Tasavvufun Mahiyeti Makaleler

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tasavvufun Mahiyeti Makaleler




Tasavvufun mahiyeti makaleler
Hakkında Tasavvufun mahiyeti makaleler




TASAVVUFUN MAHİYETİ

TASAVVUFUN MEVZUU
İlim, zâhir ilmi ve bâtın ilmi olmak üzere iki kısımdır Zahiri ilimler de, şeriat ilmi (naklî ilimler) ile ulûm-i tabîa ve tecrübiyye (müsbet ilimler) olmak üzere ikiye ayrılır
İlm-i batın ise, zevken bilinen ilimdir; yani imanın, İslam'ın ihsanın zevk ile bilinmesidir ki, ileride göreceğimiz son ıstılahlarının medlûlünü ve tasavvufun mevzu'unu teşkil eder
Tasavvuf Hakk'ın hoşnutluğunu kazanmak ve ebedî saadete ermek için nefisleri temizleme, ahlakı tasfiye, iç ve dışı tenvir, suret ve sîreti tezkiye hallerinden bahseden bir ilimdir
Tasavvufun mevzuu, tahallûk (ahlaklanma) ve tahakkuktur Bunu tasavvufu öğrenmek ve yaşamak olarak da ifade edebiliriz
Tasavvuf zevken bilinen bir ilimdir İmanın, İslam'ın ve ihsanın zevken bilinmesidir Tasavvuf ıstılahlarının hemen hepsi, tasavvufun mevzuunu teşkil eder Bunlardan başlıcaları:
Nefsini bilmek, kalbini bilmek, nefsini temizlemek, kalbini temizlemek mükâşefe, müşahede, makamlar, kurb, vusûl, fena, bakâ, sekr, sahv, kabz, bast, ilham gibi hâllerdir
TASAVVUFUN GAYESİ
Tasavvuf, dünyanın süsünden yüz çevirmek, insanların meyl edegeldiği geçici lezzetlerden korunmak, halk ile beraber, Hakk'a yönelmektir
Tasavvufun gayesi Hakk'ın rızasını kazanmak için nefisleri temizlemekten, güzel ahlak sahibi olmaya çalışmaktan, kısaca Allah ve Resûlünün ahlakiyle ahlaklanmaktan ibarettir
Önceleri tasavvufun zuhûrunden maksat, ahlakı güzelleştirmek, nefsi terbiye etmek, yani nefsi dine ram, dini nefs için vicdan kılmak, nefsi dinin hükmü altına sokmak, salih ameller ve güzel ahlak ile süslenmekti
Hazret-i Peygamber Efendimiz hatemü'l-enbiya olarak gönderilmelerinin sebebini kendileri bizzat şöyle buyurmuşlardır:
"Ben mekârim-i ahlakı tamamlamak için gönderildim"1 Binâenaleyh tasavvufun ulaşmak istediği gaye, ahlakın kemal mertebesine varmak için her hususta Peygamberimizin gittiği ve gösterdiği yoldan yürüyüp, iç ve dış olgunluğu itibariyle insanlığın kemaline en güzel örnek olan Fahr-i Kainat'ın hakikî vârisi olmaktır

Ceset ve ruh
İnsan iki hakikatten müteşekkildir: Ceset ve ruh Ruh için Kur'ân-ı Kerim'de
"Rabbin meleklere: Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın, demişti"2"Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: Ruh, Rabbimin buyruğundan ibarettir Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir 3 buyurulmuştur
İnsanın ikinci hakikati olan anâsır ve eczâ için ise:
"Allah'ın katında İsa'nın durumu -kendisini topraktan yaratıp sonra (ol) demesiyle olmuş olan- Adem'in durumu gibidir"4"Allah, (İblis'e): Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir? (İblis): Beni ateşten, onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm, cevabını verdi"5 mealindeki ayetler6 varid olmuştur
Şimdi latîf olan ruh, kesif olan bedene girince anâsırın ruh üzerinde yaptığı te'sirler, ruhun safvet-i asliyyesine halel getirdiğinden ve insanın kemali ancak, ruhun safvetini muhafaza ile mümkün olacağından, ruhun, cismin üzerine galibiyetini te'min için alınan tedbirler, tasavvufun gayesini teşkil etmiştir

TASAVVUFUN ÖZELLİKLERİ İnsanların yerine getirmesi gereken dinî hükümleri, zahirî ve batınî ameller olmak üzere iki kısımda mütalaa etmek mümkündür Bunları fertlerin maddî yapısını ilgilendiren hükümler ile, kalbini alakadar eden ameller olarak da tarif edebiliriz
Zahirî hükümler, emir ve nehiy olmak üzere iki kısımdır Emirler: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmektir Yasaklar da: Adam öldürmek, hırsızlık, içki içmek ve benzerleri olarak zikredilebilir
Kalb ile ilgili hususlarda da emir ve yasaklar mevcuttur Emirler: Âmentünün esasları, ihlâs, rıza, doğruluk, huşû', tevekkül ve benzerleri; yasaklar da: Küfür, nifak, kibir, riya, gurur, hased vesairleridir

