Mucizelerin Nedenleri Nedir? | Makale |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mucizelerin Nedenleri Nedir? | MakaleMucizelerin nedenleri nedir? Bu bilim çağında mucizelere ne diyeceğiz, nasıl tanımlayacağız? Mucizeler elle tutulur, dokulunur, deneylenebilir ve tanımlanabilir şeyler değiller, gerçekten oluşup, oluşmadıkları ise 1 farklı tartışmanın konusu 1 fikre göre, bilimsel analizlerle dinsellik arasında belirgin ve keskin 1 açık var fakat belki de, mucizeler anlatılırken yapılan dil sürçmeleri, ortak yalanlar bizi şarlatanlıktan gerçeğe götürebilirler Aslında mucizelere inanırken, onların geldikleri veya doğdukları kaynaklara daha epey inanıyoruz Öyleyse mucizenin anlamı ne mümkün? Modern psikoterapinin bazılarına göre kurucusu olan Carl Jung, ufak mucizeleri "Senkronizasyon" bi şekilde tanımlıyordu fakat olayları tanımlayabilen Senkronizasyon Kuramı ilişkileri açıklayamıyor Jung´a göre, Senkronik hadiseler 3 türe ayrılıyorlar; Birincisi manevi düşünceyle dış hadise arasındaki uygunluk ya da uyumluluk 1 misal verebiliriz; "Kanadalı 1 sinema yapımcısının, geçtiğimiz yol içinde kanser olduğu anlaşılıyor ve adam hastalıkla mücadeleye başlıyor Kemoterapi ve ameliyat geçiriyor, derken yürüyemez hale geliyor, yalnız bastonla adım atabiliyor 1 gece, daha önce asla gitmediği 1 kafede yemek yiyor Garson kız geliyor ve büyük 1 merakla olanları öğreniyor ve sonraları adamı kentin iki km yakınındaki şelaleye gitmesi sebebiyle zorlamaya başlıyor fakat şelaleye yalnız yürüyerek gidilebiliyor Adam, direniyor ve böyle 1 yürüyüşen kendisi sebebiyle epey zor olduğunu ve şimdiki durumunu daha da kötüleştirebileceğini söylüyor Garzon kız ısrar ediyor ve adamı cesaretlendirmeye çalışıyor Adam kızı kırmamak sebebiyle sonunda razı oluyor fakat bilinen 1 manzaranın ötesinde ne olacağını da merak ediyor Bu arada, kemoterapi sırasında birtakım hastaların düşünsel bi şekilde 1 korunma ve sulh ortamından söz ettiklerini ve bu biçimde kemoterapiden daha iyi neticeler aldıklarına tanık olduğunu anımsıyor Uzun yürüyüşün sonunda, şelalenin önünde dururken, kendisine yapılan tıbbi terapileri düşünüyor O güne kadar hiç metafizik yaklaşımlara kıymet vermeyen sayrı sinema yapımcısı, ilk defa orada daha barışçı ve şifalı 1 ortamın içinde bulunduğunu imajine etmeye başlıyor ve sonraki bütün tedavilerden büyük faydalar görüyor Senkronizasyonun ilişkileri İkinci çeşit senkronizasyon 1 insanın sezgisel hayalleri ya da rüyalarıyla ortaya çıkıyor; hadiseler gelecekte olacaklarla ve sonradan tarihi 1 hadise olma niteliğini kazanan olaylarla alakadar Alman filozof Immanuel Kant tarafından kaydedilmiş Almanya´da bulunan İsveçli durugörücü ve metafizikçi düşünür Emanuel Swedenborg 1 yemeğe davetlidir, yemek sınasında Swedenborg 1 vizyon görür ve Stockholm´de büyük 1 yangının olduğunu söyler Bulunduğu yerle Stockholm arasında yüzlerce km bulunur Sonradan anlaşılır ki, yangının başladığı an, Swedenborg´un vizyonu gördüğü anla eşdeğer andır Üçüncü çeşit Senkronizasyon bireyseldirler ve öngörüsel düşler, vizyonlar veya hissedişler bi şekilde ortaya çıkarlar Bunların bazıları hadise gerçekleştikten sonraları anlam kazanır ya da açıklanabilir mesela Başkan Lincoln´ün suikastte öldürülmesinden birkaç gece evvel rüyasında, kendisini cansız yatarken ve etrafında matem tutan insanları görmesi olayıdır Bu çeşit