Vatan Yahut Silistre

Eski 05-06-2009   #1
yesimciwciw
Icon46

Vatan Yahut Silistre



Vatan Yahut Silistre Kitap Özeti
Kitabın Adı : Vatan Yahut Silistre
Yazarı : Namık Kemal
Kitabın Özeti
KONUSU: Siliistre bugünkü Bulgaristan’da Tuna ırmağının kıyısında, bir kenttir 1388 yılında Türkler tarafından fethedilen Silistre, 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında çok kalabalık bir Rus ordusu tarafından kuşatılmış, Musa Hulusi Paşa kumandanlığındaki Türk kuvvetleri kırk gün boyunca, kaleyi kahramanca savunurlar

Kitapta, asıl verilmek istenen Vatan Sevgisi’dir Bunun yanında, Silistre Kalesİ’ne yardıma koşan gönüllüler ve bunlardan İslam Bey ile Zekiye’nİn aşkı da anlatılmaktadır
Kısa Özeti
İslam Bey, gönüllü olarak orduya gideceğinden dolayı uzaktan sevmekte olduğu Zekiye ile vedalaşmak üzere onun odasına girer Zekiye’ye, kendisi hakkında beslediği sevgiyi anlatır Kız da ona karşı kayıtsız olmadığı gibi, onun arkasından o da erkek elbisesi giyerek gönüllüler takımına karışır, Silistre’ye kadar gider Silistre’de kuşatma altında kalırlar Bu arada İslam Bey yaralanır, ona, Âdem ismini almış olan Zekiye bakar Yaralı olduğu halde İslam, yanında Abdullah Çavuş ve Zekiye ile düşman cephanesini ateşlemek üzere giderler Dönüşlerinde düşman kuşatmayı kaldırıp çekilmiş vaziyette bulurlar Kumandan Sıtkı Bey de Zekiye’nin vaktiyle bir namus meselesinde itaatsizlik ettiği için keçe külah edilmiş olduğundan asıl adı olan Ahmet’i değiştirip Sıtkı’yı kullanarak yeniden askerlikte rütbesi kazanmış olan babası çıkar İslam ile Zekiye’nin düğünleri kazanılan savaşın mutluluğuyla birlikte yapılır
GENİŞ ÖZETİ:
Birinci Perde:
Zekiye, odasında uzanmış kendi kendine İslam Bey’e olan aşkını anlatmaktadır İslam Bey ise, bu sırada, veda etmek için Zekiye’nİn penceresi etrafında dolanmaktadır Sesi duyunca, kendisini gösterir Zekiye utanmıştır
İslam Bey, Silistre’ye yardıma giden gönüllülerden olmaya kararlıdır Bunu Zekiye’ye söyleyince, sevgisi çok büyük olan Zekiye’nİn, haliyle üzüntüsü de büyük olmuştur Bu yüzden İslam Bey’i bu kararından vazgeçirmeye çalışır İslam Bey ise ataları arasında tam kırk iki şehit bulunduğunu, bu kadar şehidi olan bir ailenin ferdine kaçmanın yakışmayacağını belirtir
Zekiye ise kardeşini şehit vermiş, yıllar önce cepheye giten babasından ise yıllardır bir haber alamamıştır Şimdi de hayatta tek sevdiği İnsandan ayrılmak, ona kat be kat zor gelmektedir Yine de, onu sevgi ile uğurlar İslam Bey, “Yaşasın vatan !” diyerek Zekiye’nİn yanından ayrılır
İslam Bey, Zekiye’nİn yanından çıktıktan sonra, dışarıda kendisini bekleyen gönüllülerin yanına gelir ve “Beni seven peşimden gelsin” diyerek yola düşer
Biraz sonra Zekiye de erkek kılığına girer ve İslam Bey’in gittiği yoldan takip eder
İkinci Perde:
Gönüllüler, Silistre Kalesi’ndedirler Zekiye de içlerindedir Miralay Sıtkı Bey, ölüm ve kalım günlerinin sayılı olduğunu, isteyenin gidebileceğini söyleyince, gönüllülerden birisi “madem gidecektik de buraya neden geldik” diyerek bütün arkadaşları adına kararlılıklarını vurgular Zekiye’yı çocuk diye göndermek isterlerse de, ısrarlı turumu sayesinde vazgeçerler…
Çatışma bütün şiddetiyle başlar İslam Bey yaralanmıştır Zekiye onu tanıdığı için hemen yanına koşar, İslam Bey Zekiye’nİn kollarında bayılır
Zekiye, tedavisi için yanında revire gider,
Miralay Rüstem Bey ile Sıdkı Bey ise gelmişten geçmişten derin bir sohbete dalarlar
Üçüncü Perde:
İslam Bey, hasta yatağında devamlı sayıklamakta, Zekiye ümit ve endişe ile başında beklemektedir Günler sonra gözlerini açtığında Zekiye’yi görünce, şaşırır Zekiye kendisini saklamaya Çalışsa da fazla direnemez ve iki sevgili konuşmaya başlarlar
Düşman ise hedefine adım adım yaklaşmaktadır Kaleyi ele \ geçirmesi an meselesidir Tek çare olarak, kaleden çıkıp düşman cephaneliğini ateşlemek gözükmektedir Bu iş için İslam Bey yaralı hali ile Öne çıkar İkinci öne çıkan kişi ise Zekiye’dir Yanlarına bir de Abdullah Çavuş’u katarlar Sıdkı Bey Zekiye’ye çok dikkatli bakar ve “Oğlum mezarda yatıyor” der Zekiye’yi oğluna çok benzetmiştir
Dördüncü Perde:
Aradan günler geçmiş, düşman toparlanmaya başlamıştır Sıdkı Bey, çocukları düşman içine gönderdiğine bin kere pişman olmuş vaziyette dolanıp durmaktadır Nihayet, Abdullah Çavuş görünür ve olanları anlatır Anlattıklarından, İslam Bey’in büyük bir kahramanlık ve fedakârlık örneği göstererek düşmana büyük kayıp verdiği anlaşılmaktadır Bu konuşma sürerken, İslam Bey, kelinde kırık kılıcı ile çıkagelir, tabii Zekiye de arkasından
Sıdkı Bey coşku ile İslam Bey’i “evladım” diyerek kucaklayıp alnından öper İslam Bey de onun ellerinden Sonra Sıdkı Bey, çocuğun nerede olduğunu sorar İslam Bey, Sıdkı Bey’e bütün olup biteni anlatır Sıdkı Bey kızı yanına getirmesini söyler Sıdkı Bey, Zekiye’ye sorduğu suallere aldığı cevaplardan kendi öz kızı olduğunu; Zekiye de yüzündeki duruşun aynı ninesi ve abisinin yüzündeki duruş olduğunu görerek, Sıdkı Bey’İn öz babası olduğunu anlar Baba kız kucaklaşırlar Sevinçlerine diyecek yoktur
Bu esnada, Abdullah Çavuş eratın önüne düşmüş, onları “Arş Yiğitler Vatan İmdadına” marşını söyleterek yürütmektedir Sıdkı Bey’in önüne gelince dururlar Sıdkı Bey erat önünde şu tarihi konuşmayı yapar:
“Arslanlanml Doksan gündür çekmediğiniz belâ, görmediğiniz cefâ kalmadı Osmanlıların namusunu göklere çıkardınız Vatan sizden hoşnuttur Vatanımızın faydasını koruduk, yine de koruruz Her zaman koruruz Biz her zaman bu yolda ölmeye hazırırz Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar!”
Askerler de hep bir ağızdan: “Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar!” dîye haykırır ve perde kapanır

