Ankara Cinayeti - İhsan Tombuş |
09-07-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ankara Cinayeti - İhsan TombuşAnkara Cinayeti Yazarı: İhsan Tombuş Türü: Roman Yayınevi: Bilgi Yayınevi Basım Yılı: 2003, 2 Basım Sayfa Sayısı: 248 Sayfa Ankara Cinayeti Yazarı: İhsan Tombuş Cumhuriyet tarihinin en karışık, en gizemli, en ilginç cinayet davasıÖyle ki o tarihlerde İstanbul'a gelen, ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie, Ankara Cinayeti ile ilgilenmiş, araştırma yaparak bilgi toplamış, bu bilgileri değerlendireceğini söyleyerek 'İşte gerçek ve canlı tam bir polis romanı' demiştiCinayetin iki sanığından biri, zamanın Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay'dı Tam o günlerde akılları karıştıran bir intiharla yaşamı son bulan Ankara'nın ünlü eski valisi Nevzat Tandoğan'ın da adının karıştığı cinayetin sanıklarıyla kolej sıralarında sıkı dost olan yazar İhsan Tombuş, nedeni bir türlü çözülemeyen bu cinayetin belgesel romanını yazdı YAZAR HAKKINDA İhsan TOMBUŞ Çorum’un köklü ailelerinden İcra Memuru Tombuşoğlu Elvan Efendi’nin torunu, Çorum Belediye Başkanlarından Nazmi Tombuş’un oğlu olan İhsan Tombuş, 1923 yılında Çorum’da doğmuş, ilkokulu Çorum’da okuduktan sonra ortaokulu Robert Kolej’de, liseyi ise Ankara Koleji’nde tamamlamıştır 1948’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, 1950’de Çorum’da avukatlığa başlamış, aynı yıl Demokrat Parti saflarında politikaya atılmıştır 1961-77 yılları arasında üç dönem Adalet Partisi’nden, bir dönem Demokratik Parti’den bir dönem de 1983 yılında Anavatan Partisi’nden olmak üzere, toplam beş dönem Çorum’dan milletvekili seçilen İhsan Tombuş, 1971 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Nüfus ve Aile Planlaması konulu bir seminere katılmış, 1979-81 yılları arasında Devlet Yatırım Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış, 1975-77 ve 1984-85 yılları arasında Avrupa Konseyi Üyeliğinde bulunmuştur İhsan Tombuş’un, belgesel bir roman olan Ankara Cinayeti’nden başka Politika’da 41 Yıl ve Ben Kimim adlı iki yapıtı daha vardır Alıntı: Ankara Cinayeti adlı kitabın arka iç kapağından Milliyet 6 kasım 2003 Perşembe…Günü yapılan söyleşiden; "Bu cinayet bugün hiç çözülemezdi" Beş dönem milletvekilliği yapan İhsan Tombuş, 1945 yılında işlenen ve dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay'ın ceza aldığı Ankara cinayetinin romanını yazdı NİLÜFER OKTAY Yıl 1945, Ankara'da bir sonbahar akşamı Dr Neşet Naci Arcan son hastasıyla ilgilenirken spor ceketli, gözlüklü genç bir adam daha muayene olmak için gelir İçerideki hasta çıkınca da muayenehaneye yönelir Yaklaşık 10 dakika sonra doktor "Yetişin adam öldürüyorlar" diyerek odadan fırlar Peşinden de genç "hastası" Arcan'ın çığlığı işe yaramaz Çok kısa bir süre sonra doktorun öldüğü anlaşılacak, katil ise kaçmayı başaracaktır Ertesi gün Reşit Mercan adlı genç karakola teslim olur ama daha ilk duruşmada işin boyutu değişir Mercan'ın Robert Kolej'den arkadaşı, dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay, tanık olarak çıktığı kürsüde silahı kendisinin temin ettiğini söyler Artık Haşmet Orbay da sanıklardan biridir Dava boyunca; babası nedeniyle Haşmet Orbay'ın korunduğu, delillerin yok edildiği, bazı görgü tanıklarının ifadelerininin özellikle alınmadığı iddiaları ortaya atılır Bu iddiaların