İbadet ihtiyacı
İbadetler ümanımızın kemale ermesini te'min eden vasıtalardır İnsanların yaratılış sebebi, Rabbini tanımak ve O'na ibadet etmektir İbadet mübtedî için bir sabır işidir Ancak ubudiyet makamına ulaşmış insanlar bunu bir zaruret olarak benimserler Bu hal onlarda yemek, içmek, uyumak ve hatta onlardan da öte ihtiyaç duyulan bir durum arzeder
İnsanların mezmum sıfatlardan kurtulup, güzel ahlak sahibi olmaları, kalb temizliğine bağlıdır Allah Teala bu hususta şöyle buyurur:
"O gün ne mal, ne evlat, fayda verir Ancak Allah'a temiz bir kalble gelenler (kurtulurlar)"7
Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde:
"Allah sizin maddî varlığınıza ve sûretlerinize değil, kalblerinize bakar"8 buyurmuştur
Tasavvufî esasların hemen hepsi (sohbet, zikir, halvet ve diğerleri) tasavvuf erbabının Kitab ve Sünnet'ten iktibas ettiği hükümleri içine alır Bu esaslar şekil ve yer bakımından bedenî, ruh ve cevher cihetiyle de kalbidirler

Kalbin hastalıklardan temizlenmesi
Tasavvufta aslolan, kalbin çeşitli hastalıklardan temizlenerek şifa bulmasını te'min etmek, onu güzel sıfatlarla süslemektir
Allah Teala'ya ulaşmanın yolları, tevbe, muhasebe, havf ve recâ gibi kalbî makamlarla; sıdk, ihlâs, sabır gibi güzel hasletlerdir Salik bu vasıflarıyla Hakk'a yaklaşır, ma'rifet ehlinden olur ve bu suretle en yüce manevî derecelere ulaşır
Allah Teala'ya ulaşan yollarda seyretmek, salih mü'minlerin sıfatıdır Bu yolu Peygamberler gösterdi, onların varisleri olan alim ve mürşidler de insanları bu yola kılavuzladı
İslam'da esas olan tebliğ vazifesinin büyük bir kısmı tarikat uluları tarafından yerine getirilmiştir Bütün tarikatlerin amacı, insanları tek olan "Tarikat-i Muhammediyye"ye ulaştırmaktır Her tarikatin bu yola yöneltme vasıtalarında bazı değişikliklerin olması da tabiîdir

Ulvî ve süflî insanlar
Dünya yüzünde insanlar umumiyetle ulvî ve süflî olmak üzere iki kısımdır Ulvî olanlar Allah'a giden yolu bilen ve bulan kimselerdir Süflî insanlar ise bu yolları bilmezler Bu gibi kimseler için Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur:
"Hak Teala, kimi hor kılarsa, onu yükseltecek bir kimse bulunmaz Şüphe yok ki Allah dilediğini yapar"9 Allah'a giden yolun gerçekte tek olduğunu belirtmiştik Bazı alimlerin ileri sürdükleri çeşitli yollardan murat, insanların istidatlarının muhtelif oluşundandır Bu söz tarikatlerin tek hedefe yöneldiklerini ifade eder Zira bütün tarikatler Hakk'ın hoşnutluğunu kazanmayı gaye kabul etmiştir Fakat bu rıza zaman ve mekan, şahıs ve ahval cihetinden çeşitli olabilir
Allah Teala insanları çeşitli mizaç ve kabiliyette yaratmıştır Her müslüman kendi istidat ve durumuna göre sorumluluk taşır Mesela ashab arasında çeşitli meziyetlere sahip pekçok kimse vardı Herbiri kendi istidat ve karakterine göre İslam'ı temsil etmiştir Hazret-i Ebûbekr, Ömer, Osman ve Ali radıyallühü anhümde birbirlerinden farklı özellikler göze çarpmaktadır

