Anadolu’nun bir Türk vatanı olmasında çok önemli rol oynadıkları tarih otoriteleri tarafından kabul edilen Çepnilerin Anadolu’daki varlıkları 12
yüzyıla kadar gitmektedir
Bunların Anadolu’ya nasıl geldikleri,nerelere yerleştikleri,nasıl yayıldıkları hakkında ise ayrıntılı bilgiye sahip değiliz
12
ve 13
yüzyıllara ait belgeler daha çok Çepni varlığından ve onun menşeinden söz etmekte,daha sonraki yüzyıllarda ve özellikle16
yüzyıldan itibaren tutulmaya başlayan Osmanlı tahrir defterlerinden alde edilen bilgiler,Çepnilerin Anadolu’nun iskanında ve Türkleşmesinde oynadıkları büyük rolü ortaya çıkarmaktadır
ÇEPNİLERİN MENŞEİ VE ÇEPNİ ADININ MANASI
Çepnilerden söz eden büyük kaynaklar,onları Oğuz Türklerinin bir boyu olduğunda görüş birliği içindedirler
Çepnilerden söz eden en eski yazılı kaynak Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072-1076 yılları arasında yazılan Divanü Lûgati’t Türk’tür
Türk dili,tarihi ve kültürü yönünden çok zengin bir hazine olan bu eserde Kaşgarlı Mahmud ,Oğuz boyları hakkında da bilgi verirken,Oğuzların yirmi iki bölük olduğunu,her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alameti olduğu belirttikten sonra birinci boy olan Kınık’tan başlayarak tek tek bütün bölükleri tanıtır
Çepni boyu Kaşgarlı’nın yirmi iki bölüğe ayırdığı Oğuzların yirmi birincisidir
Çepni adının geçtiği ikinci yazılı kaynak 14
yüzyıla aittir
Reşideddin Fazlullah’ın 1310 tarihinde yazdığı Câmi’üt Tevârih’in ikinci cildinde Târih-i Oğuzân ve Türkân (Oğuzların ve Türklerin Tarihi) adıyla Oğuz Destanı nakledilir
Bu destanda,Oğuz’un daha yaşarken Boz Oklar ve Üç Oklar diye ikiye ayırdığı altı oğlundan yirmi dört torunu olduğunu, Oğuz’un vefatından sonra onun yerine Kül Han geçtiği,Oğuz’un çok değer verdiği bilge bir kişi olan Irkıl Hoca’nın,devletin devamlılığının sağlanması,ileride herhangi bir kargaşaya meydan verilmemesi için bu yirmi dört oğula birer lakap ve birer ongun ve hayvanlarına vurmaları için de birer damga tespit edilmesinin gerekli olduğu Kün Han’a söylediği,onun da bu fikri kabul ederek bu işi yapmak üzere Irkıl Hoca’yı görevlendirdiği,Irkıl Hoca’nın da yirmi dört evladın her birine birer lakap,birer damga ve biere ongun tespit ettiği anlatılr
Bu kaynağa göre Çepni,Üç Oklar’ın en büyüğü olan Kök Han’ın dördüncü oğludur
İlk kez bu eserde Çepni’nin manası üzerinde durulmuş ve Çepni,”Nerede düşman görse durmayıp savaşan”(Kandaki yağı göre,derhal savaşır ve çarpar
Bahadır)şeklinde tanıtılmıştır
Ongununun”Sunkur:Umay”,Ülüşünün(şölendeki et payı),Sol karı yağrın,sol yanbaş olduğu belirtilmiş ve damgası verilmiştir
14
yüzyılda Çepni adı,Ebû Hayyan’ın,Kitabul-İdrak li-Lisanil Etrak adlı eserinde “Çepni-kabîletün minnet-Türk”şeklinde geçer
Eserde,Türk boylarından sadece Kınıklarla Çepnilerden söz edilmektedir
Bu bilgi 14
yüzyılda Çepnilerin sadece Anadolu’da değil, Mısır’da bile tanındığı göstermesi bakımından çok önemlidir
15
