Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Şaşırtıcı / Ürpertici Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alametleriibreti, bunlar, görüntüler, ibret, ibretlik, mucize, resimlerkıyamet, verici

İbretlik Görüntüler (Bunlar Mucize) - İbret Verici Resimler-Kıyamet Alametleri-İbreti

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbretlik Görüntüler (Bunlar Mucize) - İbret Verici Resimler-Kıyamet Alametleri-İbreti



İbretlik Görüntüler (Bunlar Mucize) - İbret Verici Resimler-Kıyamet Alametleri-İbreti
İbretlik Görüntüler (Bunlar Mucize) - İbret Verici Resimler-Kıyamet Alametleri-İbreti
Bu konuda "İbretlik Görüntüler" resimleri yer almaktadır

"İbretlik Görüntüler" resimleri için konunun tüm sayfalarını gözden geçirebilirsiniz

YARATANIN İMZALARINDAN BİRİ ''NUN''










: Nun Oluşumları :
KK68/1Ayet:Bismillahirrahmanirrahim
: Nun, ve Kalem ve yazdıkları nedir ? :

Nun Kelimesinin ebiced cetvelindeki karşılığı 50 rakamıdır Arapça ellinin yazılışı[O] şeklindedir
Zaten Nun'un kelime ve rakam olarak yazılışları benzer şekildedirler Nun Kelimesi Enerji faaliyetlerinin başlangıcında oluşan kümenin grafiğini sembolize eder Gerçekleşecek eylem, oluşum faaliyetinde Nun Sistemini oluşturarak başlar

Kaş ve Göz Grafiğinde;
Görme işleminde ışığı toplayan göz, duyguları yansıtmasıyla da insanda enerji hareketlerinin merkezi görevini üstlenir Dolayısıyla göz, enerji alışverişiyle Nun Kelimesinin noktasını; kaş ise alanını sınırlarÇanak Antende Nun Sistemi; Çanak antenlerdeki yayın dalgalarının hareketi, Nun Kelimesinin sembolize ettiği enerji hareketlerinin en belirgin örneklerindendir Çanağa yansıyan yayınlar Nun'un alanını, çanağın ortasındaki toplayıcıda birleşen yayın ise, noktasını oluşturur
Böylece, çanak antene yansıyan verici yayınlar, nun kelimesini gerçekleştirdikten sonra alıcılarda (Televizyon) görüntüye dönüşür
Kuzey Kutbunda Nun Sistemi;

Dünyanın yaratılmasındaki ilk aşama Nun grafiği ile başlamaktadır Kuzey Kutbu, yani Greenland Adasının bölgesi, doğa enerjisinin biriktiği yerdir

Dünya ve Ay İletişiminde Nun Sistemi

Yeryüzünün etkilendiği diğer enerji akımlarından birini de Ay çekimi oluşturmaktadır Dünya ve Ay çekimi, Nun kelime Grafiğinde yeryüzündeki etkilenme akımlarını oluştururlar Ekvator bölgelerindeki denizlerin alçalıp, yükselmesinden hatırlayacağımız Ay Çekimi Dünya ve Ay grafiğinde Nun Kelimesini oluşturur

Çiçek ve Tohumda;
Çiçeklerdeki döllenme de, yumurtalığın rüzgar veya böceklerle hareketlilik kazanan çiçek tozunun döllemesi ile gerçekleşir
Yumurtalık ve tozu Nun grafiğini oluşturduğunda döllenme gerçekleşir

İnsanın Üremesinde Nun Sistemi Yumurtalık ve Sperma;
İnsandaki üremenin ilk safhası Nun Kelimesini oluşturunca başlar Dişiye doğuştan verilen yumurtalıklar Nun'un alanını; Enerji, yani hareketlilik özelliğiyle yaratılan erkek sperması da, Nun'un noktasını oluşturur Her ikisi Nun'u şekillendirdiğinde döllenme gerçekleşir

Fatiha Suresi ve Nun Kelimesi:
Kuran'ın bütününde Nun Kelimesinin noktasını birinci Sure Fatiha oluşturur Kalan Sureler ise alanını oluşturur Fatiha Suresi Kuran işlevine göre toplayıcı konumunda olduğundan enerji faaliyetinin oluşum kaynağıdır Her Namazda okunan Fatiha Suresi, anlamda özet, enerjide kaynak görevini başlatır


Alıntı Yaparak Cevapla

İbretlik Görüntüler (Bunlar Mucize) - İbret Verici Resimler-Kıyamet Alametleri-İbreti

Eski 09-08-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbretlik Görüntüler (Bunlar Mucize) - İbret Verici Resimler-Kıyamet Alametleri-İbreti



