Türk Edebiyatı Dönemleri

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Edebiyatı Dönemleri



TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

*

Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir

*

1***** İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı,

2***** İslâmî Devir Türk Edebiyatı,

3***** Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı

*

Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir

*
Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar

*

Türk edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır

Çünkü Türk tarihinde görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir

Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir

Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri alınmıştır

*

Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır

*

1***** İslâmiyet’in kabul edilmesi,

2***** Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi

*

Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz

*
I İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11 yy)

*

İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan edebiyattır

İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir

Bu dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha sonraki dönemde de görülmüştür

*

İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır

*
A**** Sözlü Dönem ( ?-8 yy)

*

Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir Yani başlangıçtan 8 yüzyıla kadar olan dönemdir

Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir

Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir

*
Sözlü Dönemin Özellikleri

*

***** Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır

***** Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar söylerlerdi

***** Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir

***** Anlatım söze dayanır

***** Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır

***** Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir

***** Yarım kafiye kullanılmıştır

***** Dil sadedir

***** Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır

***** Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir

***** Daha çok somut konular işlenmiştir

***** Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir

***** Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir

*

Sözlü dönem ürünleri

*
1 Koşuk

*

***** Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir

***** Kopuz eşliğinde söylenir

***** Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler

***** Nazım birimi dörtlüktür

***** Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)

***** Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır

***** Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir

*
2 Sagu

*

***** Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir

***** Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir

***** Koşuk nazım şekliyle söylenir

***** Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir

***** “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir*

***** Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir

*
3 Sav

*

***** Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir

***** Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır *

***** Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır

*
4 Destan

*

Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir

Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır

Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır

Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb) konu edinirler

Manzum hikâyelerdir

Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır

Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir

Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır

Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez

Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir

*
İlk Türk Destanları

*

Altay-Yakut: Yaradılış Destanı

Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı

Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı

Köktürk Dönemi: Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı

Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı, Göç Destanı

*
B Yazılı Dönem ( 8-11 yy)

*

Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir

Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII asrın sonlarına ve VIII asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir

Anıtlar arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen Orhun Anıtları, gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üslûplarıyla Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri arasında yer almaktadır Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir

*
Yenisey Kitabeleri

*

Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur

*
Göktürk Kitabeleri

*

Tonyukuk Anıtı

720 yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir Kitabede Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır Anlatımda, atasözlerine bolca yer verilmiştir

*
Kültigin Anıtı

732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır

*
Bilge Kağan Anıtı

735 tarihini taşır Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur Bu anıt da Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır

*
Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri

*

Türklerin ilk yazılı eseridir

Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar

Söylev türünde yazılmıştır

Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır

Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir

Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir

Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir

Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar

Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur

Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur

Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır

*
Dinî Eserler

*

İslâm öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir Bunlar Mani ve Buda dinlerine ait eserlerdir

II İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI (11-19 yy)

*

8 yydan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler, 10 yyın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin, Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya başlamışlardır

Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştır

İlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapçadan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsçadan etkilenilmiştir

Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmeye başlamıştır

İslâm kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına girmiştir

İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme (şekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik kavramı benimsenmiştir

XIV asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri arasında yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir

*

İslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir

*
İslâmiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları

*

Karahanlı Dönemi: Satuk Buğra Han Destanı

Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi: Manas

Türk-Moğol Kültür Dâiresi: Cengiz-name

Tatar-Kırım: Timur ve Edige Destanları

Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri: Seyid Battal Gazi Destanı (Battal Gazi’nin İslamiyet’i yayış mücadelesini ve yiğitliklerini anlatır), Danişmend Gazi Destanı (Danişmendname), Köroğlu Destanı

*
A ilk Eserler

1 Kutadgu Bilig

*

Dönemin ilk edebî eseridir

İlk siyasetname

1070 yılında Balasagunlu Yusuf tarafından Karahanlılar devrinde yazılmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur (Eseri beğenen hükümdar bunun üzerine Yusuf’a Has Haciplik unvanı vermiştir)

Eserin adı “Mutluluk Veren Bilgi” anlamındadır

Mesnevi nazım şekliyle ve *²²/*²²/*²²/*² (Şehname vezni) vezin kalıbıyla yazılmıştır

6600 beyittir Ayrıca 173 tane de dörtlük vardır

Beyit nazım birimiyle yazılmıştır; ancak dörtlük nazım birimi de kullanılmıştır

Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserimiz kabul edilir

Didaktik (öğretici) bir nitelik taşır Bir ahlâk ve öğüt kitabıdır

Hükümdara siyası öğütlerde bulunur

Eserde allegorik1 (sembolik) bir anlatım vardır Hükümdar Kün Toğdı: Adaleti, Vezir Ay Toldı: İyi yönetimi, Vezirin Oğlu Ögdilmiş: Aklı, Vezirin Kardeşi Odgurmış: Öbür dünyayı temsil eder

Eser Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle kaleme alınmıştır

Dili oldukça sadedir

*
2*Divanü Lûgati't-türk

*

“Türk Dilleri Sözlüğü” anlamına gelir

Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 tarihleri arasında yazılmıştır

Eser bir sözlük olarak hazırlanmasına rağmen, Türk sosyolojisi, psikolojisi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi veren önemli bir eserdir

Türkçenin önemini anlatmak ve Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır

Mensur (düzyazı) bir eserdir

Türkçenin ilk sözlüğü kabul edilir Kelimeleri göçebe boylar arasında gezerek bizzat kendisi derlemiştir (Diğer önemli sözlükler: Ali Şir Nevai, Muhakemetü’l-Lugeteyn, Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki)

İslamiyet öncesi edebiyatın sagu, koşuk ve sav örneklerini içerir

Eserde 7500 kelime ve Arapça karşılıklarıyla bunların kullanıldığı örnek cümle veya şiirler, dilbilgisi kuralları ve bir harita (o devirdeki Türk boylarının yerleşim alanını gösteren) bulunmaktadır

Etnografik bir eser olarak kabul edilir

Zamanında konuşulan ve yazılan Türk lehçelerindeki 7500 Türkçe kelimeye Arapça karşılıklar veren ve harf sırasına göre düzenlenmiş bir sözlük durumundadır

Ayrıca manzum-mensur parçalar (sav, sagu, koşuk), örnekler ve bazı olaylarla donatılmış bir ansiklopedidir

Zamanın Türk tarih ve efsanelerine, coğrafya, halk edebiyatı ve folkloruna dair geniş bilgiler vererek Türkoloji'nin temellerini atmıştır

*
3*Atabetü'l-hakayık

*

“Hakikatlerin eşiği” anlamına gelir

12 yy’da Edip Ahmet Yügnekî tarafından yazılmıştır

Didaktik bir eserdir, ahlak ve öğüt kitabıdır

Cömertlik, ilim, doğruluk gibi konuları işler

Aruz ve hece ölçüsü birlikte kullanılmıştır

Nazım biçimi mesnevidir

Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle yazılmıştır

*

4*Divan-ı Hikmet

*

Mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi tarafından 12 yyda yazılmıştır

İlâhî aşkın, ibadetin, cennetin vb konu edildiği didaktik bir eserdir

7’li ve 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır

Dörtlükler halinde yazılmıştır Dörtlüklerin adı eserde “hikmet”tir

Tasavvufi bir eserdir

Dili oldukça sadedir

*
5*Kitab-ı Dede Korkut

*

Destandan halk hikâyesine geçiş dönemi ürünüdür

12 hikâyeden oluşur

Eserde bir yandan Türklerin İslâm öncesi hayatları anlatılırken diğer yandan İslâm’a ait unsurlara da yer verilir