yüzyılda Yazıcıoğlu Ali,Reşideddin’den bazı değişiklikler yaparak Türkçe’ye çevirdiği ve “Tarih-i Âli Selçuk”adlı eserinin baş tarafına aldığı Oğuzname’de Çepniler hakkında bilgi verir
Bu eserde Çepninin damgası diğerlerinden farklıdır
Tarihlere ”tarihi yapan ve yazan han”olarak geçen Ebugazi Bahadır Han’ın 1660 ta tamamladığı Şecere-i Terakime de,tıpkı bundan önce sözünü ettiğimiz Reşideddin’in Farsça Oğuznamesi gibi Oğuz Kaan Destanı’nın bir başka şekli yani Türkmen rivayetidir
Ebülgazi Bahadır Han,bu eseri yazarken hem Reşideddin’den faydalanmış,hem de canlı Türkmen rivayetlerini toplamıştır
Bu yönüyne müstesna bir yere sahip olan eser Oğuzname’nin Türkmen rivayeti,bir başka değişle Çağataycasıdır
Eserin “Oğuz Han’ın Torunlarının Adlarının Manası ve Damgalan ve Kuşların Zikri” adlı bölümünde Oğuz’un yirmi dört torununun adları,adların anlamları,damgaları ve kuşları belirtilmiştir
Bu kaynakta Çepni Oğuz’un on altıncı torunu olarak gösterilmiş,Çepni’ nin anlamının “cesur”,kuşunun “devlet kuşu”(hümay)olduğu belirtildikten sonra damgasının şekli verilmiştir
17
yüzyılda Katip Çelebi,Cihannûma adlı coğrafya kitabında Çepnilerden söz ederken dillerinin Türkçe- Farsça karışık bir şey olduğunu söyler
Gyula Nemeth “Çepni” adının Kırgızca “çep”(kalkan) ve Türkçe “çeper”(duvar, çit,parmaklık) kelimeleriyle ilgili olduğunu ileri sürmüştür
Ona göre Çepni adı kök bakımından “koruyucu(birlik)” ve özellikle “sınır koruyucu(birlik)”anlamına gelmektedir
Çepni adındaki “-ni” eki Beçenek-Beçene-beçe adlarında gördüğümüz –ne,-na,-ni,-nu,-nü ekleriyle birleştirilebilir
Aynı eke Çağatayca “tuzni(buzağı)” kelimesinde de raslanmaktadır
Kafesoğlu da “Eski Türk boylarının adları boyun siyasi ve sosyal hususiyetlerini meydana koymaktadır” dedikten sonra Çepni’yi askeri teşkilat ve unvanlarla ilgili olan Çor, Yula,Kapan,Külbey,Yabuka,Yeney,Taryan,İğdir,Buk a,Tarduş vb
isimlerle birlikte bu gruba dahil etmekte ve Çepni adının askeri ve siyasi özellik taşıdığını belirtmektedir
Geybullaev de Azerbaycan’ın Şamaha bölgesinde Çepni kelimesiyla bağlantılı 17 yer adı bulunduğu bildiriyor
Bunlardan Çepli,Cabani,Çapni şeklinde olanlar Zangezur ve Kuba bölgelerindedir
Kazak şehrinin Daşsalahlı Bölgesinde Çepli adlı bir yer bulunmaktadır
Sultanşah Ataniyazov,Şecere adlı eserinde Kaşgarlı,Reşideddin,Yazıcıoğlu ve Ebülgazi’den,bizim de yukarıya aldığımız bilgileri aktardıktan ve bunlara Salar Baba’nın görüşlerini ekledikten sonra Çepni kelimesinin etimolojisi üzerinde durur ve bilim adamlarının güzel fikirlerini inkar etmediğini,ama,Çepni adını eski Türk sözü olan ve “küçük grup”, “sürü” anlamındaki “çep”, “çöp”sözünden türediğini de bilmemiz gerektiğini söyler
Daha sonra Çepnilerin tarihi hakkında kısaca bilgi vererek,Selçukluların döneminde (11
yy
)Çepnilerin büyük bir bölümünün İran’a,Türkiye’ye,Kafkasya’ya ve Irak’a geçtiklerini Türkmenistan’da Alili,Ata Göklen,Hatap ve Hıdırilli boylarıyla Çepbe,Burgazların Çepbece diyen aşiretlerinin kadim Çepnilerle aynı kökten gelmelerinin mümkün olduğunu belirtir
ÇEPNİLERİN ANADOLU’YA YERLEŞMESİ
