Ordu İlinin Meşhurları |
10-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ordu İlinin MeşhurlarıOrdu İlinin Meşhurları Ordu İlinin Meşhurları ORDU İLİ MEŞHURLARI Tiryaki Hasan Paşa,Hekimoğlu,Yunus Emre HEKİMOĞLU Yöremizde yani Ünye ve Fatsa’da adına türkü yakılmış bir eşkıyadan söz edelim 1900’lü yıllarda Fatsa’da Tahmazoğlu Hulusi Ağanın yanında işçi olarak çalışan Hekimoğlu, çeşitli nedenlerle Hulusi Ağayı öldürür ve dağa çıkar Burada çeşitli arkadaşları olur Bu arkadaşlarınd Hekimoğlu’nun vurulduğu anın belgesi Dağa çıktıktan sonra zaptiye ve köylüler devamlı peşlerine düşerler 1910 yılında Fatsa’da kendi köyünde yeni Yassıtaş Köyünde olduğu öğrenilir Kaldığı ev sarılır, ve çıkan çatışmada Hekimoğlu arkadaşları ve Alanlı Osman ölü olarak ele geçirilir Bu olay o senelerde Fatsa’da Yunanistanlı Misyon Jan adındaki bir Rum tarafından fotoğrafla tespit edilir Resim 1961 yılında Fatsa belediyesine Misyon Jan tarafından gönderilir Ancak Fatsa’da resimde bulunan şahısları tanıyan çıkmaz Ancak daha sonra Hulusi Ağanın yeğeni ve Hekimoğlu’nu öldüren grupta görev yapan ve Ünye’ye yerleşen Yusuf Tahmaz resim hakkında bilgi verir Bu yörenin halkı daha sonradan Hekimoğlu türküsünü ortaya çıkarmıştır 1850-1860 yılları arasında Korgan Yaylası’na yakın bir köyde Hekimoğulları’nın bir oğlu dünyaya gelir Adını İbrahim koyarlar İbrahim küçük yaşta babasını kaybeder Bir evin biricik oğludur Yaşlı anasıyla yoksulluk içinde büyümeye başlar O yıllarda yerli halk, bir çok yerden bu bölgeye gelip yerleşen yabancılara karşıdır Sonradan bu yöreye akın akın gelip yerleşenler, umumiyetle Gürcü’lerdir O devirde yörenin yerli halkı, Rum’larla birlikte yaşamaktaydı İbrahim, artık delikanlı çağına erişmiştir Sarışın uzun boylu, çok yakışıklı bir genç olan İbrahim, gözünü budaktan sakınmayan dürüst, akıllı, yiğit biridir Kısa zamanda çevresinin sevgisini kazanır Söylentilere göre Korgan yöresinde egemenlik kurmuş Sefer Ağa adında bir Gürcü Bey’i yaşamaktadır Sefer Ağa’nın vurduğu vurduk , kestiği kestiktir Bu ağanın Fadime adında güzel mi güzel, narin mi narin bir kızı vardır Fadime’yi ağalar, beyler ister Fadime doğuştan amca oğluna sözlüdürGünlerden bir gün babasının değirmen yolunda İbrahim’le göz göze gelirler O günden itibaren birbirlerine sevdalanırlar Yüreklerini bir ateş sarar Ateş bacayı sarmıştır Gizli gizli buluşmaya başlarlar Bir Gürcü Beyinin kızını istemek İbrahim’in haddine mi düşmüştür? Onun kaderi, ta doğduğu günden itibaren amca oğluna yazılmıştır Bir Gürcü geleneğine göre o zamanlar, çocuklar yalnız Gürcülerle başgöz edilir Kız tarafı, karşı taraftan yüklü bir başlık alır Bu başlık hem de altındır İbrahim ile Fadime’nin buluşmaları günün birinde duyulur Dilden dile dolaşmaya başlar Sefer Ağa ile Fadime’nin sözlüsü, bu olayı duyar duymaz küplere binerler İlk