| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| atlantis’ten, babil, bilinmeyen, cennet’e, gerçeği, kulesinden, nuh, tufanı’na, türkiye | 
|  | Atlantis’Ten Nuh Tufanı’Na Babil Kulesinden Cennet’E: Bilinmeyen Türkiye Gerçeği |  | 
|  10-06-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Atlantis’Ten Nuh Tufanı’Na Babil Kulesinden Cennet’E: Bilinmeyen Türkiye GerçeğiÜlkemiz bizim “toprak” olarak değer verdiğimizden çok daha değerli bir yerdir  Uğruna can verdiğimiz bu topraklar Batılılar  için uğruna can alınacak yerlerdir  Ancak maalesef bizim insanımızın kıt  bilgisi bunu pek algılayamaz veya algılamak istemez  Birileri bu  topraklarda kendi geçmişini aramaktadır  Hem de kendi medyasında bağıra  çağıra, bizimkilerde bir gazetenin iç sayfalarında bir kaç satır olarak… Evvela Atlantis’den Başlayalım Bundan yaklaşık 2360 sene öncesinde bizimkilerin Eflatun dedikleri Platon, Timaeus ve Kritias isimli iki eserinde dedesi Solon’un Mısır’a yaptığı bir gezi sırasında Mısırlı Rahiplerden duyduğu batık kıta öyküsünü kendisine atlantığından bahsetmişti  Mısırlı rahipler Solon ve  onun nezdinde antik Yunan bilgisi ile alay ederek Atlantis tarihini  unuttuklarından ve dünyanın ara sıra kıyametler yaşadığından söz  açmışlardır  Kanunkoyucu (yani Senato üyesi) Solon Yunanistana dönünce  küçük Platon’a bilgilerini aktarmış o da yıllar sonra bunu eserlerine  geçirmişti   Platona göre Atlantis tam bir cennet ülkesiydi  Etrafındaki ülkeler  henüz taş devrini yaşarlarken o nerede ise kendi zamanındaki medeniyet  seviyesinde yaşıyordu  Büyük kanallar vasıta ile ülke besleniyor,  böylece hem tarım hem de denizcilik üst seviyede yürütülüyor, halk büyük  bir refah içinde yaşıyordu  Daha sonra bir gecede büyük bir felaketle  Atlantis sular altında kalmıştır  Öykü bu kadardı ancak daha sonra bir  kısım hayalperestlerin eklemeleriyle Atlantis Uzay Çağı ülkesine döndü  Ülke lazer tabancaları ile gezinen, altında son model uzay taşıtları  bulunan ve kristal kürelerle enerji ihtiyacını fazlasıyla karşılayan bir  hayal ülkesine dönüşecektir  İnsanın hayal gücü eklemeler yaptıkça  amaçtan da uzaklaşılmaya başlandı  2360 sene içinde Batık Kıtaya ilişkin  yüzbinlerce kitap sayısız makale ve haber yapıldı  Yapılmaya devam  ediyor  Amerikada yapılan bir araştırmada sizce bir gazetenin en önemli  manşeti ne olabilir sorusuna insanların çoğu “Atlantis Su Yüzüne Çıktı”  cevabını vermişlerdir  Yani artık insanların genetik koduna işlenmiş bir  Atlantis idesi vardır  En son İsviçreli Eberhard Zangger isimli bir araştırmacı 1992 senesinde Atlantis ülkesinin aslında Truva’nın altında yatmakta olduğunu ileri sürdü  Almanya Yerbilimleri ve Maden Enstitüsü BGR’nin  jeofizikçiler, mineraloglar, madencilik uzmanlarından oluşan  araştırmacıları Çanakkale’nin Batısında Paleolitik dönemde yer alan  Atlantisin sırrını çözmeye çalışmaktadırlar  “Paleolitik bir bölgenin  rekonstruksiyonu” ismini verdikleri projede Klaus Peter Sengpiel  başkanlığındaki bilim adamları Atlantis kıtasının sırrını çözmekte  oldukça iddialılar  Onlara göre Zangger’in “Atlantis aslında Truva’dır”  görüşü efsaneyi en iyi anlatan ve açıklayan teoridir  Atlantis aslında Batılılar için hayati öneme sahip bir kavramdır  Çünkü kendini Yunan Medeniyetinin devamı olarak gören Batılılar geçen on  yıllar içinde Grekler tüm bilgi ve fikirlerini Doğulu ülkelerden  aldıklarını ve hatta o çok övülen Yunan zekasının aktarırken bile  algılama sıkıntısı