Dede Korkut, hikâyelerin içinde adı geçen, yaşlı, bilge, meçhul bir halk ozanıdır

Eser 15 yyda yazıya geçirilmiştir

Nazımla nesir iç içedir

Kahramanlık, yiğitlik, boylar arası savaşlar, aşk, aile birliği eserde işlenen konular arasındadır

Özellikle Deli Dumrul hikâyesinde olduğu gibi Türk aile yapısı, aile bağları, ailenin kutsallığı önemli yer tutan bir konudur

*

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Edebiyatı Dönemleri

Eski 10-09-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Edebiyatı Dönemleri



B*** Türk Halk Edebiyatı

*

Türk Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir: ÐÐ

*

1 Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya Divan Edebiyatı

*

2 Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı

*

Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır

Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur

Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur

Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır

Çok zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini zenginleştirmektedir

Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir

Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir

Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır

Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar

Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır

Dini ve kutsî yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır

*
Türk halk edebiyatının başlıca özellikleri

*

Türk halk edebiyatı 12 yydan başlayarak Anadolu’da dinî ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişmeye başlamıştır

Halk edebiyatında daha çok şiir türünde ürünler verilmiştir

17 yyda halk hikâyesi ve halk tiyatrosu türlerinde de ürünler verilmiştir

*

Şiirde

Nazım birimi dörtlüktür

Ölçü, millî ölçümüz olan hece ölçüsüdür Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır

Genellikle yarım kafiye kullanılır Daha çok redifle ahenk sağlanır Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur

Şiirler (önceleri kopuz, şimdilerde) bağlama eşliğinde okunur

Dil halkın kullandığı Türkçedir

Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır

Nazım şekil ve türleri arasında türkü, koşma, mani, ninni, semai, varsağı, destan, ilâhî, nefes sayılabilir

Şiirlerin konuya göre özel başlıkları olmaz Türe ve şekle göre genel adları vardır: koşma, destan vb

Konular, halkın sürekli iç içe olduğu, aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, din, şikâyet gibi konulardır Daha çok somut konular işlenir

Halk edebiyatının da kendine özgü mazmunları, mecazları vardır Sevgilinin kaşı, gözü, yanağı, boyu her şiirde aynıdır

*

Nesirde

Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır

Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, ata sözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir

Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir

Ata sözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır

*
Anonim Halk Edebiyatı

*

Hece ölçüsünü esas alan ürünlerle, atasözü, destan, masal, hikâye, efsane, fıkra, ninni, türkü, bilmece, mani, ağıt gibi söyleyenini genellikle belirleyemediğimiz sözlü ürünler "anonim halk edebiyatı" adı altında toplanmaktadır

Tamamen sözlü bir edebiyattır Ürünler sözlü yolla oluşur; yine ağızdan ağıza aktarılarak yayılır

*
Âşık Tarzı Türk Edebiyatı

*

Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir Âşık, bir yönüyle eski destan (epope) geleneği sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle görevlenmiş bir sanatçıdır

Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir

Âşık tarzı Türk edebiyatı (şiiri), Anadolu’da XVI yydan sonra -daha önce de var olmasına rağmen- anonim halk şiirinin etkisinde gelişen ve saz şairlerinin meydana getirdiği bir edebiyattır

Önceleri anonim halk şiirinin etkisinde ve dili sade iken zamanla klâsik şiirin etkisine girmeye başlamış ve dili de buna paralel olarak kısmen sadeliğini kaybetmiştir

Âşık edebiyatı şiirden ibarettir Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür

Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır

Halk âşığı sözünün yerine "halk ozanı" ifadesi de kullanılır Halk âşıkları hemen her konuda sayısız eserler bırakmışlardır Bu ürünlerin önemli bir bölümü okuma yazma bilmeyen âşıklarca irticalen söylendiği için unutulmuş bir bölümü de cönklerle, yazılı olarak korunmuştur

Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir

Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve “sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır Rüyada genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık rastlanır Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk dolusu” denir Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar

Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar

Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder

Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer

Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir

Tunguzların, “şaman”; Moğolların ve Boryatların “bo” veya “bugue”; Yakutların “oyun” (ouioun); Altay Türklerinin “kam”; Samoyetlerin “tadibei”; Finovaların “tietoejoe” (bakıcı); Kırgızların “baksı/bakşı”, Oğuzların “ozan” dedikleri ve halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri olan bu temsilciler, toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir

Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır

*

Âşık tarzı Türk şirinin nazım şekil ve türleri şunlardır:

*

Şekiller: koşma, semai, varsağı, destan

Türler: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt

*

Âşık edebiyatının önemli temsilcileri:

*

13 yy: Yunus Emre

16 yy: Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal,

17 yy: Köroğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah

19 yy: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Batburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati

20 yy: Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sefil Selimi

*
Günümüz Halk Edebiyatı

Genel Özellikler

Türk halk edebiyatı Anadolu’da 13 yyda Yunus Emre’yle ve 14 yyda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye başlamıştır

Anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır

Baştan beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15 yydan itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini göstermektedir

Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri daha da genişletmişleridir

Şekil bakımından halk şiirinde değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar, dertler, sevinçler aynıdır

Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir

*

*
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı

*

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır

İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır

Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır

Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir

Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII yyda temelleri atılmıştır Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır

Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır XIII asrın ikinci yarısıyla XIV Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur

Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb sevdirmekle yaymışlardır

Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır

Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır

Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir

*
Önemli temsilcileri:

13 yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)

14 yy: Âşık Paşa

15 yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî

16 yy: Pir Sultan Abdal

*

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Edebiyatı Dönemleri

Eski 10-09-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Edebiyatı Dönemleri



C Klâsik Türk Edebiyatı

*

Divan Edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan Arap-Fars (özellikle Fars) edebiyatları geleneğine dayanarak kurulmuş, zaman içinde taklidi aşan Osmanlı terkibi ve üslûbuna ulaşarak millî edebiyat hüviyetini kazanmıştır

Klâsik Türk edebiyatı gibi Batı tesirinde gelişen Türk edebiyatı da zamanla kendi benliğini kazanmıştır Doğuş ve gelişme serüvenleri birbirine benzer

İslâmîyet’in yerleşmesi sürecinde oluşmaya başlayan bir edebiyattır Bundan dolayı konuları arasında din, Allah, peygamber, tasavvuf vb önemli bir yer tutar

13-19 yüzyıllar arasında ürün veren bu edebiyata şairlerinin şiirlerini “divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayısıyla Divan edebiyatı denir

Bu edebiyat, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır

Klâsik Türk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı diye de adlandırılır

Aydın tabaka, yüksek zümre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı yapanların ve ona ilgi gösterenlerin seçkin çevrelerden oluşu olarak gösterilir Bu bir iddiadan öteye gitmiş değildir

Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır

Bu edebiyatta şekil ve muhteva bakımından belirli kalıplar vardır: güzellik anlayışı, mecazlar

Tezkireler, şairlerin hayatlarını anlatan ve şiirlerinden örnekler veren eserler olarak bu edebiyatın tarihinin ve başarısının vesikalarıdır

*
Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri

*

Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır

Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapçada, daha sonra Farsça ile Doğu ve Batı Türkçelerinde, en sonra da Hint Müslümanlarının yazı dili olan Urducada gelişmiştir