__________________





Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Vatan Yahut Silistre

Eski 05-14-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Vatan Yahut Silistre



Vatan Yahut Silistre
(Namık Kemal)






1 ANALİZİ YAPILACAK KİTABIN :


a Adı : Vatan Yahut Silistre
b Yazarı : Namık Kemal
c Tercüme Eser İse Tercümanı : Kenan AKYÜZ
d Yayınevi : Gökşin Yayınları
e Yayın Yılı : 1984


Konusu: Silistre bugünkü Bulgaristan’da Tuna ırmağının kıyısında, bir kenttir 1388 yılında Türkler tarafından fethedilen Silistre, 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında çok kalabalık bir Rus ordusu tarafından kuşatılmış, Musa Hulusi Paşa kumandanlığındaki Türk kuvvetleri kırk gün boyunca, kaleyi kahramanca savunurlar Kitapta, asıl verilmek istenen Vatan Sevgisi’dir Bunun yanında, Silistre Kalesi’ne yardıma koşan gönüllüler ve bunlardan İslam Bey ile Zekiye’nin aşkı da anlatılmaktadır
Kısa Özeti: İslam Bey, gönüllü olarak orduya gideceğinden dolayı uzaktan sevmekte olduğu Zekiye ile vedalaşmak üzere onun odasına girer Zekiye’ye, kendisi hakkında beslediği sevgiyi anlatır Kız da ona karşı kayıtsız olmadığı gibi, onun arkasından o da erkek elbisesi giyerek gönüllüler takımına karışır, Silistre’ye kadar gider Silistre’de kuşatma altında kalırlar Bu arada İslam Bey yaralanır, ona, Âdem ismini almış olan Zekiye bakar Yaralı olduğu halde İslam, yanında Abdullah Çavuş ve Zekiye ile düşman cephanesini ateşlemek üzere giderler Dönüşlerinde düşman kuşatmayı kaldırıp çekilmiş vaziyette bulurlar Kumandan Sıtkı Bey de Zekiye’nin vaktiyle bir namus meselesinde itaatsizlik ettiği için keçe külah edilmiş olduğundan asıl adı olan Ahmet’i değiştirip Sıtkı’yı kullanarak yeniden askerlikte rütbesi kazanmış olan babası çıkar İslam ile Zekiye’nin düğünleri kazanılan savaşın mutluluğuyla birlikte yapılır


Birinci Perde:

Zekiye, odasında uzanmış kendi kendine İslam Bey’e olan aşkını anlatmaktadır İslam Bey ise, bu sırada, veda etmek için Zekiye’nİn penceresi etrafında dolanmaktadır Sesi duyunca, kendisini gösterir Zekiye utanmıştır
İslam Bey, Silistre’ye yardıma giden gönüllülerden olmaya kararlıdır Bunu Zekiye’ye söyleyince, sevgisi çok büyük olan Zekiye’nİn, haliyle üzüntüsü de büyük olmuştur Bu yüzden İslam Bey’i bu kararından vazgeçirmeye çalışır İslam Bey ise ataları arasında tam kırk iki şehit bulunduğunu, bu kadar şehidi olan bir ailenin ferdine kaçmanın yakışmayacağını belirtir
Zekiye ise kardeşini şehit vermiş, yıllar önce cepheye giten babasından ise yıllardır bir haber alamamıştır Şimdi de hayatta tek sevdiği İnsandan ayrılmak, ona kat be kat zor gelmektedir Yine de, onu sevgi ile uğurlar İslam Bey, “Yaşasın vatan !” diyerek Zekiye’nİn yanından ayrılır
İslam Bey, Zekiye’nİn yanından çıktıktan sonra, dışarıda kendisini bekleyen gönüllülerin yanına gelir ve “Beni seven peşimden gelsin” diyerek yola düşer
Biraz sonra Zekiye de erkek kılığına girer ve İslam Bey’in gittiği yoldan takip eder

İkinci Perde:

Gönüllüler, Silistre Kalesi’ndedirler Zekiye de içlerindedir Miralay Sıtkı Bey, ölüm ve kalım günlerinin sayılı olduğunu, isteyenin gidebileceğini söyleyince, gönüllülerden birisi “madem gidecektik de buraya neden geldik” diyerek bütün arkadaşları adına kararlılıklarını vurgular Zekiye’yı çocuk diye göndermek isterlerse de, ısrarlı turumu sayesinde vazgeçerler… Çatışma bütün şiddetiyle başlar İslam Bey yaralanmıştır Zekiye onu tanıdığı için hemen yanına koşar, İslam Bey Zekiye’nİn kollarında bayılır
Zekiye, tedavisi için yanında revire gider, Miralay Rüstem Bey ile Sıdkı Bey ise gelmişten geçmişten derin bir sohbete dalarlar