içinde işi hurafeye döktükleri ortaya çıkmıştır  Böylece batılılar medeniyeti Doğudan almış olmanın ezikliği içinde  çırpınmaya başladıkları bir anda ortaya Atlantis fikri çıktı  En eski  medeniyet Atlantis olmalı ve Mısır, Maya, Uygur ve hatta Afrika  Medeniyetleri hep onun kırıntılarıyla kurulmuş olmalıydı  Önce  Yunanistan cıvarında ardıkları batık kıtanın şimdilerde Ege bölgesinde  olduğu savunulmakta… Yani Yunanistan çok uzak olmayan bir noktada  Ama unutmamak lazım ki Hititlerin ilk ortaya çıkarıldığında büyük bir heyecana kapılan Batı kendi medeniyetini yaslamayı beklediği ve toprağa vurulan her kazma darbesinin manşet haber yapıldığı kazılardan sonra bunun da bir Doğu Toplumu olduğunu öğrenmesi ile Hitit hayranlığının bir anda bitmesi gibi Atlantisde de aynı hüsranla karşılaşması pek muhtemeldir  Atlantis vardıysa ve Batı medeniyetini temsil ediyorsa ne  ala… Son zamanlarda yapılan tüm Atlantis araştırmaları Türkiye ve Kıbrıs üzerine yoğunlaşması rastlantı olmaktan çok öte bir anlam ifade etmektedir  Adem ve Hava’da Anadolu İnsanıydı Gerek Hristiyanlık ve gerekse de Yahudilik için Anadolu’daki bir başka önemli kök araştırması en eski insanın varlığı üzerinedir  Tek  tanrı dinlerinin tarihinde Adem ile Hava ilk taşı oluşturmaktadırlar  İslami yaklaşımdan farklı olarak bu iki dinde ilk insanın yaşadığı  Cennet aslında dünya üzerinde bir çoğrafya parçasıdır  Neresi mi? Eski Ahitde denilen Tevrat aslında dini bir kitap olmaktan çok bir tarihi kitabı kimliğindedir  Evrenin yaratılması ile başlayan kitap ilk  insanlar ve peygamberler tarihiyle başlayarak İsrail tarihine dönüşerek  devam eden oldukça uzun ve kendi içinde tutarsız bölümler bulunan  derleme bir kitaptır  Bu kitaba göre Tanrı evreni ve dünyayı yarattıktan  sonra bir bahçe oluşturur  Eden denilen bu bahçeye Adem ile Havayı  yerleştirir  Tevrata göre Cennet-Eden’den dört nehir çıkmaktadır  Dört  kolu olan bu nehirlerden ikisi Fırat (Euphrates) ve Dicle’dir (Tigris)  Diğer iki nehirin ne olduğu veya neresini gösterdiği tartışmalı olmakla  birlikte anlatılan Cennetin Türkiye’de güneydoğuda olduğu  tartışmasızdır  Batılı bilim adamları daha öncesinden daha hararetli bir  şekilde harıl harıl Cenneti aramaktalar  Güneydoğu Olayları ile bu  araştırmalar arasındaki bağ sosyologları ve tarihçilerin ilgi alanında  olduğundan o konulara girmiyoruz   Tufan’da Bu Topraklarda Oldu Adem ve Hava’nın sekiz göbek neslinin içinde herkesin yakından bildiği Nuh peygamber vardır  Nuh peygamber ikinci adem olarak bilinir  Dini anlatıya göre Nuh’un 600 yıl gibi uzun bir süre devam eden yaşamı  içinde insanlar iyice sapıtmışlardır  Artık Tanrı korkusu ortadan  kalkmış ve edepsizlik alıp başını yürümüştür  Tam bu sırada Nuh’a bir  vahiy gelir ve gemi yapmaya başlar  Bir yandan gemi inşaa ederken bir  yandan da insanları uyarmaya çalışır  Ancak yakın çevresinden bile  alaycı tepkiler alır  Sonrası herkesce malum… Hristiyan araştırmacılara göre gemi Ararat yani ağrı dağındadır  Oysa  Tevratta Ararat(Ağrı) Dağından değil Ararat Dağlarından (Bölgesinden)  bahseder  Bu tanım Ağrı dağı dışında Cudi’yi de çağrıştırmaktadır ki,  İslami inanış bu yöndedir  Bölgede yapılan araştırma ve folklörik  incelemeler de Cudi dağını göstermektedir  Tevratın tahrif edilmeden  öncesindeki yazmalarında Ararat değil Gordi(Cudi) isminin geçtiği de  söylenir  Ancak Avrupalı ve Amerikalı bilim adamları Ağrı Dağında  ısrarcılardır  Bir dönem Batı destekli terörün Cudi dağında  çöreklenmesinin sebebini de strateji uzmanlarına bırakalım… Arkeolog Fredrick Hiebert, 1994 yılında Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında su altındaki antik uygarlıklara ait kalıntıları incelemek üzere bir araştırma gezisine çıkmıştı  Bu gezide yöre halkı da  Karadeniz’in derinliklerinde “bir şeyler” olduğuna dair hikayeler  anlatmıştı  Bir kaç yıl süren öncü araştırmalardan sonra, Karadeniz’in  oksijensiz derinliklerinde batıkların ve hatta mumyalaşmış insan  kalıntılarının olduğuna kanaat getiren Hiebert, asıl araştırmayı  başlatmaya hazırlanıyor  Karadeniz’in dibinde yapılacak çalışmalar Bronz Çağı, Roma ve Bizans dönemleri ve Hıristiyanlığın Rusya’ya yayılmasıyla ilgili önemli ipuçları verecek  27 Temmuz’da başlayacak olan iki haftalık ekspedisyon 5  milyon dolarlık bütçe ile destekleniyor  Karadeniz günümüzden 7500 yıl önce, tatlı su iken meydana gelen büyük bir deprem ve artçı sel felaketleriyle tuzlu su doldu  Bunun sonucunda  bir çok canlı ölürken kıyı bölgeler de sular altında kaldı  Bazı  bilimadamları bu sel felaketinin kutsal kitaplardaki ‘Nuh’un Gemisi’  hikayesi ile bağlantılı olabileceğini savunuyor  Hiebert’in amacı da  zaten bu sel felaketinden sonra sulara gömülen Karadeniz uygarlıklarını  ve bu felaketin kutsal kitaplarla bağlantısını ortaya çıkarmak  Ekspedisyon ‘telepresence’ yöntemiyle tüm akademik çevreler tarafından izlenecek  Titanik’in batığını bulan Robert Ballard da  University of Rhode Island’da kurduğu Karadeniz Enstitüsü’nden  ekspedisyona bağlanacak  Batıklara ulaşıldığında, dalgıçların çekeceği  batık görüntüleri ve diğer sualtı ekspedisyonları da webkameralarından  internette gösterilecek  Arkeologlar ve okyanusbilimcilerden oluşan ekip, çalışmalarına antik çağlarda en önemli ticaret limanı ve kültür kenti olan Sinop’tan başlayacak  Bilimadamları Sinop’un antik dönemde Kırım’a zeytinyağı, bal  ve demir ihraç ettiğini; karşılığında şarap aldığını belirtiyorlar  O  dönemde, demirin havuç inceliğindeki kavanozlara yerleştirilerek ihraç  edilmesi dünyadaki ilk paketleme teknolojisi olarak niteleniyor  Bilimadamları Sinop’un Güney Karadeniz’in kuzeye en yakın noktası  olduğunun antik çağ denizcileri tarafından da bilindiğini ve bu nedenle  Anadolu’nun kuzeyde en işlek limanı olduğunu belirtiyorlar   Karadeniz’in derinliklerinde oksijen bulunmadığı için bu noktalarda bulunabilecek herhangi bir batık ya da insan kalıntısı, bilimadamlarına göre “kusursuz” bir durumda olacak  Oksidasyonun yok denecek kadar düşük  olması nedeniyle, insan cesetlerinin neredeyse öldükleri günkü  görünümlerini muhafaza ettikleri ihtimali herkesi heyecanlandırıyor  Daha önce bulunan ve Batık D adı verilen gemi, Karadeniz’in oksijensiz sularında o kadar güzel korunmuştu ki, geminin gövdesindeki işlemeler ilk günkü gibi parlıyordu  Arkeologlar bu deniz kazılarında antik gemi yapımı ve ürünlerin yüklenmesi üzerine de bir çok bilgiye ulaşacaklar  Florida State  University’den deniz arkeoloğu Dr  Cheryl Ward bu gemilerde  “mürettebatın yolluğu olarak üzüm, mercimek bulunabileceğini aynı  zamanda ticareti yapılan ipek ve diğer müceverhata rastlanabileceğini”  söyledi  Arkeologlar Sinop açıklarında yaklaşık 120 metre derinlikte 7500 yıllık bir uygarlığın kalıntılarına ulaşmayı hedefliyorlar  Bilimadamları sözkonusu kalıntıların burnun ucunda bir balıkçı yerleşimi  olduğunu ve Karadeniz sularının 7500 yıl önce yükselmesi sonucunda tüm  köyün