FİRAVUNUN RÜYASI
Firavunun çalışıp çabalaması, Tanrı ihsanı olan muvaffakiyete ulaşmamıştı Tanrı muvaffakiyet vermediği için de diktiği yırtılıp sökülüyordu Hükmünde binlerce müneccim, binlerce düş yorucu, binlerce büyücü vardı Firavuna rüyasında Musa’nın doğacığını, firavunu ve saltanatını mahvedeceğini göstermişlerdi
Düş yorucularla müneccimlere “ Bu hayalin, bu kötü rüyanın delalet ettiği şeyi nasıl defetmeli?” dedi Hepi de dediler ki: “ Bir tedbirde bulunalım, çocuğun doğmasına mani olalım” doğum gecesi gelince Firavun kulları şu tedbiri kabul ettiler, şunu münasip gördüler: o gün İsrail oğullarını erkenden meydana, padişahın huzuruna götüreceklerdi

“ Ey İsrail oğulları haydin sizi padişah filan yerde huzuruna çağırıyor Sizi örtüsüz, nikapsız yüzünü gösterecek, sevaba ermek üzere size ihsanlarda bulunacak” diye tellallar bağıracaklardı Çünkü o esirler, Firavuna hiç yaklaşmazlardı, onu görmelerine izin yoktu

Hatta yolda ona rastlasalar yüzü koyun yere kapanmaları emredilmişti Kanun buydu: hiçbir esir, ister vakitli olsun, ister vakitsiz, o padişahın yüzünü göremeyecek Yolda çavuşların seslerini duydu mu, yüzünü görmemek için duvara dönecekti Şayet yüzünü görürse mücrim sayılır, başına gelecek en kötü şeyler gelip çatardı Onlarda görmeleri men edilen o yüzü görmeyi pek isterlerdi İnsan man edildiği şeye haristir derler

( tellallar bağırdılar

[img]images/smilies/maxih1 (17)gif[/img]
“ esirler meydana doğru koşun Umulur ki padişahlar padişahı size yüzünü gösterecek İhsanlarda bulunacak!” israiloğulları bu müjdeyi duyunca padişahın didarına susuz ve müştak olduklarından, hileye inandılar Süslenip , püslenip o tarafa doğru koştular

Hani şunun gibi: Burada da hilekar Moğollar, “ Mısırlılardan birini arıyoruz Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler Kim gelirse “ hayır bu değil Sen geç oracıkta otur”derler de Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vurular Onlar, ezan sesi duyunca Tanrı davetçisine uymazlardı ya Onun şomluğu yüzünden

Hilekar Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü Akıllı kişi, sakın Şeytanın hilesinden ! Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi kulağını tutup çekmesin! Yoksullar, tamahkar ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara”

Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur Övülecek şeyler, ayıplar kusurlar arasında olur İsrail oğulları coşarak erkenden meydana doğru koştular Firavun bu hileyle onları meydana götürünce güzelim yüzünü onlara gösterdi Gönüllerini aldı, ihsanlarda bulundu, vaitler etti

Ondan sonrada “ Canınız için ne olur Bu akşam hepiniz bu meydan da kalın, burada yatın uyuyun” dedi Cevap vererek dediler ki, sana kulluk eder, sözünü dinler hatta dilersen burada bir ay otururuz”

Firavunun, geceleyin “ Bu gece doğum gecesi, fakat hepside karılarından ayrı” diye sevinerek geri döndü Haznedarı İmran da yanındaydı Onunla konuşa , konuşa Şehre geldi ona “ imran, bu gece sen de burada yat, karının yanına gitme onunla buluşma” dedi

İmran, “ Peki, burada yatarım, senin gönlünün istediği şeyden başka bir şey düşünmem bile” dedi İmran da İsrail oğullarındandı fakat Firavunun adeta gönüllü , candı Firavun onun isyan edeceğini, gönlünü korktuğu şeyi yapacağını nereden akıl edecekti?

Firavun gitti, İmran da orada yatıp uyudu Gece yarısından sonra karısı, onu görmeye geldi Üstüne kapanıp dudaklarından öpmeye koyuldu Gece yarısı, onu uykudan uyandırdı İmran uyanıp karısını gördü Kadın, hoşuna gitti, dudak dudağa öpüşmeye başladılar İmran, “ Bu zamanda nasıl geldin dedi?” kadın “Sana iştiyakımdan Tanrının kaza ve kaderi bu” diye cevap verdi

İmran, karısını sevgiyle kucakladı kendini tutamadı Onunla buluştu ve emaneti ona verdi Sonrada dedi ki: “ Kadın, bu küçük iş değil!” demir taşa çalındı, bir ateştir sıçradı Hem de öyle bir ateş ki padişahtan da saltanatından öç alıcı, padişaha da, saltanatına da kin güdücü bir ateş

Ben buluta benziyorum sen yersin Musa’da nebat Tanrı , satranç oyununda şahı sürüyor Bir yutulduk mu yutulduk! Hanım, yutulmayı da hakiki padişah olan Tanrıdan bil, yutmayı da o işi bizden bilip bize hayıflanma! Firavunun korktuğu şey yok mu ? Seninle buluştum meydana geldi işte!

Sakın bunu kimseye söyleme, gizle de bana da yüzlerce türlü gam gussa gelmesin, sana da Sonucu, bunun eserlerini meydana çıkar çünkü nazeninin alametleri belirdi! Tam o sırada meydandaki halktan naralar duyulmaya yer gök naralarla dolmaya başladı Firavun, bu naralardan korkup sıçradı gürültünün ne olduğunu anlamak için yalınayak koştu

Meydandan gelen ve dehşetinden cinleri ve perileri bile korkutan bu naralar, bu gürültüler nedir anlamak istiyordu İmran, “ Padişahımızın ömrü uzun olsun İsrailoğulları lütfundan neşeleniyorlar İhsanlarına seviniyorlar, oynuyorlar, ellerini çırpıyorlar “dedi Firavun dedi ki” Olabilir Fakat beni adamakıllı bir vehim bir endişedir kapladı”

Bu gürültü asabını bozdu “Bu acı dertle, kederle beni kocattı” Padişah, bütün gece ağrısı tutmuş gebe kadın gibi bir yandan bir yana gidip geliyor Her an “İmran, bu naralar beni dehşetle yerinden sıçrattı” diyordu Zavallı İmra’nın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın Her peygamber ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar

Kör Firavunun hilelerine, tedbirlerine rağmen gökyüzünde Musa’nın yıldızı belirdi Sabah olunca İmran’a “ Git de o gürültünün, o patırtının ne olduğunu anla” dedi İmran meydana koşup “ Bu ne gürültüydü? Padişahlar padişahı uyuyamadı” deyince, her müneccim, yaslılar gibi başı açık, yeni yakası yırtık bir halde toprağı örtü

Yaslılar gibi sesleri ses veriyor, feryatları ortalığı dolduruyordu Saçlarını, sakallarını yolup, yüzlerine vuruyorlar, gözleri kanlı yaşlarla doluyordu İmran “ Hayrola Bu ne feryat, bu ne hal? Bu yomsuz yıl, kötü alametler mi gösteriyor yoksa?” dedi Özürler serdederek dediler ki: “Emir Tanrının kaza ve kaderi bizi esir etti

Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karadı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti O peygamberin yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık”

İmran , içinden sevindi, fakat zahiren “ Eyvahlar olsun!” diye elini başına vurup, kızgın suratı asık bir halde deliller gibi akılsız ve güya kendini bilmez bir halde müneccimlerin üstüne yürüyüp onlara oyun oynuyordu “ Padişahımızı aldattınız, hıyanetten, tamahtan vazgeçmediniz

Onu bu meydana kadar sürükleyip yüzünün suyunu dökünüz, şerefini hiçe saydınız Ellerinizi, göğüslerinize koyup padişahı dertlerden kurtaracağız diye vaitlerde bulundunuz” dedi Padişah da bunu duyunca “ Hainler, dedi, ben de sizi asayım da görün Kendimizi gülünç hallere soktuk, düşmanlara mallar ihsan edip ziyana girdik Bu gece bütün İsrailoğulları, karılarından uzak kaldılar diye, mal da gitti, şeref de İşe gelince hiçbir şey olmadı Bu mudur iyi adamların muaveneti, bu mudur iyi kişinin yapacakları iş?

Yıllardır paralar, libaslar alıyor, ülkelerin servetini rahatça yiyip duruyorsunuz Bu mu sizin tedbiriniz, bu mu nücum bilginiz? Siz besbedava lokma yiyen hilekar ve şom kişilersiniz Sizi öldürür, parçalatır, ateşlere atar, burunlarınızı, kulaklarınızı, dudaklarınızı kestirir

Sizi ateşe odun yapar, yiyip içtiklerinizi fitil, fitil burnunuzdan getiririm” Müneccimler, secde edip “Padişahım, Şeytan bu sefer bize galebe etti Fakat yılardır nice belalar defettik Yaptıklarımıza vehim bile hayran olmakta Bu sefer tedbirimiz hiçe çıktı O peygamberin anası gebe kaldı, o ana rahmine düştü

Düştü ama padişahım, suçumuzu, affettirmek için biz de doğum gününe dikkat ederiz Bu fırsatı da kaçırmamak, kaza ve kaderin zuhuruna mani olmak için doğacağı günü hesaplayacak gözleyeceğiz Ey akıllara fikirler, reyinin kulu, kölesi olan padişah, bunu da yapamazsak bizi öldür” derler

Firavun düşmanları vurup öldüren takdir oku, yayından fırlamasın diye günden güne dokuz ayı sayıp duruyordu Takdirle savaşa girişen, takdire baskın yapmaya kalkışan, baş aşağı gelir, kendi kanına bulanır Yer göğe düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü haline girer Resim, ressamına pençe vurmaya kalkarsa kendi saçını sakalını yolmuş olur!