Nazım birimi genel olarak “beyit”tir Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır

Ölçü aruz ölçüsüdür Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır

Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır

Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsçadan oldukça çok etkilenmiştir Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır

Redif ve kafiyeye önem verilmiştir Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır

Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer

Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır

Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça güzelliğine önem verilir Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır

Sanat için sanat ön plândadır

Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır

Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır Soyut konular işlenir

Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır

Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir

Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur

Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar

Divan şairi daima aşıktır Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez

En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir

*
Divan Nesri

*

Divan edebiyatında nesre inşa, nesir yazana münşi, nesirlerin toplandığı eserlere münşeat denir Nesir türündeki eserler; tarihler, münşeat, tezkireler; ilmî, dinî ve ahlâkî eserlerdir

*

Divan nesri üç bölümde incelenir:

*
Sade Nesir

*

Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir

Bu nesirle halka yönelik masal, efsane, öykü, destan, dinî ve tasavvufî konular anlatılır

Aşıkpaşazade Tarihi, Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli örnekleridir

*
Orta Nesir

*

Tarih ve bilim kitaplarında gördüğümüz nesirdir Ustalık göstermek amacı güdülmediği hâlde dili sade nesirden ağırdır Katip Çelebi’nin bazı eserleri ve Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir

*
Süslü ve Sanatlı Nesir

*

Seciler (düz yazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir

Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür

Sanatçı bu nesirle ustalığı göstermeye çalışır

Süslü nesir, ahlâk ve felsefe konularını işler ve bazı mektuplarda görülür

Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisî’nin nesirleri bu türün örnekleridir

*

Nesir Türleri:

*
Münşeat: Mektuplar ve düzyazı örnekleri

Tarih: Tarihî olayları anlatan eserler Örn: Naima, Neşrî

Siyer: Peygamberimizin hayatı ve savaşları

Tezkire: Çeşitli sınıftan meşhur insanların, özelikle şairlerin biyografileri Örn: Ali Şir Nevai, Mecalisün-nefais; Lâtifî, Tezkire; Sehî, Tezkire; Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretüş-şuara

Surname: Büyük düğün törenleri

Gazavatname: Çeşitli kahramanların savaşları

Seyahatname: Gezi yazıları Örn: Evliya Çelebi, Seyahatname (17 yy)

Hilye: Peygamberimizin iç ve dış özellikleri

*
Yüzyıllara göre Divan edebiyatı

*
13 yy
Hoca Dehhanî*

İlk divan şairi olarak kabul edilir

Din dışı konularda ve lirik şiirler yazmıştır Aşk en önemli temadır
Sultan Veled

Mevlevilik tarikatinin kurucusu ve Mevlânâ’nın oğludur
Şeyyad Hamza

Lirik şiirleriyle tanınır

*

14 yy
Ahmedî

Din dışı ve şiirleri vardır

Divan şiirinin ilk başarılı şairi kabul edilir

Eserleri: Cemşid ü Hurşid (mesnevî), İskendername (mesnevî), Divan
Nesimi

Tasavvufî ve lirik şiirleriyle, özellikle tuyuğlarıyla tanınır Şiirleri coşkulu ve akıcıdır

Azerî Türkçesi ile yazmıştır

Sonraki şairleri de etkilemiştir

Divanı vardır
Âşık Paşa

Garipname’si meşhurdur

*

*

15 yy
Şeyhî

Harname adlı mesnevisi ünlüdür Mesnevi hiciv türündedir Hüsrev ü Şirin adlı bir mesnevisi daha vardır

Bir gazel şairidir

Asıl mesleği hekimliktir
Süleyman Çelebi

Mevlid’i ünlüdür

Necatî Bey

Ahmet Paşa
Ali Şir Nevaî

Çağatay şairidir Eserlerini Çağatay Türkçesi ile yazmıştır

Lirik şiirleri vardır

Çok sayıda eser vermiş önemli bir şairdir Otuza yakın eseri vardır

Edebiyatımızdaki ilk şairler tezkiresi olan (biyografi) Mecalisü’n-Nefais ona aittir

Hamse’si de ünlüdür

Muhakemetül-lûgateyn adlı eseri ünlüdür Eserde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırarak Türkçeyi üstün tutmuştur Eseri, o dönemde Türkçenin ikinci plâna itilmesine tepki olarak ve yeni yetişen şairlere Türkçenin de üstün bir şiir dili olduğunu kanıtlamak için yazmıştır

*

16 yy
Bakî (1526-1600)

Divan şiirinin üstatlarındandır

Kanunî döneminin ihtişamı onun şiirlerine de yansımıştır

İyi bir medrese eğitimi almıştır

Çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır Kadılık görevlerinde bulunmuştur

Çok istediği şeyhülislâmlık mertebesine gelememiştir

Rindane gazel şairidir Dünya zevkini, hayattan kâm almayı prensip edinmiştir

Daha çok din dışı konuları işlemiştir Aşk, tabiat, devrin zenginliği şiirlerinin konularıdır

Şiirlerinde tasavvufa da yer vermiştir

Ahenkli bir dili vardır söyleyişe önem vermiştir

Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır

Sultanuş-şuara unvanını kazanan şair, divan şiirini İran şiiri seviyesine yükseltenlerdendir

Divanının yanı sıra başka eserleri, nesirleri de vardır

Kanunî Mersiyesi meşhurdur
Fuzulî (1495-1556)

Divan edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilir

O bir gazel şairidir

Bağdatlıdır Kerbelâ’da yaşamış, türbedarlık yapmıştır Hayatı sıkıntılar içinde geçmiştir

İyi bir eğitim görmüş, Arap ve Fars dillerini öğrenmiştir

Şiirlerini Âzerî Türkçesi ile yazmıştır

Tasavvuf ve aşk şiirinin vazgeçilmez konularıdır

Onun aşkı mecazî aşk değil hakikî aşktır Mecazî aşkı -tasavvuf anlayışına uygun olarak- hakikî aşka bir köprü olarak kullanmıştır Aşk acısından hoşnuttur Derman istemez Kavuşmayı da istemez Çünkü bilir ki derman ve kavuşma aşkı bitirecektir

Istırabın yanında rintlik de vardır şiirlerinde

Fuzulî ilme çok önem verir İlimsiz şiirin temelsiz duvara benzediğine inanır

Mesnevi dalında da Leylâ vü Mecnun’u meşhurdur Leylâ ile Mecnun aşkını en içli bu eser dile getirmiştir denilebilir Eser daha sonra yazılan ve aynı adı taşıyan eserlere örnek ve esin kaynağı olmuştur

Şikâyetname, onun hiciv türünde yazdığı bir mektuptur Türk edebiyatında hicve de mektuba da önemli bir örnektir

Eserleriyle sonraki divan ve bazı halk şairlerine önderlik etmiştir

Türkçe ve Farsça divanının yanında Leylâ vü Mecnun (mesnevi), Hadikatüs-süeda, Beng ü Bade, Şikâyetname, Sakîname (Heft Cam), Tercüme-i Hadis-i Erbain, Rind ü Zahid, Sıhhat ü Maraz, Muamma Risalesi, Matlaul-itikad, adlı eserleri ve Türkçe mektupları vardır
Bağdatlı Ruhî

Sosyal aksaklıkları işleyen Terkib-i Bend’i en önemli eseridir

*

17 yy
Nef’î (1575-1633)

Erzurum doğumludur

İyi bir medrese eğitimi almıştır

Şiirde sözün gücüne, yani şairaneliğe önem vermiştir Ona göre söyleyiş ve ses unsuru son derece önemlidir

