Üçüncü Göz İlmi |
02-28-2007 | #1 |
Ergenekon
|
Üçüncü Göz İlmiAlına sürülen sandal ağacı macunu veya kırmızı renkli işaretlerden söz etmeden önce aktarmak istediğim iki olay var Bunlar bazı şeyleri anlamanızı kolaylaştıracaktır İkisi de tarihi gerçeklere dayanırlar 1888 yılında, Hindistan'ın güneyinde yaşayan yoksul bir ailenin Ramanuja adını verdikleri bir oğulları oldu O ileride çok ünlü bir matematikçi olacaktı Çok fazla okuyamamış olsa da eşsiz bir matematik dehasına sahipti Çok iyi eğitim almış olan matematikçilerin çoğu yıllar boyunca onlara eğitim verip rehberlik eden hocaları sayesinde ün yapmışlardı Oysa Ramanuja üniversiteye bile gitmemiş ve kimseden de eğitim veya yardım almamıştı Yine de matematikten anlayanlar dünyaya onun gibi bir matematikçinin daha gelmemiş olduğunu söylerler Büyük güçlükler sonucunda bir memur olarak iş bulmuştu ancak kısa sürede inanılmaz bir matematik yeteneğine sahip olduğu etrafta duyulmaya başladı Birisi ona Cambridge Üniversitesi' nden zamanın en ünlü matematikçisi olan Profesör Hardy'e mektup yazmasını önerdi Ramanuja mektup yazmadı ama çözmüş olduğu iki geometri kuramını Prof Hardy'e gönderdi Hardy bu durum karşısında büyük bir hayrete düştü; bu kadar genç birisinin bu kuramları çözebileceğine inanamıyordu Hemen Ramanuja'ya bir yanıt yollayıp onu İngiltere'ye çağırdı İlk tanışmalarında Hardy matematik alanında kendisinin bile onun karşısında bir çocuk gibi kaldığını hissetti Ramanuja'nın dehası ve kapasitesi öylesine büyüktü ki, bu zihinsel güçle ilgili olamazdı çünkü zihin yavaş işler, düşünmek zaman alırdı Oysa Ramanuja sorduğu sorulara anında yanıt veriyordu Soru tahtaya yazıldığı ya da ona sözel olarak aktarıldığı anda hiç durup düşünmeksizin yanıt vermeye başlıyordu Zamanın en büyük matematikçisi bunun nasıl mümkün olabileceğini bir türlü anlayamıyordu Bir yüksek matematikçinin altı saatte çözebileceği ve yine de kesin yanıtı elde edip etmediğinden emin olamayacağı bir problemi Ramanuja anında ve hatasızca çözebiliyordu Bu onun yanıtlarını zihin yoluyla elde etmediğini kanıtlıyordu Fazla bir eğitimi yoktu, hatta üniversite sınavında başarısız olmuştu Zihinsel yeteneği olduğuna dair başka bir işaret de olmadığı halde matematik konusunda insan ötesi bir yeteneğe sahipti Burada insan zekasının ötesinde bir durum söz konusuydu Otuz altı yaşında tüberkülozdan öldü Hastanede kalırken Hardy iki-üç matematikçiyi de beraberinde götürüp onu ziyarete gitti Bir şekilde Hardy'nin arabasını park ettiği yer Ramanuja'nın görüş alanına giriyordu ve onun plaka numarasını okudu Hardy odasına girdiğinde ona plakasının benzersiz bir numaraya sahip olduğunu söyledi: Bu dört özel unsura dayanıyordu Ramanuja bunu söyledikten sonra öldü Onun ne demek istediğini anlamak Hardy'nin altı ayını aldı Yine de söz ettiği dört unsurdan üç tanesini çözebilmişti Ramanuja, ölürken bu dördüncü unsurun keşfedilmesini sağlamak üzere bu rakamın araştırılmasını vasiyet etmişti O dördüncü bir unsur olduğunu söylediğine göre, böyle bir unsur mevcut olmalıydı Ölümünden yirmi iki yıl geçtikten sonra bu dördüncü unsur bulundu Ramanuja haklıydı Ne zaman bir matematik problemine göz atsa, iki kaşı arasında yer alan bölgede bir şeyler olmaya başlıyordu İki gözü o noktayı merkez