Truva – Troya – Çanakkale

Eski 09-15-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Truva – Troya – Çanakkale



Truva – Troya – Çanakkale





Troya (Truva, Latince: Troia veya Ilium) Homeros tarafından yazıldığı sanılan iki manzum destandan biri olan İlyada’da bahsi geçen Troya savaşının geçtiği antik kent Antik İda Dağı’nın (Kaz Dağı) eteklerinde, Çanakkale il sınırları içinde yer alırGünümüzde Türkiye sınırları içinde yer alan Troya kentinin adı Fransızcanın etkisiyle bu dildeki Troie kelimesinin okunuşundan



Türkçeye Truva olarak da geçti ve yaygınlaştıTroia iki kıta arasında yer almaktadır Bu nedenle bir ticaret ,zenginlik ve savaş kentidir Yine bu nedenle buraya dokuz tane Troia kenti kurulmuştur Homeros’un İlyada’sında söz edilen Troia ise bu kentlerin altıncısıdır Homeros’un şiirsel bir dille anlattığı İliada, araştırmacıların dikkatini Troia üzerine çekmiştir
Truva gezisi

XVIIIyüzyılda Fransız gezgini Le Chevallier Troia’yı tanımlamış, ardından ilk araştırmayı XIXyüzyılın ikinci yarısında Amerikan ve İngiliz konsolosu Frank Calvert yapmıştır İlion’da bir höyükte yapmış olduğu sondajlarda Bronz Çağı kalıntıları ile karşılaşınca Homeros’un Troia’sını bulduğunu sanmıştır
Zengin bir tüccar olan Henrich Schliemann (1822-1890) arkeolog olmamasına karşılık Frank Calvert’e inanmış, Homeros’un İliada’sında gerçek payı olduğunu düşünmüştürSchliemann’ın 1871′de başlayan kazılarından beri, bazen aralıklarla da olsa devam eden bu kazı, dünyadaki en uzun süreli arkeoloji

çalışmalarındandırHSchliemann, bakır leğenler, tencereler, altın, gümüş, elektron ve tunç kupalar, bakır mızrak uçları, çeşitli takılar bulmuştur Özellikle bu takılar arasında altın yüzükler, bilezikler, küpeler ve baş süsleri vardıHSchliemann bulduklarının Kral Priamos’un hazinesi olduğuna inanmıştıSchliemann Troya‘da bulduğu hazineyi önce Yunanistan’a kaçırmıştır II Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’da olduğu bilinmekte olan hazine daha sonra kayıplara karışmış ve yakın zamana dek hazine hakkında bilgi alınamamıştır Fakat kısa zaman önce Ruslar bu hazinenin kendilerinde olduğunu açıklamışlardır Bu arada WDörpfeld Troia’da dokuz yapı katı bulunduğunu ortaya koymuştur Onun ortaya koyduğu dokuz yapı katını daha sonra 1932-1938 yıllarında Troia’yı kazan Carl WBlegen de doğrulamıştır

Amerikan kazı grubunun başında bulunan CWBlegen bu yapı katlarının yanı sıra ayrıca otuza yakın yerleşmeyi de tespit etmiştir Böylece HSchliemann’ın bulduğu Troia,JGvon HahnCWBlegen ve özellikle WDörpfeld’in çalışmalarıyla bilimselleşmiştir II Dünya Savaşı sonrasında kazıyı yine Almanlar yürüttü1988’den bu yana Tübingen Üniversitesi öğretim üyesi ProfDrManfred Korfman Troia’da çalışmalarını sürdürmektedir 2004 yılındaki Kazı Sonuçları Toplantısı’nda, Troia çalışmalarının çağdaş bir hale gelmesinde büyük bir emeği olan Manfred Korfmann, yaklaşık 130 yıldır Troia’nın yalnızca yüzde beşinin kazıldığını söylediğinde, gerçekten şaşırmıştımBu görkemli arkeolojik şehirde kazılan halen Tübingen Üniversitesi’nden Prof Dr Manfred Korfmann tarafından sürdürülmektedir