sular altında kaldığını savunuyorlar  Herkül robotu ilk kez Karadeniz’de kullanılacak  Ballard ve ekibi 2  metre büyüklüğünde ‘Herkül’ adlı bir robot geliştirdiler  Herkül önce  sualtına girerek köyün içinde dolaşacak, uzaktan kumanda ile kontrol  edilen robot, köyden parçalar toplayarak onları güverteye çıkaracak  Ekspedisyon başkanı Profesör Hiebert, “projenin deniz arkeolojisinde bir  çığır açacağını” vurgulayarak “başarılı olmaları durumunda tüm  kıyıların deniz ekspedisyonlarına açılacağını” belirtti  Şimdilik oldukça tartışmalı olmasına karşın, bu ekspedisyon ‘Nuh’un Gemisi’ ile ilgili ipuçları verebilir  Bilimadamları, günümüzden 7500  yıl kadar önce, tüm dünyadaki suların yükselmesi sonucunda Akdeniz’in  taştığını ve Marmara’yı aşarak bir göl olan Karadeniz’i doldurduğunu  düşünüyor  Deyim yerindeyse bu sel felaketi, suları o derece yükseltti  ki, Karadeniz 160 metre kadar yükseldi ve 160 bin kilometre kare kadar  alan (Türkiye’nin 5’te biri) sular altında kaldı  Yakın zamana kadar  bilimadamları bu selin 9000 yıl önce meydana geldiğini ve uzun bir zaman  diliminde gerçekleştiğini düşünüyorlardı  Ancak deniz jeoloğu Walter  Pitman ve William Ryan, 1997’de, bu selin 7150 yıl önce ve aniden  meydana geldiğini kanıtlayan makalelerini yayımladılar  Bu makale bilim  dünyasına bomba gibi düştü ve dikkatleri kutsal kitaplardaki ‘Nuh  Tufanı’na çevirdi  Bilimadamları, her ne kadar doğal bir olayın antik  metinlerle açıklanmasına ehemmiyet vermeseler ve Nuh’un Karadeniz’de  değil Mezopotamya’da yaşadığına dikkat çekseler dahi, 27 Temmuz’da  Sinop’tan başlayacak bu ekspedisyona şimdiden ‘Nuh’un Gemisi’ adı  takıldı bile  Babil Kulesi; Bizim Kulemizdir Gitmesek de Görmesek de Amerikalı araştırmacı Ron Wyatt 1990 senesinden bu yana Babil Kulesinin Türkiye toprakları üzerinde olduğunu iddia etmekte ve Nuh’un gemisi ile birlikte Kuleyi de aramaktadır  Nedir bu kulenin öyküsü? Tevrata göre Tufandan sonra Nuh’un üç oğlundan oluşan (bunlar aynı zamanda üç ırkın babalarıdır) nesiller zaman içinde öncekiler gibi dinden imandan uzaklaşmaya başlamışlardır  Fırat ve Dicle arasında bir  bölgede oldukları anlaşılan bir kısım insanlar daha sonra Nemrut  önlerine ve hatta Şinar Vadisine kadar yayılmaya başlarlar  Şinar yüksek  dağlar arasında bulunan bir düzlüktür  Yeni nesil arştırmacılar henüz  yeri tespit edilemeyen Şinar Vadisinin Doğu Anadolu Dağlarının Güney  Doğu’ya doğru sona erdiği bir yerde olduğu konusunda kendilerinden  oldukça eminler  Böylece Nuh’un üçüncü kuşak nesilleri Tanrıya ulaşmak  amacıyla büyükçe bir kule yapmaya karar veriler  Kullanılan malzeme  kerpiç, kireç ve zift olacaktır  Tam Anadolu halkına göre   Ancak Allah  kendi işine karışmasına kızarak kulesi yıkar ve insanları cezalandırır;  bir daha bir araya gelmemeleri böyle bir girişimde bulunmamaları için  değişik ırklara ve dillere ayırıp dünya üzerine yayar  Bugünlerde  Birleşmiş Milletler ve Tek avrupa fikrine karşı çıkan bazı tutucu  çevreler hep Babil Kulesinden dem vurmaktadırlar    Babil kulesini Türkiye’de araştıran Wyatt ilginç bir tespitte bulunmaktadır: “Herşey Türkiye’de başladı, insanlık burada yeniden doğdu  Dillerin Tanrı tarafından karıştırılmasından sonra ortaya çıkan  çeşitli milletlerin kalıntıları hala bu ülkede görülebilir”  Bir başka araştırmacı olan İngiliz arkeolog Michael Sanders Babil kulesinin yeri konusunda farklı bir nokta göstermektedir  Eski incil  metinlerini dikkatlice inceleyen