olarak alacak şekilde yukarı doğru dönüyordu Bu nokta yogada üçüncü göz olarak tanımlanır Ona üçüncü göz denir çünkü bu göz etkin hale gelirse olay ve durumları farklı boyutlardan ve bütünlük içinde görebilmek mümkün olur Bu, evinin içinde küçük bir delikten dışarıya bakarken birden kapının açılmasıyla gökyüzünü olduğu gibi görebilmeye benzer İki kaşın arasında küçük bir aralık mevcuttur ve bu Ramanuja'nın durumunda olduğu gibi bazen açılır O bir problemi çözerken gözleri üçüncü gözüne doğru yöneliyordu Bu olguyu ne Hardy anlayabilmiştir ne de diğer Batılı matematikçiler Yakın gelecekte anlayabileceklerdir Size üçüncü gözle ilişkisini daha iyi anlayabilmen için alına sürülen kırmızı işaretle bağlantılı bir olay daha anlatacağım Edgar Cayce 1945 yılında öldü Bundan kırk yıl önce yani 1905'te bilincini yitirip, üç gün boyunca komada kalmıştı Doktorlar tamamen ümitsizdi ve onun bilincini nasıl geri getireceklerini bilemiyorlardı Onlara göre öyle derin bir uykudaydı ki büyük olasılıkla asla uyanamayacaktı Her türlü ilaç denenmiş olduğu halde bilincin geri döneceğine dair herhangi bir işaret belirmemişti Üçüncü günün akşamında doktorlar yapılacak bir şey kalmadığını ilan ettiler: Dört ila altı saatte ölecek, yaşamaya devam ederse de zaman geçtikçe hassas damar ve hücreler dağılmaya başladığı için beyni hasar görmüş olacaktı, ki bu ölümden de beterdi Ancak Cayce, komada olduğu halde aniden konuşmaya haşladı Doktorlar gözlerine inanamıyorlardı: Cayce'in bedeni uykuda olduğu halde kendisi konuşuyordu! Bir ağaçtan düşüp omurgasını incittiğini ve bu yüzden bilincini yitirdiğini söylüyordu Altı saat içinde tedavi edilmediği taktirde beyninin zarar görüp ölümüne yol açacağını da ekliyordu İçmesi gereken bitkisel bir karışım olduğunu öne sürüyor ve onu içtiği taktirde on iki saat içinde iyileşeceğini iddia ediyordu Önerdiği otlar Edgar Cayce'in bilebileceği türden değildi ve bu karışım daha önce böyle bir vakayı tedavi etmek için kullanılmamış olduğundan doktorlar ilkin bu söylediklerinin beynin hasar görmüş olmasından kaynaklandığını düşündüler Ancak Cayce özellikle bu otları saydığı için denemeleri gerektiğine karar verdiler Bu maddeler bulunup Cayce'a verildi ve on iki saat içinde tamamen iyileşmesini sağladı Bilinci geri geldikten sonra kendisine bu olaydan söz edildiğinde Cayce böyle bir ilaç önermiş olduğunu hatırlamıyordu; bu otların ne isimlerini biliyor ne de kendilerini tanıyordu Ancak Edgar Cayce'in hayatındaki bu olay çok az rastlanan bir durumun başlangıcı oldu Tedavi edilemeyen hastalıklara çare bulma konusunda uzmanlaştı; hayatı boyunca yaklaşık otuz bin kişiyi iyileştirdi Önerdiği reçete her zaman doğruydu; onun verdiği ilacı alan istisnasız her hasta iyileşiyordu Ancak Cayce bu durumu açıklayamıyordu Yalnızca ne zaman bir hastalığa çare aramak için gözlerini kapasa, iki gözünün de iki kaşının ortasına doğru çekiliyormuşçasına yukarı döndüklerini söylüyordu Gözleri orada sabitleniyor ve her şeyi unutuyordu; yalnızca bir noktadan sonra çevresindeki her şeye karşı kayıtsız kaldığını ve o noktaya ulaşana kadar tedavi yöntemine erişemediğini hatırlıyordu Harikulade ilaçlar bulmuştur ki bunlardan ikisi anlamaya değerdir Rothschild'lar Amerika'da yaşayan çok zengin bir aileydi Bu ailenin bireylerinden bir kadın uzun zamandır hastaydı ve tedavilerden hiçbirine yanıt vermiyordu Son olarak Edgar Cayce'a gitti ve Cayce ona bilincini yitirdiği duruma geçip bir ilaç önerdi Biz bu durumu bilinç yitimi diye adlandırmak durumundayız; oysa bu gizemli oluşumu bilenler, onun o anda tamamen bilinçli olduğunu söyleyecektir Gerçekte, bilme düzeyimiz üçüncü göz boyutuna erişene dek bilinçsizlik devam eder Rothschild bir trilyoner olduğundan bu ilacı bulabilmek İçin Amerika'nın altını üstüne getirecek parası vardı ama yine de bulamadı Kimse gerçekte bu ilacın var olup olmadığını bile kestiremiyordu İlaçla ilgili bilgi edinmek üzere uluslararası gazetelere ilanlar verildi Neredeyse üç hafta sonra İsveç'ten bir adam bu isim altında bir ilacın var olmadığını, yirmi yıl önce babasının bu isim altında bir ilacın patentini aldığı halde asla üretimine geçmediğini yazdı Aynı zamanda babası ölmüş olduğu halde bu ilacın formülünü gönderebileceğini de ekledi Böylece ilaç hazırlandı ve kadına verilip iyileşmesi sağlandı Cayce bu ilacı piyasada var olmadığı halde nasıl bilebilmişti? Başka bir olayda yine bir hastaya belli bir ilacı önerdi; araştırmalar yapıldığı halde ilaç bulunamadı Bir sene sonra gazetede bu ilaca ulaşılabileceğini duyuran bir ilan çıktı Bir sene öncesinde laboratuarlarda test edilme aşamasındaydı ve henüz ismi verilmemişti ama Cayce bu ismi de bilmişti Bu ilaç da o hastaya verildikten kısa bir süre sonra tamamen iyileşmesini sağladı Cayce bazen de bulunamayan ilaçlar öneriyor ve hastalar ölüyordu Bu konuda kendisine soru sorulduğu zaman çaresiz olduğunu ve elinden bir şey gelmediğini söylüyordu "Bu ilaçları kimin gördüğünü ve ben bilinçsizken kimin konuştuğunu bilemiyorum O insanla hiçbir alakam yok" Ama kesin olan bir şey varsa, o da ne zaman o durumda konuşmaya başlasa gözlerinin yukarı doğru çekildiğiydi Biz derin uykudayken gözlerimiz de uykunun derinliğine bağlı olarak yukarı doğru çekilir Günümüzde psikologlar uykuyla ilgi birçok deneyler yapmaktalar Uykun ne kadar derinse gözlerin de o kadar yukarıya çıkıyor; gözler ne kadar aşağıdaysa o kadar hareketli oluyorlar Gözler gözkapağının altında hızla hareket ediyorsa bu çok hareketli bir rüya gördüğün anlamına geliyor Artık derinlemesine yapılmış deneylerle bilimsel olarak kanıtlandığına göre hızlı göz hareketi (Rapid Eye Movement) yani REM hızla gelişen bir rüyanın göstergesi Gözler ne kadar aşağıdaysa REM de o kadar büyük oluyor; gözler yukarı çıktıkça da REM düşüyor REM sıfır seviyesine indiği zaman uyku da en derin noktasına ulaşmış oluyor O noktada gözler sabit şekilde iki kaşın arasındaki noktada duruyor Yogaya göre derin uykudayken samadhi yani derin meditasyonla aynı duruma ulaşıyoruz Gözlerin sabitlendiği yer samadhi'de olduğu gibi derin uykuda da aynıdır Size bu iki tarihsel olayı yalnızca iki kaşının arasında dünyevi hayatın geri çekildiği ve diğer alemin devreye girdiği bir nokta olduğuna işaret etmek için anlattım O nokta bir kapıdır Kapının bu tarafında bu dünya akıp giderken diğer yanındaysa bilinmeyen, doğaötesi bir dünya mevcuttur |
02-28-2007 | #2 |
asyaland
|
ilginç bir yazı güzel bir yetenek paylasım için tesekkürler
__________________
|
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|