Homeros’un yazdığı ve Avrupa uygarlığının kendi geçmişi olarak hissettiği destanlar, Troia’yı bin yıllardır sürecek büyük bir üne kavuşturmuştu Bu ün, bugün bile öylesine etkilidir ki, Troia’yı, Troia Savaşı’nı bilmeyen çok az insan vardır dünyada Troia efsanelerinden en çok etkilenmiş insanların başında gelen Heinrich Schliemann, 1868 yılında elinde Homeros’un İlyada’sıyla


Çanakkale Boğazı yakınlarındaki Hisarlık tepesini ziyaret ettiğinde, daha sonradan yazdığı gibi, “hiç kazı yapmadan bile, burada eski Troia’nın olduğundan son derece emindim” diye düşünecekti Arkeolojinin belki de en çok tartışılan isimlerinden bir tanesi olan Heinrich Schliemann’ın, sadece bu muhteşem buluntu yerinde ilk araştırmaları gerçekleştirmesi ve bunların

sonuçlarını, kendi döneminin çok ilerisinde bir davranış göstererek düzenli olarak yayınlaması, bence onu arkeoloji açısından “iyi” olarak kabul etmeye yeter İlk kez MÖ 3 binlerde yerleşilen Troia, MS 14 yüzyıla kadar bazen aralıklarla yerleşilse de, bazen görkemli, bazen zayıf ama her zaman önemli bir yerleşimdir Arkeologlar için, yakın zamana kadar batı Anadolu tarihöncesi kronolojisi için tek sağlam kazık olan Troia, sadece kazı tarihçesiyle bile çok büyük bir öneme sahiptir
Troia, böylesine araştırılmasına karşın, bir turist olarak burayı ziyaret ettiğinizde, Troia size pek fazla şey söylemez Bütün zamanlar birbirine karışmıştır; bir yanda Tunç Çağı’na ait bir duvar dururken, tam karşısında bir Roma kalıntısı bulunur Bu haliyle, Troia arkeologlar için bile anlaşılması en zor yerlerden bir tanesidir Ancak bu yine de onun en heyecen verici yerlerden
olmasını engellemez






TROİA I (MÖ3000-2500)

Troia üst üste farklı kültür tabakalarından oluşmuş,arkeolojik yönden zengin bir höyük olmasına karşılık coğrafi yönden de önemli bir konuma sahipti Burası 3 000 yıl boyunca peş peşe yerleşimlere sahne olmuştur Böylece toprak ve taşın oluşturduğu 20 myi aşan bir tepe ortaya çıkmıştır Gerçekte Troia iki kıtayı birbirinden ayıran denize egemen bir noktada idi
Troia kazıları Hisarlık höyüğündeki en eski yerleşmenin,deniz seviyesinden 26 myükseklikte bir tepe üzerinde kurulduğunu göstermiştirBu dönemde Troia küçük bir kale görünümünde idi Ancak bu dönemdeki surlar çağdaşlarına göre çok dayanıklıydı Bunlardan D Burcu olarak isimlendirilen burcun kalıntıları günümüze ulaşabilmiştir

ITroia, Erken, Orta ve Geç olmak üzere üç ana grupta incelenmektedir Günümüze çok iyi korunmuş olarak gelen sur duvarları,iki kule ile desteklenmiştir Bunlardan (350 myüksekliğinde) doğu kulesi temizlendiği zaman tabanının oldukça iri taşlardan yapıldığı görülmüştür Amerikalı Arkeolog grubu kazılarında sur duvarlarının 115 m uzunluğu olduğuna işaret etmiştir ITroia’nın çapı 90 m olup (ana toprak üzerinde) höyüğün yüksekliği de 4 m yi bulmaktadır
Batı Anadolu’da aynı dönem yerleşimlerde olduğu gibi burası da Erken Tunç Çağı özelliklerini taşımaktadır Avcılık, hayvancılık ön plânda tutulmuş, savunma için kent stratejik bir noktada kurulmuştur Yapı katlarının ortasına, oldukça büyük olduğu anlaşılan yöneticinin evi veya sarayı kondurulmuştur Troia’lıların evleri de onun çevresine sıralanmıştır Temelleri taştan, üst kısımları kerpiçten olan bu evler ince uzun plânlı olup önlerine de birer portik yerleştirilmiştir Megaron olarak isimlendirilen evlerde 200 x 030 x 090 veya 170 x 235 x 050 ölçülerinde yatılacak sedirler bulunmaktadır Bothers denilen yiyeceklerin saklandıkları çukurlar ile masaya benzer yükseklikler de onları tamamlamıştır Evlerin içerisine ışık ve hava girmesini sağlamak amacıyla duvarların üst kısımlarına,çatıya yakın yerlere ince uzun delikler açılmıştır Üst örtülerin ağaç veya kerpiçten oldukları sanılmaktadır