Dili oldukça ağırdır Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları fazlaca kullanmıştır Fakat dili akıcıdır

Divan edebiyatının en önemli kaside şairidir Şöhretini kasideleri ile sağlamış, şairaneliğini kasideleriyle ortaya koymuş, kendini en mübalâğalı şekilde kasidelerinde övmüştür

Ölçü tanımayan bir şairdir Överken göklere çıkarır, yerdiğinde de adeta yerin dibine geçirir

En önemli eseri divanıdır Siham-ı Kaza eserinde hicivlerini toplamıştır
Nabî

Hikemî şiirin öncüsüdür Didaktik şiirleriyle ünlüdür Yaşadığı dönemin (gerileme dönemi) etkisiyle toplumun aksayan yönlerinden hareketle öğüt verici şiirler yazmıştır

Hayrabat ve Hayriye mesnevileriyle divanı vardır

*
18 yy

Nedim (1680-1730)

“Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bal olmuş sana

Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana”

Lâle devri şairidir

Bir gazel şairidir Şarkıda da en önemli isim odur

Devrin zevkini ve eğlencesini şiirlerinde işlemiştir

Şiirlerinde zevk, safa, çapkınlık (seviyeli), nükte, zarafet, aşk, şarap, tabiat, neşe ve musikî bir aradadır Dinî konulara hiç yer vermemiştir

Şiirde divan edebiyatının katı kurallarının dışına çıkarak mahallileşme cereyanını başlatmıştır Şiire halk ruhunu, deyimlerini, zevkini, coşkusunu, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini şiirlerine yansıtmıştır

Dili yalın, açık, ahenkli ve akıcıdır

Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır

En önemli eseri divanıdır
Şeyh Galip (1757-1799)

Divan edebiyatının son büyük üstadıdır

Mevlevî şeyhlerindendir

Dili süslü ve ağırdır

Şiirlerinde musiki önemlidir

Sebk-i Hindî tarzının temsilcisidir

Başlıca eserleri divanı ve sembolik bir aşk hikâyesi olan Hüsn ü Aşk’ıdır

Hüsn ü Aşk tasavvufî bir eserdir Devir nazariyesini, Allah aşkını, tarikat felsefesini bu eserinde işlemiştir Hüsn-i mutlak olan Allah’ı ve onun güzelliğini bulma yolundaki âşığın başına gelebilecekleri anlatmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Edebiyatı Dönemleri

Eski 10-09-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Edebiyatı Dönemleri



III BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19 yy- )

*

Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir

19 yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi

Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti

*
1 Tanzimat Devri Türk Edebiyatı

*

Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar

Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak 1860 gösterilebilir Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlayış tarihidir

Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmiştir

Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dahil edilmiştir

*

Bu dönemde yapılan yenilikler ve alınan türler şunlardır

*

Gazete

Bir yayın organı olarak 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vakayi, resmî bir gazete idi

Daha sonra yarı resmî olarak 1840’ta İngiliz Churchill tarafından Ceride-i Havadis çıkarıldı

İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendiler tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvaldir

Daha sonra Şinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başlar

Bunların dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çıkar

*

Hikâye ve Roman

Türk edebiyatı romanla ilk defa 1859’da karşılaşır Yusuf Kâmil Paşa Fenolen’in Telemak (Telemaque) adlı romanını tercüme eder

İlk yerli roman Şemsettin Sami’nin Taşşuk-ı Talât ve Fıtnat (1872)’ıdır

İlk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir

*

Tiyatro

İlk tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı, iki perdelik, komedi türündeki eseridir Eserde görücü usulü ile yapılan evliliklere gönderme yapılır

*

Şiir

Tanzimat döneminde en önemli yenilik şiirde görülür

Şekil olarak divan şiirine bağlı kalınmış, fakat konu bakımından hem eski terk edilmiş hem de oldukça yeni ve çeşitli konular işlenmiştir

Aruz ölçüsünün yanında az da olsa hece kullanılmıştır

Gazel, kaside, terkib-i bent gibi şekiller kullanılarak hak Adaler, kanun, medeniyet, eşitlik hürriyet kavramları işlenmiştir

*

Tanzimat yazar ve şairleri hem yaşadıkları dönem hem de -daha önemlisi- edebiyata bakış açıları ve işledikleri konular bakımından iki gruba ayrılır:

*
a*Birinci Dönem (1860-1876 arası)

*

1860-1876 yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa'dır

Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir

Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir

Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır

Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır

Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir

Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir

Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır

Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır

Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir

Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir

Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir

*

Dönemin edebiyatçıları

*
Şinasi (1826-1871)

Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür

1860’ta Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı

İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair Evlenmesi) o yazdı

Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı

La Fontaine’den fabllar tercüme etti

Lamartin’den de manzum çevirileri vardır İlk şiir çevirilerini de o yaptı

Nesirlerinde dili sade; şiirlerine ise ağırdır

Tanzimat Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı iki kasidesi ünlüdür Bu kasidelerdeki övgüleri divan şiirindekinden daha abartılıdır

O, başarılı bir şair ve yazar olmamasına rağmen batı edebiyatından alınan yeni türlerle edebiyatımızın batılılaşmasında en çok onun emeği vardır

Eserleri:

Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri),

Müntehabat-ı Eşar (Şiir),

Divan-ı Şinasi (Şiir),

Durub-ı Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı),

Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)

*
Ziya Paşa (1829-1880)

Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir

Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştır

En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir

Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır Daha önce “Şiir ve İnşa”da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadığını, asıl şiirimizin halk şiiri olduğunu söyleyen şair, eski şiir geleneğini sürdürmüş, Harabat’ta âşık şiirini eleştirmiştir Bunun yanında sade dilden yanadır, ama kendisi ağır bir dil kullanır Bu onun içinde bulunduğu bir ikilemdir Hem eskiyi eleştirmekte hem de geleneği devam ettirmektedir

Eserleri:

Harabat: Divan Şiiri antolojisi

Külliyat-ı Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar)

Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri vardır

Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır

Rüya: Mensur

Defter-i Âmal: Hatıraları

*
Namık Kemal (1840-1888)

Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir

Vatan şairi olarak tanınır Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır

Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir

Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır

Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur

Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı

Eserlerinde romantizmin etkisi görülür

Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür

Eserleri:

İntibah: İlk edebî roman

Cezmi: İlk tarihî roman

Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır

Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri

Vatan Yahut Silistre: oyun

Celâlettin Harzemşah: oyun

Gülnihal: oyun Onun en başarılı tiyatro eseridir

Âkif Bey: oyun

Zavallı Çocuk: oyun

Kara Belâ: oyun

Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih

*
Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)

Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir

Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır

En velût yazarımız odur Yazı makinesi olarak bilinir

Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir

Otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır Romanları tür bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih

Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir Hatta romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir

Eserleri:

Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler

Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat

Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

*
Şemsettin Sami (1850-1904)

Dil alanındaki eserleri ile tanınır

Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli eserlerdendir

Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri

Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük

Sefiller: Hugo’dan çeviri

Robenson Cruose: çeviri roman

*

Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)

Milliyetçilik ve Türkçülük akımının en önemli isimlerindendir

Tiyatro uyarlamaları ve çevirileri vardır

Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir

Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir

Tarih ve dil alanında da eserleri vardır Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk’ünü Çağataycadan çevirmiştir

Lehçe-i Osmanî: sözlük

Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası

Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır

*
b İkinci Dönem (1876-1896 arası)