Dokuz ay sonra padişah, yine tahtını meydana kurdurup tellallar çağırttı Tellallar, “ Kadınlar, bütün israiloğullarının kadınları çocuklarıyla meydana gelsinler Bundan önce erkekler, ihsanlara nail oldular, elbiseler, altınlar elde ettiler Kadınlar, bu yıl devlet sizin herkes dilediği şeye nail olacak

Padişah kadınlara elbise verecek, ihsanlar edecek Çocukların başlarına da altın külahlar koyacak Padişah diyor ki “Hele bu ay doğanlar yok mu bilhassa onlar ihsanıma, hazinelerime ulaşacaklar” diye bağırdılar Kadınlar sevindiler çocuklarıyla çıktılar, padişahın otağına kadar gittiler

Yeni doğurmuş olan her kadın, hileden kahırdan emin bir halde şehirden çıkıp meydan yöneldi Kadınların hepsi toplanınca erkek çocukları analarının kucaklarından aldılar Düşman doğmasına, felaket artmasın diye güya ihtiyata riayet ederek başlarını kestiler

Musa’yı doğurmuş olan İmran ’ın karısına gelince elini, eteğini çekmiş, o kargaşalıktan, o toz dumandan kurtulmuştu Fakat o alçak Firavun , evlere de hafiye olarak ebeler gönderdi “ Burada bir çocuk var, anası , ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş fakat pek akıllı pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Tanrı emriyle Musa’yı tandıra attı Bilen Tanrıdan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir Ey ateş, soğu yakma emrinin koması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti

Kadın vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı, fakat ateş Musa’yı yakmadı Memurlar bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp, Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler

Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını başını yolma, ümitlen itimat et, onu Nil’e at, ben onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi bu sözün sonu gelmez ki Firavunun bütün hileleri, yakasına paçasına dolaşmaktaydı o dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu Musa ise evinin içinde baş köşede yetişmekteydi

O uzağı gören kör Firavun , hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi İnatçı firavunun hilesi ejderha idi, bütün alem padişahlarının hilelerini yutmuştu Fakat ondan daha firavun birisi zuhur etti Onu da yuttu, hilesini de! O bir ejderha idi, asa da bir ejderha oldu

Bu onu Tanrı tevfikiyle sömürüp yutuverdi El üstünde el var Nereye kadar bu Ta son erişilecek menzile, ta Tanrıya kadar Çünkü o öyle bir denizdir ki ne dibi var, ne kıyısı, bütün denizler, ona karşı sele benzer Hileler tedbirler ejderha ise tek Tanrı önünde hepside hiçtir

Sözün, buraya gelince yere baş koyup mahvoldu Doğru yolu Tanrı daha iyi bilir Firavunda olan yok mu? Sen de var Fakat senin ejderha kuyusuna hapsedilmiş! Yazıklar olsun bunların hepsi de senin ahvalin Fakat sen, onları Firavuna isnat etmek istersin Senin halinden bahsettiler mi canın sıkılır, başkasından bahsettiler mi sana masal gelir

Lakin nefis seni de harap etmiş bu arkadaşın da seni hikayelerle uzaklara atmakta! Senin ateşine atılan odun atılmamakta, onun gibi fırsat bulamıyorsun sen Yoksa fırsat bulsan senin ateşin de firavunun ateşi gibi yalımlanır!

Firavun, Musa’ya “ Ey Kelim, sen neden halkı öldürdün, neden halka korku saldın? Halk senden yılgınlığa düştü, kaçışırken ayaklar altında çiğnenip öldü Hulasa, halk sana düşman kesildi Sana karşı erkeğin gönlünde de kin var, kadının gönlünde de halkı kendine davet ediyorsun ama iş aks çıktı

Sana aykırı hareket etmekten başka çareleri kalmadı Ben de senin şerrinden kaçıyor, sana aşikare karşı durmuyorum ama aleyhine çömlek kaynatıp duruyorum Beni aldatmayı gönlünden çıkar, arkandan, gölgenden başka kimsenin geleceğini umma Bir iş becerdim, halkın gönlüne bir korkudur saldım diye mağrur olma

Bunun gibi yüzlerce iş becersen sonunda yine rüsvay olursun, hor hakir bir hale gelirsin, seninle alay eder, sana gülüşürler Senin gibi nice hilebazlar varı Bizim Mısırımız da nihayet rüsvay oldular” dedi

Musa, Firavuna dedi ki: “Ben Tanrı emrine karışamam Emreder de kanımı bile dökerse korkum yok Ben bu alemde rüsvay olayım, buna hem razıyım, hem de şükrederim Tek hak yanında yüce olayımda Halka karşı hor hakir olayım, benimle alay etsinler, bana gülsünler Tanrıya karşı sevgili olayım,o beni istesin, beğensin Yeter bu bana

Bunları da söz olsun diye söylüyorum hani Yoksa tanrı seni yarın kara yüzlülerden edecek, bu muhakkak! Yücelik onundur, onun kullarınındır Onun nişanesini Adem’le iblisin hikayesini oku da anla! Tanrının zatına nasıl son yoksa hikmetlerine de son yoktur Aklını başına al da ağzını yum, yaprağı çevir”

