Atasözü Ne Demektir. |
05-21-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Atasözü Ne Demektir.ATASÖZÜ NE DEMEKTİR? Atasözleri, halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil ortak dil zevkini de yansıtır
Türk Dil Kurumu'nun Tanımı: Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz, darbımesel Wikipekdia'nın Tanmı: Geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlere Atasözü denir Türkçe'de "sav" ve "darb-ı mesel" olarak da adlanılır Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce inanç ve kültür yapısını yansıtır Atasözlerinin kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmez Yani atasözleri anonimdir Bu sözler topluma mâl olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık isteminden geçerek günümüze ulaşmış kısa ve özlü sözlerdir Atasözleri, bir düşünce açıklanırken ya da savunulurken tanık olarak da gösterilirler |
Cevap : Atasözü Ne Demektir. |
06-02-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Atasözü Ne Demektir.ATASÖZÜ Halk içinden çıkan, bir öğüdü, sağduyusal bir gerçekliği ya da deneyime dayalı bir gözlemi dile getiren ve halkın ortak kullanımına giren kısa özlü söz Esk Eşanl DARBIMESEL) —Tiyat Atasözü oyunu, bir atasözünü geliştirip açıklayan küçük güldürü (Bk ansikl böl) —ANSİKL Atasözleri, genellikle toplumdaki ortak sağduyunun anlatımıdır ve her ulusun kendine özgü bir atasözü dağarcığı vardır Eski Yunanlılar, atasözlerinin çoğu kez Yedi Bilge tarafından söylendiğine inanır ve bunları tapınaklarının ön cephelerine yazarlardı Biçimiyle özlü, anlatımıyla imgeli olan atasözü, özellikle edebiyatın sözlü yayılım dönemlerinde, ahlakçıların yapıtları nedeniyle, bir edebiyat eseri niteliği de kazandı Türk atasözlerinin tarihi türkçenin en eski yazılı metinleriyle başlamaktadır Orhun Yazıtları'nöaW\ "Yufka olanın delinmesi kolay imiş, ince olanı kırmak kolay Yufka kalın olsa delinmesi zor imiş ince, yoğun olsa kırmak zor imiş " sözü bu kaynaktaki benzerleriyle birlikte, yazıya geçmiş en eski türk atasözlerindendir Uygurca bir tıp kitabının boş yapraklarına yazılmış olan 13 atasözü, "türk savı" (türk atasözü) adını taşımalarıyla dikkati çeker Bunlardan "it kocayınca yatarak havlar", ' Dağda düzlük olmaz, düzlük yerde bel olmaz" sözleri Kâşgarlı Mahmut'un Diva-nü lügat /f-TÎ/rft'ündeki benzerlerini anımsatmaktadır Bu yapıtta "sav" adıyla anılan atasözlerinden birçoğu bugün de yaşamaktadır "Kanı kanla yumazlar", "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur", "Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur" gibi örnekler günümüze dek hemen hemen hiç değişmeden yaşayan atasözlerindendir Gene de bu kaynaktaki birtakım atasözleri aynı yargının başka sözcükler, başka benzetmeler kullanılarak dile getirilmesiyle değiştirilerek yaşatılmış-tır Oradaki birtakım atasözlerinin bugün unutulmuş olmalarına karşılık, ilk tespitlerinden sonra hiç değilse 4 yüzyıl daha yaşayarak Anadolu'da XV yy'a kadar kullanıldığını bu yüzyıla ait bir atasözü derlemeleri kitabından anlıyoruz Kâşgarlı' nın andığı atasözlerinden kimisinin kültür değişmeleri sonucunda yeni biçimlere girdiği görülmektedir Orada anılan "Güç ilden girse töre bacadan çıkar" sözünün "Zor kapıdan girince şeriat bacadan çıkar" biçimini alması bu tür değişikliklerdendir Atasözlerinin pek çoğu türkçenin yayıldığı geniş alanda çok küçük bazı değişikliklerle yaşamaktadır Örneğin türkiye türkçesindeki "Aç tavuk düşünde arpa görür" atasözü azeri türkçesinde "Aç to-yug yuhusunda darı görer" biçiminde söylenir; "El ile gelen düğün bayram" atasözü de türkmen türkçesinde "II bilen gelen toy bayram" biçimindedir Geçmişte kullanılarak yazıya geçirilmiş ancak bugün unutulmuş atasözleri de pek çoktur: ' 'Buzdan suv tamar (Buzdan su damlar) [Divanü lügat it-türk]-, "Kim-ning tamarı yoğun bolsar kanagı yingil" (Damarı kalın olanın kan aldırması kolay olur) [Uygur atasözü] Eski kuşakların doğa ve toplum karşısındaki gözlemlerini, düşüncelerini, yargılarını aktaran atasözlerine destanların başında toplu olarak yer verilmiştir "Atalar sözü Kuran'a girmez, Kuran yanınca yilişir (yilişmek: birlikte koşmak)" denilerek atasözlerine nasıl değer verildiği de belirtilmiştir Dede Korkut hikâyelerinin girişinde Oğuzlar'ın günlük yaşamıyla ilgili gözlemler, ahlak düzeltici öğütler, kötü sayılan kişilerle ilgili eleştiriler ve alay yollu yargılar birbirine ulanarak sıralanmıştır: "Allah Allah demeyince işler düzelmez; Kadir Tanrı vermeyince er zenginleşmez Ezelden yazılmasa kul başına kaza gelmez; ecel vakti ermeyince kimse ölmez Ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez " vb Dede Korkut hikâyeleri anlatılırken de "Anahakkı Tanrı hakkı", "At işler er öğü-nür", "Baş esen olsa börk bulunmaz mı olur" gibi atasözlerine de yer verilmiştir Atasözlerinde toplumun tarih ve coğrafya içinde geçirdiği değişik yaşama biçimlerinin etkisi görülür Örneğin göçebe ve hayvancı yaşam biçimini dile getiren tabakada şu türden örneklerle karşılaşılır: "Göçdük yurdun kadri konduk yurtta bilinir", "Gün variken davarın eve getir", "Damızlıksız yoğurt olmaz" Tarım kesimi tabakasında ise "Tarlayı düz al, kadını kız al", "Dağ başında harman yapma savurursunyel için, sel önünde değirmen yapma öğütürsün sel için" gibi atasözleri göze çarpar "Külhancının beyliği hamamcılık demişler" türünden atasözleri ortaçağ kentinin yaşama biçimiyle ilgilidir "Eve gerek iken mescide haram", "Ay gör oruç tut, ay gör bayram eyle", "Davacın danişment oldu, yardımcın Allah olsun" gibi atasözleri ise islam din çevresinin etkileriyle oluşmuştur Atasözleri halkın yaşama deneylerinin sonuçlarını vermekte, insanların davranışlarına yön kazandırması istenen ilkeleri ortaya koymaktadır Bu sözlerde toplumun ortak değer yargıları yansır Atasözleri arasında doğaya, doğa olaylarına, hava koşullarına, üretim biçimlerine, maddesel kültüre ilişkin olanlar geniş bir yer tutar Bunların bir bölümü doğrudan doğruya sözünü ettikleri varlıkla ilgili gözlemleri dile getirir "Mart ayı dert ayı", "Sabahın kızıllığı akşamı kış eder, akşamın kızıllığı sabahı güz eder" gibi Büyük bir bölüm atasözü de benzetme yoluyla somuttan soyuta, özelden genele giderek toplum olaylarına, ahlak kurallarına geçer: "Kurt dumanlı havayı sever", "Isıracak it dişini göstermez", "Sakla samanı gelir zamanı" gibi Atasözleri türk toplumunda erdem sayılan nitelikleri över, kişileri bu erdemlere yöneltmeye çalışır: "Aman diyene kılıç kalkmaz", "Misafir kısmetiyle gelir", "Gülme komşuna gelir başına" Ancak kimi