Şengül Şirin
|
Model,şahsiyet ve Davranış Kütlürü Olarak Ahilik
MODEL, ŞAHSİYET VE DAVRANIŞ KÜLTÜRÜ OLARAK AHİLİK

XIII Yüzyildan itibaren Anadolu toplum hayatında önemli sosyal, siyasî, ekonomik ve kültürel faaliyetleri ile yer alan Ahiliğin, bir Türk kurumu olarak ortaya çiktiği kaynaklarda belirtilir 1 Gerek ilkeleri, gerekse teskilâtlanmasi ve faaliyetleri ile Türk toplumunun dinî, kültürel, siyasî ve iktisadî kıymetlerini yansitmaktadir
Türk sosyal yapisi içinde yer alan Ahiliğin, sistem içinde fonksiyonel olmasini dikkate aldiğimizda cemiyetin öngördüğü model sahsiyetin bu sahadaki davranış kültürü ile karsilasmaktayiz Bu açidan bakildiğinda, model sahsiyet ve davranis kültürü olarak Ahilik, ortaya çiktiği sosyal yapidan ayri düsünülemez O halde, bu kurumu ortaya çikaran kültür-sahsiyet iliskisini ve model sahsiyetin özelliklerini belirlemek gerekecektir
A- Kültür ve Şahsiyet İlişkisi:
Herhangi bir cemiyette fert ya da grupların cemiyetin kültürüne üç seviyede sahip olabilecekleri söylenebilir: İdeolojik kültür, davranış kültürü ve maddî kültür
Fert ya da grupların sahip oldukları değerlerin ve kuralların bütünü, onların ideolojik kültürünü oluşturur Bu değerler ve kurallar onlarda uygulanmadan ve objektifleşmeden yalnızca bilmek seviyesinde kalabilir
Manaların, değerlerin ve kuralların belirdiği ve gerçekleştiği manalı davranislarin toplamı ise davranış kültürünü oluşturur Baska bir ifade ile davranış kültürü, araciliklari ile mânâ, değer ve kuralların belirdiği ve gerçekleştiği eylemlerin bütünüdür
Bir diğer seviyede kültürün değer ve kuralları onun tasiyicisi olan fert ve gruplar tarafından maddî ve biyolojik olarak objektifleştirilebilir Bu kültürün dislasmasi, maddede müsahhaslasmasidir
Fertlerin, cemiyetin kültürünün herhangi bir seviyede tasiyicisi olabilmeleri onların sosyalleşme sürecine tabi tutulmaları ile mümkündür Kültürün ortaya koyduğu model (tipik) sahsiyet haline gelmeleri ve böylece belirli bir vaziyet karsisinda tipik davranisi gösterebilmeleri bu sürecin sağlikli islemesine bağlidir Kaldı ki her sistem, kültür örneğini koruyacak ve yasatacak mekanizmayi gelistirmek zorunluluğunu tasimaktadir Toplum bu fonksiyonel zorunluluğu terbiye, taklit ve telkin sürecinde gerçeklestirir Kendi kültürel taleplerine, kiymet hükümlerine uygun davranislari asilamak suretiyle ferdin tutum ve davranislarini belirli bir tarzda gelistirir ki, bu o cemiyette yayğin olan sahsiyettir 3 Ancak bu ilişki her zaman tek taraflı bir ilişki olarak düsünülmemelidir Süphesiz fert, cemiyetin kültürel taleplerini değerlendirebilir, yorumlayabilir ve değişen sartlarda yeni ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde terkiplere ulaşabilir Ferdin bu seviyeye ulasabilmesi basarili sosyallesme sürecine bağlidir Çünkü, ferdin yeni terkiplere ulaşabilmesi onun mevcut sosyal mirası özümsemiş olmasını gerektirir
Cemiyet sosyalleştirme sürecini başarı ile sürdürebildiği ölçüde fertler de kültürü ideolojik seviyeden daha yüksekte, davranış ve maddî kültür seviyesinde yasayabilecektir Herhangi bir sekilde bu süreçte basarili olamamak yabancilasma olgusunu ortaya çikarir Zira cemiyet ferdin davranislarini çevreleyip, sinirlandirabilme kabiliyetini kaybedecektir Bu takdirde sosyal ve kültürel yapı arasinda kopma hali yasanabilir Fert seviyesinde de düsündükleri ile yasadiklarinin farklı olmasından kaynaklanan gerginliklerin yasanmasi tabiîdir