Buraya kadar verilen bilgiler bize Çepni boyunun,12
yüzyıldan bu yana Anadolu,İran,Azerbaycan ve Mısır’ı alan çok geniş bir coğrafyada tanındığını göstermektedir
Daha öncede belirtildiği gibi
Çepnilerin Anadolu’ya ne zaman geldiklerini,nerelere ve nasıl yerleştikleri hakkında yeterli bilgiye henüz sahip olmamakla birlikte,Faruk Sümer’in, ulaşabildiğimiz diğer araştırmacılar tarafından da kabul gören “Türkiye tarihinin yerli kaynaklarında adı ilk önce ortaya atılan Oğuz boyu muhtemelen Çepnilerdir” şeklindeki görüşü Anadolu’ya ayak basan ilk Türk boyu veya ilk boylardan birisinin de Çepniler olduğunu ortaya koymaktadır
Çepnilerin Anadoluda’ki varlığını incelemeye başladığımızda karşımıza çıkan ilk isim Hacı Bektaş Veli olur
13
yy da yaşayan Hacı Bektaş Veli’nin hayatını anlatan ve 15
yyın son çeğreğinde kaleme alınan Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli adlı eserden Hacı Bektaş Veli ‘nin Suluca Karahöyük’teki ilk müridlerinin Çepniler olduğu anlaşılmaktadır
“Hacı Bektaş,Kırşehir’e,Sulucahöyük’e(bugünkü Hacı Bektaş İlçesine)gelir
Burada,Çepni boyunda bir oymak oturmaktadır
Uluları Yunus Mukri’dir
Yunus Mukri okumuş yazmış bir insan olup,dört oğlu vardır:İbrahim,Süleyman,İdris ve Saru
İdris ile Saru da okumuşlardır
İdris’in karısı,Bektaşiler tarafından sonradan kutlu sayılacak olan, “Kadıncık Ana-Kutlu Melek’tir
”Kadıncık Ananın çocuğu olmamaktadır
Birgün rüyasında,on dört dolunay koytuna girer
İdris Hoca,bunun çocuğu olacağı manasına geldiği müjdeler
Daha sonra Bektaş Veli çıkagelir
Kadıncık aynı evlat edilir
Onun duası sayesinde ve burunkanı kerametiyle
Kutlu Meleğin çocuğu olur
Doğan çocuğun adı,Timurtaş veya Seyyid Ali Sultan’ dır
Kuvvetli bir ihtimalle Bektaşi Çelebileri de bu Kadıncık Ana ile İdris Hoca’dan gelmişlerdir
Faruk Sümer’e göre,Anadolu’daki dini hareketlerden ekserisinin de Çepni boyu ile yakın ilgisi vardır
Muhtemelen 1240’daki Baba İshak Ayaklanmasına kayılan Türkmenler arasında onlar da vardır
Ona göre, İlhanlılar hükümdarı Olcaytu’nun On iki İman Şiiliği’ni kabul etmesinden sonra Anadolu’daki Ulu Yörük,Boz Ok,Yukarı Kelkit ve Canik’te yaşayan göçebe birçok topluluk,Halep Türkmenlerinden bazı oymaklar ile Sivas,Tokat,Amasya,Canik, Malatya,Dersim bölge ve yörelerindeki birçok köy bu mezhebi yani Şiiliği kabul etmişlerdir ve buralarda Şiiliği yayanlarda Barak Baba dervişleri ile diğer şeyh ve dervişlerdir
Aşağıda haklarında detaylı bilgi verilecek olan bu Türkmen topluluklarını içinde Çepni oymaklarıda vardır
Çepnilerle yakından ilgili diğer bir dini olayda Şeyh Cüneyd ile haleflerinin Anadolu’daki faaliyetleridir
Çepnilerin Kardeniz bölgesine yerleşmeleri ve Safevi Devleti’nin kuruluşunda oynadıkları rol ile 16
yy
dan itibaren Osmanlı Devleti’nin Çepni politikasındaki olumsuz değişiklikleri anlayabilmek için bu olayın ana hatlarıyla bilinmesinin gerektiği kanaitindeyiz
Safevi tarikatı 14
yy da Azerbaycan’ın Erdebil şehrinde Safiyeddin İshak adlı bir şeyh tarafından Sünnî-Şafiî ilkelerine göre kurulmuştur
1429’da tarikatın başına Şeyh İbrahim geçmiş ve onun döneminde tarikat sadece İran’da değil Irak ve Anadolu’da da tanınmaya ve yayılmaya başlamıştır
Şeyh İbrahim’in 1447’de ölmesi üzerine yerine kardeşi Şeyh Cafer geçmiş,babasının yerine tarikatın başına geçmek isteyen Şeyh Cüneyd amcasıyla yaptığı mücadeleyi kaybedince Anadolu’ya gitmiş,kendine bağlı olanlarla önce Sivas’a gelmiş ve padişah 2
Murat’tan Kurt Beli’ni kendisine mülk olarak vermesini rica etmişse de bu isteği yerine getirilmemiştir
Bunun üzerine Karaman ülkesine giden Cüneyd orada da barınamayınca İçil’deki Varsakların yanına gitmiş,oradan Çukurova’ya geçmiş,oradan da İskenderun yöresine gelip,Ersuz dağındaki harap bir kaleyi Bilal oğlu denilen bir emirden alarak tamir etmiş ve buraya yerleşmiştir
Buradan adamlarını göndederek zaman zaman da kendisi giderek başta Halep Türkmenleri olmak üzere Dulkadirli ve Üçoklu Oymaklarının hemen hemen tamamını kendisine mürid yapmıştır
Şeyh Cüneyd’in bu faaliyetlerini haber alan Memlük devletinin harekete geçmesi üzerine Şeyh Cüneyd burayı terk etmek zorunda kalmış,Canik yöresine giderek buranın hakimi Mehmet Bey ile buluşmuştur
Bundan sonra bütün müridlerini silahlarıyla birlikte yanına çağırmış ve Mehmet Bey ile birlikte Trabzon üzerine yürümüştür
Aya Fokas manastırına kadar gelen Trabzon İmparatorluğu 4
Yuanis’i burada bozguna uğratan Şeyh Cüneyd 1454’te Trabzon’u kuşatmış ancak askerleri surları aşamamıştır
Fatih tarafından da tehdit edilince üç gün sonra kuşatmayı kaldırarak Kelkit vadisine geri dönmüştür
Sivas beylerbeyi Hızır Bey’in üzerine geldiğini duyunca Ak Koyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey’in yanına gitmiştir
Uzun Hasan önce Cüneyd’i tevkif etmişse de daha sonra Şeyh Cüneyd’in kendisine 20
000 askeriyle müttefik olma teklifi üzerine onu sadece serbest bırakmakla kalmamış,kız kardeşi Hatice Begüm’ü de onunla evlendirmiştir
İşte bu evlilikten Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar dünyaya gelmiştir
Şeyh Cüneyd’in 1460’ta Şirvanşah Halilullah’la yaptığı savaşta ölümü üzerine müridleri Oğlu Haydar büyüyüp dayısı Hasan Han sayesinde Safevi şeyhliği postuna oturunca onun etrafında toplandı ve Cüneyd’in vasiyetine uyarak ona biat ettiler
Şeyh Haydar babası gibi Anadolu’yu dolaşmadı ama Türkiye’den gelen kabiliyetli müridleri Erdebil’de yetiştirdikten sonra onları “Halife”unvanı ile Anadolu’ya göndererek orada tarikatını yayda ve mürid sayısını çoğalttı
Yeterince güç kazandığına inanan Şeyh Haydar Anadolu’dan gelen on bin müridiyle önce 1486’da Demirkapı ötesindeki Kafkas kavimlerine saldırdı ve zengin bir ganimetle geri döndü
İki yıl sonra da hem babasının intikamını almak ve hem de Şirvan’ı ele geçirip orada bir devlet kurmak için doğrudan Şirvan hükümdarının üzerine yürüdü
Onunla başa çıkamayacağını anlayan Şirvan hükümdarı Ak koyunlu hükümdarı Yakup Bey’den yardım istedi
1488’de Yakup Bey’le yaptığı savaşta Şeyh Haydar öldü