Firavun, Musa’ya “ Yaprak bizim elimizde şimdi defter de bizim hükmümüzde, divan da bizim! Bütün bu alem halkı beni seçmiş beni kabul etmiş A Musa, bütün alemde en akıllı sen misin ki? A Musa, sen kendini beğenmiş, almışsın haydi oradan be, kendini az gör, kendine güvenip gururlanma Dünyanın sihirbazlarını toplayayım da bütün şehre senin bilgisizliğini göstereyim Fakat bu, bir iki gün içinde olmaz Bu yaz çağında bana kırk günceğiz mühlet ver” dedi

Musa dedi ki: “ Bana bu hususta izin yok Ben bir kulum, sana mühlet vermeye emir almadım Sen hükümdarın, galipsin, benim yardımcım dostum yok Fakat Tanrı fermanına tabiim, başka bir şeyle işim yok Diri oldukça seninle canla başla savaşacağım, ben kulum yardımla, yardımcıyla ne işim var? Tanrının hükmü zuhur edinceye kadar seninle uğraşacağım, her hasmı düşmanından Tanrı ayırır”

Firavun, hayır dedi, mutlaka bir mühlet vermek gerek Beni aldatıp durma, yel alıp poyraz satma Bu sırada ulu Tanrıdan Musa’ya “ Ona bol, bol mühlet ver, korkma Bu kırk gün mühleti, ona gönül rızasıyla ver de çeşit, çeşit hileler düzsün İstediği gibi çalıp çabalasın Ben uyumuyorum ki Ona söyle, hızlı gitsin, fakat yolu ben tuttum, pusuda ben varım

Onların hilelerini ben birbirine katar, onların arttırdıklarını ben eksiltirim Su getirirlerse ateş haline sokar, şerbet içerlerse zehir yaparım Birbirlerine muhabbet bağlasalar sevgilerini yıkar, berbat ederim Vehimlerine bile gelmeyen şeyleri yaparım ben Sen korkma, ona uzun bir müddet mühlet ver asker topla, yüzlerce hileler düz de” diye vahiy geldi

Musa, “ Emir geldi, mühlet sana Bizden kurtuldun, şimdilik ben yerime gidiyorum” dedi Musa yola düştü, ejderha da bilgili ve dost bir av köpeği gibi peşine takıldı Av köpeği gibi kuyruğunu sallayarak gidiyor, ayaklarının altında taşları kum gibi eziyordu Taşı demiri nefesiyle çekip sömürmekte, demiri apaşikar bir surette ağzında ezip çiğnemekteydi

Havalanıp burçların üstüne çıkmakta, Rum gürcü herkes ondan kaçmaktaydı Deve gibi ağzından köpükler saçıyordu O köpüğün bir katresi kimin üstüne düşse cüzzam illetine tutuluyordu Dişlerinin gıcırtısı, yürekleri yerinden oynatıyor, kara aslanların bile canları elden gidiyordu

O seçilmiş peygamber, kavminin yanına varınca ejderhayı boğazından yakaladı, ejderha asa oldu yine Asya dayandı da dedi ki Ne şaşılacak şey Bizim yanımızda güneş, düşmana karşı gece! Ne hayret edilecek şey ki bu ordu, kuşluk güneşiyle dopdolu olan bu alemi görmüyor Göz de açık, kulak da sonra da bu zeka Tanrının gözbağcılığına hayretteyim!

Ben onlara şaşırıyorum, onlar da bana şaşırıyorlar Baharın onlar diken,ben yasemin: onlara nice lezzetli şaraplarla dolu kadehler sundum Fakat onlara kadehteki şerbet taş kesildi Gül desteleri yaptım, götürdüm, her gül, diken oldu, şerbet zehire döndü Bu kendisinden geçenlerin oldukça nasıl meydana çıkar?

Yanımızda uyanık bir uyur gerek ki uyanıkken rüyalar görsün! Halkın düşüncelere dalması bu güzelim uykunun düşmanıdır Halk düşünceleri yatışmasını uyumasın diye bu güzelim uykunun boğazını sıkar Bir hayret lazım ki düşünceleri silip süpürsün, hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri!

Hüner ve marifette kim daha kamilse mana bakımından artta sureta ileridedir Tanrı “ Geri dönenler” dedi Geri dönmek sürünün yazıdan gelip ağıla gitmesine benzer Sürü, yazıdan dönüp geldi mi giderken en önde olan keçi artta kalır Giderken geride kalan topal keçiye gelince suratı asıkları bile güldürecek bir halde öne düşer

Bu kavim laf olsun diye topal olmadılar ya, öğünmeyi terk ettiler de arı satın aldılar Bu kavim, hacca ayakları kırık olduğu halde topallaya, topallaya giderler Sıkıntıdan kurtuluşa gizli bir yol vardır Bu tarife gönüllerini bilgilerden yıkayıp arıtmışlardır Çünkü bu yol, zahiri bilgiyi tanımaz