Troia I tabakasında çömlekçi çarkı henüz bulunmadığından,pişmiş topraktan kaba görünümlü kap kacak kullanılmıştır Genelde tek renkli (monokron) siyah,gri ve kahverengi olan bu kapların bazıları insan yüzüne benzetilmiştir Bu kültür Lesbos (Midilli), Thermi ve Lembos (Limni) adaları ile benzerlik göstermekte,aynı zamanda burada ele geçen ithal parçalardan da kylat ve Yunanistan ile ilişkisi olduğu anlaşılmaktadır
Troıa I Kültürü’nün,muhtemelen büyük bir deprem neticesinde oluşan önemli bir tahrip ile sona erdiği sanılmaktadır

TROİA II (MÖ2500- 2300)

Troia I kalıntıları üzerine kurulmuş olan ,Troia II, Erken Tunç Çağı yerleşmesi olup ,yedi ayrı yapı katından meydana gelmiştir Troia I’in deprem olduğu sanılan büyük bir felaketle sona erişinden sonra, bu ikinci yerleşimde de bir önceki dönemin insanlarının yaşam ve kültürleri sürdürülmüş ve aralarında bir zaman boşluğu olmamıştır Uygarlık düzeyi Troia II de aynen devam etmiştir Troia Iin yıkıntıları üzerine kurulan bu tabaka HSchliemann ve WDörpfeld’in kazılarına göre üç yapı katına ayrılmıştır Oysa CWBlegen yedi ayrı katın olduğunu ileri sürmektedir HSchliemann’ın definesi ise bu tabakada bulunmuştur

Troia’da yaşayan insanlar yıkıntıları temizleyip düzgün bir alan elde ettikten sonra yeni baştan bir kent kurmuşlardır Bu dönemde yapılaşma farklı bir gelişim göstermiş,kent plâncılığında ilk örneği ile burada karşılaşılmış,yerleşim alanının sınırları daha da genişlemiş ve birbiri üzerine yedi ayrı bölüm doğal olarak oluşmuştur Anıtsal görünümlü megaron tipi bu evler yanyanadır Bunların dış görünümleri ile bir cephe oluşturulmuştur Birer propylon ile girişin sağlandığı ve yüzlerinin de hep aynı yöne baktığı görülür Bu şehircilik anlayışı ile ev düzenlemesi 700-800 yıl sonra Hellas’ta Tiryns akropolündeki yerleşimde aynen uygulanmıştır

Troia II, içeriye doğru eğimli,taş temeller üzerine kerpiç duvarlı kalın dayanaklı surlarla çevrelenmiştir 7,5 m genişliğinde,taş döşeli rampalı bir yoldan anıtsal bir kapı ile güney surlarından içeriye girilmiştir Ayrıca bu dönemin sonlarına doğru surlarda ikinci bir kapı daha açılmıştır Burada WDörpfeld’in “Büyük Megaron” diye isimlendirdiği saray kentin en önemli yapısıdır HSchliemann hazineleri burada bulmuştur

Troia II, yaşantısının en büyük özelliği çömlekçi çarkının keşfedilmiş oluşudur Siyah,gri,kırmızı,kahverengi renklerde perdahlanmış keramikler arasında dikey kulplu dik boyunlulara ve insan yüzü görünümünde kap kacağa çok sayıda rastlanmıştır Ayrıca burada bulunan ,HSchliemann’ın Priamos’un hazinesi olarak yanılgıya düştüğü objeler yine bu katta bulunmuştur Özellikle altından yapılmış eserlerin çokluğu,kaya kristallerinden yapılan ok uçları,aslan başlı savaş baltaları ve takılar burada bulunmuştur Bulunan çanak-çömlekler de çömlekçi çarkında yapılmıştır
Troia II, Troia I’e göre Ege denizi çevresi başta olmak üzere ,İç Anadolu,Klikya ve Suriye ile ticari ilişkilerini daha da çoğaltmıştır

Troia II yabancı bir kavmin saldırısına uğrayarak son bulmuştur Yerleşim alanı üzerindeki 1 m kalınlığındaki yangın tabakası ise bu saldırının korkunçluğunu ortaya koymaktadır Bu saldırının MÖ 2000 yıllarının hemen başlarında Orta Avrupa’dan gelen Hint-Avrupa kökenli göçmenler tarafından yapıldığı iddia edilmişse de bunu kesinleştirecek bulgulara yeterince rastlanmamıştır

TROİA III (MÖ 2250-2200)

Erken Tunç çağının sonlarını oluşturan bu dönem bir bakıma Troia II-III’ün devamıdır Dar sokaklı, küçük, megaron tipi evlerin duvarlarının alt kısımları taştan, üst kısımları da kerpiçten yapılmıştır Kentin ortasında kral sarayı olup olmadığını belirtecek izlere rastlanmamıştır Ayrıca surların olup olmadığı da kesinlik kazanamamıştır Ancak Troia II’ye göre bir düşüş görülür
Bu dönemde yaşam şekillerinde belirgin bir değişiklik olmamış, dış ilişkilerde önceki dönemin tekrarından farklı olmamıştır

TROİA IV (MÖ 2200-1700)

Erken Tunç Çağının yaklaşık 100 yıl sürdüğü ve Troia IV katı ile son bulduğu verilerden anlaşılmıştır Bu dönemde yerleşim öncekilerden biraz daha genişlemiştir Bu tabakada ele geçen kalıntılardan Yunanistan, Eğe Adaları, İç ve Güney Anadolu ile ilişkilerinin sıklaştığı dikkati çekmektedir
Troia tabakaları arasında surları en görkemli ve güçlü olan tabakadır Bu surlar MÖ 1425-1300 arasında yenilenmiştir Yükseklikleri 4 mye ulaşır, dış yüzleri dibe doğru genişler ve her 10 mde bir burçla güçlendirilmiştir
Genel yapı anlayışı Troia III’den farklı değildir Binalar, eski kalıntıların temelleri üzerine yapılmıştır Yapı tekniği Troia II’ye benzer 50-70 cm kalınlığında moloz taş temellerin üzerindeki kerpiç duvarlar kerpiç sıva ile sıvanarak yapılmışlardır Dört ayrı bölümlü, önlerinde ön mekanı olan yapılar inşa edilmişlerdir Bitişik evlerin ortak duvarlarının üstü iki terastan meydana gelen kerpiç bir çatı ile örtülmüştür Bu dönemin en önemli belirtisi kubbeli fırının kullanılmasıdır Bu fırınlar yapıların içerisinde veya dışındadırÇoğu zaman girişin sağında ve solunda bulunurlardı Ayrıca ayaklı pişirme kaplarının yerini düz dişli kaplar almıştır Bu dönemde çok sayıda av hayvanı kemiği ortaya çıkar Domuz, keçi ve sığırın yanı sıra balık, deniz kaplumbağası, ıstakoz kalıntıları da vardır Bu dönemde denizle ilişkinin arttığı su ürünleri izlerinin çokluğundan anlaşılmaktadır
Bu dönem de çok şiddetli bir depremle yıkılmıştır

TROİA V ( MÖ 2200- 1700)

Erken Tunç Çağından, Orta Tunç Çağına geçiş döneminde altı yapı devresinin izleri bulunmaktadır Bu dönem,kendisinden öncekilerden kültür yönünden fazla bir ayrıcalık göstermemesine karşılık, ticari yöndeki ilişkilerine bu kez Kıbrıs’ı da eklemiştir Evler Troias IV’ün devamıdır Moloz taştan, nispeten ince duvarları olan 7-10 m uzunluğunda,yamuk plânlıdırlar Ancak refah düzeyinin yükseldiği görülür İçeride yayvan sekiler ve kubbeli fırınlar her evde görülür Troia V’de kent yerleşimi biraz daha genişlemiş, surların alt kısımları kaba taşlardan,üst kısımları da yine kerpiçten yapılmıştır Eski evlerin yanlarına yenileri eklenirken,planların daha kompleks olduğu da gözlenmiştir Bu devirde dokumacılığın geliştiği, avcılığın azaldığı, sığır ve domuzun yaygın biçimde yetiştirildiği, çömlekçi çarkının da çok kullanıldığı bulgulardan anlaşılmıştır Keramik ustaları yerel killer kullanmışlardır Farklı boyutlardaki kum ve taşlar çeşitli miktarda kilin içerisine katılmıştır Orta Tunç Çağının tipik örnekleri olan kırmızı sırlı keramikler iyice yıkanmış,demir oranı yüksek bir sırla kaplıdırlar Pişirildikten sonra okside olarak kırmızı bir renk almışlardır Büyük boydaki kaplar ve pithoslar ise çömlekçi çarkı ile üretilmişlerdir Troia IV ve V de mezar kalıntıları azdır Son dönem kazılarında Vinci döneme ait iki mezar bulunmuştur Bunlardan biri çocuk diğeri ise içerisinde mezar hediyeleri olan kadın mezarıdır Yaklaşık bir yüzyıl süren bu dönemin nasıl sona erdiği henüz öğrenilememiştir





TROİA VI (MÖ1700-1200)

Yüksek Troia kültürü Orta Tunç Çağında MÖ 1700 ‘lerde başlar, MÖ1200’ lerde biter
Troia VI yapı katı kendisinden önceki devirlere göre daha farklı bir dönem oluşturmuştur Anadolu’da yapılan kazılar bu dönemde Hititlerin Anadolu’ya girdiklerini göstermektedir Bu dönemde Troia’ya farklı kültürlerin insanlarının yerleştikleri de anlaşılmaktadır Yeni gelen insanlar kendilerinden önce yaşayanların yerlerinde daha güçlü bir savunma sistemi kurmuşlardır Bu surların yüksekliği 9 mye ulaştığı gibi testere dişli şekillerde birbirlerine duvarlar bağlanmış,kulelerle desteklenmiştir Burada, 18 x 8 m ölçüsünde ovaya hakim bir kulenin içerisinde,kayaya oyulmuş, 8 m derinliğindeki bir sarnıçtan uzun süreli kuşatmalardan yararlanıldığı anlaşılmaktadır Bu dönemde savunma duvarları 550 myi bulur ve 2 hektarlık bir alanı kapsar
Burada kazı yapan WDörpfeld surların MÖ1425-1300 yıllarında yapılmış olabileceğini,kendisinden önceki başka bir kentin duvarları üzerine ayrı bölümler halinde yapıldıktan sonra birleştirildiğini ileri sürmüştür Bu surların kendilerinden öncekilere oranla daha küçük olmalarına karşılık,onlardan farklı plânları,eğimleri ve her 10 mde bir yenilenen dikey çıkıntıları ile ilginç bir görünüm sağlamıştır Ancak kendilerinden sonra özellikle Hellenistik ve Roma dönemlerinde yapı malzemelerinin çoğu,yerlerinden sökülerek başka yapılarda kullanılmışlardır Özellikle MÖ3üncü yüzyılda yapılan Athena mabedinin inşasında kullanılmıştır