Ferdi saran sosyal kültürel yapı arasında kısa süreli uyumsuzlukların ortaya çikmasi normal karsilanabilir Her ne kadar sosyal yapı için asil olan bütünlesmis veya denge halinde olmak ise de zaman zaman bundan uzaklasabilir Çünkü cemiyet sürekli değişen sosyal münasebetler ve teskilâtlar ağidir Yapiyi meydana getiren müesseselerin değişen şartlarda fonksiyonsuzlaştıkları görülebilir Bu durumda fonksiyonel hale getirilmeleri ya da ihtiyaca cevap verecek yeni müesseselerin tesis edilmesi gerekecektir ki, bunun kaynağı da millî kültürdür Başka bir ifade ile, fert, kültürü davranışlarına taşıyabiliyor ve sosyal, maddî-biyolojik realitede müsahhaslaştırabiliyorsa sosyal ve kültürel yapı uyuma kavuşabilecektir
B- Bir Model Sahsiyet Olarak Ahilik:
Öte yandan fert kültürün bütününe iştirak edemez O kültürü ancak hususî bir surette yaşayacaktır Mensup olduğu meslek, sınıf ve grup tali kültürleri ferdin davranışları üzerinde tesirde bulunur İnsan tüm dünyada değil, kendi cemiyetinin doğrudan doğruya küçük bir âleminde yasar Fert ayni zamanda birçok grup içinde hayatini devam ettirir Grup tecrübesi ferdin hayatini önemli ölçüde etkiler, zira millî kültür ferde dahil olduğu grupların süzgecinden geçerek ulaşır O halde Ahilik, millî kültürün dinî, ahlakî, siyasî, iktisadî vechelerini hususî bir yaşayış şekli olarak belirleyebilir Ahiliğe has şahsiyetin söz konusu özelliklerini anlayabilmek için teşekkül çağına bakmak gerekecektir Diğer gruplardan ayrıldığı noktaları ortaya koymak, onun fonksiyonlarını da belirlemek açısından önemlidir
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya akan nüfusun kısa sürede, Bati Anadolu ve sahil kısımları hariç, Anadolu’yu Türkleştirdiği söylenebilir İkinci büyük göç Moğolların önünde sürüklenen kitlelerce gerçekleştirilir Göçle birlikte göçebelerden başka, önemli ölçüde tüccar, fikir ve sanat adamları ile köylüler de Anadolu’nun muhtelif yerlerine yerleşmişlerdir Bu yerleşimden sonra Selçuklu ülkesinde üç kültür bölgesi teşekkül eder Çukurova, Maraş, Halep, Urfa, Musul, Diyarbakır’dan oluşan Güneydoğu çevresi yerleşik hayata da sahip olmakla birlikte göçebelik ve kabile hayati daha yaygındır
Kayseri, Sivas Tokat, Sinop ve Çorum’dan oluşan Danişmendiye vilâyeti ise göçebeliği barındırmakla birlikte hâkim yaşayış tarzı yerleşik hayattır Mamur ve müreffeh olan bu bölgede üretim ve ticarî faaliyet gelişmiştir
Başlangıçta Alâiye, Konya, Larende, Ermenak vilâyetlerinden oluşan Karaman sahasına hâkim olan yasama tarzı da yerleşik hayattır Ticarî yollar üzerinde de bulunan bu bölgede ziraatın yani sıra şehirler gelişmiştir Bu bölge özellikle Ahiliğin geliştiği bölgedir
Uç bölgeleri Türk aşiretlerini barındırıyordu Buralar sadece göçebe veya yari göçebe aşiretlerin yaylak ve kışlaklarını değil, ayni zamanda birçok köy ve kasabayı ihtiva etmektedir
Bu hayat tarzları arasında bilhassa ikisi Ahi kültürünü belirginleştirmek bakımından mühimdir Göçebelik, daha doğrusu yari göçebelik ve şehir hayati
Türk aşiretlerinden oluşan yari göçebeler ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde tarımla uğraşmakla birlikte asil meşguliyetleri hayvancılıktır Aşiret nizami içinde yaylak ve kışlakları arasında hareket ederler ve bu arada bazen geçtikleri köy ve şehirlere zarar verebilirlerdi Daha ziyade Türkmen babalarının nüfuzu altındaki aşiretler idarenin zaafa uğradığı dönemlerde büyük çatışmalara da yol açmışlardır Bu hareketlerden en büyüğü Babailer isyanıdır