önce Fadime sorguya çekilir Bu sevdanın gerçek olduğu anlaşılınca, bir odaya kilitlenir Artık Gürcü Bey’i İbrahim’e düşman kesilir Ona savaş açar Teke tek buluşmayı önerir Bir de buluşma yeri belirler İbrahim, silahını kuşanıp belirlenen yere tek başına gelir Sefer Ağa ise sözünde durmaz Adamlarıyla beraber gelir Aniden İbrahim’i yaylım ateşine tutarlar İbrahim’in çevresi sarılmıştır Büyük bir çatışma sonunda İbrahim, bu çemberi yarıp kurtulur Bu çatışma sırasında Sefer Ağa’nın en önemli adamlarından birisi ölür Bu olay yörede büyük yankı uyandırır Artık İbrahim’in adı Hekimoğlu olarak ün kazanır Ondan sonra Hekimoğlu lakabıyla çağrılmaya başlanır Artık Hekimoğlu’nun dağa çıkmaktan başka çaresi kalmamıştır O artık Kumru, Niksar, Perşembe, Kümbet, Kragöl, Çambaşı, Akkuş yaylalarını ve Karadeniz kıyılarındaki ormanlık bölgeleri kendisine mesken edinecektir Hekimoğlu’nun dağa çıktığını duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar Ondan her türlü yardımlarını esirgemezler Özellikle Hekimoğlu’nun yoksul halkla dostluk kurması, zenginlerden alıp fakirlere vermesi kendi ününün yayılmasını daha da arttırır Himayesine birçok kişi katılır O, artık Gürcü Bey’inin korkulu rüyası olur Bunun üzerine Sefer Ağa, Korgan, Fatsa ve Ünye’ye kadar bütün yöreleri dolaşır Hekimoğlu’na karşı büyük bir taraftar toplar Sonra Fatsa’ya inip, soluğu Zaptiye Karakolu’nda alır Zaptiye Komutanı’yla anlaşıp, Hekimoğlu’nun peşine düşerler Sefer Ağa ne yapıp yapar, sonunda önemli bir istihbarat alır Hekimoğlu’nu Kumru’nun bir köyünde, bir fırıncının evinde olduğunu birilerinden öğrenir Zaptiye kuvvetleri ve kendi adamlarıyla Kumru’daki köye yürürler Bir gece yarısı fırıncının evini kuşatırlar Büyük bir çatışma başlar Bu çatışmada Ağa’nın en önemli adamlarından olan Hulusi Ağa ölür Tabii Hekimoğlu ve adamları gereken tedbirleri almışlardırEvin hemen bitişiğinde bulunan fırının, fırıncının yardımıyla ekmek pişirilen tarafını delerek kaçmayı başarırlar Hulusi Ağa’nın vurulması Ordu’dan Samsun’a kadar büyük bir heyecan uyandırır Gürcüler, bu olayı bir nevi matem ilan ederler Çoğu hükümet kuvvetlerine katılır Bunların arasında öyle birisi vardır ki Hulusi Ağa’nın yakını, çoğunun korkulu rüyası, Dadyan Arslan’dır Bir gün Hekimoğlu’nun yeğenleri Mehmet ile Hüseyin köylerine gitmek için Hekimoğlu’ndan izin isterler Çitlice Köyü’nde konaklamak isterler Kendilerine en yakın kişi Köy Muhtarı Kıralioğlu Hasan Ağa’dır Bu Muhtar, Hekimoğlu’nun çok yakın dostu bilinmektedir Daha sonra Dadyan Arslan tarafından satın alınan Muhtar, evinde bulunan Hekimoğlu’nun iki yeğenini ihbar eder Dadyan Arslan’a hemen haber ulaştırır Dadyan Arslan zaptiye kuvvetleriyle Muhtar’ın evini basar Evin her tarafı sarılır İki genç kurşun yağmuruna tutulur, delik deşik edilirler Hekimoğlu bu haberi alır almaz, çok