Sevgililer Sevgilisi

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sevgililer Sevgilisi



Aşk ve sevgi… Tecellisi gönülde beliren, gönlü muhatap alan duygular… Buna, insanı anlamlandıran beşerî, İlahî ve mecazî boyutta telvinler de denilebilir
Sevgililer SevgilisiBelki biri diğerinin vasıtası, diğeri ötekinin hedefi Asıl hedefe giden yolda kah temrin, kah oyalanıp aldanma…
Aşk ve sevgi… İçinde mahabbet, alâka, yakınlık, dostluk, meveddet, mürüvvet ve daha pek çon insanî hasletlerin gizlendiği dünya… Bazen şefkatin, bazen himayenin, bazen merhametin adı İlahî anlamda yalnızca bir hedefe, Sevgili’ye bakmak, beşeri anlamda ise aynı hedefe birlikte bakmak…
Sevgililer günü diye bir icad var artık Bize dışarılardan dayatılmış bir anlayış… Ve aşkın yalnızca beşeri boyutunu görüyor; başka sevgileri ve sevgilileri de hariçte tutuyor Evet… Varsayalım ki biz de bu mânâda “sevgili” diyeceğimiz kişiyi, can yoldaşımızı hatırlayacağız; onu hediyelerle, çiçeklerle hatırlamadan evvel kalbimizde hatırlamaya kim itiraz edebilir?! Üstelik bunu bir gün değil, her gün yapmamız gerektiğini ihtara hacet var mıdır?! İşte bu daimi hatırlamadır ki bizi ismete, ahlaka, nezahete ve necata götürür Bu da bizim, canına sevgili arayan behîmî yanımızı yontup sevgili için can götüren insanî hasletimizi teraziye koyacaktır Örnek mi istiyorsunuz; beraber okuyalım:
Canı için sevgili isteyenin hikâyesi
Vaktiyle bir padişahın çok güzel bir kızı vardı Garibanın biri onu görmüş ve âşık olmuştu Her nereye gitse sevdiğinden bahsediyor, aşkını anlatıyor, sabredemiyor, çırpınıyor, ah çekiyor, halkı kendine acındırıyordu Öte yandan şehirde haber çabuk yayıldı ve sultan bunu duyunca âşıkı huzura getirtip,
-Ya ülkemi terk eder gidersin, dedi, ya da kelleni vurdurtacağım, kararını hemen ver
Zavallı adam, düşündü, taşındı ve gitmeye karar verdi Sultan ise adamın cevabını duyunca cellatları çağırttı Vezir dedi ki:
-Hünkarım, neden suçsuz birinin kellesini vurdurttunuz?
-Çünkü gerçek bir âşık değildi o, sahtekardı Eğer gerçekten âşık olsaydı başının kesilmesini seçerdi Eğer başının kesilmesini seçseydi, tahtımdan kalkıp onu yerime oturtacaktım
İhtar: Hayatını sevgilisinden daha çok seven kişi aşk davasına kalkışmamalı
Sevgili için can isteyenin hikâyesi
Vaktiyle bir padişahın çok güzel bir kızı vardı Uzun saçlı bir delikanlı ona âşık oldu Geceleri hasretiyle ah ediyor, gündüzleri sarayın kapısını gözlüyor, o nereye giderse atının ardından sürüklenip gidiyor, koşuyor, gözlerinden yağmur gibi yaşlar akıtıyordu Bu yüzden sultanın çavuşlarından durmadan eziyet görüyor, dayak yiyor, ama bir kerecik olsun feryad etmiyor, ah demiyordu Halk bu olup biteni gördükçe kah delikanlıyı ayıplıyorlar, kah sultanın insafsızlığına söyleniyorlardı İçlerinden bir tanesi bile delikanlıyı kıza layık görmüş değildi Nihayet kız, babasına,
-Bu bela niceye dek sürecek, dedi; beni bu halden kurtar, artık utanıyorum