olayları duyuyor, okuyoruz fakat bilimsel bi şekilde açıklanamıyorlar raslantı bi şekilde açıklamak ise yetersiz ve epey tuhaf oluyor ama, bu fenomeni ille de ruhsal 1 hadise bi şekilde açıklamak lazım değildir; Jung, yepyeni 1 dinin ya da inancın bu yoldan vaaz edilmediğini fakat fikir ve hissetme gibi geçerli 1 sezginin kabul edilebilirliğinden söz ediyordu Senkronizasyonu anlamanın en iyi yolu normaldışı bi şekilde gerçekleşen anlamlı raslantıların, şahsi 1 deney bi şekilde yaşanmasıdır Senkronizasyon, 1 düşünceyle uğraşmaktır; vizyon, düş ya da önsezinin nedensiz bi şekilde dış 1 olayla bütünleşmesi veya arada 1 ilişkinin kurulmasıdır Deneyler, kişiliğimizi bellerler Bu hadiseler, elle dokunulabilir dünya birlikte ilişkili değildir fakat önemlidirler sebebi hadiseler fizik dünyanın dışında varolurlar Jung´un en önde gelen iddiası, kuramın bütün yönlerine dikkat edilmesidir, şayet biz kendimizi ufak mucizeler olasılığına açık tutarsak, onlar oluşurlar Ve gerçekten kendimizi bilinçlendirebilirsek, çevremiz mucizelerle kuşatılır, yaşadığımız dünyanın senkronizasyon fenomeniyle dolu olduğunu görürüz Yüksek bilincin kolay senkronizasyon deneyimlerine eğilimi daha görünürdür ve orada daha da güçlenir; o vakit insanlar ya endişe ederler ya da 1 ruhsal arayışa girerler, bu da doğum, ölüm, veya sevi gibi yani en kuvvetli duyguların yaşandığı dönemlerdir ufak mucizeler bize yardımcıdırlar, vakit içersinde değişimi ve ruhsal eylemi yüksek frekansta çalıştırmamızı sağlarlar Amerikan kızılderilerinin 1 geleneği bu yönde dikkat çeker; olgunlaşma dönemi geldiğinde doğaya yanlızlığa ve rüyalara yollanan kızılderili genç, her bunları dünyanın kendisine verdiği gerçeklik ödülleri bi şekilde kabul eder Yaşadığı gerçeklik deneyimlerden yola çıkarak, adını belirler Senkronik hadiseler gerçekte bizi iç ilişkiler ve irtibatlar yoluyla büyüyen dünyaya yani bildiğimizin dünyanın sınırlarının ötesine götürürler Bu biçimde, bireysel benliğimizle bütünlük arasındaki görünmez bağı hissederiz veya bütünlüğe dönüşürüz Karmanın senkronik anlamı Buradaki "benlik" tanımı 1 tanrı ya da tanrısal 1 ilişki değildir, 1 çeşit ödünç alınmadır; doğunun "karma" inancıyla ilişkilidir Batı dünyasının karma anlayışıyla karışırken, eylemin gözardı edildiği 1 haldir Bu hayat sırasında ve sonraki reenkarnasyonlarda yapılanlar bireysel bi şekilde cezalandırılır veya ödüllendirilir Karma düşüncesi 1 çeşit toplama kavramının çevresinde oluşmuştur; negatif ve pozitif eylemlerin sentezi sonucunda güç dengelenir Bunu bankadaki hesap dengesine benzetebiliriz; alacakla, borcun dengelenmesi gibi şayet banka hesabımızı korumazsak, yepyeni yatırımlar yapmazsak, israf etmezsek iflas ederiz fakat bu konudaki bütün kararlar bizim kararlarımızdır Hiçkimse bankada olmayanı harcayamaz böylelikle sonuçlanmamış kısıtlamaları anlarken, hür iradeye bağlılığı da anlarız; işte bu karma yasasının paradoksal anlamda bireyi kapsamasıdır 1 yaşamı baştan sona doğru vakit çizgisi doğrultusunda resimlersek, karmayı görebiliriz, bu tablo öncelikle karmanın kendisini mazi ve doğrudan bugünle beraber içerir Karmamız yayılır ve an içinde yaratılır Bu anın gelişimi bireyin ilk anından başlayarak, geçmişten bugüne doğrudur Jung´un kuramına göre, yaşamın doğal teleolojisi yani evrene hakim olan yaratıcı düzeni böyledir kısacası evrende 1 düzen, mantık ve sistem