Üçüncü Perde:

İslam Bey, hasta yatağında devamlı sayıklamakta, Zekiye ümit ve endişe ile başında beklemektedir Günler sonra gözlerini açtığında Zekiye’yi görünce, şaşırır Zekiye kendisini saklamaya Çalışsa da fazla direnemez ve iki sevgili konuşmaya başlarlar
Düşman ise hedefine adım adım yaklaşmaktadır Kaleyi ele \ geçirmesi an meselesidir Tek çare olarak, kaleden çıkıp düşman cephaneliğini ateşlemek gözükmektedir Bu iş için İslam Bey yaralı hali ile Öne çıkar İkinci öne çıkan kişi ise Zekiye’dir Yanlarına bir de Abdullah Çavuş’u katarlar Sıdkı Bey Zekiye’ye çok dikkatli bakar ve “Oğlum mezarda yatıyor” der Zekiye’yi oğluna çok benzetmiştir
Dördüncü Perde:

Aradan günler geçmiş, düşman toparlanmaya başlamıştır Sıdkı Bey, çocukları düşman içine gönderdiğine bin kere pişman olmuş vaziyette dolanıp durmaktadır Nihayet, Abdullah Çavuş görünür ve olanları anlatır Anlattıklarından, İslam Bey’in büyük bir kahramanlık ve fedakârlık örneği göstererek düşmana büyük kayıp verdiği anlaşılmaktadır Bu konuşma sürerken, İslam Bey, kelinde kırık kılıcı ile çıkagelir, tabii Zekiye de arkasından
Sıdkı Bey coşku ile İslam Bey’i “evladım” diyerek kucaklayıp alnından öper İslam Bey de onun ellerinden Sonra Sıdkı Bey, çocuğun nerede olduğunu sorar İslam Bey, Sıdkı Bey’e bütün olup biteni anlatır Sıdkı Bey kızı yanına getirmesini söyler Sıdkı Bey, Zekiye’ye sorduğu suallere aldığı cevaplardan kendi öz kızı olduğunu; Zekiye de yüzündeki duruşun aynı ninesi ve abisinin yüzündeki duruş olduğunu görerek, Sıdkı Bey’İn öz babası olduğunu anlar Baba kız kucaklaşırlar Sevinçlerine diyecek yoktur
Bu esnada, Abdullah Çavuş eratın önüne düşmüş, onları “Arş Yiğitler Vatan İmdadına” marşını söyleterek yürütmektedir Sıdkı Bey’in önüne gelince dururlar Sıdkı Bey erat önünde şu tarihi konuşmayı yapar:
“Arslanlanml Doksan gündür çekmediğiniz belâ, görmediğiniz cefâ kalmadı Osmanlıların namusunu göklere çıkardınız Vatan sizden hoşnuttur Vatanımızın faydasını koruduk, yine de koruruz Her zaman koruruz Biz her zaman bu yolda ölmeye hazırırz Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar!”
Askerler de hep bir ağızdan: “Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar!” dîye haykırır ve perde kapanır

2 KAYNAK İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME:

aYazar : Namık Kemal 21 Aralık 1840′ta Tekirdağ’da doğdu, 2 Aralık 1888′de Sakız Adası’nda öldü Asıl adı Mehmed Kemal’dir, Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir Babası, II Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey’dir Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi Bu yüzden özel öğrenim gördü Arapça ve Farsça öğrendi 18 yaşlarında İstanbul’a babasının yanına döndü

1863′te Babıali Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünürve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu 1865′te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867′de kapatıldı Namık Kemal de İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Erzurum’a vali muavini olarak atandı Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı Bir süre sonra Londra’ya geçerek M Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı Ama Ali Suavi’yle anlaşamaması üzerine Muhbir’den ayrıldı 1868′de gene M Fazıl Paşa’nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı Çeşitli anlaşmazlıklarsonucu, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870′te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısı üzerine İstanbul’a döndü Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872′de İbret gazetesini kiraladı

Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı Namık Kemal gene İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873′te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul’a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi 1876′da I Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II Abdülhamid Han’ın Meclis-i Mebusan’ı kapatması üzerine tutuklandı Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası’na sürüldü 1879′da Midilli mutasarrıfı oldu Aynı görevle 1884′te Rodos, 1887′de Sakız Adası’na gönderildi Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü

Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır İstanbul’a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ’ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir Şinasi’yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan “hürriyet kavgası”, “esaret zinciri”, “vatan”, “kalb-i millet” gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür “manzum nesir” oluşturmuştur Bosna-Hersek Savaşları, 93 Savaşı gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir Bu şiirlerin en tanınmışları arasında “Vâveyla”, “Vatan Mersiyesi”, “Vatan Şarkısı” ve “Hürriyet Kasidesi” yer alır Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır

Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa’da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir Magosa’dayken yazdığı Gülnihal’de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır Namık Kemal yine Magosa’da yazdığı Akif Bey’de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir Zavallı Çocuk’ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal’in en beğendiği yapıtı olarak bilinir Oyun, Moğollar’a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah’ın kişiliği çevresinde gelişir Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir Namık Kemal’in ilk romanı olan İntibah 1876′da yayımlanmıştır Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir Eleştirmenler Namık Kemal’in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler

Dört yıl sonra yayımladığı Cezmi, tarihsel bir romandır Kırım Şehzadesi Adil Giray’ın yaşadığı aşk ve Cezmi’nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal’in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi’nin etkisinde olduğu izlenir Namık Kemal’in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür 1872′de çıkan Evrak-ı Parişan’da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer’de İstanbul’un alınışını anlatır Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır Namık Kemal’in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi’nde, Hammer’in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır 1975′te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip’dir

Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa’nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup yarattığı kabul edilir

ESERLERİ:Oyun: Vatan Yahut Silistire, 1873 (yeni harflerle, 1940); Zavallı Çocuk, 1873 (yeni harflerle, 1940); Akif Bey, 1874 (yeni harflerle, 1958); Celaleddin Harzemşah, 1885 (yeni harflerle, 1977); Kara Belâ, 1908 Roman: İntibah, 1876 (yeni harflerle, 1944); Cezmi, 1880 (yeni harflerle, 1963)Eleştiri: Tahrib-i Harâbât, 1885; Takip, 1885; Renan Müdafaanamesi, 1908 (yeni harflerle, 1962); İrfan Paşa’ya Mektup, 1887; Mukaddeme-i Celal, 1888 Tarihsel Yapıt: Devr-i İstila, 1871; Barika-i Zafer, 1872; Evrak-ı Perişan, 1872 (yeni harflerle, 1973); Kanije, 1874; Silistire Muhasarası, 1874 (yeni harflerle, 1946); Osmanlı Tarihi, (ös), 1889 (yeni harflerle, 3 cilt, 1971-1974); Büyük İslam Tarihi, (ös), 1975 Çeşitli: Rüya, 1893; Namık Kemal’in Mektupları, ÖF Akün (yay), 1972

HAKKINDA YAZILANLAR

1Peçeye İsyan Namık Kemal’in Torununun Anıları (Unveiled) Selma Ekrem
Uluslararası alanda tanınmakta olup bir çok eseri Fransızca, Almanca’ya tercüme edilmiştir Namık Kemal’i vatan, millet, hürriyet, adalet gibi kavramlarla tanırız Eserlerinde özellikle dönemin yönetim biçimini eleştiren bir hava sezilir Vatan Yahut Silistre adlı tiyatro eserini yayımlaması onu yönetim tarafından da Vatan şairi olmasına vesile olacaktır Tiyatro, roman ve şiir alanında bir çok eser yayınlayan Namık Kemal’in özellikle sosyal ve siyasal olaylarla da ilgilendiğini görüyoruz İyi bir dil çevirmeni olarak bilinir Eserlerinde vatan, millet, hürriyet, adalet, kahramanlık, yurt sevgisi ve İslam birliği düşüncesini başarıyla yansıtmış ve bu kavramlarla ilgi uyandırmıştır Namık Kemal 1865’te Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı Tasfir-i Efkar gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazdı Daha sonra Muhbir gazetesinde görev aldı Sürgün dönemi sonrası İstanbul’da Sura-yi Devlet (Danıştay) üyesi oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Yeşil Gece/Reşat Nuri Güntekin)

Eski 05-14-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Yeşil Gece/Reşat Nuri Güntekin)



Yeşil Gece
(Reşat Nuri Güntekin)
KİTABIN ADI : YEŞİL GECE
KİTABIN YAZARI : Reşat Nuri Güntekin
KİTABIN YAYIN EVİ : İNKILAP KİTABEVİ Bağcılar / İSTANBUL
BASIM YILI : 2001

KİTABIN KONUSU :Toplumsal yönü ağır basan bu romanda, medresede yetişen, ancak sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesi’ ndeki bir kasabada , gerici ve çıkarcı birtakım güçlerle savaşan, idealist bir gencin serüveni ele alınıyorAtatürk Devrimi’ nin o çoşkulu havası içinde, çok güçlü sezgi ve gözlemlerle kaleme alınmış bu kitapta, toplumumuzun o günkü büyük sorunları, yürekli biçimde tartışılıyor Romanın en önemli kahramanı Şahin Hocanın kişiliğini oluşturan nitelikler, mücadelesi ve uğradığı yenilgilerin öyküsü sayılabilir
KİTABIN ÖZETİ
Şahin Efendinin babası öldükten sonra, köyde çobanlık yaparak annesine bakmak zorunda kalmıştırBunun yanısıra medresede öğrenimi sürdürmektedirMedresede gördüğü eğitiminde etkisiyle, onu hasta edecek kadar bir olay onun canını sıkmaktadır ki bu da ruhun ölümsüzlüğüne inanamamasıdır Köydeki bazı hocalara danışır ve aldığı cevaplar hastalığını iyi edecek tarzda cevaplar değildir Sonunda medreseyi bitirdikten sonra öğretmen okuluna girer Ve mektep öğretmeni olarak mezun olur Medreseden öğretmen okuluna geçmesinin nedeni şüphesiz ki orada verilen eğitim ve öğretim geri olmasından kaynaklanmaktadır Okulu bitirdikten hemen sonra ilk tayin yeri belli olur Ege Bölgesi’ nde Sarıova adında bir kasabadır Bu kasabanın namını arkadaşlarından duyduğu kadarıyla bilmektedir Çok geri kalmış, halkın sefalet içinde yaşadığı bir yer olduğunu billmektedir Sonuda bavulunu hazırlayarak Sarıova’ ya giderKöye vardığında burasını tam tahmin ettiği gibi bulurEvler,binalar kısacası herşey harap bir haldedirNeyse ki aslına bakılacak olursa o kadar da kötü değildir