büyük öfkeye kapılır En yakın arkadaşı Gedik Halil ile görüşür Yeğenlerinin acısı ciğerlerini parçalamıştır Muhtarın kalleşliği onda derin yaralar açmıştır Muhtardan bu kalleşliğin hesabını sormaya and içer Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hekimoğlu, Gedik Halil ve arkadaşları bir gece yarısı muhtarın evini kuşatırlar Evde Muhtar’dan başka kimse yoktur Çoluk çocuğu plan gereği başka bir köye taşınmıştır Çünkü Dadyan Arslan öyle emretmiştir Adamları ve hükümet kuvvetleri günlerdir pusudadır Hekimoğlu’nun intikam aşmak için geleceğini bilmektedirler Artık Muhtarın bir işareti kalmıştır Muhtar işareti verir Ev sarılır Uzun bir çatışmadan sonra Gedik Halil vurulur Hekimoğlu ağır yaralanır, çemberi yarar Aldığı ağır yaralara Aynalı Martin’ini basarak bir hayli o köyden uzaklaşır Artık gücü kesilir, bir ağacın dibinde son nefesini verir Hekimoğlu ile Gedik Ali’nin cesetleri Fatsa’ya götürülür O zamanın kaymakamı İrfan Bey’e teslim edilir Halk, yığın yığın Fatsa’ya akın etmektedir Şehirde büyük bir heyecan doğar O zaman Fatsa’da bulunan bir Rum vatandaşı onların fotoğraflarını çeker Tarih:1910 Daha sonra Amerika’ya yerleşen bu kişi çoğalttığı bu fotoğrafı Fatsa Belediyesi ve yakın dostlarına gönderir Bu fotoğrafta Hekimoğlu ve arkadaşlarının cesetleri, Kaymakam İrfan Bey ve zaptiyeler görülmektedir Yazım Şekli ile: Hekimoğlu Hekimoğlu dediğin bir küçük uşak Bir o yandan bir bu yana narinim sırmalı fişek Hekimoğlu’nun anası o karıt karı Eridi kalmadı narinim dağların karı Hekimoğlu derler benim aslıma Aynalı martin yaptırdım da narinim kendi nefsime Bohça ağaç dibinde kaymak yedin mi Hulusi’yi vuran Hekimoğlu odur dedin mi? Gelme Hulusi gelme vururum seni Alkanlar içerisinde koyarım seni Konaklar yaptırdım mermer direkli Hekimoğlu geliyor narinim aslan yürekli Konaklar yaptırdım döşetemedim Ünye Fatsa bir oldu narinim baş edemedim Çıktı canım kara kuştur pezevenk Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek Ladri (Ladri: Yazarı belli olmayan şiir ve deyişlerde kullanılan bir sözcük) Türkü şeklinde HEKİMOĞLU Hekimoğlu derler benim aslıma Aynalı martin yaptırdım narinim Kendi neslime Konaklar yaptırdım mermer direkli Hekimoğlu geliyor da narinim Aslan yürekli Konaklar yaptırdım döşetemedim Ünye Fatsa bir oldu da narinim Baş edemedim Ünye Fatsa arası Ordu da kuruldu Hekimoğlu dediğim narinim 0 da vuruldu TİRYAKİ HASAN PAŞA ÜNYELİDİR Kanije Kalesi Kumandanı Gazi Tiryaki Hasan Paşa Osmanlı Devletinin namlı bir paşası olup, kendisinin Ünyeli olduğunu iddia ediyoruz Şöyle ki; Cumhuriyet Gazetesi'nin 1950'li yıllarında yayınladığı tarihi "Osman Gazi’den Atatürk'e" adlı eserde Paşa'nın doğduğu yer ile nerede öldüğü, pek belli olmamakla beraber o eserde şöyle bir cümlesi var "Ben Karadenizli yalı uşağıyım ömrümün çoğu denizlerde geçmiştir" Bu söz ve vücut yapısının ince uzun, esprili, zeki, şakacı bir tip oluşu Karadenizli olduğunun bir ispatı gibidir |