Troia VI Katında saray ve kentin önemli yapıları tepenin üzerinde yapılmıştır Megaron tipi evlerin surlara paralel olarak yerleştirilmiş oluşları,onların da kentin korunmasında büyük payları olduğunu göstermektedir Güney Akropol kapısından ,hafif bir yokuşla çıkılan direkli bir ev kentin diğer evlerine göre daha ayrıcalıklıdır Bu ev 26 x 12 m ölçüsünde,dikdörtgen planlı olup,doğudaki girişten sonra ortadaki salonun arkasına üç küçük oda sıralanmıştır Evin duvarları ,çatıyı veya ikinci katı destekleyen ahşap direklerden bir tanesi çok iyi korunmuştur Özellikle girişin diğerleri gibi kısa kenar yerine uzun kenarda oluşu megaron tipinden uzaklaşıldığının ilk örneği olarak karşımıza çıkmaktadır Bu örnek dışında, dikkati çeken başka ev örnekleriyle de karşılaşılmıştır,evlerin büyük çoğunluğu kuzeyden güneye doğru genişleyen akropole uyum sağlamaktadır
Troia VI katında ilginç bir yerleşim düzeni ile karşılaşılmaktadır Yerleşim alanının oluşturan tepe en küçük ayrıntısına kadar planlandıktan sonra yapılan teraslara birbiri üzerine gelecek biçimde,iç içe daireler oluşturularak yerleştirilmiştir

Hellenistik dönemde tepenin üzerinde Athena mabedinin yapılması,Roma çağında yeni yapıların eklenmesi,HSchliemann’ın bilinçsizce yaptığı açmalar bu kata ait kalıntıların yok oluşunda büyük etken olmuştur Bununla beraber WDörfeld ile WBlegen’in ortaya çıkardığı yapılar Troia’nın bu döneminin karanlık noktalarını aydınlatmıştır

Troia VI döneminde Yunan yarımadasındaki krallıklarla,Ege adalarında yaşayanlarla ve özellikle Kıbrıs,Girit adalarında öncekilerden daha çok ticari ilişkileri olduğu bilinmektedir Yine bu dönemde altın,gümüş,elektron ve bronzun süs eşyalarında kullanıldıkları,kap kacakların daha ileri bir seviyeye ulaştıkları görülmüştür Ayrıca bu tip keramiklerin Alacahöyük’de karşımıza çıkışı da Troia keramiğinin Orta Anadolu ile olan bağlantısını ortaya koymuştur
WBlegen’e göre Troia VI bir deprem ile sona ermiştir Nitekim sur duvarlarındaki çatlaklarla bunu kanıtlamaya çalışmıştır
Troia’da 1988 den beri yapılan kazılar bazı bilgileri değiştirmiştir En önemlisi Troia VI-VII’nin sınırları tespit edilmiştir VI orta döneminde aşağı şehir kaya içerisine kazılmış bir hendek ile çevrilmiştir,yerleşme alanı eskisinin on katı büyüktür Hendeğin bazı yerlerinde 10 mlik aralıklar bulunur Bunlar araba yolları içindir

TROİA VII (MÖ1200- 1000) (Erken Demir Çağı)