Köye geldiği ilk akşam onu köy halkı yemeğe davet ederlerYemekte, köyde sözü geçen bazı hocalarla, muallimlerle tanışır Onun bu köydeki görevi tebliğ edilirKöyün ünlü mekteplerinden Emir Dede mektebinin başmuallimliğini yapacaktır Onun bu göreve atanmasını çekemeyen bazı hocalar bundan hoşnut olmazlarŞahin Efendi hocaların bu tavırlarından geleceği kestirebilmektedirYüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet
Şahin Efendite göre yapılacak ilk iş Emir Dede Mektebinin eski binasının yıkılıp yenisinin yapılmasıdır Ama köy halkı özellikle Eyüp Hoca önderliğinde bir grup bu işi olumsuz karşılarlar Şahin Efendiye karşı halkı kışkırtırlar Bu durumda Şahin Efendiye çok iş düşmektedir Bu yıkım işine bir süre ara vermesi gerektiğini düşünür Şimdiye kadar hiç arkadaşlık kurmamış olan Şahin Efendi kendisiyle hem fikir olan Rasim ve Deli Necip ile arkadaşlık kurar
Birgün Şahin Efendiyi çocuğu hafız çıkacak bir adamın yemeğine davet ederler Şahin Efendi hafız çoçukla tanışır Şahin Efendi Çocuğu çok hasta görür ve hemen hastaneye götürülmesini söyler Çoçuğun babası ve oradaki hocalar çocuğun hiçbirşeyi olmadığını iddia ederler Aradan birkaç dakika geçtikten sonra çocuk birden yere düşer Herkes çocuğun başına toplanır Ve çocuğun birkaç gün istirahat ettikten sonra hiçbirşeyi kalmayacağını söylerler Aradam üç gün geçmeden çocuk ölürÇocuğun annesi çok küçük yaşta mektepten alınarak hafız yapılmak istendiği için çocuğum öldü derŞahin Efendinin yanına giderek durumu anlatır Şahin Efendi de çocuğun annesiyle aynı fikirdedir
Bu ölen çocuğun babası kısa bir süre sonrs küçük çocuğunu Emir Dede mektebinden alarak hafız yapmak istediğini söyler Şahin Efendi bu olayı uygun görmez Aynı durumunda bu küçük çocuğun başına geleceğini söylerAdamın çucuğunu hafız yapmaktan başka çaresi yoktur Çünkü maddi duraumları da çok kötüdür Şahin Efendi bu durumr değerlendirip çocuğun hafız olmasının sakıncalı olduğunu ısrar ederek onu kararından caydırmaya çalışır Adam sonunda yola gelir Çocuğu mektepten almaz
Kasabanın dilinde Şahin Efendi hakkında bazı söylentiler çıkar Eyüp Hoca ve yandaşları Maarif müdürüne Şahin Efendiyi şikayet ederler Şikayet şundan ibarettir: Çocuğunu hafız yapmak isteyen bir adamın çocuğunun mektepten ayrılmasına izin verilmediğinin ayrıca hafız da yapılmasının sakıncalı olduğudur Maarif müdürü bu duruma çok sinirlenir ama şahin Efendiyi sevdiğinden ve görevini tam yaptığından dolayı olayın kapanmasını ister Bütün kasaba bu olayla çalkalanır Adam bu çıkan söylentilere dayanamayarak çocoğunu mektepten alır Fakat hafız da yapmazÇünkü çocuğun annesi bu çocuğunu da kaybetmekten korktuğu için, çocuğun hafız olmasına gönlü razı olmaz Şahin Efendi ile aynı fikirde olduğundan hemen onun yanına giderek durumu anlatır
Şahin Efendiden yardım ister Şahin Efendi bir plan bulur Plan aynen şöyledir: Bu çocuk çok zayıf olduğundan hafız olması için daha yeterli yaşta plmadığını gösteren bir rapor almakKasabadaki bütün doktorları dolaşırlar ama hepsi de çocuğun hafız olmasında bir sakınca olmadığını söyler Artık bu çocuk olayı kasabanın dilinden düşmüştür Bir gece sabaha karşı tüm kasaba halkı yangın nedeniyle ayağa kalkar Yanan yer Kelami Baba Türbesi olduğunu görürler Bu türbe onlar için o kadar kutsaldır ki bütün dertlere deva, işsizlere iş bulan ve ve hastaları iyileştiren bir yer olarak bilirlerBu yüzden burayı yakanlara kafir diye sokaklarda haykırırlar
Ertesi gün araştırma başlatılır Yangın akşamı türbe yaınlarında Mehmet Nihat Efendi adında bir öğretmen in görüldüğü ortaya çıkar Bu öğretmen kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan birisidir Ailesine bile yakın davranmayan ayyaş bir adamdır İçkiliyken Her zaman Kelami Baba Türbesinin yakılması gerektiğini söylermiş Elde bundan başka delil yoktur Kasabalılar onun cezasını çekmesinin gerektiğini ön görür Mahkeme neticesinde hapse atılır Şahin Efendi bütün bu olanlara karşılık onun suçsuz olduğunu savunan nadir kişilerdendir Yakın arkadaşları olan Rasim ve Deli Necip ile Durumu tartışırlar Sonunda bir avukat tutmaya karar verirler
Hiçbir avukat Mehmet Nihat Efendiyi savunmayı kabul etmez Çünkü hepsinde kasabalıdan tepki görmek düşüncesi vardır Uzun çabalardan sonra onu savunacak bir avukat bulurlar Bir hafta sonra kadar kasaba komiseri Kazım Efendi durumu aydınlığa kavuşturur Suçlunun Kelami Baba’ nın oğlunun olduğunu tespit eder Gerçek araştırılır ve Kelami Baba’ nın oğlunun türbedeki değerli eşyeları çalarak daha sonra türbeyi ateşe verdiği anlaşılır Gerçek anlaşıldıktan sonra Mehmet Nihat Efendi serbest bırakılır Şahin Efendi kazandığı bu büyük zafer karşısında çok memnun olur Eyüp Hoca ve yandaşları başarısızlıklarından dolayı az da olsa kasabanın güvenini kaybeder
Bir mayıs günü kasaba top sesleriyle uyanır Yunanlılar kasabaya istila etmeye hazırlanmakta olduğu anlaşılır Zaten Böyle bir şey daha önce beklendiği için bazı aileler kasabayı terk etmeye başlamıştı