Ordu İlinin Meşhurları |
10-14-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ordu İlinin MeşhurlarıEski Belediye Reislerinden Müftüzâde Remzi Efendi'nin oğlu Milletvekilliği de yapan Muammer Tekin Ağabey de bu konuda bana "Ben büyüklerimden, zamanın kadı ve hocalarından işittiklerim Gazi Tiryaki Hasan Paşa'nın Ünyeli oluşu ve Ünye'de öldüğüdür" 1611 yılında Sultan IAhmet zamanında bur’da ölmüştür 1920'li yıllarda Saraycamlı ile eski adı Anafarta ilkokulu arasında eski Ulu Türk mezarlığı varmış bu mezarlık o tarihlerde, devrin belediyesince sökülmeye başlanmış sökülen topraktan çıkarılan kabir taşlarından birinde şu ibare yazılı imiş "Kanije Kalesi fatihi tiryaki Hasan Paşa'nın ruhuna vs" diye başlayan yazılı taşı belediyeciler hemen alarak belediyeye getirmişler ve koruma altına almışlar Gel zaman git zaman seçim kavgası memleket davası vs taş unutulup, kayıp olmuştur Rahmetli Muammer Ağabey dürüst namuslu vatan sever bir hemşehrimizdi Sonradan eski yaşlı okul mezunu Ünyeliler'e bu konuyu sorduğumda onlar da buna yakın beyanlarda bulunmuşlardır Tiryaki Hasan Paşa gene onlardan duyduğuma güre yaşlılığında Ünye’ye yerleşmiş, hükümet ona vazife vermiş, donanmayı hümayun emirliğini bur’da yaparmış yani donanmanın bir kısmı ip-imalat çıma işleri ile uğraşırmış Malum Ünye sancaklığının en önemli ürünlerinden biri de kendir ve kenevirmiş Hatta o zamanda adı Kenehor olan bugünkü adi ile Velibay Raktar köy ve civarları çok güzel sağlam kendir kenevir yetiştirirlermiş Kenehor da Rumca kendir anlamına gelirmiş Hükümet kulübesi kenarındaki kulübesinde uzun zaman çay ocağı çalıştıran Nazım Efendi bir gün bana "Hoca bu sabah çay ocağına giderken büyük bir hışıltı ile gökten yeşil nurlu ışıklar hükümetin Anafarta okuluna bakan bahçesine indi çok şaşırdım ve ürktüm" dedi Ben de korkma bur’da Allah’ın dostu bir zat var belki de Tiryaki Hasan Paşa'dır demiştim Hayatı doğduğundan ölümüne kadar devlet hizmetinde geçen Gazi Tiryaki Hasan Paşa büyük bir insandır Mezarı bugünkü ifade ile adliye ile Anafarta Okulunun arasından geçen yolun başındadır"(HTahsin KADIOĞLU) YUNUS EMRE İDDİASI Türk Tasavvuf edebiyatından söz edilince akla gelen ilk isim Yunus Emre'dir Bu ünlü halk ozanımız çok sade Türkçe ile söylediği emsalsiz şiirleri 7 asra yaklaşan bir zaman süreci içinde dillerde dolaşmakta, nesilden nesle aktarılarak, gerek dost meclislerinde ve gerekse dini törenlerde zevkle okunmaktadır Şairimiz her şiirinde bir hikmeti ilahi vardır 0 güzelim mısralar baçtan sona kadar felsefe doludur Bu özelliğinden dolayı da UNESCO 1971-72 yılını bütün dünyada "YUNUS EMRE" yılı ilan etmiştir Yunus'un düşünce dünyasından hayata yansıyan gayretleri şöyle sıralanabilir: 