atasözlerinde ters yargılar, uygulanması doğru sayılmayacak yanlış ilkeler de göze çarpar "Avrattan vefa zehirden şifa", "Kadını sırdaş eden tellal aramaz", "Dil susmayınca baş esen olmaz" gibi atasözleri sağduyunun, aklın benimseyemeyeceği görüşleri savunur Bunlar, içinde doğdukları toplumun kimi kesimlerinde, kimi zamanlarda geçerli olmuştur Ama hemen yanıbaşlarında bunların tersi, akla ve gerçeğe uygun olanları da yer almıştır Atasözleri bellekte kolayca kalacak, konuşma dilinde kolay tekrarlanacak, içeriği gibi anlatımı da hoşa gidecek yolda oluşturulmuştur Ses yinelemeleri (Kaynayan kazan kapak tutmaz), uyaklar (it ulur, birbirini bulur), ölçek (alma atı, sat yağızı, besle kırı, bin doruya), karşılıklı konuşma (Hekim kim? Başına gelen), hikâye etme (Kurda neden ensen kalın? demişler, kendi işimi kendim görürüm demiş) vd gibi türlü anlatım özellikleri, atasözlerine hareketlilik verir Atasözlerinde mecaz (Damlaya damlaya göl olur), cinas (Bol bol yiyen bel bel bakar), istiare (Ağaç yaşken eğilir), tezat (Güvenme varlığa düşersin darlığa), tenasüp (Sel gider kum kalır) vd gibi söz sanatlarına başvurularak çekicilik sağlanmıştır Atasözlerine, konuşma dili yanında masal ve hikâyelerde kişileri konuştururken ya da anlatımı etkili kılmak için sık sık başvurulur Halk şairleri de atasözlerinden alıntılarla destanlar söylemişlerdir Levni' nin Atasözü destanı bu yoldaki örneklerden biridir Halk şiirinde atasözleri, halkın kullandığı biçimde, bozulmaksızın anılır Divan şiirinde ise bir yandan dilin halk dilinden ayrılışı, öte yandan aruz vezninin konuşma diline uygun bulunmayışı, atasözü alıntılarını tanınmayacak biçime sokmuştur: "Yar gelmezse sana payine sen git yarin/Yürümezse nota dağ ey gönül abdal yürür" (Ruhi); "Zal-i dehrin hanesinde durma âşık var yürü /Bu mesel meşhurdur yolda gerektir yol eri" (Cemali) vb Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi'nin atasözlerinden yola çıkarak hi-kâyeler kaleme alması (Letaif-i rivâyât dizisi), Abdülhak Hamit'in gençlik oyunlarından birinde atasözlerine bolca yer vermesi (Sabr ü sebat), atasözlerinden yapıtlarda yararlanma deneyleridir Günümüz edebiyatında konuşma dili, halk kaynağı ön planda olduğu halde, atasözlerinden pek yararlanıldığı söylenemez Atasözleri ancak birkaç toplumsal yergi şiirinde kullanılmıştır (Oktay Rifat'ın Karga ile tilki kitabındaki 'Ahmet' şiiri) Ters yargılı atasözlerinden hareket ederek toplumun bozuk düzenine karşı çıkıldığı da olmuştur (örn Fakir Baykurt'un köy sorununu işleyen bir romanının "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar'' atasözünü anıştıran Onuncu köy adını taşıması) —Tiyat Birçok batılı yazarın (Shakes-peare, A de Musset) oyunlarına başlık ve konu olan atasözlerinden de türk tiyatrosunda zaman zaman yararlanılmıştır: Ali Haydar'ın iki karpuz bir koltuğa sığmaz (1871), Mizancı Murat'ın Tencere yuvarlandı kapağını buldu (1909), Recaizade Ekrem'in Çok bilen çok yanılır (1914), İAN Sekizinci'nin Arayan mevtasını da bulur belasını da (1927) komedyaları; Orhan Asena'nın Ya devlet başa ya kuzgun leşe adlı tragedyası (1982), Muharrem Buhara'nın Ayının fendi avcıyı yendi adlı çocuk oyunu (1982) bu türün örnekleridir |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|