Bu yolda, aslı o alemden olan bir bilgi gerek Zira her feri, aslında yol gösterir Her kanat, denizi aşacak kudrete nereden sahip olacak?Tanrı bilgisi gerek ki insanı Tanrıya ulaştırsın Şu halde adama sonunda gönülden silinip arıtılması lazım olan bilgiyi neye öğretirsin? Öyleyse bu alemde ileri gitmeye heves etme, topal ol da geri dönerken en öne düş Ey nazik adam, ileri giden son gelenlerden ol Taze ve turfanda meyve ağaca nazaran daha ileridedir Derecesi de daha üstündür Gerçi meyve ağaçtan sonra vücuda gelir, fakat hakikatte evvel odur, çünkü ağaçtan maksat odur

Melekler gibi “ Bizim bilgimiz yok de , de “ Ancak seni bildirdiğin bilgiyi biliriz” sırrı elini tutsun Bu mektep de hecelemeyi bilmezsen Ahmed gibi akıl ve irfan nuriyle dolarsın Şehirlerde ad san sahibi olmazsan, Tanrı kullarının halini daha iyi bilir ya, kaybolmazsın, merak etme Ayın definesini bilinmeyen viranelere gizlerler?

Hiç defineyi bilinen yere koyarlar mı? İşte kurtulmanın, halas olmanın da zahmet ve meşakkatlerde gizlenmesi buna benzer Burada hatıra birçok şüpheler, tereddütler gelebilir ama iyi at, kösteklerini kırar, bukağıdan kurtuluverir Onun sevgisi, şüphe ve tereddütleri yakan bir ateştir

Gündüzün nuru, bütün hayalleri siler süpürür Ey Tanrı rızasını elde eden, bu sula, sana o taraftan geldi, cevabını da o taraftan ara Gönlün köşesiz köşe yok mu? İşte o bucak, padişaha varan bir yoldur Gönlün doğudan da olmayan, batıdan da olmayan aydınlığı, tek bir aydan meydana gelir

Ey mana dağı, sen yoksullar gibi bu tarafa o tarafta neden ses arayıp durursun Derde düşünce iki büklüm olup “ Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?

Mihnet zamanında “ Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “ Nerede ona yol ?” dersin Bu hal, şundan ileri geliyor: “ Tanrıyı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz Fakat akıl ve şüphesiz bilen, tanıyan daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz

Fakat akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Tanrı tecellisi, gah örtülür, gah yenini, yakasını yırtıp görünür Aklı cüzi gah üstündür, gah baş aşağı ,aklı külli ise bütün hadiselerden kurtulmuştur, emindir Akılla hüneri sat da hayreti satın al Oğul, horluğa doğru git, Buhara ya değil!

Biz neyse bu derece de söze daldık? Hikaye söyleyelim derken hikaye olduk gitti Ben yokum zaten ağlayıp, ağlayıp sızlayarak masal oldum gitti Bu suretle secde edenler arasına katılayım, onlarla beraber yuvarlanayım bari İş bilen, söz anlayan adama bu söz, hikaye değil Halimi anlatıyorum ben, sevgilinin huzurundayım ben!

Asi, bunlar önce gelip geçenlere ait aslı yok masallar dedi ya Kuran hakkında söylenen bu söz, nifak eseridir İçinde Tanrı nuru olan Lamekan aleminde nerede geçmiş, nerede gelecek, nerede hal, geçmiş, gelecek, sana göredir Yıksa hakikatte ikisi de birdir Fakat sen iki sanırsın

Bir adam, onun babasıdır, bizim oğlumuz, Zeydin altında olan dam, Amr’ın üstündedir Damın altta, üstte oluşu, o iki adama göredir Hakikatteyse dam tek bir şeydir, işte o kadar! Bu söz, onun misli değildir, bir misaldir ancak, eski harfler, yeni manayı ifade edemez ki Ey tulum, burası madem ki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı!

Musa, dönüp firavun kalınca bütün rey ve tedbir sahiplerini danışmak üzere çağırdı Bizim de sihirbazlarımız var Her birisi sihirde tek, bütün sihirbazlar onlara uymakta” dediler Padişahın, Mısır sultanı olan Firavunun Mısır civarındaki bütün sihirbazları çağırmasını kararlaştırdılar

Firavun hemen bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi Nerede ünlü bir büyücü varsa gelmesi için on haberci yolladı İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı Sihirleri aya bile tesir ederdi Aydan apaşikar süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler

Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı Müşteri, para verip alır Sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu Onlara da “ Padişah şimdi sizden bir çare aramakta İki yoksul adam gelip padişahın köşkü önüne otağ kurdu

Bir sopadan başka bir şeyleri yok Fakat emirleriyle ejderha oluyor Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da Bu iki kişinin elinden hepsi feryad ve figana geldi bir çare bulmanız için bu kulunu size gönderdi Size haber gönderip buyuruyor ki: bunları defetmek için bir çare bulun

Karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi, bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular Sofinin meşk yeri dizidir Müşkülünü halletmek hususunda iki diz, adeta sihirbazdır

O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “ Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi Üç gün Tanrı rızası için oruç tuttular Sonra “ Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş

İki adam, onu sıkıştırmış, ordusunun önünde şerefine, haysiyetine dokunmuş Onların ne silahları var, ne askerleri Bir tek asaları var ama o asa da kıyametler koparıyormuş Sen zahiren toprakta yatıp uyuyorsun ama hakikatte doğrular ülkesine gitmişsin Eğer onların yaptıkları sihirse bize haber ver

Canım babacığımız, onlar Tanrı eriyse, yaptıkları iş Tanrıdansa yine bildir De onlara uyalım, secde edelim, kendimizi bir kimyaya atalım ( da halis altın olalım) Ümidi kesilmiş biçareleriz Bize bir ümit ver Tanrı tapısından sürülmüşleriz, bizi o tapıya yine onun keremi çekti” diye yalvardılar

Babaları, onlara rüyalarında dedi ki: “Oğullarım bunu açıkça söylemeye imkan yok Apaçık ve olduğu gibi söylememe izin yok Ama bu sır, uzak değil gözümün önünde Size bir nişane göstereyim de gizli şey aşikar olsun Gözlerimin nurları, oraya varın da onun uyumakta olduğu yeri anlayın O hakikat sahibi uyurken korkmayın asayı almayı kalkışın

Eğer çalabilirseniz o sihirbazın biridir Sihirbaza karşı çare bulmayı bilirsiniz siz Yok eğer çalışmasanız aman ha aman Kendinize gelin, o Tanrı eridir Ululuk sahibi ve hidayet verici Tanrının elçisidir Yeryüzü doğudan batıya kadar Firavunla dolsa savaş zamanı Tanrı, yine onu üstün eder Firavun baş aşağı gelir

Babalarının canı yavrucuklarım, bu doğru nişaneyi verdim işte Buna göre iş yapın, Tanrı doğrusunu daha iyi bilir Yavrularım, sihirbaz uyuyunca sihrinin, hilesinin hükmü kalmaz Çoban uyudu mu kurt emin olur Çoban uykuya daldı mı dikkati elden gider Fakat bir hayvana Tanrı çobanlık ederse kurt, oraya nereden yol bulur, onu kapmayı nasıl umabilir?

Hakk’ın yaptığı sihir, haktır, yerindedir O yerli yerinde olan şeye sihirbazlık demek hatadır Babalarının canı yavrular, bu keskin bir nişanedir O peygamber, zahiren ölse bile tanrı yine onu yüceltir, kadrini yükseltir

Tanrının lütufları, Mustafa’ya vaitlerde bulundu da dedi ki “ sen ölsen bile bu din, bu iman ölmez Senin kitabını, mucizeni ben yüceltirim Kurandan bir şey eksiltmeye, ona bir şey katmaya yeltenen kişiye ban mani olurum Ben seni iki cihanda da korurum Sözünü kınayanları terk eder, onları hor hakir bir hale korum

Hiç kimse kuranı değiştirmeye kudret bulamaz ona ne bir şey ilave edebilirler, ne ondan bir şey eksiltebilirler Sen benden daha iyi başka bir koruyucu arama! Senin parlaklığın gün geçtikçe artırır, adını altınlara, gümüşlere bastırırım Senin için mimberler, mihraplar kurdururum

Ben, seni öyle seviyorum ki senin kahrın, benim demektir Şimdi adını korkudan gizlice söylüyorlar, namaz kılacakları zaman gizleniyorlar Melun kafirlerin korkusundan dinin mağaralarda gizili kalıyor ya Bütün alemi minarelerle dolduracağım, asilerin gözlerini kör edeceğim ben

Kulların şehirler alacak mevkiler bulacak Dinin balıktan aya kadar her tarafı kaplayacak, ey Peygamberimiz, sen sihirbaz değilsin, doğrusun sen de Musa’nın giydiği elbiseyi giymişsin, sen de onun gibi bir Peygambersin Kuranın Musa’nın asasına benzer küfürleri ejderha gibi sömürüp yutar

Sen toprak altında uyursun ama o tertemiz söz asa gibi her şeye agahtır Kast edenlerin elleri o asaya ulaşamaz Uyu ey padişah uyu uykun mübarek olsun! Bedenin uyur ama nurun göklere ağar, düşmanlarını kahretmek için okunu kur, yayını ger Felsefeci, aleyhine söylenmeye yeltenir ama nurunun oku ağzını oklar, onu susturur

Hakikaten de öyle oldu, hatta bu vaitten de üstün şeyler vücuda geldi o uyudu, fakat bahtı, ikbali uyumadı Babalarının canı yavrularım, sihirbaz uyudu mu işinin parlaklığı gider, sihrinin tesiri kalmaz” Bu sözleri duyup uyandılar, ikisi de kabri öpüp o ulu savaş için Mısır’a hareket ettiler

Mısır’a varınca Musa’yı, Musa’nın evini aramaya başladılar Onların Mısır’a geldikleri gün de Musa tesadüfen bir hurma ağacının altında uyumaktaydı Sordukları adamlar onlara “ Varın hurmalıkta arayın” dediler Hurmalığa geldikleri zaman bir de baktılar ki hurma fidanlarının dibinde bir uyuyan var, fakat cihanın uyanığı!