Şahin Efendi, deli Necip ve Rasim burada kalarak sonona kadar mücadele etmeye karar verirler İlk önce Rasim, daha sonra mühendin Deli Necip ölür Özellikle Deli Necip onun gözleri önünde öldürülür Bu olay onu çok sarsar Kendisinin de bu uğurda ölmesi gerektiğini düşünür Bu sırada Şahin Efendi acele karakola çağırılır Karakolda kendisine Yunanlılar tarafından gönderilen bir emir tebliğ edilir Bu emir aynen şöyledir :” Şafin Efendi sen kasabada sözü geçen bir zatsın Yunan Devleti’ nin Müslümanlat hakkında kötü bir niyeti olmadığına dair ahaliyi inandır” Şahin Efendi, ilk önce bu durumu yadırgar Ama biraz düşündükten sonra sonra halk için faydalı olacağı kanısına varır Böylece işgal ortadan kalkabilirdiBu teklifi kabul ederKılık değiştirek halkın arasında ve Yunanlılardaki gelişmeleri takip eder Hakikaten de olaylar düşündüğü gibi gider Yunan baskısı azalır
Artık Şahin Efendinin yeşil gecesi ortadan tamamen kalkmış Sarıova kasabası düşmandan arındırılmıştır Zaten halifelik de kaldırılmıştır İnkılaplar yapılmaya başlanmıştır Birgün Şahin Efendi kasabadan ayrılır Kendine yeni bir hayat kurmak için başka yerlere gider On yıl kadar başka diyarlarda çalışırOn yıl sonra Sarıova’ ya geri döner Sarıova kasabasını çok değişmiş görür Kendi eseri gibi saydığı Emir Dede mektebine giderBaşmuallime kendisini takdim eder Başmuallim onu şöyle tarif eder:”Sen on yıl evvel Yunanlılara yaltaklık eden başmuallimsinSenin bu kasabada yerin yok” der
Şahin Efendi kasabayı dolaşarak eski tanıdıklarını arar Bu kişilerden de aynı tepkiyi alır Artık kasabayı terk etmekten başka bir çaresi yoktur Üzüleceği yerde sevinmektedir Çünkü bütün emelleri gerçekleştirilmiştir Yeni inkılaplar yapılmıştır

KİTABIN ANA FİKRİ
Bir insan ne kadar azimli olursa üstesinden gelemeyeceği iş yoktırEn kötü şartlarda olsa bile
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Şahin Efendi : Romanın en önemli kahramanıdır Geri kalmış bir kasabanın yenileştirilmesi için çok çaba sarfetmiştir Çoğu zamanda azmi sayesinde başarılı olmuştur Hakkında birçok söylenti çıkmıştır Ama hepsini birer birer yenmiştir
Rasim : Şahin Efendinin fikirlerini savunan nadir kişilerdendir Deli Necip’ le birlikte Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır
Mühendis Deli Necip : Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır Şahin Efendiyle yenileştirme çabalarına girmiştir Ama amaçlarını gerçekleştiremeden şehit olmuştur
Eyüp Hoca : Çok yaşlı olmasından dolayı kasaba halkı ona saygı duymaktadır Şahin Efendinin yapmak istediği her yeniliğe karşı çıkmıştır Sonunda Şahin Efendiye Mağlup olmuştur
Mehmet Nihat Efendi : Hayatta hiçbir kimseyle duygusal bağı kalmamış olan bu adamın en önemli özelliği görevinde başarılı olmasıdır Kasaba mektebinde Fransızca öğretmenliği yapmaktadır Hakkında asılsız söylentiler çıkmıştır Bu söylentllerin aslı olmadığı anlaşılınca hapisten çıkmıştır
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Kitap, bizim tarihimizi anlatmakla beraber , nasıl yenileşme çabalarının yapıldığını anlatmaktadır Bütün zorluklara rağmen, Hepsinin üstesinden gelinmiştir Kitapta çok fazla yabancı kelime kullanılmıştır Oldukça sade ve akıcı bir dille yazılmıştır Herkese bu kitabı okumasını tavsiye ederim
YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
Ünlü yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin 26 Kasım 1889 yılında İstanbul’ da doğdu ve babası Doktor Nuri bey ‘ dir Önce Çanakkale idadisinde okuyan Güntekin daha sonra İzmir ‘ de Fransız Frerler Mektebine devam etti
Reşat Nuri Güntekin, 1912 yılında İstanbul Darulfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde Edebiyat, Fransızca ve Felsefe okuttu Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi olarak Anadolu ‘ nun çeşitli yerlerini Görme fırsatı buldu
1939 ve 1943 yılları döneminde Çanakkale milletvekilliği yaptıktan sonra 1947’ de başmüfettişlik ve 1954’ te Paris Kültür Ataşeliği yaptı

Romanları : Harabelerin Çiçeği (1918), Gizli El (1920) , Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1923), Damga (1924), Akşam Güneşi(1926), Ateş Gecesi (1942) Vb…
Hikayeleri : Gençlik ve Güzellik (1917), Tanrı Misafiri (1927), Leyla ile Mecnun ,Sönmüş Yıldızlar, Eski Ahbablar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Vatan Yahut Silistre

Eski 12-21-2010   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Vatan Yahut Silistre







Namık Kemal, 21 ARALIK 1840’ta Tekirdağ’da doğdu Müneccimbaşı Mustafa Asım ile Fatma Zehra Hanım’ın oğludur Sekiz yaşındayken annesinin ölümü üzerine dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanına alındı


Bir yıl İstanbul’da Beyazıt ve Valide rüştiyelerinde okudu (1849) Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli merkezlerinde görevler alan dedesiyle birlikte dolaşır Kars’ta bulundukları yıllar (1851-1854) müderris ve şair Seyyit Mehmet Hamit Efendi tarafından yetiştirildi
Bir yıl sonra İstanbul’a döndü Burada Arapça ve Farsça öğrenimi gördü Bir süre sonra kaymakamlık görevi verilen dedesiyle birlikte Sofya’ya gitti (15 Mayıs 1855) Sofya’da geçirdiği iki yıl Namık Kemal’e yeni öğrenim olanakları kazandırmış, Fransızca’ya ve ilk şiir denemelerine bu şehirde başlamıştır 1857’de İstanbul’a gelen Namık Kemal bir süre sonra Tercüme Odası’na girdi ve hem edebiyat, hem düşün adamı kişiliğinin oluşması yolunda kendisine çok şey kazandıran bir ortam içinde yetişme olanakları buldu, Fransızcasını ilerletti

Öte yandan dönemin düşün ve sanat adamlarının toplantılarına katılmaya başlamış, aralarında Leskofça’lı Galip, Hersekli Arif Hikmet, Şeyh Osman Şems gibi ünlü şairlerinde bulunduğu Encümen-i Şûra çevresindeki kişilerle tanışmıştı Şinasi ile yakınlık kurması ona 1862’den itibaren Tasvir-i Efkâr’da yazma olanağı sağladı Adı dönemin reformcu olarak bilinen aydınları arasında duyulmaya başladı
“Yeni Osmanlılar” adlı gizli örgütün İstanbul’daki ilk toplantısına katıldığı zaman (Haziran 1865) Namık Kemal 25 yaşında bir gençti Tasfir-i Efkar ve Ali Suavi’nin çıkardığı Muhbir (1866) gazetelerinde, “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”nin gizli toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda yapılan yayın, özellikle Ali Suavi’nin “Millet Meclisi Usulü”nden söz açan yazısı Bab-I Ali’yi baskıya yöneltti Çok geçmeden gazete kapatıldı

Namık Kemal Erzurum vali muavinliğine atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı Bu evrede Padişah Abdülaziz’e karşı olanlardan Mısırlı Hidiv ailesinden Prens Mustafa Fazıl Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşayı Paris’e çağırdı Bu çağrı üzerine Namık Kemal ve Ziya Paşa Paris’e kaçtılar (17 Mayıs 1867) Bir süre sonra orada toplanan dokuz ihtilalci, Paşanın başkanlığında “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”nin ilk yönetim kurulunu meydana getirdiler
Paris’te uzun süre sürekli olarak Muhbir (31 Ağustos) gazetesine yazıyor, bir yandan da felsefe, edebiyat, hukuk, toplum bilim alanlarında kendisini eğitmeye, dönemin bilim adamlarıyla tanışarak onlardan yararlanmaya çalışıyordu Bir süre sonra Ali Suavi ile görüş ayrılığına düşünce Ziya Paşa ile birlikte Londra’ya geçen Namık Kemal, orada çıkardıkları Hürriyet gazetesinde (29 Haziran 1868) yazmaya başladı Bu gazetedeki yazıları 64sayıya kadar sürdü


Namık Kemal’in İstanbul’a döndükten sonra uzun süre Sadrazam Ali Paşanın ölümüne kadar (7 Eylül 1871) sustuğu söylenebilir Sadrazamın ölümünden sonra, önce birkaç arkadaşıyla birlikte “İstikbal” adlı bir gazete çıkarmak istediyse de hükümet izin vermeyince “Hadika” gazetesinde ve Teodar Kasap’ın yayımladığı Türkçe ilk güldürü dergisi olarak bilinen Diyojen’de yazmaya başladı Bu derginin de kapatılması üzerine arkadaşlarıyla Aleksan Sarrafyan adlı Ermeni’nin sahibi olduğu “İbret” gazetesini kiraladılar
Ne var ki, 13 Haziran 1872’de başlayan bu yayın, 9 Temmuz 1872 günü hükümetçe yasaklandı Namık Kemal de Gelibolu mutasarrıflığına atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı Kısa süre sonra görevinden azledilerek dönüşü serbest bırakıldı (25 Aralık 1872) Bu tarihten sonra bazı yazılarından seçmeleri “Evrak-ı Perişan” adlı kitapta toplayıp yayınlama isteğine ise izin verilmedi

VMurat’ın tahta getirlemesinden hemen sonra çıkarılan af sonucu öteki sürgünlerle birlikte İstanbul’a dönen (7 Haziran 1876) Namık Kemal’e Şura-yı Devlette ve Kanun-i Esasiyi hazırlayacak kurulda görev verilde


Bu arada VMurat’ın sinir hastalığı artmış, Mithat Paşa ve arkadaşları Şehzade IIAbdülhamit’i (Meşrutiyetin ilanına engel olmayacağı üzerine söz alarak) tahta çıkardılar (31 Ağustos 1876) Çok geçmeden, IIAbdülhamit Mebuslar Meclisi açıldığı gün Sadrazam Mithat Paşa ile Devlet Şurası üyesi Namık Kemal’i tutuklamaktan çekinmedi Namık Kemal maaşı ödenmek koşuluyla Midilli adasına sürgün edildi (1877) İki yıl sonra (Avrupa’ya kaçması ihtimali göz önünde tutularak) bâlâ rütbesiyle mutasarrıflık verildi
Beş yıl süren (1879-1884) Midilli’deki yaşamında Namık Kemal’in kendisini tamamen Osmanlı Tarihi’ni yazmaya verdiği söylenebilir Ama ne var ki, beş yıllık emeğine konan yasak onu çok sarstı Ölümünden az önce Midilli’den Rodos’a (1884), oradan da Sakız’a (1888) atanmıştı Manevi güçsüzlüğü arttıkça, yakalandığı zatürreye karşı koyma gücünü bulamadı Kısa süren hastalık sonucu öldü Ölümden sonra naşı Bolayır’a Tevfik Fikret’in çizdiği mezara taşındı




DÜNYA GÖRÜŞÜ :


Daha Avrupa’ya kaçmadan önce Tasvir-i Efkar gazetesinin yönetiminden tek başına sorumlu olmak Namık Kemal’i çeşitli toplumsal sorunlara eğilmek zorunda bırakmıştı İlk bilgilenme evresinin bu çok sınırlı olanakları içinde gittiği Fransa’da felsede, edebiyat, toplum bilim, hukuk ve ekonomi öğrenmeye çalıştı Emil Acollas’ın derslerinde Thomas Hobbes (1566-1674), John Lock (1634-1704), Jean – Jack Rousseau (1712 – 78) gibi 1789 Fransız Devrimi’nin kuramcıları sayılan düşün adamlarının öğretilerini izledi
Aydınlanma felsefesinin ilkelerini tanıma olanağı buldu Fransa’ya gittiği zaman XIXyyikinci yarısına damgasını basan bu olayları kimi yazılarında ancak güncel yorumlarla değerlendirebilen Namık Kemal’in sosyalist düşünce adamlarının öğretilerinden yoksun bulunduğunu söyleyebiliriz Rousseau’nun “Doğal Haklar” ve “Toplumsal Sözleşme” haklarına ilişkin düşüncelerini “şeriat” ilkeleriyle uzlaştırmaya çalışmış, Hürriyet gazetesinde yayımladığı makalelerinde özgürlük, eşitlik, bireyin hakları ve görevleri, devletin egemenlik hakkı, meşrutiyet gibi sorunlara değinmiştir