Sanders, “Targum Jonathan” isimli  Aramicede yazılmış bir metinde Babil Kulesinin Roma döneminde Pontus  Bölgesinde olduğunu okumuştur  Bahsi geçen bölge Güneydoğu değil  Karadeniz bölgesidir  Aramice Hz  İsa’nın kendi döneminde konuştuğu  dildir  Sanders iddiasına NASA’nın uzaydan çekmiş olduğu Karadeniz  bölgesine ait fotoğrafları kanıt olarak göstermektedir  Ancak işin  ilginç yanı Babil kulesinin tam yerini o da bilememektedir  Bu bölgede  kazılar yapmak üzere çalışmalarda bulunan tek kişi Sandersz değildir  Titanik gemisinin yerini saptayarak şöhrete ulaşan Robert Ballard’da  Babil Kulesini Türkiye’de arayanlar arasında önemli isimlerden biridir  İbrahim Peygamber de Türkiye’li Miydi? Babil’den dünyaya dağılanlar arasında İbrahim peygamber ve karısı Sara da vardı  İbrahim Peygamberin gerek musevilik ve gerekse İslam için  önemini anlatmanın her halde bir anlamı olmayacaktır  İbrahim peygamber  bütün peygamberler içinde en çok adı geçenlerdendir  O sadece bir  peygamber değil aynı zamanda bir toplumun babasıdır  Tek tanrı dini onun  ile belli bir forma sokulmuştur  Kurban adeti onun döneminde  vahyolunmuştur  Sünnet de onun zamanında “ilk şart” olarak kabul  edilmiştir  Hz  İbrahim Filistin’e göç edene kadar Harran’da ikamet etmiştir  Harran ve peygamberler diyarı Urfa tek tanrı dinlerinin en önemli ikinci  mekanıdır  Dünyanın bilinen ilk üniversitesinin Harran’da olması da bir  rastlantı değildir  Ancak Urfa ilinin doğusunda bulunan iki şehir vardır ki, bunlar çok önemlidir: Sumatar ve Şuayıpşehri  Eski Ahide göre Mısır’dan kaçan  ibrahim ailesi ile birlikte Midian’a gelir  Midian bugünkü Sumatar ve  Şuayıpşehri’ni kapsayan bir alandır  Sumatar kuyuları ile ünlü bir  kentti ki, o dönemde bunun değerini anlatmak bizim için imkansızdır  Bölgenin rahibi olan Şuayip (İncillerde Jethro ismi ile geçer) bu kentte  oturmaktaydı  Tevrata göre kızlarını hergün koyunlarını ve hayvanlarını  sulatmaları için Şuayipşehrindan Sumatar’a gönderirdi  8 kilometrelik  bu mesafe hergün en az bir kez geçilirdi  Sumatara gelen kızlara bir gün su verilmez  bunun üzerine orada  bulunan hz  Musa kızlara yardımcı olarak su almalarını temin eder  Suayip bu durumdan pek memnun kalır ve Musa’nın yanında 7 yıl çobanlık  yapması karşılığında onu kızlarından biri ile evlendireceği sözünü  verir  İncillerde Midian olarak geçen bu kavim Kur’anda Medyen olarak  bilinir  Pekiyi bu yerin ne önemi vardır? Eğer Suayipşehri ve Sumatar’ın tam yerleri tespit edilebilirse, Musa’ya On Emrin geldiği ve tablete geçirildiği yerlerde kolayca tespit edilebilicektir  Devamı da Var İş bunlarla bitmiyor  Urfa’da kutsal kefeni ve Mandylon’u (İsa’nın  suratının şeklinin çıktığı mendil büyüklüğünde olduğu zannedilen ve  bizdeki mendil kelimesinin kökeni olan bez portre) arayanlar mı, Gizli  Bilgelik Okulunu arayan Gurdjieff ve Ouspenski gibi büyük okült  ustatları mı, Gnostik toplumlara ulaşmaya çalışan hacılar mı dersiniz  daha saymakla bitmez   Anadolu üzerinde Meryem Ananın mezarından Yedi uyurlar mağarasına kadar, Zulkarneyn settinden Nuh’un Gemisine kadar bir çok mistik ve dini değeri arayan binlerce yabancı gezinmektedir  Hem de başka hiçbir  ülkede bulamayacakları bir rahatlık ve konforla… Bu topraklar sadece kil, kum ve humustan oluşmuyor  Burada İnsanlığın  Anıları var  Aslında bize ait olanı tıpkı Truva’da olduğu gibi  bilinçsizce yabancılara bırakmayalım   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |