Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlamımesnevi, hakkındamesnevi, mesnevi, nedemektir, nedirmesnevi, tanımımesnevi

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir



Mesnevi nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir
Mesnevi nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir
Mesnevi Nedir?

Özellikle Arap, fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan şiir biçimidir

Arapça’da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar

Her beytinin ayrı uyaklı olması yazma kolaylığı sağlar Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır Mesnevi bir eser başlıca tevhid, Münacat, na’t, miraciye bölümlerinden oluşur

Mesneviler aşk mesnevileri, dinsel-tasavvufi mesneviler, ahlaksal ve öğretici mesneviler, savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir



Mesnevi nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir

Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir

Arapçada "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır Türk edebiyatına girişi 11inci yüzyılda Yusuf Has Hacibin Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidirmesnevi kitap olarakda yazılmıştır

Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır Mesnevi bir eser başlıca tevhid, münacat, nat, miraciye olmak üzere dört bölümden oluşur Mesneviler aşk mesnevileri (Fuzulî-Leyla vü Mecnun), dinî-tasavvufi mesneviler(Süleyman Çelebi-Mevlit), ahlaksal ve öğretici mesneviler ( Şeyhî-Harnâme), savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir

Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir Mesneviler konularına göre üçe ayrılır: Destansı nitelikteki mesneviler (Firdevsi'nin Şehname'si) ; öğretici nitelikteki mesneviler (Nabi'nin Hayriye'si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana'nın Mesnevi'si, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u, Şeyh Galip'in Hüsn'ü Aşk'ı) Ayrıca, padişahların savaşlarını anlatan manzum yapıtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapıtlar (şehrengizler) , bazı yergi türündeki yapıtlar, mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) Genceli Nizami'nin beş mesnevisinden oluşan Hamse'si, sonradan Divan edebiyatı ozanları tarafından da örnek olarak alınmıştır Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidirBir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz Mevlânânın ünlü tasavvufi mesnevisi 25700 beyitten oluşmuştur

Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır On bölümden oluşurAynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye Hamse adı verilir Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nevi-zâde Atâidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir

Eski 09-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir



Mesnevi nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir

Mesnevi - Mesnevi Hakkında

Divan edebiyatının nazım biçim*lerinden biri olan mesnevinin sözlük anlamı ikişer, ikişerdir Her beyti kendi içinde uyak*lı olan mesnevi aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılır Mesnevi Sasaniler döneminde (224-651) İran'da doğmuş, oradan çeviri yoluyla Arap edebiyatına girmiştir Türk edebiyatın*da mesnevi tarzında yazılmış en eski yapıt 11 yüzyılda Yusuf Has Hacib'in kaleme aldığı Kutadgu Bilig'dir Asıl gelişimini İran edebiyatında gösteren mesnevi ile önce destanlar kaleme alınmış, onu soyut aşk öyküleri izlemiş, her beytin kendi içinde uyaklı olmasının getirdiği kolaylık yüzünden dinsel öyküler, öğüt verici, öğretici kitaplar çoğunlukla mes*nevi biçiminde yazılmıştır Hatta mesnevi tarzında kaleme alınmış manzum tarihler, sözlükler bile vardır
Mesneviler genellikle uzun şiirler oldukları halde (örneğin İranlı şair Firdevsi'nin Şehna*meci 60 bin beyit; Mevlana'nın Mesnevi'si yaklaşık 26 bin beyittir) beş mesnevi birden yazan şairlere de rastlanmıştır; bunlara hamse sahibi (beş yapıtı olan) şair denir Bununla birlikte kısa mesneviler ve divanlara serpişti*rilmiş mesnevi parçaları da vardır Arap, İran ve Türk edebiyatında birçok şair de aynı konuyu işleyen (örneğin Leyla ile Mecnun) çeşitli mesneviler yazmışlardır
Mesnevi kendi içinde bölümlere ayrılır Hemen her mesnevide önce bir dibace (ön*söz) vardır Bunu tevhid (tanrının birliği), münacât (tanrıya yakarış), naat (peygambere övgü), mehdiye (yapıtın sunulduğu kişiye övgü), sebeb-i telif (yapıtın yazılış nedeni), agaz-ı destan (konuya başlangıç), asıl konu*nun yer aldığı bölüm ve hatime (sonuç) bölümleri izler Birçok mesnevide naat bölü*münden sonra miraç (peygamberin göğe yük*selişi) bölümü de bulunur Nazım biçimini tekdüzelikten kurtarmak amacıyla özellikle asıl konunun yer aldığı bölüme gazel başta olmak üzere başka türden şiirlerin katıldığı da görülmüştür
Divan şairlerinin bir bölümü (Baki, Nef'i, Nedim gibi) kolay bir nazım biçimi saydıkla*rında mesneviye yakınlık duymamış, buna karşılık birçok büyük şair (Mevlana, Fuzuli, Nev'izade Atai, Nabi, Şeyh Galib gibi) mesnevi tarzında çok güzel yapıtlar ortaya koy*muşlardır Divan edebiyatında son örnekleri*ne 19 yüzyılda rastlanan mesnevi Tanzimat döneminde bazı manzum tiyatro yapıtlarında (örneğin Abdülhak Hamid'in) da kullanıl*mıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir

Eski 09-11-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mesnevi Nedir?Mesnevi Tanımı-Mesnevi Anlamı-Mesnevi Hakkında-Mesnevi Nedemektir



Bilindiği gibi Mevlânâ’nın en büyük eseri Mesnevı’sidir Eser, aruzun fâ’ilâtun fâ’ilâtun fâ’ilun kalıbıyla yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir Varlıkta birlik anlayışını birtakım hayali veya realist hikayelerle; insanlar arasında olduğu kadar hay*vanlar arasında da geçen vakalarla anlatmaya çalışan bir eserdir Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şüriyetin en yüksek de*recesi ile ifade edilmiştir Ve bu müslümanlık şeklin değil, ma*nanın müslümanlığıdır
Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır Mevlana birçok konu*yu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikaye*ler bile söylemekten çekinmez Zaten Divan’ındaki bir gaze*linde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söyle*miş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir” der
MESNEVİ’den İlk 18 beyit:
1 Şu ney’in nasıl şikâyet etmekte olduğunu dinle Onun inleyişi ayrılık hikâyesidir
2 Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın herkes etkilenmekte ve inlemektedir
3 Kavuşma derdini açıklayabilmek için ayrılık açılarıyla par*ça parça olmuş bir kalp isterim
4 Aslından, vatanından uzaklaşmış olan kimse orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar
5 Ben her yerde, her mecliste inledim durdum Kötülerle de iyilerle de düşüp kalktım
6 Herkes kendi anlayışına göre benim dostum oldu İçimdeki sırları araştırmadı
7 Benim sırrım feryadımdan uzak değildir Lakin her gözde onu görecek nur, her kulakta onu işitecek kabiliyet yoktur
8 Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir Lakin herkesin ruhu görmesine izin yoktur
9 Şu ney’in sesi ateştir, hava değildir Her kimde bu ateş yoksa, o kimse yok olsun
10 Neydeki ateş ile ilahî şaraptaki kabarış, hep aşk eseridir
11 Neu uârinden aurılmıs olanın arkadaşıdır Onun makam perdeleri bizim nurani ve zulmani perdelerimizi, yani ka*vuşmaya engel olan perdelerimizi yırtmıştır
12 Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem hoş sesli, hem çekici bir şeyi kim görmüştür?
13 Ney kanlı bir yoldan bahseder, Mecnunane aşkları hikâ*ye eder
14 Dile kulaktan başka müşteri olmadığı gibi, maneviyatı id*rak etmeye de Allah yolunda kendinden geçenden baş*ka alıcı yoktur
15 Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti O günler, mahrumiyetten ve ayrılıktan hasıl olan ateşlerle arkadaş oldu Yani ateşlerle yanmalarla geçti
16 Günler geçip gittiyse varsın, geçsin Ey pak ve mübarek olan insan-ı kâmil; hemen sen var ol!
17 Balıktan başkası onun suyuna kandı Nasipsiz olanın da rızkı gecikti
18 Ham ruhlular, pişkin ve olgun insanların hâlinden anla*mazlar O hâlde sözü kısa kesmek gerektir vesselam
Mevlana’nın Mesnevi’sinin içinde toplumsal, felsefi, ahlakı, dini, aşk ile ilgili binlerce ibret verici hikâye bulunmakta*dır Bu nedenle, her özet yetersiz kalacaktır Yine de, seçebildiği*miz kadarı ile birkaç hikâyenin özetini vermeye çalışacağız

Tüccar ile Papağanı:
Bir tüccarın, kafese kapattığı çok güzel bir papağanı vardı Bir gün Hindistan’a gitmesi icap etti Herkesten ne istediğini sor*du Sıra papağana gelince, dedi ki: “Oradaki papağanlara söyle, siz serbestçe gezip dolaşırken, benim kafeslerde kapalı olmam, doğru mu*dur? Bir sabah vakti beni de hatırlayın da, birazcık mutlu olayım…”
Tüccar, Hindistan’a vardı Gördüğü papağanlara kendisini tanıtarak, papağanının söylediklerini nakletti Ancak, sözü biter bitmez, papağanlardan biri anında düşüp öldü…
Tüccar, memleketine döndü Olanları kendi papağanına da anlattı Papağan da kafesin içinde önce titredi, sonra hareketsiz kalıp öldü Tüccar çok üzüldü Kafesi açıp, ölü papağanı alıp pen*cerenin kenarına bıraktı Bırakır bırakmaz, papağan canlanıp uçtu Tüccara da dedi ki:
“O Hindistan’daki papağan, selamımı alınca, ölmüş gibi yaptı Yani bana dedi ki, ‘Kafesten kurtulmak istiyorsan, öl’ Ben de onun dediğini yaparak kurtuldum

Hayvanların Dilini Anlayan Adam:
Adamın biri Hz Musa’ya gelip, “Hayvanların dilinden anla*mak istiyorum” diye istekte bulunur Hz Musa ne kadar “hayır, olmaz” dese de talebinden vazgeçmez “Hiç olmazsa, evdeki horoz ve köpeğin dilinden anlayaytm” diye adetâ yalvarır Hz Musa “peki” der Adam memnundur
Ertesi gün, yere düşen bir ekmek parçası için horoz ve köpek kapışırlar Horoz der ki, “Merak etme, yarın efendimizin eşeği ölecek, et yersin” Bunu duyan adam, hemen eşeği götürüp satar Köpek, horoza “Et yiyecektim ama eşek gitti, şimdi ne olacak?” diye sitem eder Horoz da: “Yarın at ölecek, onun etini daha çok yersin” der Adam bunu duyunca, atı da götürüp pazarda satar Keyfine diye*cek yoktur Bu arada, köpek horoza iyice kızmıştır Yalancılıkla dahi suçlar Horoz, “Kızma, yarın efendimizin kölesi ölecek, bol bol helva ve yemek yiyeceksin” der Adam, bunu da duyar, zevkten dört köşe, köleyi de götürüp pazarda satar
Köpek, artık hiddetten köpürmektedir Horoza, “Senin yalan*larından bıktım, usandım” der Horoz ise: “Hayır, hiç yalan söyleme*dim Bu eve bir ölüm gelecekti Eşek burada ölseydi, iş noktalanacaktı Ancak efendimiz eşeği sattı Sıra ata geldi, onu da sattı Sıra köleye geldi, onu da sattı Ne yazık ki, artık sıra efendimize gelmiştir O ölünce, he*pimizin karnı doyacak” dedi
Bunu duyan adam ağladı, sızladı, dövündü, başını taşlara vurdu ama ne çare? İş işten geçmişti

Çok eski zamanlarda bir padişah vardı En son aldığı cariye*ye aşık olmuştu Ancak, gel gelelim cariye hastalanmasın mı? Bütün hekimler seferber olup, “Kolay, hallederiz” dediler Hiçbiri “Allah isterse” demediği için, cariye bir türlü iyileşmedi Bilakis günden güne, hastalığı daha da arttı
Padişah hekimlerin başarısızlıklarını görünce, ağlayarak Al*lah’a yalvarmaya başladı: “Yarabbim, sen varken tuttuk bir ölümlü cariyeye gönül verdik Hastalandı, medeti senden değil, hekimlerden bekledik, bağışla beni…”
Bu yalvarma, Allah’a hoş geldi Gece padişah uyurken, rüya*sında ak sakallı bir ihtiyar göründü ve, “Yarın yanına bir garip kişi gelecek Bu ki o bizdendir Hastanı iyileştirecek” dedi
Ertesi gün, beklenen kişi gelince, padişah herkesten Önce ko*şup, kapıyı açtı İzzet, ikramda bulundu Sonra, kişi hastayı muayene etti Anladı kî, kızın derdi, gönül derdidir Bulmak için, kızın nabzım tutup, hayat hikâyesini anlattırmaya başladı Niyeti, hangi isim geçtiğinde, kızın nabzının atışı artıyorsa, böylelikle sevdiği kişiyi öğrenmekti Kız anlattı, hekim dinledi Ta ki, kişiyi Öğrenmekti Klz anlattı, hekim dinledi Ta ki, Semerkand’a gelinceye kadar Sonunda, kızın Semerkand’lı bir kuyumcuya aşık olduğunu öğrendi Kızı muayene eden hekim, kızı bu üzüntüden kurtarmak için, kuyumcuyu bulmaya karar verdi Yalnız, kızdan bundan sonra neşelenip gülmesini, padişaha da bir şey söyleme*mesini tembih etti Sonra da padişahın huzuruna çıkıp, “Kızın iyileşmesi İçin, bu kuyumcunun bulunması gerekir’ dedi
Padişah, kuyumcuyu buldurtup, sarayına getirtti Onu Kuyumcubaşı yaptı Cariyeyi de kuyumcuya verdi Aradan altı ay geçmeden, cariye sapasağlam oldu Bu sefer, bizim hekim bir şurup yapıp kuyumcuya içirdi Çok geçmeden kuyumcu eriyip solmaya başladı Bu çirkin halini gören kız ondan soğudu Bir müddet sonra da kuyumcu Öldü Ölmeden önce de şunları söyle*di: “Bu dünya bir dağa benzer Yaptıklarımız dağa seslenmek gibidir Sesimiz, güzel de olsa çirkin de olsa, dağa çarpıp geri dönerek, gelir bizi bulur

Namazda Konuşan Hintliler:
Dört Hintli birlikte namaza durmuşlardı Biri, namazda iken, müezzine sordu: “Ezan okundu mu?” Yanında ki atıldı: “Ezan o-kunmasa idi, şimdi namazda olur muyduk?” Üçüncüsü, “konuştuğu*nuz İçin namazınız bozuldu, susun” dedi Dördüncüsü de: “Şükürler olsun ki, ben boşu boşuna konuşup da namazımı bozmadım” dedi An*cak şurası kesin ki, dördünün de namazı bozulmuştu
Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını görür; kim birinin ayıbını görürse, o ayıbı kendisinde bulur
Sende o ayıp yoksa da, yine emin olma; çünkü o ayıbı bir gün sen de yapabilirsin; o ayıp seni de bulur

Aslan’ın Payı:
Aslan, kurt ve tilki ormanda avlanıyorlardı Akşama kadar bir öküz, bir keçi, bir de tavşan avladılar Sıra bölüşmeye gelmişti Aslan, Kurt’a pay etmesini söyledi Kurt, öküzü aslana, keçiyi kendisine, tavşanı da tilkiye verdi Aslan buna sinirlenerek, bir pençede kurdu yere serdi Sonra da, tilkiye aynı işlemi yapmasını söyledi Tilki, “Ey büyük sultan, pay etmek ne haddime Şu küçük tavşan sabah kahvaltınız, keçi öğlen yemeğiniz, Öküz de akşam yemeğiniz olmalıdır” deyince, aslanın ağzı kulaklarına vararak tilkiye sordu: “Bu kadar adaletli paylaşımı nereden öğrendiniz?” Tilki: “Şu haddini bilmez kurdun halinden” diyerek cevap verdi…
Akıllı o kişidir ki, dostlarının başına gelenlerden ders alır

Padişahın Yeni Köleleri:
Padişah’ın biri iki tane köle satın aldı Huzuruna teker teker çağırdı, konuştu Biri, diğerinin hakkında çok güzel şeyler söyle*mişken, diğeri onun hakkında olmadık ağır sözler sarf etti Padi*şahta diğerini huzurundan kovdu, Öbürünün de hayatını bağışla*dı
insanoğlu dilinin altında gizlidir Bu dil can kapısına perde*dir Güzel ve iyi görünüş, güzel bir huyla birleşmezse beş para dahi etmez

İbrahim Edhem:
İbrahim Edhem, adaletli ve şanlı bir padişahtı Bir gün tıkırtı*lar duydu Sesin geldiği yere varınca, o zamana kadar hiç tanıma*dığı bir bölük halk gördü “Ne arıyorsunuz, bu damın başında?” diye sordu “Develerimizi” dediler “Bu damın başında deve ne gezer?” diye sorunca da “Peki, sen tahtın üzerinde Allah’ı arayıp bulmayı ümit ediyorsun da, biz damda deve arayınca mı olmuyor” diye cevap verdi*ler
“Eyvah ki, eyvah” deyip, tahtı da, tacı da terk etti O günden beri bütün insanlık, onun adını söyler oldu

Hırsız:
Bir gün hırsızın biri, bir bahçeye girip, meyve ağacının üstü*ne çıktı Bir yandan yiyor, bir yandan da yerlere döküyordu Bah-Çe sahibi bu durumu görünce: “Behey Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, bu ne densizliktir” diye seslendi Hırsız, büyük bir pişkin*likle: “Ne bağırıyorsun, bahçe Allah’ın, meyve Allah’ın, sana ne olu*yor?” dedi Mal sahibi, “öyle mi?” diye kafasını salladı Sonra da adamlarına, hırsızı falakaya yatırmalarını söyledi Hırsız sopayı yedikçe: “Yapmayın, etmeyin Allah’tan korkun” diye yalvarmaya başlayınca, bahçe sahibi: “Ne bağırıp duruyorsun? Sopa Allah’ın sopası, vuran da Allah’ın kulu…”

Fil Yavruları:
Akıllı bir adam, uzak yoldan gelen fakir üç kişinin hallerini görünce, onlara Öğüt verdi: “Biliyorum fakir ve açsınız Buradan köyünüze giderken ne kadar aç olursanız olun, sakın ha önünüze çıkan, fil yavrusunu yemeyiniz” diye öğüt verdi Nitekim bizimkiler yolla*rında giderlerken fil yavrusunu gördüler Söylenenleri unutup, fil yavrusunu yakalayıp, pişirip yediler Sadece içlerinden bir tanesi, arkadaşlarını engelleyemese de, öğüde uydu yemedi Gece olunca uj’udular
Gece olunca kızgın fil arayıp onları buldu Hepsinin tek tek ağızlarını kokladı Sadece yemeyene dokunmadı Diğerlerini ise parçalayarak öldürdü

Serçe’nin Avcı’ya Verdiği Öğüt:
Bir gün, avcının biri, bir serçeyi yakalar Serçe ona der ki: “Benim bir lokma etimden ne olacak ki? Sen beni serbest bırak, ben de sana hayatta her zaman gerekli olacak, üç tane öğüt vereyim” Avcının aklı yatar ve kuşu serbest bırakır Kuş uçup yüksekçe bir dala konduktan sonra başlar: “Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma,” bu birinci öğüdüdür

İkinci Öğüt: “Geçmiş gitmiş şeyler için üzülme; bir şey senden git*tikten sonra, onun özlemini çekme,” dedikten sonra, “Benim karnımda on dirhem inci vardı, beni bırakınca, inciden oldun” diye devam etti Bunu duyan avcı başladı, “ah aptal kafam” diyerek dövünmeye Kuş bunun üzerine, “Hani geçmiş gitmiş şeyler için üzülmeyecek*tin…” der
Avcı “haklısın” deyip, üçüncü Öğüdü de vermesini ister La*kin kuş, “Diğer öğütlerimi tuttun mu ki, üçüncüsünü de tutasın” diyerek uçup gider
Uykuya dalmış, bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere to*hum saçmaktır Aptallık ve bilgisizlik yırtığı, yama kabul etmez

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.