Dine dayalı meşrutiyet yönetimi istediklerini belirten Namık Kemal, Osmanlı devleti’nin dayandığı dinsel ilkeler ve kurumlar bozulacak olursa devletin varlığının tehlikeye düşeceğini ifade ederek yakın arkadaşı Kânipaşazade Sezai Bey’in Paris’te yayımladığı kitabı, (Hukuk-u Umumiye) yasaların kökenini laik ve toplumsal esaslara bağladığı gerekçesiyle eleştirir Geleneksel kurumlara güvence vermeye çalıştıktan sonra meclislerin, kuruluşların işleyişleri, yetki ve sorumlulukları üzerinde durur
Özellikle batı uygarlığının gösterdiği gelişmelerin altını çizerek, bilimsel kurumların uygulama alanına girmesinden sonraki ilerlemeleri anlatmaktadır Fabrika, şirket ve Müslüman Bankası gibi kuruluşların olmadığından yakınmaktadır Namık Kemal’in değişik evrelerde, “ıslahatçılıktan devrimciliğe kadar” uzanan çizgilerde değişik kimlikler gösterdiğidir

ProfNiyazi Berkes onun bu evrelerini saptarken Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin çalışmalarından umudu keserek İstanbul’a döndüğü zaman şu amaçlara bağlandığını anlatır

1 Avrupa’da gördüklerini anlatmak
2 Ülkesinde ilerlemeye engel gördüğü noktaları saptamak
3 İlerleme hedeflerini göstermek
4 Bunun için nelerin düzeltilmesi gerektiğini ve reformun hangi araçlarla yapılacağını araştırmak
Düzenin siyasal ve ekonomik planda eleştirisi… Burjuvalaşma sürecinin ilk aşamalarında, özgürlük şairinin, yeni sınıfın ideologlarından biri olarak düşün tarihimize katkısı böyle özetlenebilir


SANATÇI KİŞİLİĞİ :

A Şiirleri : Namık Kemal şiire “nazire” (benzek) lerle başlamıştır İlk etkisinde kaldığı şair Leskofçalı Galip’tir Çoğu şiirinde çağdaşı şairlerden esinlenerek yazılmış izlenimi veren dizeler bolca vardı Encümen-i Şuara’nın toplantılarına katıldığı dönemin ürünleri olan bu şiirleri kişiliğini arama çabaları içinde durmadan yazan genç bir şairin ilk denemelerine sayanlar çokluktadır Namık Kemal’in şiirlerinde özellikle vatan, hürriyet, esaret, kavga, mücadele, zulüm vbsözcüklere yer vermesi edebiyat tarihçelerinin üzerinde durdukları yönüdür Bu kavramlar bir bakıma onun şiirinin temeli sayılır

B Romanlar : Namık Kemal’in ilk romanı “İntibah” 1876 tarihini taşır İntibah, roman sanatının ana kuralları göz önünde tutularak yazılmıştır Kahramanların duygusal davranışlarının çok ağır bastığı görülen İntibah’ta, kişiler olağanüstülük yarışına çıkmış gibidirler Çoğu araştırmacılar Namık Kemal’i romantizm akımının etkisi altında görürler Öteki romanı, iki cilt tasarladığı Cezmi’dir IIIMurat zamanında geçen tarihsel bir romandır Gerçekleşmesini istediği “İslam Birliği” ülküsünü işlemeye çalışır

C Tiyatrolar : Gelibolu’dan İstanbul’a döndüğünde Osmanlı tiyatrosu’nu geliştirmek amacıyla oluşturulan kurulda görev aldı Böylece tiyatro ile daha yakından ilişki kurma olanağı buldu Çok geçmeden yazılarında ileri sürdüğü düşüncelere bağlı kalarak “Vatan yahut Silistre” oyununu yazdı; sahneye konmasını sağladı Daha sonra da Gülnihal, Akif Bey, Zavallı Çocuk, Celaleddin Harzemşah ve Kara Bela oyunları ile sahne edebiyatımızın öncüleri arasına katıldı

D Yazıları : Dönemin en verimli kalemlerinden biri olan Namık Kemal’in yayımladığı yazıların sayıları 500’den fazladır Bunlar özellikle, 1863-1873 yılları arasında Tasvir-i Efkar, Muhbir, Hürriyet, Basiret, İbret, Hadika, İttahat, Sadakat, Diyojen ve Vakit gazetelerinde çıkmıştır Yazılarını şöyle sınıflandırmak mümkündür

1 Siyasal Yazılar : Avrupa’nın siyasal sorunları ve Osmanlı İmparatorluğu dış politikasını konu alanlar Osmanlı İmparatorluğunun iç sorunlarını tartışan yazılar
2 Toplumsal Sorunları Konu Alan Yazılar : Birey ve toplumsal sorunlar Ekonomik sorunlar, hukuk ve yönetim Şehir sorunları
3 Edebiyat, Dil, Sanat ve Genel Kültür Sorunlarını Konu Alan Yazılar
E Eleştirmeleri : Namık Kemal’in eleştiri yazıları üç türde toplanabilir
1 Edebiyatın genel sorunları üzerindeki yazıları (Mukaddeme-i Celal, İntibah, Bahar-ı Daniş)
2 Dönemin edebiyat yaşamındaki yapıtlarla ilgili eleştirmeleri (Tahrib-ı Harabat, Takip, İrfan Paşa’ya Mektup, Mes Prions Muahezesi)
3 Mektupları Özellikle Abdülhak Hamit’e mektupları edebiyatın değişik sorunları üzerinde yazılmış makaleler niteliğindedir


SONUÇ :
A KİTABIN ANA FİKRİ :


Namık Kemal’in sanatçı kişiliğinin nasıl oluştuğu, kimlerden etkilendiği ve yaşadığı olayların kendisini neleri yazmaya yönelttiği anlatılmaktadır

B KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :

Değişik kaynaklardan Namık Kemal ile ilgili yazılar, şiirler ve eleştiriler alınarak kendi kişiliği hakkında bilgi verilmesidir

C KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :




Birçok kaynak kullanılarak hazırlanan kitap Namık Kemal okurları için sanatçı kişiliğini anlatması yönünden oldukça güzel bir eser

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.