bir kısmı doğrulanır da İlk kararın bozulması için temyize giden Yargıtay Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan'ın ve Reşit Mercan'la görüşen Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan'ın ölümleri şüpheyle karşılanır Yaklaşık üç yıl süren dava bittiğinde adam öldürmek suçuyla ceza alan Reşit Mercan değil Haşmet Orbay'dır Neşet Naci Arcan'ın Sovyet elçiliğinin de doktoru olduğu, casusluk yüzünden öldürüldüğü öne sürülse de cinayetin sebebi bir türlü açıklığa kavuşmaz İşte, bu ilginç davanın romanı yazıldı Haşmet Orbay ve Reşit Mercan'ı (ikisi de artık hayatta değil) Robert Kolej'den tanıyan İhsan Tombuş olayı "Ankara Cinayeti" adıyla kitaplaştırdı Davayı "Türk tarihinin en esrarengiz, en karışık, en enteresan davası" sözleriyle tanımlayan Tombuş, "Romanda dönemin sosyal, ekonomik, siyasi atmosferini; gazetecilerin zor çalışma koşullarını da aktarmaya çalıştım" diyor Dava ile ilgili hiç belge bulamadığınız doğru mu? Evet İmha edilmiş belgeler Yargıtay'daki ilanları dahi bulamadım O zamanki gazetecilerin himmetiyle kitabı yazabildim yoksa imkansızdı Ne kadar sürdü araştırmanız? İki sene Üç gazetenin, üç senelik bütün nüshalarını tek tek taradım Tasvir'i, Ulus'u ve Vatan'ı Biraz da Cumhuriyet'ten yararlandım Olayda adı geçenlerin ailelerine ulaşmaya çalıştınız mı? Tabii Haşmet'in (Orbay) hanımını buldum, ondan bazı bilgiler aldım Zaten başka kimse de kalmamıştı hayatta Doktorun oğlu yaşıyor ama konuşmak istemedi Peki, roman yazmanızdan rahatsız oldu mu? "62 yaşına geldim, hâlâ bu olayla uğraşamam" dedi Ben "Yalan yanlış olmasın diye sizinle konuşmak istiyorum" deyince de "Ne yazarsan yaz" deyip telefonu kapattı Agahta Christie de olayla ilgilendi İkisini de Robert Kolej'den tanıyordunuz Ne hissetmiştiniz olayı öğrendiğinizde? Arkadaşlarımın durumuna üzülüyordum tabii Merak da ediyordum neler olacak diye Arkadaşlarınız cezaevinden çıktıktan sonra onlarla görüşmeyi denediniz mi? Hayır çünkü Çorum'da avukatlık yapıyordum, sonra da politikaya girdim İletişim zordu o yıllarda 1962'de Kilyos plajında Haşmet'le karşılaştım, ayaküstü 15 dakika konuştuk Ondan sonra Haşmet'i hiç görmedim Reşit'le ise iki sene kadar arkadaşlık yaptık Ankara'da Sonra kayboldu ortadan, bir daha izine rastlayamadım O görüşmede Reşit Mercan size pek bir şey anlatmamış Bazı şeyleri anlattı tabii İspatı mümkün olmadığı için onları yazmadım Ketumdu, ben sebep arıyordum ama o söylemedi veyahut o da bilmiyordu Araştırma yaparken sürprizlerle karşılaştınız mı? Şiar Yalçın'la karşılaşmam sürpriz oldu O dönemde Türkiye'ye gelen Agatha Christie'nin olayla ilgilendiğini, Haşmet'in denizin üzerinde yürüdüğünü (Haşmet Orbay, 1983 yılında kendi yaptığı "deniz ayakkabılarıyla" Boğaz'da yürümüş) bilmiyordum Size göre dava hangi noktada tıkanmış? Patlamamış merminin kaybolması çok önemli Sonra iki tane ölüm vakası var İlk kararı temyiz eden Yargıtay başsavcısı kalp krizinden öldü deniyor Vali Tandoğan'ın ölümü gazetelerde tartışılmış fakat başsavcının üzerinde kimse durmamış Haşmet Orbay'ın katil olduğundan emin misiniz? Haşmet'in öldürdüğünden yüzde 95 eminim Dava safhasına göre eminim, başka bir bilgi mevcut değil elimde Reşit'in öldürmediğindense yüzde 100 eminim Üçüncü kişiye çok az ihtimal veriyorsunuz Evet Patlamamış merminin, tabancanın sahibini himaye etmek için kaybedildiğini zannediyorum Ama bu kimdi, kimi himaye etmek istiyorlardı, bilmiyorum "Kazım Orbay'ın silahıydı" iddiası var bir de Var ama Haşmet almış olabilir o silahı Kazım Orbay'ın üzerine kalmasın diye kaybedilmiş olabilir Haşmet'in babasının silahıyla doktoru öldürmüş olması ihtimali kuvvetli Cinayet sebebi para mı, yoksa bir casusluk olayı mı? Hangisi sizce akla daha yatkın? Casusluk Sadece ben değil, herkes böyle tahmin ediyor Bugün böyle bir cinayet işlense ve yine güçlü insanlar işin içinde olsa Dava çözülür müydü? Zor çözülürdü O zamanki kadar bile çözülmezdi Yargı özgür değil yani Hayır, değil O zamanki kadar özgür değil Yargının üzerindeki baskı özellikle 28 Şubat'tan sonra yoğunlaştı Verilen kararların birçoğunun hukukla hiç alakası yok Ben Tek Parti, Demokrat Parti devrini; 27 Mayıs devrimini, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü gördüm Hepsini yaşadım O zamanki hukuki durumları da tespit ettim En berbatı 28 Şubat Hukukun üstünlüğü meselesi ciddi olarak ele alınmış değil Hâlâ hukuk zedeleniyor Kitapta sansüre uğrayan olay İsmet İnönü'nün oğlunun adının karıştığı bir olay var Kitaptan ne olduğu hakkında fazla bir şey öğrenemiyoruz Fakat olaydan daha önce ayrıntılı olarak bahsettiniz Efendim onu söylemeyeyim Biraz sansüre uğradı 15-16 sayfaydı o bölüm, kısalttık maalesef Olayı, "Tek Parti devrinde, İsmet İnönü'nün oğlu Ömer İnönü'nün adı Taksim olayına karışmıştı Bu davadan yedi ay evvel Ömer İnönü'nün Olga isminde bir kadının kocasını öldürdüğüne dair dedikodular dolaşmış fakat basına aksetmemişti Dedikodulara göre Haşmet'in annesi olayı öğrendiğinde Mevhibe (İnönü) hanıma gidiyor 'Oğlunuzu kurtardınız, oğlumu da kurtarın Yoksa bildiklerimi açıklarım' diyor Güya Mevhibe hanım da Tandoğan'a telefon edip 'Bu işi halledin' diyor Tandoğan böyle devreye giriyor" diye anlatmıştınız Evet, öyle Vali Nevzat Tandoğan'ın kuşkulu ölümü Nevzat Tandoğan ölümüne kadar toplam 18 yıl Ankara valiliği ve belediye başkanlığı yaptı Bazıları için "karakteri ve vasıfları övülecek", bazıları içinse "despot, hukuk tanımaz" biriydi "Bu memlekete komünizm gerekiyorsa ve komünizm yararlı bir şeyse biz getiririz, size ne oluyor?" sözüyle de siyasi tarihe geçen ünlü vali, Ankara cinayetinde tanık olarak dinlendikten bir gün sonra yani 9 Temmuz 1946'da intihar etti Davanın sanıklarından Reşit Mercan'la mahkemeye çıkarılmadan önce (Mercan'a göre 1-1,5 saat, valiye göre 15-20 dakika) görüşen ve cinayeti üzerine alması için tehdit ettiği öne sürülen Nevzat Tandoğan'ın intiharı şüpheyle karşılandı Dedikodulardan biri cinayet sebebini bildiği için öldürüldüğüydü Failin de, öldürülen doktorun Sovyet sefaretinin doktoru olması sebebiyle KGB veya o zamanki adı MAH olan MİT olduğu iddia edilmişti Milliyet 6 kasım 2003 Perşembe… Kitapta bulunan kişiler; (Kişiler tamamen gerçektir) Kazım ORBAY- Dönemin Genel Kurmay Başkanı Mediha ORBAY- Kazım Orbay’ın eşi ve Enver Paşa’nın kızkardeşi Haşmet ORBAY- Kazım Orbay’ın oğlu Tandoğan’ın hususi katibi Belediye de mütercim Reşit MERCAN- Haşmet Orbay’ın Robert Kolej’den sınıf arkadaşı, askerlik yıllarında ev arkadaşı Dr Neşet Naci ARZAN- Cinayete kurban giden kişi Dahiliye ve çocuk hastalıkları doktoru Ankara’da dönemin ileri gelen doktorlarından Aynı zamanda Rus Sefaretinin anlaşmalı doktoru Nevzat TANDOĞAN- Dönemin Ankara Valisi, Hatta Ankara’nın ikinci adamı kabul edilir Bakanlar ve milletvekillerinden daha güçlü bir bürokrat Despotluğu, vehimliliği ile tanınır Atatürk zamanından ölümüne kadar kesintisiz Ankara Valiliği yapmıştır (1929-1946) Bu yüzden büyük ihtimalle bir rekorun sahibidir Mason’dur Görevinde son derece titizdir Tek parti döneminde “Bu memlekete komünizm gerekiyorsa ve komünizm yararlı bir şeyse onu da biz getiririz, size ne oluyor?” diye bilinen ünlü söz ona aittir Yönetimi boyunca Ankara’da yaptığı uygulamalar meşhurdur Ölümünde şüphe bulunan ikinci kişi Dr Fahri ECEVİT- Dr Neşet Naci Arzan’ın komşusu ve cinayet sonrası olay yerine ilk ulaşan kişilerdendir Bülent Ecevit’in babası Fahrettin KARAOĞLAN- Yargıtay başsavcısı Soruşturma, yargılama devam ederken öldü Ölümünde şüphe bulunan üçüncü kişi Faiz YÖRÜKOĞLU- Yargıtay Ticaret Dairesi Üyesi Olay esnasında Neşet Naci’nin yanında sohbet eden kişi Görgü şahidi Celadet CONK- Maliye Bakanlığı Özel Kalem müdürlüğü memuru Görgü şahidi Celal YARDIMCI- Reşit Mercan’ın Avukatı Sonradan DP milletvekilliği yaptı Hamit Şevket İNCE- Öldürülen Dr Neşet Naci Arzan’ın mirasçılarının avukatı Daha sonra milletvekilliği yaptı İhsan TOMBUŞ- Hem Haşmet Orbay’ın hem de Reşit mercan’ın Robert Kolej’den sınıf arkadaşıdır Kitabın yazarı İsmet İNÖNÜ- Dönemin Cumhurbaşkanı Ömer İNÖNÜ- Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün oğlu Faruk FENİK- Gazeteci, Davaları yakından takip etti Empottoman olarak kitap hakkındaki kendi yorumum; 1940’ların ikinci yarısı, Uğur Mumcu’nun kitabına isim olarak verdiği (40’ların Cadı Kazanı) gibi tam bir cadı kazanıydı 2 Dünya Harbi yeni bitmiş, sıcak harp döneminden soğuk harp dönemine geçilmişti Ülkeler ittifak arayışları içinde yeni oluşumların nasıl şekilleneceğini merak ediyor, bunun için çalışmalar yürütülüyordu Tarafsız görünen Ankara’da casuslar cirit atıyor, kıran kırana bir çekişme yaşanıyordu Bombalar, suikastlar, şüpheli ölümler kimin ne yaptığı meçhuldü Aynı dönem Türkiye’nin ne tarafta yer alması gerektiği bir tartışma konusuydu Savaşa girilmemişti ancak gidilecek, uygulanacak yöntem de belli değildi İçeride devletçi politika uygulama çalışmaları devam etmekle birlikte liberal yaklaşımlar da sesini duyurmaya başlamıştı Amerika ile süren sürtüşmeler, Rusya’nın Kars ve Ardahan’da toprak ,boğazlarda üs talepleri ortamı iyiden iyiye germişti İç siyasette ise yeni kurulmuş olan DP ile birlikte çok partili sisteme yeniden geçişin sancıları tüm hızıyla devam ediyordu İşte tam bu noktada Ankara’da Dr Neşet Naci Arzan bir cinayete kurban gider Ünlü ve tanınmış bir doktordur Aynı zamanda Rus Sefareti’nin doktorluğunu da yapmaktadır Cinayeti işlediğini itiraf eden Reşit Mercan dönemin Genel Kurmay Başkanı’nın oğlu Haşmet Orbay’ın arkadaşıdır Kendisi teslim olmuş sorgulamasında silahı Haşmet Orbay’dan aldığını ifade etmiştir İş bu noktadan sonra arap saçına dönmüştür Davaların ilk döneminde Reşit Mercan suçlu bulunmuş Sonra davanın seyri değişmiş, mahkemeler Ankara’dan Bolu’ya nakledilip yeniden başlanmış, Reşit Mercan’ın ifade değiştirmesi, yeni tanıkların katılımıyla ve eski tanıkların fikir değiştirmeleriyle Haşmet Orbay birden bire cinayetten suçlu durumuna gelmiştir Bu arada Reşit Mercan’ın ifadesiyle ilk sorgulamayı Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın yaptığı ortaya çıkınca ortalık büsbütün karışmıştır Çünkü teamülde valilerin bu tip bir uygulaması yoktur Reşit Mercan Valinin kendisini tehdit ettiğini ileri sürmüştür Ne konuştukları ise valinin ani ölümünden dolayı tam anlamıyla ortaya çıkamamıştır Valinin ölümü bir intihar mıydı? Yoksa cinayet miydi? Bu bugüne kadar çözülememiş sırlardan biridir Aynı şekilde davanın yeniden açılmasını sağlayan Savcı Fahrettin Karaoğlan’ın ölümü başka bir soru işareti olarak kalmıştır Ankara savcısı Kemal Bora davayı sürekli kapatmaya, üzerini örtmeye çalışmıştır Neşet Naci Arzan’ın oğlu, babasının, ateşenin hastalanması üzerine Rus Sefareti’ne gittiğinde, Haşmet Orbay’ı görüp sen burada ne arıyorsun? diye sorduğunu söylemiş Bir takım evraklar üzerine konuşurlarken görmüş Bu yüzden öldürüldüğünü düşünüyor Benzeri bir suçlamayı gazeteci Faruk Fenik Ruslara yakın olması dolayısıyla Neşet Naciye yapıyor Davada cinayet sebepleri içinde yüklüce bir para söz konusu edilmiştir Cemal Kutay Neşet Naci’yi MAH öldürtmüş veya Haşmet Orbay Rus sefaretine bilgi verirken gördüğü için Haşmet öldürmüş olabilir, bunlar ihtimal dahilindedir diye yorumluyor Tandoğan’ın ise intihar etmiş olabileceğine ihtimal vermiyor Haşmet Orbay Mart 1986 yılında Erkekçe dergisiyle yaptığı söyleşide kendisinin MAH (MİT) mensubu olduğunu ve yaptığımız şeyler bizimle birlikte mezara gidecektir demiştir Dava sonuçlandıktan sonra Kazım Orbay görevinden ayrılmak durumunda kalmıştır Sonuç olarak; Öncelikle kitabın üzerinde roman yazıyor olmasını doğru bulmadım Kitap gerçek bir olaydan yola çıkıp yazılmış bir roman değil, olayın ta kendisi Tamamen belgesel nitelikte hazırlanmış bir kitap Roman karakteri gösteren kısmı birkaç çevre ve durum tasvirinden ibaret, bunların da toplamı 3-5 sayfayı geçmez Yazarın kitabın kapağına neden roman yazdığını anlamak mümkün değil Kitabı görenler bir polisiye roman olduğunu zannedip, tanınmamış bir yazarın yazdığını düşünerek almayabilirler Oysa kitap geçmişte üzerinde epeyce kafa yorulmuş, birçok varsayımlarda bulunulmuş fakat şimdilerde unutulmuş olan bir olayı ayrıntılarıyla anlatmaktadır Teknik açıdan belgesel nitelikli bir kitap olmakla birlikte dipnotların bulunmayışını, roman olduğu havasına sokmak çabası olarak değerlendirilebilir Buna rağmen kitabın sonunda kaynakça ilavesi mevcuttur Yazarın Avukat olması sebebiyle kitabın ağırlıklı kısmı dava sürecini içermektedir Ancak sıkıcı bir tarzda yazılmamıştır Yazar olabildiğince tarafsız hareket etmeye çalışmıştır Kitap belgesel niteliğiyle bu konu ile ilgili ciddi bir boşluğu doldurmuştur, bu yüzden övgüye değer güzel bir çalışmadır Geçmişte gündemin ortasına oturmuş olan bu olayın bilinmesinde fayda görüyorum Diğer kaynaklar; İşte Ankara – Emin Karakuş / Hürriyet Yayınları 1977 (Bulunması zor bir kitap) 40’ların Cadı Kazanı – Uğur Mumcu / Tekin Yayınevi 1990 Tandoğan’ın Şahsiyeti, Ölümü, Hatıraları – Mustafa Adli Bayman / İstanbul 1949 (Bulunması imkansıza yakın) Kanla Örtülen Sır – Erkekçe Dergisi Mart 1986 Reşit Mercan’ın Müdafası – Celal Yardımcı / Cumhuriyet Matbaası 1945 (Bulunması İmkansız, broşür olarak basılmış içinde sadece edebi bir savunma metni var) Meraklısına Not: Nevzat Tandoğan’ın doktorunun ismi Naci’ydi Bu bilgi hiçbir kaynakta yer almamaktadır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|