Naz ederek baş gözlerini yummuş ama arş de gözlerinin önünde, ferş de! Gözleri açık, fakat gönlü uykuda nice adamlar var Zaten su ve toprak ehli olanın gözü ne görebilir ki? Fakat gönlü uyanık olanın baş gözü uyusa bile gönlünde yüzlerce göz açılır Gönül ehli değilsen uyanık ol, uyuma Bir gönül işte, mücadeleye giriş

Gönlün uyandın mı güzelce uyu Gayri gözünden ne yedi kat gök kaybolur, ne altı cihet! Peygamber “ Gözüm uyur ama kalbim nasıl uyur, buna imkan mı var?” dedi Bekçi farz et ki uyumuş fakat padişah uyanık ya, gönül gözleri açık olduğu halde uyuyanlara can feda!

Ey manevi er, gönül uyanıklığını anlatmaya kalkışsam binlerce mesneviye sığmaz Sihirbazlar, Musa’yı sırt üstü yatmış görünce asayı çalmaya kalkıştılar Hemencecik asayı çalmak için Musa’nın ardından gidecekler, sopayı kapıvereceklerdi Onlar, azıcık yürüyüp bu işe niyetlenir niyetlenmez asa titremeye başladı

Öyle bir titremeye başladı ki her ikisi de korkudan yerlerinde katılıp kaldılar Sonra asa ejderha oldu, onlara saldırdı, ikisi de sapsarı kesilip kaçmaya başladılar Korkudan her inişte sendeleyip yuvarlanarak yüz üstü düşüyorlar, kalkıp yine kaçmaya çalışıyorlardı Katiyetle anladılar ki bu iş Tanrı işi, sihirbazların harcı değil bu!

Korkularından adeta sıtmaya, hummaya tutulmuş gibi titriyorlardı; ölüm haline gelmişlerdi Yaptıkları işten dolayı özür dilemek üzere Musa’ya bir adam gönderdiler “ Evvelce sana hasat ediyor, seni kıskanıyorduk, o yüzden sınadık, yoksa seni sınamak kimin haddine düşmüş?

Sen bir Padişahsın, senin yanında biz mücrimiz bizi affet ey Tanrı dergahı haslarının hası! Diye ricada bulundular Musa onları affetti, derhal iyileştiler, sıhhat buldular, Musa’nın önünde yere secde ettiler Musa dedi ki: “ Ey ulular, sizi affettim Cehennem teninize haram oldu, canınıza da

Ey dostlar, ben sizi görmemiş olayım, siz de beni görmemiş gibi davranın Kalben aşina, fakat zahiren yabancı bir halde padişahın huzuruna benimle savaşmaya gelin!” bunun üzerine sihirbazlar yeri öpüp gittiler, çağırıldıkları zamanı ve fırsat vaktini gözetmeye koyuldular

Sihirbazlar Firavunun huzuruna geldiler Firavun onlara bir çok ihsanlarda bulundu, elbiseler veri Onlara daha bir hayli ihsanlarda bulunacağına dair vaitlerde bulundu, önceden de kullar, atlar, ağır ve değerli şeyler, yiyecek ve içecek verdi Ondan sonra:

“ Ey devletimle ileri giden kişiler, imtihandan galip gelirseniz, size o derecede ihsanlarda bulunacağım ki cömertlik de utanacak” dedi Sihirbazlar da cevaben dediler ki: “ Padişahın sayesinde galebe edeceğiz, düşmanın bitik bir hale gelecek Biz bu fende saflar bozan yiğitleriz alemde kimse bizimle başa çıkamaz

Musa’nın anılışı, hatırları oraya bağlıyor, bu hikayeler evvelce olup biten şeylere aittir zannını veriyor Halbuki Musa’yı anmamız işi gizlemek için yoksa Musa’nın nuru, ey iyi adam, senin bugün elinde Musa da sende, Firavun da Bu iki düşmanı da kendindin de ara sen Musa, kıyamete kadar vardır Nuru hep o nurdur, başka nur değil Değişen yalnız kandildir

Bu kandille fitil başka, fakat nuru başka nur değil, hep o alemden Kandile bakarsan kayboldun gitti Çünkü ikilik ve sayıya sığış, kandile göredir Fakat nura baktın mı ikilikten de , önü sonu bulunan cisim aleminin sayısında da kurtulursun Ey varlık hulasası, müminle Mecusi ve Yahudi’nin birbirlerine aykırılığı, hep bakış, görüş yüzündendir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.