Tasavvufun ve tekkelerin te'siri
Tarikatler kuruluş gayeleri itibariyle cemiyete karışmış, devletlerin içtimaî, siyasî ve iktisadî hayatlarında büyük rol oynamış, insanları tek yolda (Kur'an yolu) birleştirmek istemiştir
Müslümanların imanlarını güçlendirmek, olgunlaştırmak hedefine yürüyen bu teşekküller, bütün irşad vasıtalarından faydalanmayı bilmişlerdir Bugün haberleşme vasıtalarının çoğalması, teknik imkanların artması, irşad için büyük kolaylıklar getirmiştir
Nefsi dine ram, dini nefis için vicdan kılmak hal ile mümkündür Tasavvufun "kâl"den ziyade "hâl" e ait bir ilim olduğunu söyleyebiliriz Tatmak ve sevmek, seyr ü sülûk neticesinde hissedilir "Tatmayan bilmez" sözü bu hususu belirtmek içindir Yunus'un "Ballar balını bulması" da bu demektir
Felsefî düşünce aklî delillere dayanır Tasavvuf aklın ötesinde keşifle ma'rifetullaha ulaştırır Kalb gözüyle Hakk'ı hisseden, ilme'l-yakînden, hakka'l-yakîne ulaşır
Tasavvufta gaye ma'rifetullahtır Allah Teala'ya yakın olmak müslümanın miracıdır Peygamber aleyhisselam: "Namaz mü'minin miracıdır" buyurmakla, Allah'a yakınlığın bu ibadet sayesinde tamamlanacağını ifade etmiştir Çünkü namaz, herşeyi bir kenara iterek, bütün varlığımızla Hakk'ın huzurunda olmanın zevkine varmak, gerçek sevgiye ulaşmanın arzusuyla yanmaktır Bu sevgi, ruhu o büyük varlığa yüceltir Bu sevginin, bütün benliğimizi sardığı, damarlarımızda dolaştığı, kalblerimizi titrettiği, tüylerimizi ürperttiği zaman varlığı hissedilir İlahî aşk secdeye varan başımız ve ezan sesleriyle dolan gönlümüzde yaşar ve artar
Tasavvufta ayrıca, şeyhlik makamının manevî bir silsile ile Hazret-i Peygamber'e ulaştığını, mürid, salik ve vasıl gibi dereceleri, sohbet ve halvet gibi özellikleri, şeyh, velâyet, abdal gibi makamları, keşif ve kerameti zikredebiliriz
TASAVVUFUN MENŞEİ
Tasavvuf mesleğinin menşei hakkında, iştikâkında olduğu gibi çeşitli görüşler mevcuttur
Tasavvufun müslümanlar arasında zuhûru, hicrî ikinci asrın ortalarına doğrudur
Bugün elimizde mevcut eski tasavvuf kitaplarından sayılan "Nefehâtü'l-Üns"ün beyanına göre, sofî ismi verilen ilk zat hicrî 150 tarihlerinde vefat etmiş olan Ebû Haşim isminde bir zahiddir"10 Bu zatın Suriye'de Remle şehrinde bir zaviye meydana getirdiği ve saliklerine sofî ismi verdiği rivayet edilmektedir11Süfyân Sevrî, Ebû Haşim hakkında:
"Ben Ebû Haşim'i görmeden önce sofinin ne olduğunu bilmiyordum"12 demiştir
Sofî ismi Peygamber Efendimiz zamanında yoktur Bu kelime "Tabiîn" devrinde söylenmeye başladı

Sofîyyenin zuhuru
Peygamber Efendimiz zamanında bütün müslümanlar o'nun sohbetlerinde feyz aldıklarından, kendilerine "sahabe" ismi verilmişti Hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin irtihallerini müteakip, sahabe-i kiramdan bu feyzi ahzedenlere "tabiîn" denmeye başlandı Bu sırada müslümanlar arasında vahdet zayıflamaya birtakım batıl fikirler İslam camiası içerisine sokulup, salih ameller işlemekte, doğrulukta dinlerine olan samimi bağlılıklarında, zühdü takvada ileri giderek uzlet ve vahdeti ihtiyar ettiler Kendi nefisleri için birtakım zaviye ve hücreler meydana getirdiler Bu şekilde hareket eden kimselere "sofîyye" denmeye başlandı
İslamiyetin ilk zamanlarında nefislerini riyazat ve zahidliğe vakfedenlere "zâhid, abid" gibi isimler verilirdi Daha sonraları zâhidâne hayata sülûk etmiş kimselere "sofi" denmeye başlandı13Kuşeyrî, Sühreverdî ve İmam Gazalî, sahte sofilerden bahsettiklerinden, bir aralık "sofî" kelimesinin de "mütekellim" kelimesi gibi fena manaya çekildiği istidlâl olunabilir Fakat bu büyük zatların eserlerinden sonra sofî kelimesi hakikî saliklere tahsis olunmuştur14 Sofîyyenin zuhûru ile şeriat ilmi iki kısma ayrılmıştır:
a) Fukaha ve ehl-i fetvaya mahsus olan ahkam-ı âmmedir ki, ibadât ve muamelattan ibarettir
b) Tasavvuf ehline ait mücâhede, muhasebe-i nefs, bunlardan hasıl olan zevk, vecd hâletleri, bunları ifade için kullanılan ıstılâhat ve izahattır Daha ziyade zevken anlaşılabilen bu haller için "Men lem yezuk lem ya'rif" yani "Tatmayan bilmez" derler Hazret-i Mevlana'ya "Âşıklık nedir?" diye sordukları vakit: "Benim gibi ol da öğrenirsin" demiştir



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.