Anadolu’da şehir hayatının gelişmesi XII asrın başından itibaren görülebilir Anadolu’da merkezî otoritenin zaafa uğradığı dönemlerde bundan en çok şehir hayatinin etkilendiği açıktır Şehirlerin gelişmesi ve uzun ömürlü olması ile merkezî otoritenin varlığı arasında yakın bir ilişki vardır Zira şehirler herhangi bir felâketle karşılaştıklarında oraya başka yerlerden kaynak aktarımı yapacak otorite önem taşır Yine şehir hayatinin canlılığı bir çok ticarî faaliyetin güven içinde sürdürülebilmesi, mal ve hizmet akiminin sağlanması, bilhassa ulaştırma güvenliğinin temin edilmesine bağlıdır ki, bütün bunlar merkezî otorite ile sağlanabilir Çok uzun yıllar ihmal edilmiş, türlü felâketlerle karşılaşmış Anadolu, Selçuklu idaresine kavuştuktan sonra şehir hayati gelişmeye başlamıştır
Başlangıçta Orta ve Doğu Anadolu’da başlayan şehirleşme sonra batıya doğru bir gelişme seyri takip etmiştir Anadolu şehirlerinde farklı ırka ve dine mensup insanlar iç içe yaşamaktadır Nüfusun ekseriyetini Türk ve Müslümanlar oluşturmakla birlikte, Rum, Ermeni ve Yahudiler de bulunmaktadır
Şehirlerde yasayan halkın mensup olduğu zümreleri tespit etmek istediğimizde, evvelâ devlet hizmetinde bulunanları görüyoruz Tabakalaşma piramidinin zirvesinde yer alan bu grup sadece statü itibariyle değil, iktisadî bakımdan da üst tabakayı oluşturur Memur ve askerlerden sonra ulema, sanatçı ve edebiyatçılar, zenaat ve ticaret erbabı ve nihayet halk şehir nüfusunun sosyal zümreleridir M Akdağ’in Mevlânâ’ya izafeten verdiği sosyal tabakalaşmaya dair bilgiler de ayni doğrultudadır Bu gruplar içinde alâkamızın esasini oluşturan sanayi ve ticaretle meşgul olanlar faaliyetlerini, büyük şehirlerde belirli kapalı veya açık çarsılarda yürütmektedir Çeşitli meslek mensupları ayrı kooperasyonlar teşkil etmektedir
Birlikler, bir yandan meslek mensuplarının idare ile ilişkilerini sağlıyor, diğer taraftan üyeleri arasındaki münasebetleri nizamlıyordu Bu birliklerin fonksiyonları hassaten meslekî saha ile sinirli değildir Dinî, ahlâkî, sosyal, ekonomik, siyasî ve kültürel fonksiyonları bünyesinde barındırır Faaliyetlerine vücut veren zihniyeti ve o zihniyeti de kuşatan millî kültür içindeki yerini anlamak bakımından söz konusu fonksiyonlara kısaca değinmek, böylece mensuplarının davranış kültürüne, başka bir ifade ile tipik şahsiyete ulaşmak mümkündür
Hiç olmazsa teşekkül döneminde dinî fonksiyonun isabetle tayin edilebilmesi için, Selçuklu dönemi Anadolu’sunda meskûn yeni hayat tarzına karşı tavır alışlarını belirlemek gerekir Devlet idarecileri İslâmi hayat tarzının yerleşmesi için gayret sarf etmektedir Kitabî İslâm’ı esas alan devlet, kadı tayininde ve kurulan medreselerde ders verecek ulemanın seçiminde buna dikkat etmektedir Bunun için de Iran ve Arabistan’dan getirilen kadı ve ulema görevlendirilmiştir Bu kadronun, İslâm’ı mutasavvıf Türk dervişlerinin telkini ile kabul eden ve büyük ölçüde geleneklerine bağlı kalan kitleye karşı hoşgörüsüz davrandığı, bunun sonucunda da kitlelerin devlete karşı çatışmacı tavır alarak, zaman zaman isyanlara kalkıştığı görülmektedir Buna karşılık, İslâm inancı ile Türk geleneklerini kaynaştırarak senteze ulasan bir grup vardır ki, bunlar devlete karşı çatışmacı tavır almamış, yeni hayat tarzına geçişte kültür değişmelerinin mutavassit unsurunu oluşturmuştur Ayni zamanda birbirlerine karşı tavır alan grupları uzlaştırıcı rol oynayarak, yerleşik hayat tarzına uygun değerleri geliştirmiş ve korumuştur Bu tavır, Ahi Birliklerinin kurulması ve gelişmesini sağlamıştır Anadolu’da Türk kültür ve medeniyetinin kurulmasında en az gaziler, veliler ve ulema kadar hizmet eden Ahilerin, çalışma hayati ile din, ahlâk ve toplum arasında kurduğu münasebet fert-cemiyet dengesini tesis etmek suretiyle sosyal bütünleşmeye büyük katkıda bulunmuştur
