|  | Hüsn ü Aşk, 151-200. Bölüm |  | 
|  07-31-2009 | #1 | 
| 
Equinox   | Hüsn ü Aşk, 151-200. Bölüm  Hüsn ü Aşk, 151-200  Bölüm 151  Ol mevt hayât-ı câvidândır / Ger nefs için istene  ziyândır 151  O ölüm, ebedî bir yaşayıştır, ama nefis için istenirse ziyandır  152  Maksûd hemîn rızâ gerektir / Ol kasde dahı atâ  gerektir 152  Maksat ancak senin rızanı kazanmak  Fakat bu maksada erişmek de senin  lûtfunla olur  153  Kaldı orada esîr-i hasret / Ne tâb-ı güzer ne fikr-i  avdet 153  Aşk orada hasret esiri olup kaldı  Ne geçmeğe kudreti vardı, ne geri  dönme fikrine düşmüştü  154  Nutka gelip aşkar-ı gül-endâm / Dedi ne sebebden ettin  ârâm 154  O gülbedenli aşkar söze geldi neden durup kaldın dedi  (Aşkar, kızıl  renkli at) 155  Aşk eyledi dürr-i eski rîzân / Söz söyledi hemçü dürr-i  galtân 155  Aşk gözyaşı incilerini döküp yuvarlanıp giden inci taneleri gibi sözlere  başladı  156  Gayret gibi yok per ile bâlim / Bu âteş ile nic'ola  hâlim 156  Gayret gibi kanadım yok ki, Bu ateşle halim ne olacak benim? 157  Şâhin değilim ki edip âheng / Pervâz edeyim hezâr  ferseng 157  Şahin değilim ki davranıp kanatlarımı açayım da uçup binlerce fersah yol  alıp gideyim  158  Aşkar süzülüp misâl-ı ankâ / Ol âteşe girdi bî-muhâbâ 158  Aşkar ankâ gibi süzülüp korkusuzca o ateşe girdi  Âgâhî dâden-i Suhan be sûret-i Tezerv / Suhan'ın Sülün Şeklinde Gelip Aşk'ı Uyarması 159  Gûş etti ki bir tezerv-i ser-keş / Bu gûne verir peyâm-ı  âteş 159  Serkeş yani baş çekmiş bir sülünün şu çeşit ateşli bir haber verdiğimi  duydu  160  Kim duhter-i şâh-ı Çîn'dir ol / Hüsn anlama nakş-ı  kîndir ol 160  Diyordu ki : O, Çin şâhınn kızıdır; onu Hüsn sanma; kinin nakşıdır, yani  kendisidir  161  Ol duhterin adı Hüş-rübâdır / Âdem-küşdür perî-likâdır 161  O kızın adı Hüşrübâ (akıl kapan)'dır; peri yüzlüdür ama adam öldürür  162  Bu bağa gelirse yarın ol mâh / Zât'üs-Suvere' alır  seni âh 162  Yarın o ay bu bahçeye gelirse eyvahlar olsun, seni alıp Zât'us-Suver'e  götürür  163  Aşk aklını başına edüp cem' / Bî sûd idi liyk yandı  çün şem' 163  Aşk, aklını başına topladı ama mum gibi yanmıştı bir kere; faydası yoktu  artık  164  Kaldı o gül-i harîm-i vuslat / Ol bağda hemçü bûm-ı  gurbet 164  O vuslat harîminin gülü, o bahçede, gurbet baykuşu gibi kaldı  165  Fi’l vâki' o duhter-i semen-sâ / Ol bağı yine edindi  me'vâ 165  Gerçekten de o yâsemin bedenli kız, gene o bahçeyi yurt edindi  166  Elvân ile her gurûh-ı yektâ / Envâr-ı mücessem idi  gûya 166  Eşi bulunmayan her bölük sanki çeşitli renklerle cisimlere bürünmüş  nurlardı sanki  167  Pertevleri kıldı reng der reng / Envâr-ı hayâli ceng  der ceng 167  Işıkları; renk renk yaptı, hayâl nurları birbirine çarpmadaydı  168  Ammâ ki zemîn-i kal'a-i pâk / Âyine idi çü akl-ı  derrâk 168  O tertemiz kalenin zemini, her şeyi anlayan akıl gibi bir aynaydı  169  Her aksden ol zemîn-i pür-nûr / Gösterdi hezâr rûh-ı  mahşûr 169  O ışıklı yer, kendisine vuran her şeyden binlerce haşredilmiş can  gösterdi  170  Bir taht-ı münevver oldu peydâ / Ol pîr ile Aşk oturdu  hemtâ 170  Nurlu bir taht peyda oldu  Tahta o ihtiyarla Aşk  beraberce oturdu  171  Aldılar o şâhı eyleyip azm / Seyrâna o şehri kıldılar  cezm 171  O padişah alıp şehri gezdirmeye götürdüler  172  Her gûşede nice bağ ü bûstân / Her birisi reşk-i bağ-ı  Rıdvân 172  Her bir bucakta nice bağ, bahçe vardı  Her bir bahçe cennet bahçesinin  bile hasedini çekiyordu  173  Gencîneler anda aşkâre / Memzûc idi cevhere sitâre 173  Oradaki defineler açıktaydı, mücevherler yıldızlara karışmıştı  174  Bir nice umûr-ı gayr-ı ma'kûl / Her nazrada Aşk'a oldu  mahsûl 174  Her bakışında Aşk'a, aklın almayacağı nice şeyler göründü  175  Aşk