Sosyal Alandaki İnkılaplar |
10-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sosyal Alandaki İnkılaplarSosyal Alandaki İnkılaplar Şapka Giyilmesi Cumhuriyet in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda medeni ülkeler arasındaki yerini alması için, Türk Milletinin hızlı bir değişime ihtiyacı vardı Milletin geçireceği bu değişim süreci her alanda kendini göstermeliydi Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet in ilk yıllarına kadar, Türk Milletinin giyim ve başlık tarzları belli bir uyum göstermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan kaldırmak ve medeni ölçüler içinde bir giyim şekli belirlemek için çalışmalara başladı Mustafa Kemal bu konuda çok kararlıydı Atatürk 25 Ağustos 1925 teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, medeni kılık kıyafette de bizzat öncülük yapmıştır: Artık duramayız behemehal ileri gideceğiz; çünkü mecburuz Millet vazıh (açık) olarak bilmelidir: Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona bigane kalanları yakar, mahveder İçinde bulunduğumuz medeni ailede layık olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve ila (yüceltme) edeceğiz Refah saadet ve insanlık bundadır Efendiler; Türkiye Cumhuriyeti ni tesis eden Türk halkı, medenidir Tarihte medenidir, hakikatte medenidir Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir şapkaya itiraz edenler vardır Onlara diyeyim ki çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz Onlara sormak isterim, Yunan serpuşu olan fes giymek caiz olur da, şapka giymek neden olmaz? Ve onlara ve bütün bu millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve hahamların hususi kisvesi olan cüppeyi ne vakit ve ne için giydiler Türkiye nin hakikaten medeni olan halkı baştan aşağı harici vaziyetiyle dahi medeni ve mütekamil insanlar olduklarını fiilen göstermeye mecburdurlar Nitekim, 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM ce kabul edilen kanunla, şapka giyilmesi kanunlaşmıştır Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tekke ve zaviyeler belli bir süre için görevlerini yerine getirmiş olsalar da, çöküş yıllarında, Türk Milletinin sosyal ve kültürel alandaki gelişim ihtiyaçlarına cevap veremez ve dünyadaki gelişmelere ayak uyduramaz olmuşlardır Ayrıca bazı tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, bağnaz ve tutucu bir yapı sergilemeleri ve bütün bunları, -hiç ilgisi olmadığı halde- İslam dini adına yapıyor olmaları; Türk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu Mustafa Kemal Atatürk ün görüşleri çerçevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylül 1925 tarihinde hükümet kararnamesi çıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yürürlüğe girer Takvim-Saat, Hafta Tatili, Ağırlık ve Uzunluk Ölçülerinin Düzenlenmesi Osmanlı Mebusan Meclisi nde de, saat ve zaman konusunda ortaya çıkan karışıklıklardan dolayı, ezani saatin kullanılmaması yönünde çalışmalar yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hükümeti sonuçlandırmak istemiştir 1922 yılının Eylül ayında verilen bir teklifle konu gündeme alınmış, fakat aynı düşünce savunucularının muhalefeti nedeniyle, teklif, ancak 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır Kullanılan takvim konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki farklı takvime bir de dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, durum daha da karmaşık hale geliyordu Bu durumu düzeltmek için aynı gün ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi İmparatorluk döneminde, ülke genelinde uygulanacak belirli bir hafta tatili günü yoktu Cumhuriyet'in kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki karışıklık da sona erdirildi; dünya devletleriyle uyum sağlamak için, cumartesi günü öğleden sonra başlamak üzere pazar günü resmi tatil olarak kabul edildi 1931 yılında da ondalık sisteme geçildi; endaze , arşın , okka gibi ağırlık ve uzunluk ölçüsü birimleri, metre ve kilo gibi ağırlık ve uzunluk ölçü birimleriyle değiştirildi 1935 yılında çıkarılan bir kanunla da yılbaşı günü tatil olarak kabul edildi Soyadı Kanunu Osmanlı İmparatorluğu'nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzak kalıyordu Bu karışıklığı düzeltmek için, 21 Haziran 1934 te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber bir de Türkçe soyadı kullanmak mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal e TBMM tarafından, ATATÜRK soyadı verildi Ayrıca aynı yıl içinde, Osmanlı sınıf yapısına ait Hoca , Paşa , Hazret gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır Harf İnkılabı Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, öğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz hale gelmişti II Meşrutiyet döneminde de, bu konuda çareler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Atatürk, Türk kültürü ve Türkçe etrafındaki birliği bir an önce oluşturmak için, yeni Türk alfabesi konusundaki çalışmalarını bizzat yönetmiş, yeni harfleri halka öğretme çalışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928 den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır Kadın Hakları Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden alınmış, adeta yok sayılmıştır Medeni ülkeler seviyesine çıkmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci sınıf insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Mücadele de, milli teşkilatlar kurarak çalışmalar yapmışlar, cepheye silah taşımışlar ve vatanın kurtulması için erkeklerle beraber savaşmışlardır Medeni hukukun kabulüyle, kadın erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların isteğine bırakılmış, aradaki vekil sistemi kaldırılarak evlendirme memurunun önünde yapılan nikahlar geçerli sayılmış, bu nikahtan sonra isteyenin dini nikah yaptırması serbest bırakılmış; tek eşlilik uygulaması getirilip boşanmalardaki talak usulü kaldırılıp boşama yetkisi geçerli sebepler aramak şartıyla mahkemelere bırakılmıştır Ayrıca kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşit olma hakkına sahip olmuşlardır Bu hukuki düzenlemelerin yanı sıra, Türk kadınının kültür seviyesini yükseltip sosyal hayatta ve çalışma sahasındaki gerçek yerlerini almaları konusunda bütün çalışmalar yapılmıştır Bu girişimler sonrasında, Türk kadını dünya kadınlarına örnek teşkil edecek ilerlemeler kaydetmiştir Atatürk kadınlara verdiği değeri aşağıdaki sözleriyle de belirtir: Zaman ilerledikçe, ilim ilerledikçe, medeniyet dev adımlarla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gerçeklerine göre evlat yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz Bugünün anaları için gerekli özellikleri taşıyan evlatlar yetiştirmek pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır Bu sebeple kadınlarımız daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde, oy kullanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da seçme ve seçilme hakları verilmiş, böylece sosyal hayatta önlerine çıkan engeller kaldırılmıştır Atatürk, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir: Daha selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır; büyük Türk kadınını çalışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek Türk kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğinin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır Ağır sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır vakur olmalıdır Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir Herhalde kadın, çok yüksek olmalıdır Atatürk başka bir konuşmasında, Bir topluluk, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir |
Sosyal Alandaki İnkılaplar |
10-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sosyal Alandaki İnkılaplarTarih Kurumu Türkiye toprakları üzerinde yaşayan halk, çeşitli gruplardan meydana geldiğinden bir ırk birliği sağlanamamıştı Dahası Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda gerekli çalışmalar yapılmamış, Türk tarihi derinlemesine incelenmemişti Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir: Biz henüz şimdiye kadar gerçek, bilimsel ve müspet anlamıyla milli bir devir yaşayamadık Bundan dolayı da milli bir tarihe malik olamadık Türk tarihinin başlangıç noktası konusunda, genellikle Osmanlı İmparatorluğu nun kuruluş tarihi esas alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle yabancı tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere göre de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin gerçek tarihini öğrenmesine büyük önem vermiş, bu konudaki çalışmaları bizzat başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine dikkat çekilmiş, 23 Nisan 1930 daki Türk Ocakları Kurultayı nda, bu konuda faaliyet gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır Bu çalışmalar neticesinde Türk Tarihi Ana Hatları adlı eser meydana getirilmiştir 12 Nisan 1931 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuş ve cemiyetin ilk toplantısı da Atatürk ün başkanlığında 26 Nisan 1931 yılında yapılmıştır: Bizim milletimiz derin bir geçmişe maliktir Bu düşünce bizi elbette altı, yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu dönemlerin her birine eşit olan büyük Türk devletlerine kavuştururTürk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti nin çalışma esasları şöyle belirlenmiştir: - Toplanarak bilimsel görüşmeler yapmak, - Türk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak, - Türk tarihini aydınlatmaya yarayacak belge vs sağlamak için gereken yerlere araştırma ve inceleme kurulları göndermek, - Cemiyetin çalışmalarının ürünlerini her türlü yollarla yayınlamak Bu çalışmalardan sonra, öncelikle liseler için bizzat Atatürk ün de kaleme aldığı 4 ciltlik bir tarih kitabı hazırlanmıştır Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ilk kongresini 2 - 11 Temmuz 1932 tarihleri arasında tertiplemiştir Dil Konusundaki Çalışmalar 12 Temmuz 1932 deki Tarih Kongresi nin hemen ardından, Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyeti ni kurdurmuş, dilde de birlik sağlanması için adım atılmasını sağlamıştır ITürk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı nda toplanmıştır Bu kongrede, dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin yanı sıra bölgeler arasındaki lehçe farklılıklarının da ortadan kaldırılması için İstanbul Türkçesi örnek alınarak çalışmalara başlanmıştır Yapılan çalışmalar Belleten adlı dergide yayımlanmıştır Milli kültür ve beraberliğin sağlanması için her alanda Türkçe hakim olmalıydı Atatürk, bu konuya da özenle eğilmiş ve çalışmaları bizzat takip etmiştir Atatürk, Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz diyerek konunun önemini belirtmiştir 1934 de yapılan II Türk Dil Kurultayı na yurtdışından da dil bilginleri davet edilmiştir Bu kongrede: -Istılahların (dil, terim) öz Türkçe ve eklerle yapılması gerekliliği, -Bu ıstılahların hemen ders kitaplarına geçirilmesi, -Devlet yayınlarının öz Türkçeye çevrilmesi kararlaştırılmıştır Bu dönemde Osmanlıca-Türkçe cep kılavuzları ve bazı yayınlar hazırlanmıştır III Türk Dil Kurultayı 24 - 31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılmıştır Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden farklı olmuştur: Artık Güneş Dil Teorisi (özleştirmeye ret, yaşayan dile dönüş) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşayan dil kabul edilmiştir Güzel Sanatlar Alanındaki Çalışmalar Atatürk, Türk Milletinin yüksek zevkini ortaya çıkarmak ve Türkiye nin, sanat çalışmaları yönünden de, medeni ülkeler arasındaki yerini almasını sağlamak için bu alandaki çalışmaları teşvik etmiş, başarılı sanatçıları ödüllendirmiştir Bunun için, güzel sanatların her alanında çalışmalar hızlandırılmış, 1924 yılında Ankara da Müzik Öğretmen Okulu açılmıştır Bu okul, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ne dönüştürülmüştür Yine aynı yıl Ankara Devlet Konservatuvarı açılmış ve sanatçılar yetiştirilmeye başlanmıştır Türk Beşleri olarak anılan, Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Necil K Akses, ilk sonat, konçerto, senfoni ve operalarını vermişlerdir İstanbul Belediye Konservatuvar ında batı müziğine de yer verilmiştir Ayrıca, Muzıka-i Hümayun 1924 yılında Ankara ya getirilmiş ve adı Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti olarak değiştirilmiştir 1935 yılına kadar, bu heyetin orkestra şefliğini Adnan Saygun ve Zeki Üngör yapmışlardır Dar-ül Bedayi 1931 yılında İstanbul Belediyesi ne bağlanmış, 1934 yılında ise Şehir Tiyatroları adını almıştır Ankara Halkevi sahnesinde, 1932 yılında Atatürk ün de ilk temsillerinde hazır bulunduğu Akın , Çoban , Mavi Yıldırım oyunları sergilenmiştir Sanayi-i Nefise Mektebi mezunları 1924 yılında Avrupa ya eğitime gönderilmiştir Bu okulun adı, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiştir 1932 - 1933 eğitim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü nde Resim-İş Bölümü açılmıştır 1924 tarihinden itibaren resim ve heykel sergileri açılmaya başlanmış, 20 Eylül 1937 tarihinde de Resim Heykel Müzesi açılmıştır Atatürk, güzel sanatlarda elde edilen başarının, medeni ülke olma yolunda ve inkılapların sağlamlaştırılmasında önemli bir etken olduğunu şu sözleriyle belirtir: Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır Onlar bütün başarılarına rağmen, medeniyet alanında yüksek insanlık niteliğiyle tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatçı olamazsınız Bir millet ki resim yapamaz, bir millet ki heykel yapamaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapamaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur Halbuki bizim milletimiz, hakiki özellikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|