1- Yunus III yüzyıl bunalımında, Anadolu insanının İslam etrafında şiir ve ilahileriyle toparlama çabası göstermiştir insanlara yeni bir ruh ve heyecan çabası getirmiştir 2- Kur'an ve hadislerden yaptığı son derece güzel tercümelerle İslam’ı geniş kitlelere yaymıştır 3- Türkçe’ye sade, duru ve zengin bir anlatım kazandırmıştır 4- Türk milletinin İslâm’ı benimsemesinde büyük katkıları olmuştur Eldeki verilere göre, 1280-1330 yılları arasında yaşadığı tahmin olunmakta, Eskişehir’in Mihalıçcık ilçesine bağlı Sarı Köyüdür Şeyhi Taptuk Emre dergâhına çok uzun yıl odun çeken ve orada çile dolduran Yunus Emre, doğruluk sembolüdür Bu yönünü şeyhine karşı davranışları ve dergaha hiç eğri odun sokmamakla kanıtlamıştır Aldığı her icazetle daha iyiyi daha güzele yönelmiş ve kamil bir erenler vakfı kazanmıştır Allah aşkı iliklerine işleyen Yunus Emre, insanları ve doğayı sevmekle, büyük maharet göstermiştir Taptuk Emre dergâhında çile dönemini doldurduktan sonra gurbete çıkmış, Konya'ya, Şam'a, Azerbaycan'a gitmiş, tüm diyarı dolaşmıştır Nerede öldüğü ve nereye gömüldüğü hâlâ tartışma konusudur Yunus'un olduğu farz edilen mezarların başlıcaları şunlardır: 1- Ünye'de, 2- Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı San Köyde, 3- Karaman'da Şeyh'i Taptuk'la beraber, Yunus Emre Camii avlusunda, 4- Bursa'da, 5- Kula ile Salihli arasında Emre Sultan Köyü'nde, 6- Erzurum'un Düzlüce Köyü'nde, 7- lsparta'nın Keçiborlu Kasabası yakınlarında, 8- Konya Aksaray'da, 9- Sandıklı'da, 10- Sivas yakınında bir yol üzerinde Yunus Emre'nin mezarının Ünye'de olduğu yaklaşık 20 yıldan bu yana iddia edilmektedir Yunus Emre konusunda Fuat Köprülü Türk Edebiyatı Tarihi eserinde kaynak olarak Abdulbaki Gölpınarlı'nın Yunus Emre ve Divani adil eserini göstermektedir Nihat Sami Banali ise resmi Türk Edebiyatı Tarihi adil eserinde Fuat Köprülü'nün eserini kaynak gösteriyor Gölpınarlı'nın eserinde Yunus Emre'nin mezarının bir çok yerde olduğuna dair iddialara yer verilmiştir Bunlardan biri de Ünye'de olduğudur Yazar bu iddiayı bir talebesinin ortaya koyduğunu belirtmiş, ancak bu talebenin adı belirtilmemiştir Ünyeliler yıllardır Şehnuz olarak adlandırdıkları mezarın Yunus Emre’nin olduğuna kesinlikle inanmışlardır Bu mezar Şeyh Yunus Emre'ye aittir diyerek zaman geçtikçe kısaltılarak Şeyh Yunus - Şeyhnus - Şehnuz haline geldiği söylenmektedir Tarihe baktığımızda Ünye dahil bütün Anadolu 1071 tarihinden sonra Büyük Selçuklu Devleti'nin sınırları içindedir Büyük Selçuklular'ın bir kolu olan Emir Danişment Gazi (1095-1104) yıllarında Sivas merkez olmak üzere Tokat, Amasya, Niksar, Ünye gibi yerlerde devlet kurmuştur Danişment’in torunu Melik Gazi Niksar'da yatan bir velidir (Yunus Emre Selçuklu Sultanlarından Melik Şah -Gazi- ile Yunus Emre ayni şeyh ve dergâha mensup idi Bu yüzden