Sultan bunun üzerine o delikanlının tutulup derhal şehir meydanına getirilmesini, orada saçlarından bir atın ayağına bağlanıp bedeni paramparça olana dek sürükletilmesini ferman etti Halk, yürekleri parçalanarak meydana toplandılar, göz yaşları toprağı kızıl güllere benzetmekteydi Ve nihayet sultan da kızı uğrunda can feda edecek olanın halini görmek istiyordu Herkes hazır olunca bir asker, delikanlının saçlarından tutup hazırlanan atın ayağına bağlamak üzere sürüklerken aniden kurtuldu ve padişahın huzuruna koşup eteğine yapıştı:
-Ey âleme adalet veren sultan, dedi; senden bir dileğim var, bir parçacık beni dinle!…
Sultan hışımla karşılık gösterdi:
-Canını bağışlamamı istiyorsan, nafile; şu anda seni öldürtmekten daha önemli bir arzum yok Saçımdan sürükletme, bir anda öldürecek bir yol tut diyeceksen, ahdettim, senin kanını at nallarına çiğneteceğim Bir zaman için bana aman ver diyeceksen, bu da mümkün değil, çünkü toplanan halka karşı küçük düşmüş olurum Yok kızımla birkaç dakika olsun yalnız kalayım diyeceksen, onun bir tek tel saçını bile sana reva görmem, artık onun yüzünü göremeyeceksin
-Hayır, ey her yaptığını güzel yapan sultan, dedi delikanlı, canımı bağışlamanızı istemiyorum sizden Hiçbir an mühlet de dilenmiyorum hatta Kızınızı bana göstermeyeceklerini de artık biliyorum Atların ayağı altında sürüklenme konusuna gelince, buna da itirazım yok Benim sizden isteğim tamamen başka
-Söyle o vakit nedir dileğin?
-Elbette bugün beni öldürecek, at nalları altında hor ve hakir bir halde kanımı toprağa karıştıracaksın Dileğim o ki beni onun atının ayağına bağlayıp sürüklet Çünkü ben o ay yüzlünün yolunda ölünce ancak diri olabilirim
Sultan, onu bağışladı ve kızıyla evlendirip ölü gönlüne can verdi
Aşağıdaki satırlar, gerçek sevgilerin cazibe merkezi, yüreklerin en hassas süveydalara açılan kapısını ve Sevgililer Sevgilisi’nin ruh ve beden yapısını anlatır ki Hakanî Mehmed Bey tarafından yazılan Hilye-i Saadet adlı kitaba göre düzenlenmiştir
En Sevgili’nin hilyesi…
“Saçı fazla uzun olmazdı ve tam kıvırcık denilmeyecek derecede dalgalı idi Saçını ortadan ayırır ve dört bölük halinde; ikisini omuzlarına, ikisini de kulaklarına doğru bırakırdı Bazan kulaklarını açıkta bıraktığı da olurdu Bu saçlar, misk gibi siyah renkli ve güzel kokulu idi
Her iki mânâda alnı açıktı Bu alın genişçe ve buğday renkli idi Ancak ortasında daima bir nur parlardı
Yüzü değirmi idi Ona dikkatle bakılamazdı Parlak bir çehresi vardı Ayın ondördü gibi parlardı Dolgun veya şişman olmadığı gibi kuru ve zayıf bir yüz de değildi Yanakları ne etli ne de çöküktü Yüzünün aklığı içinde yanaklarının kırmızısı gâlip idi Terlediği zaman üzerine çiğ tâneleri kondurmuş gülü andırırdı Öfkesi ve memnûniyeti, yüzünden anlaşılabilirdi Uzun, ince ve hilal kaşlı idi Kaşlarının ucunda kıvrım vardı İki kaşı arasında tüy yok idi ve bembeyaz görünürdü
Kirpikleri siyah ve uzun idi
Gözünde ezelden bir sürme mevcuttu Beyazı katı beyaz; karası kapkara idi Gözleri geceleyin de gündüz gibi görürdü İlahî aşkın eseri bazan gözlerinde kızarıklık oluştururdu Baktığı zaman karşısındaki kişi nazarına dayanamaz ve gözlerine dikkatle bakamazdı
Burnu mütenasip idi İki kaşına yakın olan kısmı bir parça yüksekçe idi Koku almakta çok hassastı
Ağzı ne çok büyük; ne de çok küçük idi
Dişleri aralıklı olup üst üste değildi İnci gibi bembeyazdı Konuşurken ön dişleri arasından bir nur çıkar gibi görünürdü Güldüğü zaman dişleri dolu taneleri gibi parlardı
Gülüşü tebessümden ibaretti Kahkaha ile gülmekten hayâ ederdi Eğer kahkaha ile gülecek olsa Arş-ı Âlâ titrerdi Bu sebeple ömrü boyunca hiç kahkaha ile gülmedi
Çenesi yuvarlak idi
Sakalı sık ve siyah idi Ömrü boyunca sakalında yalnızca 17 kılı ağarmıştı Her yeri aynı uzunlukta kesilirdi
Boynu ve gerdanı bembeyaz idi Bu boyun, ne uzun; ne kısaydı Gerdanı çok güzel görünüşlüydü
Pazuları etli ve beyaz idi
Omuzları genişti Üzerinde tek tük kıllar mevcut idi Yassı yağrınlı olup yağrının ortası etli idi Nübüvvet mührü onun iki kürek kemiği arasında ve sağ omzuna yakın bir yerde bulunuyordu Bu mühür, siyaha çalan sarı renkte olup çeyrek altın büyüklüğünde bir ben idi Üzerinde dik duran siyah kıllar var idi
Beden olarak ince yapılıydı Vücut yapısının bir benzeri daha yaratılmamıştır Giyecek olarak en çok beyaz; sonra yeşil rengi tercih ederdi Yazın ince atlas kumaş; kısın yün giyerdi Elbisesi asla gösterişli olmazdı Ömrü boyunca aynı anda iki elbiseye birden sahip olmadı
Bir yere yöneldiği zaman bedeniyle birlikte döner, asla başını çevirerek bakmazdı Başını çevirip bakmak insanı hayasız eylediği için onun bu tavrı ümmetine sünnet olmuştur
Vücudundaki kemikler irice ve muntazam idi
Pazusu koluyla; uylukları da ayaklarıyla şekilce birbirine uygun idi Kuru yâhut ince olmayıp dolgun idiler Her azası birbirinden güzel idi El ve ayak ayaları genişçe idi El parmakları uygunluk içindeydi
Göğsü ve karnı birbirine uygun ve aynı düzgünlükte idi Göbeği yuvarlaktı Göğsünden göbeğine kadar bir çizgi hâlinde kıllar uzanırdı
Orta boylu sayılırdı Göze çarpacak kadar kısa; dikkat çekecek kadar da uzun değildi Orta boylu olmasına rağmen kendisinden uzun birinin yanında el ayası kadar uzun görünürdü O kişi yanından ayrılınca yine orta boylu gösterirdi Boyu selvi misâli düzgün idi Bedeninde kıl yok idi Teni gül gibi kokardı ve yaşı ilerledikçe âdetâ tazelenirdi Ne zayıf; ne de etli ve göbekli idi Her bir parmağı kalem gibi düzgün idi
Yürürken hızlı yürürdü O kadar ki ayakları altında yeryüzü dürülüyormuş gibi olurdu Yürürken ona yetişebilmek zor idi Hayasından yokuş iner gibi önüne eğik olarak yürür ve etrafına bakınmazdı
Yolda birdenbire karşısına çıkıveren kişi ondan heybet duyar ve aciz kalırdı
Konuştuğu kişiye güzel kokusu siner ve birkaç gün çıkmazdı Bir çocuğun başını okşasa birçok günler çocuğun kokusundan, ona Peygamberimiz’in dokunduğu bilinirdi O çocuk, diğer akranları arasında daima fark edilirdi Konuştuğu her kişi sözlerindeki güzellik ve tatlılık ile onun kulu kölesi olmaya hazır olurdu Etkili konuşması ile müşrikler Müslümanlığı seçerdi Sözlerinde ruha ferahlık veren bir edâ var idi Asla dedikodu ve malayâni konuşmazdı
Kısacası yaratılış ve huyca ne o tam olarak kimseye benzer; ne de kimse O’na benzeyebilirdi Bir hadîs-i şerîfte; “Ben en fazla babam Hz Âdem’e benzerim; peygamberler içinde bana en çok bezeyen de atam Hz İbrahim’dir” buyurmuştur alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.