bulunur Bununla beraber Jung, baştan bugüne doğru gelen vakit çizgisindeki hareketi değişik yorumlar; şayet birisi eylemini bireysel anlamda 1 sona doğru götürüyor ve geleceğe yönelik bi şekilde esas 1 kuvvet kullanıyorsa bu hadise geçmişi de içermektedir; işte o vakit karmik modelle karşılaşabiliriz İnanç nasıl tanımlanabilir? Karmanın yaşamsal ilişkisi de buna benzer; bu noktada senkronizasyon düşüncesi 1 biçimde Tao birlikte ilişki kurar Jung, 1 yandan ruhun kişiliğin hakikat olmayan örtülerinden mahrum olması gerektiğini söylüyor öte yandan ise ilkel bilinçaltı imajlarının telkin ettiği gücü anlatıyordu ama öte yana döndüğümüzde, kollektif bilinçaltının etkisini tanımlıyor, kendimizi karanlık 1 dünyanın koridorlarında buluyoruz, bunu anlamak zor olsa da psikolojinin karakter tanımından herkesce kabul edilebilir olduğunu biliyoruz Tanımlamanın zorluğu genelde belirgindir fakat derinliği bulunur Bilincin ve telkin edici gücün oluşturduğu epey duyarlı 1 iç oluşum bulunur Senkronizasyon insandaki dengede mevcuttur ve bu denge tümüyle Tao´nun kendisi demektir Jung´a göre dinin tanımı maddenin gerçeği ve insanın nasıl yaratıldığı demek değildir sebebi Jung 1 bilimciydi ve dinsel yaklaşımlar ona göre ne iyi, ne de kötüydü asıl olan konsantrasyonun kendisiydi yani insanın bilinmeyene yönelik hissettikleriydi fakat daha da kritik olan bu hissedişin nereden geldiğidir şayet bu bilinmeyeni hissediş, 1 korkuyla bastırılıyorsa ruh sağlıksızdı Jung, kültürlerin daima bilinmeyenle etken olduklarını, soruların cevaplarıyla ulaşılan sonuçların, insan ötesi alanda nasıl sonuçlandığını antik ya da çağdaş anlamda arıyordu Ruhun kültürel sınavıyla din tanımlanabilir, gerek antik gerekse de çağdaş ruh yaklaşımı, bütün 2 ortamda da nedensik hadiseler olasılığına müsade verir Bilinmeyen fenomenle buluşulduğunda, Jung´un antik ve çağdaş kültürleri arasında 1 farkın olmadığı görülür bütün uygar insanın bilinci gelişirken ruhunun derinliklerinde halen antik 1 varlıktır Vasiyet Bizler halen bilinmeyenin açıklamalarını arıyoruz Bu bizi antik insanla, akılcı veya çağdaş insan arasındaki hakiki farklılıkların dışına götürür Herkes bilinmeyeni kendince açıklayabilir, akılcı 1 insan kanunlarla ve bilimsel kanıtlarla , antik insan ise büyülerle, sihirle eşdeğer şeyi yapar bütün kültürel gruplar bu gerçeklerden saptıklarında yıkılırlar bütün sistemler 1 biçimde, içinde insanın kendisini denk hissettiği ve bilinmeyene boyun eğmediği 1 dünya yaratırlar Bilinçaltı kontrollarını ruhumuz sağlarız, iyi ya da kötü lazım değildir Jung´a göre din olgusu ya da inancı ruhun bilinçaltında saklı baskılardan serbest kalmaya çalışmasıdır Ruh, berraklık ve saflık çizgisinde bilinmeyenin bütün renklerini karşılaştırırken birtakım zamanlarda kendisini mucizelerle gösterir Bu zanna göre, burada 1 bilinmeyen bulunur, tanımlanamaz ve evrensel öğrenimin ilk adımları bi şekilde kategorize edilir Bu noktada, ağlayan azize resimleri ya da göklerde görünen vizyonlar lazım değildirler ve onay gerekmez ama bu 1 vasiyettir Ve bu vasiyet, kollektif irade içindir, yani bilinmeyenin işine son verilmesine ve de durdurulmasına yöneliktir Son anlamda ise Jung´a göre, mucizeler senkronizasyonun yasalarıdırlar, açıklanmaların ötesinde ve öncesinde inançlardan ırak ve ayrı tutulmalıdırlar |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|