birbirine yakın ilişkilerde bulunuyorlardı Türkler’de iki özellikteki insandan bahseder kaynaklar Bunlardan biri Gazi, biri de Veli tipleridir içte bu özellik Melik Gazi ve Yunus Emre'ye şu şekilde yansıtılmıştır Melik Şah bu bölge topraklarını fethetmiş, Yunus Emre'de gönülleri fethetmiştir Melik Şah'ın türbesi Niksar'da Yunus Emre'nin türbesi de Ünye'dedir İddia budur Melik Şah’ın Niksar'daki türbesinde bekçilik yapan bir zattan Melik Şah’ın el yazması bir eseri olduğu, bu eserde Melik Şah ve Yunus Emre ile ilgili bilgiler olduğu söylenmiştir Bu durum araştırılmış fakat eser bulunamamıştır) Melik Gazi'nin torunu Melik yagıbasan 1142-1164 Sivas’ın, Tokat’ın, kervan yolu ile iskelesi olan Ünye'yi de devleti içerisine almıştır Bugün hâlâ Ünye-Niksar yolu üzerinde yağıbasan ve yavi (yağ) köylerinin bulunuşu bunun en açık delilidir Danişmentliler’den sonra Anadolu Selçukluları Ünye'ye sahip olmuşlar Trabzon'u Rum imparatorluğunu nüfusları altına alıp haraca bağlamışlardır Bu dönemde bir çok Türk boyları da Niksar-Ünye kervan yoluna ve Ünye civarına yerleştirilmiştir Anadolu Selçuklularından sonra Ünye ve civarları Anadolu beyliklerinden ERTENA beyliğine Kadı Burhanettin ve Canik Beyliklerine tabi olmuşlar ve sonunda da 1459'da Fatih Sultan Mehmet buraları Türk-Osmanlı Devletine katmıştır Selçuklular döneminde birçok derviş ve Türk akıncıları Horasan ve yeni yerleşim bölgelerinde Türklüğü, İslâm dinini yaymaktadır İşte bunlar arasında Yunus Emre'de gezgin derviş ve veli olarak manzarası, havası, suyu çok hoş ve güzel olan Ünye'ye ve o zamanlar halkın çoğu Rum ve Ermeni olan buralara gelip büyük bir ihtimalle dini ve milli irşatlara telkinlere başlamıştır Bunu Yunus Emre'nin şiirlerinden anlıyoruz Bir şiirinde şöyle demiştir: İndik rum'i kışladuk, Çok hayr ü şer işledük, Oney oldu son durak, Gôçtük EI-Hamdülillah Haktan gelen şerbeti, İçtik Elhamdülillah Dirildük pınar olduk, İrküldük irmağ olduk, Akduk deniz dolduk, Taşduk EI-Hamdülillah Bu şiirYunus'un Karadeniz kıyılarında gezdiğini, buraları çok sevdiğini ve üç bahar buralarda kaldığını anlatmaktadır (Rum diyarı derken Karadeniz’den bahsediyor) Yunus yine bir deyimiyle şunları söyler: Dereler gördüm ırmaklar gördüm bahr ile, Birleşmiş bahri gördüm bahr üstünde Bahri bir deniz kuşu (Bugün martı diye tanıdığımız deniz kuşları) Bu deyimleriyle Yunus'un bir deniz kentinde kaldığı, dereler, ırmaklara, denizlere, deniz kuşlarına bakarak esinlenip yazdığı şlirlerden anlaşılıyor: Dost bakalım yüzüme, Ben şeyhi görüp geldim 0l yüceler yücesin, Bi gümen erip geldim Ezelden bile idim, Elest te bêla dedim, Sel olup yine geldim Yunus'un bu şlir ile de Ünye'ye kervan yolu ile geldiğini, bu şlirini Ünye'de yazdığını ve son günlerini Ünye'de geçirdiğini bilhassa belirtmektedir Bu iddlalara göre şeyh Yunus Emre'nin türbesi Ünye'ye 3 km uzaklıkta Saraçlı mahallesi ve gölevi topraklarında yaklaşık 50 dönüm gibi geniş bir arazi içindedir Arazi ve türbenin bulunduğu yüksek yer Ünye ve Terme topraklarına kuş bakışı bakmaktadır Ayrıca sağ ve sol yanından ırmaklar akarak denize dökülmektedir Bugün yattığı yerden 50 dönümlük araziyi zaptetmesi dikkate alınması gereken birinci unsurdur Çünkü Karadeniz kıyılarında toprağın ne kadar kıymetli olduğu herkesçe bilinir ikinci bir husus ise 1 Cihan Savaşında düşman Ünye'ye geldiğinde fazla zarar vermeden giderlermiş, o zamanlar çok sık ormanlık olan Şeyh Yunus tepesinden top sesleri geldiği duyulurmuş Diğer husus ise şiirlerin de bahsettiği deniz, ırmak vs özellikle Ünye'de bulunduğunu desteklemektedir Yunus Emre'nin mezarının çevresinde bir çok manevi hadiselerin gerçekleştiği de anlatılmaktadır Bu bölgede gizli bakım yapmak isteyen kişilerin bir çok belalarla karşılaştığı ve bu hadiselerin gerçek olduğu tespit edilmiştir Şeyh Yunus’un bulunduğu bölgede yapılan araştırmalarda birçok eski mezar Selçuklu sanatı işlemeleriyle yapılmış yazılı taşlar bulunarak sandukanın içine konulmuştur Çevrede birçok taşlar bulunduğu söylenmektedir Türbenin baç ve ayak ucunda iki ayrı mezar taşları bulunmaktadır Selçuklu sanatı ve işlemeleriyle yapılmış taşa bir baş ve iki kol yukarı kalkmış olarak yapılmış, sanki bir insan gibi uzay boşluğunda uçmakta gibi durmaktadır Yine baş kısmındaki taşta yazı bulunmaktadır Ancak bu taş kırılmış olduğundan çevredeki vatandaşlar tarafından tamir edilmek sureti ile sıvanmış, boyanmış ve yazının okunması oldukça zorlaşmıştır Ancak daha önce bu taşta "ALİ İBNÎ EMRE" yazısının okunduğu söylenmektedir (Ali ibni adı Yunus'un babasının ismidir) Diğer tarafta ise yukarıda belirttiğimiz gibi Selçuklu sanatı ile işlemeli kanatlı bir taş bulunmaktadır Hakikaten söz konusu edilen tepede bir yatır vardır Ve bu yatır Ünyeliler arasında bugün ŞEYH YUNUS olarak bilinir ve iddia edilir Günümüzde bu yatırı kent sakinleri sık sık ziyaret ederler ve çeşitli konularda ondan şefaat umarlar Yemyeşil çimlerin enfes bir gürünüm arzettiği, renk renk kır çiçeklerinin mis gibi koktuğu, çeşitli agaçların gökyüzüne tırmandığı, cıvıl cıvıl kuş seslerinin efsaneleştirdiği ve daha nice emsalsiz güzellikleri ile bir doğa cenneti olan bu tepedeki mezarın yukarıdaki tüm verilere karşın ileride ünlü şair ve derviş Yunus Emre'ye ait olduğu kanıtlanırsa çeşitli tarihi özellikleri ve emsalsiz doğa güzellikleri ile güzel Ünye istikbalde dünya turizminde dahi söz sahibi olabileceğinden hiç şüphemiz yoktur Yunus'u ararlar durup heryerde Sevgili Yunus yatıyor Oney'de Orası Yunus'a tam lâyık belde Yunus gene kalsın o gönüllerde Ünyelilerin Yunus'a yazdığı bu şiirle onu ne kadar çok sevdiğini anlıyoruz |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|