Troia VIIkatını WDörpfeld VII-1 ve VII-2; Amerikalı arkeoloji ekibi de daha sonraki yıllarda VII-a ve VII-b olarak iki ayrı yapı katı olarak incelemişlerdir
Bu dönemin başlangıcında,daha önceki dönemde depremden zarar gören yapılar onarılarak kullanılmıştır Bunlara yenileri eklenirken,bir bakıma Troia VI’nın devamı olduklarını savunanlar da olmuştur Bununla beraber Troia VIyapı katını kendisinden öncekilerden ayıracak belirgin özellikler de dikkati çekmektedir Birbirlerine bitişik evlerde depo görevini üstlenmiş,içerisinde çok sayıda pithoslar bulunan odalar görülmektedir Ağızları irri taşlarla kapatılan bu pithoslar toprağa gömülmüşlerdir Ele geçen keramikler ise büyük fark olmamakla beraber ithal malı Myken ve Kıbrıs kapları da bol miktarda karşımıza çıkmıştır Ayrıca burada “Buckelkeramik” diye isimlendirilmiş yeni bir tür keramikle karşılaşılmıştır Belirgin bir değişikliği olmayan keramiklerde VII-a, renkli Minyas keramikleri aynı biçimde VII-b’de devam etmiştir
Amerikalı Arkeologlar VII-a yapı katının Homeros’un İliada’da anlattığı Priamos’un kenti olduğunu iddia etmişlerdir Bununla beraber VII-a katındaki yapılar incelendiğinde kentte yaşayanların yıkılan evlerini onardıkları görülmektedir Yeniden yapılanlar ise eskiye oranla çok daha düşük düzeyde olmalarının yanı sıra yapıların mimari kalitesi de öncekilere göre çok daha kötü oldukları dikkati çekmektedir Ayrıca ileri bir düzeye ulaşan megaronların yerini

TROİA VIII (MÖ 900-350)

İlk kez Amerikan Arkeoloji grubunun bulduğu Hellen izleri MÖVII yüzyıldan daha erken tarihlere inmemektedir Bu yıllarda Ege’den başlayan göçler Troia’da da yoğunluk ve canlılık kazanmıştır Önceki devirlerden kalan kalıntılardan da yararlanılarak küçük bir yerleşmenin yenilendiği gözlemlenmiştir Özellikle yukarı Temenos’un ortasında bulunan sunak bu dönemde yapılmıştır Bu arada Amerikalılar yukarı Temenos’un güneyinde,aşağı temenos ismini verdikleri bir başka alanla daha karşılaşmışlardır Buradaki iki Temenos’un hangi tanrılara ait oldukları bilinmiyorsa da Athena’nın saygı gördüğü de gerçektir Nitekim Hellenistik dönemde burada yapılan Athena mabedinin daha önceki dönemlere ait olan Kybele ana tanrıça mabedi üzerine yapılmış olduğu da sanılmaktadır Lysimakhos da bu tapınakda bazı tamir ve yenilemeler yapmıştır
Troia kazılarında ele geçen buluntular, bu dönemde Ege devletleri ile yoğun bir ilişkinin olduğunu da göstermiştirÖzellikle Korint, Doğu Grek, Attika ve Ion keramikleri,çeşitli fibula’lar (çengelli iğneler), adak heykelcikleri de bunu kanıtlamaktadır

TROİA IX (MÖ350- MS400)


Büyük İskender’in (MÖ324) Anadolu’ya gelişi ile birlikte Troia yeniden önem kazanmıştır Onun emri ile generallerinden Antigones ile Lysimakhos kenti yeniden imar ederek yenilediği limanı ile zamanının önemli bir ticaret merkezi yapmıştır
Romalılar,Tanrıça Aphrodite’in Troia’lı prens Ankhises’in oğlu kahraman Aineias’ın (Latincesi Aeneas) soyundan geldikleri inancını taşıyorlardı Bu nedenle de Troia’ya büyük önem vermişlerdir Roma İmparatoru Büyük Konstantinus (MS324-337) doğuda kurulan İmparatorluğun başkenti olarak da bir ara burasını düşünmüştür Julius Caesar (MÖ59-44) ile Octavius Augustos (MÖ31-MS14) kentte yeni bir imar dönemi başlatmışlardır Athena mabedinin temenos’u genişletilmiş ,ek yapılarla mabedin çevresi sütunlarla çevrilmiştir Ancak bunlar yapılırken Troia VI ve Troia VII’nin önemli yapıları ile evleri de tahrip edilmiştir Troia kazıları Athena mabedinin güneydoğusu ile surlar arasında kalan alanda Roma kalıntılarını,kentin güneydoğusunda duvarları ortaya çıkarmıştır Yine bu devirde tiyatro, bouleterion, nymphaeum, odeon ve anıtsal ana giriş kapısı yapılmıştır



__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.