Ahi Birlikleri’nce muhafaza edilen ahlâkî değerlere bakıldığında, gelenekler ile İslâmın kaynaşmasına şahit olunur Ahi Birlikleri, birbirlerini korumak ve yardımlaşmak, dışarıdan gelebilecek etki ve tehlikelere birlikte karşı koyabilmek, kendilerinden yardim bekleyenlere karşı irk ve din farkı gözetmeksizin yardim etmek gibi geleneksel değerlerin yananda Fütüvvet adabı”na da sıkı sıkıya bağlıdır Ahilerin hayata ve insana bakış tarzları, inançları, davranışları ve kıyafetleri hakkında bilgilere ulaştığımızda Fütüvvetnamelere göre ahi, nefsine hâkim olmak, iyi huylu olmak, Allah’ın emirlerine uymak, cömert olmak, insanları sevmek, hile yapmamak, yalan söylememek, âdil olmak, zulme ve haksızlığa karşı koymak, mazlumu korumak    vb gibi prensiplere uygun yasamak zorundadır Bu hüviyetiyle Ahi Birlikleri bir ahlâk mektebidir
Ahilik ayni zamanda terbiye sistemidir Ahi Birliklerinin eğitim faaliyetleri de tamamen cemiyetin kültürel taleplerini yansıtmaktadır: Ferdin nefsini tanıması, fıtratı koruma, iyiliğe yöneltme, ferdî kabiliyetlerini geliştirme ve yön vermek Hem örgün hem de yaygın eğitimde bu gayelere sadık kalarak, meslekî eğitimle genel eğitim birlikte gerçekleştirilmiştir
Ahi Birliklerinin meslekî fonksiyonları ve ortaya koyduğu iktisadî zihniyet, karşı karşıya bulunduğumuz ahi şahsiyet ile ilgili mühim ipuçları vermektedir Üretimde standartlaşma ve kalite kontrolünün sağlanması, sanatta ehliyete önem verilmesi, patent hakkına saygı, birlik mensuplarına hürmet, is bölümü ve is birliği gibi esaslara dayanan çalışma hayati içinde iktisadî faaliyet inanarak ve bütün gücüyle katılarak (iman ederek) üretme, sadece kendisi (bencil kâr dürtüsü) değil, başkaları için, halk için, toplumsal refah için üretme ve adalet üzere-Hak üzere (güçlüye göre değil) paylaştırma” dan ibarettir Türk-İslâm kültürünün sağladığı fert ve cemiyet bütünleşmesinin tezahürü olan bu iktisadî zihniyet, sınıf tezatlarını, törpüleyerek yıkıcı rekabet davranışını önlemiştir Esasen tevhit inancına dayalı, madde ve mânâ hedeflerini dengeleyen ideal kültürün taşıyıcısı olan fertler, dış âlem ile iç âlemi bütünleştirmiş fertlerdir ve bu bütünleşme bir süper sistemin de ifadesidir
C- Sonuç:
Türk millî kültürünün taşıyıcısı olan kişiler, bu kültürün değer ve kurallarını ideolojik seviyeden davranışlarına taşıdığı ve somutlaştırdığı zaman ortaya çıkan yaygın şahsiyet tipi dayanışmacı ve digergâmdır Bu sağlanabildiği ölçüde sosyal hayatin her sahasında bu şahsiyet tipinin ve müesseselerin geliştiği görülür Böyle bir somutlaşmayı ifade eden Ahilik sosyal ve ekonomik hayatta gücüne inanma ve kendine güven, is bölümü ve is birliği sonunda âdil paylaşma olarak tezahür eder Ahilik tahrip edici rekabet ve çatışmayı kontrol ederek sosyal barış ve uyumu gerçekleştirir Ferdi maddî tatminin ötesinde manevî tatmine ve nefis terbiyesine yönelterek fert-cemiyet bütünleşmesini, nihaî olarak sosyal bütünleşmeyi kolaylaştırır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|