Bu olaydan sonra da Safevi müridleri dağılıp Haydarın büyük oğlu Suktan Ali’nin etrafında toplandılar
Ak Koyunlularla yapılan ikinci savaştan Ali de öldü
Bütün aramalara rağmen küçük kardeşi İsmail bulunamadı
İsmail müritler tarafından kaçırılarak götürüldüğü Gilan ülkesinde altı yıl kaldıktan sonra 1500 ‘de Erzincan’a geldi ve Türkiye’nin her tarafına haber göndererek müridlerini yanına çağırdı
Erzincan’da başına topladığı Türkiyeli göçebe ve köylü müridlerle İran’a döndü ve Ak Koyunlular’ı yenerek Safevi Devletini kurdu
Böylece dedesi Şeyh Cüneyd’le başlattığı babası ŞeyhHaydarın’ın sürdürdüğü ve her aşamada Anadolu Türkmenleri ile Çepnilerin önemli rol oynadığı bu hareket o sırada henüz on beş yaşında olan Şah İsmail tarafından başarıyla tamamlanmış oldu
Bundan sonra Anadolu’dan İran’a doğru on yedinci yüzyılın ortalarına kadar devam eden bir göç başladı
Göç eden Türkmenler arasında sayıları çok olmamakla birlikte Çepnilerde de vardı
1576’da Çepnilerin İranda’da Muhammed Bey Mahmut Halife ile Dönmez Sultan adlı beyler temsil etmekte bu üç dirlik de Kuzey Azerbaycan’daki Karabağ bölgesinde bulunmaktaydı
İran’daki çepnilerle ilgili son bilgi Şah Abbas devrinde (1590-1628)aittir
Bu dönemde nüfuslarını giderek kaybettikleri ve hiç istemedikleri Gilan yöresine üstelik başlarında kendilerinden olmayan kul takımından bir emirle göçürüldükleri biliniyor
Şah Abbas’tan sonra İran’daki Çepnilere ait bilgiye rastlanmıyor
Geybullaev’in Azerbeycan’ın Şamaha bölgesinde Çepni kelimesiyle bağlantılı söylediği on yedi adı muhtemelen bu Çepnilere aittir
16
yüzyıl tahrir defderinden anlaşıldığına göre başta Halep olmak üzere Anadolu’nun bir çok yerinde henüz yerleşik hayata geçmemiş olan Çepni toplulukları bulunmaktaydı
Bu dönemde Anadolu’da Çepnilere ait kırk üç kadar yer adı vardır
1520 yıllarında Halep Türkmenleri arasında üç kola ayrılmış bir Çepni oymağı görülüyor
Bunlardan 53 vergi evi olan birinci kol Antep’in kuzey doğusundaki Rum Kale yöresinde Donrul (Tuğrul) Kethüda’nın iddia resmindeki ikinci kol Antakya’nın kuzeyindeki Gündüzlü kazasında nüfusu en az olan üçüncü kol ise doğuda bir yerde(Boz Uluslararasında)yaşamaktaydı
1570 tarihinde yani 50 yıl sonra diğer Türkmen oymakları gibi Çepniler’in de nüfusları çok artmış 1520yıllarında53 vergi evi olan birinci kol bu tarihte 397 vergi nüfusuna yükselmiştir
“Başına Kızdılu” yahut “Başım Kızdılu Çepni adiyle anılan ikinci ve üçüncü Çepni kollarının ise 29 ve 16 vergi nüfusları vardır
XVII
yüzyılın ortalarında doğru Çepniler’in ana kolu yine Rum Kale yöresinde yaşıyor ve kasabalar(?)Korkmazlu Sarulu Karalar Köseler ve Şuayyıblu obalarına ayrılıyordu
Başım Kızdılu adını taşıyan diğer iki oymak ise Batı Anadolu’ya göç ederek Saru Han(Manisa)ve Aydın sancaklarında yurt tutmuştu
Diyarbakir bölgesinde yaşayan Boz Ulus kışın Mardin’in epeyce güneyindeki çöl bölgesinde kışlıyor yazın da Erzincan-Erzurum arasında yaylıyordu
Boz ulus uğradığı baskılar yüzünden 1613 yılında Orta Anadolu’ya göç etti ve bir daha eski yurduna dönmedi