*

1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır

İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır

Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur

Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir

Bu yüzden dilleri daha ağırdır

Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin etkisi vardır

*

Dönemin Edebiyatçıları

*
Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)

Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir

Şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konuları arasındadır Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında etkili olmuştur

Edebiyatta yenileşmeden yanadır Muallim Naci ile aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur

Eserleri

Nağme-i Seher: Şiir

Yadigâr-ı Şebab: Şiir

Pejmürde: Şiir

Zemzeme: Şiir Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî eleştirileri vardır (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık vermiştir)

Muhsin Bey: Hikâye

Şemsa: Hikâye

Araba Sevdası: Roman Realizmin etkisiyle yazılmıştır ve batı hayranlığı yolunda düşülen garip durumları eleştirir

Çok Bilen Çık Yanılır: Komedi

Afife Anjelik: Tiyatro

Vuslat: Tiyatro

Atala: Tiyatro

Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir

*
Samipaşazade Sezai (1860-1936)

Batılı tarzda hikâyeleri ve bir romanı vardır

Sergüzeşt adlı romanı realizme doğru atılmış bir adımdır

Küçük Şeyler adlı hikâye kitabı Fransız realistlerinin sanat anlayışlarına uygundur

Rumuzul-edeb, bazı makale, hikâye ve sohbetlerini içerir

Romantik özellikler taşıyan şiirler de yazmıştır

Şiir isimli bir de piyesi vardır

“İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır

*
Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)

Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir

Şair-i Azam olarak bilinir

Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur

Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir

Sanatında romantik etkiler vardır

Zengin bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özellikleridir

Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği konulardır

Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam

Yirmiye yakın tiyatrosu vardır Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur

İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir
*

Nabizade Nazım (1862-1893)

Romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir

Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu ilk hikâyedir Köy romanı olarak bilinir Köy hayatı tam bir realizmle yansıtılmıştır

Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar

Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa

*
Muallim Naci (1850-1893)

Eski şiirin savunucusu ve temsilcisidir Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarında tartışmalar olmuştur Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulağa hitap eden kafiyeyi savunmuştur Tartışma konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup olmadıklarıdır

Batılı şiiri benimsememesine rağmen bu alanda başarılı şiirler yazmıştır

Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle

Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye

Sözlüğü: Lûgat-ı Naci

*
2*Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

*

Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir

Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır

Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır

Dönem, 2 Abdülhamit’in istibdat dönemidir Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır

Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır Fransız realizmi örnek alınmıştır

Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır

Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir

Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir

Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir

Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır

Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir

Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir

Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir

Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir

Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir

Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete

Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,

Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;

Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur

Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir

Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır

*
Dönemin Sanatçıları

*

Tevfik Fikret (1867-1915)

Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire yönelmiştir

Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir

İlk şiirlerinde ferdî konuları (aşk, acıma, hayal kırıklığı) işler topluluktan ayrı yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir Bu anlayışla yazdığı şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlık, bilim, fen ve tekniktir Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler

Sanatının bu ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar, hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis)

Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır Serbest müstezadı geliştirerek serbestçe kullanmıştır

İlk dönemde dili oldukça ağırdır

Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır Ahenge büyük önem verir Şiirlerinde şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür

“Şermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir

Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru

*
Cenap Şahabettin (1870-1934)

Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli şairidir

Asıl mesleği doktorluktur İhtisas için gittiği Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenerek sembolizmi yakından takip etmiş ve bu akımdan etkilenmiştir

Şiirde kelimeleri müzikal değerlere göre seçerek kullanır

Dili oldukça ağırdır Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanır Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar

Serbest müstezadı çok kullanmıştır

Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır

Aşk ve tabiat değişmez konularıdır

Sanatı, sanat, hatta güzellik için yapmıştır

Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın kompozisyonunu çizmiştir

Düz yazıları da vardır:

Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır

Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir

Diğer nesirleri:

Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)

Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)

*
Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)

Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçısıdır

Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve üslûbu vardır

Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır

Realizmden etkilenmiştir

Romanlarında aydın kişileri anlatır Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçısının temsilcisidir Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve ruh tahlillerine önem verir

Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına, romanlarında yalnız İstanbul'a yer verir

Anı ve mensur şiir türünde eserleri de vardır

Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile

Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair

Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye

*
Mehmet Rauf (1875-1931)

Servet-i Fünun romanının ikinci önemli ismidir

Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır

Romantik duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir Sosyal hayata pek yer vermemiştir Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır

Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir

Dili sadedir

En önemli eseri Eylül’dür Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olarak bilinir Konusu yasak aşktır Şahıs sayısı azdır Psikolojik tahliller başarılıdır

Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası

Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe

“Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur

*
Dönemin Bağımsız İsimleri

*

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)

Roman ve hikâye türünde eserleri vardır

Natüralizmin temsilcisidir

Sade bir dil kullanmıştır

Tipleri yetiştikleri çevreye göre konuşturur Psikolojilerinde çok iyi bir şekilde verir Kişileri toplumun şartlarına göre değerlendirir Romanlarında aptal, şöhret düşkünü, aşırı ihtiraslı, batıl inançlı gibi uç tipler vardır

İstanbul'un iç mahallelerinin günlük hayatını hikâye ve karikatürize der Sokağı edebiyatta işleyen yazar olarak bilinir

Gözleme ve tasvire önem verir

Romanlarında sosyal tenkide de yer verirbu tenkidi mizah yollu yapar

Şık ve Şıpsevdi adlı romanlarında batı hayranlığını konu edinir

Romanları teknik olarak zayıftır Sık sık olayla ilgisi olmayan, gereksiz bilgiler verir Bazen kendisi de olaylara müdahale eder

Eserleri: Şık, İffet, Tesadüf, Şıpsevdi, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Kesik Baş, Kadınlar Vaizi, Tünelden İlk Çıkış

*
Ahmet Rasim (1864-1932)

Ahmet Mithat tarzını devam ettirmiştir

Pek çok konuda ve türde eserleri vardır

Bütün hayatını gazeteciliğe adamıştır

Makale ve fıkra yazmış; çeviriler yapmıştır

Türkçesi yerli ve temizdir

Hayatın komik ve ibret verici yanlarıyla ilgilenmiştir

Roman ve hikâyelerinde İstanbul'a, özellikle Beyoğlu’na ait konular işlemiştir Romanlarının başlıca konuları, aile sarsıntıları ve ülke meseleleridir

Günlük hayattan renkli ve fotoğraf zevkiyle kesitler sunmuştur

130’dan fazla eseri vardır

Roman ve hikâyeleri: İlk Sevgi, Güzel Eleni, Endişe-i Hayat, İki Günahsız Sevda,

İnceleme, makale, fıkra, hatıra: Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Şair-Muharrir-Edip, Şehir Mektupları

Aynı zamanda 65’e yakın şarkısı olan bir bestekârdır

*
3*Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)

*

1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır

Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk oluştururlar

Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar

Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler

Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar

Fransız edebiyatını örnek alırlar

Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır

Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir Aşk genellikle hissi ve romantiktir Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir

Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır

Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir

Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir

Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir

*

Dönemin Sanatçıları

*
Ahmet Haşim (1884-1933)

Fecr-i Âtî şiirinin en önemli ismidir

Sanat için sanat yapmıştır

Sembolizmin en önemli temsilcisidir

İşlediği başlıca temalar tabiat ve aşktır

Şiirlerinde hayalle birlikte musikiye önem vermiştir

Lirik bir şairdir

Tamamen aruzu kullanmıştır Dili süslü ve sanatlıdır En çok serbest müstezadı kullanmıştır