etti bir iki saat âram / Tâ kim gele pîr vere  peygâm 175  Aşk bir iki saat durdu, bekledi; o ihtiyarın gelip haber vermesini  bekledi  176  Bir gulgule koptu kasr içinde / Kim görmemiş idi asr  içinde 176  Birden köşkün içinde öyle bir gürültü koptu ki âlem de o çeşit gürültü  görülmemişti, 177  Âvâz-ı sürûr-ı nây u tunbûr / Bir velvele hemçü nefha-i  sûr 177  Ney ve tanburların neşeli sesleri duyuluyordu  Sûr üfürülüyor gibi bir  velveledir, kopmuştu  178  Âvâze-i tabl-ı şâdmânî / Âsâr-ı neşât-ı câvîdânî 178  Sevinç davulları çalınıyor, ebedi sevinç belirtileri beliriyordu  179  Bir perde açıldı nâ be-hengâm / Aşk oldu tahayyür ile  sersâm 179  Beklenmedik bir anda bir perde açılıverdi  Aşk hayretler içinde kaldı,  aklı başından gitti  180  Bir hâl-i garîb oldu peydâ / Kim eylemez idi Aşk hulyâ 180  Görülmemiş, şaşılacak öyle bir hal oldu ki Aşk, bunu hayaline bile  getirmemişti  181  Kim gayret ü Hayret ile İsmet / Geldiler ana berây-ı  hidmet 181  Gayret ile İsmet ona hizmete geldiler  182  Hem dahı Suhan o pîr-i enver / Munlâ-yı Cünunda  besberâber 182  Hem de Suhan, o apaydın ihtiyar, Cünun mollası ile beraber göründü  183  Tebşîr kılıp Suhan mukaddem / Dedi ki eyâ hidîv-i  ekrem 183  Önce Suhan müjdeledi, ey ulu emir dedi  184  Bu hâli bilir misin hele sen / Sen kandasın ü dahı  kimim ben 184  Bu hali bilir misin sen? Sen neredesin ben kimim? 185  Bu şehr ne şehr-i dil-sitândır / Bu bağ ne bağ u  bûstandır 185  Bu şehir, gönül alan nasıl bir şehirdir, bu bağ, bu bahçe ne biçim  bağdır, bahçedir? 186  Seyr ü seferin ne râhdandır / Zûr u hünerin ne  şâhdandır 186  Nereden yola çıktın, hangi yoldan geldin? Kuvvetin, hünerin hangi  padişahtan meydana geldi? 187  Yâdında mıdır Benî-Mahabbet / Nüzhet-geh-i Ma'ni cây-ı  vuslat 187  Sevgioğulları, Mânâ gezinti yeri, o buluşma yeri alklında mı? 188  Bu işte o bağ-i bî-bedeldir / Bu hâne henüz ol  mahaldir 188  Orası işte o eşsiz bahçe, bu ev hâlâ orası  189  Kim bunda ne gûl var ne evhâm / Ne dîv-i siyâh u zişt  peygâm 189  Burada ne gulyabani var, ne evham  Ne kapkara dev var, ne çirkin haber  190  Ne âteş-i sihr ü ne şitâ var / Ne bîm-i helâk ü ne  belâ var 190  Ne büyü ateşi var, ne kış  Ne ölüm baykuşu var, ne belâ  191  Bil cümle neşât-ı câvidânî / Envâ'-ı sürûr u şâdmânî 191  Burada tamamıyle ebedîlik neşesi, sonsuz bir sevinç, zevkin sefanın  çeşitleri var  192  Fehmeyle ki bu garîb sırdır / Erbâb-ı ukûle  müstetirdir 192  Anla bunu, görülmemiş eşsiz bir sırdır bu  Akıllılardan gizlidir  193  Ben ol Suhan'ım ki edip ikdâm / Çehden sana râhı etdim  i'lâm 193  Ben o Suhan'ım ki kuyuya vardım, sana kurtuluş yolunu bildirdim  194  Câdûyı helâk eden ben idim / Bu yolları pâk eden ben  idim 194  Cadıyı öldüren bendim, bu yollan temizleyen gene bendim  195  O bülbül o tûtî-i suhan-gû / Hem ben idim ol tezerv-i  dil-cû 195  O bülbül, o söz söyleyen dudu kuşu, o gönül alan, sevimli sülün hep  bendim  196  Ol pîr-i tabîb-i pâk-tıynet / Bendim sana eyledim  delâlet 196  O yaratılışı temiz hekim de bendim, sana yol gösterdim  197  Geldim yine da'vet-i visâle / Vâkıf olagör meâl-i hâle 197  Şimdi gene buluşmaya, kavuşmaya davetçi olarak geldim, artık bu halin ne  olduğunu anla  198  Bulmağa zuhûr bu mebâhis / Bir geç-nazar olmuş idi  bâis 198  Bu şeylerin meydana gelmesine eğri, yanlış bir bakış sebep oldu  199  Kim Aşk Hüsün'dür ayn-i Hüsn Aşk / Sen râh-ı galatda  eyledin meşk 199  Çünkü Aşk Hüsn'dü, Hüsn de Aşk'ın kendisi  Sen ise yanlış bir yol  tutmuştun  200  Birlikte bu kıyl ü kâl yokdur / Ol farzda hîç muhâl  yokdur 200  Birlikte bu dedikodu yoktur  O zanda olmayacak şey hiç bulunmaz | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |