Padişah |
05-03-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
PadişahPadişah: İslam devlet hükümdarlarına verilen en yaygın unvanlardan Bu unvan daha ziyade çok geniş topraklara sahip hükümdarlar için, Osmanlı Devleti'nde ise, hükümdarın örfî sıfatlarını ifade eden başlıca tabir olarak kullanılmıştır Padişah: İslam devlet hükümdarlarına verilen en yaygın ünvanlardan Bu ünvan daha ziyade çok geniş topraklara sahip hükümdarlar için, Osmanlı Devleti'nde ise, hükümdarın örfi sıfatlarını ifade eden başlıca tabir olarak kullanılmıştır Padişah unvanı, ilk devir Osmanlı tarihlerinde Osman Bey ve Orhan Bey için kullanıldığı görülür Ancak bu devirde Kastamonu ve Karaman beyleri için de padişah unvanı kullanılmıştır Osmanlı hükümdarları, Orhan Gazi'den itibaren, İslam bir niteliği olan "sultan" unvanını da kullanmışlardır Selçuklularda bir ananeyi devam ettiren ve devletin temelini kuran gazilere izafeten de "sultanü'l- guzal ve'l- mücahidin" (Mücahidlerin ve gazilerin sultani) lakabını erken devirde isimleriyle beraber zikretmişlerdir Bundan başka her hükümdar gazi olarak anılmıştır 14 yüzyıl ve 15 yüzyıllarda Osmanlılar için daha çok en büyük hükümdar manasında "Hüdavendiğar" kullanıldı I Murad'ın unvanlarından olan Hüdavendigar, Osmanlıların Anadolu'daki diğer beyler üzerinde hakimiyet kurmaya başlamalarının bir işareti olarak kabul edilir Padişahın tuğra ve adını taşıyan belgelerin adı yanında mutlaka tek veya çok terkiplerden yapılan sıfatlar bulunurdu Bunlar: Nisan-i serif-i alisan, Mektub-i meveddet-üslup, Ahidname-i izzet-nümun, Ahidname-i hümayun, Name-i hümayun-i izzet ve saadet-meshun, Name-i hümayun meserret-makrun, Name-i hümayun-i izzet makrun, iltifat-name-i padişahı, Name-i serif, Hatt-i şerif, Name-i saadet-unvan, Hatt-i hümayun, Emr-i padişahı, Emr-i şerif, Hükm-i serif, Emr-i münif-i vacibül ittiba', Tevki-i refi-i hümayun, Ahd-i şerif, Ahd-i hümayun, Ferman-i celilülkadr, Ferman-i hümayun, Ferman-i besaret-unvan Osmanlı padişahlarının çok önemli durumlarda yazdıkları namelerde, yabancı hükümdarlara gönderdikleri ahidnamelerde; hakimiyet ve salahiyet sahalarını belirten unvanlar kullanılırdı Bunlardan, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1553'de Leh kralına verilen ahidname-i hümayundaki unvan: (Ben ki Sultan-i salatin-i zaman burhan-i havakın-i avan tac-bahs-i husrevan-i cihan zillullahi'1-meliki'l-mennan Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rum'un ve vilayeti-i Dulkadriye'nin ve Diyarbekir'in ve Azerbaycan ve Van'ın ve Budun ve Tamisvar vilayetlerinin ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve Halilü'r-Rahmanin külliyen diyar-i Arab'ın ve Yemen'in ve Bağdad ve Basra ve Cezayir vilayetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki aba-i kiram ve ecdad-i izamim -enarallahü berahinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meabim dahi tig-i ates-bar simsir-i zafernigarim ile fetheyledigim nice diyarın sultani ve padişahı hazret-i Sultan Bayezıd oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Han'ım" Osmanlı padişahlarının örfi selahiyetleri, İslam hukukuna muhalif olmamak şartıyla, eski Türk telakkileri ile Orta Doğu'daki telakkileri birleştirilerek ortaya konulan Osmanlı sentezidir Kısaca Osmanlı padişahı, Osmanlı tarihinin bir mahsulüdür Fatih devri tarihçilerinden Dursun Beg, Tarih-i Ebu'l-fetih adli eserinin girişinde, padişahların sahip olması gereken hususiyetleri, selahiyetleri geniş şekilde açıklamaktadır İslam Hukukunun tatbiki ve yayılması da, padişahın vazifeleri cümlesindendi Buna bağlı olarak padişahların hakimiyet sahası, İslam Dini ile sınırlandırılmıştı Osmanlı Devleti'nin tarihi boyunca İslam Hukuku, devletin bütün icra faaliyetlerini murakabe etmiştir Yapılacak bütün önemli isler, Seyhü'I-İslam'ın fetvasına dayanılarak icra edilmiştir Kanuni Sultan Süleyman vefat ettiğinde devrindeki çeşitli konularda aldığı Şeyhülislam Ebu Suud Efendi'nin fetvalarını beraberinde defnedilmesini istemiştir Osmanlı padişahlarına diğer imparatorlarda bulunan bazı fevkalade özellikler verilmemiştir Padişah, ne Japon imparatoru gibi Günesin oğlu, ne de Firavun gibi tanrı idi, sadece Allahü tealanin aciz bir kulu idi Cuma namazlarından sonra padişaha "Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!" diye bağıran halk, ona aciz bir kul olduğunu hatırlatırdı Tarih kitaplarında ve teşkilatla ilgili eserlerde, Padişahlığın Allahü tarafından verilen mesuliyeti büyük bir vazife olduğu belirtilirdi Bu emanetin, ahaliye iyi muamele, orduya bakim, memleketin muhafazası ve Din-i İslam' a hizmetle korunacağı yazılıdır Padişahların gelirleri ise başlıca iki kaynardan gelirdi İlki yapılan gazalardaki ganimetlerin beste biri idi Bu gelir harplerin yapılamamaya başladığı devirlerden itibaren kesilmiştir Diğer önemli gelir kaynağı da kendilerine tahsis edilen haslardan elde edilenlerdi Bu gelirler saray ve askerin masraflarına ve bayındırlık eserlerine harcedilirdi Oturdukları saraylar ve eşyaları devlet mali idi Padişahlar sadece tasarruf hakkına sahiptiler Altı yüz seneden fazla Türkler'in ve Müslümanların lideri durumunda olan padişahlık müessesesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla ilga edilmiştir 23 Nisan 1920'de padişahın yetkilerinin, Büyük Millet Meclisine devredildiği ilan edilmiş, 30 Ekim 1922 ve 2 Kasım 1922 tarihli Büyük Millet Meclisihalifelik Osmanlı ailesinde kalmıştır 3 Mart 1924 tarihinde "Hilafetin ilgasi ve Hanedan-i Osmani'nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair kanun" ile de halifelik ilga edilerek, Osmanlı hanedanına mensup bütün aile fertleri yurt dışına çıkarılmıştır kararları ile de padişahlık tamamen ilga edilerek, sadece |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|