beyt davası ile öne çıkıp hak iddia edebilecek olan Ehl-i Beyt zürriyetinden Ali b Hüseyin ile oğulları Muhammed b Ali (el-Bâkır) ve Ca'fer b Ali (es-Sâdık) siyasetle ilgilenmedikleri gibi Benû Ümeyye ile de iyi ilişkiler içerisinde bulunmuşlardır Diğer taraftan Hz Hüseyin'in torunu olan Zeyd b Ali'nin 122/740 yılında giriştiği isyan hareketinde dikkatimizi çeken en önemli husus, "Ehl-i Beyt" kavramının sıkça ve önemli bir mesned olarak kul*lanılmasıdır Zeyd, Küfe halkından biat alırken: "Biz sizleri Allah'ın kitabına, Peygamberin sünnetine, zalimlerle cihada, zayıfları savunmaya, haksızlığa uğrayanların zararlarını telafi etmeye,zulmü kaldırmaya ve Ehl-i Beyt'e yardım etmeye çağırıyoruz Bunlar üzerinebiat ediyor musunuz" şeklinde bir konuş*ma yapmıştır Aynı şekilde Abdullah b Ca'fer b Ebî Tâlib'in torunu olan Ab*dullah b Muaviye'nin de 127/744 yılındaki isyan girişiminde "er-Rıza min Âl-i Muhammed" sloganını kullanmış olması dikkati çeken diğer bir nokta olmakta*dır Abdullah'ın, Âl-i Muhammed'e mahsus unsurlardan istifade etmesi, o dönemde Ehl-i Beyt'e duyulan sevgi ve saygının bir sonucu olsa gerektir Daha hareketin başında iken Küfe halkının onu tahrik ederken; "Halkı kendine davet et, Benû Hâşim hilâfete Benû Mervan'dan daha layıktır" demeleri bir ölçüde bu psiko-sosyal durumu gösterir mahiyettedir
Sonuç itibariyle kavram olarak bozulma sürecinin başladığı bu dönemden sonra Ehl-i Beyt, kelime anlamıyla temellenen Kur'an ve Hadis yorumundan uzaklaşıp bir gurubun siyâsî ve îtikâdî sisteminin temeline oturtulan bir "mefhum" haline gelmiş ve bu gurup içerisinde tek taraflı olarak tartışmaya kapatılmıştır

Doç Dr M Bahaüddin Varol

Alıntı Yaparak Cevapla

Ehl-İ Beyt Kimlerdir?

Eski 09-08-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ehl-İ Beyt Kimlerdir?



Ehl-i beyt kavramı, İslam'ın başlangıcından Mekke'nin fethine kadar geçen sü¬rede cahiliye dönemine ait dînî ve siyasî içeriğini korudu Müslümanlar, Mekke'yi fethedince, dini ve siyâsî otorite, tamamen onların eline geçti Artık bu tarihten itibaren Ehl-i beyt kavramının içeriği de tamamen değişti

Ehl-i beyt, İslam'dan önce beytü'l-âlihe tabir edilen, içinde putların bulunduğu Kâbe ile içindeki ilahlardan sorumlu olan kabileye verilen bir isimdir Daha sonra bu kavramın anlam alanı genişletilerek kavrama, dinî anlamının yanında, şehrin savunma ve yönetim işlerini de içeren siyâsî bir anlam da kazandırıldı Mekke'de Beytullah, yani "Allah'ın evi" ile ilgili, dolayısıyla Mekke'nin dînî ve siyasî hizmetlerini üstlenmiş olan ve hep aynı soydan gelen kabileler için kullanılmıştır
Ehl-i beyt kavramı, İslam'ın başlangıcından Mekke'nin fethine kadar geçen sü*rede cahiliye dönemine ait dînî ve siyasî içeriğini korudu Müslümanlar, Mekke'yi fethedince, dini ve siyâsî otorite, tamamen onların eline geçti Artık bu tarihten itibaren Ehl-i beyt kavramının içeriği de tamamen değişti Zira Mekke fethedilip Kâbe putlardan temizlenince, Kureyş, Ehl-i beyt olmaktan; "Allah'ın Evi" Kâbe, beytü'l-âlihe olmaktan ve toplu halde Mekkeliler de ehl-i âlihe olmaktan çıktılar Böylece Ehl-i beyt kavramı, cahiliye dönemine ait anlamlarını tamamen kaybetti ve Arap dilindeki aslı olan "ev halkı" anlamına yeniden dönmüş oldu İslam'ın tebliğ sürecinde, ikisi Mekkî biri Medenî olmak üzere, toplam üç sûrede geçen Ehl-i beyt kavramı da lügatteki aslî anlamında, yani "ev halkı" anlamında kullanılmaya başlandı
Hz Osman'ın şehit edilmesi ve ona bağlı olarak gelişen siyasî olaylar, Müslü*manlar arasında iç çekişmelere, iç çekişmeler görüş ayrılıklarına ve bölünmelere neden oldu Başlangıçta siyasî olarak ortaya çıkan olaylar, daha sonra itikadî, ahlakî boyutlar kazanarak dînî mezheplerin doğmasına neden oldu İşte bu gelişmelerden sonra "Ehl-i beyt" kavramına, Şiî-Sünnî çevrelerde, bir biçimde Kur'an'a ve Hadislere de dayandırılarak, daha önce hiç kullanılmayan, oldukça farklı bir anlam kazandırıldı O günden bugüne Ehl-i beyt denilince, kimi çevrelerce Hz Peygamber ve O'nun ev halkı; kimine göre sadece Hz Ali, Hz Fatıma, Hz Hasan, Hz Hüseyin ve onların soyundan gelenler; kimine göre Hz Hüseyin'in İranlı hanımından olma Zeyne'l Abidin'in soyundan gelen on iki masum imam ve onlara tâbî olanlar, kimi çevrelerce de Rasûlullah'ın soyuna mensubiyeti sebebiyle seyyidlik ve şeriflik unvanları anlaşılır oldu

Ehl-i Beyt Kavramının Kur'ân'da Geçtiği Âyetler

"Ehl-i beyt" kavramı Kur'an'da, sadece üç ayette geçmektedir Bunlardan Hûd sûresinde Hz Musa'nın hâne halkı, özellikle annesi; Ahzâb sûresinde ise,ayetin indiği dönemde Rasûlullah'ın hayatta olan hanımları kastedilmiştir Bir de bunlara ilave olarak Şûra sûresinin 23 ayetinin de, bilhassa Ahzâb sûresinin 33 ayetindeki Ehl-i beyt ile ilgili olduğu sanılmaktadır İbrahim'in (as) ev halkı, özellikle hanımı; Kasas sûresinde
Ahzab Sûresi 33 Âyet:

"Rasûlü'nü ve ahiret yurdunu dilerseniz, şüphe yok ki Allah, sizden iyiler için büyük bir mükafat hazırlamıştır!" 'Ey Peygamber Hanımları! Sizden kim, apaçık bir aşırılık yaparsa, onun cezası ikiye katlanır Bu, Allah için kolay bir iştir Kim de Allah'a ve Rasûlü'ne, içtenlikle itaat eder ve salih iş yaparsa, ona da ecrini iki kere veririz; ayrıca ona, güzel de bir rızık hazırladık' ‘Ey Peygamber hanımları! Eğer Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelmekten sakınırsanız, siz diğer kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz' () 'Evlerinizde oturun, eskiden cahiliye dönemindeki gibi dikkat çekecek biçimde süslenip yıldızlaşmayın, namazı ikame edin, zekatı verin, Allah'a ve Elçisine itaat edin! Ey Ehl-i beyt! Allah, ancak pisliği sizden uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor!"
Âyetin Nüzul Sebebi:

Ahzab Sûresi Medenî sûrelerdendir Ahzab sûresinin 28-34 ayetlerin nüzul sebebi hakkında, birbirinden farklı iki görüş ve hepsi de ana fikir olarak bu iki görüş üzerinde toplanan pek çok rivayet bulunmaktadır
Buharî'nin Hz Âişe'den naklettiği rivayette Hz Aişe demiştir ki: "Allah'ın Elçisine, eşlerinin, kendisi ile dünya nimetleri ara*sında bir tercih yapmaları emredildiği zaman, Rasûlullah önce bana geldi ve ‘Aişe, sana bir emri tebliğ edeceğim, fakat cevap vermekte acele etme; hatta ebevey*ninle istişare et, cevabını bana sonra bildir' dedi Sonra da, "Ey Peygamber, hanımları*na de ki: 'Eğer siz, dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız gelin, size müt'alarınızı verip güzellikle boşayayım; yok eğer" ayetlerini bana okudu Dedim ki, ‘ben bunlardan hangisini ebeveynimle istişare edecekmişim? Ben elbette Allah'ı ve Rasûlü'nü tercih ediyorum'Benim bu cevabım üzerine Rasûlullah, sırasıyla diğer hanımlarına gitti Hepsi de Allah'ı, Elçisini ve ahiret yurdunu tercih ettiler"
İkinci görüş ise, "Kisâ Hadisi" olarak bilinen şu rivayete dayanmaktadır: Rasûlullah, eşlerinden Ümmü Seleme'nin evinde idi Kızı Fatıma, içinde et ve undan yapılmış yemek olan bir çömlekle geldi Hz Peygamber Fatıma'ya, kocası Ali ve oğulları Hasan ve Hüseyin'i de çağırmasını, yemeği birlikte yiyeceklerini söyledi Fatıma gitti, onları da çağırdı Onlar gelince, hepsi birlikte yemeğe oturdular Yemek esnasında: " Ehl-i beyt! Allah, ancak pisliği sizden uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor" ayeti indirildi Hz Peygamber Hz Ali, Hz Fatıma, Hz Hasan ve Hz Hüseyin'i, geniş elbisesinin/kisâ altına toplayarak: "İşte, benim Ehl-i beytim bunlardır" dedi sonra da ellerini kaldırıp; "Allah'ım, benim Ehl-i beytim ve özel yakınlarım/hâssetî bunlardır Sen, bunlardan kötülüğü uzak tut ve bunları tertemiz yap!" diye duâ etti O zaman Ümmü Seleme, perdenin arkasından başını çıkararak; 'Ya Rasûlullah, benim durumum n'olacak?' dedi Rasûlullah ona: "Sen sahip bulunduğun yerdesin" cevabını verdi"7
Ehl-i Beyt'ten Maksat Nedir?

a) Peygamberin Hanımlarıdır:

Bu âyet, siyak ve sibak bütünlüğü içerisinde tamamen Peygamberin hanımları*na hitap etmektedir İbn Abbas (ö68/687), İkrime (ö104/722), İbn Cerır et-Taberî (ö310/922), İmam Mâtürîdî (ö333/944), Kâdî Abdülcebbar (ö415/1025), Zemahşerî (ö534/1143), Kurtubî (ö671/1272), Kâdî el-Beydâvî (ö685/1286), Nesefî (ö710/1310), Hâzin (ö741/1341), İbn Kesir (ö774/1372), buradaki Ehl-i beyt'ten maksadın, sadece Peygamberin hanımları olduğu görüşünde olan müfessirlerdir
b) Peygamberin Ev Halkıdır (Hanımları, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir):

"Âyet, hem Hz Peygamberin hanımlarını, hem de Peygamberin ev halkından sayılan Hz Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i kapsamaktadır" diyen müfessirlerden bir kısmına göre, Hz Peygamberin iki kızı Ümmü Gülsüm ve Rukiye ile evlendiği için bu ayet, zinnureyn lakabını hak eden Hz Osman'ı ve onların çocuklarını da kapsama*lıdır
Mesela Elmalılı M Hamdi Yazır demiştir ki, Hz Hasan ve Hz Hüseyin Peygamberin torunları olduğu gibi, Hz Ali dahi Hz Peygamberin evinde yetişmiş Hz Fatıma ile birlikte yaşamış ve özel bir mensubiyet kazanmıştır Bu yüzden o da Ehl-i beyt'ten sayılır Fakat bunların Ehl-i beyt'ten olması, Peygamberin diğer kızlarının ve onlardan olan çocuklarının da Ehl-i beyt'ten olmasına engel teşkil etmez; aksine onların da Ehl-i beyt'ten olmalarını gerektirir
c) HzAli, Hz Fatıma, Hz Hasan ve Hz Hüseyin'dir:

Bir kısım müfessirlere göre, ki bunların çoğunluğu Şiî'dir, âyet Peygamberin hanımlarını değil, sadece onun temiz soyunu sürdüren Hz Ali, Hz Fatıma, Hasan, Hüseyin ile onların soyundan gelen on iki imamı kapsamaktadır
Tabiun'dan Ebu Saîd el-Hudrî, Mücâhid (ö103/721) ve Katâde'ye (ö117/735) atfedilen görüşe göre bu âyetteki Ehl-i beyt'ten maksat Hz Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir; çünkü erkekler için çoğul muhatap zamiri olan ve siz manasına gelen kum' zamirlerinin getirilmesi buna delalet etmektedir Ayette eğer Peygamberin hanımları kastedilmiş olsaydı, kadınlar için siz manasına gelen ve çoğul muhatap zamiri kullanılması gerekirdi

Prof Dr M Zeki Duman

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.