Ona göre şiir anlaşılmak için yazılmaz, şiirde anlam aranmaz; şair bir hakikat habercisi, şiir dili de bir açıklama vasıtası değildir Şiir duyulmak için yazılır ve okunur; şair tabiatın kendine hissettirdiklerini sembollerle şiirine yansıtır, okuyan da kendi hayal dünyasına uygun olarak algılar; şiir dili de telkin görevindedir

Şirin dili musiki ile söz arsında ve sözden ziyade musikiye yakındır Şiirde musiki anlamdan daha önemlidir

Haşim’e göre şiirin kaynağı şuuraltıdır Şiirlerinde dış dünyayı, kişinin iç dünyasında, ruhunda aldığı şekillerle yansıtmaya çalışır Dış dünyaya ait izlenimleri kendi dünyasında şekillendirerek ve renklendirerek ortaya çıkarır

Şiirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, gece, mehtap, yıldızlar, göller, ormanlardır

Şairin şahsında var olan içe dönüklük, şiirlerinde realiteden kaçış olarak ortaya çıkar

Şiirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adlı eserlerinde toplamıştır

Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi

*
Refik Halit Karay (1888-1965)

Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat hareketine katılmıştır Eserlerini de bağımsız bir şahsiyet olarak vermiştir

Edebî hayatı köşe yazarlığı ile başlamıştır Sonra da sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir

İlk yazılarında günlük hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zekî ve nükteli bir üslûpla dile getirmiştir Hayatın gülünç yanlarını karikatürize etmiştir

Sade ve temiz bir dille yazdığı Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu insanının hayatını bütün canlılığı ile yansıtmıştır Gözlem yeteneğinin üstünlüğü dikkat çeker

Eserlerinde kişilerin ruh tahlillerine fazla değinmez

İnsanların dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya kor Bunu mizah ve eleştiri ile yapar Hiciv, eserlerinde önemli bir unsurdur Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatır

Konuşma dilinin bütün canlılığını ve tabiiliğini ortaya kor

Romanları: İstanbul'un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar

Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdığı eseridir)

Hiciv ve Mizah Yazıları: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım

*

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Edebiyatı Dönemleri

Eski 10-09-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Edebiyatı Dönemleri



4*Millî Edebiyat Akımı

*

Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır

Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur

Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir

Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu Gökalp'in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti

Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar

1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar

Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır

Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:

Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma

**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma

**Hece ölçüsü,

**Konu seçiminde yerlilik

**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme

**Millî kaynaklara yönelme

İslâmcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur Çünkü artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı değil, Millî Edebiyat dönemidir Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır

Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir

Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir

Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır

*
Dönemin Sanatçıları

*

Ömer Seyfettin (1884-1920)

Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerindendir

Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır

Amacı millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya çıkarmaktır

Konularını gerçek hayattan alır Bu sebeple hikâyeleri realist özellik taşır Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve yaşanan günlük olaylardır Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler

Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır

Bazı eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder

Türklerin Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir

Dili oldukça sadedir ve yalındır

Kurguları oldukça başarılıdır

Hikâyeleri: Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,

*
Ziya Gökalp (1876-1924)

Türkçülük cereyanını bir sisteme bağlayan fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde işleyen bir sanatçıdırTürk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden aynı kültürle yetişmiş kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin sınırlarını belirlemiş, millî edebiyatın da fikir yönüyle temellerini oluşturmuştur Onun Türkçülük anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset alanlarını kapsar Turancılık ideolojisini de savunmuştur

Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır Sanat yapma kaygısı yoktur

Şiir ve nesir alanında eserleri vardır

Destan, masal ve makaleler de yazmıştır

Dile önem vermiştir Eserlerini sade bir dille yazmıştır Türk dilinin gelişmesi yolunda çaba harcamıştır Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık Türkçe sayılmasından yanadır

Ona göre millî vezin hece veznidir

Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat

Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları

*
Ali Canip Yönten (1887-1967)

Daha önce Fecr-i Âtî’de yer alan sanatçı, daha sonra millî edebiyat akımının öncülüğünü yapmış, Ömer Seyfettin’le birlikte çıkardıkları Genç Kalemler dergisinde baş yazarlık yapmıştır

Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır

Şiirlerinin hece vezniyle ve sade bir dille yazmıştır

Şiirlerinin bir kısmını Geçtiğim Yol adı altında yayımlamıştır

Sonraları şiiri bırakıp edebiyat incelemeleri yapmıştır

*
Fuat Köprülü (1890-1966)

Edebiyat tarihi ve tarih araştırmacısıdır

Türk edebiyatını dönemlere ayıran, bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk araştırmacıdır

Eserleri: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Saz Şairleri, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar

*
Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)

Halkçılık ve milliyetçilik düşüncesini şiirlerinde işlemiştir Şahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz

Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar

Hece veznini ve batı edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır

Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez

Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru

*
Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)

Millî edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır

Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır

Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları, yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işlemiştir

Mizah öğesine de yer vermiştir

Romanlarında güçlü gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır psikolojik tahlillerde de başarılıdır

Eserlerinde konuşma dili hâkimdir

Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır

Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi

Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk

Gezi Yazıları: Anadolu Notları

Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı

*
5*Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı

*

Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)

Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî edebiyat cereyanına katıldı

İlk eserlerinde mistik bir hava vardır

1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır

Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır

Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir

Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir

Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır

Eserleri teknik bakımdan sağlamdır Karakterleri başarıyla canlandırmıştır Titiz bir üslûpçudur

Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri

Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama

Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, vatan Yolunda

*
Halide Edip Adıvar (1884-1964)*

Romancı ve hikâyeci

Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır

Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır

Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir

Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır

Sosyal çevreye önem verir

Dili kullanmada başarılı değildir Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır

Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler

*
Beş Hececiler

*

Şiire 1 Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır

Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır

Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir

*
Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır

Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır

Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir

Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu

*
Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)

Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır

Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir

Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır

Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti

*
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir

Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır Ferî konuları da işlemiştirbaşlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras

Lirik şiirleri vardır

Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle

Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman

*
Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)

Şiire aruzla başlamıştır

Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir

Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü

*
Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)

“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır

Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır

Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir

Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet

*
Kemalettin Kamu (1901-1948)



*
Dönemin Bağımsız İsimleri

*

Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)

Dinî, millî şiirleriyle tanınır

Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine)

İslâmcılık akımının temsilcisidir

Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker

Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır

Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur

Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir

Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir

Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır

Nazmı nesre yaklaştıranlardandır Manzum hikâye şeklinde şiirleri cardır

Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir

Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır Safahat yedi kitaptan oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler

Makaleleri A Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır

*
Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)

Şair ve yazar

Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları işlemiştir

Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır

Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir

Parnasizmin en önemli temsilcisidir

Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir

İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk

Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul'u da şiirde en çok işleyen şairdir O tam bir İstanbul aşığıdır Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir

Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer

Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair

*
6*Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

*

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden sonra teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan zemin üzerine kurulmuştur

Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır

Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir

Aruz bırakılarak hece kullanılmıştır

Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir Buna bağlı olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır

Anadolu’ya daha çok yer verilmiştir Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatılmıştır

Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum hayatı da konu edilmiştir

Tiyatro eserlerinde de millî konular işlenmiştir

*
a 1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı

*

1900'den sonra doğan, ilk gençlik ve olgunluk yılları Cumhuriyet’in ilk devresinde geçen ilk şairler nesli, şiire Yahya Kemal’in, Ahmet Haşim’in ve batı şairlerinin etkisiyle ve kendi yaratıcılıklarının katkısıyla yeni estetik şekiller kazandırdı

Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Tanpınar'ı hatırlatan özelliklerin yer aldığı folklor kaynaklı değişik eserler meydana getirdi

Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983) çok yönlü kişiliğinin etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandığı şiir ve piyeslerinde Anadolu insanının mistik eğilimlerini orijinal ve modern bir üslûpla ifade etti

*
Yedi Meşaleciler

Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Kenan Hulusi, Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk

Bu edebî topluluk yeni bir edebiyat, farklı bir şiir anlayışı oluşturmak için toplanmıştır

Beş Hececiler’e karşı çıkmışlardır

“Samimîlik, canlılık ve devamlı yenilik” ilkelerini benimsediler

Fransız edebiyatını örnek alacaklarını bildirdiler

Buna rağmen kendileri de Beşe Hececiler’in yolundan gitmişlerdir Türk şiirine herhangi bir yenilik getirmemişlerdir

*
Dönemin Sanatçıları

*
Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)

Avrupai şiir anlayışından âşık tarzı söyleyişe yönelmiştir

Şiirlerinde iç duygu ve bununla birlikte gelişen hafif sesli bir musiki havası vardır

Şiir kitabı: Şiirler

Tiyatroları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev

*
Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)

Şiirlerinde insanın evrendeki yerini, madde ve ruh meselelerini, insanın iç dünyasına ait çeşitli yönleri, gizli duyguları işlemiştir

Hissi ve fikri şiir oluşturan iki unsur olarak kabul eder

Sağlam bir dil ve üslûp; kuvvetli bir lirizm, başarılı bir teknik sahibidir

Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır

Şiirleri: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile Şiirlerim

Roman ve tiyatro türünde de eserleri vardır: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Hikâyelerim

*
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

Sade, yalın, ahenkli bir dille, konuşma diliyle şiirler yazmıştır

Şiirlerinde iç sıkıntılarını, karamsarlığı, özellikle sürekli korktuğu ölümü, ama bununla birlikte yaşama bağlılığı konu edinmiştir

Şiirleri: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût

Nesirleri: Ziya’ya Mektuplar

*
Memduh Şevket Esendal (1883-1952)

Romancı ve hikâyeci

Romanlarında kendi deyimi ile “topluma ayna tutmuştur”

Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür

Toplum hayatındaki aksaklıklara değinmiştir

Dili temiz; anlatımı güçlüdür Konuşma dilini kullanmıştır

Hikâyelerinde Çehov tarzının temsilcisidir

Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey

Hikâyeleri: Hikâyeler, Otlakçı, Hava Parası, Mendil Altında, Temiz Sevgiler

*
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)

Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir Ama en önemli özelliği şairliğidir

Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir En çok işlediği konu zamandır Şuuraltı da önemlidir

Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır

Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır

Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur Psikolojik yön de önemlidir

Dili başarıyla kullanmıştır

Şiirleri: Şiirler

Deneme: Beş Şehir

Roman: Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler

Hikâye: Yaz Yağmuru, Abdullah Efendi’nin Rüyaları

Edebiyat: 19 Asır Türk Edebiyatı Tarihi

*
Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963)

Tenkitçi ve romancı

Nesirlerinde görgü, hatıra, tasvir ve kültür unsurları ağır basar

Sanatlı ve uzun cümleleri vardır

Romanları: Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz

Diğer eserleri: Boğaziçi Mektupları, Geçmiş Zaman Köşkleri, Boğaziçi Yalıları

*
b Son Dönem Türk Edebiyatı

*
Garipçiler

Şiirlerini 1941 yılında Garip adlı kitapta toplayan Orhan Veli Kanık ve onunla aynı tarzı paylaşan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat, Garipçiler adıyla anıldılar ve Türk şiirinde yeni bir akım meydana getirdiler

Bu adı almalarında Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiirinin garip tepkilere sebep olasının ve garip bulunmasının etkisi olmuştur

Bu akımın amacı şiiri, öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin, kafiye, nazım şekli, nazım birimi; şairanelik, mecazlı söyleyiş, söz sanatı ve süs gibi unsurlardan sıyırarak, duyuların yalın ifadesi hâline getirmekti

Bu akımda hiç bir kural ve kalıba bağlanmamak prensip edinilmiştir

Sade bir dil kullanmışlardır

Günlük ve sıradan konuları işlemişlerdir Sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci, hayattaki gariplikler şiirlerinin başlıca konularıdır Şiirde o zamana kadar işlenmemiş konuları ele almışlardır

Orhan Veli, bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi

Genç yaşında Rusya'ya giden ve oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran (1902-1963) Türkçenin estetiğini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilâlci şiirler yazdı 1960'lı yıllardan sonra Türk Edebiyatı içinde yaygınlaşan sosyalist akımının başlangıcı bu şiirler oldu

Ahmet Muhip Dıranas, şiiri tamamen estetik olarak kabul eden şairlerdendir

Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslûp ve ruh yönünden zenginliğini şiirlerine aksettiren orijinal bir şairdir

Türk edebiyatında küçük klâsik hikâye yazma geleneğinin kurucusu ve en başarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikâye kitapları 144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu

Sait Faik Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yılından sonra yayınladıkları hikâyeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı

Sait Faik, konuları İstanbul'da geçen ve şahsî izlenimlerine dayanan şiir duygusuyla dolu hikâyeler yazdı

Materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikâyeler yazdı Bu iki yazarla birlikte 1960'lı yıllardan sonra yoğunlaşan günlük olaylar, düşünce ve beklentiler edebiyata girmeye başladı

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) aynı sadeliği, vezin ve kafiyeyi kullanarak sağladı Tarancı mısra içindeki belirli durakları kaldırarak veya değiştirerek hece vezninde yenilik yaptı

Bu neslin dünya görüşü Andre Gide'in tesiri ile varlık ötesi geçmiş ve gelecek tasavvurları olmaksızın anlık duyumlara dayanıyordu

Sait Faik'in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yaşama sevinci hâkimdir

Serbest şiir hızla yayılmış, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi başarılı temsilciler yetişmiştir

Asaf Halet Çelebi bazı şiirlerinde doğu mistisizmi ile tasavvufu birleştirdi

İlk şiirlerinde serbest çağrışımlara yer veren Fazıl Hüsnü Dağlarca, şuur altının karanlık akımlarını ifade eden sembollerle dolu orijinal şiirler yazdı

Behçet Necatigil, şiirlerinde büyük şehir hayatı içinde ezilmiş ve kaybolmuş insanın kırık, karanlık, dolaşık duygularını anlattı Şiirlerinde ahengi ihmal eden Necatigil, divan şiirinde olduğu gibi, gittikçe derinleşen bir arka plânı işlemiştir

1950 yılından itibaren Türk yazar ve şairlerinin büyük bir kısmı, hayat görüşlerini "toplumsal gerçekçilik" adıyla edebiyata uyguladılar Bu dönemde Batıdan gelen varoluşçuluk ve gerçeküstücülük akımları da hayata bakış tarzıyla beraber eserlerinin kompozisyon ve üslûbunu da değiştirdi

Son kırk yıllık Türk Edebiyatı Batıdan gelen akımlar, sosyalist dünya görüşü, millî ve dinî yaklaşımlar ve çok partili dönemde çeşitlenen politik tercihler doğrultusunda fevkalâde çeşitlilik göstermekte, edebiyat çok kere vasıta gibi kullanılmakta ve yeni arayışlar içinde görünmektedir

Kısa zaman içinde büyük şöhret kazanan veya adını pek az duyurabilen yazar ve şairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni edebiyat geleneklerine katkıda bulunmalarına rağmen, bunlar hakkında objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerini belirlemek mümkün olamamaktadır Özellikle 1960'lı yıllardan sonra yetişen kadın yazar ve şairlerin sayılarının artmış olması, feminist akımın da diğer pek çok akım gibi Türk Edebiyatı içinde yer almasını sağlamıştır
1950-1986 yılları arasında isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikâyeciler şöyle sıralanabilir:

Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Safiye Erol, Tarık Dursun K, Atilla İlhan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Firuzan, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Selim İleri, Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı), Bekir Büyükarkın, Necati Cumalı, Haldun Taner, Mustafa Kutlu, Muhtar Tevfikoğlu, Bahaettin Özkişi, Durali Yılmaz, Rasim Özdenören, Şevket Bulut

Bu dönemin şairleri:

Behçet Kemal Çağlar, Necati Cumalı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Bekir Sıtkı Erdoğan, Atilla İlhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, İlhan Geçer, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin Karakoç'tur

*
Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-)

Çağdaş Türk şiirinde başlı başına bir 'ekol' olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiire soyut konularla başlamıştır Yaratılışı kâinatın sırlarını araştırmaya çalışır

Sonraları kahramanlık konularını, destansı konuları işlemiştir

Şiirleri, destanlar, toplumcu-gerçekçi şiirler ve felsefi-lirik şiirler olarak sınıflandırılabilir

Eserleri: Çocuk ve Allah, Çankırı Destanı, Anıtkabir, Üç Şehitler Destanı, Yedi Memetler

*
Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980)

Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket manzaralarını ve tarih sevgilerini işleyen destansı şiirleri yazmıştır

Baudelaire’den etkilenmiş ve onun havasını yansıtan şiirler yazmıştır

Ölçü ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır

Sese ve ahenge önem verir

Eserleri: Şiirleri, Gölgeler, O Böyle İstemezdi

*
Orhan Veli Kanık

Şiirleri Garip ve Vazgeçemediklerim adlı şiir kitaplarında toplanmıştır

Manzum fabl çevirileri de vardır

Günlük yaşamı konu edinir

Yer yer alacı bir üslûbu vardır

Şiirle ilgili görüşlerini Garip adlı kitabının ön sözünde yazmıştır

*
Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)

Hikâyeleri ile tanınır

Yazmanın kendisi için bir ihtiyaç olduğuna inanmıştır

Gözlemci ve gerçekçi bir yazardır

Toplumu konu alan hikâyelerinde toplum sorunlarına değinmiştir

Anlatımı samimidir

Kişileri yaşadıkları çevreye göre ele alır

Deniz, tabiat, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi gibi unsurlar ve benzeri küçük ve ayrıntı sayılabilecek unsurlar onun hikâyelerinde sık sık görülür

Hikâyeleri yapmacıktan ve sanat kaygısından uzaktır

Zaman zaman argo sözlere de yer vermiştir

Hikâyeleri: Semaver, Lüzumsuz Adam, Şahmerdan, Sarnıç, Havada Bulut, Kumpanya, Tüneldeki Çocuk, Alemdağda Var Bir Yılan

*
Falih Rıfkı Atay (1904-1971)

Gezi türündeki eserleriyle tanınır

İnceleme, makale, anı ve fıkra türlerinde eserler vermiştir

Atatürk’ün yakınında bulunmuş ve onunla ilgili anıları ile şöhret sağlamıştır

Nesir dilinin gelişmesine katkıda bulunmuştur

Eserleri: Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Deniz Aşırı, Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Çankaya

*
Peyami Safa (1889-1961)

Roman, hikâye, makale, fıkra türünde eserleri vardır

1918’de çıkardığı “Yirminci Asır” adlı gazete ve bu gazetede çıkan “Asrın Hikâyeleri” ile tanındı

Romanlarıyla üne kavuşmuştur

Sanat değeri olan eserlerinde Peyami Safa adını; para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerinde “Server Bedi” takma adını kullanmıştır

Romanlarında psikolojik tahlillere önem verir

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda kendi hayatının bir bölümünü kahramanın hayatı gibi anlatmıştır

Çeşitli gazetelerde yayımlanan makale ve fıkraları “Objektif” adı altında seri hâlinde yayımlandı

Romanları: Sözde Kızlar, Mahşer, Canan, Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Biz İnsanlar, Yalnızız, Şimşek, Bir Akşamdı, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Cumbadan Rumbaya, (Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Bektaşiler Arasında Bir Genç Kızın Hatırası, Bodrumda Kalanlar, Altın Kupa, Bıçağı Sapla, Al Kanlar İçinde, Attila (tarihi roman),

Hikâyeleri: Küçük Alp’in Yıldızı ve Bir Varmış Bir Yokmuş (çocuk hikâyeleri)

*
Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963)

Üç yıllığına sürgüne gönderildiği Bodrum’a yerleşmiş ve kendisine Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas” adını almıştır

Denize sonsuz bir hayranlıkla bağlıdır

Eserlerinde Ege’yi, Akdeniz’i, buralardaki hayatı, balıkçılarını, gemicilerini, süngercilerini konu edinmiştir

Zengin denizci sözlüğünden yararlanmıştır

Roman ve hikâyelerinde teknik ve üslûp başarılı değildir

Eserleri: Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz

*
Nurullah Ataç (1898-1957)

Eleştiri ve deneme türünün yerleşmesinde etkili olmuştur Daha çok eleştiri yazmıştır

Türkçenin özleşmesinde de katkıları ve desteği olmuştur

Arı bir dil kullanmıştır

Fransızcadan çeviriler yapmıştır

Devrik cümlelerin yerleşmesi için de uğraşmıştır

Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce, Söz Arasında, Diyelim

*
Suut Kemal Yetkin

Deneme ve eleştiri yazarıdır Denemeleriyle meşhurdur Özlü ve yoğun denemeleri vardır

Felsefe, sanat, estetik ve güzel sanatlar konularında eserleri vardır

Açık ve akıcı bir üslûbu vardır

Dili çok iyi kullanır

Eserleri: Edebiyat Üzerine, Yokuşa Doğru, Günlerin Götürdüğü, Düşün Payı, Edebî Meslekler

*
Yaşar Kemal (1922-)

Asıl adı Kemal Sadık Göğceli’dir

Edebiyata folklor çalışmalarıyla başlamıştır

Alışılmıştan farklı köy romanları yazmıştır

Kişilerin iç dünyaları üzerinde durmuştur Köylüleri de aynı şekilde anlatmıştır Tabiata ve halka büyük önem verir

Sanatlı ve şiirli bir dil kullanır

Kahramanlarını yerli dilleriyle birlikte ele alır

Romanlarında yer olarak daha çok Çukurova ve Toroslar geçer

Eserleri: İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Çakırcalı Efe

*
Orhan Kemal (1914-1970)

Asıl adı Raşit Öğütçü’dür

Hikâye ve romanlarında hayatın değişik yönlerini ve kişilerini işlemiştir

Bir yandan Anadolu’yu işlerken diğer taraftan büyük şehir hayatını yansıtmaya çalışmıştır

Toplumcu gerçekçiliği en çok işleyenlerdendir

Hikâyeleri: Ekmek Kavgası, Arka Sokak, Kardeş Payı

Romanları: Baba Evi, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Kanlı Topraklar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.